Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Engellilik ilahi ceza mı? [Tartışma]

evvella hepinize Allah'tan sabır ve şifa diliyorum. allah yar ve yardımcınız olsun...
birde bizim site yöneticileri niye din ile alakalı forum açmıyorlar. halbuki açsalar dini bilgisi olan bir sürü engelliler vardır. onlar oradan sğlam bilgiler sitedeki engellilerle paylaşabilirler.

insalara verilen engeller illahi bir ceza değildir. bir kere bunun bilinmesi gerekiyor. zaten imanın 6 şartından biriside kader ve şere iman etmektir.
bu imanın şartlarını bilen ve iman eden bir insan illahi bbir ceza olmadığını daha iyi anlayacaktır.
insanlara verilen hastalık, müsübet engel gibi hastalıklar insana niye veriliyor gelin o konuya bakalım. evet insanlara verilen hastalıklar ve engeller toplum için bir ibrettir. birde Allah çok sevdiği bazı kollarını dünyada sıkıntı çektirirki ahiret hayatının daha huzurlu olmasını vermektedir. birde bazı insanların günahları çoktur. yine Allah o insana sıkıntı verirki bu dünyada ahirette o sıkıntı ve acılar o insana kefaret olacaktır. bilinmesi gerekirki en büyük sıkıntıları ve acıları başta peygamberler, sonra alimler ve sırasıyla Allah'ın veli kollarına verilmektedir. eyerki bu bir illahi cceza olsaaydı Allah bu sıkıntı ve kederleri en çok sevdiği peygamberlere vermezdi...
bilinmesi gerekirki hz. eyüp (a.s.) gibi çok ağır hemde çok ağır bir hastalıkla mücadele etmiştir. zaten iman eden bir insan bu dünyanın fani olduğunu ve bu dünyanın gelip geçici olduğunu bilirse ve iman ederse böyle bir şeyin ceza değil tam tersine bir hayırdan ibaret olacağını anlayacaktır. evet değerli üyeler gerçekten bu dünya fani ne zaman ölüp gideceğimiz beli değil belki her an gidebiliriz...

birde diyanetle alakalı diyanetin tabiki engellilerle alakalı bir sürü faliyet yapması gerekiyor. öncelikle daha önceleri yapılan camilerde engelliler için hiçde elverişli değil. hep bu devirde malesef camilerimizin süsü düşünülmüştür. tabiki caminin iy olması gerekiyor ama öncelikle yapılması gereken şeylerde yapılmalıdır. belkide bu gün bir sürü cami vardır ama içinde namaz kılan ya 4 yada 5 kişiden olan camiler günümüzde mevcuttur. diyanetin yapması gereken bir sürü faliyetler vardır engelliler için...


risale-i nur külüyatından lemalar kitabında hasta ile alakalı şöyle bir nasihat vermiştir. "ey bir çare hasta, senin hakkın of vah demek değildir senin hakkın elhemdulillahtır. hastalıklar değerine görede hayır kazandırır. bazı hastalıklar vardır bir günü 1 sene namaz kılmaya denktir. ama inanan hasta" evet arkadaşlar biz ah vah desek bile yani bize verilen hastalıktan dolayı isyan edersek bile elimize zarardan başka hiç bir şey geçmez.
bir hadisi kodsi ile bitireyim. Allah şöyle der" sen benim dünyadaki iki gözü görmeyen kollarıma deki yeterki onlar imanlı ölsünler ben onları surgusuz sualsiz alıp cennetime koyacam" aynı şekilde kademesine görede hastalıklar için böylesi hadisler mevcuttur.
hepinize selam ve saygılarımı gönderiyorum... hep selam ve dua ile kalın...
 
bu konudaki bütün cevapları okudum hemen hemen...

konudaki cevaplar gösteriyorki arkadaşlarımız 2 bölüme ayrılmışlar.

örneğin bazı arkadaşlar demişlerki, ne cenneti bu tarafta çile öbür tarafta karşılığı huzurmu verilecek. evet arkadaşlar inanan için öyle olacak. bu tarafta çile çeken bir insan şayet iman etmişse Allah'a, huzur bulacak. hemde tahmin edemiyeceğiniz şekilde huzur bulacaklardır.
hatta dünyası hep sıkıntı hastalıkla geçen bir insan ölüp cennete girdiği zaman diyecekki keşke dünyada bana daha çok hastalık gelseydide benim cenneteki mertebem daha yükseklerde olsaydı.

bir de bazıları diyorki ahiret olmayacak... ahiret olacak yüce yaratan nasıl bu dünyayı ve bizi hiç yoktan yarattıysa, öylede öldükten sonra bizi diriltecektir. eee bizi hiç yoktan yaratan niye 2. kere diriltmesin hatta bir işi 2. kere yapmak daha kolay olur.

birde bolunduğunuz yerde çıkın dışarıya veya dünyayı aklınızca bi gezin, neler neler varmış doğada sizce yaratılan bunca şeyler tesadüfmüdür.
yada öncelikle kendi uzularına bir bak bak aklına, bak kalbine, bak gözlerine ve daha bir sürü şey.
aslında biz insanlar çok nankörüz Allah (cc) bir sürü nimetle nimetlendirmiş bizi ama biz teşekür bile edemiyoruz. sizce yapmamız gereken teşekür değilmidir.


yıkılmış darvinin hayatına gerimi dönüyoruz.


şükürler olsun... bu engel bana Allah'tan gelmiş başkada yok ötesi.
hepinize selam ve saygılarımı gönderiyorum... hep selam ve dua ile kalın...
 
nasıl ki kainatta her canlının yaradılışında bir hikmet varsa bence biz Allah(cc) ın birer lutfuyuz (birisi size bir hediye verdiğinde onu da verseydi şunu da verseydi diye isteme hakkımız var mı? yaradan dilediğine dilediğini verir bi tane eksik verdi diye diğer verdiklerine karşı saygısızlık etmeyelim benim naçizane düşüncem budur ) sevgiyle kalın
 
bu konudaki yorumların az çoğunu okudum. Şöyle bir durum tespit ettim. Sitedeki arkadaşlar 2’ye ayrılmışlar.
Bir kere Allah (cc) abes (gereksiz, boş) şey yapmaz. Yarattığı her şeyinde üstünde düşünülse alınacak büyük ibretler vardır.

Bazı arkadaşlarımızın düşüncesinde şöyle bi şey var. Biz öldükten sonra nasıl dirileceğiz. Yani bu dünyada acı çile çekeceğiz bu dünyada acı çile çektiğimiz için öbür alemde bize diyeceklermiş siz dünyada çok çile çektiniz gelin size cennet.
Evet arkadaşlar ister inanın ister inanmayın, bu dünyada engelliysen ve Allah (cc)ye iman etmişsen elbette cennete gireceksin. Ama yok Allah sana engel vermiş sende her fırsatta Allaha başkaldırıyorsan isyan ediyorsan o zaman durumlar değişir. Yinede diyoruz Allah bilir.
Nasılki Allah bu dünyayı hiç yoktan var ettiği gibi öbür alemide aynı öyle yaratacaktır. Bir kere bu dünyayı yaratıysa 2. kere öbür alemi niyeki yaratamasın. Bir şeyi 2. kere yaratmak daha kolaydır. Hemde o yaratıcı sübhandır. (bütün noksan sıfatlardan münezehtir, uzaktır). Hemde rahmandır, rahimdir.

