Muamma Güzergâhında
Bir arabesk şarkıda geçiyordu adın,
Ben dolmuşun penceresinde,
Kaybeden adamın yüzüne bakıyordum o an
Sorgulamak ölüm gibiydi yüzünde ki mağlubiyetleri
Ki onlardan kazanmıştı, bu yalnız şiirleri
Bir kadehlik pişmanlığın, soğumuş mezesiydin
arkamdan ağlayacak,yarım bırakılış bir tabakta.
Miyavlayan tavus kuşları kadar, mağrur
Kırık bira şişeleri kadar, yetimdim şimdi
Acelem yoktu, şarkılı bir işkenceyi terk etmek için
"Neden yoksun"ları çoktan, gömmüştüm Seyhan`ın sularına
Korkularım, tespih taşları yüreğimin,
Çekiyorum "hastalıklı sevgime inat".
Şarkının sustuğu yerde, bir oto galeri tabelasında,
Adını gördüm
Hayatın en arka sıralarında, masaya kalp çizen
İçine kapanık, kapanıklığa hayran, bir genç suratı vardı camda
Şimdi bir sigara olsaydı, nikotine boyanmış sabahlarımı anardım.
Terkedilmiş sokakların kenarında, aç köpekler gibiyim,
Söyle, hangi çöplüğe attılar, umuttan gözyaşlarını
Patlamış bir tekeri bu ömrün
Ne bileyim ne zaman biter, bu karanlık yol
Gül gördüğüm bütün bahçelere, söverken.
Bilemezsin, nasılda çaresizlik kokuyor tenim
Telaşlı yol çizgilerine, caddenin köle kaldırımlarına
Ve ceset bakışlı vitrin mankenlerine soruyorum
"Yer yok" diyorlar, tinerli yalnızlığımın kirli suratına bakarak.
İşin kolayına kaçıpta oturabilirdim,
Bunalım metalinden tekerlekli sandalyeme,
Ama Ukala bakışların gölgesi bile yetiyordu
Bir uçurum boşluğunda, koltuk değnekleriyle uçmak için
Oysa "mavi çocuk çığlıklarını" ben yazmıştım
Günlerden 23, aylardan hüsrandı, çıktı biri bağırdı
tecavüz edilen her cümle, içimde bebek katliamı.
Bir unutulmuşun şarap şişesine adını yazmışlardı,
O Yudumladıkça, parçalandı yemek borum keskin pişmanlıklarımdan
Şimdi iki satır yazsam, sende mi şair oldun diyecekler
Muamma güzergâhında, basit bir yolcuyum sadece
Kusmam lazım satırlara, hayatın çirkef sözlerini
Yoksa nasıl unuturum, ömrümü yeşerten baharın
Hasretin dar ağacında, zemherilerin mahkumu olduğunu
Müebbet ayrılıkların ışığında, terk edişlerin affını isterken.
Lacivert
Bir arabesk şarkıda geçiyordu adın,
Ben dolmuşun penceresinde,
Kaybeden adamın yüzüne bakıyordum o an
Sorgulamak ölüm gibiydi yüzünde ki mağlubiyetleri
Ki onlardan kazanmıştı, bu yalnız şiirleri
Bir kadehlik pişmanlığın, soğumuş mezesiydin
arkamdan ağlayacak,yarım bırakılış bir tabakta.
Miyavlayan tavus kuşları kadar, mağrur
Kırık bira şişeleri kadar, yetimdim şimdi
Acelem yoktu, şarkılı bir işkenceyi terk etmek için
"Neden yoksun"ları çoktan, gömmüştüm Seyhan`ın sularına
Korkularım, tespih taşları yüreğimin,
Çekiyorum "hastalıklı sevgime inat".
Şarkının sustuğu yerde, bir oto galeri tabelasında,
Adını gördüm
Hayatın en arka sıralarında, masaya kalp çizen
İçine kapanık, kapanıklığa hayran, bir genç suratı vardı camda
Şimdi bir sigara olsaydı, nikotine boyanmış sabahlarımı anardım.
Terkedilmiş sokakların kenarında, aç köpekler gibiyim,
Söyle, hangi çöplüğe attılar, umuttan gözyaşlarını
Patlamış bir tekeri bu ömrün
Ne bileyim ne zaman biter, bu karanlık yol
Gül gördüğüm bütün bahçelere, söverken.
Bilemezsin, nasılda çaresizlik kokuyor tenim
Telaşlı yol çizgilerine, caddenin köle kaldırımlarına
Ve ceset bakışlı vitrin mankenlerine soruyorum
"Yer yok" diyorlar, tinerli yalnızlığımın kirli suratına bakarak.
İşin kolayına kaçıpta oturabilirdim,
Bunalım metalinden tekerlekli sandalyeme,
Ama Ukala bakışların gölgesi bile yetiyordu
Bir uçurum boşluğunda, koltuk değnekleriyle uçmak için
Oysa "mavi çocuk çığlıklarını" ben yazmıştım
Günlerden 23, aylardan hüsrandı, çıktı biri bağırdı
tecavüz edilen her cümle, içimde bebek katliamı.
Bir unutulmuşun şarap şişesine adını yazmışlardı,
O Yudumladıkça, parçalandı yemek borum keskin pişmanlıklarımdan
Şimdi iki satır yazsam, sende mi şair oldun diyecekler
Muamma güzergâhında, basit bir yolcuyum sadece
Kusmam lazım satırlara, hayatın çirkef sözlerini
Yoksa nasıl unuturum, ömrümü yeşerten baharın
Hasretin dar ağacında, zemherilerin mahkumu olduğunu
Müebbet ayrılıkların ışığında, terk edişlerin affını isterken.
Lacivert