E şimdi ne olacak? Ek savunmayı vermek ekstra bir maliyete neden olacak mı? Eğer bir maliyet getirmeyecekse, ek dilekçeleri verelim...
Bu arada benim hazırladığım savunma metnini de aşağıya ekliyorum. Okuyup yorum yaparsanız son şeklini verebiliriz kısa sürede...
_________________
İSTANBUL 3. VERGİ MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
12 Aralık 2011
ESAS NO : 2011/1957
CEVAP VEREN (DAVACI) : Bülent Küçükaslan
KARŞI TARAF (DAVALI) : Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü
Yılanlı Ayazma Yolu Topkapı Maliye Ek Hizmet Binası
Cevizlibağ/Zeytinburnu/İstanbul
DİLEKÇENİN KONUSU : Ek Cevap dilekçesidir
DAVA KONUSU : Fazla ve yersiz ödenen KDV’nin iadesi ile ilgili olarak
Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 13.10.2011 tarihli red yazısı.
AÇIKLAMALAR : 13.10.2011 tarihinde 52969 sayılı dilekçe ile Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü'ne başvurarak, 16.09.2011 tarihinde almış olduğum özürlü statüsündeki aracım için ödenmiş olan Katma Değer Vergisi'nin tarafıma iadesini talep ettim. Ne var ki Müdürlük 13.10.2011 tarih ve 20088 sayılı cevap yazısı ile ödemiş olduğum Katma Değer Vergisi'nin geri iade edilmeyeceğini tarafıma bildirdi. Bu işleme karşılık İstanbul 3. Vergi Mahkemesine (E:2011/1957) dava açtım. Dava ile ilgili olarak Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün B.07.1.GİB.4.34.80.02 Sayı Numarası ile sunduğu cevap dilekçesine karşılık, ek dilekçemdir.
YASAL DAYANAKLAR VE CEVAPLAR : Ödediğim KDV’nin haksız olduğundan bahisle tarafıma iadesi talebime karşılık davalı Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün sunduğu Savunmanın hukuki tutarlılığı bulunmamaktadır. Şöyle ki;
USUL YÖNÜNDEN : Davalı Kurum yapmış olduğu savunmada 2577 sayılı kanunun dava açma sürelerini belirleyen 7. Maddesine dayanarak, 30 günlük süreyi geçtiğimden hareketle, davanın usul yönünden reddedilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Madde şu şekildedir:
Dava açma süresi:
Madde 7 –
1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
b) Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği;
Tarihi izleyen günden başlar.”
Bilindiği üzere KDV İadesinin tahakuku tahsile bağlı değildir ve KDV’yi tevkif yoluyla mükellefi olan kişi, yani bayii öder. Bu sebeple, eğer bayii dava açsaydı, evet, fatura tarihinden itibaren 30 günlük süre sınırlaması söz konusu olurdu. Ne var ki davayı bayii değil, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 8. Maddesine binaen şahıs olarak bendeniz açmış bulunmaktayım (Emsal: Katma Değer Vergisi Sirküleri / 23).
Bu bağlamda, yukarıda aktarılan
7. Maddenin (b) fıkrası uyarınca 30 günlük dava açma süresi fatura tarihinden itibaren değil, 13.10.2011 tarihli 52969 sayılı dilekçeme Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü'nce verilen 20088 sayılı
cevap yazısının tarafıma tebliğ edildiği 13.10.2011 tarihinden itibaren başlamalıdır.
Bir başka ifadeyle 13.10.2011 tarihinde
tarafıma tebliğ edilen red yazısına istinaden 19.10.2011 tarihinde açmış olduğum davanın usul yönünden kabulü gerekmektedir,
ESAS YÖNÜNDEN : Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü yapmış olduğu savunmada Özel Tüketim Vergisi Kanunu’ndaki İstisnalar maddesine atıf yaparak, ÖTV’den istisna tutulan araçların özelliklerinin bu maddede tek tek belirtildiğinden ve sınırların çizildiğinden hareketle, KDV kanununun 17/4-s maddesinde bu tür bir vurgu olmamasına dayanarak, maddede geçen “araç-gereç” ibaresi ile otomobillerin kastedilmediğini iddia etmektedir.