Bir dışarıya çıkın ve semaya bakın havada duran güneş, ay, gezegenler, yıldızlar nasıl duruyor. Bakın kainata ne kadar müthiş yaratılmıştır. Veya kendi üstünüzdeki nimetlere bakın. Akıl, kalp, ve diğer organlar ne müthiş bir şekilde yaratılmıştır. Ve onutmayalım bu bütün nimetler insan için yaratılmıştır. O halde her şey bize verilmişse bizim yapmamız gereken şükürü yapmamız gerekmiyormu biz bu dünyaya misafir olarak gelmişiz ev sahibine teşekür etmemiz gerekmiyormu? Birde bize bir sürü nimetler verilmiş. Bir tane nimetini almış diye biz buna ihtirazmı edeceğiz. Aklımızı bir çalıştıralım lütfen arkadaşlar.
Örnek: bir insan diyelim bir köye misafirliğe gitti diyelim. Ve o köydeki bir adamda o misafiri alıp evine götürdü ve misafirini iyi bir şekilde ağırladı diyelim sizce o misafir ev sahibine teşekür etmesi gerekmiyormu?

Sizlerden isteğim inanan ve inanmayan herkes, kuran-ı kerimin mealini bir okusun ve anlamaya çalışsın. Ve aklınca şöyle bir durum çıkarsın. Şimdiki dünyadaki insanlar bu kitaba göre hareket etseler yani bu kitabın çerçevesinde yaşasalar. Acaba bu günki dünyanın halini nasıl göreceksiniz...


Hepinize selam ve saygılarımı gönderiyorum. Kalın selametle…
 
Yaşadığının ilahi bir ceza olduğunu düşünen aklı başında(!) engelli bireye bu ülkenin ihtiyacı yoktur.. Çoktan kaybedilmiş bu şahsa bir şeyler vermeye çalışmak ta boş ve abesle iştigal olduğu için; evet diyaneti ben de hakketten kınadım şimdi.. vay düşüncesizler vay…

3 aylıkken çocuk felci geçirmiş.. tabi o kadar zor doğdu annesinin canını aldı.. yetmedi gecenin bir yarısı ağlar uyutmazdı annesini.. al sana ilahi ceza/tokat seni akılsız seniii.. gördün mü böyle olursun işte..oh hak ettin sen bunu...

ahmetyildiz' Alıntı:
Bu kafalar ile nereye kadar Toplum olamadik ki ummet ummet diye diye?
Hakkıyla "ümmet ümmet.." denilebilseydi, bugün bu safsata tartışma konusu olarak açılmazdı..

ahmetyildiz' Alıntı:
Kapatin su kurumu gereksiz yere sirtimizdan maas aldiklari yeter artik ya
Öyle mi olduğunu düşünüyorsunuz gerçekten, yazık kininiz nasıl perdelemiş gözlerinizi. Hangi kaynaklardan besleniyorsunuz acaba? Bugün modern dediğiniz ülkelerdeki yozlaşma ve toplumsal çöküşün çürümüşlüğün hatta kokuşmuşluğun sebebi inançsızlıktır. Hangi dini inanca sahip olursa olsun inanç insanı bir şeye benzetiyor.. olmayınca da işte böyle ne olduğu belirsiz bir şekil alıyor.

ahmetyildiz' Alıntı:
Neden Engelliler evden cikamiyor neden ciktiklarinda sinir bozucu rahatsiz edici bakislara maruz kaliyoruz ve insanlar aciyarak bakiyor bize bunu cevabi aranmali bu cevapta dinin rolu var biz saklanacak utanilacak insanlar olarak gorulduk. Neden akraba evlilikleri ozendirildi bu evliliklere kim dur diyecek kim dedi..

Neden basta engelliler dusunulmedi camiler yapilirken neden unutuldu bu ulkede Alafiranga gavur icadi tuvalet kagıdı ise gereksiz bir seymis gibi gosterenler dahi cikti !!

Bu kurum bizim vergilerimizle gecinen bir kurum derhal bu kurum tasfiye edilmeli benim gorusume gore...
Bu dinin peygamberinin ya da kitabının bu dediğinize teşvik ettirecek bir tek sözünü söyleyin bir daha asla konuşmayacağım. Bu kahrolasıca düzende embesillerin ve kafasızların yaptıkları yüzünden çekiliyor bu çileler.. tutup da birine etiketlemeyin zira embesillerin ucu dönüp dolaşıp dokunmasın bir yere….. ve ayrıca şükür ki bu ülke sizin düşüncelerinize göre hareket etmiyor.

OturanBoğa' Alıntı:
3- Sakat biri nasıl anlayacak sakat kalmasının ilahi ceza mı yoksa ödül mü olduğunu? Ne biliim, mesela birinin yaşamını kurtardığımı varsayalım, ama aynı ben daha sonra birini öldürmüş olayım. Sonra aradan kısa bir süre geçince de sakat kalayım. Doğal olarak kafam karışıyor tabii, şimdi ben iyiliğimin mükafatını mı aldım, kötülüğümün cezasını mı?
Neden ille de olaylara bir kulp takılmak zorunda mı? Ceza ya da ödül olmak zorunda mı yaşadıklarımız? Neden öyle olmasını istemiş ve olmuş diye bakamıyorsunuz? Merak etmeyin ödüller ve cezalar burada değil, kutunuzu açmak için bu kadar aceleci olmayın! :) Henüz Allah’ın sunduğu GERÇEK HAYAT bitmedi, reklam arasına da girmedi devam ediyor.. Bittiğinde herkes kutusunu açacak.. yalnızca şundan emin olun ki, ayağınıza bir diken bile battıysa bunun hesabını tutuluyor ve sorulacaktır.

pegasus' Alıntı:
Kaderi hayır ve serri verende Allah ise hangi mantıksal kıvırtmayla kitap yazıp bunun bir ceza olmadıgına beni inandıracaklar. Bunu yapacaklarına laik bir ulkede vergilerimizin hangi hakla bu yobazlar guruhuna yedirildigini acıklasınlar
Eminim kimsenin sizi inandırmak gibi bir derdi yok.. teşbihte hata olmasın ama deveye hendek atlatmayı denemeleri daha mantıklı duruyor.. Durduğunuz yer her yönden öylesine çürümüş ki, aşağı düşmesi an meselesi.. anlatmak için kimse yanınıza dahi yaklaşmaya cesaret edemez emin olun rahat olun.

Burası laik bir ülke değil aynı zamanda.. TC Anayasası'nda doksan bin çalışanı olan, maaşları devet tarafından ödenen ve islam dini için dinsel propaganda ve fetva merkezi olarak görev yapan Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan bahsedilir... Diyanet İşleri Başkanlığı, siyasal partiler ve seçim yoluyla sorgulanıp lağvedilme olasılığına karşı da ayrıca anayasal bir güvence altındadır. Laikliğin de devletin ülkesindeki bütün dinlere eşit uzaklıkta olması olduğunu düşündüğümüze göre, yine çuvalladınız demektir… Laik devlet için camii, kilise ve havra arasında hiçbir fark yoktur, devletin bir kişiliği olmadığı gibi dini inancı da olmaz ve bunlarla ilgili hiçbir tasarrufu kaygısı müdehalesi yoktur, olmamalıdır.. bilginiz olsun…
 
ilahi ceza değil de,bir imtihan vesilesi olduguna inanıyorum.
 
ama şu var engellilere göre camilerimizin dizany olması çok güzel bir şey zira camiye gittiğimde hem zorluklarla karşılaşılıyor hemde sanki halılar kirlenicek diye almamazlık yapıyorlar bir kere başıma gelmişti kapnın orda namaz kıldırmışlardı halılar kirlenmesin diye
 
ÖZÜR MÜ, KABAHAT Mİ ?

Engelli olmak iki türlü ; biri bedenen öteki ruhen ya da fikren...

