Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Biz, neyiz? Tanrı ve engelliler..? [Tartışma]

mufto 27 Cevap için teşekkür ederim. Bazı ayet ve hadisleri de aklımda canlandırdı. Rabbim şefaatine nail eylesin. Tevbe kapısı kapanmadan tövbelerinizi kabul etsin duası ile Allah yar ve yardımcınız olsun.
 
@ahmet22
Ne demek istediğinizi anlamadım?

Tıpta hiç bir zaman zorla tedavi yoktur. Her hastanın tedavi olmama tercihinde bulunma hakkı evrenseldir. Tek istisnası bu konuda kendi başına karar veremeyecek durumdaki kişilerdir. Bu durumda da hekim değil, kişinin vasisi bu hakka sahip olur.

@ahmet22
Yine ne söylemek istediğinizi anlayamadım.
Ben kimseyi inanç seçme konusunda sınırlandırmadım, kısıtlamadım. Elbette herkes istediği şeye inanmakta özgürdür. Ben buna niye karşı olayım ki?

@MrYılmaz
Düşüncelerinizi anlayışla karşılıyorum ancak bu dünyada yaptığınız hataların cezası her zaman bu dünyada çekilmiyor. :) Bazıları ahirete kalıyor.

Bir de varsayım üstünden fikir yürütüyorsunuz. Doğuştan zihinsel engelli bir bireyin öyle olmasaydı ne günahlar işleyebileceğinden bahisle bir mantık yürütülmez. Kaldı ki insan hem doğuştan engelli, hem de günahkar olabilir.

EK: Sayın moderatörler 2 satırlık alıntılarımı isimle değiştirdiği için yazdığım yazı anlamsız kalmış. Aynı şekilde sanıyorum ahmet22 arkadaşın alıntısı da silinip isme dönüştüğü için ben de onun mesajından hiç bir şey anlamadım.

Karşılıklı anlaşmamakta devam edebiliriz. :)
 
Son düzenleme:
@MeTePe

Evet haklısınız bu dünya da yapılanların karşılığı bu dünyada görülmeyebiliyor ki bence şanslı olanlar bu dünyada bir nebze arınıpta ahirete gitme fırsatı oluyor.

Keza şu bir gerçek ki yapılan hiç bir kötülük karşılıksız kalmıyor.Şahsen ben kötülüklerimin bedelini bu dünyada çekmeyi bin defa yeğlerim.

Varsayımlar üzerinden fikir yürütmüyorum da bu bahsettiğimiz konularda kesin bir yargıya ulaşmamız mümkün değil.Ben kendi penceremden, kendi yaşadıklarımla yorumluyorum.Ben insanlar doğuştan engelli olduklarında günah işlemezler demedim yanlış anlaşılmasın.Elbette buda ihtimal dahilinde ancak sakat iken bol bol günah işleyen birisi sağlam olsa neler neler yapmazdı,tersten bakarsak sağlam iken günah işleyen birisi sakat olsaydı bunlardan bazılarını işleyemeyecekti gibi bir düz mantık geliyor benim aklıma.

Nitekim sağlam yada engelli herkes sınavını yaşıyor inanın...Ahirette hiç kimsenin " beni neden sakat yarattın Allahım" demeyeceğine eminim
 
Arkadaşım,

Öncelikle "sorularla evrim" diye linkini verdiğiniz site tam bir zırvalık! Bilimsel bir konu böyle saçma sapan kaynaklardan değil, yine bilimsel kaynaklardan araştırılıp öğrenilir.

Bahsi geçen sitede güya "biyoloji profesörü" olan zatın yazdığı açıklamalara şok geçirmemek mümkün değil. Bir köstebek, yarasa açıklaması var ki evlere şenlik! Lisans düzeyinde bile bundan daha iyi açıklamalar mevcut.

Diğer taraftan, linkini verdiğiniz diğer siteye gelince: bu bir "islamı öğrenme" konu başlığı da değil! Tartışma başlığı... Linkini verdiğiniz siteyi zaten herkes biliyor.
 
İlk önce şunu yazayım yoruma açılan konun başını okudum ve aradaki yazılanları okumadım her zamanki gibi konunun başı ile sonu arasında uçurumlar var kimbilir olması gereken bu belkide neyse.

Tanrı bizi neden yarattı niye böyle yarattı vs vs. bu konudaki düşüncelerimi yazmak istiyorum sadece.

Bir filmi düşünün hep beraber izliyoruz fakat filmde herşey mükemmel herkes mutlu sorun yok herkesin her istediği oluyor herkes birbiri ile dost arkadas para sıkıntısı yok stres yok kaygı yok korkularda yok kimsede kimsenin kuyusunu falanda kazmıyor işyerinde okulda her türlü kamusal alanda herkes musmutlu.

Arkadaşlar bu filme kaç dakika tahanmül edebilirsiniz. Yada böyle bir dizi olsa kaç bölüm izleyebilirsiniz.

bilmiyorum anlatabildin mi :) :)
 
Ya o degil de bazen insanlar benim halime bakıp kendi haline şükür ediyorlar bi gün birinin burnunu kırıcam az kaldı sabır birakmadılar
 
Herkese merhaba! :)

Konuya son mesajımı atalı bir yıldan uzun zaman geçmiş. Tartışmaları ara ara açıp okuyorum ancak düzenli olarak yazacak vakit ve motivasyonu bulamadım. Okuduğum kadarıyla benden doğrudan cevap bekleyen olmamış ancak arada kaçırdığım olduysa özür dileyerek başlamak isterim.

5 yıl önce konuyu açarken inanın 1000 küsür mesajın ve 100000'e yakın görüntülenmenin geleceğini aklımın kıyısından geçirmiyordum. "Doğuştan engelli lise öğrencisi bir genç" olarak kafamdaki bazı soruları paylaşmak istemiştim. Bugün tekrar diyorum ki iyi ki de yapmışım. Tartışma zaman zaman ana ekseninden kaysa da forumda böyle bir konunun tartışılmasına aracılık etmekten her zaman gurur ve mutluluk duydum. 1156 mesajı atan herkese teşekkür ederim.

Konudan saptığım kısmı geçtik şimdi tekrar konuya dönelim.

Tek Tanrı inancına sahip bütün dinler temelde Tanrı'nın "bütün maddi ve insani özelliklerden üstün olduğunu" kabul ederler. Dinler tarihine baktığımızda kendisine vahiy gelen peygamberler bile vahiyleri genelde bir aracı ile almışlardır. Tanrı'nın herhangi bir insanla doğrudan iletişim kurması olası görülmez.

"Bütün insani özelliklerden üstün" bir yaratıcının engellileri doğmadan önce veya doğduktan sonra "cezalandırması" bu "ceza" ile engellinin kendisini "ödüllendirilmiş" sayması ve öldükten sonra engelinden ötürü çektiği sıkıntılar ölçüsünde "ödüllendirileceğine" inanması çilesini çekmesinde ona rahatlık verebileceğini düşündüğüm için saygı duyduğum bir yaklaşım. Ben bu düşüncenin dogmatik şekilde dayatılmasına karşıyım.

İnsan yaklaşık 2.5 milyon yıl önce ortaya çıktı. 100000 yıl önce dünyada en az 6 farklı insan türü vardı. 4000 yıl kadar önce de tek tanrılı inanç biçimleri giderek yaygınlaşmaya başladı. Günümüzdeki imkanlara sahip olmadıkları için eski zamanlarda yaşayan engellilerin (hatta birçok insanın) yaşamı fazla uzun sürmüyor birçoğu daha bebekken hayata veda ediyordu. Dolayısıyla uzun süren rahatsızlıklar ve engellilik durumu üzerine kurulu bir din felsefesinin bulunduğunu söylemek zor. Bugün engelliler genel olarak inandıkları dinin "sabır ve dayanma" felsefesinden güç almaya çalışarak yaşamını sürdürüyor.

"İlahi adalet" düşüncesi günümüz toplum düzenini ayakta tutan en önemli temellerden biri. Eninde sonunda iyi şeylerin ödüllendirilip kötü şeylerin cezalandırılacağı inancı olmasa insan kendisini kocaman bir boşlukta bulurdu. Konu içerisinde doğuştan/sonradan engelli olup yaşadıklarını ilahi adalet olarak tanımlayan mesajlar var. Konu birey veya toplum açısından baktımızda çok değişik haller alabiliyor.