Bu iddiayı 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun 4. Maddesi ve 4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun 167. Maddesi geçersiz hale getirmektedir.
Bilindiği üzere sakatlar 197 Sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu'nun 4. maddesi ile
Motorlu Taşıtlar Vergisi’nden; 4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun 167. maddesiyle
Gümrük Vergisi'nden ve 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 16. maddesinin 1. fıkrasının b bendi ile 4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun 167. maddesine atıf yapılarak
Katma Değer Vergisi'nden istisna tutulmaktadır.
197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun İstisnaları düzenleyen 4. Maddesi “Aşağıda yazılı motorlu taşıtlar vergiden müstesnadır” diye başlar ve “c) Sakatlık dereceleri % 90 ve daha fazla olan malûl ve engellilerin adlarına kayıtlı taşıtlar ile diğer malûl ve engellilerin, bu durumlarına uygun hale getirilmiş
özel tertibatlı taşıtlar.” şeklinde devam eder.
4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun 167. Maddesi ise, “
Malül ve sakatların kullanımına mahsus eşya”ları Gümrük vergisinden ve KDV’den istisna tutar.
Görüldüğü üzere – tıpkı KDV kanununun 17/4-s maddesinde olduğu gibi- bu iki Kanun maddesinde de
motor silindir hacmine dair bir bilgi yer almamakta, “taşıt”, “eşya” derken neyin kastedildiği belirtilmemektedir. Ama buna rağmen hiç kimse bu maddelere bakıp “sakatlar ‘kamyon, uçak, gemi’ alırken Gümrük vergisinden, KDV’den ve MTV’den muaftır” sonucunu çıkartmamaktadır.
Dolayısıyla, “kanun yapıcı ‘araç-gereç’ derken otomobili kastetseydi, ÖTV Kanunu’nda olduğu gibi bunu açıkça yazardı” demenin asılsız ve dayanaksız bir çarpıtma gayreti olduğu ortadadır.
Kaldı ki kanun koyucu eğer motorlu taşıtların KDV'den istisna
tutulmamasını isteseydi ve bu araçların sakatların günlük yaşamları için gerekli
olmadığı kanısına varsaydı, KDV kanununun 17/4-s maddesine bu durumu açıkça yazar, hatta ve hatta yurt dışından gümrük muafiyetiyle getirilen araçların KDV'den de istisna olduğunu belirleyen
KDV kanununun 16/1-b maddesine "sakat araçları hariç" diye parantez içi bir hüküm koyardı. Zira KDV kanununun 16/1-b maddesinde KDV'den istisna olunması istenmeyen gümrük kanunu maddeleri
parantez içi hükümle engellenmiş, ama otomobiller bu engellemeye dahil edilmemiştir. Bu durum açıkça ortaya koymaktadır ki kanun koyucu otomobilleri KDV'den istisna tutulmayacaklar statüsünde görmemektedir.
Ayrıca yurt dışından
ithal edilen özürlü statüsündeki araçlar KDV'den muaf tutulurken yurt içinden alınan araçların 5378 sayılı kanuna rağmen bir tebliğ ile KDV'den istisna tutulmamasının, hem kanunun tebliğ karşısındaki mutlak üstünlüğü ilkesini zedelediği, hem Anayasanın 10. maddesi ile çeliştiği, hem de yurt içindeki üreticiyi yurt dışındaki üretici karşısında zarara uğrattığı açıktır.
Son olarak, “otomobiller münhasıran engelliler için üretilmiş araç değildir" demek; 32. Maddesi ile Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4 maddesine “s) Özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları.” ibaresini ekleyen
5378 sayılı Kanun’un Başbakan imzasıyla sunulan genel-gerekçesine taban tabana zıt bir iddiadır: "Anayasamızda özürlü bireylerin temel sorun alanları olan; eğitim, sağlık, çalışma hayatı, sosyal güvenlik ve toplumsal hayata uyum alanlarında özel düzenlemeler yapılmış ve özürlü bireylere bu alanlarda özel olarak korunacak grup olarak yer verilmiştir. Ancak, Anayasamızda yer alan bu hükümlere rağmen özürlü bireylerin sorunlarının azaltılmasında yeterli mesafe alınamamıştır. [...]