Evvela bedenen özürlü olan kişiler kendilerini dünyanın sonuna hazırlamasınlar, bu bir ceza değildir zira beyinlerinde veya kalplerinde engel olan milyonlarca insan çevremizde öyle ki bunlar kendilerinden bile bir haberler...

Şimdi tekrar düşünmekte fayda var, bu insanlar kendilerinden habersiz yaşayarak hayatlarına pekala devam ederlerken, bedeninde zorluklar olup da gülden güzel gönüllü, misten kokulu fikirli olan beden engelli arkadaşlarım niye bunu ceza olarak görürler ?

Görelim bakalım Mevlam ne eyler,
Ne eylerse güzel eyler...

Sevgiler, saygılar, başarılar...
 
İnsan kendini rahat hissetmediği ve ihtiyaçlarını karşılayamadığı zamanlarda bile bunun kendisine verilmiş ilahi bir ceza olduğunu düşünür.
Hastalıkla veya sağlıkla alakalı bir şey değildir.
Arzu etmek ve elde edememek,biz insan oğlunun içinde bulunduğu en zor kavramdır.
Nefsin tatmin olunmayışı ve körletilememesi insanın kendisinde bir hata aramasına sebep olur.Tabiki sonuç ortadadır eksik olan bir uzvu veya sınırlı olan hareketleridir tek suçlu.Sebep sonuç ilişkisine bakıldığında ortaya çıkan tek şey ''ben neden sakatım''düşüncesidir.Etrafımızdaki bizden başka canlılar olduğunuda unutmayalım.
Onlara baktığımızda her şeyin bir dengenin unsuru olduğunu göreceğiz.
Eğerki bu dengenin formülünü çözebilseydi insan oğlu zaten bu gün bu konuları konuşma ihtiyacı bile duymazdık.
KUL HAKKIYLA GELMEMEMİZİ İSTEYEN BİR YARADANIN NASIL KULUN HAKKINI ELİNDEN ALABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ ONA ANLAM VEREMİYORUM.
Belli bir yaşa gelmiş bir insanı cezalandırdı (amellerinden dolayı) diyelimde,ana karnında ki bir bebeğe kesilecek nasıl bir ceza olabilir.Ben çözemedim varsa çözen buyursun.
Şimdi yine birileri bu yazımı islama ve benide yobazlıkla suçlayacaklar ama,bu sadece benim kendi gördüklerimden yola çıkarak oluşturduğum bir kanaattir.
KUR'AN DA BAHSİ GEÇMEYEN HİÇ BİR ŞEYE İNANMAM.
 
"Birini güzel diğerini çirkin yarattı ;ya da beni sakat, uyuz olduğum adamı sağlam yarattı,elin oğlu parayla oynuyor,benim açlıktan nefesim kokuyor "diye Allah'a hayıflananlara demeden geçemiycem.İyi de kardeşim,Güzel,çirkin,sağlam,sakat,zengin,fakir...Bunlar Allah'ın değil ,kulların kriterleridir...İnsanoğlunun canı sıkılmış saçma sapan sınıflandırmalar koymuş.Olaya bu kadar basit bakıyorum...
 
Ben bir önceki mesajımda dediklerimi tekrarlamak istiyorum. Çünkü yazdıklarım pek anlaşılmamış.

Bazı arkadaşlarımız yazdığım metindeki ironiyi özellikle görmezden gelmişler. Mecburlar. Çünkü aksi halde içinde bulundukları mantıksal çıkmazla yüzleşmek zorunda kalacakalrdı ki bu bazılarımız için çok ağır olabilir.

Tabiki hayat böyledir ve herşey zıttıyla vardır. Sakat varolduğu için sağlam vardır. Ve aslında bunların hepsi birer soyutlamadır. Ancak tamamen doğal ve doğa yasalarıyla açıklanabilecek bu sakatlık olgusunu dinin içine yerleştirdiğinizde kendi kendinizle çelişkiye düşmeniz kaçınılmaz oluyor. Bizde işte bu çelişkilerinizi sizin terminolojinizle dile getiriyoruz. yoksa benim allaha neden bazı insanları sakat, çirkin, yoksul, hasta yarattığı yönünde bir soru sormam imkansız.

Mesele hayata imanın temel bileşenlerinden olan kader gözlüğüyle bakan arkadaşlarımızın mevcut sakatlıklarını dini bağlamda açıklamakta zorlanıyor olmalarıdır. bu zorlanma hali ürettikleri mantığın içerdiği tutarsızlığa sırt çevirerek ve yokmuş gibi davranarak giderilmeye çalışılıyor. Konu bundan ibarettir.

Soru basit ama çeşitli; sakatlık kaderin bir gereği ise bu durumu yaratan Tanrının belli kişileri bu sorunların muhatabı yapmasındaki gerekçe nedir? Neden biri sakat diğeri sağlamdır? Tanrı bu seçimi bir ceza olarak mı yoksa bir lütuf olarak mı bir insana vermektedir? Eğer bu bir imtihansa ve seçme hakkınız olsaydı siz bu şekilde imtihan edilmeyi tercih eder miydiniz?

Bu sorular benim değil. İçinde bulunduğu hali dini mantıkla açıklamaya çalışan arkadaşlarımızın soruları olarak görülmelidir. Ben bu durumu dini bağlamla açıklamıyorum çünkü.

Benim için kader denilen şey; insanın bireysel olarak bizzat kendisinin ve içinde bulunduğu koşulların ürettiği oldukça karmaşık bir sonuçlar bütünüdür. Ben Tanrıya inanmakla birlikte Tanrının dünyevi hayata bahsedilen şekilde ilahi bir ceza ya da lütuf mantığıyla müdahale ettiğine hiçbir şekilde inanmadığım için bu soruların ve bu konuda yazdıklarımın öznesi ben değilim.

Yani bana göre bugün müslümanların içinde bulunduğu ağlanılası hal bir kader değil bizzat tarihi ekonomik, kültürel, sosyolojik ve maddi olarak çok çeşitli olguların doğal bir sonucudur. Yoksa Tanrı müslümanları ilahi bir ceza olarak işgal ettirmiş falan değildir. Y da Amerikan askerlerimin iğrenç hakaretlerine maruz kalan Iraklı müslümanlar bu durumu Tanrının bir lütfu olarak yaşamamaktadır. Tıpkı biz sakatların yaşadıklarının da bir imtihan ya da lütufla alakası olmaması gibi. Ama mantık böyle devam ettikçe müslüman toplumların daha çok çile çekecekleri gerçeği bireysel anlamda da bizlerin yolunu aydınlatabilir.

Bugün kızsanız da birgün anlamanız ümidiyle.


Şimdi bu olaya imani temelde bakan arkadaşlarımızın ciddi çelişkileri olduğunu görüyorum. Ve bu çelişkilere dikkat çekmek istiyorum. İnancını rasyonel bir düzlemde yaşayan ve ifade eden arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımızı İslam felsefesinde İbni Sina, Farabi, İbni Rüşt gibi alimlerin temsil ettiği Meşşai akımının devamı olan akılcı iman eğiliminin tezahürü olarak görüyor ve saygı duyuyorum. Bu arkadaşlara Mezopotamyalı Kederi ni örnek verebilirim. Demiş ki arkadaşımız;

Allah'ın merhametli olduğuna inanıyor;ve özrümde direkt rolü olmadığına inanıyorum.İnsan ne ederse kendine.Doğduğumda çok sağlıklı bir bebekmişim.Ta ki 9-10 aylık olana kadar.Sonra ne olmuş?Ne olacak dikkatsizlikten doğan bir ihmal ve hain bir mikrobun vücuduma girmesi...Şimdi o mikrobun benim vücuduma girmesi dışında eminim var olma nedeni başkaydı.Belki de yararlı bir iş ,oluş için yaradılmıştı.Üzüm gibi...Üzümü salkımından yersen üzüm yemiş olursun,ama suyunu sıkar,bekletirsen sarhoş olursun.

