Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Gündem] Emeklilikte yeni düzenlemeler/olumsuzluklar...

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
BİLİGİLENDİRDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM BENDE GÖNDERDİM AMA BAKALIM İNŞALLAH HİZTEDİĞİMİZ SONUCA ULAŞIRIZ !! BİZ İBR BERABER OLDUAKCA HİÇBİR KUVVET BİZİ YIKAMAZ AMA EN ÖNEMLİSİ BİZİM BİRLİK VE BARABERLİĞİMİZİ SAĞLALAMIZ!!!
 
Biz engelliler Sosyal Güvenlik Hukuku'nun konuları içersinde önemli yer teşkil etmekteyiz. Bunun temel sebebi çalışma koşullarının bizim özel ihtiyaçlarımız gözetilmeden yapılandırılmasıdır. Bunun nedeni ise bizlere dönük önyargıdır. "O yapamaz, Onlara ayrılmış işlerde çalışsınlar, işe alırsam işte verim düşer...vb." daha birçokları önümüze konmuş barikatlardır. Sosyal Güvenlik Hukuku'nun temel gayesi sosyal risklere maruz kalanları koruyup kollamaktır. Bizleri ise bedenimiz işlevini yitirdiği ya da işlevselliği azaldığı gerekçesiyle korumaktadır. Ancak bizler korumanın değil önleyici tedbirlerin alınması istemini yükseltirsek bizlere korunacak zavallılar gözüyle bakılmasını önleyebiliriz.

Bununla birlikte engellilerin iş gücüne dahil edilerek, topluma katılması planlarının, üçretli çalışma ve iş bulmanın gittikçe zorlaştığı, azaldığı gerçeği karşısında başarı şansının az olduğunu söylemek kahinlik olmayacaktır. AB ülkelerinde güvenceli asgari gelir adı altında genel bir sosyal yardım öngörülmektedir. Bu gelir engelliler açısından bazı yan ödemelerle desteklenmelidir.

Uzun lafın kısası Türkiye'de engellilerin büyük kısmı sosyal sigortaların güvencesine ulaşamamakta, sosyal yardımlarla hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Sosyal Yardımların koruma amaçlı olmaktan ziyade önleyici yanı ön plana çıkarılarak engellilere dönük önyargılar azaltılmalıdır. Bizler yapılan sosyal yardımlarım iyileştirilmesi, kişisel yardımcı atanması gibi sosyal yardım karakterli sosyal hizmetleri hayata sokulması için gayret etmeliyiz.
 
Erken emeklilik konusunda aklıma takılan bazı noktalar var. Engelliler sosyal dışlanmaya en fazla çalışamadıkları için maruz kalıyor. Ama biz erken emekli olarak iş hayatının dışında kalmaya çabalıyoruz. Bu sanırım işe girmek isteyen engellilere bakışta bir önyargı doğurabilir. Yani "işe gir, emekli ol! Oh ne rahat!" diye düşünebilirler. Ayrıca, biz, istihdam edilmek için çabalayan engelliler kendimizle çelişmiyor muyuz?
Sonra erken emeklilik engellilere dönük "işe yaramazlar" anlayışıni da güçlendirebilir. Topluma katılmak için çabalayan bizler neden erken emeklilik için bu denli istekliyiz.
Not: Çalışamayacak derecede sakatlığı bulunanlar tabi ki istisna tutulmalıdır.

Ben sadece düşünmemiz gerektiğini söylüyorum, umarım yanlış anlaşılmam.

Sayın Oturanboğa bu nokta da ayrı bir başlık altında tartışma açabiliriz, ne dersiniz?
 
ARKADAŞLAR TAM OLARAK ANLAYAMADIM ŞİMDİ YENİ ÇIKACAK YASA İPTALMİ OLDU YANİ ÇABALARIMIZ SONUÇ VERDİMİ
 
Hayır, düzelen birşey yok!
Sadece, tasarıda sakatlık oranın %45 olarak öngörülmesine karşın, tasarı TMBB Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda ele alınırken, bu oran %40'a döndürülmüş, bunu öğrendik.
Bunun dışında kalan 3-4 konuda aleyhimize olan düzenleme tasarıda aynen duruyor.

Tasarı halen Plan ve Bütçe Komisyonu ve Adalet Komisyonu'nda görüşülmektedir. Meclis işleyişini tam olarak bilmiyorum, ama tasarı Mecsil Genel Kurul'undan geçene değin her türlü kötüleştirme/iyileştirme olabilir. Yani kampanya aynen devam...
Lütfen herkes süreki olarak bu kampanyaya katılsın ve ilgililere mesaj yollasın...

Sevgili Saros, sakat olmak çalışma yaşamında tempoya ayak uydurmayı zorlaştırdığı sürece, dileyen sakatların erken emeklilik haklarının olmasını doğal karşılıyorum. Ve bence bu bir tezat oluşturmuyor. Zira emeklilik zamanı geldiğinde dileyen çalışmaya devam eder, dileyen çalışmaz.
Sadece, birileri çıkıp, "ben artık sakatlığımdan dolayı bu tempoya ayak uyduramıyorum" diyorsa, bu ona dedirtiliyorsa, bu durumda erken emeklilik hakkı olmalıdır... Bunu, otomobildeki emniyet kemerine benzetiyorum. Çoğu zaman ihtiyaç duymayız, ama ihtyiyaç duyduğumuzda yaşamımızı kurtaracağını biliriz...

Not: Bence de konu tartışılmaya değer özelliklere sahip. Ayrımcılıkla Mücadele, İnsan, Toplum, Siyaset, Bugün, Yarın... forumuna bir başlık açılabilir...
 
sayın oturanboğa kafam karıştı
şimdi 2003 te ilk defa işe girip sigortalı olarak çalışıpta vergi inrimine hakkazanmış
kişiler yeni kademeli emeklilik durumuna sokuluyor peki ben vergi indirimine 2004
te raporumu alıpta başvurdum fakat işe girişim 1996 dır yani staj yaptıgım dönem
benim anladıgım kadarıyla bende bu kademe olayına giriyormuyum yoksa 3680gün
demi emeklilik hakkını kazanıyorum yoksa degişiyormu sakat statusunde ilk defa
2004 te çalışmaya başladım rahatsızlık genetik zaten ama indirimimi 2004 te aldım
buna göre 15 yıl 3680 gunmudur emeklilik sürem teşekkürler.
 
OturanBoğa' Alıntı:
[size=4]...
Sevgili Saros, sakat olmak çalışma yaşamında tempoya ayak uydurmayı zorlaştırdığı sürece, dileyen sakatların erken emeklilik haklarının olmasını doğal karşılıyorum. Ve bence bu bir tezat oluşturmuyor. Zira emeklilik zamanı geldiğinde dileyen çalışmaya devam eder, dileyen çalışmaz.
Sadece, birileri çıkıp, "ben artık sakatlığımdan dolayı bu tempoya ayak uyduramıyorum" diyorsa, bu ona dedirtiliyorsa, bu durumda erken emeklilik hakkı olmalıdır... Bunu, otomobildeki emniyet kemerine benzetiyorum. Çoğu zaman ihtiyaç duymayız, ama ihtyiyaç duyduğumuzda yaşamımızı kurtaracağını biliriz...
[/size]

Adam gibi bir ekonomimiz olsa haklısın da; özellikle kriz zamanlarında personel azaltmak için "zorunlu emeklilik" diye bir uygulama gündeme getirirler. Bu durumlarda topun ağzında olanlar emekliliği gelmiş bulunanlardır. Böyle olunca da "güvence" esprisi kalkar, "tehlike" oluşturmaya başlar. Nitekim bunun örnekleri yaşanmıştır. :evil:
 
