Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Haftanın Konusu] Dilediği yerde dilediği saçmalığı yapma özgürlüğü/eşitliği

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
673
Mesajlar
57,972
Reaksiyonlar
331
Sevgili Rekursion geçenlerde farklı bir tartışma başlığında öyle bir laf etti ki, kafam dank! etti.
Çok doğru ve anlamlı bir saptama yapmıştı. Bence ısrarla altını çizmeliyiz. Konu hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum..?

Rekursion' Alıntı:
[size=4]ne zaman ki bi sakat, ertesi gün ülkedeki bütün sakatlarla dalga gecilmesine "sebep" olmadan, diledigi yerde diledigi sacmaligi yapabilirse, ishte o zaman o ülkedeki sakatlarin bi cok problemi cözülmüsh olur bence... bu da sakat bireylere "shunu yapma, saglamlar dalga gecer", "bunu yapma saglamlarin gözünde deger kaybina ugraris" gibi menedishlerle elde edilebiliceni düshünemiom... birlikte mücadele etmek böle olmas bence... [/size]
Sakatlığınız bahane edileerk 'herkes gibi saçmalama özgürlüğü'nüzün kısıtlandığını düşünüyor musunuz? Sokakta bağırarak gülmek, eğlenmek, sevgilinizle sarmaş dolaş yürümek ya da kızmak, küfretmek, sarhoş olmak, kavga etmek.. Bu ve benzeri duygu taşmalarını özgürce yaşayabiliyor musunuz? Bu konuda toplumsal bir baskının olduğunu düşünüyor musunuz? Sakat olunca daha az göze batmak ya da daha "edepli" olmak gibi bir durum mu var acaba?

İkinci husus da şu: Sizce bizler, sakat olmayanlarca belirlenen kalıplarda kalmak, onların belirlediği rolleri oynamak için mi birbirimizi motive etmeliyiz yoksa bu kısıtlamalara/rollere başkaldırmak için mi?
 
Arkadaşlar hangimiz birdaha bu dünyaya yaşamak için gelecek yaşam herkes için aynidir herkes imkanlari dahilinde hayatını yaşar.birilerinin isteğiyle değil kendi irademizle yaşamalıyız kendimizi toplumdan kısıtlarsak birşeylerden çekinirsek yaşamdan zevk alamayız. Hic kimse baki değildır.
 
Bizler içinde yaşadığımız Toplumun Örf ve adetlerini , Değer yargılarını Benimseyerek Onların belirlediği Kalıplar içerisinde yetişmişiz. onların Doğru olarak kabul ettikleri , bizler için Yanlışta olsa , onların Doğrularını kabul ederek onlara ayak uydurmak zorunda kalıyoruz.
Malesef istesekte BU Kalıpların dışına çıkmamız kolay gibi görünmüyor .
 
Burada, her şeyden önce, özgürlük kavramının tanımını doğru yapmak önemli! Özgürlük; isteyenin, istediği zaman, istediği yerde, istediği şeyi yapabilmesi midir, yoksa (bence de) zorunlulukların bilince çıkarılması mıdır?

"Benim saçmalama özgürlüğüm var" diye iç çamaşırlarınızla sokağa çıkın bakayım? Ya da "ben istediğimi yaparım" diye otoyolda, sol şeritten 120 km.'yle gidin bakalım. Bütün arabalar üzerinize doğru gelirken. Kaç saniye dayanabileceksiniz?

Hatta en basiti: "engelliler.biz" yazmak için, -e-, -n-, -g-, -e-, -l-, -l-, -i-, -l-, -e-, -r-, -.-, -b-, -i, -z-, (hoşuma gittiği için uzattım. :twisted: Kusura bakmayın. :oops: ) karakterlerin sırasıyla yazmak zorundayız! "Özgürüm", "zorunluluk tanımam" diye başka karakterlerle ya da sıralamasını bozarak yazın bakalım.. Siteye girebiliyor musunuz? :evil:

Demek ki, "Saçmalama Özgürlüğü" diye bir şey yokmuş.. Sağlamlar için de, sakatlar için de..
 
Sevgili dostlar,
Konuyu yanış anlamadıysam sorun saçmalama özgürlüğünden farklı. Sevgili Rekursion"un bahsettiği, bir engellinin herhangi bir nedenle saçmalaması sonucunda tüm engellilerin zan altında kalmış gibi gösterilmesi. Aslında kendi adıma konuşacak olursam, toplumumuz engellilere karşı bu konuda daha toleranslı. Ancak toplum engelli insanı ne kadar normale yakın görüyorsa verdiği tepki de o kadar normal insanın saçmalamasına verdiği tepki kadar olur. Engellilik+diledigi yerde diledigi sacmaligi yapabilme durumu da doğal olarak daha fazla dikkat çekecektir. Medya da doğası gereği bunun peşindedir zaten.
Birlikte mücade etmek tabii ki gereklidir ancak mücadele sonucunda elde edeceğimiz kazanım, "engellinin diledigi yerde diledigi sacmaligi yapabilme özgürlüğü" mü olacak?

Ayrıca sevgili Baben'in sözettiği konuya katılıyorum. Her bireyin -engelli ya da engelsiz- bir yaşam ve özgürlük alanı vardır -ki bu konu tartışılır engellilerde yeterli yaşam alanı yoktur - ya da olmalıdır . Ancak benim özgürlük alanım başkasının alanında biter. Bu genel toplumsal bir kabuldür.
Sonuçta öyle bir yerde olmalıyız ki insanlar engelimizden çok sadece "biz" i görsünler. Zaten o durumda da saçmalama yapmak gibi bir iç çatışma-gerekçemiz de kalmayacaktır. Zaten "insan" olmak bu değil midir?
 
Saçmalama özgürlüğünden kasıti suç işlemekten ziyade, şu konuları içermektedir: Sokakta bağırarak gülmek, eğlenmek, sevgilinizle sarmaş dolaş yürümek ya da kızmak, küfretmek, sarhoş olmak, kavga etmek..
Ama bu demek değildir ki suç işleme "özgürlüğü"nün olup olmadığını sorgulamayalım. Bence sakatların suç işleme "özgürlükleri" de pek yok. Suç işleyen olası sakat biri, "hem sakat, hem yediği halta bak" gibi bir kısıtlama ile de karşı karşıya kalıyor gibime geliyor.
Elbette suç oursa ceza da olur. Bu konuda sakat olmakla olmamak arasında elbette bir ayrım söz konusu olamaz. Bu konuda karşı görüş olacaüğını sanmıyorum.. Burada daha ince bir ayrıntıyı tartışmaya çalışıyorum; yukarıdaki "saçmalama özgürlüğü"nü...
 
Her zaman bir konunun altını dikkatle çizmek gerektiğini savunanlardanım.

Özgürlük ve serbestlik aynı şeyler değildir.

Burada sevgili oturanboğa özgürlüğü değil, serbestliği bir şekilde ortaya koyuyor.

Kusura bakma sevgili kardeşim , ister engelli olsun ister engelsiz bir toplumda yaşıyorsak eğer var olan koşullarda serbestçe davranma hakkına hiç birimiz sahip değiliz.

Örnek olarak verdiğin, sokakta bağırmak, küfür etmek, sevgilisine sarılmak ( bunu aptalca bulmuyorum ), gülmek eylenmek ( bunlarıda saçma bulmuyorum)vs... gibi verdiğin örnekler toplumda bir başkasını rahatsız ediyorsa ; ki edebilir; o zaman bunu kabul etmem söz konusu bile olamaz.

Sokakta anlamsız bir şekilde küfreden engelli yada engelsiz bir bireye sevimli bir gözle bakabilme durumunda olamam.Ama bu anlamda sokakta küfür eden engelli yada engelsiz bir bireyin bunu yapabilme serbestliği vardır, ancak bunu yapma özgürlüğü yoktur.

Çünkü; özgürlük bir başkasına zarar vermeden yapılan davranışlarla sınırlı olmak zorundadır.

Ancak demek istediğin çok daha farklı şeyler olmalı sevgili oturanboğa , bu yazında tam anlaşılamayan taraflar var bana göre.....

Bana göre bu toplumda engelli insanlarımıza karşı geleneklerimizden gelen iyi yaklaşımları gözden kaçırmak üzereyiz.Kabul edersiniz yada etmezsiniz ama inanın bu toplumda genel olarak hangi duyguyu içinde barındırırsa barındırsın, ki bu acıma da olabilir, engelli insanlara karşı bir hoşgörü vardır.

Toplumda bizlere verilen rolleri hangi anlamda ele almak gerekir ben bunu pek anlayamadım açıkcası. Sakat olmayan biri olarak bu kapsamda benim sizlere nasıl bir gözle bakmam gerekiyor? Hangi kalıbın içine sokmam gerekiyor, sizlere hangi rolü biçmem gerekiyor.. Sakın yanlış anlamayın, ama bu tarz yazıları gördüğüm zaman içimden " benim burda ne işim var " gibi sorular aklıma gelmiyor değil.

Sizler tarafından tanımlanmayan bir kodla yadsındığımı hissediyorum. Bir çeşit red ediş bu aslında.Farkında değilmisiniz arkadaşlar bu tarz tartışmalarda sakat olanlar yada olmayanlar gibi bir kıyasa zorlandığımızdan ben hangi tarafta rol alacağımı açıkcası bilemiyorum.

Ve aynı mantıkla baktığımda sizlerin beni hangi rolde gördüğünüzü de merak etmeye başladım.

Eğer toplumda yukarıda belirtilen ana başlıklar olmasa daha farklı bir tartışmaya yönlenebilir bu konu.

Kardeşlerim ben engelli biri olmayarak sokakta istediğim gibi küfredemem.

Ben sokakta istediğim gibi sarhoş olup naralar atamam.

Ben sevgilime sarılırım arkadaşşşşşşşşşşşş. ve sende sarılırsın arkadaş.

Bunları yapıp yapmamamız bir kolumuzun olup olmaması, bir gözümüzün görüp görmemesi, vs gibi uzuvlarımızla belirleyici bir yön teşkil etmez.

Toplumda düzen adına var olan bir sistemin gerekliliğidir bu sadece.
 
Bence, andante bazı noktaları kaçırıyorsun. Sakat/sakat olmayan ayrımını yaparak toplumdaki önyargıları ve basma kalıp düşünceleri açığa çıkarmak istiyoruz. Andante olarak, sakat kişilere karşı bir önyargı geliştirmemiş ya da bir farkındalığın içersinde bulunmakta olabilirsiniz. Ancak ben, toplumun genelinde –sakatlar dahil- sakatları kalıplaştıran ve o kalıp içinde görmeye müsait değerlerin geçerli olduğunu düşünüyorum. Bu değerlerin cari olduğu toplum, hepimizin içinde yaşadığı yer, hayat alanımız. Bu toplumda sakatlığa ve dolayısıyla sakatlara yansıyan anlamlar yüklenmiştir. Biz bu anlamları çözebilirsek, sorunlarımızı da çözebiliriz.
Bu anlamda sakatlar ile sakat olmayanlar arasında bir ayrım yapılarak analizlere gidilmesi bence önemli. Ancak altı çizilmesi gereken bir nokta, sakat/sakat olmayan ikiliğinde kazanan/kaybeden tarafların olmasından ziyade, toplumun geneline hakim olan – adlandırmak gerekiyorsa sakat olmayanların değer yargılarıyla oluşmuş, tıbbın, kapitalizmin, ataerkil düzenin engin katkılarıyla varolan- değerler sisteminin içyüzünü ortaya çıkarılmasıdır.