Kısaca özetlemek gerekirse –benim anladığım kadarıyla- bu arkadaşlarımız yaşadığımız sorunsalların ilahi bir temeli olduğunu reddediyor ve Tanrının insanlara verdiği aklın olması gerektiği gibi kullanılmaması neticesinde yine Tanrının yarattığı alemin doğal kurallarının işleyeceğini ve sakatlık, hastalık ya da benzer negatif olayların meydana geleceğini iddia ediyorlar. İmanın rasyonel şeklidir bu ve benim tarafımda da büyük saygı görür. İtiraz etmem ama kendimce yine soru işaretlerim kalır. Bu soru işaretlerini dile getirmekten de çekinmem çünkü bilirim ki karşımda imanını Tanrının verdiği akılla temellendirmeye çalışan bir birey vardır. Bu yüzden derim ki son dönemlerin islamla alakası olmayan kader açıklamalarına (Tanrının başımıza gelecekleri alnımıza yazmadığı sadece başımıza gelecekleri bildiği yönündeki manevralar. Son dönemlerde kader kavranmının kendine içkin tutarsızlıkları nedeniyle ortaya atılan bu kavramın islamdaki kader anlayışıyla alakası olmadığını anlamak için 800 lü yıllarda özellikle İslam felsefesinde Mutezile akımının kader sorgulamalarını okuyarak görebiliriz) sığınmadan bana sakatlığın İslam inancındaki ‘kader’ kavramıyla bir açıklamasını yapar mısınız? Ben de böyle “akılsız bir ateist” olarak aydınlanmış olurum…


Öte yandan olayı yine imani temelde sorgulayan ancak islam felsefesinde İmam gazalinin çizgisinin tezahürü olan Musab gibi arkadaşlarımız, kader kavramına aynen İslam dininin içerdiği şekliyle yaklaştıkları için istemeden de olsa garip bir durumun içine yuvarlanmadan edemiyorlar. Bu arkadaşlarımız kader konusunu gerçekten islamdaki alınyazısı mantıgıyla ele aldıkları için sakatlık kavramının tanrı tarafından belli bir mantık temelinde bizlere sunulduğunu düşünmekte ve konuyu bu açıdan ele almak zorunda hissetmekteler. Şimdi bakalım bu arkadaşımız nasıl bakmış olaya;

evet insanlara verilen hastalıklar ve engeller toplum için bir ibrettir. birde Allah çok sevdiği bazı kollarını dünyada sıkıntı çektirirki ahiret hayatının daha huzurlu olmasını vermektedir. birde bazı insanların günahları çoktur. yine Allah o insana sıkıntı verirki bu dünyada ahirette o sıkıntı ve acılar o insana kefaret olacaktır. bilinmesi gerekirki en büyük sıkıntıları ve acıları başta peygamberler, sonra alimler ve sırasıyla Allah'ın veli kollarına verilmektedir. eyerki bu bir illahi cceza olsaaydı Allah bu sıkıntı ve kederleri en çok sevdiği peygamberlere vermezdi...


Buradan çok rahatlıkla görüleceği üzere sakatlık kavramı birinci rasyonalist imani geleneğin temsilcileri olan arkadaşların baktığı gibi ele alınmamakta yani tanrının insiyatifi dışında insanların gerçekleştirdiği bir hata sonucu tanrının kurduğu yasaların bir sonucu olarak görmemekteirler. Bu arkadaşlarımız sakatlığı bizzat tanrı tarafından inmsiyatif kullanarak ibret olması için uygulanan bir tanrısal edim olarak degerlendirmektedirler. Ancak bu edimin içinde bir hayır olduğu iddia edilmekte öte dünyada başımıza gelen bu felaketlerin mükafatını alacağımız söylenmektedir. Peygamberler de çeşitli, olumsuzluklarla karşılaştığı için bizim başımıza gelenleri gözardı etmemiz istenmektedir. Öyle ya peygamber bile çile çekmişse sen kimsin ki şikayet ediyorsun deniliyor... Yine arkadaşımız "bazı insanların günahları çok olduğu için Tanrının o insanlara sıkıntı ve dert verdiğini" söylüyor. Böylece öteki dünyada Tanrı bu kulunun günahlarına kefaret olarak çektiği acıları göz önünde bulunduracak. Yani görüleceği üzere bu yaklaşım açıkça başımıza gelenlerin Tanrısal bir boyutu olduğunu iddia ediyor.

Geçtiğimiz günlerde çöken kaçak kuran kursunda ölen 18 minik kız evladımızın aileleri şikayetçi olmamışlar. Çünkü kızlarının kuran öğrenirken ölmeleri nedeniyle cennete gidecek şehitler olduklarını söylemişler. Bir de eklemişler "kızlarımız Antalya daki köpüklü diskoda ölenler gibi ahirete gitseydi daha mı iyiydi" Yani orda eğlenen insanları aşağılıyor bu vatandaşlarımız. Köpüklü partide eğleniyorlarsa kesin imansızlar çünkü... ama kendi yavrularının o önlemsiz binalarda göz göre göre ölüme yollanmalarını "Allahın Tecellisi"olarak görüyorlar. Kader deyip kendi vicdanlarını rahatlatıyorlar. Bazı dinci gazeteler de "şehit oldular..." üfürmeleriyle bu ailelerin şikayetçi olmaması için propaganda yapıyor. Herkes suskun. O minik yürekler sırf aileleri istedi diye o binalara gittiler. Öldüler...Devlet suskun ana babaları suskun. Herkes suskun...Kader manevrası o kadar işe yarıyor ki kimse çıkıp ağzını bile açamıyor. Burada sakatlığı ibret olarak gören arkadaşlarımız o minik kızların ölmesini de eminim ki ibret alınacak bir olay olarak görüyorlardır. Ne diyelim belki o kızlarında öteki dünyada kefaret olması için ödeyecekleri günahlarına karşılık cezalandırıldıklarını düşünmek en mantıklı açıklama" dır. Ben bunları gördükçe Tanrının verdiği akıl ve vicdanımın travma geçirmesine engel olamıyorum. Benim inandığım bir tanrı kesinlikle var ama görüyorum ki biz çok farklı tanrılara iman ediyoruz...

İmani noktada öne sürülen bu fikirlerin uzlaşabilmesi mümkün mü? Ben bu soruyu bu arkadaşlara dürüstçe yöneltiyorum. Bu konuda yapılacak samimi sorgulamaları da oldukça önemsiyorum. Yeter ki kimse kimseye düşünce ve inançlarını empoze etmeye kakmasın.

