TOPLUMDAKİ ENGELLİ FOBİSİ VE FAŞİST TIBBIN SAĞLAM BEDEN FETİŞİZMİ
Tıp en büyük yanlışı nerede yaptı artık biliyorum.. Bunu elle tutacak kadar somutlaştı kafamda.. Tıp en büyük yanlışı, insanı tek bir fiziksel mekanizma sanarak yaptı. Fiziksel olarak düzgün çalışan bir anatomik yapının, insanın kendisini ben saydığı ruhsal-tinsel yapısını mutlu edeceği üzerine temellendi Tıp.. Memnun olma/Mutlu olma sağlıklı ve düzgün çalışan bir bedenden kaynaklı olacak sanıldı..
Psikiyatri ve psikoloji Tıp bilimi içine zorunlu olarak alınmış bilim dallarıdır. Her bireyde ayrı bir tinsel durum oluştuğundan şimdilik daha çok farmakolojik tedavi yöntemi uygulanabilmektedir. Onun da temeli hastayı uyuşturup, çevreye ve kendine zarar vermeden, alt bilincin olayları çözmesini beklemektir..
Şimdilerde Tıp adamları bu yanlışlarını görmeye başladılar aslında. Çaresiz kaldıklarında artık her şeye ‘’pisikolocik’’ deyiveriyorlar. Hastayım diye gelen kişilerin rahatsızlığını anatomik yapıları değil, ‘’pisikolocik’’ durumları üretiyormuş yani. Yani ruhsal yapıda anatomik yapıya zararlı olabiliyormuş. En azından onun işleyişini bozduğunu kabul ediyorlar artık. Mutlu/memnun insan için ruhsal yönün, sağlam bedenle sağlanamayacağını, tek ve yeter şartın bu olmadığını anladılar bence artık..
Bir adım daha öteye taşırsak bu tartışmayı; Şöyle bir örnek olacak bence:
‘’Ya kardeşim fizik olarak senin bir şeyin yok. Taş gibisin. Anlattığın semptomları yaşıyor olamazsın. Manyak mısın sen? Her şey panik atak sende. Anla be kardeşim ‘’
Yada ‘’ Ulan bi bok anladıkları yok bu doktorların. Göz göre göre öldürecekler beni. Bok yoluna gideceğim.’’
İşte bir çok konuda hekim/hasta ilişkisi bu noktaya gelmiştir..
Ayrıca insanı salt anatomik bir varlığa indirgeme hatası bir çok ideolojik hatayı ve ön yargıyı da beraberinde getirmektedir. Mutlak bedensel bir fetişizm yaratılmıştır. Eksik bedenlere duyulan faşizan duygular tıp bilincinin gelişmesi doğrultusunda azalmamıştır. Aksine artmıştır.
Oysa üretim ilişkileri içinde bedene duyulan ihtiyaç gittikçe azalmaktadır. Buna rağmen bedensel eksikliğe duyulan ön yargı ve (tiksinti demesek de) uzak durma dürtüsü ters orantılı olarak artmaktadır. Sakatlık fobisi engellilere hayatı zehir etmektedir. Oysa engelliler teknolojik gelişmeler sayesinde eskiye göre çok daha iyi şartlarda yaşamaktadır. İstedikleri şeylere daha rahat sahip olmakta ve ulaşabilmektedir. Asıl sorun bu rahatlamaya ters orantılı olarak gelişen toplumdaki sakatlık fobisidir. Toplumdaki bu sakatlık korkusu sayesinde engelliler iki tür kıskaca girmektedir.
Bir; Engelli birey elbet kafasında var olan her şeyi toplum içinde gerçekleştirecektir. Ve kafasında var olan şeyleri yapma gücüne sahiptir. Oysa toplum buna izin vermemektedir.. Bireyi dışlamaktadır. Açık seçik olmasa da sinsice ve kalleşçe yöntemlerle
İki; Engelli bireyin kendiside bu faşist insan modeli ile donatılmıştır.. Kendisine acımaktadır.. Kendisinden nefret etmektedir. Yaşamı kendisine zehir etmektedir..
Mutlu/memnun insan için temel alınan sağlıklı bedensel yapı olması ilkesi azıcık esnetilse yada en azından olayın yarısı sayılsa, bir adım atmış olacağız. İnsanın memnun/mutlu olması için ayrıca ruhsal durumunun da sağlık olması gerekir bence. Ve en azından, en az bedensel sağlık kadar önemlidir benim için. Bunun yansımaları çok geniş olacaktır bizlere. Kıymet-i harbiyemizi tartarken kendi içimizde yada başkalarının içinde, kıymet vereceğimiz şeylerimiz artacaktır. Ve en kıymetli şey değildir kayıp saydıklarımız.
Mutlu/memnun insan olmak için yapılması gereken, bir çok eylemi yapmak için çok da lazım değildir bizdeki eksik olan şeyler. Cinsellik sayılan her şeyden mahrum değiliz bizler.
Seyahat yapmaktan, eğlenceden mahrum değildir duygularımız. Tek sorun vardır asıl olarak yaşamımızda; Bunları yaşayacak olduğumuz partnerimizin ve içinde dolaşacağımız toplumun kafasının içindeki önyargılar. O önyargıları gelişen tıp yıkmalıydı aslında. Sağlıklı insanın karşılığı salt tek başına bedensel sağlık değildir. Aynı zamanda sağlıklı ruhsal yapıda gereklidir. Tıp eski çağlardaki üretim ilişkilerinin beslediği bu ön yargıyı yıkarak hem kendi tıkanmışlığını aşmalıdır hem de insana olması gereken maksimum hizmeti vermelidir.