Konuya dönersek, Oturanboğa’nın “saçmalama özgürlüğüyle” kastettiklerini yukarda çizdiğim değerler sistemi içinde düşünülmesi gerekir. Bu bir bakıma, kadınla erkeğin evlilik içinde yaptığı kaçamaklara toplumun bakışındaki çifte standarda benzetilebilir. Ama arkadaşların hatırlatmaları doğrultusunda, sakatlara gösterilen hoşgörünün varlığını da kabul etmeliyiz. Sakat saçmaladığında, çocuklaştırılarak hoşgörülür. Toplumun değer yargılarını idrak edemeyen çocuğu nasıl yargılamasak, toplumda, sakatın şımarıklığına tolerans gösterir. Ancak bu şımarıklık, büyüklere has saçmalamalardansa bu denli hoş görüldüğünü sanmıyorum.

Ben saçmalama özgürlüğünün nereye uzandığı meselesine girmek istemiyorum. Zira Oturanboğa –bence- eylemlerin niteliğinden öte, eylemlere gösterilen tepkiye dikkat çekmektedir. Eylemlerin niteliği de önemli tabi. Fakat bu noktada, hangi saçmalık yapılır, hangi saçmalık yapılmaz ayrımından öte, saçmalıkları sakat yaptığında gösterilen tepkinin farkılaşması üzerinde duruyoruz. Benim tezim sakatların çocuklaştırılması üzerine kurulu. Çocuklara verilen tepkinin bir benzeri sakatlara gösteriliyor. Bu anlamda, iki uç tepki şekilleniyor: a) Hoş gör, çocuktur! b) Sen daha çocuksun, ne haddine!
 
sölediklerinde hakli olsan da hic boshuna konuyu saptirmaya ugrashma, sevgili baben :p... burda asil anlatilmak istenilenin cok iyi anlashildigini düshünüom... 'herkes gibi saçmalama özgürlüğü' demish oturanboa... bashligi "özgürlük nedir?" tartishmasina dönüshtürmeye hic gerek yok...

bu siteye üye oldugum siralarda sitede bi "ashk/cöpcatancilik" bölümü olsun mu olmasin mi diye tartishiliodu... (sahi, nerde o bashlik, aradim bulamadim?!)... gelen cevaplarin bi cogu "engellilerin bütün dertleri bitmish de ashk meshk mi kalmish?" türündendi (bence bu site cok degishti cok)... azimsanmicak kadar cok sayida olan o cevaplar beni kizdirmishti, dolayli olarak "engellilerin eglenmeye hakki yok" denilio gibiydi... ki "ashk-meshk" i sadece bi eglence olarak degil her insan icin bi ihtiyac olarak görüodum (ve hala öle görüom)... o sebeple almanlarin engellilerin (de) flört yapabilmesi icin kurdugu handicap love isimli siteyi keshfettigimde "aferin shu 'gavurlara'!" demish, hemen üye olmushtum... ancak ordaki üyeligim cok uzun sür(e)medi, kovuldum... sebep yegenimin "zoruyla" agzimda emzikle cekilen ve o sitede avatar olarak kullandigim resmimdi :)... evet, evet dogru anladiniz, ciplak resim falan degil, sadece kafamin resmi ve agzimda emzik var"...

o resmi siteye koydugumun ertesi gün site alt-üst olmush, forumda shikayetlerini yazan yazana... neymish efendim? toplum zaten bütün engellileri geri zekali olarak görüomush, benim resmim de onlarin "her 'garip' hareketler yapan ayni zamanda geri zekalidir" düshüncesini destekliomush (cokta güzel cikmishtim resimde 8))... "topluma kendimizi begendirmek icin bu kadar kasilmamiza gerek yok" dedim, "rahat olalim" dedim "ben ne geri zekali ne de bi meme fetishisti degilim" dedim "öle olsam ne yazar!?" dedim ama ne dediysem yaranamadim :)... asil sebep resmim miydi yoksa forumdaki cevaplarim miydi bilmiom, sitenin huzurunu kaciriomushum diye üyeligim iptal edildi... herkes rahatladi sanirim... uzun mücadeleler sonucunda bicok haklar elde etmish, problemler cözmüsh, bi cok engelleri ashmish "alman engelliler" benim bi emzigimde takilip kalmishti, inanilicak gibi degildi bana göre...

cevaplarinizi okuyunca birden bunlari anlatmak geldi icimden :)...

neyse, daha sonra, sirf reaksionlari merak ettigim icin, bahsettigim resmimi finya isimli flört platformuna üye olup kullandim, sakat oldugumu belirtmeden tabe... aldigim tepkilerin geneli "resmin harika", "cok shakaci birine benziosun", "hey, tuttum seni!" türündendi... olumlu etki yapti, hic kimse geri zekali oldugumu düshünmedi, sacmaliosun da demedi... tabe o resmin yerini boydan (bastonlarimla) cekildigim bi resmimle degishtirdigimde daha önce ardi arkasi bitmeyen mesajlar bitiverdi birden :)... alttarafi biras flört yapicaktik güyya =)p

kusura bakmayin ama (bicok konuda oldugu gibi) eglenme, "sacmalama" konusunda saglamlarla eshit oldugumuzu hic düshünmüom... ister kabul edin ister etmeyin, toplum eglenmeyi sakatlara yakishtirmakta zorlanio... yakishtiranlarda bahsettiginiz "hoshgörü" ile yakishtirio... bunun daha cok hoshuma gittigini sanmayin... ("toplum" dioruz, sevgili andante, sirf saglamsin diye üzerine alinmana gerek yok, toplum hepimizis... senin oldugun kadar biz sakatlar, engelliler de bu topluma dahiliz... "bizler" seni yadsimiorus, bize rol bicmeni de beklemios senden... sen bizler icin andante.sin... ben de herkes icin rekursion olmak istiom... sölediim her sös, yaptigim her hareket sakatlara mal edilmesin...)

shimdi lütfen "eglenmek nedir? nasil olmalidir?" tartishmasina dönüshtürülmesin bu konu... "özgürlük nedir?", "eglenmek nedir?" gibi sorulardan bagimsiz olarak saglamlarin yaptigi ayni hareketleri yapan bi sakat saglamlarin aldigi ayni tepkiyi almio... bu tepkinin olumlu veya olumsuz olamsinin cokta büyük önemi yok benim icin... evet, tolerans denilmish, hoshgörü denilmish:

alperstein' Alıntı:
"Aslında kendi adıma konuşacak olursam, toplumumuz engellilere karşı bu konuda daha toleranslı."
ne tür bi tolerans bu? "delidir, ne yapsa yeridir!" türünden tolerans mi?... ister tolerans olsun, ister kinama olsun, ister shashkinlik olsun her iki gruba da tepkiler ayni olmali...

[size=2]not: sevgili saros1, senin sölediklerini tekrarlamish gibi oldum galiba biras... yazini görmeden yazmishtim bunlari ve degishtirmeye üshendim doorusu... özür dilerim ;)[/size]
 
rekursion sana katılmamak mümkün değil, sağlamlarla yapıtığımız aynı hareketin aynı tepkiyi vermediğini hiçkimse inkar edemez.

Ortaokulda alt sınıflardan bir grup öğrenci futbol oynuyordu ve bizler de dışardaydık o sıra. Top benim önüme geldi, ben de sağlam ayağımla topa sertçe vurdum, yani onlara sadece katılmak istedim, bu çocuklardan en büyüğünün şu sözleri hiç aklımdan çıkmadı : şuna bakın, topa nasıl vuruyor, topa vurmayı bile bilmiyor, nasıl vurduğunu gördünüz mü?

Benim gözümde "tartışmayı bilmeyen" gruplar arasındaki -ki tanıdığım çevremden bahsediyorum- hararetli tartışmalara haklı cevaplarla karşılıklı polemiklere girdiğimde önemsenmediğime çokça rastlamışımdır. Sorun elbette ki o konuda ehil olup olmamamdan ziyade "ya şuna bak, herşeyi tamam da bi tartışmaya girmediği kalmıştı" manasında onlardan aldığım elektrikteydi.

Rekursion eminim ki bu forumlarda yazılar yazan veya sadece yazılanları okuyan birçok engelli arkadaşımın da bu ve buna benzer birçok dikkate alınmama, tecrit unsuru taşıyan maceraları (!) olmuştur ve bunlar işte o herkesin yapma özgülüğüne sahip olduğu saçmalıkları yapmaktan kendilerini men etme hissine neden olabiliyor. Niye yalan söylim, önemsenmemek çoğu kez beni derinden etkiliyor, bu da maalesef Bülent Abinin de sözünü ettiği ancak sağlamların çizdiği kalıplarda rol almaya itiyor maalesef. Aslında yanlış olduğunu biliyorum, herhalde bu basmakalıp düşüncelerimden -en azından kendi adıma söylüyorum- kurtulmak için daha çok zamana ihitiyaç var
 
Size anlattıklarınızdan çok daha basit bir örnek vereyimde, şu saçmalama özgürlüğümüz var mı yok mu ondan sonra hep birlikte yeniden düşünelim.

Yağmurlu havada dışarda dolaşmak hoşunuza gider mi? Ben çok severim. Eminim bir çoğumuzda seviyordur. Ama kaçımız, sakin sakin yağan bir yağmurda dışarı çıkıp özgürce gezebiliyoruz?

Şahsen ben pek rahat dolaşamıyordum. Bilakis dışarda yağmura yakalandığımda bile bir an önce evimin yolunu tutuyordum.( Eskiden tabi,Artık kimin ne düşündüğünü çok fazla umursamıyorum, çünkü hayat benim hayatım.)

Sebebimi???

Çünkü normal insanlar, ''böyle havada senin dışarıda ne işin var be, otursana evinde'' Şeklinde bir düşünce yapısına sahipler. Yani tekerlekli sandalyeli biri, saçlarından sular süzülerek dolaşırken görüldüğünde nedense yadırganıyor.
Belki bunu yapmaktan hoşlanabileceği kimsenin aklına gelmiyor.

Şimdi...

Söz konusu engelliler olduğunda, böyle masum bir eylem bile yagırganıyorsa, saçmalama özgürlüğümüz ne derece olabailir.

Yağmurlu havada sırılsıklam ıslanma özgürlüğümüz bile yokken, nasıl sarhoş olup sokaklarda şen kahkahalar atabiliriz sizce?