Görüldüğü üzere olayın ele alınışında sağdan soldan edinilmiş derme çatma dini bilgileri büyük bir istekle sağa sola savuran arkadaşlarımızın söylemlerini çokça aşan bir boyut var. Sakatlığını, dini, meseleleri sizin gibi ele almayan insanları aşağılamayı bir kenara bıraktığımız gün güzel şeyler olacak. Herşeyden once farklı düşünen insanları ikna etmeye çalışmayı bir kenara koyun. Farklı düşünenlerden korkmayı kendi imanınıza bir tehdit sayıyorsanız kendi imanınızın gücünü sorgulayın. İnsanları dinleyin, sadece onların nasıl düşündüklerini anlamak için, onları mahkum etmek yargılamak için değil. Çünkü bu hiçbirimizin haddine düşmez. Burada eleştireceğimiz şeyler olabilir. Bunlar her iki düşüncenin içinde farkettiğimiz mantıksal kıvırmalar, manevralar, ikiyüzlülükler olabilir. Ama bunları yaparken sadece mantıksal tutarsızlığa dikkat çekme hakkına sahibiz. Ki bunu bile abartamayız. Zira dini meseleleri hangi mantığa oturtabileceğimizi kim bilebilir. Yine de bu tutarsızlıkları dile gerirmekten öte kimsenin kimsenin düşüncesini aşağılayacak kadar yüksekte olmadığının farkına varalım lütfen.
 
Ne yazıkkı türkiyede islami egıtımler devlet kontrolunde yapılmamaktadır. Cesıtlı kuran kurslar ve ıslamı faalıyet adı altında kurulan dernek ve vakıflar sokak aralarında acılan kuran kurslar. Bırcok ınsana ıslamı bılgılerı yanlıs yada işlerıne geldıklerı gıbı ogretmektedır. Ben 6 aylık iken koyumuze hemsıre gelıyor ikiz kardesıme cocuk felcı aşısı yaıyor bana sıra gelınce kalmıyor. Aıleme dıyorkı cocugunuzu en kısa surede şehre goturun ve felc asısı yaptırn dıyor. Bızımkıler onemsemıyor. bana cocuk felcı aşısı vurlamadıgı ıcın felc gecırdım Kardesımde bırsey yok tabıykı o vuruldu aşıyı. Annem de yazları hep kuran kursa gıtmıs oralardan almıs dini egıtımını. Hep der oglum bu senın alın yazın Allah boyle yazmıs. Bende anneme kızardım hep. Anne sız bana felc aşısı vurdurmayın kendı ıhmalınızı sucunuzu Allaha havale ederek kurtulun. Mesella ızmıt depremınde askerı lojmanlar cokunce ne dedı dıncı basın. fakat sımdı kuran kurs cokunce ne dıyor dıncı basın. Bırı olunce kefere oldu dıger taraf şehıt oldu. Bız muslumanlar kader ve ıman kavramını mutlaka oturup bır daha sorgulmamız lazım yoksa bu mantıkla gıttıgımız surece her alanda dunyada gerı kalmaya mahkumuz. Allah hıc murat edermı Allah ınsanların alnına ıraktakı ıgrenc katlıamları bosnadakı tecavuzlerı yazarmı. Ben Allaha ınanan bır ınsanım annemın etkısıyle dını ınanclarımda cok kuvvetlı ama kader ve ıman konusuna pegasusun baktıgı acıdan bakıyorum. Pegasus sana bır cok konuda katılıyorum. Sımdı ben engellı kaldım bır omur boyu. Benım engelım ılahı bır cezamı anne babamın ıhmalımı.
 
Başlığı görünce aklıma ortaçağdaki cüzamlılar geldi.

Aradan geçen onca zamanın hala bu soruyu sordurtuyor olmasınada inanamadım.
Hangi insanın aklına bu soru takılıyor acaba, çok merak ettim.
Diyelimki tanrı kullarını bu şekilde cezalandırdı.
Eh olur ya ,adam çok günah işlemiştir ;tanrıda bir trafik kazasıyla cezasını kesmiştir.
Peki;zihinsel engellilerde acaba günahkar olan kul hangisi doğan çocukmu, anne yada babamı?
 
Şimdi önce şu saptamayı yapmak gerek: Sakatlığının sebebi olarak "ilahi ceza/adalet" diyen kişiler dindar insanlar.
Bu durumda, o dindar insanları bu "ceza" işine inandıran şeyin ne olduğunu düşünmek gerek. Yani bu dindar insanlar neyle yüklüler ki "ilahi adalet"in sakat bırakarak "terbiye" ettiğine inanıyor?

Burada Kur-an ne der, bilmiyorum; dolayısıyla polemiğim onunla değil. Ben, işin sosyolojik-kültürel açısını irdelersek, bu "ilahi ceza" kurgusunun nasıl da dini yaşamla birlikte insanların zihinlerine işlendğini görebiliriz, diye düşünüyorum.

Malum, "hayır da şer de Allah'tan" der dindar insanlar. Ve adaletin, ödüllerin ve cezaların gerek "bu dünyada" gerekse "öte dünyada" mutlaka verileceğine inanılır. Bu iki-yakalılığın altını özellikle çizmek istiyorum. Zira bu iki-yakalılığa itiraz eden dindar arkadaşlarımız varsa, tartışamnın devamını okumadan bunu yazsınlar. O zaman önce bunu halletmemiz, sonra bir sonraki tartışmaya geçmemiz gerek. Yineleyeyim: dualar da beddualar da hem "bu dünya"ya ve güncele dairdir, hem de "öte dünya"ya ve geleceğe dair. Yani hiç kimse "bu dünyayı unutun, her şey öte dünyada" demez, sanırım (?).
Zaten onun için "Allah belanı versin", "çoluğundan çocuğundan çıksın", "burnundan fitil fitil gelsin" vb. ahlar; iyilik yaptığında hemen "Allah ödüllendirdi" vb. sözler; yağmur duaları, başarı duaları, zafer duaları vb. beklentiler; ya da bir kötülük yapıldıktan sonra başa kötü bir şey (sakatlanmak/hastalanmak vb.) geldiğinde "ilahi ve doğal" adalete/müdahaleye atıfta bulunmak vardır. Yani kutsal bir müdahale var "bu dünyada". Değil mi?

Varsa, devam edelim...

Madem ki böyle bir müdahale her an var, o zaman başa gelen kötü olayları da "ilahi müdahale" olarak algılamak çok da yanlış olmasa gerek. Zira "Allah belanı versin" derken tam da sakatlan/hastalan/fitik-fitil gelsin demek istiyor insanlar. Yani o müdahale hep o vuruşla ilişkili. Sırlar dünyası, Göz pınarı, Duygular şelale vb. programlar da hatta Diyanet'in "ibret alınması" için kurguladığı hikayeler de hep bu "adalet" üzerinedir. Birisi iyilik yapar, bir de bakmışsınız hemen ertesinde "ödüllendirilir", başına güzel şeyler gelir. Başkası bir kötülük yapar, bir de bakmışsınız sakatlanmış, bir yanına felç inmiş, yatalak olmuş, veya bir yakını ölmüş vs.
Yani dini referanslı neredeyse tüm söylemlerde "bu dünyada adalet" böyle, sakatlanarak/hastalanarak vs. oluyor.
Bu, üzerinde tartışma götürmez bir veriyken, sokakta insanlara kamera uzatıp, "neden sakat kaldın" diye sorulduğunda, o kişiden, "ilahi ceza" cevabını almak bence kaçınılmaz. Sistem/din zaten bunu istiyor ve kurguluyor...

Şimdilik burada keseyim. İlahi ceza ve ödülün "bu dünya"da nasıl tecelli ettiği konusunda anlaşalım ki, sonrasında (sakatlanmak ceza mı, ödül mü; ne zaman ceza ne zaman ödül; bu farkı insanlar nasıl anlar; bir iyilik bir de kötülük yapıp sakat kalındığında bu ceza mı ödül mü nasıl anlarız; yeni doğan bebişin ölmesinda/sakat doğmasında nasıl bir adalet/ceza/ödül olabilir vs.vs.vs) devam edebilelim...
 
