Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakatlığımızı gizlemeye ihtiyacımız var mı? [Tartışma]

Üyelik
25 Mar 2005
Konular
15
Mesajlar
65
Reaksiyonlar
0
Bir gözlemim var arkadaşlar:
Bazı engelliler ya da yakınları, sakatlığı gizleme eğilimindeler.
Örneğin, dizaltı protezi kullananların sürekli pantolon giymesi gibi...
Ya da spastik çocuklar merkezinde aile danışmanlığı yaptığım sıralarda, bir annenin, sağ elinde spastisite olan kızına, "O elini cebine sok..." demesi gibi...
1. Neden sakatlık gizlenmeye ihtiyaç duyulur?
2. Bu yolla, "sağlam görünme gereksinimi" (böyle bir gereksinim varsa) mi tatmin edilir?
3. Sakatlık gizlenirse, sakat olmayanlar bize yabancılaşmazlar mı?
4. Sakatlığı ağır olanlar açısından bu eğilim, nasıl sonuçlar doğurur?
-----------
Tartışalım diyorum.
Sağlıkla, esen kalın...[size=6][/size]
 
etrafımızda vardır mutlaka böyle engelli çocuklarını Toplum içerisine çıkarmayan , yada onların Engelini gizleyen aileler.
Ben Görme Engelliyim dışardan bakıldığında bir Gözümde Pıroblem olduğu O Gözümüngörmediği belli oluyor. ancak Kloromatik Gözlük takarsam Engelli olduğum hiç farkedilmez . ama ben Engelimi gizleme yada saklama gereği duymuyorum . neden saklayayımki ? elime ne geçecek Alahın bana Revagördüğünü neden Kuldan saklayayım. Beni Sevecek yada Beyenecek insan Engelimle sevsin isterim.
 
Yazılanların deyimiyle sakatlık bence rahatsızlıktır utanılacak bir şey değildir!!!gizlemeye çalışmaksa başlı başına bir hata...bassedilen anneyide kınıyorum tek kelimeyle kızına o elini cepine sok demesini......!!!!şiddette!!!!!çocuğa baskı yapıp güvenini kırmaya toplum içinde ezik duruma getirmeye hakkı yoktur....çocuk ailesinden destek görmezse toplumdan nasıl ne şekilde bir destek görür???önce aile sonra arkadaş çevre olmalı....aileden güven alabilmeli ki çocuk kendinde özgünevi öğrensin!kendiyle barışık olsun!ayakları yere sağlam basılı dursun!hadi diyelim gizledi...gizle gizle nereye kadar???kendi içinde gerçeklerden kaçabilecek mi?hayır???bir tatmin mi kendine olamayacağına göre çevreye karşı?olabilir ama onunda bir yere kadar saklayabilir.....kesinlikle ve kesinlikle önce kendine güvenmeli ve insanlara ben buyum demeli....insanlara,topluma kendini o şekilde kabul ettirmeli..aslında toplumumuza da büyük görev düşüyo....farklı olarak algılamamaları,dışlamamaları,garipsememeleri,abuk sabuk bakışlardan vazgeçilmesi gerekmektedir.....bilinçli yaklaşmaları gerekmektedir insan her koşulda insandır!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!4. Soru ise sakatlığı ağır olanlar açısından bu eğilim evde farklı dışarda farklı bir hava verilmesi hayatını olumsuz yönde etkiler hayatı boyunda gerçeklerden kaçar ve buda onu bence üzülerek tahmin ediyorum ki psikolojik bir bunalıma iter......herkes kendi gibi olunca mutluluğa ulaşır!!!!!!!!!!!!!
 
HERKES KENDİ GİBİ OLUNCA MUTLULUĞA ULAŞIR!!!!!!!!!!!!![/quote]

Ne güzel bir tanımlama...
Evet, sakatlığı gizlemek belki de "Kendimiz gibi olmayı, yani temel mutluluğu reddetmek..."
Nereye kadar? Ruhumuz isyan edene kadar...
Sonuç: PSİKOLOJİK SORUNLAR...
 
aslı dincman: "Sonuç: PSİKOLOJİK SORUNLAR..."


Sonuca çabuk varmışsınız. :)

Sakatlığım , elllerimde olsaydı eldiven giymeyi veya cebimde saklamayı , yüzümde olsaydı saçlarımla saklamayı düşünür müydüm? :roll: Sanmıyorum. :?
Neyse bu bir varsayım.

Mevcut durumundan yola çıkarak ; sağ bacağıma ortez giydiğim için sürekli pantolon giyerim. Üste para verseler kısa etek giyip ahan da bakın ortezli bacak görün ve ne kadar komplexsiz olduğumu anlayın türünde kendimi ispatlama triplerine girmem.