Arkadaşlar, geçen gün başka bir vesileyle Sayın Lokman Ayva ile yazışmamız söz konusu olmuş ve bu konu da gündeme gelmişti. Yazışmalarda burayı ilgilendiren kısımları -tabii ki Sayın Lokman Ayva'nın bilgisi dahilinde- aynen aktarıyorum:
Not: Konuyla ilgili görüşlerimi ilk fırsatta yazacağım
Not: Yazılardaki kalınlaştırma ve diğer biçemlemeler bana aittir


Sayın Lokman Ayva' Alıntı:
[size=4] 30 Ocak 2006
Saat: 15:20

(...)
"Arkadaslar, sizlerden istegim, lutfen "gercek" kavrami hakkinda biraz hassas olalim ve bu konuda herkesi tesvik edelim. Duyum, itham, tahmin, yorum ile gercegi ayiralim. Aksi durum toplumsal hayatimiz acisindan hic de saglikli bir durum degildir. Mesela, ozur oranlari hakkinda gercekdisi beyanlari yalanlayan bir metin yazdim. www.lokmanayva.net adresinden okuyabilirsiniz" [/size]

Bülent Küçükaslan' Alıntı:
[size=4] 30 Ocak 2006
Saat: 17:58

(...)
Öncelikle çalışma gücü kaybı oranları ile ilgili konuyu gündeme getiren de, konuyu halen gündemde tutan da benim.
A- Konuya zemin oluşturan metin, Tasarıyı hazırlayan Çalışma Bakanlığı'nın TBMM'ye gönderdiği metindir: www.calisma.gov.tr/sgk/basbakanlik.pdf
Ve bu metinde çalışma gücü kaybı oranlarının %45'e çıkarılması öngörülmektedir.
Ve takdir edersiniz ki Bakanlığın web sitesi, kaynak olarak almak için yeteri kadar güvenilirdir. Bu durumda sizin "yalanlama" yayınlamanızı doğru bulmuyorum. Bence bunun adı [olsa olsa bilgilendirme, hadi bilemediniz] "düzeltme" olmalıydı...

B- Tasarı TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülürken, çalışma gücü kaybı oranındaki artış kabul görmemiş ve eski haline çekilmiş. Bizler bunu öğrendikten sonra, bu konuyla ilgili iki madde, tasarıyla ilgili eleştirilerin yer aldığı kampanyadan çıkarılmıştır. Ve gerekli düzenleme bilgisi de eklenmiştir.
Bununla birlikte şu iki hususun altını çizmekte fayda görüyorum: 1) Tasarıyı hazırlayan ve TBMM'ye sunan kişi ve kurumların, böylesi bir düzenlemeyi sunmaya cesaret etmeleri bile bizler için ciddi bir uyarı olmalıdır. Bu bilinçle bakarsak, konuya karşı girişilen her tepki -hem bugün hem de yarınlar için- engellilerin yararınadır; 2) İşleyişi bilmiyyorum ama (?), Tasarı Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülürken, oran yeniden %45'e çıkarılabilir ya da başka aleyhte düzenlemeler olabilir. Bu anlamda bugün tepki vermezsek, yarın kötü bir süprizle karşılaşabiliriz.

C- Kampanyaya konu olan -Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu'ndan da geçen!!!- tasarıda halen aleyhte 3 adet hayati kayıp öngörülmektedir. Merak ettim, bu konu hakkındaki eleştirileri değerlendirdiniz mi? Konuyla ilgili düşüncelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim:
  • "1- Eskiden ve halen, malulen emeklilik için 5 yıl-1800 gün pirim yeterliyken, bu oranlar %100 arttırılarak, 10 yıl-3600 gün pirime çıkarılıyor! (Tasarı Madde 33)

    2- Eskiden ve halen uygulanagelen kanuna göre; ilk sigortalı olunduğunda malul olmayı gerektirecek derecede (çalışma gücünün 2/3'ü) sakatlığınız/iş gücü kaybınız yoksa ve/fakat ilerleyen yıllarda sakatlığınız/iş gücü kaybınız 2/3'ü geçerse, şartlar (1800 gün pirim veya 5 yıl sigortalılık) oluştuğunda, malulen emekli olabiliyordunuz.
    Şimdi bu tasarıda öngörülen ise; ilk sigortalı olunduğunda varolan sakatlık ya da hastalığın, sonraki yıllarda ilerleme ve iş gücü kaybı yaratma durumu/riski varsa, bu kapsama giren hastalıklar/sakatlıklar, ilerde 2/3 iş gücü kaybı yarattığında, malulen emekli olunamıyor! (Tasarı Madde 31)
    Örnek verecek olursak: 20 yaşında hafif bir kas hastası olan biri %40 sakatlık raporuyla ilk kez sigortalı olarak işe başlasın. Aradan 10 sene geçsin. Bu kişinin kas hastalığı ilerlesin (ki ilerlememesi imkânsız) ve çalışma gücünün 2/3'ünü ya da fazlasını kaybederek, çalışamaz hale gelsin.
    Bu durumda;
    Eski ve halen uygulanan yasaya göre: Malulen emekli olabilir. Çünkü tek kıstas -sigortalı olunduğunda ve "bugünkü"- çalışma gücü kaybı oranıdır.
    Yeni tasarıya göre: Malulen emekli olamaz! Çünkü ilk işe girdiğinde Kas hastasıydı, ve ilk işe girişte varolan hastalık ve sakatlıklar, sigorta kapsamı dışında tutuluyor!

    3- Eskiden ve halen, kamuda, "Göreve girişlerinde, Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak alınmış ve raporda sakatlık oranı en az % 40 olanlardan (5434 Md. 39/j)" diyerek, işe girişte 'sakat statüsünde başlamak' değil de 'sakat olmak' ve bunu belgelemek yeterliyken, yeni düzenlemeyle bu, tasarının yasalaştığı tarihten önce işe girenler için iptal ediliyor. Bu tasarının yasalaştığı tarihten önce işe girenlerin, -eski yasaya göre 15 yılda- emeklilik hakkından yararlanabilmeleri için sakat statüsünde işe başlamış olmaları şart koşuluyor. Yani tasarı yasalaştığı tarihten önce, normal statüde işe başlayanlar, ilerleyen yıllarda -15 yılda- emeklilik hakkından yararlanamayacaklar! (Tasarı Geçici Madde 5)
    Bizler, ne zaman olursa olsun, işe hangi şartlarda başlanırsa başlansın, bir yurttaşın sağlığının bozulup, çalışma gücünden belli oranda kaybetmesi halinde, o kişinin, sakatlık statüsüne dâhil edilmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Sakat statüsüne dâhil edilmek için sakatlığın ne zaman olduğuna bakılmamalıdır; bir kişi sakatsa sakattır, değilse değildir.
    Ayrıca bu mantık/madde, sakatları sadece sakat statüsünde açılan kadrolara mahkûm etmektedir. Ve sakat olan kişilerin sadece ve sadece sakat statüsünde açılan kadrolara başvurmasını şart koşmak, başta Anayasa'ya olmak üzere, Özürlüler Kanunu'nda "Devlet, insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, özürlülerin ve özürlülüğün her tür istismarına karşı sosyal politikalar geliştirir. Özürlüler aleyhine ayrımcılık yapılamaz; ayrımcılıkla mücadele özürlülere yönelik politikaların temel esasıdır." diyen 4. maddesinin a bendine aykırıdır. Ve özürlüler aleyhine ayrımcılığı düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 122. maddesinin 1/c bendine göre de suçtur.
    www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?t=12852&viewall=1 "
D- Hükümet olduğunuzda, engellilerin, 15 yıl ve 3600 gün pirim ödeyerek emekli olabildiğini hatırlatarak, sormak istiyorum: Tasarıya göre, işgücü kaybı oranı % 50 ila 59 arasında olduğu anlaşılan sigortalılar en az 16 yıldan beri sigortalı olmaları ve 4320 gün, % 40 ila 49 arasında olduğu anlaşılan sigortalılar en az 18 yıldan beri sigortalı olmaları ve 4680 gün pirim yatırmaları halinde emekliliğe hak kazanacakları öngörülüyor. Peki ya %60 ve ileri derecede sakat olanlar?
Çalışma gücünün 2/3'ünü (%70) kaybedenlerin malulen emekeli olma şansları var. Bu durumda %60 ile %70 arasında çalışma gücü kaybı olanların emeklilik koşulları ne olacak? Peki ya %90 çalışma gücü kaybı olan, ama çalışmak isteyenler; onlar ne olacak? Zorla malulen emekli mi yapılacaklar?!
Halen uygulanan yasada şu oranlar baz alınıyor:
  • • % 80 (dahil)’inden fazlasını kaybedenler birinci derece,
    • % 60 (dahil)-% 80’i arasında kaybedenler ikinci derece,
    • % 40 (dahil)-% 60’ı arasında kaybedenler üçüncü derece,
[/size]