Engelli olmak ne bir cezadır ne bir ödüldür. Hayat bir sınavdan ibarettir. Her sınavda olduğu gibi bu sınavda da zor sorular da vardır, kolay sorular da...
Bize zorları isabet etti. Ama unutmayalım ki , zor soruların puanı da zorlukları nispetinde yüksektir. Tabi doğru cevaplamasını bilenlere.
 
Ilahi ceza lafı günahı bi yana çok saçma bir laf.bence bu ceza değil mükafat. çünkü bu ilahi ceza dediğiniz şey günahlarımıza kefaret olacak.düşünün çok sağlıklısınız çok paranız var ve aynı zamanda her türlü pis yola bulaşmışsınız.ben özürlü olmayı tercih ederim.yaradan kullarını dener. Kimini para ile kimini hastalık ile kimini ailesi ile kimini de mal varlığı ile.bunların hepsi bir sınav.cami yapılmasından rahatsız olan arkadaşlar var galiba.camiler bizim maneviyatımızdır.osmanlı zamanında nüfus azken bile büyük büyük camiler yapılmış.hangisinden zarar görmüşler.yararını sorarsanız kurtuluş savaşını, çanakkale savaşını hatırlayın.orada galip gelen bizim maneviyatımızdı.allah o günleri bir daha yaşatmasın bize inşallah.çünkü bu manevi çöküntü ile işimiz çok zor.allah'a emanet olun.
 
insanlar şöyle diyorlar allah dağına göre kar vermiş
bu sakat olmasa dünyayı yok ederdi
mutlaka bi kötülük yapmıştır bunlar başına gelmiştir
allah iyi kuluna böyle eziyet etmez demekki kötü
bunlar söylenen şeyler
 
Allah'ın kullarını anında cezalandırması diye bir şey yok ki; öyle olsaydı yeryüzünde canlı kalmazdı.. Cezalar da tıpkı ödüller gibi hesap gününe ertelenmiştir. . Bunu ayet ve hadisler de desteklemektedir..

Ayetleriyle Allah böyle söylerken; depremlere, su baskınlarına, hastalıklara, kazalara "Allah'ın cezası” demek doğru olmasa gerek.. Bu afetlerde, kazalarda, hastalıklarda binlerce insan ölüyor; bu arada günahı olan da olmayan da evsiz barksız, sakat kalabiliyor..

Mesela; Japonya'da meydana gelen 8, bilmem kaç büyüklüğündeki depremde fazla can kaybı olmazken, Türkiye'de meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki depremde binlerce insanın ölmesini nasıl açıklarsınız.. Türkiye’de daha fazla günahkar vardı şeklinde mi?

Tabiî ki hayır; bunun sebebi açıktır.. deprem bölgesinde yaşayan insanlar, yapılarını ona göre yaparlarsa; tsunami tehlikesi olan yerlerde yaşayan insanlar, dalgaların ulaşamayacağı uzaklığa yerleşirlerse… kurak iklimde yaşayanlar, yağmuru yağışı bol olan bölgelerde yaşayanlar, yaşadıkları ortama göre tedbir alıp meskenlerini ona gör inşa ederlerde kendilerine bu zulmü/acıyı yaşatmamış olurlar.

Hastalıklar ve kazalarda da durum aynen böyle.. domateslere hamam böceği geni aşılamamış, kabakları karpuza çevirmemiş olsaydık yani doğanın genlerini tahrip etmemiş olsaydık hastalıklarla uğraşıyor olmazdık.. ya da biraz daha yavaş ve dikkatli kullansaydık aracımızı kaza yapmazdık..

Ayrıca İslam inancında bütün bunlar sünnettir; bu alemdeki adil işleyişe saygı duyan insan, daha az zarar görecektir. Nitekim bu konuda ata sözlerimiz bile var.. mesela;
"Atını sağlam kazığa bağla.." , "Dünya koşuyorken yol üstüne yatılmaz" …………vs vurgu ve anlatılmak istenen hep aynı..

Sonuç olarak, kulun kendi gayretine/önlemlerine rağmen, başına gelen iyi/kötü işlere ödül/ceza mantığıyla değil de Allah'ın imtihanı olarak bakmak doğru olacaktır. Yani tevekkül ve sabır..

NOT 1: Ayrıca Allah’ın bizim kadar sabırsız olduğunu isteyene istenileni hemen vereceğini zannetmeyin :) Zalimlerin cezasız kalmayacağını bize bildiriyor.. bunu ne zaman yapacağını da..

NOT 2: İlahi ceza ve ödülün "bu dünya"da nasıl tecelli ettiği konusunda anlaşalım.. demiş sevgili OturanBoğa.. yok biz burda anlaşmayalım; çünkü bu dünyada tecelli eden birşey yok.. Kendini bilmezlerin söylemleri ve çevirilen saçma sapan gerçeklikten uzak dizileri, kalp kulak böbrek gözlerini de bunları destekleyebilecek makammış gibi göstermeyelim istirham ediyorum. :wink:

NOT 3: Pegasus: Müslümanların içinde bulunduğu ağlanılası hal nedir onu anlamış değilim? Sevgili Pegasus, bir müslüman olarak benim halim o kadar tebessüm edilesi ki, görsen gıpta edersin. :D Ben Allah'ın varlığına inanıyorum ve emirlerini yerine getirdiğim için huzur duyuyorum.. mutluyum, mesudum, bahtiyarım.. başımı yastığıma koyarken ona sığınıp, güvenip rahat ediyorum.. :p yani teslim oluyorum omuzumdakı yuklerı ona bırakıyorum
 
Fatma ne mutlu sana huzurluysan, neşeliysen ve yaşamın tebessüm edilecek haldeyse. Senin adına çpk ama çok sevindim. Harika...
Ama bu konuda yalnız değilsin. Mesela Suudi Arabistan ve bazı arap emirliklerinde de kimi yöneticiler en az senin kadar mutlular. Onlar da müslüman ve gece yattıklarında da mışıl mışıl uyuyorlar.

Dur ben sana biraz daha mutlu müslümanlar göstereyim. Bak bu linkte Amerikalılarla cilveleşen arkadaşlar da müslümanlar. Kendilerine peşmerge (kahraman) diyorlar. Bir peşmerge kadını Amerikalı askerin kucağına oturması için tutup kendi elleriyle götürenler de müslümanlar.

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/9597428.asp?gid=229&sz=78016

Bu listeyi oldukça kabarık şekilde uzatabilirim. Kısaca senin çok mutlu ya da huzurlu olman saçmalıklar deryasında yüzenlerin huzursuz olduklarını göstermiyor. 18 minik yavrunun ölmesinde sorunmlulukları olanlar da onlara çanak tutanlar da çok mutlular mesela. Hatta garip şekilde o minik kızların ölümünden aileleri bile mutlu olmuş. Şehitler ya...Görüntülerde göreceğin üzere bu yanlışlara imza atanlar da çok huzurlu ve mutlular. Yüzlerindeki neşeyi görüyor musun?

Şimdi bir daha düşün istersen. Senin durup dururken öne sürdüğün huzurunu mutluluğunu ben neden umursayayayım? Senin durduğun -sana göre doğru olan- zemin başkalarının durduğu yanlış yeri aklar mı da cevap yazma ihtiyacı duyuyorsun? Öyle bir mesaj yazmışsın ki sanki sen mutlusun diye müslüman alemin içinde bulunduğu garip, ucube, acınası hali yok saymamız gerekiyor. Müslümanların içinde bulunduğu acınası halin ontolojik, epistemolojik sorgulamasını yapmamalıyız. Neden, e çünkü bizim fatma mutlu...Ne mutlu bize, ne mutlu sana...