Yapamayız... Çünkü kabul etsekte etmesekte, Normal insanlar bizi ufak ufak sindirip belli kalıplara sokuyorlar. İster istemez onların hakkımızda ne düşüneceğini dikkate alıp, onların etkisinde kalıyoruz.

Engellilerin çok daha özgür yaşayabilmeleri için sanırım daha köprünün altından çok suların akması gerekiyor.
 
Rekursion ve aksu'nun dile getirdiği çılgınlıklardan bahsediyorum işte!
Herkes emzikli bir fotosunu foruma koyabilirken, sakat olanın koyamaması ve herkes yağmurda ıslanma zevkini tadarken, tekerlekli sandalyedekilerin tadamaması... Neden peki bunlar? Neden bu kısıtlamalar var? Neden bizler "uslu çocuklar" olmak zorundayız? Göze batmadan yaşayıp gitmek gibi bir rol mü biçilmiş bizlere? Peki hadi biçen biçmiş diyelim, iyi de, biz bu rolü oynamak ya da bu rolü meşrulaştırmak zorunda mıyız?
gibi gibi gib...
 
Eğer başlık saçmalama özgürlüğü olarak kalacaksa saçmalamaya devam edelim o zaman.

Sitede beni tanıyan arkadaşlarım beni kırmızı saçlı kadın olarak bilir. Doğrudur çünkü kırmızı saçlarım vardır. Kendi rengi değildir ve boyamadır.Şimdi şu kırmızı saça gelelim;

Aslına bakarsanız yaşantımın hiç bir döneminde saçlarımı boyamayacağım o kadar netti ki benim için ama bir gün gidip kırmızıya boyatıverdim. Bir insanın var olan kendi fiziksel özelliklerin değiştirilmesinden yana olmadım hiç bir zaman. Buna saçlarının rengini değiştirmekte dahil. Hatta saçlarımın beyazlamasını bile düşünmeden ki o beyaz hali acayip severim, asla boyamayacağımı düşünüyordum.

Ama öyle olmadı;

Şimdi neden olmadığını anlatmaya çalışayım;

Bundan bir kaç sene önce çalıştığım okulda son derece genç ve kendisine bakmayı çok seven edebiyat öğretmeni arkadaşım siyah saçlarının arasına belli belirsiz kırmızı bir renk attırmıştı. Bence acayipte güzel olmuştu. Ancak bu arkadaşımızı gören okulumuzun müdürü bunu var olan yönetmelik gereğince sakıncalı bulmuş ve arkadaşımızı son derece kibar bir şekilde azarlamıştı.

Yönetmelikler bu konu da çok açık ve nettir. Arkadaş, bir öğretmen yönetmelik gereği parfüm bile süremez. Hele makyaj hiç yapamaz.Kılık kıyafet yönetmeliğinde nasıl giyineceğimiz, neler kullanıp kullanmayacağımız en ince ayrıntılarına kadar yazılıdır.

Buna giyeceğimiz ayakkabı da dahildir. Örneğin sandelet giyemeyiz. Çorapsız asla okula gidemeyiz, en sıcak yaz gününde bile. Erkek öğretmenlerin bıyıklarını nasıl uzatacağı ve kaç santimi geçmeyeceği tek tek yazılıdır.

Nedenleri de yazılıdır. Şimdi konumuz bu değil. Kısacası bir öğretmeni bir okul müdürü sadece kılık kıyafet yönetmeliğinden dolayı yok edebilir.

Bu durumda bizim müdürümüz en azından uyarıda bulunduğu için arkadaşımız şanslıydı....

Arkadaşım ne yapacağını bilmez bir durumda okul çıkışı kuaföre gidip saçlarını boyatmayı düşünüyordu. Ona bir gün idare et dedim. Anlamadı tabii dediğimi ama beni kırmadı da...

Okul çıkışı ben kuafördeydim. Önce saçlarımı punk tarzı kestirdim.Sonra rengini açtırtıp alev kırmızısı renge boyattım.Ertesi gün okulda olacakları merakla bekliyordum açıkcası.

Okulda olanları tahmin edebilirmisiniz acaba?

Kuşkusuz ifadem alınacaktı müdür tarafından ama daha önce okul bahçesine girer girmez öğrencilerimin tezahuratıyla karşılandım. Acayip güzel olmuştum ....

Müdür beni görünce önce neye uğradığını şaşırdı. Bir süre konuşamadı. Gerçekten acayip bir şey olmuştum. Bir rock yıldızına dönüşmüştüm.

Kendisine ifademi yazılı olarak mı vereyim diye sordum...

Cevap bile veremedi.... Kendisine geldiğinde konuşulacak çok şey vardı açıkcası. Saçlarını kırmızıya boyattığı için öğretmenlikten atılabilecek biri olarak bu duruma meydan veren müdür olabilmeyi cesaret olarak gösteremediğinden bir şey diyemedi.

Bunu yapabilirdi arkadaşlar. Ve ben kılık kıyafet yönetmeliğine göre hareket etmeyen biri olarak ceza kesinlikle alabilirdim.Bütün bunları göze alabilecek kadar bu yönetmeliğin saçmalığına inandığımdan başıma gelecekler önemli değildi.

Bir kızım var, bir eşim var rezilliği artık siz düşünün.... Hiç biri önemli değildi , inancım söz konusu olduğu zaman.

Mücadele etmenin bir amacı , bir nedeni ve sonuçlarına katlanma olayı eğer yoksa, yapılan eylem gerçekten saçmalamaktan öteye gitmez.

Saçmalamaya değil, sonuç getirebilecek hareketlere ihtiyacımız var, ister engelli olalım, ister engelsiz olalım.

Sakat olmayanlara karşı dayatılanları da ortaya koyalım da eşitlik nerede ve nasıl oluşuyor bir irdeleyelim isterseniz?....

Ben burada olduğumdan beri, buradaki engelli arkadaşların hiç birinin engellerinin farkında bile değilim bunu biliyormusunuz? Ne sordum ne de merak ettim, acaba engelleri nedir diye?

Ama benim engelimin olup olmadığını merak edenlere verdiğim cevaplarda, burda neden olduğumun şaşkınlığını hep gördüm. Kısacası kendi adıma konuşuyorum tabikii, ben sizleri bir kalıba sokmasam bile bazı üyeler tarafından ben bir kalıba sokuldum.

Ve bunun alınganlıkla falan hiç ilgisi yok. Ben sadece var olan somut bir durumu sizlerle paylaşıyorum.

Ve tekrarlıyorum ister engelli ister engelsiz her birey canı istiyorsa saçmalayabilir. Şu anda farkında olmadan sakatları öncelikle kendiniz sınırlıyorsunuz.Ve bunun sorumlusu olarak sakat olmayanları gösterebiliyorsunuz.

Yağmurda dolanmak isteyen tekerlekli sandalyedeki arkadaşım, kendisine anlamsız bir şekilde bakan insanlara, ki o insanlar zaman zaman bana da bakıyor, canım dolaşmak istiyor diyebilecek yürekliliği göstersin arkadaşım. Kapanmasın evine...

Eleştirecek bir şeyimiz varsa bu konuda eylemlerimizin olması da gereklidir. Tekerlekli sandalyedeki bir arkadaş her şeye rağmen yağmurun serinliğini hissetmek istiyorsa, ne sağlam ne de bir başka sakat onun eylemine engel olamaz.

Bugün cincin, oya ben beraberdik....

Ben çok hastayım bugün. Çok fazla ayakta duramayacak kadar kötü bir grip ve nabzım 135 lerde dolandım bugün.Oya kendisine sıcaktan dolayı bir penye almaya bir mağazaya girdi bende mağazanın kapısında çöküverdim. Yaşlı bir kadın omzuma dokunup;

" neden bu kadar çok düşüncelisin " diye sordu....

O kadar güzel bir sıcaklık vardı ki sorusunda, düşünceli olmadığımı hasta olduğum için ayakta duramadığımı söyledim.

Bana cevap vermekte geçikmedi yaşlı bayan;

" iyi de kızım o halde neden dışarı çıktın "

Şimdi ben bu kadına sana ne mi demeliyim acaba???

Alışılmış kalıpların dışında bir hareket tarzıyla karşılaştığımızda verilecek cevaplara hazırlıklı olun. Bunlar bizleri yok etmek adına kullanılan cümleler yada sorularmıdır sadece???

İnandığınız gibi yaşayın bana soracak olursanız, ve bence bunu yaparken engelli engelsiz diye bir ayrım yapmadan, inancımızın sağladığı sağlam nedenlere dayanarak başkalarına kin kusmadan geliştirelim davranışlarımızı. Yapamadığımız bir davranışın sonucunda kendi güçsüzlüğümüzü ört bas etmenin hiç bir şeye faydası yok.
 
Sevgili andante, çoook geçmiş olsun :oops: ve yorumların için teşekkür ederim :oops:

sölediklerinde hakli olsan da hic boshuna konuyu saptirmaya ugrashma, sevgili baben ... burda asil anlatilmak istenilenin cok iyi anlashildigini düshünüom... 'herkes gibi saçmalama özgürlüğü' demish oturanboa... bashligi "özgürlük nedir?" tartishmasina dönüshtürmeye hic gerek yok...

Diyosun :p Sen konu saptırma görmemişsin, derim ben de. :) Hele Pegasus'un da yolu düşsün buralara, konu nasıl saptırılırmış görürsün :p Konu saptırmak, "saçmalama özgürlüğü"ne girmiyor mu yoksa? :p

"Özgürlük nedir?"i geçelim o zaman.. "Saçmalama" kavramına bakalım biraz da.. "Saçmalama" o kadar "soyut" bir kavram ki.. Yere, zamana ve kişiye göre değişen bir yapısı var. Burada bile anlaşamadık, nelerin saçmalık olduğunda.. Bir de kategorilere ayrıldığında işin içinden hiç çıkılmıyor.. ;) "Masum" saçmalıklar var, "suç" olan saçmalıklar var, çocukça olanları var, haklı gerekçeyle, tepki olarak yapılan saçmalıklar var. (kırmızı saçlı kadın a bin selam. :wink: )

Aslında, sakatların 'herkes gibi saçmalama özgürlüğü' dediğimizde, işin içine ünlü ve de "kırılması atomun parçalanmasından daha zor olan", 'ön' ve 'bön' yargılar giriyor. (Gerçi hemen hemen hiç çıkmıyor yaşamımızdan. Namussuz, evi belledi! :evil: ). Akıllı, uslu bir yargı olsa, o zaman mahkûmun özgürlüğünden söz edebiliriz. Ama burada sözü edilen örneklerin hemen hepsi toplum/ların önyargısıyla mahkûm edilmiş..

Bunların özgürlüğü de; ancak ve ancak önyargıların kırılmasıyla sağlanabilir. O halde; "Buyurun 'yel değirmenleriyle' savaşa!" :twisted:
 
Adamın biri akıl hastanesinin demir parmaklıklı pencerelerinin baktığı yoldan geçiyormuş. Pencereden bakan bir deli görmüş. Merakını yenemeyip deliye sormuş:
-Hey! Siz içeridekiler kaç kişisiniz?"
Deli cevap vermiş:
-Hey! Siz dışarıdakiler kaç kişisiniz?"