Sayın Lokman Ayva' Alıntı:
[size=4]01 Şubat 2006 Çarşamba
Saat: 03:12


Bulent Bey merhaba

Pislik bocekleri konulu yazima verdigin cevaptaki a- maddesiyle yani ozur oranlari %40'dan %45'e cikiyor iddiasi ile ilgili goruslerimi bildirmek istiyorum.

Yalanlama yapilan yazida da su anlama gelecek seyler soylemistim: Tasari veya teklifler Meclis Baskanligi'na verilip komisyonlara gectikten sonra tasari metni korunacak diye bir kural olmaz. Orada artik komisyonun karari gecerlidir. Filan bakanlik soyle demis, yargi boyle demis, bunlarin hic onemi yoktur. Son asamada da Genel Kurul kararini verir ve kanunlasma gerceklesir. Hatta Cumhurbaskani bile tekrar gorusmek uzere gonderir. Kanunlasmayi onleyemez. Komisyonlar ve Genel Kurul nasil isterse oyle karar verir. Aksi durumlar yasamaya ipotek, yani millet iradesine ipotek anlamina gelir. Bakanlik sitesine bakarak oyle bir karara varmaniz ve bunun boyle kanunlasacagina dair bir iddiada bulunmaniz yanlistir. Bakanligin dusuncesi o sekilde olabilir. Onlarin dusuncesi yasalasir diye bir kural olamaz.

Ayrica, ortalikta dolasan maillerde "gecen Hafta TBMM'ye sevk edilen" ifadesi yer aliyordu. Halbuki soz konusu tasari 4 Nisan'da sevk edilmis, 20 Haziran'da da Saglik, Aile, Calisma ve Sosyal Isler Komisyonu'nda gorusulmustu.

Ister duzeltme diyelim, ister yalanlama ama ortada insanlarin yanlis bilgilendirilmesi soz konusu. Yanlis bilgiler uzerine fikir insaa etmek, mucadele insaa etmek ise mumkun degildir.

Elbetteki sahislari, kurumlari, partileri sevmek zorunda degiliz. Ancak, hic kimseye ve hic birseye haksizlik etmemek zorundayiz. Bu durumlarda haksizlik yapmayan ile yapilan yucelir, haksizlik yapan ise kuculur. Benim yaklasimim toplumumuzdaki yuce insanlarin oraninin %100 olmasini saglamaktir. Olur olmaz ayri mesele, en azindan benim idealim oyle. Bu konuda da desteklerinizi bekliyorum.

Saglik, mutluluk ve basari dileklerimle hosca kalin.[/size]

Sayın Lokman Ayva' Alıntı:
[size=4] 01 Şubat 2006 Çarşamba
Saat: 03:14


Bulent Bey merhaba;

Simdi de bana attiginiz mail'deki B maddesini yani Plan Butce Komisyonu'nda tekrar gundeme gelebilir cevaplayacagim.

Onceki calisma uzun sureli bir calisma oldugu icin kolay kolay cikarilan hukumler geri koyulmaz. Uzerinde degisiklik yapilmamis hukumler hakkinda degisiklik yapilabilir. Magluliyet konusu da boyle bir durum. Onceki mail'imde de soyledigim gibi son karar Genel Kurul'un yani Plan Butce'deki degisiklikler de degistirilebilir. Mesela, 2003 yilinda benim onergem Bakan Murat Basesgioglu'nun istememesine ragmen iktidar ve muhalefet milletvekilleri ortaklasa kabul etmislerdi. Boyle bir durum kolay kolay yasanmaz Meclis'te.

Umarim tatmin edici olmustur. Herkese selam.[/size]

Sayın Lokman Ayva' Alıntı:
[size=4] 01 Şubat 2006 Çarşamba
Saat: 04:11


Bulent Bey merhaba;

Bana yazmis oldugunuz cevapta C maddesinde "3 adet hayati kayip" konusuyla ilgili goruslerimi ifade etmek istiyorum:

1- Eskiden ve halen, malulen emeklilik için 5 yıl-1800 gün pirim yeterliyken, bu oranlar %100 arttırılarak, 10 yıl-3600 gün pirime .çıkarılıyor! (Tasarı Madde 33)

Cevap: Maglulen emeklilik konusunda alisilmisin disina cikilmasi gerektigini dusunuyorum. Mevcut durumu ve tasaridaki metni de tasvip etmiyorum. Neden?

Maglulluk sartlarini dusunun. Bir kisi kaza gecirdi, bir elini veya iki elini, iki ayagini kaybetti. Kismen veya tamamen kor oldu ya da tamamen sagir oldu. Diyelim ki 18 yasinda ise girmisti 5 sene sonra 23 yasinda emekli oldu. Bu kisi 70 yasina kadar da yasadigini varsayin. Bu adam 47 sene ne yapacak? Cogunlukla oldugu gibi dort duvar arasinda hapis hayati yasayacak. Sosyal hayatin disinda olacak. Aslinda bu arkadasimiza iyilik yapalim derken hapse attik. Ustelik bu arkadas aile icinde ve ayni cevrede kaldigi icin kolay kolay bildigimiz o sakat psikozundan cikamayacak. Cunku, cevresindekiler onu saglamken taniyorlardi ve sakatlandigini gorduler. Ote yandan bu arkadasimiz %100 kor. Iyi de ben de %100 korum. Evimde oturmuyorum ki. Hatta kamuda calisan ozurluler idari izinli oldugu halde ben gece gunduz calisiyorum. Demek ki %100 kor olmak dort duvar arasinda miskin bir sekilde oturmayi gerektirmiyor. Yani o arkadasimizin ozurlu oldum diye kosesinde oturmasi da gercekci bir durum degil.O halde sonuc.
Bence, 5 yil, 10 yil meselesi karistirilmadan bu konu bir komisyona verilmeli ve:
* maglul olan kisi sahip oldugu isi yapabilir mi yapamaz mi ya da hangi meslege gecmeli oncelikle bunu tesbit etmeli.
* Onun icin gerekli egitimleri almali ve bunun masraflari sigorta tarafindan karsilanmali.
* Mevcut veya degistirdigi mesleginde is buluncaya kadar maasi odenmeli
* Hic bir sekilde calisma durumu yoksa emekli edilmeli.

Bu konuyu pek cok yerde tartismaya actim. Turkiye Sakatlar Konfederasyonu dahil hic bir yerden gorus gelmedi. Katkiniz olursa memnun olurum.

2- Ise girdiginde sakat olanlarin sakatlik derecelerinde artis olunca maglulen emekli olamamalari (Uzun oldugu icin kisaca ifade ettim) Yukarida yazdigim cozumle ayni paralelde dusunulmeli. Eger arkadasimiz her halukarda ozurlu olarak girse bile sahip oldugu veya degistirdigi meslegi yapamiyorsa maglulen emekli edilmeli.