Kaldı ki sen yazılanları okuyor musun? Burada sorulan soruları düşündün mü? Veya onlara cevabın var mı? Ordan ses ver istersen...

Tabii inanmayanların başlarını gece yastığa koyduklarında çaresizce dudaklarını kemirdiklerini görebilecek ulvi bir göze sahip olduğuna göre bunlara cevap vermene de gerek yok. Sen müthiş bir tespitle her şeyi açıklamışsın zaten. Hem öyle ya tanrı yoksa da senin kaybedeceğin bir şey yok nasılsa... Ama varsa ah hele bir varsa bak işte o dem senin gibi bakmayan senin gibi inanmayanların yandığının resmidir.

Böyle tüccar mantığıyla inanç temellendirmeye de en çok inanan arkadaşların üzülmesi gerekir...
 
Koskoca bir sayfalık yazımdan tutup çekiştirdiğinize ve vardığınız noktaya bakın, amacınız üzüm yemek olmadığı için bu şekilde davranmanızı yadırgamıyorum aslında hatta beklemem bile gerekirdi..

Durduğunuz ve baktığınız yeri çok merak ediyorum gerçekten.. bir de bu ukalalığınızı ve tanımlanamayacak ölçüde olan tarzınızı neyle beslediğinizi.. Cımbızladıklarınız konuyla alakadar değil sadece bir dip not olarak verilmiş cevaptır; öncesinde yazdığınız bahtsız cümleye karşılık.

Amacınız salt karşı gelmek, ukala ve kırıcı cümleler kurarak üste çıkmak olduğu için eminim yazımın tamamına göz dahi gezdirmediniz. Notu gördünüz ya tutamadınız kendinizi tebrik ediyorum. Harikasınız...

Direk tanıma/isme olan kin ve nefretinizi bir kenara bırakarak konuya odaklanmanızı tavsiye ediyorum! Ayrıca neyi umursayıp umursamadığınızla hiç ilgilenmiyorum ki, dünyanın merkezinde değilsiniz.. bunu söyleme ihtiyacını neden hissediyorsunuz onu da anlamış değilim.
 
konu aslında ilahi ceza ile ilahi cefa arasında karışmış gitmiş.
ben olaya daha geniş bir pencereden bakmak istiyorum burdan da kimsenin yazdıgına bir yorum getirmek istemiyorum.
ben bir sakat kalmanın, ölmenin, kurtulmanın ilahi cezamı allah böylemi diledi düşüncesiyle, aceba dikkatsizlikmi neticesinde bunu mu getirdi doğurdu derim hep. konuyu açma açısından bir kaç örnek vereyim
260 km hızla giden bir şöfer kaza yapar sakat kalır
doğumda annenin dogumunu doktor yaptırmaz ebe yaptırır çocuk ölür
bir kavgada düşmanını hasmını silahının üstüne pervasızca giden biri vurulur
sevgilisine sevgisini ispatlamak isteyen kız ve-veya erkek kendini inşaatın 5. katından aşagı bırakır
örnekler çogaltılabilr..

şimdi bu ve benzeri olaylarda ölüm bir çok kez kaçınılmaz oldugu gibi sakatlık oranları çok yüksektir burnu kanamadan kurtulan istisnalar olabilir.
bu kadar dikkatsiz davranan birisi aceba kendi dikkatsizligindemi bu sonuçlara magruz kalmıştır yada ilahi bi cezamıdır ben bunu çok düşünmüşümdür.
ilahi cezamıdır yoksa dikkatsizlikmi bunu tartışsak daha iyi
 
Epey zaman önce yazdığım engelli karakterlerinden ikisi aşağıdakilerdi..

3- O bir KEŞİŞ, Engelli. O kendini tanrının sevgili kulu olarak görür.. Sınav yeri olan bu fani dünyada başarılı olanlara, isyan etmeyenlere öte dünyada akıl almaz zenginlikler/güzellikler bağışlanacağı bilgisine/inancına sahiptir.. Bir kolu yok, ayağı tutmuyor, beli kırık… Ne keder, ne gam ... Ne mutlu ona ki, ’’ben seçilmişim’’ duygusu içindedir… Şükürcülük biraz ütopik bir durum… Aslında dünyadaki bütün inançlarda acı çekmek, acıya katlanarak ruhu terbiye etmek, çekilen acıların sonunda da ödüllendirilmek vardır. Hatta tanrıya yada büyük cennete bile bu yönden ulaşılacağına inanan çok büyük sayıda insan var yeryüzünde… Bir farkla ama; Engelli olanları tanrı seçiyor. Engelli kişiye acıya katlanıp arınmak düşüyor.
Yani engellinin seçme şansı yok. Keşişlikte ise, kişinin bu yolu seçmesi, kendi özgür iradesine bağlı… Orada biraz çelişki var… Olsun yaaaa, engelli keşişlik, bu yolun doruk noktası olur bence…
-O bir SUÇLU, Engelli… Kendisinin yada ailesinden birinin işlediği bir suçun bedelini ödemektedir. O işlenen suçun ne olduğunu gayet iyi bildiği için, başına geleni ‘’Allah’ın tokadı’’ olarak görür… Bu ilahi adalete de fazla isyan ederse daha beterinden korkmaktadır… Daha fazlasını bile hak ettiğini düşünür.. Karma duygusunun bir şekli deyip geçelim..

Not: Benim fikrime gelince; Ceza yada ödül ne olursa olsun.. İnsanın kendisini önemsemesidir diyorum ben.. Tanrı benle uğraşıyor duygusu.. Olumlu yada olumsuz.
 
Fatma, harikasın. Görüşlerin oldukça radikal. Yani alışageldiğimiz (ya da alıştırılageldiğimiz) ortodoks-din sosyolojisinden ciddi farklar var söylediklerinde. Tabii ki sen söz konusu olduğunda söylediklerin bağlar beni. Ya da şöyle söyliim, sen çok samimi ve güzel bir imana sahipsin. Akıllı da olduğun için kalp gözü-böbrek kulağı gibi safsatalarla arana mesafe koyman çok doğal ve kaçınılmaz. Bu anlamda bu başlıkta yaptığım eleştirileri "seni" dışarda tutarak yaptığımı varsay lütfen.

Yukarıdaki mesajımda da söylediğim gibi, dindar insaların büyük büyük büyük çoğunluğu (doğu ya da yanlış) ilahi bir müdahaleye inanıyor. Depremden tut, ölüme, sakatlanmaktan hastalanmaya her şeyin bir müdahale olduğunu söylüyor. Bütün dil de bunun üzerine kurulu zaten. Böyle olunca, yani bir müdahale etme hali kabul edilince, o zaman bilmem kaç bin bebeğin doğumlarda, savaşlarda, açlıktan vs. öldmesinde nasıl bir müdahale olduğu ya da müdahalenin neden olmadığı da tartışılır oluyor.
Neyse, konu bu değil. Konumuz, sakatlık bir caza olarak algılanıyor mu, algılanmıyor mu? Ben algılandığı konusunda neredeyse kuşku duymuyorum. Tanıdığım herkesin dili böyle nerdeyse... Bu veriyse (?), sence buna ne sebep oluyor? Kim-ne yapıyor da dindar insanlar sakatlandıklarında ilahi bir müdahaleye inanıyor? Bu sebepleri biraz deşelim mi?