Mümkün olduğunca farklı bakış açılarını burada görebilmek gerçekten mutluluk verici. Seviyeli bir dille yazılmış katkı sunan mesajların devam etmesi dileğiyle tekrar herkese teşekkür ederim.

Sevgi, saygı ve merakla,
Mert
 
Konu biraz yaratıcıya , beni engelli yaparak neden cezalandırdın suçum neydi gibisine dönmüş

Şunu unutmayalım ki sadece engellilerin değil hayatta herkesin bir çok derdi var

Sorsan herkes mutsuzum bir çok derdim var diyor

Hayata ne taraftan baktığımız önemli

Başımıza kötü olaylar geldiği gibi güzel olaylarda geliyor

Kötülere bakıp üzülmek yerine iyilere bakıp mutlu olmaya çalışmalıyız

İnsanı dert değil üzüntü

hayat değil düşünce mahveder
 
Bazen çok yoruluyorum, yatıp uyanmak bir daha uyanmamak ya da uyandığım da her şeyin bir kabus olduğunu fark etmek istiyorum.
 
Selam. Yeni üye oldum. Başlığı okudum, hızlı hızlı tüm sayfaları okumaya çalıştım.
Yaş 55. Din ve varoluş ile ilgili durumlara çok geniş bir açıdan bakarım.
"Keşf Ehli" denen kişilerin yazdıkları kitaplar hep ilgimi çekmiştir. O pencereden ben de bir şeyler yazmaya çalışayım.
-Tanrı bizi neden yarattı?
Tasavvufa göre, Allah diyor ki; "Saklı bir hazine idim, bilinmek istedim."
Ayrıca, sıfat yönünden kısıtlanamayacak bir varlık, bir şekilde bu yaratma işini yapar mantık olarak.

-Diğer insanları yaratırken bizler kenarda duran ve unutulmuş olanlar mıydık?
Bu, NEREYE genişlediğinin açıklanamadığı evren, öyle görünüyor ki, (tarafımca tabi) tüm kodları Allah tarafından noktasına kadar bilinen bir bilgisayar programı gibi. Dolayısıyla, kodlar içinde unutulan, teste tabi tutulması gereken bir durum yok benim anlayışıma göre.
En'am 59. Ayet: Bir yaprak düşmez ki; onu bilmesin. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru müstesna olmamak üzere her şey apaçık bir kitaptadır.
Hadid 22. Ayet: Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.
Yabancı bir belgeselde seyretmiştim. 20 seneden fazla olmuş olabilir. Adamın biri havaalanına gidiyor, rüyasında bir uçağın sağ kanadı üzerine yere (ya da denizeydi) çakıldığını gördüğünü söylüyor, sonrasında, o şekilde kaza oluyor. İşin ilginci, o tarihe kadar, 90 derece sağa dönüp düşen uçak da bilinmiyormuş belgeselde anlatıldığına göre. Şahsi olarak, gece rüyamda 1-2 saniyesini gördüğüm, bire bir aynısını gün içinde evden çok uzakta görüp, rahatsız olduğum durumlar olmuştur.
Mantık olarak, bu bilgiler bir yerlerde var olmasa, öncesinde de ortaya hiçbir şekilde çıkmazdı.
Yaptıklarını değerlendirirken, duygularımızı ve şartlanmalarımızı bir kenara koyabilsek, Allah'ın da bizler gibi "duyguları" olduğu zannına kapılmasak, belki daha kolay olurdu olanları daha doğru değerlendirmek.
Ama, mesela, meditasyon yaparken ulaşılabilen bir durum vardır, bu haldeki bir insan, kıyamet kopmaya başlasa, olanları en fazla görebileceği bir yer arar. Ne korkar, ne panikler. Ama o durum da inanç açısından tehlikeli. Çünkü o hallerde bırakın dinleri, toplumların-kanunların kabul etmeyecekleri bir vurdumduymazlık ortaya çıkıyor. İnsan sadece aklıyla kala kalıyor. Ateist bile beğenmez o durumdaki birinin durumunu.
Tasavvufa göre, olup bitenler, tamamen Allah'ın sıfat ve isimlerinin sonucudur.
Benim gibiler soruyu şöyle soruyor: "Allah yarattığı sisteminde Adil'dir ama, yaratmada adil midir?". Buna "Evet" denilebildiğini görmedim. İnsanlardan örnek verecek olursak, şapkayı gören ayakkabının, kendi durumunu onunla kıyaslamaya girişmesine ne diyebiliriz? "Beni çiğniyorsun, onu başında taşıyorsun, beni pis yerlere, çamura sokuyorsun, onu yukarılara asıyorsun gibi... Bizim açımızdan adil olan, uygun yerlerinde kullanmaktır ama, onlar açısından bu şekilde üretilmeleri adil midir?

-Yoksa sınanmak için mi böyle yaratıldık?
Evet, aklı olan ve ergenliğe gelmiş herkes sınavdadır. Babaannem çocukluğunu anlatırdı, dinlerdim. Onun sınavı biteli 40 sene olmuş. Bir varmış, bir yokmuş.
Derler ya, "Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır."
Ankebut-2. Ayet: İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.
Keşf ehline göre Cennet 8 kademedir, her bir tabakanın tavanı, üsttekinin tabanıdır. Üstlere çıktıkça, içindeki insan sayısı azalır. 4.'den yukarısında huri, köşk gibi şeyler bulunmaz. Üstten aşağı gidersek, benzetme açısından, olimpiyat, kıta, ülke, şehir, ilçe elemeleri sonucu gibi bakabiliriz. Talep ne kadar yüksekse, sınav da o kadar zorlaşıyor, tabii isteklileri de az oluyor.
İnanan kişilerin işi dünyada zordur. Bir yaşlı kadın, Rabbine; "Oğlumu da, ailesini de Cennet'ine kavuştur." diye dua etse, oğlunun da, torunlarının da işi zor olur dua kabul görürse. Çünkü, Cennet çok büyük bir mükafat ve sonsuz güzel bir yaşam demek. Günahsız duramayan insan da, Rahmet gereği, bu dünyada sıkıntı çeker durur. Ta ki, yaptıklarını burada ödesin, ara hatırlatmalarla da gaflet (Unutma) bataklığına düşmesin.
O sıkıntılar kaybolsa, ben de dahil çoğu insan Allah'ı anmaktan uzaklaşır.


- Tanrının sevgili kulları mıyız?
Allah, insanların şekillerine değil, kalplerine baktığını bildiriyor. "Sevgili kulları" durumu, bizim açımızdan, dünyada da ahirette de iyilik, güzellik verilenler olmalı. Levazımcı olmak var, komando olmak var. Sonucu aynı terhis olacaksa, tabii ki levazımcı olup, dışarı çıkıp, alışveriş yapıp, muhabbetlerle askerliği yapmak daha iyi, gecenin yarısı bağırtıyla uykudan uyandırılıp atletle yerlerde süründürülmekten. Ama, komando olup da, özellikle terhisten sonra, bundan şikayet eden var mıdır ki?
O yüzden bence "sevgili" değil de, "kötü sona götürebilecek gaflet (Tanrıyı unutmak) durumlarının aza indirgendiği kulları" tanımı daha akla yatkın görülüyor. Bu durumun, Cennete girme oranının çok fazla artmasına yaradığı iddia edilebilir.
Haşr 19. Ayet: Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.
"Derici, değer verdiği deriyi yerden yere vururmuş" şeklindeki atasözü de değerlendirmeye alınabilir.
- Normal insanlar varken bizi neden yaratma ihtiyacı duydu?
"İhtiyaç" durumu söz konusu değil. Biri sonsuz yaşam sahibi olsa, oluşturacağı bir evrene ait bir senaryoyu nasıl yazardı? İnsanlar arasında değerlendirme yapılsa, çoğunluk, "Önce sıkıntı çektirir, sonra sonsuz mutlu ederdi" şeklinde olur, değil mi? Rahatlığın değerini, en iyi, sıkıntı çeken bilir.