  • 1. Bunu sakatlığımı gizlemeye ihtiyaç duyduğum için yapmıyorum. Gören pantolonun altında ortez bulunduğunu zaten farkediyor. Gözlerine sokma ihtiyacı duymuyorum diyelim :) (Çocukluğum mini etekle geçti , annem ablama etek giydiremediği için cicili-bicili :) kız çocuğu zevkini bende çıkardı. )
    2. Pantolon giyince de sağlam görünmüyorum, etek giysem görünür müyüm acep? :)
    3. Benim gizleme ihtimalim yok. Genel olarak bakarsam ; sürekli eli cebinde gezip gizlemek için özel çaba harcayanları ne kadar garipsiyorsam, davranışlarıyla ben çok sosyalim, bütün insanlarla barışık, kompleksizim havasını yaratmak için extra çaba harcayanları da garipsiyorum.
    4. Sakatlığın ağırlığı göreceli bir kavram, sonuçları her duruma göre yorumlanabilir.
Sevgiler...
 
Slm

Aile danışmanlığı sırasında bu ve buna benzer örneklerle karşılaşıyoruz.. Bende meslek gereği biçok defa buna benzer durumlarla karşılaşıyorum. Bu ilk başlarda tepkime neden oluyordu fakat meslekte uzmanlaştıkca bu durumun son derece normal bir tepki olduğunun farkına vardım.
çünkü aileler çocuklarını "kabellenene" kadar belli evrelerden geçmek zorundalar yapılalan araştırmalarda ailelerin geçtikleri evreler şöle sıralanmış
1- şok
2- inkar
3- pazarlık
4-yardıma açıklıklık
5-kabullenme
buradanda anlaşılacağı üzere çocuğu kabullenme safhasına gelene kadar ailelerin geçmesi gereken ve uzunlukları belli olmayan 4 kocaman devre var. Ve bu evreler oldukca fazla stres taşıyan sabır isteyen devreler. Aile ilişkileri düzenli saygı ve sevgi çervesinde olan aileler doğal olarak bu evrelerden daha az sürede gececeklerdir. Fakat öyle olsa dahi bu evreleri gecerken bir takım koplekslere girmeleri kırgınlıktan ve hayal kırıklıkların doğan istemeyen tepkiler vermelerini birazda hoşgörüyle karşılamalıyız diye düşünüyorum. Kınamak yada yerden yere vurmak bence işin kolayına kaçmak olur.
Asıl önemli olan konu bu derece hasas dönemler yaşıyan ailerin yanındave destekileri olmaktır. Bir yandan şunu da düşünmek gerekir zaten çocuğun üzüntüsü ailelere ağır gelirken birde bu yükünüzerine yüzyıllardır süre gelen batıl inançların baskısıda ekleniyor ailelerin üzerine. Bençok tanık oluyorum böle durumlara. Hocam diyorlar yakın cevrem bana sen bir günah işlediğin için allah sana böle bir çocuk verdi diyorlar tarzında dertlerden şikayetçi insanlarda başvuruyorlar bana. Bu acıdan bakıldığında ailelerin durumları çok daha fazla zorlaşıyor tahmin edersiniz ki... Yani kınamaya kalkarsak kınamaya ta başından başlamayız sonuçta bu işin sonu siyasete,ekonomiye hatta ve hatta dine kadar uzanır.
O yüzden karanlığa küfretmek yerine mum yakmayı tercih ederim. Aile danışmanlığı çok özel bir yeri var bu acıdan elimizden geliği kadar fazla aileye ulaşmalıyız.
Tercube ile sabittir ki iinsanlar canlı örneklerden etkilendikleri kadar hiçbir olgudan etkilenmiyorlar bu acıdan bedeninizi reklam panosu olarak kullanarak beyninizide onun alt yapısı yaparak biçok hedefe ulaşabiliriz. Bedeninizin amaca ulaşmakta bir araç olarak var olacak asıl darbeyi ise beynimiz vuracaktır.
Başa dönersek olay tamamen bir kabullenmre olayıdır kabullenmek ise öncelikle sevmeyi daha sonra ise bilinçlenmeyi gerektirir. özelliklede anadoluda bu bilinçlenmeye oldukca fazla ihtiyaç var..........

Saygılarımla
 
Bu hal belki beğenilmeme, belki var olduğundan farklı görünme belkide özründen utanma duygusunun bir sonucu olarak ortaya çıkar, ki bazı insanlar özürlü olan çocuklarını özürlüler yasasından sonra nüfüs cüzdanlarını çıkarmaya başladılar. Özürlü çocuklarının, yakınlarının toplum tarafından bilinmesini bir ayıp olarak görüyorlar. Ama bu vucutta çıkan yaranın sebebini araştırmadan tedavi yollarını öğrenmeden kalın bir kumaşla örtmeye benzer. Engelli olmak suç değil, asıl suç engellileri toplumdan farklıymış gibi görmek...
 