Not: Merakımdan soruyorum; "Bu dünya"da ödül-ceza olmadığını, yani Allah'ın "bu dünyaya" müdahale etmediğini söylüyorsun anladığım kadarıyla?
 
mezopotamyalı parmak kaldırır... :)

Sevgili Bülent,soruna kısacık bir cevap vermek istiyorum.Evet...İnsanı geç,Allah dünyaya'ya bile müdahale etmiyor.Yeryüzündeki bütün doğal olaylar da ,afetler de bile insanın parmağı vardır.Dünyanın dengesini bozan,dünyayla bu kadar oynayan insandır,iş suçlu ya da suç ortağı aramaya gelince Allah'ı gösteriyoruz.Aklınıza herhangi bir yıkım getirin,matruşka bebekler gibi en sonuncusundan insan çıkacaktır...Peki insanlar neden bunu yapıyor?İnancıma göre Allahın onlara verdiği iradeye göre...Ama İnsanı irade konusunda serbest bırakmıştır.İnsan iradesine din bilimleri cüzzi irade derler.yani küçük irade?Peki ama neye göre?Tabi ki Allah'a göre...Çünkü Allah'ın iradesi Külli,sonsuz iradedir...Bu iradenin özelliği ise sadece olacakları değil,olmuşu da bilmektir.

Dönelim her dinde geçen Adem Havva Hikayesine.Orda Ademin yasak meyveyi yiyeceğini Allah bilmektedir.Bildiği için ikaz etmiş,lakin bu ikaza rağmen yasak meyve dalından düşmüştür... Bu bilmeyi Külli irade olarak algılayın.Kısacası aklımızın almayacağı büyüklük.Bir bardak su deryaya karışır ama derya bardağa girmez...Bilmek işte,öncesini ve sonrasını bilmek.

Bu tür hikayeleri sevmeyen ya da bunların tevatür olduğunu düşünen arkadaşlar siz ilk paragrafa takılın... :)

Benim inandığım Yaratıcı merhametlidir.Benim inandığım yaratıcı adildir...Adil olmayan düzendir.İnsanların menfaatleri dünyanın tadını kaçırıyor.Ortaya ödül ya da ceza peydah oluyor...Nedense "kendim ettim kendim buldum" demek insanoğluna zor geliyor...İlla bir müsebbib arayacak.İnsanoğlunun yapısı bu...

Bu zamana değin okuduğum kaynaklardan çıkardığım sonuç şudur kader adına... Bir sahaftan kitap alıyorsunuz.Okumaya başlıyorsunuz,kitabın en son sayfasına geldiğinizde sizin hayatınızın anlatıldığını anlıyorsunuz...

Ha o kaynaklardan birinde der ki; kader konusunu tartışmayınız.Lakin insanız işte İlla kurcalayacağız... "Adem'le Havva elma çaldı cennetten, -nede olsa-biz o hırsızların çocuklarıyız..." :)
 
Son cümle herşeyi açıklıyor aslında... :?
 
Ali Şeriati çok önemsediğim bir sosyologdur. İranlı bu islam düşünürü İran rejimi tarafından öldürülmeden önce fikirlerinde insanın dört zindanı olduğunu söylerdi. Bunlar doğa, tarih, psikoloji ve sosyal çevredir. İnsan bu zindanlardan kurtulabildiğince kendi varoluşunu gerçekleştirebilecektir. Ali Şeriati ünlü varoluşçu filozof Satre nin öğrencisiydi ve varoluşçu düşünceyi islam düşüncesine nasıl uyarlayabiliriz sorusunun da cevabıydı.

Onun insanın dört zindanından birisi olarak öne sürdüğü sosyal çevre tüm bu tartışmanın özünü oluşturuyor aslında.

Külli ve cüzi irade diyerek bizlere ezberlettirilen, ama öte yandan hayatımızı şekillendiren olaylarda bu iradenin hangisi rol oynar sorusunun iki iradenin olduğu yerde cevabı olmayacağını göz ardı ettiren hep aynı şeydir.

Bazı islam düşünürleri Tanrının doğa yasaları gibi konularda belirleyici oldugunu, insanın bu yasalar içerisinde kendi özgür (Cüz i iradesiyle) eylediğini iddia eder. ilk bakışta çok makul ve mantıklı gelen bu düşünce şekli İslanm düşüncesindeki bir tıkanmayı aşma çabasından başka bir şey değildir. Çünkü kuran açıkça bakınız ne diyor;

Araf suresi 179. Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır. (Kaynak: Diyanet vakfı meali)

Aynı ayetin diyanet işlerinin yeni mealindeki çevirisi de şöyle;

Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.


Bu da Bakara suresi 7. ayet.

7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır. (Kaynak diyanet Vakfı Meali)

(Bu ayetleri evinizde bulunan kuran meallerinden kontrol edebilirsiniz arkadaslar.)

Görüldüğü üzere dostlar bizzat Kuran insanların bazı olumsuz özelliklerinin bizzat Tanrı tarafından öyle yaratıldığını açıkça söylüyor.

Şimdi ben mezopotamyalı ve onun gibi düşünen arkadaşlara sormak istiyorum. Sizin dünyevi işlerde insiyatifin bireyde olduğu düşünceniz bu ayetlerle neden çelişiyor?

Burda kimse düşman değil. biz bir aileyiz ve kendi içimizde doğruyu arıyoruz. Alaycı alaycı sorular sorarsanız benzer bir üslupla cevap alırsınız. Samimi bir şekilde sorguluyorsak aynı şekilde karşılık buluruz.

burda müslümanlık değil müslümanlığın yorumlarını tartışıyoruz. Kaldı ki gerekir se müslümanlığı da tartışırız. Katılan katılır, katılmam benim dinim buna izin vermez diyen de başlığa girmez olur biter...
 
pegasus, bu soruları kendimce yanıtlamaktan asla kaçınmam.Birincisi,Kur'anda geçen bir çok ayet ve sure diyanetin aktardığı şekilde olunca anlatılmak istenen şey özünden çok uzaklaşıyor...Bunu yakalamak için ya da daha doğrusu bulmak için islam dinini özümsemek gerekiyor...Bu uzun araştırmalar ve samimiyet istiyor.Şimdi seni burda samimiyetsizlikle itham etmiş gibi olacak ama böyle olmadığını bil...

İslam akıl ve mantık dinidir.Biliyorum bu söylemi çok duydun ve gına geldi...İnan bana da... :) Çünkü bunu söyleyen kişi bir zaman sonra tıkanıyor örnek verirken.Bu da yeterli donanıma sahip olmamasından kaynaklanıyor.Tıpkı benim gibi...

Dikkat edersen din kitapları insanların çoğaldığı nispette kalınlaşmış.İnsanlara "kendinize gelin" demek için benim söylemimle...Ben taaa başa gidiyorum. Son'da bir ödülden ya da cezadan bahsetmiyorum ben...Yaşanan zaman içinde olduğu sanılan ödül ya da cezadan bahsediyorum...
 
Mezopotamyalı bülentin ve benim sorularıma ısrarla cevap vermemişsin. Sana bir daha soru sormayacağım. Temel sorulara dair cevaplara yönelik acziyetinin altını çizmek de bir erdemdir. Neyse belki üsluplarıyla her şeyi çözdüğü kanısındaki arkadaşlarımız sorularımıza cevap verir de ben de aydınlanırım.

Aslında bu sorulara kimsenin konuyu saptırmadan verebileceği bir cevap olmadığının farkındayım. Ben sadece herşeye hakimiz pozlarıyla ortalıkta gezinen arkadaşların durdukları zemin hakkında bilgi sahibi olmalarını istedim. Yoksa mantıklı bir cevap falan bekliyor değilim. Böyle bir cevap olsa en çok ben sevinirdim. Öyle ya düşünmeye taşınmaya gerek kalmaz her sorumun cevabını bulmuş olur sonra da yan gelir yatardım düşünme adına.
 
Üst Alt