Kim normal?

Eğitim, öğretim dibe vurmuş,
Erdem, ahlak değerleri ayaklar altında,
Bireysel savaş çığırından çıkmış
Ekmek 7 başlı canavarın ağzında
İnsanlar toplu paranoya yaşıyorlar
Vs..vs

Bizler, bu terazide mi tartacağız kendimizi?

Sevgili Andante,
Öncelikle geçmiş olsun. Sen bu forumda çok önemli bir pozisyondasın, mihenk taşısın. Lütfen öyle ve olduğun gibi kal. Sen bizim gerçeklere açılan penceremizsin. Gözlemlerin çok önemli bizim için...

Sevgili Rekursion,
Senin farklı bakış açını seviyorum, aynen devam...
Sözettiğin sitede yaşadığın tatsız olaylar sonucunda kaybeden onlar olmuş. Bilselerdi keşke ne kaçırdıklarını...Seni tanımayı kaçırmışlar. Bu da onların sorunu. Ama sana naçizane bir ağabey tavsiyesi: Insanların tepkilerini gözlemlerken onları zorlama. Yolda gördüğün 10 insandan 5-6 sı öyle gördüğün kadar sağlam değil. Psikiyatri polikliniklerini bir dolaş...İnan bana "dışarıdakiler" daha fazla:)


Sevgili baben,
Nietzsche' nin dediği gibi; "bu sözüm kaya gibi sağlamdır, artık bunun üzerine bir sözü rahatlıkla yaslayabilirim"
Analitik düşünme yeteneğine ve bunu esprili anlatımına hayranım. Durduğun yer çok önemli bence.

Oturanboğa "ya ne diyeyim? Attın bir konu ortaya seyreder durursun...Gündem oluşturmakta üzerine yok yani...Iyi ki varsın...
Bir de anekdot:
Çalıştığım hastanede 12 yıl önce bastonlu doktor olarak göreve başlamıştım. Bir de meslekdaşım vardı hafif topluca ve benden yaşca büyük.
Çalıştığım süre içinde sırasıyla tek kanadyen, çift kanadyen ve sonunda akülü tekerlekli sandalye ile görev yaptım. Bir süre sonra hastalarım artık beni tanıyordu. Poliklinik günüm olup olmadığını öğrenmek için hemşireme ya da santrale soruyorlarmış:
-"Bugün hangi doktor çalışıyor? Şişman olan mı yoksa genç olan mı?"
İşte beni hem şaşırtan hem de sevindiren toplumsal davranış. Sanki hastaların hepsi sözbirliği yapmıştı. Hemşireme soruyordum:
-"Yahu hiçbiri sakat, topal, sandalyeli, çolak doktor diye sormuyor mu allahaşkına hemşiranım?
-"Hiç duymadım doktor bey"

Sevgili Rekursion, bahsettiğim hoşgörü işte bu hoşgörü...
Bu arada tıklım tıklım hasta dolu koridorlardan zorlukla geçerken tekerlekli sandalyem ile havalı kornamı çalıyordum "dat dat" ve insanların yüzlerindeki gülümsemeyi muzip gülüşümle tokuşturuyordum...

Şimdi köşedeki emekli kahvesine gidip bir adet 220 uzatma kablosu, 1 çay (ince belli bardaktan) bir de masaya çaylar benden! diyeceğim ve bana çay içirecek bir amcama da incilerimden vereceğim. Çünkü bizler istiridye gibiyiz. Bildiğiniz kumdan inciler yapıyoruz...Hakedene dükkan senin!

Ben üniversite yurdunda kalırken bir arkadaşımız vardı, kızcağız her yağmur yağdığında ayakkabı, çorapları fora eder, yağmur altında çamurlarda otlarda çıplak ayak koştururdu. Deli kız derlerdi. Hiç de deli değildi tabii. Şimdi bir üniversitede bir fakültenin bölüm başkanı...

Oradan buradan oldu ama mousum hala tıklıyorken paylaşayım dedim :)

Sevgilerimle
 
Sayın alperstein, sakatlığınız nedeniyle önyargılarla karşılaşmamış olmanız çok güzel, sizin adınızaa sevindim. Ama maalesef herşey gülük gülüstanlık değil. Yakınlarda yapılmış bir anketin (hala yayınlanmadı, bir üniversitenin projesi dahilinde yapılıyor) sonuçları çok çarpıcı. Sakat olmayanlara sakat bir kişiyle birlikteyken ne hissetikleri sorulmuş, ankete katılanların %60'ları aşan bir oranı "çok rahatsız" hissettiklerini söylemiş. Ancak iş hayatının içine karışanlar, işlerini iyi yaptıklarında sakatlıklarını bir şekilde örtüyor. Buna bir anlamda sağlam oluyorlar diyelim. Tabi bunda kötü bir yan yok. Sakatlardan bazılarının, özel yetenekleri -bazen şansları- sayesinde sağlamlar arasında yer edinebilmesi bizlere hayata katılmak hususunda şevk veriyor; fakat bana kalırsa, sakatlar da yapabilir, sakatlar çok çalışırsa üstesinden gelir gibi de bir sonuca götürüyor ki, bu tehlikeli ve sakat olmayanların bizlerin kulağına fısıldadığı güzel ama zehirli bir ninni. Tek sorumlu sakat bireydir, azmeder, sabrederse sağlam gibi olabilir. Özürlüler 2002 araştırmasının sonuçlarını bilen bilir, sakatlar en yoksul, en cahil, en toplum dışı tabakadır. Eğitime erişim çok düşüktür. Sakatın azmedersen başarırsın düsturuna inanması, kendi kendini kandırmasıdır.


Buna başka bir örnek, teknolojideki gelişmeler sonucunda, bedensel engellilerin emek pazarına katılımlarının sakat olmayanlarla eşitleneceği düşüncesine getirilen eleştirileri gösterebiliriz. Teknoloji gelişir, bizlerin topluma karışmasında hiçbir engel kalmaz! İlk olarak bedensel engelliler olarak bizler, zihinsel engellileri hesaba katmıyoruz. Sonra teknolojiye erişebildiğimizi farzedelim. Sakatlığın yarattığı farklılık ne olacak? Farklılığı başarılı olarak, toplumda yer edinerek bireysel olarak örtebiliriz. Ama bütün sakatlardan başarılı bir kariyer elde etmelerini beklemek mümkün mü? Bu başarı şartını koyan kim? Hasbel kader işini yapan bir sakatsanız, yani göz doldurmazsanız, sakat olmayanların dünyasında işiniz olmaz.(Buna sakat olmayanlar için durum farklı mı dediğiniz duyar gibiyim. İşte cevabım: Evet farklı, araştırmalar eğitim durumu ve işsizlik oranlarında, kat ve kat farklı olduğunu söylüyor)

Andante'nin eleştirileri önemli, ancak sakatların ortak deneyimleri olduğu da bir gerçek. Benim çevremde, benden başka bir sakat yok. Ben sakat olduğumu bilsem de, engelli olduğumu öğrenmem yıllar aldı. Sakatlığın yarattığı bu önyargıyı, bunun sonucu oluşan engelli kimliğini -bu anlamda sakat/sakat olmayan ikiliğini- öne sürmezsek sakatların yaşadığı özel deneyimleri yok saymış oluruz. Yine bence tehlikeli olan, "sakat olmayanlarda neler çekiyor" demek. Evet sakat olmayanlar da mükemmel beden tutkusundan (estetik ameliyatlar, yeme bozuklukları vs.) ve diğer kısıtlamalardan (insan hakları ihlallerinden) muzdarip. Ama bu "ya zaten bizim halimiz perişan, sizi görecek halimiz yok" bahanesinin altını sağlamlaştırmaz mı?

Saçmalamadan nerelere geldim, ama önyargı her yere öyle nüfus etmiş ki, görünmez bir örümcek ağı olup bütün toplumu örtmüş.

Bence sorun sağlam olmak mı istiyoruz yoksa sakat olarak bir kimlik mi istiyoruz? Yine kadınlardan bir örnek vereceğim, feminist yazarlar, Ortaçağ'da hükmeden kadınların erkekleştirildiğini savunur. Bu çok ince bir çizgi aslında. Soru, bu oyunu sakat olmayanların kurallarıyla mı oynayacağız; yoksa kendi kurallarımızla mı? Andante'nin şöyle birşeyler dediğini duyuyor gibiyim, "herkes için geçerli kurallara ne oldu?" Cevabım: Onları yazmaya yeni başladık.
 
Süper yahu! Burayı çoooook seviyorum. Ne güzel tartışmalar oluyor. Her mesajı sabırsızlıkla bekliyorum vallahi. :)

Evet, saros'un dikkat çektiği şeyin altını çizmek istiyorum: Sakatlar, sakatlıklarını gizleyecek/örtecek başka özellikleri olduğu sürece (ya da bu tür özelliklerii geliştirdikleri sürece) mi toplumda yer etmeliler/varolmalılar, yoksa sırf insan oldukları için mi?

İyimser cevap, "insan oldukları için" tabii. Ama yok, o tür bir insanlığı sakatların (sakatlığını örtecek özelliği olmayan) %95'i görmedi şükür! Burada insanlıktan yüzü gülmemiş onlarca anı var: www.engelliler.biz/forum/viewforum.php?f=25

Kötümser ve bence gerçek olan cevaba gelince, maalesef sakatlar, sakatlıklarını örtecek derecede bir özellik geliştirebildikleri ölçüde varolabiliyorlar. Aksi halde yoklar. Çevrenizde "başarısız" kaç sakat gördüğünüzü bir düşünün? Neredeyse hiç! Neden peki?! Çünkü onlara değil -tartışmamıza konu olan- "saçmalama", yaşama özgürlüğü bile verilmiyor!

Ve bence bu, sorgulanması ve ortaya çıkarılması gereken hayati bir durum; insanlara, insanlıklarını ve yaşamı sorgulatabilecek önemde ve potansiyelde bir utanç/ayıp!
Ve bence biz sakatların, bu kapitalist dayatmanın altını oyabilecek bir misyonumuz olabiilir: "Sakat olmayanlara" ayna tutabiliriz ve başka bir seçeneği düşünmelerini sağlayabiliriz.
En azından boş durmaktan iyidir! :)

Bir de üçüncü bir yol var tabii. O da M. Ali Erbil gibi adamların soytarısı olmak!: www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?t=14514&viewall=1
 
Çok komik konu nerelere gelmiş. :)

Sıradan insanlar tarafından yapılınca dikkat çekmeyen ya da küçümsenmeyen davranışların engelliler tarafından yapılınca küçümsenmesi eleştiriliyor sadece. :) Bu da ayrımcılığı simgeleyen davranışlardan birisi çünkü.