- Sadece ibret alınmak için mi yaratıldık?
İnsanların karşılaştığı belalar, sadece başkaları veya sadece kendileri ile ilgili değildir. Bir adam hastalanır, hem kendi, hem yakınları sınavdadır. Hatta, onunla karşılaşan doktor, hemşire, hastabakıcı da sınavdadır. Genelde ibret alan yok, bazı, emniyet kemeri takanlar dışında zannımca.
- Ahiret varsa engelli oluşumuz sizce bize ek katsayı getirecek mi?
Bir bakıma buna "Evet" denilebilir. "Sabır" şartı ile.
Bir kadın peygambere geldi ve:
"Beni sara tutuyor, iyileşmem için Allah'a dua ediniz" dedi. Peygamber; "Eğer sabredersen, sana cennet vardır. Ama yine de sen istersen, sana şifa vermesi için Allah'a dua ederim, buyurdu. Bunun üzerine kadın: "Ben sabrederim. Ancak sara tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua ediniz" dedi.
Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık olarak cenneti veririm.
Başka zor belalarla ilgili de pek çok müjde var sabredene.

- Tanrı tüm hesabını ahirette kesecekse neden doğmadan veya sonradan engelli oluyoruz?
Programcıyı/senaristi kısıtlama imkanımız yok ki. Dünya sınav yeri.
"Sonsuzlukla 80 yılı karşılaştırın da öyle konuşun" diye ses gelse, ne deriz?

- Tasavvuf düşüncesine göre hepimiz tanrının yansımalarıysak tanrı da engelli olabilir mi?
Allah, "Ben insanları, beni anlayabilecek şekilde yaratmadım." diyor. Anlayabilseydik zaten sınav da anlamsız olurdu. Allah "Zat" yönünden bilinmez. Ancak kendi kendini biliyordur tabii ki. "Sonradan olan şeylere benzememek" anlamındaki "Muhalefetün lil havadis" adına sahiptir. Bilgisayar programındaki karakterlerin, programcı ile benzerliği olamaması gibi bir durumdur bu.
Hepimiz Allah'ın yansıması değiliz. İnsan-ı Kamil ayna olabilir. O da bir makamdır ki, her iki cinsten insan olabiliyor. O kişiler 7 benlik basamağını geçmiş, sonrasına dalmışlardır.
Allah, zaman ve mekan olarak sınırlama getirilemeyen olduğundan, yarattıkları ile kıyas kabul etmez.
Allah'ın Zatını düşünmek inananlara yasaklanmıştır. Çünkü, akıl yoluyla karşılaştırma yapabileceğimiz bir şey yoktur ona karşı. Böyle olunca da, ister istemez kavranamaz oluyor.

İlgisini çeken, Abdülkadir-i Geylani'nin Rabbi ile konuşmasının açıklamasına bakabilir, fikir edinmek açısından. http://www.terzibaba13.com/wp-content/uploads/2014/09/66_Risâle-i-Gavsiye.pdf
 
Son düzenleme:
Murteza Hocam merhabalar, inanır mısınız çok benzer şeyleri düşünmekteyim sizinle. Yani gerçekten benim gibi düşünenlerin de olduğunu bilmek huzur veriyor.

Ben de çok dini eğitim aldım ama bu yaptığım çıkarımlara, aldığım dini eğitimin yanına fenni eğitimimi de katarak ve mantıksal yaklaşarak ulaştım.

Özellikle komando levazımatçı örneğini mesela ben de düşünüp durdum(Ben bir benzerini düşünmüştüm ama şuan sizin örneğiniz üzerinden gideceğim).
Bazılarının dünya da daha iyi şartlarda yaşam sürmesi aynı şekilde yapması gereken çok şey olduğu düşüncesini de beraberin de getiriyor.Çünkü 10Tl ile 1000Tl kazanmak,100Tl ile 1000tl kazanmaktan çok daha zorsur.

Lakin nihai ahiretteki kazanç meselesinden tam olarak emin olamamaktayım.Yani 2 farklı potansiyeldeki insanın da ahirette ulaşabileceği maksimum ve minumum noktaları aynı mı yoksa farklı mı ? Bu soru üzerinde de düşünmekteyim.

Gene bu konuda da mantığıma yatan ve kalbime doğan şu ki ; Eğer her insanın ulaşabileceği min max sınırı aynı ise ki bu ihtimal ben de daha ağır basmakta, bu durumda hayatı boyunca yatağa mahkum olmak ile hayatta sağlıklı, zeki, ilim sahibi olmak arasında bir fark yok. İkisinin de ulaşabileceği en nihai son aynı.Sadece onlara verilen potansiyelin ne kadarını kullandıklarına göre yargılanacaklar. Bu durumda kimsenin itiraz etme,söylenme gibi bir durumu söz konusu olamaz. Çünkü en nihayetinde sonsuzluğu eşit şartlarda kazanmaktan bahsediyoruz. Dünyada bazılarına göre yaşadığım kısmi zorluk bir hiç.Hatta sınavımı kolaylaştırıcı bir unsur bile diyebiliriz.Ben 3 soruyu doğru yapınca maksimum puan alacağım,daha iyi şartlardaki biri belki 10 soru belki 100 soruyu doğru yaptığınsa benim kazandığımı kazanabilecek.

Bu şöyle düşünülebilir.Bir dersin sınavına giriyorsun.A ve B kitapçıkları var.Sana B kitapçığı rastlıyor, neden bana B kitapçığı rastladı bu kitapçık daha zor, A kitapçığı rastlasaydı daha iyi alırdım gibi bir söylenme insanlarda olabilir ki görüyorum bazılarımız da olmakta.Şimdi burada da iki seçenek akla geliyor ; 1)Sınavı yapan da notu veren de hoca, dilediğine A kitapçığını verir, dilediğine B kitapçığını.(Allah ve insan örneğinde sonsuz kitapçık ve sonsuz farklı sınav var,tahayyül ediniz.) Bu tasavvufda fazlaca zikredilen bir mesele. Nasıl ki mal sahibi malında istediği gibi tasarruf edebilir,Allahta bizi istediği gibi yaratır ve sorgular çünkü ona aidiz. Bu tanımlama Allahın adl ismine muhâl gibi dursa da, her bilgiyi,detayı,özelliği, kısaca her şeyi bilen bir zât herkese aynı zorluk yaşayacağı doğru kitapçığı takdim etmekte zorlanmasa gerek... Bu bağlamda aklıma gelen 1.ihtimal muhal değil,geçelim bir diğer ihtimalimize.

2)Öğrenci kendi tercihini kendi yapmış olamaz mı ? Aklıma bu da gelmekte, sınavdan önce öğretmen, öğrencilere sorarsa ve ögrenci kendi tercihini kendi yaparsa.Bu durumda zaten itiraz ortadan kalkar.Fakat öğrenciler böyle bie tercih hakkı verilse dahi muhtemelen bütün öğrenciler, sonsuz bilgili gördükleri öğretmeninin adaletine sığınıp hangi kağıt gelirse ona razı olacaktır.Çünkü öğretmeni onlardan çooook daha bilgili ve hangi kitapçığın hangi ögrenci için daha uygun olduğunu,hangi sekilde dağıtım yapılırsa herkesin eşit zorlanacağı adil bir sınav oluşturulabileceğini daha iyi bilmekte. Bu şekil de cüzi bir suâl ile öğrencilerin sınav sonucuna itiraz etmesinin önüne geçilmiş olunur hem de gene kitapçık dağıtımının öğretmen tarafından yapılması sağlanabilir.
Yani aslında bunlar tamamen kafamdan kurgu ile ürettığim ihtimaller.Daha çoook ihtimal daha var bu düşüncede ama yazamadım hepsini 2 tane yeterli diyelim.Şimdi 1. Düşüncemin 2 farklı durumu bunlar.Bu düşüncemin hem tasavvufla benzerliği açısından hem de çok absürd durmaması bakımından sıkıntı oluşturmayacağını düşünüyorum lakin 2. Düşüncemin sağlam dayanakları bulunmamakta.

Şöyleki; bildiğim tek şey dünyaya gelmeden önce bize bazı sorular sorulduğu.Belki bu tarz bir soru da, önceden bize sorulmuş olamaz mı ? Şeklinde bir hipotez ortaya attım . Bu 2 düşüncem de, komandonunda levazımatçının da ahirette aynı eşik değerlerine çıkabileceğini varsayarak ortaya atılmış iddialar.