3- Eskiden ve halen, kamuda, "Göreve girişlerinde, Özürlülere Verilecek
Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak alınmış ve raporda sakatlık oranı en az % 40 olanlardan (5434 Md. 39/j)" diyerek, işe girişte 'sakat statüsünde başlamak' değil de 'sakat olmak' ve bunu belgelemek yeterliyken, yeni düzenlemeyle bu, tasarının yasalaştığı tarihten önce işe girenler için iptal ediliyor. Bu tasarının yasalaştığı tarihten önce işe girenlerin, -eski yasaya göre 15 yılda- emeklilik hakkından yararlanabilmeleri için sakat statüsünde işe başlamış olmaları şart koşuluyor. Yani tasarı yasalaştığı tarihten önce, normal statüde işe başlayanlar, ilerleyen yıllarda -15 yılda- emeklilik hakkından yararlanamayacaklar! (Tasarı Geçici Madde 5)

Cevap: Her ne kadar tasarida boyle bir hukum olsa bile Emekli Sandigi'nin bu konuda bir calismasi var. Onun neticesini beklememiz gerekiyor.

4- Ayrıca bu mantık/madde, sakatları sadece sakat statüsünde açılan kadrolara mahkûm etmektedir. Ve sakat olan kişilerin sadece ve sadece sakat statüsünde açılan kadrolara başvurmasını şart koşmak,

Cevap: Bu enteresan bir tartisma konusu. Gecen yil bi 657 Sayili Kanun'un 48. A7 bendindeki gorevini yapmaya engel olacak "vucut hastaligi, vucut sakatligi olmamak" hukumlerini kaldirdik. Malesef bu degisikligin anlami ozurluler tarafindan hala anlasilmamistir. Devletin memur alim ilanlarinda "ozurlu olmamak" ibaresini koymasi onlenmistir. Bu ne demek? Ozel kanunlarin disindaki butun islere ozurluler girebilir demektir. Ozurluler vali, kaymakam, ogretmen, mufettissaglik personeli, mustesar, genel mudur, uzman gibi pek cok ise girebilecektir. Kota problemi de yok. Mesela, ogretmenlerin %5'i ozurlu olabilir. %3 gibi bir limit yok. Burada su soru geliyor: Mesela, ogretmenlik bolumlerini bitirmis ozurlulerin cogu, ozursuzlerde oldugu gibi ogretmen alimlarinda ilk siralarda yer alamiyor ve ogretmen olamiyorlar. Aslinda bu siralamayi adaylar kendileri olusturuyor. Tarih mezunlari arasindan 100 kisi alinacaksa ilk 100 en az 87 puan almis oluyor. 60, 70 almis kisi ozurlu de olsa ozur
suz de olsa ogretmen olamiyor. Ozurluler diyor ki, "Az puan alsak da bizi ogretmen yapsinlar. Cunku, biz ozurluyuz." Boyle birseyi ben desteklemiyorum. Cunku, cocugumun ogretmeninin ozurlu olup olmamasi onemli degil. Onemli olan kaliteli olup olmamasi. Ben cocugumu ozel okula gonderiyorum. Bir kez dahi ogretmenin ozurlu olup olmadigini sormadim. Ama, basarili olup olmadigini sordum.

Biliyorum ki, bircok ozurlu arkadasimiz bana bu goruslerimden dolayi kizacaklar. Daha onceleri de yazdigim gibi, benim ozumun, sozumun ve davranislarimin tutarli olmasi lazim. Inandigim dogrulari soyleyebilmeliyim.

Diger konularla ilgili goruslerimi de yazacagim. Simdilik hosca kalin.[/size]
 
Sayın Lokman Ayva'nın görüşlerine istinaden yazdığım mesaj:

********

1- İş gücü kaybı oranlarının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı ve TBMM’ye gönderdiği –bizim kampanyamıza da temel oluşturan- tasarıyla, %40’dan %45’e çıkarılmasının öngörüldüğü malum. Fakat daha sonra öğrendik ki, tasarı 20.06.2005 tarihinde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülürken, tasarıdaki bu düzenleme ortadan kaldırılmış ve %45’lik alt sınır, yeniden, %40’a çekilmiş.
Bizler bunu öğrendiğimizde, 5 maddeden oluşan kampanyanın ilk iki maddesini –diğer komisyonlarda ya da Meclis genel Kurul’unda yeniden aleyhte bir düzenleme yapılabilir çekincesinin de altını çizerek-, kampanyadan çıkardık ve kampanyaya 3 madde ile devam ettik/ediyoruz.
Yani iddia ettiğiniz gibi, Bakanlık sitesine bakarak öyle bir karara varmadık ve bunun böyle kanunlaşacağına dair bir iddiada bulunmadık; ve dahası, Bakanlığın düşüncesi o şekilde ve onların düşüncesi yasalaşır diye bir kural var da demedik (vurgulamalar bana aittir). Yaptığımız şey, tasarıyı kamuoyuna aktarmak ve ilgili bakanlığın böylesi bir düzenlemeyi tasarlamaya “cüret edebildiğinin” ve bundan sonra da bu ve benzeri düzenlemelerin gündeme gelebileceğinin altını –bastıra bastıra- çizmektir.
Nitekim maddelerin, gerek diğer komisyonlarda gerekse Genel Kurul’da değiştirilebileceğini siz de teyit ediyorsunuz: “Önceki çalışma uzun sureli bir çalışma olduğu için kolay kolay çıkarılan hükümler geri koyulmaz. Üzerinde değişiklik yapılmamış hükümler hakkında değişiklik yapılabilir. Maluliyet konusu da böyle bir durum. Önceki mail'imde de söylediğim gibi son karar Genel Kurul'un yani Plan Bütçe’deki değişiklikler de değiştirilebilir. Mesela, 2003 yılında benim önergem Bakan Murat Basesgioglu'nun istememesine rağmen iktidar ve muhalefet milletvekilleri ortaklasa kabul etmişlerdi. Böyle bir durum kolay kolay yaşanmaz Meclis'te.
Sonuç olarak, elbette biliyoruz ki, büyük bir çoğunlukla tasarılar hazırlandığı gibi aynen yasalaşmaz!
Bunu iddia ettiğimizi nasıl düşündünüz anlamadım doğrusu (?).

2- “Ayrıca, ortalıkta dolaşan maillerde ‘gecen hafta TBMM'ye sevk edilen’ ifadesi yer alıyordu.” demişsiniz.
Öncelikle metinde böyle bir ifade yok!
Metinde konuyla ilgili iki satır var. Birincisi, forumdaki tartışmada geçen ifadedir: “Görüşülmesi için TBMM'ye gönderilen [...]”; ikincisi ise ilgililere gönderilen metinde yer alan ifadedir: “Geçtiğimiz günlerde TBMM'ye sevk edilen [...]”.
Yani iddia ettiğiniz gibi “geçen hafta” ibaresi metinde yer almamaktadır. Bununla birlikte, daha iyi anlaşılması ve en azından yanlış anlaşılmaması için metni “geçtiğimiz aylarda...” şeklinde değiştirdim. Tali bir konu olsa da, elbette en doğru şekilde ifade etmekte yarar var.

3- “İster düzeltme diyelim, ister yalanlama ama ortada insanların yanlış bilgilendirilmesi söz konusu. Yanlış bilgiler üzerine fikir inşa etmek, mücadele inşa etmek ise mümkün değildir.” demişsiniz.
Öncelikle yalanlama ile düzeltme arasında ciddi bir fark vardır. Yalanlama derseniz, Bakanlığın tasarısında böylesi bir maddenin olmamasına karşın, bizlerin, yalan beyanda bulunarak, kamuoyunu kandırdığımızı iddia etmiş, yani bizleri yalancılıkla suçlamış olursunuz; ki bu saçma olur. O yüzden, size düşen, “içerden biri olarak”, kampanyaya konu olan tasarının ilgili komisyonda görüşülürken düzeltildiğini bizlere beyan etmek ve kamuoyunu bilgilendirmektir.
Bununla birlikte tekrarlamak pahasına vurgulamak isterim ki: Tasarıyı hazırlayan ve TBMM'ye sunan kişi ve kurumların, böylesi bir düzenlemeyi sunmaya cesaret etmeleri bile bizler için ciddi bir uyarı olmalıdır. Bu bilinçle bakarsak, konuya karşı girişilen her tepki -hem bugün hem de yarınlar için ve hem bu yasa hem de gelecekte düzenlenecek yasalar için- engellilerin yararınadır. Bugün tepki vermezsek, yarın kötü bir sürprizle karşılaşabiliriz.