Bir ortez uğruna, mini etek giyme zevkinden vazgeçmek...
Seçim bizim...
Amaç tabii ki, "Bakın ne kadar da komplekssizim..." kompleksi olmamalı.
Galiba biz,, sakat olmayanlarla biraz fazla empati kuruyoruz.
Kendi davranışlarıımızı da, onların nasıl algılayacaklarını ölçüp biçerek planlıyoruz.
Kendimden bir örnekle açıklayayım:
SP'ye bağlı, Skolyozum var. Omurgamın sol tarafındaki kaslar aşırı kasıldığı için, sola eğik duruyorum ve tekerlekli sandalyemde, annemin buluşu özel yastıklarla, aksi yöne doğru desteklenerek oturabiliyorum. Doktorum, ancak bu şekilde olursa, oturmama izin veriyor.
Şimdi ben, Skolyozum var diye, dar tişört giymemeli miyim?
Ya da, dar tişört giymekten hoşlanıyorsam -ki, öyle-
"AA.. Bakın benim omurgam eğri, sırtımda da çıkıntı var. Görün..." mü demek istiyorum?
Neden sadece canımız istediği iiçin yaptıklarımızın, "SAKATLIĞIMIZI SERGİLEMEK" olarak algılanacağını varsayıp, kendimizi bu kadar frenliyoruz? (Ben değil, genel anllamda biz'i kullandım.")
 
Re: SLM

Sevgili Oğuz, diğerlerini az-çok anladım da, şu "3- Pazarlık" evresini pek anlayamadım. :? Biraz açabilirsen, hatta örnekleyebilirsen sevinirim..
 
Re: SLM

Bende anlayamadım sanırım çare yollarımı acaba...????pazarlık derken çıkış yolları....ameliyat,tedavi,ilaç,terapi,fizik...vs....parasal konular mı???acaba_?
 
Kitabımddan alıntı:

KABULLENME NEDİR?

Kırmızı Başlıklı Kız masalını bilmeyen yoktur. Hain kurt, büyükanne kılığındaki masum görünüşüyle küçük kızı aldatır ve yutar...

Şimdi masalı biraz değiştirelim: Kabullenme, engellilerin aileleri için biçilmiş kaftandır. Bu sahtekar (olumsuzluklarını gizlediğinden) ideal tutum zannedilir ve aileyi çökertir, yıkar, eritir, yok eder.

Kabullenme, açık ve net bir zorunluluk yaklaşımıdır. Aile içinde, özellikle de engelli çocuğa ilişkin, derin, büyük ve özellikle geleceğe yönelik sorunlara yol açar.

Kabullenme Tutumu’nun temel yaşam felsefesi şöyledir:
"Engelli çocuğumuzu kabullendik. En doğru yol buymuş... Şimdi çocuk için ne yapılması gerekiyorsa yapıp, onu topluma kazandıracağız."

Çapraşık bir yaklaşım olan Kabullenme Tutumu’nda çocuğa, engelli olduğu için bir şeyler başarması gerektiği ve başardıklarının, engelli olduğu için anlam taşıdığı hissettirilir. Bu yanılgı, giderilmek istenen yetersizliklerin kaçınılmaz olarak abartılmasına yol açar.

Aile üyeleri yaşam standartlarını yükseltmek istedikleri için, engele rağmen başarılı olmayı zorunluluk haline getirirler. Özel eğitim ve rehabilitasyon devreye girdiğindeyse, psikolojik baskı unsuru olan engeli kabullenmek, kabullenmemek ve gidermeye çalışmak arasında bocalayıp dururlar.

Çoğumuz, "Kabullenmek çok önemlidir ve aileler de bunu başarmalıdır." cümlesini duyarız. En tehlikeli özelliği, açıkça desteklenmesi ve alkışlanması olan Kabullenme Tutumu, Serebral Palsi'lilerin yanı sıra, diğer engelli gruplarını ve ailelerini de zor durumda bırakan bir kaostur.
Tek düşünceleri engel ve onun getirdiği yetersizlikler olduğundan, aile üyelerinin davranışları, çocuğun, engelini yaşamın merkezine yerleştirmesine yol açar. Bu hastalıklı saplantının çıkış noktası, yaşantının, engele rağmen yapılabilenler üzerine kurulmasıdır.

Kabullenme Tutumu’nda çocuğun, engelli olmasına rağmen yapabildiği her şey, olaydır ve zaten o da her şeyi, engelli olmasına rağmen başarır.