Bir de bambaşka bir pencere açalım.Yani farklı kitapçıklar içinde alınabilecek maksimum ve minumum değerleri de farklı olsun.Örneğin A kitapçığı ile sınava giren bir öğrenci +100 , -100 arasında bir not alabilme potansiyeline sahipken, B kitapçığı +30 , -30 ,C kitapçığı +1000 , -1000 gibi sonsuz farklı kitapçık, sonsuz farklı eşik değerleri.Hayatta da hepimizin farklı hayatlar yaşadığı, farklı durumları olduğu ortada.Hayatta sapasağlam,maddi yönden iyi durumda, son derece zeki bir şekilde gelen bir insan +1000 , -1000 arası bir not alacakken, ideal ortalama bir insan +100, -100 arasi bir puan alabilir.Daha kötü şartlar için aralık daha da daralır gibi düşünebiliriz.Şimdi ilk bakışta +1000, -1000 arası kitapçıkla sınava girmek herkese cazip gelebilir ama insanlar -1000'e de düşebileceğini hesaba katmadığı için böyle gelmekte.Halbuki teşbihte hata olmasın, büyük oynamak ve evi arabayı bir maça basmak gibi düşünülebilir bu durum. Ya sonsuza kadar çok çok büyük azap ya da çok çok büyük kazanç.
Şimdi bu dediğim durum için de üstte 1-2 diye numaralandırdığım öğretmenin, kitapçıkları öğrencilere sorupta, onların isteğine göre mi dağıttığı yoksa gene benzer şekilde hangi öğrencinin hangi kitapçıkla en iyi sonucu alabileceğini bildiği için kendi doğrudan mı verdi sorusu düşünebilir. Daha başka şeyler de düşünülür de inanın düşündükçe arkası geliyor.Öyle 3-5 ihtimali kıyaslamıyoruz yani sonsuz tane şey olmuş olabilir.Hepsini kıyasladıkça ben bile kafayı yiyecek gibi oluyorum ki Matematikçiyim ve uzmanlık alanım olasılık.

Evet dediğim gibi bunca şey yazma sebebim ilk kez benim ürettiğim teorilere benzer teorilerle karşılaştım.Bunları Abdulkadir geylani hazretlerinden dinlemenizin yanı sıra sizin de yorumunuzu kattığınızi görmekteyim ki bu tam olarak benim de yaptığım bir şey.Ben de bu şekil de zâtları okur, dinler , te'villerine bakar sonra kendim ortaya bir şey sunarım.Bu onları beğenmediğim ya da eksik bulsuğum için değil.Sadece her insanın her durumu-olayi aynı şekilde anlaması ve anlamlandırması mümkün değil.Ben kendi bildiğim,anlayacağım yolumu çizmekteyim.

Yani bu kadar yazdım anlaşılır oldu mu ya da okuyacak olan birileri çıkacak mı bilmiyorum ama sadece kafamın içinden geçen milyonlarca ihtimalden bazılarını satırlara dökmek bile iyi geldi...
 
Cennetin 8 adet olması zaten farklı insan gruplarının olacağını gösteriyor.
Ayrıca, bir hadiste Allah: "Şunlar cehennemlik olmuş, hiç önem vermem. Şunlar dahi cennetlik olmuş bunlara da önem vermem." demektedir.

1. tabaka, Selam, amellere karşılık olan cennet, en alt tabaka olanıdır.
2. tabaka Mekasib, Allah'a karşı güzel zanda bulunanlar, inanç sahipleri, ümit içinde olanlar.
3. tabaka Mevahib, Allah'ın ihsan cenneti, her ırktan insanın olduğu en geniş cennet tabakası.
4. tabaka, İstihkak, aklı olmayanlar, çocuklar, nefsini çeşitli yollarla yenip, ruhunu nefsine galip getirebilenler.
5. tabaka, Firdevs, Allah sevgisinde nefslerini yitirip ölmüş şehidler. Ağaç, ırmak, huri filan olmayan cennet. Daha üst tabakalarda da yoktur bunlar. Sevdiklerine bakar dururlar.
6. tabaka, Fazilet, içi-dışı bir, doğrulukta ileri gidenler (Sıddıklar). "İlahi lezzet ehli" de denir.
7. tabaka, Derece-i Rafia (Yüksek Derece), İlahi gerçeklere erişenler.
8. tabaka, Makam-ı Mahmud. Peygamberimize mahsus. "Orası yalnız bir kişi içindir, umarım ki o kişi ben olayım." demiştir.

Yaradılışla ilgili bazı sorulara yanıt bulunamıyor maalesef.
 
Murteza Şuanda kendimi ilahi gerçekleri arıyor, 7. tabakayı istiyor gibi hissettim ki istiyorum neden istemeyeyim ?

Bu konular üstüne fazlaca kafa yormak ve arada ortaya bazı hipotezler atmakla şirke kaçıyor muyum endişesi vardı bende de. Lakin gerçeği olabildiğince sorgulama isteğimin önüne geçememekteyim. Bu tabakalardan anladığım kadarıyla da 7.tabakaya ulaşmanın yolları arasında akıl yürütme olmak zorunda gibi duruyor...

Neyse, öncelikle Allah hidayetinden ayırmasın da... 7.Tabakayı arzularken cehennemde bulmayalım kendimizi sonra mazallah...
 
7. tabaka ehli olabilmek, mürşidsiz imkansız gibi. Yalnız, bu tabaka ehli, gözü açıkken Cennet-Cehennemi görenlerden, misal aleminde velilerle, peygamberlerle görüşenlerden. Durumlar kolay değil yalnız. "Kaldıramazsın" diye bir çok bilgiyi açıklamıyorlar.

Ayrıca, ara ara 2,3 veya 4. tabakada kendine ait 10 dünya kadar olsun bir yerin yok da inemiyorsan, nimetlerin, ırmakların, hurilerin olduğu yere, bilemiyorum yani. Yunus gibi aşka düşüp Cenneti-köşkleri-hurileri istememek fazilet olarak üstün de olsa, var olma, yaşama sevinci açısından hangisi daha iyi bilinemiyor ki.
 
- Normal insanlar varken bizi neden yaratma ihtiyacı duydu?
"İhtiyaç" durumu söz konusu değil. Biri sonsuz yaşam sahibi olsa, oluşturacağı bir evrene ait bir senaryoyu nasıl yazardı? İnsanlar arasında değerlendirme yapılsa, çoğunluk, "Önce sıkıntı çektirir, sonra sonsuz mutlu ederdi" şeklinde olur, değil mi? Rahatlığın değerini, en iyi, sıkıntı çeken bilir.

Yazınızı ilgiyle okudum.

Neredeyse tamamen aksiyomlar üzerine kurulu ki, işin içinde inanç olunca başka türlüsü de pek mümkün değil.
Yani önce bazı mutlak doğru kabul ettiğiniz önermelerden yola çıkıp sonra sonuçlara ulaşıyorsunuz.

Dinen doğru olsa da felsefik olarak bu pek doğru değil.

Örneğin yukarıda alıntınızı yaptığım kısımda "rahatlığın değerini bilmek için önce sıkıntı çekmek gerekir" diyorsunuz. O yüzden insanlar bu şekilde yaratılmıştır sonucuna varıyorsunuz.

Burada çıkış noktamızı değiştirirsek, tanrıya baştan sona "insani vasıflar" verilmesini bir yana bırakıp, herşeye muktedir bir yaratıcı canı sıkıldığı için eğlence olsun diye "sıkıntı çekmeden rahatlığı bilmeyecek canlılar" mı yaratıyor? Neden yarattığı canlılar bir şeyin kıymetini bilmek için sıkıntı çekmek zorunda?

Doğrudan cenneti ve cennette yaşamaya elverişli anlayışa sahip insanları yaratamaz mıydı?

Bu sorulara verilecek yanıtları tahmin edebiliyorum. Bu konu içinde bu tür şeyler çok tartışıldı. Ancak o yanıtlar da kendisiyle çelişen başka sorulara ve yanıtlara yol açıyor.