4- “Eskiden ve halen, malulen emeklilik için 5 yıl-1800 gün pirim yeterliyken, bu oranlar %100 arttırılarak, 10 yıl-3600 gün pirime çıkarılıyor! (Tasarı Madde 33)” ile ilgili görüşlerinizi tam olarak anlayamadım. Onun için yanlış bir şey yapmamak için sizin görüşlerinizi aktaracağım, sonra kendi görüşlerimi yazacağım:
Sizin görüşleriniz:
  • * Malul olan kişi sahip olduğu isi yapabilir mi yapamaz mı ya da hangi mesleğe geçmeli öncelikle bunu tespit etmeli.
    * Onun için gerekli eğitimleri almalı ve bunun masrafları sigorta tarafından karşılanmalı.
    * Mevcut veya değiştirdiği mesleğinde is buluncaya kadar maaşı ödenmeli
    * Hiç bir şekilde çalışma durumu yoksa emekli edilmeli.
Bu görüşlerinize kısmet katılmakla birlikte, kısmen de katılmıyorum.
Şu konuda aynı görüşteyiz: Elbette çalışmak isteyen kişi/çalışabilecek gücü olan kişi, çalışmalıdır. Ve elbette çalışmasının önünde hiçbir engel olmamalıdır. Ve evet, bugün malulen emekli olan kişi istese de çalışamamaktadır. Ve evet, bu haksızlıktır.
Peki, bu haksızlığı nasıl düzeltiriz? Çok basit! 506 sayılı yasada maluliyet aylığının kesilmesi ve yeniden başlaması konusunu düzenleyen 58. maddesindeki şu ibareyi değiştirerek:”Malullük aylığı almakta iken sigortalı olarak çalışmaya başlayanların malullük aylıkları, çalışmaya başladıkları tarihten başlayarak kesilir.”.
Bu madde, tıpkı yaşlılık aylığı alanların yeniden çalışmasında olduğu gibi, şu şekilde düzenlenirse, malulen emekli olanların çalışmasının önündeki engeli kaldırmış oluruz: “Bu Kanuna göre malullük aylığı almakta iken sigortalı olarak bir işte çalışmaya başlayanların, yazılı talepte bulunmaları halinde, malullük aylıklarının ödenmesine devam olunur. Ancak bunlardan 78 inci maddeye göre tespit edilen prime esas kazançları üzerinden % 30 oranında Sosyal Güvenlik Destek Primi kesilir.[...]”.

Böylesi bir düzenlemeyle hem çalışma gücü kaybı oranları yüksek olan ve bundan dolayı piyasa koşullarında çalışmakta güçlük çekebilecek olan kişilerin maluliyet maaşıyla desteklenmesine devam olunur, hem bu kişilerin yeniden çalışmasının önündeki engeller kaldırılır ve bu kişilerin iş yaşamına –ve sosyal yaşama- katılması sağlanmış olur, ve hem de bu kişilerin Destek Pirimi ödeyerek sosyal güvenlik sistemine katkıda bulunması sağlanmış olur.

Zaten yürürlükte olan düzenlemelerde (Sağlık Bakanlığı Genelge: SAYI: B100THG0100000 / 162 04-01-2001) der ki: “Çalışabilir”, “Çalışamaz” satırlarında özürlünün Çalışma Gücü Kaybı Derecesine göre çalışıp, çalışamayacağı tespit edilecektir. Çalışma Gücü Kaybı derecesine göre “Çalışamaz” denen bir özürlünün özür grubunun gerektirdiği işlerde çalışamayacağı anlaşılacaktır. Örnek, % 65 Çalışma Gücü Kaybı derecesi ile değerlendirilmiş olan ortopedik özürlüye çalışamaz denmiş ise bu, özürlünün bedenen yapabileceği işleri kapsar. Yine her iki gözü görmeyen veya bir gözü görmeyen özürlü için verilen % 100 çalışma gücü kaybı oranı bu özürlünün hiçbir işte hiçbir şekilde çalışamayacağı anlamına gelse de; esasen buradan özürlünün görmeye dayalı işleri yapamayacağı anlaşılacaktır.
“Çalıştırılamayacağı iş alanları” satırında ise; özürlünün özürü nedeniyle yapmaması/yaptırılmaması gereken iş alanları mutlaka belirtilecektir. Örnek; özür grubuna göre “Ayakta Durmayı gerektiren İşlerde”, “Görmeyi Gerektiren işlerde” çalışamaz şeklinde ifade edilecektir. Bu satırda özürlünün özür durumuna göre çalışamaz denen bir işte çalışması önlenecek ve sağlık durumunun daha kötü olmaması sağlanacaktır. Ayrıca; özürlü işçilerin iş güvenliği ve işçi sağlığının korunması da amaçlanmaktadır. Böylece özürlünün bu konudaki mağduriyeti giderilmiş olacaktır.”
Sonuç olarak malulen emekliler için de çalışabilir-çalışamaz ibareleri aynı mantıkla değerlendirilmelidir.

Bununla birlikte, tasarıda 5 yıl ve 1800 gün pirimle emeklilik hakkının elden alınması ve %100 arttırılarak 10 yıl ve 3600 güne çıkarılması çok çok çok hayati bir kayıptır ve tasarıdan kesinlikle çıkarılmalıdır.
Sosyal Devlet’in bel kemiği, ihtiyaç sahiplerinin desteklenmesi ve zenginliklerin -en çok ihtiyaç duyandan başlamak koşuluyla- adilane paylaşımının sağlanmasıdır. Bu bağlamda çalışma gücünü ileri derecede kaybeden kişilerin, belli bir pirim yatırmış olmaları koşuluyla ve istekleri doğrultusunda desteklenmeleri işin tabiatı gereğidir.
Bunu yapmayıp, insanları iş yaşamının acımasız koşullarına terk ederseniz, o kişiler, muhtemeldir ki, daha çalışma yaşamının en başında dişliler arasında ezilirler. Bu durumda sorumlular, onların tüm yaşamları ve tüm gelecek tahayyüllerini umutsuzluğa kurban etmiş olurlalar.
Kimse malul sayılmayı gerektirecek derecede sakat olmayı istemez! Ve kimse, “malulen emekli olayım da yatayım” demez! Zira dese bile, malulen emeklilikten alınan maaşla “o derece sakat” olan birinin “yatması” pek muhtemel değildir.
Devletin yapması gereken, yukarıda da değindiğim gibi, bu kişilerin yeniden çalışabilmelerinin önündeki engelleri kaldırmak ve/fakat aynı zamanda varolan dezavantajlarını nispeten bertaraf edecek –pirim ödeyerek hak edilen!- maluliyet maaşını da vermektir.

Sizin önerileriniz, bence, kişilerin inisiyatif kullanmadaki beceriksizliği ve acımasız bürokrasiden dolayı, çok muallak bir uygulamaya sebep olabilir ve ileri derecede sakat olan kişilerin yaşamlarını daha da çekilmez hale getirebilir.
Bence önce bu kişilerin eline minimum yaşam koşullarlını vermeli ve bu güvenceyle korkuları ve gelecek kaygıları bir ölçüde giderilmeli; ancak ondan sonra onları çalışma yaşamına çekecek özendirici düzenlemelere gidilmelidir.