Özürlülük; özürlü bireyi, ailesini, yakın çevresini ve ait olduğu toplumsal yapıyı ilgilendiren bir olgudur. Özürlü bireylerin diğer toplum kesimlerinden farklı olmayan temel gereksinimleri bulunmaktadır. Sağlık, bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanma, eğitim görme, meslek ve iş edinme, sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif etkinlikler ile siyasal yaşama katılma bunların başında gelmektedir. Ancak temel gereksinimler açısından bir farklılık bulunmamasına karşın, bir özel gereksinim grubu oluşturan
özürlü bireyler, bu hizmetlere ulaşabilirlik açısından diğer bireylere göre eşit olmayan bir konuma sahiptir ve bu anlamıyla da ayrımcılık belirginleşmektedir. [...] Ayrımcılık açısından değerlendirildiğinde; toplumsal alan ve yaşam çevresi, özürlü bireyler gözetilmeden düzenlenmektedir. Bu yapılanma,
özürlü bireyi korunmaya muhtaç ve dar bir çevreye bağımlı kılmakta,
toplumsal yaşam içinde ulaşabilirliğini sınırlandırmakta ve engelli duruma getirmektedir. Bu düzenlemelerdeki temel ilke; özürlü bireylerin gereksinimlerinin diğer bireylerinkiyle eşit önemde olduğu, bu gereksinimlerin toplumsal planlamalarda esas alınması ve bütün bireylere ayrımcılığı ortadan kaldıracak ve eşit katılım fırsatını tanıyacak biçimde kullanılması olmalıdır. [...] Bu bağlamda dünya ölçeğinde özürlülere yönelik yapılan her türlü çalışmanın ana hedefi özürlülerin
toplumsal yaşama tam ve eşit katılımının sağlanması ve güçlendirilmesidir. İnsan hakları ve temel özgürlüklerin tam olarak hayata geçirilmesi, özürlülerin eşit fırsatlara sahip olmaları ve güçlendirilmeleri için esastır. Bölgesel farklılıkların, tarihsel, kültürel ve dini nedenlerin önemi akılda tutulurken, siyasi, ekonomik veya kültürel sistemlerine bakılmaksızın, tüm insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunmasını ve geliştirilmesini sağlamak ana hedeftir. Özürlü olmakla hiç kimsenin;
bağımsız yaşama, yaşamdan haz duyma, kendi tercihlerini kullanma, topluma katkıda bulunma, bir meslek sahibi olma, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve eğitsel alanlardan yararlanma, fırsat eşitliği,
tam katılım, istihdam, iyi bir yaşam standardına ulaşma ve
kendine yeterli olma, kendi sorunlarının çözümüyle ilgili konularda söz ve karar sahibi olma hakları kısıtlanamaz ve engellenemez. Özürlülerin kendine yeterli, toplumla kaynaşabilen, üretici bireyler olarak yetişmelerini sağlamak için eğitsel, kültürel, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Bütün hizmetler, olanaklar ve avantajlar özürlülerin toplumla kaynaşmalarını engellemeyecek biçimde ve onların durumlarına ve ihtiyaçlarına uygun koşullarda düzenlenmelidir. [...]
Tasarı, yukarıda belirtilen gerekçelerle hazırlanmıştır."
Sonuç olarak, kanun koyucu nasıl ki sakat kişi üzerine kayıtlı –
üzerinde özel donanım bulunan ve/veya bulunmayan- araçları ÖTV, MTV ve Gümrük Vergisi’nden istisna tutmuşsa, nasıl ki yurt dışından alınan araçları KDV’den de istisna tutmuşsa, aynı gerekçelerle yurt içinden alınan araçları da
KDV’den istisna tutmaktadır. Bu bağlamda davalı kurumdan beklentimiz örnek mahkeme kararlarına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iradesine karşı ayak diremesi değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının önündeki engelleri kaldırması ve Başbakan imzalı kanun-gerekçesinin gereğini yerine getirmesidir.
NETİCE VE TALEP : Açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile kanuna aykırı olarak alınan KDV’nin geri iadesine, yargılama giderlerinin davalı kuruma yükletilmesine karar verilmesini arz ve talep ederim.
Bülent Küçükaslan