Örneğin, ademle havva cennetten günah işleyerek kovuluyorsa neden onları günah işlemeyecek kapasitede ve vasıfta yaratmamıştır? Keza, ahirette cennete gidecek olan kişiler "günah işleme vasıflarını" kayıp mı edecekler? Günah işlerlerse cennetten mi kovulacaklar? Veya cennette artık günah olmayacak mı? Olmayacaksa dünyada niye böyle bir şey var! Baştan böyle yaratılamaz mıydık?

Bu soruların tek bir kesin yanıtı var: "canı öyle istedi... yapabilirdi, yaptı". diye kestirip atmak.

Eh, bu da bir yanıt değil aslında! Yani bu yanıt diğer soruların tümünü geçersiz ve yanıtsız bırakıyor. Neden böyle oldu? Oldu çünkü yaratıcı öyle istedi. Ben neden engelliyim? Nedeni yok! Öylesin!

Dünya sınav yeri argümanı da aslında çok zayıf ama çok iyi pazarlanan bir argüman. Ve mantıksal olarak kesinlikle yanlış! Sınavdan haberi olmayan öğrencilerin başarısızlığının sorumlusu kim? Kuzey Sentinel Adasında yaşayan ve hayatında ve İslam'ı, ne Hristiyanlığı, ne de başka dini duymamış olan yerliler ne kabahat işlediler de cennetten mahrum kaldılar? Girdikleri, girecekleri sınavdan haberleri bile yok!
 
Bence bu başlığa en güzel cevap: I am Gods original creation!
 
Benim inancım daha çok "mantık temelli" sayılabilir.
"Nasıl olabilir" denirse, buyrun inceleyelim.
Yalnız, bazı konularda derin düşünmek, sinirleri sağlam olmayanlara göre değil. Bazı insanlar, "Gece uyuyamadım, bize bunları bir daha anlatma, anlayanlara anlat" diyor.

1. ÇIKIŞ NOKTASI: Bir kuvvet veya güç kaynağı olmadan bir eylem olmaz. Big-Bang'ı düşünürsek, bu kaynak gereklidir. Bu görüşü başka görüşlerle çürütebildiğini düşünmek oldukça kolay.

2. ÇIKIŞ NOKTASI: Herhangi bir şekilde bir VAR OLAN var ise, mekansızlık (Evrenlerin olmadığı durum) durumunda, o ŞEY dışında, başka bir şey VAR OLAMAZ.
Dikkat edin, başka bir şeye de "VAR" diyemezsiniz. "Var" derseniz, o zaman, "O nerede, bu nerede" denebilmesi gerekir. Bu durum, şimdi dahil, sonsuza kadar geçerlidir.

VAR olma durumu, başlangıçta ve sonuçta, bir başka deyişle SONSUZ OLARAK sadece bir "ŞEY" için olabilir. O şey "var" olmakla, başka "ŞEY" lere "VAR" olma durumunu, tartışmaya yer bırakmaksızın, zamana ve uzaya bağlı da olmaksızın, sonsuza kadar OLANAK VEREMEZ.

Nasıl verebilsin ki, uzayların olmadığı yerde, o, sayıya gelmeyen bir TEk' dir. Saymak için bile 1'den fazla ŞEY olması gerekir.

Sonradan olabilen şeyler de, otomatik olarak ondan AYRI YERDE olamaz. Ancak, sonsuzdan da, "ben PARÇA aldım, şuraya koydum" denilemez.

Bizler, bazı şeylerin var olduğuna inanıyoruz. Duyularımızla algıladığımız etrafımızdaki şeyler. "Algılama beyinde elektrik akımları ile olur, belki de biz bir Matrix'deyiz." konularına girmeye burada gerek yok.

Genel olarak, sonradan olduğuna inandığımız bu şeyler, otomatik olarak, en az 1 şey'in VAR olduğunun delili oluyor mantığımca, eylem başlaması ve kuvvet uygulanması açısından. Tabi, evrendeki kompleks yapılar, ister istemez, onun Tasarımcı olmasını da gerekli kılıyor. Bu da bazılarınca tartışılabilir.

Burada anlatmak istediğimi anlatabildim mi bilmem. Kısaca, "Varlık alemi incelendiğinde, geriye doğru gidildiğinde, bölünemeyen, sınırlanamayan bir TEK varlığa çıkar." demek istiyorum.

3. ÇIKIŞ NOKTASI: İnsanın teknik özelliklerini buraya yazmam gereksiz. Derideki santimetrekareye düşen tad alma, dokunma, basınç algılayıcılar, koku, ses, görme, organların özellikleri filan.
Üstelik bu özelliklerin "organik" olması da zaten ayrı bir erişilebilmezlik insan teknolojisi için.

Ben, gözden kaçırıldığını düşündüğüm bir yönden yaklaşacağım olaya.

Önümüzde var olan insanın sadece KULAĞINI incelemeye alalım.
KULAK nedir? Anlam karşılığı olan bir kelimedir.

Şimdi, KULAK denilen şeyin, anlamlı olabilmesi için gereken şartları inceleyelim.

1- Ses dalgaları diye bir şeyin var olabileceğinin bilinmesi,
2- İşitme ünitesinin, bir şey üzerinde bulunmasının gereklilik olabileceğinin bilinmesi,
3- Bu dalgaların yayılabileceği bir ortam olabileceğinin bilinmesi,
4- Ses çıkaran şeylerin olabileceğinin bilinmesi,
5- Ses çıkaran ile sesleri alan şeylerin frekanslarının birbirine uyumlu olabileceğinin bilinmesi,
6- Gereksinim duyan şeylerdeki sesi değerlendirme kısmının var olabileceğinin bilinmesi,
7- Değerlendirme kısmına, değerlendirmeyi aksatacak, alt ve üst frekansları algılamamasının sağlanması,
8- Bu ünitelerin olabilmesine uygun organizmanın var olabileceğinin bilinmesi,
9- Bu ünitenin organizma içinde oluşmasını sağlayacak DNA kodlamalarının saklanabileceği ve onların çalışabileceği sistemin tasarlanması,
10 -Bu kodların üreme aşamasında nesiller arası aktarımının sağlanabilmesi.
Bu maddeler aslında çoğaltılabilir.

Arkadaşlar, insan oluşumunu ele aldığımızda, organizmaların gelişmesi demek, var olmayan organların olmasını nasıl sağlar? Yukarıda yazdığım maddeleri basit organizmaların bilme-değerlendirme durumları nasıl olabilir? İşitme, bu bilgiler bilinmeden nasıl DEĞERLENDİRME aşamasına girebilir de organizmaya eklenebilmenin yolları aranır?

Aynı şey, diğer organlar için de geçerli. 400'den fazla işlevi olan karaciğer, hangi bitkileri hangi birim değerlendirmiş de, gereksinim olmuş da, hem organ, hem de onun damar ve sinir bağlantılarının doğru şekilde oluşmasını sağlama görevi olan DNA kodlamaları oluşmuş?

Bence gözden kaçırılan ve benim de temel mantık dayanağım budur; hakkında yeterli bilgi olunamayan, ya da örneği olmayan kompleks yapılar, hiçbir şekilde bir organizmada yer alabilmek için ortaya çıkamazlar.

Bu durumun tasavvuftaki açıklaması şöyle oluyor: Allah'ın ilmine sonradan bir şey eklenmez. Tüm bilgiler tüm ayrıntısıyla O'nun ilminde vardır. Öncelik-sonralık O'nun açısından zamansal değil, hükmi'dir.
O'nun ilmindeki değişmeyen bilgiler için, "ilminde idi, görünür oldu", denir.

Bu arada ENBİYÂ-16. ayet : Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık
ENBİYÂ-17. ayet : Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.

Fikirlerinizi beklerim, saygılar.
 
Son düzenleme:
Şimdi yine benzer bir şey yapmışsınız. Yani yine aksiyomlarla hareket ediyorsunuz. :)

Lafı fazla uzatmadan kulak örneğinizin nasıl yanlış bir örnek olduğunu anlatmaya çalışacağım...

Bir yaratıcı vs. şunu bunu unutun! Bri uzaylı geliyor ve yol üstünde bir otomobil görüyor. İncelemeye başlıyor! Diyor ki, bu nesne nasıl olmuş da bir yol olabileceği varsayılarak 4 tekerle yaratılmış. Nasıl olmuşta yolun sağa sola dönebileceği düşünülerek direksiyon diye bir şeyle yaratılmış... nasıl olmuşta yokuş çıkarken hızlanmak için gaz pedalı diye bir parçası olmuş, nasıl olmuşta yavaşlamak için fren pedalı olmuş, nasıl olmuşta gücü ayarlamak için şanzuman diye dişlileri oluşmuş... vs. vs. vs... :)

Bu böyel gider. Ancak bir arabanın bu vasıflarının olması daha ortada bir yol yokken düşünülüp tasarlandığını, yolun, yokuşların, virajların falan sonradan ortaya çıktığını göstermez.

Araba böyle tasarlanmıştır çünkü mevcut koşullar öyle olmasını gerektirir. Ayrıca arabanın en mükemmel tasarım halinin bu olduğu da söylenemez. Mesela yerçekimini yenecek bir teknoloji elde ettiğimizde ne tekere gerek kalır, ne direksiyona, ne amortisöre... O zaman arabanı EVRİMLEŞTİRMEMİZ gerekir.

Kaldı ki kulak mükemmelleşmiş bir organ değildir. Uzayda veya hava olmayan ortamlarda işe yaramaz. Sen frekanslarının büyük kısmını duymaz, dar bir bandı duyabilir. Cisimler sizin iddianızın aksine çok çeşitli frekanslarda sesler çıkartırlar ama biz bunların çoğunu duyamayız. Örneğin ultrasonda kullanılan süpersonik sesleri duyabilseydik cisimlerin iç yapılarını bile kulaklarımızla "görebilirdik".

Mesela kulak yarasalarda tamamen farklı bir işlev görür. Yarasa için kulak aslında gözdür. Aynı insan gözünün gördüğü gibi kulaklarıyla görür.

Ayrıca kulak çok kez yanılır. Kulaktan kulağa oynayan herkes bunu bilir.

**********

Kulakla ilgili bunları anlatmamın nedeni, kulağın tasarlanmış değil, gereksinimler doğrultusunda evrilmiş bir yapı olduğunu göstermek için. Kulağın duyma işlevi çok kabaca bir tarifle titreşimleri kullar vasıtasıyla algılamaktan ibarettir. Aynı işi kollarınızdaki kıllar da yapar ama o kadar hassas değillerdir.

Mesela son yıllarında tamamen sağır olan Bethoven'ın bastonunun bir ucunu piyanoya, bir ucunu çenesine dayayarak müzik dinlediği bilinir. Geçtiğimiz yıllarda ABD'de bir müzik yarışmasına katılan işitme engelli kız şarkı söylerken ayakkabılarını çıkartıp çıplak ayakla yere basıyordu. Neden olduğu sorulunca müziğin titreşimlerini ayak tabanından hissettiğini söyledi.

Yani kulak, aslında var olan bir becerinin rafine edilmiş halidir. Kaldı ki, bir digital mikrofon bir kulaktan çok çok çok daha iyi ses algılar ve iletir. Bir kulağa göre ise inanılmaz basitlikte bir yapıdır. İnsan kulağı kadar çok arızalanmaz.

Yanlış anlamadıysam organizmanın gelişmesini basit organizmanın kulak gibi bir yapıya nasıl gereksinim duyacağını bilememesi gibi bir sonuca indirgemişsiniz. Yani diyorsunuz ki, basit bir canlı nasıl kendine kulak gerektiğini bilip bunu elde edebilsin. :) İyi ama böyle bir iddiada bulunan kim var ki? :)

Olay sizin dediğiniz gibi değil, bir merdivenin basamaklarını çıkar gibi işler. Yani basit bir canlının titreşimleri algılayan kılları vardır. Bu kıllar daha da hassaslaşır, orta kulak içindeki kıllara dönüşür. Hiç bir canlı dur şu kılları hassas hale getireyim demez. Sadece kılları hassas olanlar daha iyi ses duyar ve hayatta kalma şansları artar. Çünkü hayatta kalmanın en önemli koşulu çevrenin farkında olmaktır.

Mesela bir hamam böceğinin duymak için kulağa ihtiyacı yoktur. Antenleri o kadar hassastır ki havadaki her titreşimi farkeder.

Ancak dananın kuyruğu şurada kopuyor.... Kulağı olan canlıları alıp Marsa götürün ve o kulak artık hiç bir işe yaramıyor. :)
 
Bir yaratıcı vs. şunu bunu unutun! Bri uzaylı geliyor ve yol üstünde bir otomobil görüyor. İncelemeye başlıyor! Diyor ki, bu nesne nasıl olmuş da bir yol olabileceği varsayılarak 4 tekerle yaratılmış. Nasıl olmuşta yolun sağa sola dönebileceği düşünülerek direksiyon diye bir şeyle yaratılmış... nasıl olmuşta yokuş çıkarken hızlanmak için gaz pedalı diye bir parçası olmuş, nasıl olmuşta yavaşlamak için fren pedalı olmuş, nasıl olmuşta gücü ayarlamak için şanzuman diye dişlileri oluşmuş... vs. vs. vs

Araba böyle tasarlanmıştır çünkü mevcut koşullar öyle olmasını gerektirir. Ayrıca arabanın en mükemmel tasarım halinin bu olduğu da söylenemez. Mesela yerçekimini yenecek bir teknoloji elde ettiğimizde ne tekere gerek kalır, ne direksiyona, ne amortisöre... O zaman arabanı EVRİMLEŞTİRMEMİZ gerekir.


Tamam işte ne güzel yazmışsınız, arabanın tasarımcısı olduğunu kabul ediyorsunuz. Tasarlanmasının bir ya da daha fazla gerekçesi olduğunu da bilirsiniz.

Aynı şeyi, arabadan daha üstün teknolojiye sahip insanda kabul edemiyor musunuz?

Kulakla ilgili verdiğim örneği anladığınızı da düşünemiyorum. Yani, organizmaların gelişim aşamasına KULAK neden dahil olabilir? Basit organizmada gereksinimleri değerlendirme birimi mi var? Olsa bile, hiçbir fikri olmadığı ses teli-diyafram-akciğer-diş-dil gibi bileşenlerin bir araya gelmesi bir olasılıklar zinciri mi?

Kulağın Mars'ta işe yaramaması (Uzay elbisesi ile gidince telsizden dolayı işe yarar ayrıca) basit organizmaya dahil olma anını açıklayabildi mi şimdi?

"Tesadüf" denen şey nedir? Doğa mı? Onu neler oluşturur. Hava, su, güneş, rüzgar, kütle çekimi, vb.

Doğada ne iyiye gitmiş ki organizma iyiye gitsin?
Doğaya bırakılan bir radyo ne zaman televizyon olur?
Doğaya bırakılan yeni boğulup ölmüş çocuk, ne zaman daha iyi duruma gelir?
Yeteri kadar evrimleşmiş, tüm malzeme üzerinde, biraz acele etsin, hava soğuk ama, o anlamasa da, zaman çocuğun aleyhine.

Neyse, bende daha fazla bilgi yok. 1990'da, tüplü televizyona bağladığım, analog teyp kasetine dijital kayıt yapan bilgisayarımda Basic 1.0 ile program yazıyordum basitlerinden.

Yıllarca elektronikle uğraştım, hâlâ da uğraşırım, bildiğimiz yaylardan (4 mm çap, 15 cm boy gibi) eko devreleri yaparken, teypten gelen müzik seslerini, kulağımı iyice yaklaştırıp dinleyebiliyordum.

Basit ya da karmaşık, organik olan-olmayan tüm işlevi olan "şey" lerin tasarım, üretim aşamasından geçmeden olacağına inan(a)mayanlardanım çok şükür.

İnsan hücre çekirdeklerine, onlarca milyar kilometre kadar DNA ipliklerini yerleştirerek, içine yazdığı kodlarla, ta Adem Babam, Havva Annemden bu yana tam otomatik üretim sistemi kurup, aylarca göbek bağıyla çalışıp, fabrikadan çıkar çıkmaz otomatik olarak hava ile çalışmaya başlayan insan neslini yoktan var eden, arada beni de yaratan Yüce Allah'a şükürler olsun.
 
Son düzenleme:
Sayın Murteza yanıt verme şansına sahip olmadığı için cevap hakkımı saklı tutuyorum.
 
Diğer başlıklarda EFT Duygusal Arınma Teknikleri ile ilgili linkler çokça yazdığım için "Aynı mesaj tekrarı" gerekçesiyle bir süre üyeliğim askıya alınmıştı.

Neyse sayın MeTePe, bu yazı zaten çok uzamış. İnsanların verileri değerlendirme mantığı doğal olarak farklılıklar gösteriyor.

Bu da bir çeşitlilik.

Yazmak isterseniz, artık bakabiliyorum, istemezseniz, başka başlıklarda da görüşeceğimizden eminim.

Tabi, kovulmazsam. EFT ve Dianetik Zihin Bilimi başımı ağrıtabilir.
 
bi tanrı varsa da dünyadakilere karışmadığı kesin :cool:
 
Tamam işte ne güzel yazmışsınız, arabanın tasarımcısı olduğunu kabul ediyorsunuz. Tasarlanmasının bir ya da daha fazla gerekçesi olduğunu da bilirsiniz.

Araba örneği bir tasarımcı (yaratıcı) ispatı için verilmiş bir örnek değil.... :)
Tam tersine, bir arabanın gereksinimler doğrultusunda evrimleştiğine verilmiş bir örnek.

İnsanlar durduk yerde arabayı tasarlayıp, şunu bir kenara koyalım, bir gün biri benzini bulur, bir başkası yol yapar kullanırız dememiş. Ağır cisimlerin altında kütük yuvarlayarak başladıkları geliştirme sürecini tekerlek, at arabası vs. şeklinde geliştirerek bugün kullandığımız araba haline getirmiş. Bugün hala bu gereksinimler değiştikçe farklı araba tasarımları yapıyorlar. Mesela 50 yıl önce hibrit veya elektrikle çalışan araba olmaması gibi.

Sizin kulak örneğiniz ise bu evrimleşmenin tam tersini iddia ediyor. Sanki kulak ne işlev göreceği bilinerek önceden, doğrudan kulak olarak tasarlanmış gibi... Halbuki doğaya baktığımızda, en basitten en karmaşığa doğru kulağın yolculuğunu açıkca görebiliyoruz.

Ve dediğim gibi, en basit mikrofon sesleri algılama anlamında kulaktan daha başarılıdır.

Yani, organizmaların gelişim aşamasına KULAK neden dahil olabilir? Basit organizmada gereksinimleri değerlendirme birimi mi var?

Mantık ve felsefeye büyük ilginiz olduğunu tahmin ediyorum. Bence biraz fen bilimleri, yani biyoloji ile de ilgilenmenizde fayda var.

İster basit, ister karmaşık olsun doğada bir canlının hayatta kalması ve soyunu devam ettirmesi çevreyle etkileşimine bağlıdır. Düşünün ki, kör, sağır ve dilsiz olsaydınız hayatta kalma ve neslinizi devam ettirme şansınız ne kadar olurdu? Doğada kör, sağır olan az sayıdaki canlının (ki bunlar mikroorganizmadır) soyunu sürdürebilmesinin tek yolu basitlik ve sayısal üstünlüktür. Çünkü büyük, büyük, büyük çoğunluğu kolayca ölür.

Diğer taraftan görme ve/veya duyma becerisi olan canlılar daha kolay hayatta kalır ve neslini sürdürür.

Bir organizmanın "bana kulak lazım" diye düşünmesi gerekmez. Herhangi "kulaksız" bir canlıda çevresel sesleri duyabilecek bir bozukluk(!) ortaya çıktığı anda o organizmanın yaşama şansı artar ve çoğalır. Soydaşlarının ise büyük çoğunluğu ölür.

Örneğin cüzzama yakalanan kişiler değil ki kulak veya göz kadar karmaşık olsun, basitçe dokunma duyularını yitirirler. Ve cüyük kısmı bu duyu yoksunluğu nedeniyle ciddi yaralanmalar yaşarlar.

hiçbir fikri olmadığı ses teli-diyafram-akciğer-diş-dil gibi bileşenlerin bir araya gelmesi bir olasılıklar zinciri mi?

İşte bu yüzden türlerin evrimini okumalısınız.
Doğada hiç bir şey için fikir gerekmez. Doğada olan şeyler olasılıklar zinciri değil, bir merdivenin basamaklarının çıkılmasıdır.
Sizin cümlenizi tersten de okursak dğada konuşamayan canlıların ses teli, diyafram, akciğer vs gibi yapılarının olması nedendir. Veya niye Ankara kedisi fiziksel olarak tüm bunlara ve mükemmel kulaklara sahipken sağır olur?

Doğada ne iyiye gitmiş ki organizma iyiye gitsin?
Doğaya bırakılan bir radyo ne zaman televizyon olur?

Kesinlikle biyoloji okumanız lazım! :)
Bunlar o kadar abes çıkarsamalar ki, yanıt vermek bile insanı utandırıyor. :)

Öncelikle böyle bir iddia yok! Doğada organizma iyiye gider diye tezler vardır ama ister iyiye gitsin, ister kötüye gitsin bunun hiç bir önemi yok! Doğada olan tek şey çeşitliliğin artması ve bunlar içinde avantajlı olanların hayatta kalmasıdır. Bir bakteri veya virüs gibi basit bir yapı da "iyiye gitmediği halde" doğada bir insan kadar başarıyla hayatta kalır. Hatta insandan defalarca kat daha başarılıdır.

Bir canlının gelişmiş olması onun daha üstün, daha iyi veya daha başarılı olduğunu göstermez. İnsan, zekası dışında doğanın en beceriksiz ve en zayıf canlılarından biridir. Ne hızlı koşabilir, ne keskin dişleri, tırnakları vardır. Sıcaktan, soğuktan koruyacak kürkü yoktur. Suda yaşayamaz, uçamaz, vahşi hayvanlarla dövüşemez! Kulakları bile onlar kadar iyi duymaz. :) Çoğu memelinin kulağı bizimkinden hassastır. Çoğunun kulağı sesin geldiği yönlere dönerek daha etkili konum belirler.

İnsanın diğer canlılardan üstün olduğu yegane özellik zekasıdır. Eğer o da olmasaydı zaten doğada kalma, soyunu devam ettirme şansı olmazdı.

Yani gelişmişlik, hayatta kalma ile ilerleme aynı şey değildir.

Radyo/TV örneğine bir şey diyemeyeceğim... Çünkü onlar ne doğal, ne de canlıdır!

İnsan hücre çekirdeklerine, onlarca milyar kilometre kadar DNA ipliklerini yerleştirerek, içine yazdığı kodlarla, ta Adem Babam, Havva Annemden bu yana tam otomatik üretim sistemi kurup

Kesinlikle biyoloji okumanız lazım!

Milyarlarca km nereden çıktı? :) DNA'yı bi ucundan tutup sündürseniz boyu 2 metre kadardır. :)

Kulağı, gözü, dili, dişi, ses teli, akciğeri, diyaframı, hatta karaciğer, böbrek, kalp, beyin gibi karmaşık organları olmayan, basitçe bir ahşap gövde, dallar ve yapraklardan mürekkep japon ayvası bitkisinin DNA'sı insan DNA'sından 50 kat büyüktür ve boyu neredeyse 90 metredir.

İnsan DNA'sının da EN AZ %75'i "Çöp DNA" veya "kod içermeyen DNA" olduğu bugün biliniyor. Belli bir görevi olan bir genin DNA içinde yüzlerce işlevsiz kopyası olduğu biliniyor. Hatta ve hatta insan DNA'sı içinde bazı virüslere ait DNA parçaları var. Retro genler dediğimiz bu parçalar kanserin önemli nedenlerinden biri...

Elbette siz tüm bunları nedeni bilinmeyen bir muamma, baştan tasarlanmış bir gereksinim olarak değerlendirebilirsiniz. Bu işin bilimiyle uğraşan insanlar bunları kusur olarak, genetik mirasımızın artıkları olarak görüyor.

Yani John Ford ilk benzinli arabayı tasarlarken motor bozulursa at bağlayalım diye yular kayışı koymuş... bugün bakıyorsun şimdiki arabalarda hala var. :)

Araba bir canlı olmadığı, sürekli geliştirilen bir insan teknolojisi olduğu için doğal olarak böyle şeyler yok elbette... çünkü gereksiz, lüzumsuz, hatalı parçalar ortadan kaldırılıp daha iyileri yerine konuluyor.

Bizde ise ne hikmetse bir erkek olarak hiç emzirmediğimiz halde memelerimiz var! Gel bunu anla anlayabilirsen. :)
 
Bundan bir sonuç çıkacağa benzemiyor.
Dna ile ilgili bilgilerde, toplam iplikçilerin uzunluğu; GENETİK HAKKINDA BİLGİ

"Bir hücredeki bütün DNA'lar açılsaydı 2 metre uzunluğunda olurdu. İnsan vücudunda 100 trilyondan fazla hücre olduğunu düşünürsek toplam DNA uzunluğu yaklaşık 200 milyar kilometredir."

diye geçiyor. Ben, daha az söylenenlerden aldım bilgiyi.


Araba örneği bir tasarımcı (yaratıcı) ispatı için verilmiş bir örnek değil....
Tam tersine, bir arabanın gereksinimler doğrultusunda evrimleştiğine verilmiş bir örnek.


demeniz durumunda, işlevli aracın evrimleşme aşamalarının hepsinde bulunan insan aklının, insan etkisinin, işlev sahibi organik canlılarda karşılığı sizce nedir?

Otomobilin hangi parçası tasarım aşamasını geçmeden oluşabilir?
Sizce, organik olan işlevli canlıların evrimleşmesi, molekül yapısı farklı diye, bir otomobilden daha mı kolay olur? Bence organik olan daha zordur. Organik yapılarda, canlı içinden aynı türden canlı bile çıkabiliyor. "Neden dişi-erkek var, neden birbirlerini cinsel olarak arzuluyorlar da üreme işini yapıyorlar" gibi soruları pas geçelim.

Bu bilgilere dayanarak ben de derim ki; "işlevi varsa, tasarımsız oluşamaz."

Görünen durumda, tek tanrılı dinler ile, bilmemne gezegeninde olduğu iddiası ile; "Mezopotamya'nın Aden bölgesinde, kendi dna mız ile, maymun dna sını birleştirerek, insan ırkını biz yarattık, yakında geleceğiz, bize biat etmeyenleri cezalandıracağız" diyen, transa girmiş insanların ağzından konuşan, kimliği belirsiz uzaylılar dışında değerlendirmeye alınacak bir bilgi yok, yaratılış teorisine inananlar için.

http://t24.com.tr/haber/3-dev-uzay-gemisi-dunyaya-yaklasiyor,119197
linkindeki haberi duyunca, "Aha geliyorlar galiba" dediydim. Gelselerdi, bir de ölü diriltselerdi, dinlerdeki Deccal olduğundan emin olurdum.
 
Son düzenleme:
...diye geçiyor. Ben, daha az söylenenlerden aldım bilgiyi.

Sonuç olarak BİR HÜCRE DNA'sı milyarlarca km değil. 2 metre... Ayrıca "100 trilyon hücre var, 200 milyar km eder" gibi bir ifade hiç bir mucizevi anlam taşımaz! Dünyadaki bakteri nüfusunun DNA'larının toplamınının uzunluğunu hesaplamaya kalkarsak, bizimki matematiksel anlamda solda sıfır olur.

işlevli aracın evrimleşme aşamalarının hepsinde bulunan insan aklının, insan etkisinin, işlev sahibi organik canlılarda karşılığı sizce nedir?

Evet, bir ilerleme kaydettik sayılır... :)
Sonuçta ortada bir evrim var demek ki... :) Yani hop diye araba cennetinden tam teşekküllü bir arabayı bir insan alıp dünya yüzüne koymamış. Bunu adım adım geliştirmiş.

Bunun insanda (veya diğer canlılarda) karşılığı nedir? Elbette aynı şekilde bir güç bu evrimi teşvik ediyor olsa gerek. Elbette var! Buna doğa diyoruz!

Ama durun bir dakika... bu sizin iddianızla çelişiyor. Kulağın görünmeyen bir güç tarafından adım adım evrimleşmesi fikrine karşı değil miydiniz siz? Ama araba örneğini ele alırsak kulağın adım adım evrimleşmesi gerekiryor. Demek ki bir evrim var! E, o zaman kulak hop diye ortaya çıkmamış oluyor?

Bir karar vermek lazım! Bugün 3 tez var:
1 - Semavi dinlerin iddia ettiği üzere insan cennetten şimdi olduğu şekliyle ortaya çıkmıştır.
2 - Akıllı tasarımcılara göre bir yaratıcı vardır ama hiç bir şeye karışmaz. Çünkü her şeyin önceden ne şekilde evrimleşeceği bellidir. (Bu kavram semavi dinlerle ciddi şekilde zıttır.)
3 - Evrim diye bir gerçek vardır. Arkasında ister bir yaratıcı olsun, ister olmasın, bu kendi kendine işleyen bir süreçtir.

Otomobilin hangi parçası tasarım aşamasını geçmeden oluşabilir?

Oluşamaz. Zaten bu bahsettiğim "akıllı tasarım" kavramıdır.
Ancak bir araba belli bir amaç için üretilmiş bir araçtır. Bitkilerin, hayvanların, mikroorganizmaların, dinazorların, hatta insanların "tasarlanma amacı" nedir? Sakat doğan, kör doğan, hatta kulaksız doğan bir çocuğun tasarımı mı kusurludur, imalat hatası mıdır? Mükemmel tasarımlar yapma becerisine sahip bir güç neden böyle hatalı ürünler yapar?

Neden dişi-erkek var, neden birbirlerini cinsel olarak arzuluyorlar da üreme işini yapıyorlar

Öncelikle her canlının dişisi erkeği olmaz. Dişisi erkeği olan canlılar ise birbirlerini cinsel olarak arzulamazsa üreyemez, çoğalamaz, soylarını sürdüremez ve yok olurlar.

Bu sorunun yanıtı bu kadar basittir.

Kaldı ki dişi-erkek olması soy çeşitliliğini arttırır ve hayatta kalmayı kolaylaştırır. Örneğin tamamı birbirinin aynısı olan ve 30 dereceye dayanıklı balıklar olsaydık, hava 31 derece olunca külliyen ölürdük. Halbuki farklı ana-babaların eşleşmesiyle birbirinden az farklı özellikte doğmuş balıklar olursak içimizden bazıları 31 dereceye dayanır ve soyu sürdürmeye devam eder.

Sizce, organik olan işlevli canlıların evrimleşmesi, molekül yapısı farklı diye, bir otomobilden daha mı kolay olur? Bence organik olan daha zordur.

Elbette zordur! Otomobilin evrimleşmesi 100 yılda tamamlanmışken canlıların evrimleşmesi 2 milyar yıldan uzun sürmüştür. Kaldı ki, otomobili tasarlayan birileri var. Canlıları da tasarlayan mutlak bir güç olduğunu varsaysak 2 milyar yıl sürmez, bir anda ortaya çıkardı.

Bu bilgilere dayanarak ben de derim ki; "işlevi varsa, tasarımsız oluşamaz."

Yanlış!
Güneşin de işlevi var ama kimsenin tasarlaması gerekmiyor. Yerçekiminin de öyle, rüzgarın da öyle, pek çok başka şeyin de...

Ayrıca biz "kusurlu" insanoğlu mükemmel olmadığımız için kusurlu tasarımlar yapabiliriz. Yaptığımız uçaklar düşüyor, gemiler batıyor, arabalar, trenler çarpışıyor...

Peki canlılar niye kusurlu?

Bri de sordum ama yanıt alamadım? Niye biz erkeklerin memesi var? :)
 
Neden erkeklerin memesi var ipucu Biyoloji, kromozomlar:rolleyes:
 
selda

Harika değil mi? Görmek istersek yanıtlar aslında gözümüzün önünde duruyor ama biz hep farklı yanıtlar bulmaya çalışıyoruz.

Peki neden kromozomlarımızda böyle ucube bir bilgi var yahu? :) :) Bugüne kadar hangi erkek canlı çocuk emzirme gereksinimi duymuş? :)
 
Üst Alt