5- “2- İşe girdiğinde sakat olanların sakatlık derecelerinde artış olunca malulen emekli olamamaları (Uzun olduğu için kısaca ifade ettim) Yukarıda yazdığım çözümle ayni paralelde düşünülmeli. Eğer arkadaşımız her halükarda özürlü olarak girse bile sahip olduğu veya değiştirdiği mesleği yapamıyorsa malulen emekli edilmeli.” demişsiniz.

Bu söyleminizden anladığım kadarıyla Tasarıdaki 31. maddeye karşısınız (?). Yani teorik olarak sakatlığın önce ya da sonra olmasının değil, sakatlığın varolmasının temel alınması gerektiğini düşünüyorsunuz (?).Tabii bununla birlikte diyorsunuz ki, kişinin emekliliğe değil, çalışmaya özendirilmesi gerek.
Anladığım gibiyse eğer düşünceniz, o zaman, yukarıdaki maddede dile getirmeye çalıştıklarımı hatırlatarak şunu sorabilir/söyleyebilirim: Tasarıdaki 31. madde sakatlığın işe girerken varolması halinde, malulen emekliliği imkânsız kılması babında, yanlış değil midir? Olması gereken, sakatlığın varolup olmadığının tespit edilmesi ve buna göre “gereğinin” yapılmasıdır. Yani bu madde tasarıdan çıkarılmalıdır.
Bu konudaki görüşünüzü öğrenebilir miyim?

6- İşe girişlerinde sakat olmayan ve/fakat daha sonra sakatlanan kamu çalışanlarının erken emeklilik haklarından yararlanamadıkları malum.
Konuyla ilgili olarak demişsiniz ki: “Her ne kadar tasarıda böyle bir hüküm olsa bile Emekli Sandığı’nın bu konuda bir çalışması var. Onun neticesini beklememiz gerekiyor.”.

Yani Tasarıdaki Geçici Madde 5’e siz de muhalefet ediyorsunuz (?).

Bildiğiniz gibi varolan uygulamada 5434 sayılı yasanın 39 (J) maddesi der ki: “Göreve girişlerinde, Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak alınmış ve raporda sakatlık oranı en az % 40 olanlardan fiili hizmeti 15 yıl olanların istekleri üzerine...”
Madem ki siz de karşısınız bu düzenlemeye, o halde geçici 5. madde iptal edilmelidir. Bunun yerine 5434 sayılı yasanın 39. maddenin (J) bendinde yer alan “Göreve girişlerinde” ibaresinin maddeden çıkarılarak, şu hale dönüştürülmesi sağlanmalıdır:
“Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak alınmış ve raporda sakatlık oranı en az % 40 olanlardan fiili hizmeti 15 yıl olanların istekleri üzerine...”
Böylece sakatlığın ne zaman olduğu değil, varolup olmadığı temel alınmış olacaktır; ve bu sayede, işe girişlerinde sakat olmayan, ama daha sonra sakatlanan kamu çalışanlarının emekli olabilmelerinin önündeki engeller ve haksızlıklar ortadan kaldırılmış olacaktır. Ve yine altını çizmeliyim ki burada herkes emekli olacak diye bir şey söz konusu değildir. Sadece, dileyenlerin emekli olmasının önündeki engellerin kaldırılması mevzubahistir.
Bir de anekdot: Erken emekli olan biz engelliler, 25 yılda değil de 15 yılda emekli olduğumuz için/zaman, nispeten düşük emekli maaşı alıyoruz. Yani hiç kimse erken emekli olup, eşit para alındığını düşünmesin! Bu bir tercih meselesidir; kimi erken emekli olur düşük maaş alır, kimi de çalışır ve daha yüksek emekli maaşı alır...

7- Bence hükümetin bugüne değin yaptığı icraatlarda biz engellilere özel iki tane yaşamsal ve ayakta alkışladığım kazanç var:
a) Sakatlık bahanesiyle aleyhte uygulamaların yapılmasının, ayrımcılıkla mücadele temelli bir bakışla, Özürlüler Yasası’nın 41. maddesiyle cezalandırılması;
b) Kamuda işe giriş için öngörülen, “[...] görevini devamlı yapmasına engel olabilecek vücut veya akıl hastalığı veya vücut sakatlığı ile özürlü bulunmamak. [...]” ibaresinin değiştirilerek, “[...]görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl hastalığı bulunmamak. [...]” şeklinde düzenlenmesidir. Bu çok çok yaşamsal bir yaşamsal ve evrensel bir düzenlemedir. Ve konuyla ilgili görüşlerinize aynen katılıyorum.
Bu konuda teamül oluştuğunda ve kurumlar sakatlığı değil, iş becerisini dikkate almaları gerektiği konusunu içselleştirdiğinde; ve dahası bazı engelliler “kolaycılıktan/beleşçilikten” sıyrılıp, eğitim alma ve çalışma haklarını savunmaya ve ön planda tutmaya başladığında, her şey çok daha güzel olacak.
 
Herşeyden önce sayın vekilimizin sitesinde yayınladıgı yazısındaki uslübu kınıyoruz. Bir siyasi kişiliğin her eleştirildiğinde kendisini eleştirenlerin arkasında birileri olabileceğine dair imaları artık çoktan modası geçmiş ve kabak tadı veren yöntemlerdir. Bu sitede ifade edilen eleştiriler, özgürce, bireysel düşünüler etrafında şekillenmektedir ve bu site üyelerinin kendilerinden başka temsil ettikleri hiçbir kurum yoktur/olamazda. Tartışmayı bu şekilde zihinlerde soru işaretleri bırakacak mecralara çekme girişimi de kanaatimizce temiz siyaset iddialarıyla iktidara gelenlere pek yakışmamaktadır. Burada yapılan, açıktırki, üyelerimizin eksik görülen noktalarda demokratik tepkisini göstermesinden ve fikirlerini beyan etmelerinden ibarettir.

Son günlerde bazı şahısların kendi veya temsil ettikleri kuruluşlar adına açıklamalar yaparak

"
Şahısları ve temsil ettikleri kuruluşları yalancı çoban durumuna düşüren bu davranışlardan kendi menfaatleri açısından kaçınmalarını tavsiye ederiz."

Yukarıdaki ifadede buyurulan iddia yani eleştirilerin belli bir kurum adına yapıldığı iddiası dürüstlük konusunda bu denli hassas vekilimizce sanıyoruz kanıtlarıyla ortaya konulmalıydı. Böyle bir durum kesinlikle söz konusu olamayacagından vekilimizin sözkonusu imalarına yönelik gerekli düzeltmeleri -tıpkı sitemizde kendisi için yapıldığı gibi- gerçekleştirmesini bekliyoruz. Çünkü bizlerde tıpkı vekilimiz gibi engellilerin dürüst insanlar olduğu inancını taşımaktayız ve sözkonusu ifadelerle ortaya çıkan muğlaklıgın binlerce engelliden oluşan site üyelerimizce rencide edici bulunduğunu hatırlatmak istiyoruz. Evet sayın vekilimiz; lütfen...sizi bekliyoruz.
 
Sayın Lokman Ayva' Alıntı:
[size=4] 02 Şubat 2006 Perşembe 00:51

Degerli arkadaslarim merhaba;

Pegasus adli uye'nin benim basina, mail gruplarina, derneklere gonderdigim ve lokmanayva'net te de yayinlanan "yalanlama" metnindeki bir ifadeyle ilgili elestirisini cevaplamak isterim.
Biraz vaktinizi alarak cevabimi vermek durumunda kaldigim icin kusuruma bakmayin. Oncelikle benim kelimeleri secerken dayandigim hususlarla ilgili kisa bilgi vereyim. Soz konusu alintidaki "veya" kelimesini acayim. Biz mantik dersinde "ise, ancak ve ancak, ve, veya" gibi kelimelerin mantiksal karsiliklarini ogrenmistik. Mesela, "esmer ve zeki" ifadesindeki "ve" kelimesi her iki sifatin da ayni anda olmasi anlamina geliyor. "esmer veya zeki" ifadesindeyse o sifatlardan birinin olmasi yetiyor. "biri veya digeri" gibi. Gelelim alintiya.