Genel görünümü, gönüllü teslimiyet izlenimi veren Kabullenme Tutumu’nda aile, bitmez tükenmez zorunluluklar denizinde, dümeninin kırılmasına izin verdiği bir tekneyle, fırtınada yaşama savaşı verir, kıyıyı her görüşünde ise, kırık dümeni okşar. Tahmin edildiği gibi dümen, engeli simgelemektedir.

LÜTFEN ŞU KABULLENME ÖVGÜLERİNDEN VAZGEÇELİM...
 
inzibat' Alıntı:
Sakatlığı gizlemek Bence kişinin pisikolojik olarak kendini aşamamasından kaynaklanıyor.

Ben bu denli acımasız eleştiri yapanlara çok sinirleniyorum.

Neden tek bacağı olmayan bir insanın protezini gizlemesi psikolojik bir sorunmuş gibi değerlendiriliyor :?:

Ya da sırtında kamburu olan biri onu kamufle edecek bir giyisi giyiyor olduğu için garipsenmeli :?:

Kafasında saçları olmadığı için peruk takan erkekler çıldırmış, o gün bacağına ağda yaptırmadığı için bacaklarını pantolon giyinerek kamufle eden kadınlar tırlatmış olmalılar o zaman.

Gizlemek, örtmek direk engelli kompleksi olduğunu düşünmüyorum. İnsanın doğasında var olan bir şey bu kendini karşı cinse beğendirme isteği. Engellilere has birşey de değil hem.

İnce dudaklı kadın kalem ile dudakların kalınlaştırır, kıvırcık saçlılar saçını düzleştirir, sırtına kadar tüylü olan erkek epilasyona gider. Bunlar insanın kendine olan güvenin gelişmesi açısandan olması gereken eylemlerdir.
 
Elbette seçim...
Mini etek giymek bazıları için zevk, bazıları için işkence .
Memuriyete yeni başladığım zamanlarda etek mecburiyeti engellileri kapsamıyordu , gıpta ile bakan bayanlar sonunda imza kampanyası başlatıp pantolon giyme izni aldı :) Gündelik hayat koşuşturmasında en rahat ve pratik olanı tercih etmek hayatımızı kolaylaştırıyor. Bazen hoşlandığınız –ki değil- kıyafeti giymek sizi kısıtlayabilir . Bu ” AA bakın bacağım ortez olduğu için pantolonla saklama ihtiyacı duyuyorum” anlamına veya sakat olmayanların nasıl algılayacaklarını ölçüp biçtiğimiz anlamına gelmiyor.

Aslında her hareketimize anlam çıkarmasak :) Niye en yakın arkadaşım göbeğini gizlemek için kendi fiziğine uygun kıyafetler seçerken veya bir diğeri alerji oldum diye sürekli pantolan giyerken (BUNLAR GERÇEK) psikolojik sorun olarak değerlendirilmiyor , sakatların her hareketinin sonucu bozuk psikolojiye dayandırılıyor?
 
slm

Hemen acıklıyayım bu devre kişilerin olukca duygusal oldukları bir devredir ve hedefsiz bi kurşun misali her yerden bir umut ışığı ararlar ve bu umut ışıklarının başında doğanın üzerinde var olan bir güce sığınması ihtiyacı gelir. Bu bizim toplumumuzda doğal olarak allah kavramıdır. Işte bu dönemde herşeyi ondan geldiğine inanan kişiler herşeyinde onun çözebileceği inancındadırlar,çünkü inanç gereği onun herşeye gücü yetecektir. Tanrı ile pazarlığa girişilir eğer çocuk iyileşirse onun tüm istekleri yapılacaktır. Pazarlıktan kasıt budur. Dediğim gibi tamamiyle bireysel bi konu insanın çok fazla yardıma ihtiyacı olduğunda ve cevresinde kişiye yardımcı olabilecek destekler bulunmadığında yada kişi onlara inanmadığında ortaya çıkan bir destek arayışı. Bu durumdaki bir insanıda anlamamız gerekli aslına bakarsanız......
Umarım acıklamam yeterli olmuştur
 
Ben bu konuyu, "BİLİNÇLİ VE KASITLI OLARAK SAKATLIĞI GİZLEME" mantığını analiz etmek için açtım.

Ona bakarsanız ben, "ŞİŞMANLAR SİYAH GİYMELİDİR." kalıbını da son derece anlamsız buluyorum.
Göbeğimiz varsa, neden örtmeliyiz?
Neden 70 yaşında bir bayan pembe giyemez?
Neden herşey mükemmel görünmeli?