Bu kadar abartmayın yav. :) :)
 
Biryerde sesini biraz yükselterek konuşsan ,”sağırmı var karşında, yoksa sağırmısın? neden bağırıyorsun?” derler.
Yolda sakin sakin yürürken birden yanındakine okkalı bir omuz atsan ,” kardeşim körmüsün? dikkat etsene “ diye bağırırlar .
Bir toplantının yada sessizliğin hakim olduğu bir ortamda ağız dolusu bir kahkaha atsan ,” delimisin sen ? ne yapıyorsun?” diye azarlarlar
Kız arkadaşın veya erkek arkadaşınla yol ortasında öpüşecek olsan.” Terbiyesizler utanmıyormusunuz “diye eleştirirler.
Bütün bunlar sağlıklı insanlar için geçerli ikazlardır.
Yüksek sesle konuşan, yolda giderken çarpan, ağız dolusu gülen yada sevgilisinle yol ortasında öpüşen bir sakatsa, (kör,sağır,topal)…adı üzerinde sakattır…yaptığı hoş karşılanır.
Sanki bedensel sakatlığı olanın zihinsel sakatlığı da olurmuş gibi, sakat insanın cinselliği olmazmış gibi.
Yaptıkları hep meşrudur. Ve sakat insan dilediği yerde dilediği saçmalığı yapma özgürlüğüne sahiptir. :))
 
Ben saçmalamaya devam edeceğim arkadaşlar :D

Kuşkusuz benimde saçmalama özgürlüğüm var.... :D

Türkiye de sakatları bana soracak olursanız; doğuştan sakat olanlar ve sonradan sakat olanlar diye ikiye ayırmamız gerekiyor.

Açıkcası bu konuda sizler kadar yorum yapamasam bile sonradan insana kazandırılan davranışların sonucuna katlanamamanın zorluğuna olan inancımla, her iki durumda da farklılıklar olduğuna inanıyorum.

Bu sebeple buraya yazı yazan arkadaşların, eğer sonradan sakat oldularsa, sakat olmadan önceki dünyaya bakışlarıyla, sakat olduktan sonraki dünyaya bakışlarındaki farklılıklarla konuya yorum getirmelerinde fayda görmekteyim.

Bir konu çok daha önemli....

Türkiye koşulları. :D

Sevgili Alper aslında son derece güzel bir giriş yapmış bu konuyla ilgili olarak. Bu konu hangi zeminde tartışılacak arkadaşlar? Bugün istatistikler okur yazar oranımızı belki çok yüksek gösteriyor. Bu rakam % 90 oranındadır.

Engelli yada engelsiz okur yazar oranımız % 90......

Ancak eğitim düzeyimiz 10 yaşındaki bir öğrencinin seviyesine eşittir. Türkiye de eğitimin yükseklik oranı ilkokul üçüncü sınıf düzeyindedir.

İlkokul üçüncü sınıf düzeyine eşit bir Türkiye gerçeğinde tartıştığımız bu konunun kuşkusuz ekonomik boyutuda ele alınmalıdır. Görev yaptığım Van da kaldığım 7 yıl süresince bir sürü sakat öğrencim oldu.

Çoğunluğu eğer tedavi edilebilse sağlam olabilecek bir fiziksel duruma sahiptiler. Büyük bir oran doğuştan yanlış doğum sırasında kalça çıkığı olarak dünyaya gelmiş ve yaşantılarını bundan sonra ortopedik özürlü olarak geçirmek zorunda çocuklardı.

Sağlam olanlarla birlikte koşar, birlikte oyun oynar hiç bir şeyden de geri kalmazlardı. Birbirlerine topal vs. şeklinde bir hitapla seslendiklerini de hiç görmedim, çünkü hemen hemen her evde bu durumda bir insan vardı.

Kör olanlarda vardı, şehrin sokaklarında dolanan, hatta parmakları kopmuş, fülüt çalma esnasında zorluk çeken ve bende bir müzik öğretmeni olarak bu kopan parmakların nedenini bir gün zorunlu olarak gittiğim bir konferansta Türkan Saylan dan öğrenmiştim.

Bu adı tanırsınız......

Yaşadığım kent, Türkiyede bilinen adıyla cüzzam olan lepra hastalığının en çok görüldüğü yerdi. Ki bu hastalık şu anda dünyanın sadece gerikalmış ülkelerinde görülübilen bir hastalık olduğunu, tedavisinin son derece kolay, grip hastalığının bile daha kolay bulaşacağı ancak cüzzamın dengeli ve iyi beslenmeyle bulaşmasının hemen hemen olanaksız olduğunu da o konferansta öğrenmiştim.

Sokaklarda gördüğüm kör olanlar, parmakları kopmuş insanlar cüzzam hastasıydı. Ve onlarla tam yedi yıl geçirdim.

Sakat olmak orada öylesine doğal ve öylesine sorunsuz bir olaydı ki....Ne bunu iç dünyalarında olay yaptıklarına tanık oldum, ne utandıklarına, ne de burda tartıştığımız gibi bir soruna....

Çok basit bir mantıkla yaklaşıyorlardı olaya. Ve iç dünyalarında tahmin edemeyeceğiniz kadar rahattılar. Ne diye sorarsanız bu? tanrıya olan inançlarıydı.

Çok farklı bir konuya girmek istemediğimden olayı irdelemeyeceğim. Ama sonuç olarak kendinle ilgili bir kabulu oluşturduğunda rahatlıyorsun.

İki yıl önce karlı bir kış gününde dostum Vefa taaa Avcılardan yaşadığım yere Küçükyalıya bir sergiye geldi.

Sizlerin deyimiyle , ben bu kelimeyi asla kullanmadığımdan "sizlerin "diyebilme hakkına sahibim sakın bu konu da bana eleştiri getirmeyin, normal bir insanın bile gelmekte zorlandığı o gün saatlerini vererek benim yanıma gelmesi dostluk adına yapılan bir olguydu.

Seramik sergimin açılışına gelmişti canım dostum Vefa....İçimde bir tek mutluluk vardı. Onun sakat sakat buralara kadar gelmesinin hayreti falan yoktu içimde. Gelmesi de süpriz olmamıştı. Çünkü benim tanıdığım Vefa adıyla özdeş bir eylemin içinde zaten olacaktı....

Açılışta bir kokteyl olduğundan içecek şeylerde vardı sizlerinde anlayacağı gibi. Ve ben ısrarla canım dostuma içmesi için ısrar edip duruyordum. Biliyormusunuz, bu olaydan yıllar önce tanıdım ben dostumu.Beraber yemekte yedik , bir şeylerde içtik...Ama o sadece Vefa oldu yıllarca benim için, şimdi olduğu gibi.... Hiç ama hiç sakatlığına dikkat etmedim ben yaaaaaaaa.

Ona ısrarla içecek bir şeyler vermeye çalışırkende sakatlığı ve vereceğim şeyi tutamayacağı aklıma bile gelmiyordu....Engelli olduğunu ilk anladığım gündür o sergim.

Bunu gördüğümde de hiç gocunmadım yaptığımdan. Ne dikkatsizdim, ne vurdumduymaz.... Çok iyi biliyorum ki Vefa da yaptığımdan hiç bir yara almadı....Çünkü Vefa benim için hiç bir şekliyle değişmedi....

Şimdi sakatlık edebiyatıyla yola çıkıp; " Ah be vefam sergimde bir şey içemedi " muhabbetine mi girmelimiyim sizce??? Hepimizin; senin benim, onun, sakat yada değil yapabildiği yada yapamadığı şeyler vardır.....Kuşkusuz bu site engellilerin var olduğu bir site, bunlar konuşulacak ta, konuşulmasından da yanayım açıkcası, ama bir terslik var arkadaşlar......

Bunun dışında gelişen olaylar var mı diye sorduğumda tabikii var diyorum, sizleri yüreğinizin can evinden vuran olaylarda söz konusu, bilmiyor yada anlamıyor değilim.

Ve diyorum ki bu ülkede bütün bu saymaya çalıştığım olumsuzluklar varken, bunlar doğal sonuçlardır. Eğitimi, ekonomik durumu bunca yerlerde sürünen bir toplumda yaşanılanlar doğaldır.Hatta ibret verici bir durumda sevindirici anlamında tabikii, engellilere karşı tanınan haklar sizin deyiminizle normal insanlara tanınan haklardan daha iyi bir durumdadır.

Yeterlimidir?

Asla....

Ama bir şeyden korkuyorum arkadaşlar.... Bu ülkede fakirlik edebiyatı o kadar çok kullanıldı ki, şimdi de sizlerin tarafından sakatlık edebiyatı ortaya çıkıyor gibi. Ve bunu tehlikeli buluyorum....

Mücadele; hiç bir ayrıma yada sınıfa ayırmadan ortak yapılması gereken bir olgudur. Aman dikkat!!!! Endişem sadece bu. Yoksa ne sizlere kırgınım, nede sizler beni bu anlamda kırasınız...

Anlatabiliyormuyum??????
 
Sanırım iyi okumuyoruz :D

Yada geçen gün boyunca 135 te atan nabzım beni farklı düşünmeye itti :D Uyuyamıyorum da üstelik , bazı yazdıklarınız aklıma takıldı;

Neptün diyor ki;

Sıradan insanlar tarafından yapılınca dikkat çekmeyen ya da küçümsenmeyen davranışların engelliler tarafından yapılınca küçümsenmesi eleştiriliyor sadece.

Yağmur ise;

Ve sakat insan dilediği yerde dilediği saçmalığı yapma özgürlüğüne sahiptir.

Kafamı karıştırdınız arkadaşlar yaaa

Bu duruma göre ne oluyor biri bana açıklasın bari.... :D

Ama yağmur a diyeceklerim var;

Biryerde sesini biraz yükselterek konuşsan ,”sağırmı var karşında, yoksa sağırmısın? neden bağırıyorsun?” derler.
Yolda sakin sakin yürürken birden yanındakine okkalı bir omuz atsan ,” kardeşim körmüsün? dikkat etsene “ diye bağırırlar .
Bir toplantının yada sessizliğin hakim olduğu bir ortamda ağız dolusu bir kahkaha atsan ,” delimisin sen ? ne yapıyorsun?” diye azarlarlar

Doğru bir tespit. Kelimeler kullanıldıkları yerlerde zaman zaman acıtır insanı. Kelimeler ve cümlelere kattığımız anlamlar vurgularımız, çok farklı şeylere de dönüşebilir.

Alıntı yaptığım yazında sakatlara ait tanımları bir çok yerde sen de dahil olmak üzere hepimiz kullanıyoruz.Şimdiye kadar kullanmadım, asla kullanmayacağım diyen varsa yalan söylüyordur. Bu tanımlar sağlamlar tarafından mı yaratıldı diye saçma bir diyaloğa girmeyeceğim. Ama kullandığımız bir gerçek.

Bu sakatlığa ait kelimeler bir durum tespitinin dışında kişiyi direk olarak rencide eden ve aşağılayan bir tanım olarak kullanıldığında yaralar insanı. İşte bu anı herkes değil bir çok insan kullanabilir. Bu anlamda bir kullanmayı tüm insanlar yapıyor diyemem.

Sen de ben de dahil olmak üzere sağır kelimesini bir çok kez kullanmışızdır;

Şimdiye kadar onunla yaptığım konuşmalarda ne kadar sağırmışım ki..... diye başlayan ve o kişinin söylemek istediklerini anlayamamış olmanın durumunu bu şekilde bir sıfat olarak kullanabiliriz...

Aynı şekilde kör kelimesini de kullanmış olabiliriz;

O kadar çok şey yaşadım ki onunla, ama davranışlarının bu anlama gelebileceğini göremeyecek kadar körmüşüm meğer......

Aynı şeyi bir edebiyatçı da yapabilir;

Kulakları sağır eden bir çığlık attı.....

Yürümeye yeni başlayan bir felçli gibi
ayağa kalkmalıyım şimdi......


Bu şekilleriyle kullandığımız sakatlıkla ilgili kelimeler ister bir engelli, ister bir engelsiz tarafından kullanılıyor olsun zedelemez bizi değil mi?

Onun aşkından deli divane oldum dediğimizde bile hiç acı oluşmaz yüreğimizde sakatlıklarımızla ilgili olarak ....

Niyetlerimiz önemlidir,ve önemli olmak zorundadır da... Her hangi bir olguyu tanımlayabilmek için kullandığımız her tanım zararsızdır. Ne zaman işin içine bir art niyet katarsak işte o zaman kelimenin yada cümlenin anlamı birden bire değişebilir.

Çok rahatsız edici bir tonlamayla konuşan birine sağırmıyım neden yüksek sesle bağırıyorsun denildiğinde bunun iki olasılığı da olabilir.....

Durup durken kendisine çarpan birinede bir insan kızgınlıkla körmüsün dediğinde de iki olasılık ortaya çıkabilir....

Ama bunlar sağlıklı insanlar için yapılan ikazlar değildir sadece.... Bu eksik bir değerlendirme olur. Bu sağlıklı ve sağlıksız her insan için yapılan bir ikaz da olabilir sevgili dostum...

Bu karşılaştırmalarla nasıl başa çıkacağız anlayamıyorum. Biliyormusunuz bu durum sandığınızdan daha çok acı veriyor bana. Sizce ben sakatmıyım??????
 
Öncelikle buradaki tartışmanın skat olmayanlara bir saldırı gibi algılanmaması gerektiğinin altını iyice bir çizmek gerek sanırım. Yanlış anlaşılma olmasın yani... Sadece durum tespiti yapmaya çalışıyoruz...

***
Biraz önce okudum, hoşuma gittti. Paylaşmak istedim: "Bizi görmek bizi tanımak, bizi tanımak bize saygı duymak, bize saygı duymak bizi sevmeyi öğrenmek, bizi sevmek ise bütünleşmemiz için atılan ilk adım demektir."*

* Venezuella, Arjantin, Küba ve Uruguay tarafından antikapitalist bir şiarla, Batı'nın tek yanlı (dez)enformasyonuna karşı kurulan TELESUR televizyonunun tanıtım sloganlarından biri.
 
andante' Alıntı:
(...)inancımızın sağladığı sağlam nedenlere dayanarak başkalarına kin kusmadan geliştirelim davranışlarımızı. (...)
ben de zaten bunu yapmak icin yazilar yaziom buraya... sanirim buraya yazan herkes icin gecerlidir bu... yazdiklarimiz, aciga cikarmak istediklerimiz bashkalarina (saglamlara) "kin kusmak" olarak algilanirsa hem üzülürüm hem de gücenirim... saros1.in dedigi gibi cevremde tek bi sakat insan bile yok... kücük yashtan beri (hayatimin kisa bi iki döneminde haric) hep saglamlarla beraberim... onlara kin besleseydim, sürekli kin kussaydim bu güne kadar yashiamasdim, ya kin kusmaktan giderdim ya da intihar ederdim... mutluyum ben... "mutluyum" derken kendimi kandirmadigimi düshünüom ... yalniz mutlu olmam bazi yanlishlari aciga cikarmak, ortadan kaldirilmasi icin birlikte mücadele etmeme engel olmas...



üniversiteden tanidigim iki tane arkadash heyecanla anlatiodu:
bi tane sakat kadin varmish, tekerlekli sandalyede... ve bu kadin saglam bi adamla evlenmish... cok sevmishler birbirlerini, adam kadin icin kul köle olmush... ama sakat kadin o mükemmel kocasini bashka bi saglam adamla aldatmish... hemde haline ve sandalyesine bakmadan!!! :)... daha sonra (sandalyesiyle) sevgilisine kacmish ve o ("sakat bi kadina kul köle olucak kadar") mükemmel kocasini terketmish, sap gibi ortada birakmish...

öle bi anlatishlari vardi ki arkadashlarimin bu meseleyi "tekerlekli sandalye" ve "sakat" sözcügünü sikca ve üstünü bastirarak kullaniolardi... hem kinama hem büyük bi shashkinlik birazcik da gizli bi hayranlik farkediliodu seslerinde ve sözlerinde... ikide bi kadinin sakat oldugu öne atiliodu...

o konushmaya "vah, vah görüonuz mu sakat kadinin yaptigini!? aldattigi kocasi da kendi gibi sakat olsaydi hadi neyse!" diye katkida bulunmadigima hala pishmanim... :)


alperstein' Alıntı:
...Birlikte mücade etmek tabii ki gereklidir ancak mücadele sonucunda elde edeceğimiz kazanım, "engellinin diledigi yerde diledigi sacmaligi yapabilme özgürlüğü" mü olacak?
hayir alperstein... emzikli resmimi flört sitelerinde kullansam ne yazar kullanmasam ne yazar?... aksu gibi ben de yagmurda islanmayi cok sevsem de bundan vazgecmek büük bi fedakarlik olmas benim icin... sakat kadinlar rahatca kocalarini aldatsin, terketsin de demiom... sanirim sanaldunyam da o cocuklarla top oynayamadigi icin kahrolmamishtir... ayrica insanlarin ne diicene cok fazla aldirmadan icimden geldigi gibi hareket ediom ki zaten az cok... mesele shunu yapmak, bunu yapmak, rahatca sacmalak degil... mesele bi haksizligi, bi ayrimciligi, bi yanlishi, andantenin dedigi gibi bi sacmaligi ortadan kaldirmak... bunun icin birlikte mücadeleye degmicekte bashka ne icin degicek? (umarim mouse.un tiklamayi hic bi zaman birakmas ;))


andanteye "neden bu kadar düshüncelisin?" diye soran yashli teyze belki de ayni shekilde bi sakati görseydi o soruyu hic sormazdi bile... cevabini kendisi verirdi: sakat oldugu icin düshüncelidir tabe, sormaya ne gerek var?!

cevremde nesheli olarak bilinirim... öyleyimdir de (bunun sakat olmamla ilgisi olup olmadigindan tam emin degilim)... ama günler oldu ben de üzgün oldum, düshünceli oldum... birakalim sokaktaki tanimadigim teyzeleri, amcalari bana defalarca icini dökmüsh, türlü dertlerini anlatmish arkadashlarim bile cekindi sormaya "neden bu kadar düshüncelisin?" diye... sormak yerine ya "sabirla" durumu görmezden gelerek neshemin geri gelmesini beklediler, ya da dayanamayip "sana noluo be?!! ne somurtup duruosun burda? gülsene biras!" gibi sevgi ve shefkat dolu emirlerle neshelendirmeye calishtirdilar beni (beni üzgün görmeye hic kimse dayanamas da :p)... saolsun annem haric cogu insanlar cekinir bana o soruyu sormaya... cevabi bildiklerini saniolar da ondan mi yoksa bekledikleri cevabi alinca nasil davranicaklarini bilmediklerinden mi, bilmiom... (shimdi andantenin "derdin varsa, anlatmak istiosan, anlatacaksin arkadash!" dedigini duyar gibiyim :p)...

***

andante doorusu endisheni pek anliamadim... bahsettigin terslik ne?... burada sakat-saglam ayrimciliginin kaldirilmasi icin ugrashilirken tam da bi sakat-saglam ayrimciliginin yapildigini mi sölemek istiosun?... "sakatlik edebiati"yla da neyi kastettigini anliamadim, ilk defa senden duyuyom bunu, nedir sakatlik edebiati?... samiimi olarak sölüom ki anlamadim bunlari... eger diger forum okuyucularini (anlamakta benim kadar zorlanmadiklari icin) sikmak istemiosan biraz daha acik bi shekilde özel mesaj olarak yazarmisin bana... gercekten anlamak istiom seni ve endisheni...

ama shunu bashtan (cevaplarini beklemeden) söliebilirim: ben bu konulari sadece bi sakat-saglam meselesi olarak görmüom... bu sitede anlatilan ayrimcilik tecrübelerinin cogunun aynini veya benzerlerini kücük yashtan beri almanya.da yashayan bi türk olarakta yeteri kadar gördüm ve hala görüom... ister sakat olarak, ister türk olarak, isterse kadin olarak bakiim olaylara hepsinin ayni örnekle örüldügünü görüom... tanimakta zorlanmiom artik ayrimciligi... karnim doydu yeteri kadar, "saolun almiym artik" demenin zamani geldi (de gecti bile) benim icin... bu yüsden neptune.nin komik buldugu kadar komik bulamiom ben bu konuyu... bashlik "sacmalama özgürlügü" olsa bile... ;)

tekrar ediom: biz TOPLUMUN önyargilarindan bahsedios burda TOPLUM={saglamlar} degildir, toplum={saglamlar, sakatlar, sihkolar, zayiflar, almanlar, türkler, yashlilar, gencler, zenginler, fakirler, ..., kadinlar, erkekler} dir (matematigi öslemishim :D)


[size=2]not: daha yazmak istediklerim var ama abartmiim dedim... daha sonra ben de sacmalamaya devam edrim :p...oturanboa bu bashligi actigin icin cooook saol... saros1 sölemeden edemicem: HELAL!!!... baben, hic boshuna ümitlenme, pegasus bile yardim edemes sana: bu bashligi cok sevdim, saptirilmasina izin vermicem, gerekirse bekcisi olucam :p...[/size]
 
andante' Alıntı:
Neptün diyor ki;

Sıradan insanlar tarafından yapılınca dikkat çekmeyen ya da küçümsenmeyen davranışların engelliler tarafından yapılınca küçümsenmesi eleştiriliyor sadece.

Yağmur ise;

Ve sakat insan dilediği yerde dilediği saçmalığı yapma özgürlüğüne sahiptir.

Kafamı karıştırdınız arkadaşlar yaaa

Bu duruma göre ne oluyor biri bana açıklasın bari.... :D

İkisi de aynı şey zaten, kafan karışmasın. :) :)


Ayrıca arkadaşlar farklı gözle bakma yalnızca tek doğrultuda olmaz ki; eğer toplum geneli engelliye farklı gözle bakıyorsa bunu her noktada yapıyordur; çalışırken de, yağmur altında yürürken de, eğlenirken de, flört ederken de. Yani "ben neden saçmalayamıyorum" sorusu ile "neden kaldırımlarda tekerlekli sandalyelere uygun düzenlemeler yapılmıyor" sorusu ve tüm diğer sorular aslında aynı soru. :)
 
Ah sevgili Rekursion;

Herşeyden önce tüm kalbinle bilmeni istediğim bir şey var;

Eğer direk olarak birini hedef alacak bir şey yazacaksam inan onun ismini yazarak harekete geçerim.Bu sebeple canım,Kin kusmak deyimini kullanma sebebimi kendi üstüne alarak ne üzül, nede gücen. :D İnan bu beni senden daha çok üzer. Ben o cümleyi genel anlamda ne adına olursa olsun ayrımcılığı çağrıştıran cümlelerin sonucunda yaşanılan genel doğrulara göre yazdım.

Kabul et, yada etme ama ayrımcılık bir süre sonra son derece insani bir duygu olan Kin olgusunu beraberinde getirecektir.

Bu konuda anlaştık değil mi???? :D

Bu ileti Rekursion a cevap niteliğinde olacağı için sorduğu sorularada cevap vermek niyetinde olduğumdan uzun olacaktır. Uzun iletilerin insanları sıktığını bildiğimden sakatlık edebiyatı kavramını da açıkca yazmadım. Ama sorduğuna göre özel iletiye gerek yok, belki başkalarının da ilgisini çeker diye buraya yazıyorum.

Ama uyarmadan da geçmiyorum. Uzun olacağı için istemeyen okumasın arkadaşlar..

Önce bölüm bölüm yazdıklarına kendi bakış açımla cevap vereyim;

Üniversiteden tanıdığın iki arkadaşının konuşmalarına ben hiç şaşırmadım. Doğal bulduğum bile söylenebilir. Burada ben her zaman sizlerin yazmaya çalıştığı anlamsızlıkların farkında olmayan bir insan değilim. Bunun gibi binlerce örnek gösterebilirsiniz. Bu konuda sizden farklı düşünmüyorum. Eğer bir insanın bakış açısı belli bir açıdansa ve onun algılamasında red etmek gibi bir olgu yoksa, her zaman kulağına fısıldananlarla yetinecektir.

Bu iki arkadaşın çok daha farklı bir konuda da aynı şeyi savunur. Nasıl mı?

Diyelim ki, son derece fakir bir genç kız, son derece yakışıklı ve zengin bir adamla karşılaşır ve adam kıza aşık olur.Evlendirelim bunları....Ama gel gör ki fakir kız sonradan bu çok zengin ve yakışıklı adamı çok daha farklı birisi için terk etsin....

İnan bana canım, aynı konuşmayı yaparlar;

Nasıl olur, kadın bu adamı nasıl bırakabilir ayollllllll?????

Senin hikayendeki ana olgu tekerlekli sandalye ve sakat kadındır, benim hikayemde de fakir kızdır. Onlara göre olabilecekler ve olamayacaklar sınırlıdır. Kendi sınırlarında olamayacak bir şey olduysa bunun sakat olması, zengin olması, fakir olması falan hikayedir.

Diyorum ki biz insanlar, nedenleri sorgulamadan kendi doğrularımıza göre hareket etmede ve düşünmede son derece başarılıyızdır.

Bir konuda beni anladığına mutluyum: Birlikte mücadele etmeden bir şey olamaz. Taşıdığımız kimliklerin yanında fiziksel özelliklerimizle biz insanca davranabilme özelliğimizle el ele vermeyi başaramazsak sonuç hüsran olacaktır. Bu yazı başladığından beri saçmalamanın ötesinde benim anlatmaya çalıştığım şey bu.

İster sakat, ister sağlam, aynı sorunları yaşıyoruz. İsimlendirelim bu sorunu.

Ben diyorum ki;

İnsanca yaşamak isteği....

İnsanca yaşamak en doğal ve kaçınılmaz olgularımızdan biridir ve bunun için sakatız yada sağlamız diye yola çıkmanın bir anlamı yok.

İnsanca yaşamamızı engelleyen ne varsa ortaya elbette dökülebilmeli ve harekete geçilmelidir. Ama burada bile sanki hemen hemen her şey sadece sakatlara özgü bir olguymuş gibi ele alınırsa bu gerçekten ayrımcılığın en güzel örneğidir. Farkında değilsiniz ve içinizde engellendiğinizden dolayı birikmiş bir öfke var. Bu çok doğal ve olması gereken bir şeyde üstelik. Ama bunun mücadele yolu, sakatlıkların arkasına sığınmak olmamalıdır.

Sevgili Rekursion,

Pegasus un bu iletiyi saptırmasına izin vermeden; çünkü tam onun alanına gireceğim biraz sonra,işin siyasi şeklini koruyarak ama herkesin anlayabileceği bir şekilde masalsı bir yöntemle ülkemin geçmişini sana anlatacağım. Kuşkusuz biliyorsundur ama birde benden dinle;

Benim ülkem dünyada eşi benzeri olmayan bir Kurtuluş Savaşı verdikten sonra halkıyla birlikte ayakta durabilmek için büyük bir yeni savaşın içine girdi.

Güzel bir ülkeydi benim ülkem. Öylesine bereketli topğrakları, öylesine zengin doğal kaynakları, öylesine güzel zenginlikleri vardı ki.... Ancak bu onun ayakta kalabilmesi için yeterli değildi.

Atatürk gibi bir önderinin "gerçek bağımsızlık ekonomik bağımsızlıktır" özdeyişini kendine rehber edinmek istiyordu ki, kaybettiler ulu önderlerini. Ve arkasından gelen yöneticiler bu cümleyi unutup, ülkenin zenginliklerini kullanması için, gelişmek adına bir de..., yabancılara "gel kardeşim ben bir şey yapamam, sen bana yardımcı ol " dediler..

Onlarda " neden olmasın " dediler...

Uzunca bir süre ve hiç bitmeyecek bir ihtirasla sömürdüler bu ülkeyi. Öylesine bağımlı hale getirdiler ki artık onlar olmadan nefes alacak halimiz bile kalmamıştı. Öte yandan halk gittikçe fakirleşiyordu. Yoksulluk diz boyuydu..

Ülkenin gençleri bunları görüyor ve bir şeyler yapılması için ülkemiz sınırlarına kadar gelen 6. filoyu protesto etmek için, sağ ve sol demeden el birliğiyle , ellerinde Türk Bayrakları, dillerinde Dağ Başını Duman Almış marşıyla kovmaya çalıştılar.

Tek bilektiler hepsi: Ve hepsi Atatrük ün çizdiği yolda ilerlemek isteyen pırıl pırıl gençlerdi. Sadece bu yoksul halkın daha da fakirleşmesine izin vermemek için " Go Home Yankii " dediler...

Bu güçten korktular. Ve o gençlerin ellerindeki Türk Bayraklarının yerine onlara orak çekiçli bayraklar verdiler. Dillerindeki marşların melodilerini ve sözlerini değiştirdiler. Tek bilek olmuş o gençler öylesine düşman oldu ki birbirlerine, ekonomik durum gittikçe kötüye gitmeye ve batmaya başlamıştı ülke artık.

Aynı yoldan harekete başlayan gençlik çok kısa süre de sağ ve sol olmak üzere düşman kardeşlere çoktan bürünmüştü. İşin komik tarafı her iki tarafta bu ülkenin iyiliğini istiyordu.

Sol taraf, acı çeken yoksul halkı savunduğunu anlatıyordu. Sağ taraf ülkenin büyüklüğünü ve dinin elden gideceğini....

Yetmedi yabancılara bu düşmanlık. Her iki tarafı da ama özellikle sol tarafı öylesine parçalara ayırdılar ki;

Her tarafta işçilerin yaşadıkları, köylülerin çektiği sıkıntılar, yoksulların durumları anlatılıp duruyor ve onlar adına sloganlar atılıyordu. Ne yapılması gerektiği konuşulmadan sadece ve sadece fakirlik üzerine edebiyat yapılıyordu.Bu ülkenin sosyolojik gelişimi hiç dikkate alınmadan, nesnel koşulları hiç önemsenmeden sadece yoksulluk üzerine nutuklar atılıyordu.

Halk şaşkındı. Söylenenler yanlış değildi. Yoksuldular. Ve bu edebiyatla yoksulluklarının kanıksanması çok ta kolay oldu. Bunu kabul etmek, bu konuda mücadelenin veriliş biçimin yanlışlığının farkında bile olmadan bir taraf oldular ve ister istemez bunun dışındakiler düşman ilan edildi.

Bu hikayenin sonucunda iki tane darbe, 50 tane idam, 171 tane işkence sonucu ölüm, 620 bin gözaltı ve binlerce soru işareti, acı kaldı bizlere yadigar.

Şimdi bizimle ilgisi var mı bunların?

Olmaz mı?????

Sakatlarımızın bir kısmı bu tarihi süre içersinde sakat kalmış insanlardır. Bazı sakatlarımız ise pkk yla verilen savaşlarda sakat kalmış insanlardır.

Sakatlığın bir çok sebebi var, yeterki düşünme yapımız sakat olmasın. En büyük sakatlık sadece düşünme yapımızdaki yanlış saptamalardır.

Şimdi burda sağlamların dünyasında sakatlık konuşuluyor. Bu arada hepimizin insan olduğu olgusu bir kenara bırakılıyor. Acılarınız ortaya dökülürken bunların asıl nedenlerinin konuşulması yerine, daha önceden belirttiği gibi ekonomisi bu denli bozuk bir ülkenin, eğitimi bu kadar düşük bir ülkenin insanlarının yarattığı yanlış davranış biçimleriyle yola çıkarak sonuçlar bulmaya çalışıyorsunuz.

İşte yanlış bu. Yoksa sakatlara herkes çok iyi davranıyor, sakatlar harika bir durumda, diyen yok , olmaz da.

Ama sevgili Rekursion, bu ülkenin doğal bir yapılanmasının sonucu olarak bu düşünce yapısına sahip insanların bazı yanlışlarından kaynaklan sonuçlarla işi arabeskleştiriyorsunuz. Sakat edebiyatı başladı derken bunu anlatmaya çalışıyorum.

Gerekirse devam ederim... Yoruldum da :D
 
Sevgili Sanem,
Benim orada anlatmak istediğim şu …
Ben omurilik felçli bir sakatım .
Ne körlüğüm nede sağırlığım var …
Ama sağlıklı insanların gözünde sadece sakatım .
Mesela, ben sokakta avaz avaz bağırırken, kimse dönüpte bana,sağırmısın yada karşında sağırmı var demez ,diyemez.
Çünkü ben sakatım .
Beni tekerlekli iskemlede görünce , kelimeler dilinin ucunda kalır , dışarı çıkamaz.
İşte benim , "dilediğim yerde dilediğim saçmalığı yapma özgürlüğüm!"
Bilmem duygularımı ifade edebildim mi ? :)
 
Yettim baben! :)

Burada sanıyorum her iki tarafta anlatmak istediklerini tam ifade edememiş.