"Bazi sahislarin kendi VEYA temsil ettikleri kuruluslar adina" ifadesi su anlama gelir: Birileri kendi adlarina aciklama yapmislar. Birileri de temsil ettikleri kuruluslar adlarina aciklama yapmislar. Ha su da olabilir, birileri de hem kendi, hem de temsil ettikleri kuruluslar adlarina aciklama yapmis olabilir. Pegasus adli uye anladigim kadariyla kendi adina aciklama yapmis. Dolayisiyla benim aciklamamin muhatabidir. Birilerinin de temsil ettikleri kurumlar adina aciklama yaptiklarini biliyorum. Hatta subelerine yazilar gondererek protesto ettiler. Dolayisiyla temsil ettikleri kuruluslar adina aciklama yapanlar da olduguna gore benim aciklamamin ikinci muhatabi da bunlardir.

Arzum site mensuplarini tatmin edici cevaplar vermis olmaktir. Umarim bu arzum gerceklesmistir.
Degerli arkadaslar, takdir edersiniz ki, sahsimla ilgili cesitli platformlarda yani radyolar, gazeteler, televizyonlar, web sitelerinde, panellerde konusmalar, elestiriler yapilmakta ve benim onlarin tamamini duyup cevaplama imkanim yoktur. Keske bunlarin tamamini duyabilsem, hakli elestirilere gore kendimi ve davranislarimi sekillendirebilsem. Yanlis anlamalara karsi da bildigim dogrulari paylasabilsem. Ayrica sunu da sosyolojik bir gercek olarak gormek lazim: Bazi insanlar hakli haksiz demeden, dogru yanlis demeden sadece elestirirler. Bu onlarin karakteri olmustur. Onlari da hos karsilamak lazim, kirilip gucenmemek lazim. Ben onlarin hosgorulmesi ile ilgili soyle bir gerekce urettim: Ben %100 korum. Bazen yogunluktan dolayi daliyor ve cay bardaginin nerede oldugunu unutuyor ve carpip masaya dokuyorum. Burada cok uzulmuyorum. Arkadaslarim da benim bir ozelligim nedeniyle bu hos olmayan durumun olustugunu dusunuyor ve beni hosgoruyorlar. O yuzden o arkadaslarimizin ozellikle
ri nedeniyle hos olmayan sozler ortaya cikiyor. Bu nedenle onlari da hosgormek lazim.

Engelliler.biz sitesini de yogun olarak takip etme imkanina sahip degilim. O yuzden yanlis anlamalari, elestirileri cevaplayamayabilirim. Benimle ilgili olumsuz gorus ve bilgilere sahip arkadaslarimiz bana yazarsa ayrica onlara cevap yazarim. Mail adresim: la@lokmanayva.net

Hepinize saglik, mutluluk ve basarialr dilerim.[/size]
 
Lokman Ayva ya cevaptır.

Sayın Lokman Ayva,
Öncelikle yazınızdaki muhatabın belirsizliği ve eleştirilerde rol almamız nedeniyle sitemizde yapılan eleştirileri de kapsayabileceği ihtimalinin yüksekliği nedeniyle şahsınızdan istediğimiz düzeltme talebine kısa sürede cevap verip suçlamalarınızın öznesine yönelik soru işaretini ortadan kaldırdığınız için teşekkür ederim.

Cevabınızda dile getirdiğiniz mantıksal salınımı sanıyorum Aristo mantığından yola çıkarak yaptınız. Oysa bir de paradoksal mantık vardır ve bu mantık bir bütün içinde karşıtların birliğini içerir. Yani "veya" nın ardındaki ya da önündeki özneler bir bütünün parçaları konumundadır. Dolayısıyla ne tür bir mantıksal akıl yürütme yaptığınızı, müneccimlik konusunda birikim sahibi de olmadığımızdan, anlamamız zor olmaktadır. Müneccimlik konusundaki eksikliğimiz, içinde bulunduğumuz tartışma sürecinde bizleri de ilgilendiren bir konuda yapılan açıklamalarda kullanılan "veya" kelimesinin önünde mi yoksa arkasında mı durduğumuzu bilmemizi engellediğinden sanıyoruz talep edilen açıklamanın haklılığı anlaşılır olmaktadır..

Sonuç itibariyle yaptığınız düzeltme taşların yerine oturmasına vesile olmuştur. Bu nedenle hiçkimsenin sözcüsü olmadan, özgür vicdanları ve demokratik kimlikleriyle düşüncelerini açıklayan üyelerimiz vede şahsım adına tekrar teşekkür ediyorum.

Bülent Yılmaz.
 
Sevgili Bülent'e özel mesaj atmıştım ama sonradan onun da cevabında yazdığı gibi herkesle paylaşmam gerektiğini düşündüm. O yüzden mesajın konuyla ilgili kısmını aynen yolluyorum.
(Tembel miyim neyim :) )

Alıntı:
Ayrıca bu mantık/madde, sakatları sadece sakat statüsünde açılan kadrolara mahkûm etmektedir. Ve sakat olan kişilerin sadece ve sadece sakat statüsünde açılan kadrolara başvurmasını şart koşmak, başta Anayasa'ya olmak üzere, Özürlüler Kanunu'nda "Devlet, insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, özürlülerin ve özürlülüğün her tür istismarına karşı sosyal politikalar geliştirir. Özürlüler aleyhine ayrımcılık yapılamaz; ayrımcılıkla mücadele özürlülere yönelik politikaların temel esasıdır." diyen 4. maddesinin a bendine aykırıdır. Ve özürlüler aleyhine ayrımcılığı düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 122. maddesinin 1/c bendine göre de suçtur.


........
Neyse, asıl söylemek istediğim yukarda senden yaptığım alıntıyla ilgili (Lokman Ayva'ya cevabından). Ben de bu duruma bir süredir takılmış durumdayım.. Sözünü ettiğin bu mantık ayrıca 1.7.2005 tarihli yeni özürlüler yasasının 14üncü maddesine de aykırı. Şöyle ki;
MADDE 14. — İşe alımda; iş seçiminden, başvuru formları, seçim süreci, teknik değerlendirme, önerilen çalışma süreleri ve şartlarına kadar olan safhaların hiçbirinde özürlülerin aleyhine ayrımcı uygulamalarda bulunulamaz.
Ama uzmanlık konularıyla ilgili çıkan ilanlara hiçbir engellinin başvurmasına bile izin verilmiyor (bizzat yaşadığım için kesin konuşuyorum, istenirse açıklarım). Hal böyle olunca da geriye sadece özürlü ilanları kalıyor bize. (onlarda da ne tür işler olduğunu bilirsin zaten, maksimum olabileceğin şey "büro memuru"dur.)
İş iştir, kimsenin işini-mesleğini küçük görmek değil elbette bu; ama insanların yıllarca eğitimini aldığı konuyla ilgili bir işte çalışma şansını yok ederek hem yasalar çiğneniyor hem de yıllarca harcanan emek ve kullanıma hazır kaynaklar heba oluyor..
Şu sıralar bu konuyla ilgili araştırmalar yapmaktayım. Toparlayıp düzgün bir hale getirince ulaşabildiğim heryerle temasa geçmek istiyorum; ancak tek başıma ne kadar başarılı olur bilinmez (denemeye değer; o da ayrı).
Ortak bir çalışma yapabilir miyiz?
Sevgiler,

Dediğim gibi, bu 14üncü maddenin görmezden gelinmesine bir şekilde dikkat çekemez miyiz? Sırf engelli olduğu için insanların mesleklerini yapmalarına engel olmak, yılların emeğine saygısızlık olduğu gibi mecut yasaları da çiğnemek oluyor...
Politikacı değilim- olmaya niyetli de değilim :) - emekliliğe de birkaç yılım kaldı, iş değiştirecek de değilim.. ama şeytan bu, dürtüyor işte :twisted:
 
Arkadaşlar, Sayın Lokman Ayva'dan yukarıdakilerin haricinde yeni bir mesaj gelmedi. Benim gibi merakla bekleyen arkadaşlar olabilir diye düşünerek, bu notu yazma gereği duydum.
 