"sakatların her hareketinin sonucu bozuk psikolojiye dayandırılıyor..."
Çok haklısınız bu konuda...
Bu biraz da bizden kaynaklanmıyor mu?
Sizce hayatla ve kendimizle yeterince barışık mıyız?
Belki de bu nedenle birşeyleri gizlemeye çalışmıyor muyuz?
 
ben neyimi gizleyeyim ya kabak çiçeği gibi ortadayım. :lol: :lol: :lol: :lol:
bizimkiler bu konuda acayip acımasızdırlar.Bile bile eve kapansam sürükleye sürükleye dışarı çıkartırlar. :lol: :lol: :lol: kabulenmek ve kabul ettirmek ile ilgili bir durum bence.
 
Slm

Aslı hanım yazınızı ve buna benzer biçok yazınızı okudum daha öncede buna benzer bi yazınızı okumuştum fakat o zamanda anlam verememiştim şimide anlam veremedim. Daha önceki yazımda engelli ailelerinin geçtiği evreleri yazdım ve bunlar bilimsel icerikli yazılardı. Bilimsel olarak maddelenmiş olguların tartışmasına girmiyeceğiz herhalde. Kabullenmek ailenin gelebileceği en son nokta herşeyin başlangıcı bu nasıl oluyorda bi kaosa neden oluyor anlamıyorum. Aslına bakarsanız kabullenmemek bir cehennemin başlangıcı. Neden mi hemen yazayım. Zihinsel engelli bir çocuğumun ailesi ile görüşüyorum anne çocuğunun engellini bir türlü kabul edemiyor benim çoocuüğum zihinsel engelli olamaz diyor ve bunun tabii sonucu olarak diğer çocukların başardığı sosyal, duygusal ve akademik becerilerin hepsini kendi çocuğunda da görmek istiyor. çocuk engellinden dolayı bu becerilerin biçoğunu yapıyor. Bunun sonucunda çocuk her beceremediği davranışın ardından annesinden küçümseme aşağılanma ve hakaret görüyor özgüveni sıfıra iniyor ve sonuçta karşımıza güvensiz korkak,ürkek,çegingen bir çocuk kişiliği çıkıyor. şimdi söyler misiniz hangi durumda kaos ve çarpıklık söz konusu kabullenip yetenekleri ve yapabilecekleri doğrultusunda çocuğu yetiştirmekte mi yoksa kabullenmeyip aşağalık psikolojisinde olan bir kadının tavrında mı?
Saygılarımla
 
Oğuz bey,

Her ne kadar "BİLİMSEL" olsa da, ben bu basit ve yüzeysel gruplandırmaya karşı çıkıyorum. Çünkü bu konuya bir ömür adadım ve engelin aile içinde algılanışının, hepsi birbirinden komplike "7 TEMEL TUTUM" içerdiğini tespit ettim.

Bu tutumları, devlet bakanlığı emriyle bastırılıp, KAYNAK / REHBER KİTAP olarak ilgililere dağıtılan kitabımda açıkladım.
İnsanlar hala, "DÜNYA TEPSİ GİBİ DÜZDÜR..." diyorlarsa, bu benim sorunum değil...

Ayrıca forum konusundan tümüyle saptık. Keşke yeni başlık açsaydınız...
Sizin bahsettiğiniz ailenin tutumu da "KABULLENMEME" değil, "ENGELİ YADSIMA"dır ve özeti de aşağıdadır:

ENGELİ YADSIMA TUTUMU’NA GİRİŞ
Mükemmel kurgulanmasına rağmen, önemli darboğazlara neden olan yaklaşımlardandır.
Anlaşılması çok zor bir yaşam biçimi olan Engeli Yadsıma Tutumu’nun temel felsefesini ve genel görünümünü şöyle özetleyebiliriz:
“Kimse bir şey bilmiyor !... Çocuğun hiçbir şeyi yok... Nasıl olsa biz onlara yanıldıklarını kanıtlarız.”
Aile, engelli olmadığını varsayarak çocukla ilişki kurar. Bilinçaltında ise, engellilere karşı akıl almaz yoğunlukta öfke duyar ve engeli yadsıyarak aslında engelliyi reddetmekten korunmaya çalışır.
Engelli çocuğun, nezle ya da grip benzeri, düzelecek bir rahatsızlığa sahip olduğu varsayılır. Engelli, yardıma gereksinim duyduğunda yalnız bırakılırken, üstesinden gelebileceği ve gelmesi gereken konularda, Suçluluk Tutumu’ndakinden farklı özellikte olsa da, yoğun ve hastalıklı biçimde korunur.
Aile içi ilişkilerde engelle ilgili diyalog kurulamaz, sorunlar tartışılamaz. Çocuğun engelinden kaynaklanan konuşma yetersizliği dahi, sakatlık dışındaki her şeye bağlanabilir ya da hiçbir temele dayanmayan savlarla hastalıklar üretilebilir. Engellinin elde ettiği başarılar ya da ulaşması gereken hedefler, engelden soyutlanarak değerlendirilir.
Çocuğun yardıma gereksinimi olmadığı savunulan Engeli Yadsıma Tutumu’nda eğitim ve rehabilitasyona bakış açısı da, diğer yaklaşımlardan farklı ve özel niteliktedir.
Tutumun açtığı temel yara, kurgu dünyada yaşama zorunluluğudur. Bu tanım yalnızca engele ilişkin özelliklerden soyutlanmayı kapsamaz, engelliler bireysellikten de uzak büyürler.
Toplumla ilişkiler ailenin kurgulamaları üzerine inşa edilir. Diyaloglarda ön planda tutulan temel ilke ise, "Hayal Dünyası"dır.
(Örnek: Başını dahi tutamayan Serebral Palsi’li bir gencin babası, "Basketbol oynamak istiyor, onu takıma kaydettireceğim. Aslan oğlum benim..." sözleriyle, yaşadığı ikilemi yansıtıyordu.)
Benzeri ifadeler karşısında toplum, gerçeği bilse de, aileyi kırmamak için dile getiremez. Dolayısıyla Engeli Yadsıma Tutumu, engelliler hakkında kurgular geliştirilmesine yol açarak, doğru tanınmalarını da engeller.
-----------------
 
Cellmaam,
Kesinlikle katılıyorum. Nasıl ki insanın gözünde sürekli olarak estetik arayışı varsa, bilinçaltında da estetik görünme kaygısı vardır, özellikle de karşı cinse karşı. Bence bu bilinçaltındaysa eğer doğal bir kaygıdır ama bilinçüstüne çıkıp aklı meşgul ederek kompleks haline geliyorsa problemdir.

Yani bence dizden aşağısı protez olan birinin pantolonla gizlemesi çok normal. Neden ilgisini çekecek ilginç birşey arayıp ona dakikalarca gözünü dikip bakma niyetinde olan insanların olduğu bir ülkede çıplak protezle gezsin ki??? Manyak mı???
 
Aslı hanımın düşüncelerine ben de katılamıyorum. Engelliliği oluşturan sakatlığın sebebi her ne ise bu durumla barışmak ayrı bir şeydir bu durumla gurur duyar gibi bir pozisyona kapılmak ayrı.

Bir kişi birey olarak sakatlığı oluşturan nedenden çok daha fazla birşeydir. Bu nedenle sözkonusu sakatlı oluşturan özelliğinden utanması ya da bunun tam aksi kendini bu özelliği üzerinden sunması anlamına gelecek şekilde sakatlığını sürekli göz önüne sunması kanaatimce aynı şeydir.

Burada öncelikle engelimizden çok daha fazla anlamlar ifade ettiğimiz noktasında Aslı hanıma katılırken şu ayrımıda aypmak istiyorum. Nasılki sakatlığımızın bizim tarafımızdan bir şekilde sarmalanarak yok sayılması doğru değilse aynı şekilde sakatlığımızında bizi sarmalayıp varlığımızın önüne geçmesi doğru değildir. İşte bu nedenle vatandaş protezinin üzerine pantolon giyer. Şişman biri daha zayıf görünmek için siyah giyer vb...Bunların son derece normal olduğunu düşünüyorum.

Buna karşın ben de tıpkı diğer arkadaşlarım gibi engelini "bakın ben hayatla ne kadar barışığım" diyerek ısrarla insanların gözüne sokan insanlardan haz etmiyorum. Bunun perde arkasında çaresiz bir 'hıçkırma hali' olduğunu düşünüyorum.

Bunun yanında spastik arkadaşımın bir cümlesinde ifade ettiği "bilimsel olduğu için iddialarına karşı çıkılmaması gerektiğine" benzer söyleminede oldukça şaşırdım. Zira bir söylem eğer bilimsel ise sırf bilimsel olduğu için eleştiriye ve çürütülmeye açıktır. Aksi halde bu bilimsel olmaz. Sorgulanamayan ve çürütülemeyen söylemler 'dogmalar' dır ve bunlar dinlerin alanına girer. Oysa bilimsel söylem herşeyden önce çürütülebildiği için bilimseldir. Bu nedenle öne sürdüğü düşüncelere "bunlar bilgi olarak nihayetine ermiş bilimsel doğrulardır" şeklinde algılanacak bir yaklaşım doğru olmasa gerek. Çünkü bilim yığılan ve ilerleyen bilgidir. Bu da çürümeye ve kendinden daha sağlam doğrulara hayat hakkı tanımaya olan değişmez özelliği sayesinde gerçekleşir.
 
Bence buradaki herkes "kabullenmek" deyince aynı şeyi anlmıyor.
Aklıma iki türlü varsayım geliyor: 1) "sakatlığı kabullenip", toplumun o zamana dek belirlediği ve temel kabul gören/uygulanan 'tutum/kural/sınır'lara gönüllü olarak dahil olmak. 2) "sakatlığı kabullenip", toplumun o zamana dek belirlediği ve temel kabul gören/uygulanan 'tutum/kural/sınır'ları zorlamak/eleştirmek/reddetmek/alternatifler belirlemek.

Her ikisi de "sakatlığın kabulü" kapısından geçiyor ama, hemen ardından yollarını tamamen ayıroyor. Biri o "kabul"le birrlikte başkaları tarafından belirlenen kalıba girmeye (güçsüz, çaresiz ve belki de bilgisizliğinden) gönüllü oluyor, diğeri ise kendine yeni yollar arıyor.

Yani "sakatlığı kabullenmek"le, "(Sosyalizasyon süreçleriyle belirlenen) sakatların yapabileceği/olabileceği şeyler"i kabullenmek aynı şey değil gibime geliyor.

***
Soruları cevaplamadan önce, Orhan Pamuk'un, şu mealdeki sözünü vurgulamak istiyorum: Gerçek özgürlük, şunu-bunu seçebilmek değil, seçenekler arasından dilediğimizi seçme hakkına sahip olduğumuzu bilmektir.

"1. Neden sakatlık gizlenmeye ihtiyaç duyulur?
2. Bu yolla, "sağlam görünme gereksinimi" (böyle bir gereksinim varsa) mi tatmin edilir?"[/


Herkesi kapsamasa da, birçok sakat, sakatlıkla dalga geçilen/sakatlığın küçük görülme sebebi olarak görüldüğü Türkiye gibi toplumlarda (Türkiye derken, Türkiye'de daha çok demek istiyorum), "topluma rağmen" sakatlıpıyla yaşama gücünü kendinde bulamaz. İşte o zaman, "toplum gibi" olup, "anormalllikleri"ni gizleme yolunu seçerler.

"3. Sakatlık gizlenirse, sakat olmayanlar bize yabancılaşmazlar mı?
4. Sakatlığı ağır olanlar açısından bu eğilim, nasıl sonuçlar doğurur?"


Kesinlikle yabancılaştırırlar. Daha doğrusu, "bize" değil, maskemize alıışırlar. Maske düştüğünde ya da maske olduğu anlaşıldığında, yabancılaşma da kaçınılmaz olur.
Ve insanlar sürekli bir maskeyle yaşayamaz. Maskeli her an, insanın kendisine (de) uzaklaşması demektir.

Sonuç olarak, güzel buluyorsak mini etek/pantolon giymek, güzel bulmuyor ya da rahat hissetmiyorsak ... giymek gerek.
Önemli olan neyi ne kadar istediğimiz.
 
Ben gençliğe ilk adım attığımdan tibaren sakatlığımı gizleem ihtiyacı duydum hala da gizlemeye çalışırım. Toplum içinde göze batmak "aa sakatmış bak yazık" gibi nazarlara mazur kalmak ya da insanları meraklı bakışlarından rahatsız olacağım için böyle davranıyorum. Ne yapayım ben de kendimi aşamıyorum. Psikolojik bozukluk olarak da değerlendirilebilir sanırım... İşte şarkıdaki gibi "Ben böyleyim..."
 
Soyut kavramlar üzerinde fazlaca durmamanızı önereceğim. ;) Çünkü; yere, zamana ve kişiye göre anlamı değişen bu kavramları gereğinden çok tartışmak, kitaplardan, ansiklopedilerden falan alıntılarla desteklemek, asıl tartışılması gereken konuyu saptırdığı gibi, gereksiz gerginliklere de yol açıyor. (Başıma geldi, oradan biliyorum. :p )

***

Arkadaşlar vurguladılar! Dönüp dolaşıp, parçalanamayan ön (ve bön) yargılara geldik! :( Belki İzmir gibi, genel kültürü nispeten yüksek bölgelerde bu ortamı/sorunu yaşamıyorsunuzdur ama diğer bölgelerimizde de engelli insanlar yaşıyor! Ve onlar + aileleri sürekli olarak bir hoşgörüsüzlükle karşı karşıyalar. Var olan engeller yetmiyormuş gibi, bir de bu ön ve bön yargılarla mücadele etmek zorundalar! O yüzden de haklı olarak, sakatlığı gizleme yolunu seçiyorlar. Parçalayın bu ön yargıları, sonra konuşalım. ;) Bunun da tek yolu: Kaliteli eğitimdir! Toplumun büyük çoğunluğunu bu eğitim yordamından geçirdiğiniz zaman bu tür sorunları konuşmak bile abes olacaktır. ;)
 
Sevgili adaşım güzel ayırmışsın. Ancak bu ayrımı yaparken sorularını üzerine oturttuğun "saklama" ne demek? Yani bu kelime kritik. Ortezli bacağının farkedildiğini bilmesine rağmen bunu insanların gözüne sokmak istememek acaba "sakatlığını saklamak" mı oluyor?

Ben çok da böyle düşünmüyorum.

Ayrıca Orhan Pamuk un sandığın o cümleler de ona değil tıpkı başkalarından aşırdığı diğerlerinde olduğu gibi Voltair e aittir.
 
'Saklayıp/saklamamak'la 'göze sokup/sokmamak'estetikten ne anladığımıza bağlı. Göreceli birşey yani. Çok makyajı sevenle sevmeyen gibi... Herkes kendi zevki nasılsa, ona göre yapar makyajı... Bence sakatlık ya da onun yol açtığı fonksiyon kısıtılılığını bi ölçüde bertaraf etmek için kullanılan ürünler de aynı şekilde. Eğer kullanan kişi estetik açıdan sakıncalı bulmuyorsa, bence istediği gibi kullanabilir/kullanmalıdır.
Burada iki şey önemli, birincisi, "aaa ne çok makyaj yapmış, berbat!" diye arkandan ya da yüzüne yapılacak eleştirilere açık/dayanıklı olmak ve ikincisi de, bu saklayıp-saklamama kararını bir inatlaşma ya da"güç gösterisi" olarak değil (elbette bu bir yol), kişisel zevk/tercih olarak yapmak.
Sonuç olarak saklamıyorsam, bu illla da onu birinin gözüne sokiim diye değil, kendi beğeni ve rahatımdan dolayı olur...


Not: Sözün kime ait olduğunu inan hatırlamıyorum kardeşim. Ama sanki Orhan Pamu bi yerde dedi gibi hatırladım. Yanılmış da olabilirim. Sen Voltaire'in orijinal ifadesini biliyorsan yazsana buraya. Merak ettim şimdi...
 
Sadece Voltair den buna çok yakın şeyler okudugumu hatırlıyorum. Nerde okudugumu unutum. Hatta yıllar önce bunu her tartışmada söylerdim.

Hatırladıgım bu düşüncesini bir de şöyle temellendiriyordu.

Ben diyordu hayatımın hiç bir döneminde Hindistana gitme niyetinde değilim. Ama biri bir gün çıkıp bana Hindistanın falanca dagında, falanca köyüne gitmen yasak derse uykularım kaçar. Çünkü seçme hakkım elimden alınmıştır, özgürlüğüm kısıtlanmıştır. Özgürlük benim bu hakkımı kullanabilmemdir. Böyle bişeylerdi

Yani orhan Pamuk öyle orjinal laflar edecek adam değil. Böyle birilerinden okumustur tatlı su aydını..
 
slm

Arkadaşlar herşey güzel hoşta şu psikolojik rahatsızlık mı yoksa deil mi tartışmasını bir kenara bırakalım bence ukalalık gibi algılamayın fakat bu ülkede herkes psikoloji hakkında herşeyi konuşuyor. Bu olay biraz magazinsel bir hal aldı. Böle bii konu deil ki bu tartışma konusu yapılan şey bir bilim yöntemi olan tekniği olan etiği olan.neyin psikolojik soorun yada neyin olmadığına bırakın bu işi yapanlar karar versin. Bölesi daha verimli olacaktır. Aksi halde kavram kargaşasına neden oluruz.......
Saygılarımla
 
Spastik bu işin böyle magazinel boyut kazanmasında bizzat psikoloji bilimiyle uğraşanların büyük katkısı vardır.

Lacan ın aforizmalarından tut da Freud un attığı temellere kadar herşey sorgulanmakta bizzat bu işin ehilleri tarafından. E hal böyle olunca....

Hem bu psikoloji konusunda sadece psikoloji eğitimi alanların konusması gerektiği yönündeki teze bizzat bu bilimin kurucusu Freud Kitle pskanalizi adlı eserinde şiddetle karşı çıkıyor.
 
"Saklamak" sadece estetikten ne anladığımızla ilintili olarak kullanılmamalı bence.

“Adab-ı muhaşeret” kuralları bu kadarına tölerans gösteriyorsa ( hele de devlet dairesi gibi resmi bir yerde) Her isteyen istediği gibi davransa ooooo... :) Bu durumda sakatlık sadece bahanemiz olabilir.
Her mekanın bir yakışanı var, denize pantolanla girseydik o zaman saklamak kelimesini rahatça kullanabilirdik.
 
Yahu saklayan saklasın, saklamayan saklamasın. Düz mantık; eğer saklanmayacak diye bir kaide olsaydı; Jennifer Loper her daim çıplak gezerdi.
 
Üst Alt