Bir grup toplumda yapay bir şekilde oluşturulmuş algılamalardan ve bu algılamalar neticesinde toplumun bir kesiminin uğradığı ayrımcılıktan yola çıkmış. Sevgili kardeşim oturanboğa ve rekursiyon un başını çektiği bu gaflet ve dalalet şurekası (!) pekde haksız sayılmaz aslında.

Evet gerçekten yapay bir algılama sarmalıyla şekillenen yanılsamalarla bir kesim insan ötekileştiriliyor ve yaptıkları sırf onlar yaptığı için yadırganıyor. Bu öyle bir mekanizmaki dönüp dolaşıp insanın bir şekilde kendini bu gözle görmesine bile neden olabiliyor. Örneğin sakat bir erkek ya da kadın sağlam bir kadın ya da erkekle çıktığında bu çıkma eylemini herkesten önce kendisi mahkum ediyor. Zira bu yapay algılamalarla şekillendirilmiş zihin haritasında yaptığı şeyin normalliğine yönelik bir soru işareti içten içe kendini hissettiriyor. Kendine insanların bu yadırgayıcı gözleriyle bakmaya başlıyor; tıpkı kadınların kendilerine erkeklerin gözlerinden bakma yetisini geliştirdikleri gibi....

Ancak buraya kadar bu arkadaşlarıma katılmakla birlikte bu noktadan sonra, buyük bir zevkle, sevgili andante ve babenin saflarına katılıyorum. Zira onlar bu sarmalın insanın içinde bulunduğu koşullarla açıklanması gerektiğini savunuyor ve bu sarmalı engellilerin kendilerini ifade aracı olarak sahiplenmesinin yanlışlığına dikkat çekiyorlar. Neden? Çünkü biliyorlar ki bu sarmal sadece engellilerin değil toplumdaki hemen her kesimin ortak sancısının adıdır. Kadınların (Hatta erkeklerin) şişmanların, engellilerin ya da öteki olabilecek her grubun. Yine biliyorlar ki bu ötekileştirme mekanizmasının insanın içinde yasadıgı koşullardan soyutlanması imkansız. Bu koşullar bu ötekileştirmeyi haklı cıkarmaz tabi; ama anlamamızı saglar. Bu koşulları hesaba katmadan insanın mecburen sahip oldugu psikolojik ve maddi bazı özelliklerini hesaba katmadan bu tespitleri yapmanın hiç bir anlamı kalmıyor. Foucault yıllarca tüm ilişkilerin kökeninde bir iktidar düşüncesinin yattıgını anlatmaya calıştı durdu. Ona göre "delilik" denilen kavram bile iktidarca riskli görülenlere atfedilen bir sıfattı. İyide bu tespiti yapmak bizi nereye götürür ki? ;Asıl mesele bu iktidar ilişkilerininn ve atfetme sürecinin alternatifi var mıdır? Varsa nedir ve nasıl uygulanır?

Engellilerin saçmala özgürlüğünün olup olmadığını bu genel atfetme mekanizması bağlamında ele almak gerekir. Aksi, yani bu mekanizmanın sadece bizim yani engellilerin üzerinden yürüdüğünü iddia etmek, tıpkı Sanem in dediği gibi farkında olmadan tıpkı baskalarının yaptıgını ters yoldan kendimize uygulamak olurdu. Yani kendimizi ötekileştirmek...

Bu saçmalama özgürlüğü deyiminden kastedilen; sıradışı davranma hakkı sanıyorum. Yani Durkheim ekölünün belirttiği gibi içinde yaşanılan toplumun sart koştugu Norm lar dısında davranmak. Doğru, bu şekilde davranan bir engelli yadırganıyor olabilir. Ama bu şekilde davranan bir kadın, bir çocuk, bir yaşlı, bir eğitimli insan, bir asker, bir polis de yadırganıyor. Siz uniformasıyla yalınayak çığlıklar atarak koşan bir polis görseniz ne hissedersiniz? O zaman neden uniformalı bir polis bu şekilde hareket ediyor diye sorarsınız. Bu çok ekstrem bir örnek oldu farkındayım ; ama bu atfetme egiliminin hemen herkesin -bizimkiyle uzak ya da yakın- sarmaladıgını anlatmaya calısıyorum. Bu bir mekanizma ve bu mekanizmanın ortaya çıkmasında insan zihninin çok özel bir takım kendine has özelliklerinin rol oynadığını bilmemiz gerekiyor. Hatta bunların bir yere kadar kaçınılmaz oldugunuda...

Sonuç olarak İnsan içinde yaşadığı koşulların bir ürünüdür. Bu nedenle bu koşulların ele alınmasıyla değerlendirilmelidir. Bu koşullara engelli engelsiz herkes dahildir. Bu ayrıştırmayı kendimize yönelik farkında olunmayan bir ayrımcılık olarak görüyorum. Bu genel süreç tartışılmalı ve insan neden ötekiyi oluşturur diye sorulmalıdır. Zira ancak ötekinin yaptıkları bizim için göre batardır.
 
Sakatların yaşadığı kısıtlamaların ya da çarptığı katı toplumsal duvarların, bir çok yönüyle, "bir kadın, bir çocuk, bir yaşlı, bir eğitimli insan, bir asker, bir polis"den farklı olduğunu düşünüyorum. En önemli fark ve belki de diğer tüm duvarları vareden/destekleyen -en yıkılması gereken- çimento, sakatların, yaşamsal ve günlük aktivitelere katılması ile ilgili hareketlerde uğradığı kısıtlamalardır; sakatlara REVA GÖRÜLEN yaşam standartlarıdır!

Ne demek istediğimi sanırım anlarsınız, ama ben yine de birkaç alıntı yapacağım:

İsyankar' Alıntı:
[size=4][...]Öğlen paydosunda yemek yemek için çıktım,1 satten az bir zamanım kalmıştı,ben hızlı hızlı yürümeye çalışıyorum,işe geç kalmamak için tabi ne kadar hızlı yürüdüğümde tartışılış ,yaşlı bir amca beni arkamdan dürtüp, bu topal halinle ne giziyorsun sokakta demez mi,tabi o an bende sinir katsayıları tavan yaptı , bende sana ne nereye gidiyorsam gidiyorum seni ne ilgilendirir,peki sen bu halinle neden sokakta dolaşıyorsun dedim ve yoluma devam ettim
www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?p=118277#118277 [/size]
defne' Alıntı:
[size=4] SENELER ÖNCE ÖZÜRLÜ MAAŞINA BAŞVURMAK İÇİN VALİLİGE GİTTİGİMDE Bİ BAYAN BANA SEN NAPACAN PARAYI Kİ BURAYA KADAR GELİP UGRAŞIYOSUN DEDİ BENDE YA SEN NEDEN ÇALIŞIYOSUN SEN NAPACAN PARAYI DEDİM EE BİZ ÇARŞIYA İNİYORUZ HARCANACAK YERLER OLUYO ÇOCUKLARIMIZ VAR DEDİ BEN O ZAMANIN VERDİGİ SAKİNLİKLE YADA YAZIN SICAGIYLA OLSA GEREK PEK BİŞE DİYEMEDİM AMA ŞİMDİ OLSA YA SEN YAŞIYONDA BEN YAŞAMIYORUMMU BİZ ENGELLİYİZ DİYE BARİ GAZ ODASINA ATIN BİZİM ÇOCUKLARIMIZ VAR DİYO YANİ BİZİM OLAMAZ MI
www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?p=119050#119050 [/size]
Çiğdem Yüksel' Alıntı:
[size=4][Arkadaşının ölümünü haber aldıktan sonra, cenaze için sokağa çıktığında başına gelmiş bu olay:] Gızımmm ne ediyon sen aha bu halinle sokakta....o halim zor yürüyen halim ne işin var sokakta otursana evinde ne işin var senin dostla, yaşamla otur...otur ve kendi ölümünü bekle.....ne işin var bir daha yüzünü gülüşünü göremeyeceğinin arkadaşının cenazesinde.....ne işin var... haykır... sana ne sana neeee!!!! bu benim hayatım içim acıyor zaten bir yanım eksilmiş, sana neeeeeeeeeeeeee!!!!! acısıyla tatlısıyla, tüm zorluklarına rağmen bende bu hayatın bir parçasıyım.... dedim ya ne dedim tam hatırlamıyorum “niye sakatım diye evde mi oturmalıyım” sanırım buna benzer bişeyler,
www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?p=4769#4769 [/size]

Sanırım böyle binlerce örnek verilebilir...
Demek istediğim, bizim çarptığımız duvarlar hiç de öyle yumuşak değil!


***
andante' Alıntı:
[size=4]Ülkenin gençleri bunları görüyor ve bir şeyler yapılması için ülkemiz sınırlarına kadar gelen 6. filoyu protesto etmek için, sağ ve sol demeden el birliğiyle , ellerinde Türk Bayrakları, dillerinde Dağ Başını Duman Almış marşıyla kovmaya çalıştılar. "[/size]

Burada bilgi yanlışlığı var. Siyasi polemik olmamasının altını da çizerek, şunu hatırlatmak isterim (ansiklopedik bir bilgi sayılır): Solcu gençler 6. filo'yu protesto ederken, sağcı gençler, güvenlik güçleriyle birlikte, solcu gençleri denize dökmeye çalışıyorlardı! :)
 
Sakatların maruz kaldığı ayrım tabiki farklı olacak. İşin doğası gereği farklı olmak zorunda zaten. Ancak burada çok ince bir hatanın pençesine düşebiliriz. Benim uğradıgım ayrımcılık senin uğradıgın ayrımcılıgı döver mi diyeceğiz. Namus yüzünden öldürülen bir kadının uğradıgı ayrımcılıkla kıyaslandıgında bizimki hafif kalabilir. Bakın Allah bile Kuran da (Nisa suresi 15. ayet.) ne buyuruyor.

"Kadınlarınızın fuhuş yapanlarına karşı içinizden dört şahit getirin.Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin"

Aynı şekilde Nisa süresi 34 de yazanları söylemeyecegim bile. En azından bizim için konulmuş böyle maddeler yok. Yani "benim uğradıgım ayrımcılık" muhabbetini bir kenara koymanın vakti geldi de geçiyor diye düşünüyorum. Bakılması gereken tüm bu kuralları ortaya koyan koşulların kendisidir. Bir zamanlar kadınlara böyle bir rol biçenler günümüzde zihinsel yetilerin fiziksel yetilere galip gelmesiyle kadınların bu şekilde algılanmasına hayretle yaklaşmaktalar. Bir süre sonra aynı dönüşüm engelliler içinde gerçekleşecek. İnsan düşüncesini içinde yasanılan koşullardan soyutlamayı bir kenara koyalım artık. Analitik degerlendirmeler yapalım lütfen.
 
Üst Alt