Çünkü insan salt beden değildir.
Tıp en büyük yanlışı nerede yaptı artık biliyorum.. Bunu elle tutacak kadar somutlaştı kafamda.. Tıp en büyük yanlışı, insanı tek bir fiziksel mekanizma sanarak yaptı. Fiziksel olarak düzgün çalışan bir anatomik yapının, insanın kendisini ben saydığı ruhsal-tinsel yapısını mutlu edeceği üzerine temellendi Tıp.. Memnun olma/Mutlu olma sağlıklı ve düzgün çalışan bir bedenden kaynaklı olacak sanıldı..
Psikiyatri ve psikoloji Tıp bilimi içine zorunlu olarak alınmış bilim dallarıdır. Her bireyde ayrı bir tinsel durum oluştuğundan şimdilik daha çok farmakolojik tedavi yöntemi uygulanabilmektedir. Onun da temeli hastayı uyuşturup, çevreye ve kendine zarar vermeden, alt bilincin olayları çözmesini beklemektir..
Şimdilerde Tıp adamları bu yanlışlarını görmeye başladılar aslında. Çaresiz kaldıklarında artık her şeye ‘’pisikolocik’’ deyiveriyorlar. Hastayım diye gelen kişilerin rahatsızlığını anatomik yapıları değil, ‘’pisikolocik’’ durumları üretiyormuş yani. Yani ruhsal yapıda anatomik yapıya zararlı olabiliyormuş. En azından onun işleyişini bozduğunu kabul ediyorlar artık. Mutlu/memnun insan için ruhsal yönün, sağlam bedenle sağlanamayacağını, tek ve yeter şartın bu olmadığını anladılar bence artık..
Bir adım daha öteye taşırsak bu tartışmayı; Şöyle bir örnek olacak bence:
‘’Ya kardeşim fizik olarak senin bir şeyin yok. Taş gibisin. Anlattığın semptomları yaşıyor olamazsın. Manyak mısın sen? Her şey panik atak sende. Anla be kardeşim ‘’
Yada ‘’ Ulan bi bok anladıkları yok bu doktorların. Göz göre göre öldürecekler beni. Bok yoluna gideceğim.’’
İşte bir çok konuda hekim/hasta ilişkisi bu noktaya gelmiştir..
Ayrıca insanı salt anatomik bir varlığa indirgeme hatası bir çok ideolojik hatayı ve ön yargıyı da beraberinde getirmektedir. Mutlak bedensel bir fetişizm yaratılmıştır. Eksik bedenlere duyulan faşizan duygular tıp bilincinin gelişmesi doğrultusunda azalmamıştır. Aksine artmıştır.
Oysa üretim ilişkileri içinde bedene duyulan ihtiyaç gittikçe azalmaktadır. Buna rağmen bedensel eksikliğe duyulan ön yargı ve (tiksinti demesek de) uzak durma dürtüsü ters orantılı olarak artmaktadır. Sakatlık fobisi engellilere hayatı zehir etmektedir. Oysa engelliler teknolojik gelişmeler sayesinde eskiye göre çok daha iyi şartlarda yaşamaktadır. İstedikleri şeylere daha rahat sahip olmakta ve ulaşabilmektedir. Asıl sorun bu rahatlamaya ters orantılı olarak gelişen toplumdaki sakatlık fobisidir. Toplumdaki bu sakatlık korkusu sayesinde engelliler iki tür kıskaca girmektedir.
Bir; Engelli birey elbet kafasında var olan her şeyi toplum içinde gerçekleştirecektir. Ve kafasında var olan şeyleri yapma gücüne sahiptir. Oysa toplum buna izin vermemektedir.. Bireyi dışlamaktadır. Açık seçik olmasa da sinsice ve kalleşçe yöntemlerle
İki; Engelli bireyin kendiside bu faşist insan modeli ile donatılmıştır.. Kendisine acımaktadır.. Kendisinden nefret etmektedir. Yaşamı kendisine zehir etmektedir..
Mutlu/memnun insan için temel alınan sağlıklı bedensel yapı olması ilkesi azıcık esnetilse yada en azından olayın yarısı sayılsa, bir adım atmış olacağız. İnsanın memnun/mutlu olması için ayrıca ruhsal durumunun da sağlık olması gerekir bence. Ve en azından, en az bedensel sağlık kadar önemlidir benim için. Bunun yansımaları çok geniş olacaktır bizlere. Kıymet-i harbiyemizi tartarken kendi içimizde yada başkalarının içinde, kıymet vereceğimiz şeylerimiz artacaktır. Ve en kıymetli şey değildir kayıp saydıklarımız.
Mutlu/memnun insan olmak için yapılması gereken, bir çok eylemi yapmak için çok da lazım değildir bizdeki eksik olan şeyler. Cinsellik sayılan her şeyden mahrum değiliz bizler.
Seyahat yapmaktan, eğlenceden mahrum değildir duygularımız. Tek sorun vardır asıl olarak yaşamımızda; Bunları yaşayacak olduğumuz partnerimizin ve içinde dolaşacağımız toplumun kafasının içindeki önyargılar. O önyargıları gelişen tıp yıkmalıydı aslında. Sağlıklı insanın karşılığı salt tek başına bedensel sağlık değildir. Aynı zamanda sağlıklı ruhsal yapıda gereklidir. Tıp eski çağlardaki üretim ilişkilerinin beslediği bu ön yargıyı yıkarak hem kendi tıkanmışlığını aşmalıdır hem de insana olması gereken maksimum hizmeti vermelidir.
Çünkü insan salt beden değildir.