:x :x :x İlgili adreslere tekrar örnekteki mailleri gönderelim arkadaşlar tepkisiz kalmayalım :x :x :x
 
Arkadaşlar aşağıda verdiğim linkte "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanun tasarısı "mevcuttur.
Okuduğum kadarıyla madde 144 de ki "Yürürlükten kaldırılan Kanunlar ve Hükümler başlığı altında 5434 sayılı TC Emekli Kanunu'nun
39 maddesini yürürlükten kaldırıyor.Geçici 5 madde ile eski kanuna dönülüyor.(yani torba yasa çıkmadan önceki duruma)

www2.tbmm.gov.tr/d22/1/1-1008.pdf
 
[size=4] İkinci kez alt komisyona gönderilen sosyal güvenlik reformu tasarısıyla ilgili çalışmaların tamamlanma aşamasında olduğu belirtildi. Edinilen bilgilere göre, alt kosimyon, bugün son kez toplanıp tasarıyla ilgili raporu yarın akşama kadar bitirmeye çalışacak. Tasarının 15 Mart Çarşamba günü Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşüleceği kaydedildi.
Tasarıda yapılan değişikliklerle, [...] Malülen emeklilik için gerekli 3 bin 600 prim gün sayısının bin 800’e çekildiği belirtilirken, bakıma muhtaç olanlar için bu sayının 900 olarak belirlendiği bildirildi.
Kaynak [/size]

Bu kampanyaya başlarken kaynak aldığımız tasarı metninde, malulen emeklilik 1800 gün pirim ve 5 yıl sigortalılıktan, 3600 gün pirim ve 10 yıl sigortalılığa çıkarılıyordu.

Tepkilerimiz üzerine ikinci kez alt komisyona gönderilen tasarıdaki bu olumsuzluk giderilmiştir. Ve malulen emeklilik yine 5 yıl ve 1800 gün sınırına çekilmiştir.

Bu durumda, 5 maddeden oluşan kampanya ile ortaya koyduğumuz haklı tepkimizin 3. maddesi de ortadan kalkmıştır ve 19 Ocak 2006 tarihi itibarıyla da kampanya metninden çıkarılmıştır. Bununla birlikte diğer 2 madde ile ilgili tepkimiz aynen devam etmektedir...

***
Görüldüğü üzere hakkımızı aradığımızda sonuç alıyoruz! :)
Dün araç alımı ile ilgili konuda düzenlediğimiz ARABAM BENİM BACAKLARIM kampanyamız karşılık bulmuştu, bugün de bu kampanyamız.
Neymiş?
Çözüm ürettik mi, şikayet etmeye de hakkımız oluyormuş.
Aynen devam arkadaşlar... :)
 
BULENT BEY SIMDI 5 YIL SIGORTASI OLAN EMEKLIMI OLUYOR YANLIS OKUMADIM DEMI BU HARIKA SNEYE EMEKLI OLACAM
 
sevdamasali_06, yanlış anladın sanırım.
Malulen emeklilik ve yaşlılık emekliliği farklı şeylerdir.
Malül, çalışma gücünün 2/3'ünü kaybeden ve ... kişilerin emekliliğidir. Yaşlılık emeklilği ise, en az 15 yıl ve 3600 gün sigortalılık koşulları sağlandığında -en az %40 iş gücü kaybı da olması kaydıyla- elde edilebilen emeklilik hakkıdır...
halen 5 yıl ve 1800 günie malülen emekli olabilen malüllerin, tasarı taslağında 10 yıl ve 3600 günde emekli edilmesi öngörülüyordu. Ve biz bunun geri alınmasını istiyorduk. Bu isteğimiz gerçekleşti...
 
Sevindirici bir haber emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunarım
 
OturanBoğa' Alıntı:
[size=4] Neymiş?
Çözüm ürettik mi, şikayet etmeye de hakkımız oluyormuş.
Aynen devam arkadaşlar... :)[/size]

Elbette.. :)

DOĞRU şeyi, DOĞRU zamanda ve DOĞRU yolu-yordamınca yapmaktır önemli olan!

Ama yapılacak çok iş var daha. Onun için: Aynen devam! :wink:
 
sevdamasali_06, yanlış anladın sanırım.
Malulen emeklilik ve yaşlılık emekliliği farklı şeylerdir.
Malül, çalışma gücünün 2/3'ünü kaybeden ve ... kişilerin emekliliğidir. Yaşlılık emeklilği ise, en az 15 yıl ve 3600 gün sigortalılık koşulları sağlandığında -en az %40 iş gücü kaybı da olması kaydıyla- elde edilebilen emeklilik hakkıdır...
halen 5 yıl ve 1800 günie malülen emekli olabilen malüllerin, tasarı taslağında 10 yıl ve 3600 günde emekli edilmesi öngörülüyordu. Ve biz bunun geri alınmasını istiyorduk. Bu isteğimiz gerçekleşti...
_________________
Bülen Abi daha önce size sorduğumda % 40 Engelliler için 17 Yıl sigortalılık ve 3920 iş günü demiştiniz.
Yoksa ben mi yanılıyorum. Tasarı bu şekliyle (İnşallah bizlere zararı olan o 2 maddede değiştirilip) yasalaşırsa 3600 Gün ve 15 yıl sigortalılık mı olacak.
İşe Başlama tarihim.15.10.1997 (Lisedeki Stajla aldığım numaram)
 
Metas25, sana önceden söylediğim şey geçerli. Senin kafanı karıştıracak bir şey yok. Tasarı, yasalaşatığı tarihten sonra -ilk kez- sigortalı olanları bağlar...

ozan elektironik, zaten hedef tüm sigorta kurumşarını tek çatı altında tolplamak. Zamanla ssk ve bağ-kur aşitlenecek...
 
YA BEN BIRSEY ANLAMADIM 2002 DE BASLADI BENIM SIGORTAM SUAN 4 YIL OLDU BEN SIMDI 15 YIL 3600 GUN BEKLEYECEKMIYIM EMEKLILIK IICN
 
sevdamasali_06' Alıntı:
YA BEN BIRSEY ANLAMADIM 2002 DE BASLADI BENIM SIGORTAM SUAN 4 YIL OLDU BEN SIMDI 15 YIL 3600 GUN BEKLEYECEKMIYIM EMEKLILIK IICN

Burada belirtmen gereken konular var. Mesela ilk işe giriş tarihi ve ne zaman engelli olduğun. Onları belirtirsen tam cevap verilebilir. Saygılar..
 
Genel Sağlık Sigortası

Merhabalar;
Bundan evvel TBMM ye sunulan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısının Engelli emekliliği ile ilgili bölümleri hakkında Sitemizce "TEPKİSİZ KALIRSANIZ SONUÇLARINA KATLANIRSINIZ" isminde bir kampanya düzenlenmiş ve en çok sıkıntının çalışma hayatı ile ilgili olarak 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununun 39/j maddesi hakkında görüş bildrilmişti.

Şu anda söz konusu Kanun Tasarısı Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek TBMM Genel Kuruluna gönderilmiştir.

Şayet "www.calisma.gov.tr" sitesine giren varsa, artık sakatlık kontenjanından yararlanarak göreve girenlerin haricinde hiç bir engelli memurun erken emeklilik hakkından yararlanamayacağını göreceklerdir.

Bu Kanun Plan ve bütce komisyonundan geçtiği şekilde kabul edildiği takdirde 5434 Sayılı Emekli sandığı Kanununun 39/j maddesine göre "Göreve girişlerinde" sağlık kurulu raporu olan engelliler dahi emekli olamayacaklardır.

Saygılarımla
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt