Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Görüş] Köy enstitüleri

alperstein

Üye
Üyelik
5 Şub 2006
Konular
15
Mesajlar
183
Reaksiyonlar
0
Veli (Willy) Öğretmen

Kulakları sağır eden ve nereden geldiği belli olmayan bir gümbürtü koptu. Gökgürültüsünü andırıyordu bu ses. Ama belli ki sadece o kadar değildi. Ardından yer titremeye başladı. Çocuklar sanki neler olacağını tahmin etmişler gibi yere yatıp cenin şeklinde kıvrılmışlardı, birkaçı birbirine sarılmıştı. Çığlıklar arasında korkunç bir sarsıntının, o tüyleri ürperten homurtusu duyuluyordu. Sanki büyük bir okyanus dalgası, sığındıkları mağaranın üzerinden geçmişti.

Yaşlı adam, kucağında korkudan titreyen çocuğu göğsüne bastırdı, çocuğun fal taşı gibi açılmış gözlerinin içine baktı, ceketinin cebinden beyaz bir kumaş mendil çıkardı, çocuğun berelenmiş alnını sildi, altın rengi saçlarını düzeltti ve alnından öptü. Diğer çocuklar korkulu gözlerle yaşlı adama bakıyorlardı. Mağaranın içini aydınlatan lambalar birer birer göz kırptı ve söndü. Ortalık zifiri karanlık olmuştu. Arada hafif bir titreşiminin etkisi ile birkaç eşyanın tıngırtıları ve çocukların hıçkırıklarından başka ses duyulmaz olmuştu. Yaşlı adam, elindeki kibriti kutusuna sürttü, çıkan ses sanki tüm mağarada yankılandı. Gaz lambasının fitilini yaktı, camını yerine yerleştirdi ve fitili yavaşça yükseltti, artık çocukların yüzleri seçiliyordu. Gözlüğünün üzerinden çocuklara baktı, tek tek gözlerinin içine baktı. Şimdilik herşey yatışmış gibi görünüyordu.

Aylardan Nisan, günlerden pazartesi ve ayın yirmiüçüydü. Dünyanın dört bir yerinden gelen çocuklar, dünyadaki ilk ve tek çocuk bayramı için bu yıl Kapadokya'da buluşmuşlardı. Rengarenk giysileri, rengarenk saçları ve kocaman parlak gözleri ile ortalıkta koşturup dururken, insanlık tarihinin en tehlikeli noktalarından birinde olduklarını bilmiyorlardı. Yıllardan beri insanlığın korku, endişe ile takip ettiği, o çok uzaklardan gelen gök cismi, nihayet yörüngesindeki dünya gezegeni ile tehlikeli bir geçiş yapmıştı. Artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı. Yıllardan beri birer birer gözlenen felaketlere, bu büyük karşılaşma son noktayı koymuştu.

Tarih sahnesinde yeniden insanların görünebilmesi için hayatta kalanların, sığınaklarda, mağaralarda; belki de yıllar sürecek ve kimsenin kesinlikle bilemeyeceği bir süre yaşam savaşı vermeleri gerekiyordu.

Yaşlı adam, sanki olacaklara hazırlıklıymış gibi, o büyük felaket günü, çocukları, Derinkuyu'daki yeraltı mağaralarından birisine yerleştirmiş ve orada güvende olacaklarını düşünmüştü. Zaman zaman böyle bir felaket karşısında neler yapacağını düşünür ve aklında ince planlar yapardı. İşte şimdi o planlar işe yarıyordu.

Yaşlı adamın adı Veli idi. Yabancı çocuklar ona Willy diyorlardı. Türk çocuklar ise Veli öğretmen derlerdi. Veli öğretmen, emekli olalı yıllar olmuştu. Eşini de kaybettikten sonra, çok sevdiği memleketinde taksicilik yapıyor, bazen de turist gezdiriyordu. Kapadokya tarihini, coğrafi özelliklerini, yolları, antik kentleri ve mağaraları avucunun içi gibi biliyordu.

Yemeğini kendisi yapar, toprağı eker, yetişecek ne varsa yetiştirirdi, tavukları ve güvercinleri de vardı. Neredeyse anlamadığı iş yoktu. Marangozluktan duvar ustalığına, elektrikçilikten ayakkabı tamirine, üzüm yetiştirmekten dikiş dikmeye; elinden her iş gelirdi. Kısacası kendi kendine yetiyordu.

Veli öğretmen ve çocukların, o mağarada ne kadar kaldıkları bilinmiyor. Ancak bilinen birşey var ki; Veli öğretmen, nasıl yağ kandili yapılacağını, kandil isinden mürekkep, çimento torbasından not kağıdı, iğneden ve mıknatıstan pusula, kireçten mikrop öldürücü, eski bisikletten ve dinamosundan nasıl lamba yakılacağını, çubuktan örgü şişi, iki metre bakır telden bobin, basit bir zil, telgraf hatta idrardan damıtık su elde etmeyi öğretmişti çocuklara. Otları anlattı, tarhanayı, helvayı, kuru üzümü, pekmezi anlattı. Matematik öğretti, kuru fasulyeden saymaları anlattı çocuklara. Şarkılar öğretti çocuklara, eski mandolini ile...

Sonra savaşları anlatı, insanın insanı öldürmesini anlattı çocuklara. Çocuklar bir tek bunu anlayamadı.

Savaş yıllarında, yokluk yıllarında ülkesinin nasıl ayakta kaldığını anlattı onlara. Altın sarısı saçlı, mavi gözlü çocuğu kucağına alıp Atatürk’ü anlattı çocuklarına.

Ve bir gün, güneş pilleri ile çalışan el radyosundan bir cızırtı duyuldu. Uzun zamandan beri mağarada duyulan ilk radyo sesiydi. Bunun iyi işaret olduğunu çocuklar da biliyorlardı. Ortalık yeniden bayram yerine dönmüştü. Çocuklar birbirlerine sarılıp zıplıyorlardı. Sonra hep bir ağızdan bağırmaya başladılar:

-Ve-li öğ-ret-men, Willy Willy!

Yaşlı adam, bir kedi çevikliği ile basamaklardan yukarı çıktı, sığınağın kapısından dışarıya uzanan bir ip görünüyordu. İpin dışarıdaki ucunda, yaşlı adamın elinde kalan son güvercini bağlıydı ve yaşıyordu.

Veli öğretmen, sığınağın ağır ve tozlu kapısını açtı, yüzüne vuran güneş, gözlerini kamaştırdı, dışarıda pırıl pırıl bir güneş vardı. Çocuklar merakla yukarıda ne olduğunu izliyorlardı.
Mağaranın çıkışında çocuklar şaşkın gözlerle etraflarına bakarken Veli öğretmen bir cebinden bir avuç buğday çıkardı, çocuklarının önünde yavaşça çömeldi, yerden bir avuç toprak aldı, mis gibi taze bir ekmeği koklar gibi derin bir solukla toprağı kokladı.

Çocukları artık nasıl bir yaşam kuracaklarını biliyorlardı. Veli öğretmen o güne değin bildiği neyi varsa neredeyse hepsini çocuklarına aktarmıştı. Bu nedenle içinde büyük bir huzur ve mutluluk vardı…Serin bir rüzgar uzaklardan taze çimen kokuları getiriyordu. Çocukların sesleri kuş cıvıltılarına karışıyordu...

Veli öğretmen, Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli ve en başarılı projelerinden olan "Köy Enstitü"lerinden mezun olmuş, bir öğretmendi. Okuduklarını, öğrendiklerini yaşamının içine harmanlamayı başarmış, idealist, geçmişine ve geleceğine sahip çıkan bir neslin son savaşçılarındandı.

Ellerinden öperim Veli öğretmenim.

Not: Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940'da kuruldu, 4 Şubat 1954'te de tarihe karıştı.

17.04.06
 
Merhaba Alper Bey,
Çok güzel bir yazı yazmışsınız,teşekkür ederim.
 
Ben de tam bu konuyu araştırıyordum. Köy Enstitülerinin tarihini, köylülük ideolojisini, köylülük kentllik çatışmasını, cumhuriyet döneminde yapılan toprak reformlarını v.s. v.s.

Bir haftadır araştırdıklarımı toparlayamadım henüz.

Köylere eğitim 1936 yılında başlamıştır. O dönemde köylünün büyük bir çoğunluğunun okuma yazması yoktur. 1936 yılında başlayan bu çabalar 1940'da Köy Enstitülerinin kurulmasıyla somutlaşmıştır.

Aydınlanma köylerden başlamalıdır. Fakat birilerinin analitik düşünen, sorgulayan insan tipi hoşuna gitmediği için Marshall yardımınında etkisiyle sizin dediğiniz gibi 1954 yılında kapatılmıştır.

Küçük burjuva aydınının köylere gidip köylüleri eğitmesi edebiyatımızda da yerini almıştır. Tabii ilk aklımıza gelen Çalıkuşu romanı ve oradaki öğretmen Feride'dir.

Romanlar yaşamın kurgulanması olsa da, o yaşamın gerçekliğini de yansıtır.

Bu anlamda bu ülke için emek verip yaşama anlam yükleyen öğretmenlerimizi saygıyla selamlıyorum.

Hala idealist öğretmenlerimiz var. Bir çocuğa okuma-yazma öğretmek kadar kutsal ne olabilir ki...
 
Köy Enstitüleriyle ilgili bir çok şey söylenebilir kuşkusuz.

Ama benim için çok önemli bir konu daha vardır. Bilirsiniz çalgılar , özellikle isim yapmış çalgılar , yanına yaklaşılmayan çalgılar vardır ekonomik anlamda ....

Neden bunlar bu kadar pahalıdır diye sorular aklınıza gelmiştir kuşkusuz. Merak etmeyin nedenlerini anlatacak değilim.

Ama bizim bir "metin" mandolinlerimiz vardı !!!!! elinizde varsa kıymetini bilin. Dünyada isim yapmış tek marka çalgımız.Ve bunlar Köy enstitülerinde öğrencilerin ellerinden çıkma mandolinlerdi.

Üretkenliğe dönük çalışmalarıyla bu ülkedeki eğitim alanında tek ve son gurur kaynağımız köy enstitüleri....

Sadece metin mandolinleri değil, bir nesil yok oldu farkında hala değiliz...
 
alperstein kardeşim köy enstütüleri ilk kuruluş amaçları doğrultusunda bu milletin güneşi olmuştur.ancak daha sonra bazı dış güçlerin arka bahçesi konumuna gelince yolundan çıkmış ve 1935 yılında ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafından bazı gizli tehlikeler sezilerek faaliyetine son verilmiştir.keşke o dönemin yöneticileri böyle bir oyunun içinde olmasalardıda köy enstütüleri yaşasaydı.bununla ilgili kısa bi yazıyı aşağıya kopyalıyorum daha detaylı bilgi için linkide verdim. :shock: :shock:
(Halkevleri, Köy Enstitüleri ve Masonik Öğretinin Kitlelere Empoze Edilmesi

Cumhuriyetin kurulmasının ardından masonlar CHP kadroları içinde örgütlenmeye başladılar. Atatürk 1935 yılında bu masonik örgütlenmenin farkına vararak locaları kapattı. Ancak yine de masonik felsefe yaşamaya ve dahası dönemin Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi kurumlarıyla kitleselleşmeye devam etti.

Halkevleri'nin kuruluşunda tüm yetki, birçok masum insanın asılmasından sorumlu olan Ankara İstiklal Mahkemesi'nin mason reisi Dr. Reşit Galip'e verilmişti. Dr. Galip, Halkevleri'nin açılışı ile ilgili TBMM'de yapmış olduğu konuşmada İslam dininin Türkiye için yol gösterici olamayacağını iddia etmişti. Halkevleri dergisinin sahibi Doç Dr. Anıl Çeçen, bu fikirleri şöyle aktarıyordu:

Dr. Reşid Galip... Türk ulusunun ulusal amacının artık değiştiğini, İslamcılık ve Osmanlıcılığın ulusal hedef olamayacağını ancak çağdaş uygarlık yolunda Türk ulusunun hakettiği yeri alabilmesinin yeni ulusal amaç olabileceğini, Orta Asya'nın kuraklık içine girmesinden sonra Türklerin dünyanın her köşesinde uygarlığı yakalamaya çalıştıklarını, Türklerin tarihinin belirli dönemlerinde bilim ve uygarlık açısından en üstün devletleri kurduklarını...(açıkladı)71

Halkevleri'nin açılmasında adı geçen bir diğer tanıdık isim, mason İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'ydı. Behçet Kemal Çağlar, 1935 Halkevleri adlı kitabının önsözünü Kaya'ya ayırmıştı. Şükrü Kaya, Halkevlerini şöyle anlatıyordu bu önsözde:

Halkevlerinin kültürel, sosyal ve ekonomik bakımlardan az zamanda yaptıkları tenvir, irşat hizmetlerini anlamak için kitaptaki yazılar ve rakamlar sağlamca şahittir. Halkevleri vatandaşların medeni, bedii irfan ve zevk ihtiyaçlarını tatmin edecek müesseselerdir. Her yurttaş orada bildiğini öğretir, bilmediğini öğrenir. Her Türk münevveri bilgisini istidadından ziyade bu milletin onu yetiştirmek için sarfettiği emeği borçludur. Hiçbir makam, hiçbir memuriyet, hiçbir eser bu borcu tam ödeyemez.72

1934 yılına gelindiğinde Halkevlerinin sayısı 103'e çıktı. İlk olarak 1941'de açılan ve Halkevlerinin köy şubesi konumundaki Halkodalarının toplam sayısı 4322'yi bulmuştu. Üye sayısı 55 bini bulan Halkevlerinde 2 milyondan fazla kişi "eğitim"den geçirilmişti bu süre zarfında.

1935 yılında Atatürk mason localarını yerinde bir kararla kapattığında ise, masonlar kendilerine ilginç bir teselli buldular. Ülkedeki en yüksek dereceli masonlardan biri olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, mason localarının kapatılması kararını basına açıklarken Halkevleri'nin mason localarının işlevini yerine getirdiğini ve bu yüzden mason localarının kapatılmasında bir sakınca görmediklerini söylüyordu. Üstad-ı Azam Kemalettin Apak Türkiye'de Masonluk Tarihi adlı kitabında Kaya'nın bu yaklaşımını şöyle anlatıyor:

Bu 33 dereceli kardeşin toplantısında Şükrü Kaya birader, masonluğun istihdaf eylediği sosyal ve kültürel faaliyetlerin bir müddetten beri Halk Evleri ve Halk Odaları tarafından yapılmakta bulunduğu gözönünde bulundurularak masonluğun artık faaliyetlerini tatil etmesi lazım geldiğine partice karar verilmiş olduğunu, Hükümetin de bu kararı tatbik mevkiine koymak zorunda olduğunu bildirdi.) :shock: :shock:


http://masonluk.net/tapinak_s_05.html
 
Şimdi:

alperstein' Alıntı:
...
Not: Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940'da kuruldu, 4 Şubat 1954'te de tarihe karıştı....

yarenn66' Alıntı:
alperstein kardeşim köy enstütüleri ilk kuruluş amaçları doğrultusunda bu milletin güneşi olmuştur.ancak daha sonra bazı dış güçlerin arka bahçesi konumuna gelince yolundan çıkmış ve 1935 yılında ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafından bazı gizli tehlikeler sezilerek faaliyetine son verilmiştir....

1940'ta kurulan bir okul 1935'te nasıl kapatılıyor :?: :eek: Önce şu tarih meselesinde bir anlaşalım, arka bahçeye sonra döneceğim. :wink:
 
Köy ensitüleri zaman içerisinde kapatılmasalar dahi tasfiye olacaklardı. Çünkü cumhuriyetin üzerine inşa edildiği ulus devleti köylü toplumlarla değil aksine şehirli toplumlarla yükselebilirdi. Çünkü şehirleşme bilim demekti ilim demekti vs. Ama köy ensitülerinin doğal olarak onlara duyulan ihtiyaç ortadan kalktıktan sonra kendiliğinden kapanması gerekirdi. Böyle olsaydı köylümüz bugünkü gibi şeyhin şıhın ittirmesiyle gelip bugün Türkiyeyi yönetiyor olmazdı. Bugünkü gibi köylerden gelenler şehirleri mahfetmez, şehirlere yük olmaz aksine şehirlere değer katardı. Ama olmadı, olamadı dah bir çok olamayanlar gibi.

Halkevlerini ve köy ensitülerini mason locaları gibi ucube ama tüm ucubeliğine rağmen resmen amerikayı kurabilecek kadar da güçlü bir örgütle ilintilendirmenin en küçük bir anlamı, mantıgı gerekçesi olamaz. Zira Halkevlerini ve köy ensitülerini kuran cumhuriyet kadroları herşeyden önce dini ritüellerle motiflenmiş mason örgütlenmelerine girebilecek insanlar değildi. Masonik örgüt gücünü osmanlıdan devralmış Ama Atatürkün kapatmasıyla cumhuriyet döneminde yitirmiştir. Atatürkün ölümünden sonra ikinci büyük darbeyide Süleyman Demirel den almıstır. Bu buyugumuz kalfa düzeyinde üyesi oldugu halde daha sonraları siyasette yükselince locasından mason örgütüyle ilişiğinin olmadıgına dair bir belge istemiştir. Bu istek mason locasında büyük kavgalara yol acmıstı. sonunda bu belge verildi ve Demirel siyasette bildiginiz seyrini izledi. Ama bu belgenin verilmesi yüzünden mason locası 1980 lere kadar kendini toplayamayacak sekilde bölşündü ve gücünü yitirdi. Türkiyede bu adamların sandıgınız kadar gücü yok. Öyle sabatay avcısı, mason avcısı yazarların fazla gazına gelmeyin. Türkiyede mason olmak isteyenler kendine iş çevresi edinmek isteyen üç beş uyanık sadece. Onlarda mason olsa ne olur olmasa ne olur.

Tr deki mason locası son darbesini de gecenlerde medyaya yansıyan kavgalarıyla yedi. Mason locasının üstadı azamı bilmem kim locanın paralarını kadınlarla yediği için kızılca kiyamet koptu. Adamlar kepaze oldular. Hepimiz okuduk gazetelerde. Evet dünyanın baska yerlerinde son derece güçlüler ama burada asla değil. Çünkü gerek yok buna. Biz zaten imf ile bilmem ne ile zaten yuları birilerinin eline vermişiz.

Herşey bi yana bu ülkede Atatürk e bile mason yakıstırması yapılabildigi için halkevleriyle ve köy ensitüleriyle masonlugun yanyana getirilmesine sasmıyorum. Ama tek kelimeyle saçmasapan bir iddia oldugunu söyleyebilirim. köy ensitüleri daha çok kominist yetiştiriyorlar! iddiasıyla kapatılmıstı. Son olarak halkevlerinin mason localaronın işlevini yerine getirdiği söylemi- ki böyle bir söylem var ise- sadece şu anlamda kullanılabilir. Mason locaları kapatılmalarını önlemek için savunmalarında laik demokratik rejim için halkı aydınlatacaklarını söylüyorlardı. İşte bu gerekçelerine karsılık söylenmiş olabilir. Hani gerek yok bizde bu işi halk evleri yapıyor diye. Yoksa masonların gizli işlerini halkevleri artık yapar kusura bakmayın biz sizi kapatalım onlar devamö etsin anlamında degil. Zaten hiçbir halkevinde masonik bir ...ya yazmaya devam edemicem o kadar saçma ki cevap bile anlamsız...
 
Başlık "Köy enstitüleri" idi. Halkevleri ayrı bir konudur.
Saygılarımla

Emekli bir öğretmen şöyle diyor:

[size=2]KÖY ENSTİTÜLERİ NEDEN KURULDU, NEDEN KAPANDI ?

İstanbul Cumhuriyet Okurları aylık söyleşi toplantısında çıkarılacak bültende yer alacak konular konuşulurken, Köy Enstitüleri üzerine bir yazı yazmam istendi.
Köy Enstitüleri gibi geniş kapsamlı bir konunun yarım sayfalık bir yazı içinde anlatılamayacağı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 da 3083 sayılı yasayla, Hasan Ali Yücel’in Bakanlığı – fikir babası İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde kurulmuştur.
1930 lar Türkiye’ sinin nüfusunun
% 80 nin den fazlası köylü olan, çağdaş köy kalkınma modeline uygun olarak bugün dahi bir çok ülkeye örnek olabilecek üretime dönük öğrenimi öngören eğitim kurumlarıdır. Başka bir deyişle Anadolu’nun aydınlanması idi.
Köy çocuklarının alındığı bu okullarda amaca uygun olarak eğitildikten sonra geldikleri köylere donanımlı
( tarım, iş, sanat, sağlık ) öğretmen olarak gönderiliyorlardı.
Köylülerin bu gibi aydınlanma sürecinden rahatsız olan toprak ağaları, Cumhuriyet karşıtları ve din istismarcılarının çıkarları bozuluyordu. Onlar için bu kurumların kapatılması gerekiyordu ve kapatıldı.
Eğer kapatılmamış olsalardı; gidilmemiş köy, okulsuz çocuk, işlenmemiş toprak, kullanılmamış su, aç- açık insan, işçileri sokaktalar da aç dolaşan kapatılmış fabrikalar olmazdı. Eğer kapatılmasalardı işçilerimiz yabancı ülke kapılarında iş aramayacaklar, aileler bölünmüş olmayacaklardı. En önemlilerinden bir tanesi de, bugünkü töre cinayetleri işlenmeyecekti. Son yıllarda üzerinde en çok durulan köy boşalmaları yaşanmayacaktı. Çünkü insan için gerekli olan hizmetler köyde üretilir olacaktı. Kapatılmamış olsalardı bu günkü özgürlük kavgaları yapılmayacaktı. Çünkü Köy Enstitüleri bir özgürlük ve özgürleşme eylemi idi.
Bir Köy Enstitülü olarak bu kurumların kuruluşunda ve yaşatılmasında emeği geçen herkese saygılarımı sunuyorum.
Kaynak: Cumhuriyet
[/size]
 
Açıkcası bende bu konuda bir şeyler yazmak niyetinde değilim.

Bazen sevgili pegasus; Nietszche yi ne kadar fazla anladığımı düşünüyorum, :D

Benim ağzım senin kulaklarına göre ağız değil, seninde kulakların benim ağzıma göre kulak değil.... ( Böyle buyurdu Zerdüş :D )

Köy enstitülerinden yetişmiş öğretmenlerim olduğu için şanslıyım, ki onlar benimde öğretmen olmamı sağlamıştır. Ucundan yakaladım ama olsun!!!
 
köy enstütülerinin kapatılış amacı Türkiye nin kalkınmasını,aydınlanmasını istemeyen,dışgüçlerin içerdeki truva atlarıydı.
 
Forumlara bakmaya çok az zamanım olsa da, bu forumlardaki tartışma atmosferine bayılıyorum. :lol: :lol: :lol:

Nereden nerelere geliyoruz? Doğrusu bu konuda da çok maharetliyiz. :lol: :lol:
 
Sevgili alperstein Bizim cumhuriyet gazetesi biraz fazla ucmus bu konuda. Bence köy ensitülerinin öyle her köyde fabrika kurmak gibi bir gücü yoktu ve olamayacaktı. Yani öyle köylerde kolhoz tarzı örgütlenmelerin sonucu olarak fazla bir kazanım elde edilemezdi. Gecen zaman bize bunu gösterdi. Kaldıki benzer örnekler ne çinde nede ingiltere de Owen in "new harmony" denemelerinde sonuç vermemişti. Ancak köy ensitülerinin asıl amacı aç sefil bir halde olan Anadolu halkının o dönem için kendine yetebilmesi için adımlar atmak ve daha önemlisi -ve bence sırf bu nedenle elleri öpülesi- amacı insanları eğitmekti. Bu nedenle o insanlar bugünkü genclerin adını bile duymadıgı klasik eserleri okur ve aralarında tartışırlardı. İnsanlar köylerde keman çalıyordu ve bu durumun bir softa için ne demek oldugunu varın siz hesaplayın. Köy ensitüleri kapandı . Ve biz ne mason olduk ne de kominist. Peki biz bugün ne olduk allah aşkına?!!!
 
köy endüstürileri benim bildigim kadarıyla maddi durumu olmayan okulda basarılı olan ögrencileri secen bir egitim kurumu idi
devlet destekli ve devlete yayarrlı insanlar yetistirdigine inanıyorum

ARTIK TÜRKİYEDE EGİTİM SİSTEMİ İS ADAMLARININ ELİNE GECTİ ÖZEL OKURLAR DERSANELER DEVLET OKULLARINA ÖNEM VERİLMİYOR

VE CUMHURİYET GAZETESİNİDE BU YAZISINDAN DOLAYI KUTLUYORUM
 
Tarihlerden ses çıkmayınca "arka bahçeye" girmeye gerek yok. ;)

Sevgili Pegasus, bir okurun yazısında dolayı koca gazeteyi hedef alman pek şık olmamış be.. ;)

Geçmişle ilgili bir yorum vardır.. Çok hoşuma gider.. "Tarihte olanlar, öyle olması gerektiği için öyle olmuştur." gibi bir şeydir.. O yüzden "olsaydı-olmasaydı" edebiyatından pek hoşlanmam. :(

Yoksa, bu konuda ben bir uçarım, uzay mekiği nal toplar.. :p



Babaları Köy Enstitüsü mezunu öğretmen olan pek çok arkadaşım oldu.. (Sonuncusu da Dr. Alper oldu :) ) Onlardan öğrendiğim şeylerin benim için önemi çok büyük.. Yani o güneş nasıl bir güneşse çevresini, öğrencilerini aydınlattığı gibi aileleri de aydınlatmaya devam ettiler.. Şimdiki gençliğin böyle bir şansı yok ne yazık ki.. Giderek daha yozlaşmaya, daha karanlığa doğru gidiyorlar. :(



Sevgili andante,

Nietszche'nin sözü bu forumlara pek uymuyor, diye düşünüyorum! Söyleyen ağızı destekleyen/destekleyecek ağızlar olduğu gibi, dinleyen kulakları da destekleyen/destekleyecek kulaklar olmuştur, olacaktır! Yani bir tane ağız ve bir tane kulak yoktur!
 
Baben; yukarıdada dediğin gibi tarihlerde bir karışıklık yok aslında çünki enstütülerde halk evlerinin bir uzantısı sonuçta. 8)
bu kurumun kuruluş amacına veya türkiyede eğitime yönelik hiç bir oluşuma sözüm yok benim.
Ancak oluşum sonrasında uygulamalar nedense bu kurumda olduğu gibi birçok kurumda doğru işlemiyor.ben bunu savunuyorum.öğretmen yetişmesi gerçekten güzel bir olay.ama türkiyede bunu belli amaçlara yönelik yetiştirme yapan Atatürk ilkelerinden uzak belli bir kitleye hitap eden insanlar yetiştiriyorsanız ben buna ve bu fikre karşı olurum ancak.
sonuçtada öyle olmuştur köy enstütüleri aynen bu doğrultuda işlemiştir.
hatta dönemin eğitim bakanlığınca bu kurumlar hakkında tutulan raporu aşağıya aynen kopyalıyorum.saygılarımla
*
(Köy Enstitüleri'ndeki bu Marksist propagandanın ortaya çıkması üzerine TBMM üzerinde büyük bir kamuoyu baskısı oluştu. CHP saflarından da Köy Enstitüleri'ne karşı eleştiri okları fırlatılmaya başladı. mason Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in yerine Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilen R. Şemsettin Sirer'in Bakanlık müfettişleri tarafından hazırlatmış olduğu Köy Enstitüleri raporu ise ahlaki açıdan utanç vericiydi. İşte bu rapordan bazı alıntılar:

1-12 Numaralı Belge: .... Enstitüsünün kuruluşundan 1947 senesine kadar muhtelif zamanlarda kız öğrencilerin büyük bir kısmı Enstitü öğretmenleri tarafından rahatsız edilmiştir. Küme öğretmenlerinin, disiplin kurulu üyelerinin, bakanlık müfettişi Ziya Karamuk'un imzalarını taşıyan bu belgede, kız öğrencilerin öğretmenleri tarafından bizzat öpülüp sıkılmak sureti ile çirkin muamelelere zorlandığı ve ahlaksızlığa zorlandığı tesbit edilmiştir. Bu ahlaksız ilişkiler sonucunda bazı öğretmenler, kız öğrencileri ile kanun zoru ile evlenmek durumunda kalmıştır.

2-13 Numaralı Belge: ..... Köy Enstitüsünde kız ve erkek öğrenciler enstitü civarındaki Kalaycı civarında ve enstitü yatakhanesinde uygunsuz vaziyette yakalanmıştır.

3-14 Numaralı Belge:.... Köy Enstitüsü mezunu bir köy öğretmeni, kendi okulu öğrencilerinden bir kızı iğfal etmiştir. Ahlaki durumları arzedilen öğretmenlerin yetiştirmiş olduğu öğrencilerin mezun olduktan sonra tayin edildikleri okullarda öğretmenlerinden gördükleri gibi hareket ettiklerinin delili olmak bakımından bu belge ayrıca bir önem taşımaktadır.

Köy Enstitüleri ile ilgili raporda anlatılanlar bu kadar değildir. Cinsel serbestliğin yanısıra öğretmen ve öğrencilerin modernlik adına sabahlara kadar süren içki alemleri raporda yeralan diğer örnekler arasındadır. Ayrıca 47 Numaralı belgede Enstitülerde gizli ve açık olarak ahlaksız yayınlar yapıldığından ve Köy Enstitüleri Dergisi'nde bu ahlaksız yayınlara çanak tutulduğundan, aile içi (ensest) ilişkilere kadar vardırılan cinsel sapkınlıklara yer verildiğinden bahsedilmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişi Fethi İsfendiyaroğlu, Köy Enstitüleri'nde yapmış olduğu incelemeler sonucu elde ettiği izlenimlerini şu sözleri ile ifade ediyor:

Umumiyetle sureti mahsusada köyden, köy çocuğunun ailesi muhitinden çok uzaklarda, adeta dağ başlarında kurulup, gerek köylülerin ve gerek şehirlilerin çevresinden ayrı bulundurarak her türlü muzir telkinlere kolayca imkan ve fırsat bulacak ıssız yerlerde işler hale getirilen ve 40 binden fazla köylümüzü milli ruhtan mahrum, muzir ve solcu fikirlerin telkinine memur birtakım köy öğretmeni yetiştirmeye çalışmışlar ve bunların vatan sevgisi ile dolu olmayanlardan bir takımını maalesef tamamıyla zehirlemişlerdir. Bereket versin ki bir çoğu, temiz köylülerimizin tertemiz kanlı evlatları olduğundan bu menfi ve muzir propagandalar ve yıkıcı telkinler onların asil ruhlarında bir iz bırakmamışlardır. Hatta bir nevi reaksiyon husule getirmiştir.)
alperstein bey bu kurumlar ne yazıkki sizin bahsettiğiniz nedenlerden değil yukarıdaki nedenlerden kapatılmıştır.
 
Forum sayfasında Köy Enstitüleri başlığını görünce, bir öğretmen çocuğu olarak ilgilenmeden duramadım.
Öncelikle "yaren66"arkadaşın yazdığı ilk yazıda verdiği internet adresine gittim ve yazılanları okudum.http://masonluk.net/tapinak_s_05.html birde bu sitenin yazarını veya sahibini merak ettim bir de ona tıkladım. Karşıma "Harun Yahya" namı diğer Adnan Hoca, Yani Adnan Oktar çıktı. Bak sen şu işe dedim kendi kendime.
Sevgili "yaren66" arkadaşımızın 15. mesajınızda ki "bakanlık müfettişlerinin raporları" denilen ve sözde belge numaraları verilmiş olan iddaalar yukarda bahsi geçen yazıdan alınmış gene. Ve hiç bir belgenin ne fotokopisi, ne aslı veya sayı tarih ve belge numarası, o malum yazıda verilmemiş. Bu tür bir yazıya nasıl olur da gerçekmiş gibi bakabiliriz ki.
Ve o Yazı serisini dikkatlice okuyan arkadaşlarımız da görmüşlerdir ki, 71 numaradan başlayıp 76 numaraya kadar takip eden dip notlarında belge diye sunulan kaynakların ilk 4 tanesi Köy enstitülerini metheden kaynaklar ve Halk evleri ile Köy Enstitülerini birbirine karıştırarak aslında ikisini birden öven belgelerdir. 75 ve 76. dip notlar ise iki gazete yazısıdır. Birisi (dikkatinizi çekerim) Tercüman Gazetesi ve Peyami Safâ'nın bir yazısıdır. Peyami Safâ ve küfrettiği Nazım Hikmet'in eskiden arkadaş olduklarını herhalde Harun Yahya'da biliyordur ama...
Herkesin sabırla okuyacağını tahmin ettiğim http://www.nazimhikmetran.com/tartismalar2.html bu adreste bu iki arkadaşın dostuklarının nasıl oluştuğu, geliştiği ve nasıl, hangi nedenlerle bittiği hakkında ve hayat felsefelerinin yansımalarını açıklayan geniş ve belgeli bir yazı bulacaksınız. İlgilenen sevgili dostların bu konunun açıklığa kavuşması için, yani Harun Yahya'nın sitesinde Masonlarla ilişkilendirilen Köy Enstitüleri hakkında Belge diye sunulan 75. dip not hakkında bir farklı görüş elde edecekler ve de Peyami Safâ'nın Tercüman Gazetesinde (tesadüfe bakın) 23 NİSAN 1960 tarihinde yazmış olduğu yazının içeriğini anlamak açısından faydalı olacağını sanıyorum.
Ve 76 numaralı dip not yine bir Gazete'den alınmış 23 Temmuz 1960 tarihli Havadis gazetesinden. Bu gazete hakkında da ilgilenen dostlara
http://www.dusunenadam.com.tr/gokhanevliyaoglu.htm sitesine göz atmalarını rica ediyorum. 1950 li yıllar boyunca ismini HAVADİS olarak sürdüren 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra 1961 'de SON HAVADİS olarak adını değiştiren bu gazetenin hangi kesimleri temsil ettiğini ve ne tür yazılar ve haberler çıkabileceğini, kendilerini tanıttıkları bu siteden öğrenebilirsiniz.
Belge diye gösterilen 75 ve 76. dip notlardaki gazetelerin tarihleri " 23 NİSAN 1960 ve 23 TEMMUZ 1960'tır. 1950'li yılların keyfini sürenlerin 27 MAYIS 1960 ihtilâlinden niçin bu kadar etkilendiklerini ve nereye saldıracaklarını iyi bildiklerinden bu yazıların yazılış amaçlarını anlamamak olanaksız.
Milli Eğitim Bakanlığı Baş Müfettişinin Fethi İsfendiyaroğlu'nun belge diye sunulan raporlarını internette araştırırken, rahmetli İsfendiyaroğlu'nun GS spor kulübü başkanlığı, GS Lisesi müdürlüğü de yaptığını öğreniyoruz. Fakat hiç bir yerde ilgili olan yıllarda tahminen 1935 -1939 yılları arasında yapmış olduğu bu müfettişlik görevi ile ilgili hiç bir bilgiye ulaşamıyoruz.
Sayın "yaren66" dostumuzun tartışmaya açtığı konu gibi bir çok tartışma portallerinde hep http://masonluk.net/tapinak_s_05.html bu adresten alınmış metinleri birebir aynı olmak kaydı ile görüyoruz. Farklı bir bilgiye ulaşmak maalesef mümkün değil. Ya da ben bulamadım. Araştıran arkadaşlarımızdan bulan olursa lütfen bu foruma bu bilgileri taşıyalım.
Benim arama ölçülerim "google.com" da - Fethi İsfendiyaroğlu- ; Milli Eğitim Bakanlığı Baş Müfettişliği- ; Milli Eğitim Bakanlığı Baş Müfettişi Fethi İsfendiyaroğlu-;
Harun Yahya'yı tanımayanlar için birkaç site adresi de verip tanımalarını sağlayalım:
http://www.harunyahya.org/index.php
http://www.harunyahya.net/V2/Lang/tr
http://www.islamahizmet.com/
 
Aynı kaynaktan alınma yazılar ya da yaren arkadaşın alıntısı:
http://www.turksanal.com/ adresindeydi (Bu site şimdilik askıya alınmış nedense?)
Internetin en kötü yanlarından biri de bilgi çöplüğü olmasıdır. Neyin doğru ve neyin yanlış olduğuna, ne yazık ki 2-3 internet linkini okuyarak karar veriyoruz. Bilinçli olarak kirletilen sanal ortamda; bize, doğru yolu yine bilimsel referanslara dayalı gerçek belgeler ve "sağduyumuz" gösterecektir.
Yoksa alıntıladığımız sanal ortam bilgilerindeki tutarsızlıkları, Ali Emre arkadaşımız gibi sağduyu sahipleri bir bir ortaya çıkarırlar :)
Saygılarımla
 
konuya cevap yazarken şunu düşünmüştüm.konuya bir tartışma ortamına açmak.neyalan söyleyeyim aradığımıda buldum.öncelikle bundan dolayı başlık açan arkadaşa tşekür ediyorum.fikirlerim ne olursa olsun konuyu tartışma ortamına taşıdığımdan son derece memnunum.çünki artık sitemizde gelene hoşgeldin gidene güle güle demektende sıkılmıştım açıkcası.şimdi konuya gelelim.sizlerinde taktir edeceği gibi ağaç yaşken egilir.kuruduktan veya koca çınar olduktan sonra ona şekil veremessiniz.bundan dolayı benim konuyla ilgili görüş ve duyumlarım sizlerin konuya ilgili görüş ve duyumlarınıza uymayabilir.ama bu demek değildirki ben farklı şekilde düşünebilirim.
bu kurumlarda eğitim görmüş birçok eski öğretmene rastladım ömrüm boyunca şunu farkeetim.hepside tek tip elbise giymiş insan gibiydi.elbiseden kastım tabiki fikir ve görüşler açısından.hepside yarı ateist vaziyette sol görüşlü kominizim taraftarı insanlardı.bu gördüklerimi sonradan sizlerin eleştirdiği sitelerede uyum sağladığını gördüm.bu nedenle bazı kendimce yargılara vardım.
bu tanıdıklarımdan birçoğuda benim yakınen bildiğim kimselerdi.resmen rejim düşmanı cumhuriyte inancı olmayan kimselerdi.
12 eylül 1980 den sonrada bu bahsettiğim kişileri yakalarında birer ATATÜRK rozetleriyle gördüm.
verdiğim internet sitesiyle ilgili eleştirinizi anlayabiliyorum ancak onlar sadece konuya atıftır.görüşlerimin birçoğu yaşanmış görülmüş tecrübelerdir.
rahmetli aşık veyselin dediği gibi
koyun kurt ile gezerdi
fikir başka başk olmasa
zaten savunduğum veya karşı olduğum köy enstütüleri değil bu kurumların sonradan düştükleri durumdur.saygılarımla
 
Sevgili "yaren66" arkadaşım,
Ben de zaten sana doğrudan bir eleştiri getirmedim. Konu ile ilgili sunduğun belgelerdeki tutarsızlıkları hatırlatmak istedim.
Kişisel izlenim ve tecrübeleri genellemek ne kadar doğrudur bunu sizin takdirinize bırakıyorum. Çünkü ben de sizin verdiğiniz örneklerin tam tersi kişilerle birarada bulundum, çalıştım. Hepsinin de kalbinin bu vatan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin korunması ve kollanması konularında çok ama çok tutarlı, inançlı insanlardı.
Bu insanlardan bahsederek konuyu açıklığa kavuşturmak doğru değildir.
Belgeler.!!
Müfettiş olarak bahsedilen insanların raporları ile ilgili ortada hiç bir belge yokken "-efendim o bunu demiş; -yok öteki de şunları şunları da ilave ederek daha farklı yorum da bulunmuş;vs. vs.
Kısacası dedikodu ve karalama kampanyalarının bunca yıl boyunca tazeliğini korumuş olması bile, Türkiye Cumhuriyet'inin bugün içinde bulunduğu ve artık dayanılmaz noktalara ulaşan, ciddi tehditler karşısında olduğunun ve aslında o okulların bu ülkeye yaptığı kazanımların ne denli büyük olduğunun bir delilidir bence.
Oradan yetişen öğretmenlerin nesli tükendi tükenecek, hele onlar eğitimden çekileli yıllar, yıllar oldu. Ama şimdi ne oldu? Ülkemizin bugün içine düştüğü kaos'un nedenlerine dönüp baktığımızda da, temel de, herkesin dilinde "Eğitim'e önem vermeliyiz" teranesini duyabilirsiniz.
Eğitim de Sağlık sektörü gibi "Özelleştirilip" devletin kendisini koruyacak, geliştirecek Eğitimcilerin yetiştirilmesini başka güçlere devretme faaliyetleri büyük bir hızla devam ediyor. Geleceğimiz olan gençlerimizi kimler yetiştirecek bundan sonra? Sormamız gereken en yaşamsal soru bu bence.
Nerden nereye......
Sizin gibi ben de köy enstitülerine karşı değilim elbette. Ama o kurumların kuruluş amaçları ve yapılan öğretimin faydalarını, hiç olmazssa çok taraflı veya tarafsızca, okuyarak, daha çok bilgi sahibi olarak ve sonuçlarının yarattığı etkileri göz önünde bulundurarak, eleştirmek gerekir, yoksa milletin yaptığı gibi internet siteleri açıp, orada aklına ne eserse onu yazmak, yaymak çok kolay.
Saygılarımla.
 
Yaren demişki;

hepside yarı ateist vaziyette sol görüşlü kominizim taraftarı insanlardı
resmen rejim düşmanı cumhuriyte inancı olmayan kimselerdi.


Yaren, sevgili üstat lütfen şu yazdıklarını tekrar bir oku ve o araştırmacı gazetecilik dürtülerinle internette tekrar gezerek yazdıgın kavramların bir karşılıgı var mı bir bak.

"Yarı ateistlik" diye nurtopu gibi bir kavram ortaya attın ki bu nasıl bir düşünceye karşılık gelmekte gerçekten çok merak ettim. Yani ateist değil; yarı ateist bu adamlar. Üstelik "cumhuriyet düşmanı solcu koministler". Bir kere "solculuk" ile "koministlik" bir birinden çok farklı konular. İnsan hem müslüman olup hemde solcu da olabilir. Sanırım "solcu" ile "sosyalisti" karıstırdın. Siyasi kavramları bu kadar bilinçsizce kullanınca böyle oluyor. Sırf saldıracagım diye yola cıkınca dediklerimiz böylesine anlamsızlaşabiliyor.

Köy ensitüsü mezunlarının cumhuriyet düşmanı oldugunu söyleyebilmek en hafif tabirle trajiktir. Oysa gercek bunun tam tersidir. Köy ensitüsü mezunları ve onların yetiştirdiği i,nsanlar bu ülkenin en atatürkçü ve cumhuriyetçi insanlarıdır. Ama bu ülkede at izi it izine karıstıgından ve kendisi de öyle beyan ettiğinden Erbakan bile Atatürkçü olarak kabul edilebilmiştir. Eh Onun Atatürkçü oldugu yerde bu insanlara da sanırım kominist olmak düşüyor. Bu ülkenin kaderidir zaten. Hala günümüzde bu lafları duymak ne acı. Farklı düşünceleri olanları hep bu koministlik ateşiyle kavurmuşuzdur. Cemaatçi, tarikatçi kafaların aksi düşünce beyan edildiginde verilen cevaplar hep aynıdır. "kominist bunlar!"

Yirmibirinci yüzyıla girdik. Bu ülkede köy ensitülerini takdir eden bunca insan var. Yoksa bizde mi koministiz? O halde vurunuz...
 
Köy ensitüsü ama kime hizmet...

İlk olarak kuruluş amacının dışına çıkan bu yozlaşmış kurumun kapatılması yapılan en hayırlı iş olmuştur.İnsanların sırf inancından dolayı asimile edilmesine hizmet eden bir ensitünün günümüze kadar geldiğini düşünmek bile istemezdim.Ne hikmetse merhum ATATÜRK'ün TÜRK ulusuna olan inanç ve güvenine ihanet edilmiştir.İdeolojik yaklaşımın ve eğitimin tek amaç olduğu köy ensitülerini hala savunan insanların olması ülkemizin hala tehdit altında olduğuna en büyük isbattır.Ülkemizin bağımsızlığı uğruna şehit ve gazi olan ecdadımız" marksist ve sosyalist gençlik yetişsin"diye Kurtuş mücadelesi vermemiştir.Bu düşünceyi paylaşan insanların fikirleri doğu blokunun parçalanmasıyla bahsedildiği anlamların dışın da olduğu görülmüştür.Bir çok doğu bloku ülkesinde bulındum ve arkadaşlarımda oldu."Bir kot pantol için tanımadığı kişi ile birlikte olan kariyer sahibi insanları tanıdım."TÜRK ulusu dışarıdan alınan fikirler ile değil özünden çıkaracağı fikirler ile eğitimi pek ala yaptırabilirdi.Ama ne hikmetse batı ve doğu hayranı olanların savaşına sahne oldu eğitim sistemimiz.Öğretmen liselerinden mezun olan öğretmenlerin eserleri de ortada üniversiteyi hasbel kadar bitiren ve hiç bir vasfı olmayan nesiller türedi.Köy ensitülerini yad eden ve o hayal içinde olan arkadaşlarımıza bir tavsiyem olacak" tarihi okurken aynı görüşte olan insanların değil tarafsız olan konu ile ilgili kaynakları okusunlar."Gerçekleri kabullenmek zor olsa da geleceğin daha iyi olması için yeni nesillerin doğru ve gerçek kaynaklar ile eğitilmesine inanmaktayım.
 
Sevgili Ali Emre, ayrıntılı ve titiz araştırman için çok çok teşekkürler :oops: Ama ne yazık ki, linkini verdiğin sitelere bakmadım bile.. Harun Yahya'nın adını duyunca mideme kramplar giriyor biraz da, o nedenle.. :evil:
Ayrıca konuyla ilgili çok sert bir cevap yazmaya hazırlanıyordum, ama saçma bir polemiğe girmesi düşüncesi ile hep erteliyordum ki, senin doyurucu yazıların geldi arka arkaya. Yine teşekkürler.. ;)

Harun Yahya'nın her zaman yaptığı gibi, dayanaksız saldırıları ve iyi, güzel olan her şeye çamur atma politikası; Köy Enstitüleri'ni bir kez daha yüceleştirdi gözümde! ;) Neredeyse, "eğer bu adam saldırıyorsa mutlaka doğrudur!" önyargısı oluşmaya başladı, bende.. :twisted:

Hele "Atatürk ilkeleri" ile bu adamın adının aynı sayfada yer alması bile, insanın tepesinin atmasına yeterli. :evil:


O nedenle, Sevgili yaren66,
Benim sana önerim; özellikle Köy Enstitüleri konusunda bilgilerini ve gözlemlerine dayanan düşüncelerini tekrar gözden geçirmen, olayları karşılaştırma ve sonuç çıkarma konusunda ön yargılardan uzaklaşman olacaktır. Çünkü bazen, gözle görülenler bile yanıltıcı olabilmektedir. Bu konuda; Doğru Düşünce Yöntemini kullanmanın yararı oldukça büyüktür.
 
Bu tartışma saçma sapan bir boyut kazandı. Burada keselim isterseniz. Zira sırf cevap vermiş olmak için yazılanlara karşı argüman öne sürmenin bir kazanım getireceğine inanmıyorum.
 
sevgili Pegasus yarımlıktan kastimi sanıyorum tam olarak açamadım ve sizde yanlış anladınız.bildiğiniz üzere burası türkiye öyle bir ortamda yaşıyoruzki herşey yarım.demokrasi yarım siyaset yarım görüşler zaten tam anlamıyla yarım.çünki türkiyedeki şartlar bunu gerektiriyor.burada sorularınıza tam anlamıyla cevap yazmak isterdim ancak biliyorumki site kuralları gerekçesiyle arkadaşımızın açmış olduğu başlığın kilitlenmesinden çekinirim.
8)
solculuk,koministlik,sosyalistlik falan;şimdi burada kelime oyunlarına girmeye gerek yok bunların hepsinin aynı kapıya çıktığını herkes biiliyor günümüzde.konumuzda zaten bu değil.
şunu anlatmaya çalıştım ben; zamanında imamhatip okullarınıda bülent ecevit açmıştı maksatı türkiyenin imam kadrolarına yobazlıktan uzak modern din adamları yetiştirmekti.ama sonra neoldu bakarmısınız bu okullar yıllar sonra refah partisinin arka bahçesi haline geldi ve şimdi bu okullar ilk kurulum amacında değiller artık.ve yine çok enterasandır bu okulların bazı kısıtlamalarınada yine erbakan imza attı.
:cry:
sözüm türkiyedeki solculuk veya buna benzer fikirlere çamur atmak değildi.sadece köy enstütülerininde zamanla aynı duruma düşüp masonlara hizmet etme olayına getirmeye çalıştım.
türkiyenin değil dünyanın gerçeğidir mason eylemleri.ve türkiyedede kendilerine yakın buldukları sol kesimi kullandıklarını savunuyorum.ve bununda arkasındayım.
:roll:
(yarı ateistlik sözünlede anlatmak istediğim şudur ateist olduğunu özgürce kaç kişi ifade edebilir türkiyede adam içinde yaşar ama dışa vuramaz diğer terimler içinde aynı durum hakimdir)
:idea:
tek savunduğum şudur türkiyede hele hele eğitim üzerindeki yobaz zihniyetin hakimiyeti her nekadar tehlikeliyse aynı şekilde mason zihniyetinde hakimiyeti o derece teklikelidir.çok güzel amaçlarla kurulmuş olan köy enstütülerinin ve imam hatip okullarının bertaraf edilmelerinin yegane sebebleride bu iki ucun oyuncağı haline dönüşmelerinden kaynaklanmaktadır.
yoksa eğitime yönelik tüm oluşumlar herşeyden daha önemlidir.
 
Üst Alt