Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Teşekkürler toplum

spastik

Üye
Üyelik
15 Eyl 2005
Konular
31
Mesajlar
621
Reaksiyonlar
0
önüme önce toplum çıktı nasıl mı önyargılarıyla ve cahilce düşünceleriyle. önce onları yıkmak gerekti bende bu amaçla yola çıktım bu yol beni psikolog olmaya götürdü. ilk önce ilokulu okuyamaz dediler okudum sonra ilkokul kolaydı orta okulu bitiremez dediler gaza geldim derece ile bitirdim sonra liseye laf attılar ben gene gaza geldim çeşitloi belgelerle çıktım sonra baktılar olacak gibi deil şapkalarını öne indirdiler. şu anda bürokrasi ile boğuşuyorum sanırım gene gaza gelip sonunda profoser yada ermiş olacağım teşekkürler toplum
 
:lol:
azminiz ve hayata bağlılığınız için tebrik ediyorum sizi.. umarım bürokratik engelleri de en kısa sürede aşacaksınız. Bu konuda ne olursa olsun yardıma hazırım. Çocuklarımızın sizden öğreneceği çok şeyler var.
 
evet azminize ve hayata olan bağlılığınızdan dalayı tebrik eder...

başarrılarınızın devamını dilerim... :D :D :D
 
Baba diyalektik :)
Her şey zıddını doğurur.
 
Einstein Amcam; “Bir önyargıyı yok etmek bir atomu parçalamaktan daha zordur.” demiş. ;)

O ne derse doğru der!!

Evet.. Engellerin en büyüğünü zaman zaman içinde yaşadığımız toplum koyuyor, önümüze. Ön ve bön yargılarıyla, cahilliğiyle, gelişmemişliğiyle.. Ama onsuz da edemiyoruz.. İnsanoğlu hem “çevre yaratığı” hem de “çevre yaratıcı”dır. Önemli olan; “başkalarının düşünceleriyle yargıya varmadan” kendimiz olabilmek.

Oturanboğanın dediği gibi: Her şey “diyalektik” :)
 
ETKİ-TEPKİ DİYE BUNA DENİR
AMA OLUMSUZLUKLAR ZORLUKLAR BAŞARIYA DOĞRU SÜRÜKLEMİŞ NE MUTLUKİ :D
 
Evet bir de bu yönünden bakmak lazım.
Hem böyle bakınca engellerimiz faydalı görünüyor :)
 
arkadaşlar başka bi şans yok ki ya var olacaksınız birileri sizi adam yerine koyacak yada saygı duyacak yada yok olacaksınız herkes hayatının belli zamanlarında böle bi yol ayrımına gelir önemli olan hangisini seçeceğidir bana kazanmaktan başka yol bırakmadılar oysa ben sessiz mulayim bi adamdım evde oturup baba parası yiyecektim olmadı delittiler beni. iyileşmem lazımdı bende psikolog olayım belki iiiii gelir dedim. iyi geldi toplum değiştimi hayır yalnız bi değişiklik oldu ben artık kendimle dalga geciyorum iyi oluyo sizlerde yapın tavsiye ederim o zaman ağızları bi karış acık kalıyo
 
Bravo sana seni kim tutar. :p :p :p
Gurur duymalısın kendinle başarmışsın.
 
bu toplum harikada biz değerini bilmiyoruz demek :lol:

o toplumdan banada lazım yada her eve bi tane :lol: :lol:
 
Toplum bazilarinda umut sondurur,bazilarinada kamci ustune kamci indirir.
Ne mutluki siz kamci yiyip aci duyanlardansiniz ve bu aci sizi basariya kosturmus.Birde madalyonun obur yuzu var ya umudu sonup kabuguna cekilenler,Allah onlarin yardimcisi olsun ve hicbir kosulda umutsuz birakmasin.
 
Yaa arkadaşlar, toplumu “Van Gölü Canavarı” yaptık, çıktık sonunda ;) Ne toplummuş be…

Bir kere, istesek de, istemesek de hepimiz toplumun bir parçasıyız.. Hiç birimizi ağaç kovuğunda bulmadılar..

Tamam.. Ön ve bön yargıları var, cahilliği var, geri kalmışlığı var, art niyeti var.. Ama bunların hiçbiri kendimizi toplumdan soyutlamaya ya da toplumu düşman bellemeye gerekçe olamaz.

9 yıl önce makalemsi bir şeyler çızıktırmıştım. Hiçbir paragrafını çıkartmak içimden gelmedi.. Bu gün de aynı şeyler geçerliliğini koruyor, çünkü:

İYİLİK ÜZERİNE

William SAROYAN, demiştir ki: “Herkes - kendi gördüğü şekliyle - kötü bir dünyada yaşayan iyi bir insandır.” Bir de “Karşındakini parmağınla göstererek iyi ya da kötü olduğunu söylerken diğer dört parmağının da kendine dönük olduğunu unutma!” diyen bir atasözü vardır. Bu iki sözü bir arada kullanıp düz mantıkla olaya baktığımızda “kötü” kavramının sonunu getiririz. Öyle ya “kendini dört kez iyi kabul eden insan karşısındakilerin bir kez olsun iyi olduğunu kabulleniyor” demektir. O halde derdimiz nedir? Her şeyin güllük gülistanlık olması gerekmez mi?

Önce, hiçbir sağlıklı insan yaptığı herhangi bir işi “yanlış yapıyorum” diye yapmaz. Yaptığı işin yanlışlığını sonradan fark ederek düzeltir ya da düzeltmez o ayrı konu. Ama bir işi yapmadan önce ya da yaparken “doğru” olduğunu tahmin ederek yapar. Böyle olduğunda; herkes kendine göre “iyi”sini yaparsa “kötü” kalmaz demektir.

Bu durumda “kötülük” denilen olgu acaba UFO’larca uzaydan mı getiriliyor? Ya da Van Gölü Canavarı gibi denizlerin dibinde saklanıp canı sıkıldıkça ortaya mı çıkıyor? Hiçbiri değil. Ayaklarımızı yere basarak doğru tahliller yaparsak görürüz ki “iyilik” de, “kötülük” de “insanların” eseri. Elle tutulup gözle görülmeseler de sonuçları bütün insanlığı yakından etkileyen bu çok geniş boyutlu iki kavram üzerine kitaplar yazılmıştır. Daha da yazılacaktır. Burada üzerinde durmak istediğimiz yan; bu kavramların insan topluluklarının yaşamına nasıl girdiği, onları nasıl etkilediği.

Toplumların ekonomik ilişkileri içerisinde “DURUMLARI ve ÇIKARLARI” birbirine taban tabana zıt iki ayrı insan kümesi vardır ki işte sorunun asıl kaynağı buradadır. Bu kümelerden bir tanesi diğerinin üzerindeki egemenliğinin sürmesini ötekisi de kalkmasını ister. Bunun savaşı yapılır. İşin şaşılası yanı, bu savaş mertçe yapıldığında ortaya ‘kötülük’ diye bir olgu çıkmaz. Savaşın adı konmuştur. Taraflar saflarını bilirler. Ona göre davranırlar. Ama gelgelelim bir taraf diğer tarafı arkadan ya da içerden vurmaya kalkınca işin rengi değişir. Ortalığı bir toz duman sarar ki göz gözü görmez. Kan gövdeyi götürür. “Kötülük” Canavarı ortaya çıkar.

Bu insan kümelerinden birisi diğerine ait olan hemen her şeyi, başta emek gücü olmak üzere inançlarını, düşüncelerini, kültürünü, duygularını, cinselliğini, yaşını, güzelliğini, özürlülüğünü sömürmek ister. Diğeri de bu davranışa gücünün yettiğince karşı koyar. Savaşır. Ya da koyamaz. Alabildiğine sömürülür.

Bir de bu kümelerin dışında ‘iki cami arasında beynamaz’ başka kümeler de vardır ki bunların hâli daha bir içler acısıdır. Ne zaman, hangi durumda, kimden yana tavır alacaklarını bilemediklerinden ‘deli danalar’ gibi oradan oraya koşturup dururlar. Özenti içinde olduklarından ne ‘örs’ olurlar ne ‘çekiç’. Ezildikleri halde ezenden yanaymış gibi görünüp onların “çanak yalayıcılığını” yapmaya çalışırlar. Onu da beceremeyip yüzlerine gözlerine bulaştırırlar. Öylesine onursuzca yaşayıp giderler.

“İyilik” kavramı da garibim, bunların haline bakıp bakıp boyun büker. Sahi yazının başlığını “İyilik Üzerine” koymuştuk değil mi?
 
YILMAYIP BAŞARDIĞIN İÇİN YÜREKTEN KUTLUYORUM SENİ HA GAYRET SON HAMLENİDE YAPTA ŞU TOPLUM DENEN VARLIKLAR GÖRSÜNLER SENİ VE SENİN GİBİLERİ 8)
 
Spastik deyince herkes bizleri hemen beyin özürlü kategorisine sokuyor. Biz diyorum çünkü bende bir SPASTİĞİM.... İlginçtir TDK sözlüğünde de bu bööle tarif ediliyor. Bilmeyenlere anlatmak gerekirse spasite beyindeki sinir sisteminde gelen bir arıza nedeniyle meydana gelen bir rahatsızlık. Zekayla ilgisi yok. Ama bu kısaltma olurken farklı bir anlam oluşuyor. Bende bu zorlukları çektim. ve geldiğim nokta belli.. BİR GAZETENİN EDİTÖRÜ VE MUHABİRİYİM hemde ORMAN MÜHENDİSİYİM... Şu anda büyük bir projenin başında yer almaya hazırlanıyorum. Övünmek gibi huyum yoktu... her ne kadar aslan burcu olsam da.. :) Ama bizler başardıkça sadece bizim için değil tüm engelliler için önyargılar değişecekti yavaş yavaş.. Aaaa unutmadan bizden medyumda çıkıyor.. Medyum keto gibi... Bende de az buçuk var sanırım ?....... Durun bir dakka kendime yeni bir iş alanı keşfettim sanırım... Yuppiiii...........
 
bilgi...insanın mutlaka sahip olması gereken, nefes aldığı süreç içinde alınmaya devam edilmesi gereken soyut ama sihirli bir kavram.soyut ama arkadaş onu kullanmasını bilerek somutlaştırmış.bunu başarmak oldukça güç artık günümüzde.aman sendeci ve kim uğraşacakcı bir zihniyet yetişmekte.hazırcı olmuş yeni jenerasyon maalesef.günlük hayat onlara bu zihniyeti aşılayan ve tabii dediklerini harfi harfine yerine getiren bir yetiştirme tarzı...
kimbilir belki onların suçu yoktur...

hepimizin hayatında seninkine benzer örnekler vardır arkadaşım...eminim bundan.

mücadeleci ruhunla ömür boyu yolun açık olsun inşallah...
 
türkiye ve bizim yani toplumumuzun bu tür insanlara çok ihtiyacı var.
arkadaşıma başarılarından dolayı tebrik ediyorum başarıların devamını istiyoruz.


toplum yapısını oluşturan yani bizler, mutlak başarıya ulaşmak isteyenlere köstek degil destek olmalıyız ve toplumun alt yapısından başlayarak halkımızı sürekli bilinçlendirmeliyiz.
 
baben e cevap

biz kimseyi vede toplumu canavar olarak görmeyiz çünkü o noktalardan gectik acıda verse bizi çokda kırsa bu noktaları aşabildik. fakat bazı gerçekleri burada yazmazsak geriden gelenlere ışık tumamış ve yeni yollar önermemiş oluruz yukarıdaki yazıları yazarken amacım kin duymak yada düşmanca duygular beslemek ve bunları sizlere boşaltadarak rahatlamak deildir. eğer birileri yada bir kişi bile bu yazıyı okuyup hayatında bir ışık yakar yada yeni yollar bulmak için içindeki potansileli harekete geçirirse bundan inanılmaz şekilde zevk alırım ve bu durum beni onurlandırır. eğer sofinin dünyası kitabındaki tüyün üzerine çıkan yaratıkları okumuşsanız beni daha rahat anlıyacağınızı zannederim. ben ve benim gibi yüzlerce kişi o tüyün üzerie çıktık ve dünyanın içinde bulunduğumuz şapkadan çok daha farklı biyer olduğunu artık biliyoruz. bu saatten sonra olay bitiyor mu bitmiyor daha fazla bir sorumluluk var üzerimizde geriden gelenlerin kolundan tutup bahsettiğim toplumun cahilliklerinden ve özelliklede ön yargılarında onları korumak çünkü hepimiz aynı yozluklarla karşılaşıyoruz fakat aşabilen insanların sayısı aşamıyanlar kadar fazla değil. çünkü onları toplum baskısından zaman zaman şiddetinden koruyabilecek önlerini her türlü yozluğa rağmen açabilecek aileleri yok. nedeni basit engelli bireye sahip olan bir ailenin engelleri aşabilmesi için öncelikle toplumun bir adım önünde ve cesur olması gerekiyor ve yeni duumlara çabuk uyum sağlaması ve açık olması gerekiyor bu varmı peki engelli ailelerin bir çoğunda bunun cevabını sizlere bırakıyorum. sıfatlarını biraz önce saydığım ailenin sözcükte karşılığı demokratik ailedir. kuralları açık her istiyenin söz söyleme hakkının olduğu bir aile bu var mı içinde bulunduğumuz ortamda........... ? işte bu sebeplerden ötürü engelli bireyleri direnci kırılıyor demokratik açılımlar gösteremiyor içine kapanık kendine güveni olmayan hakkını savunamayan, birilerine bağımlı yaşama zorunda kalan bireyler yetiştiriyor. biçok aile engelli çocuğunu dışarı çıkarmıyor neden bundan zevk aldıkları için mi hayır bir çoğu toplumun baskılarına göğüs geremediği için çünkü toplum kedinden farklı olanı dışlıyor kabullnmiyor bunun adıda kapalı toplum empati kuramayan karşıdakinin duygularını anlamayan anlamak istemeyen hala güçü kol kuvvetinde arayan beyin gücünün farkında olmayan sanayileşmeyi kavrayamayan bilg teklolojilerini kullanamayan bir toplum var karşınızda artık gerisini siz düşünün
SAYGILAR
 
Re: baben e cevap

spastik' Alıntı:
biz kimseyi vede toplumu canavar olarak görmeyiz ...

Yok spastik, yanlış anladın.. Ben toplumu canavar olarak gördüğünü, söylemedim zaten.. Sadece, senin “ironik” bir giriş yapmandan ötürü, sonradan gelen “yanlış anlamalarla” dolu mesajlara bir tepki gösterdim. ;)
Sofi’nin Dünyası”nı henüz okumadım. Ancak, yine 9 yıl önce “Boyalı Kuş” hakkında makalemsi bir yazı çızıktırmıştım. Onu da aktarayım:

KUŞLARI BOYAMAK

Polonya asıllı ünlü yazar Jerzy KOSİNSKİ, "Boyalı Kuş" adlı romanında II. Dünya Savaşı Sırasında bir çocuğun başından geçenleri akıcı bir dille anlatır. Savaşın insan ve insan toplulukları üzerindeki acımasız etkilerini, kendi türünden olan ama kendisinden farklı yanları olduğu için bir başkasına ‘düşman’ kesilen insanları bu romanda tanıtır. Kültürel az gelişmişliğin, savaşla birlikte insanları ne denli ‘gaddarlaştırabileceğini’ sayfalar arasında adeta sürükleyici bir film izler gibi izleriz.

Bundan elli küsur yıl önce yaşananları, günümüz dünyası yeniden yaşamak istemiyor. Ama ne yazık ki gerisinde acıdan başka hiç bir şey bırakmayan bu tür olaylar, zaman zaman ve çok çeşitli bölgelerde alabildiğine yaşanıyor. Doğal olarak özürlüler, hemen her durumda olduğu gibi sağlıklı insanlardan, daha fazla enerji harcayarak ve daha bir zorlanarak katlanıyor bu inanılmaz vahşete.

Hemen hemen doğadaki tüm canlıların kendisinden güçsüz canlılara karşı takındığı tavır şu atasözüyle özetlenmiştir: ‘Büyük balık küçük balığı yutar.’ Bu sözün doğruluğu kültürel gelişmişlikle ters orantılıdır. Yani, insanlar kendilerini, kültürel olarak ne denli geliştirmişlerse, ilkel duygu ve düşüncelerinden ne denli arınmışlarsa bu söz geçerliliğini o kadar yitirir. Ve insanlık, kendinden güçsüz olanı ezip yok etmek yerine; kendinde olanı ‘paylaşma’yı öğrendiğinde onurunu kazanır.

Gelişmiş toplumlarda bile sık görülen; yabancı düşmanlığının altında yatan gerçek neden, elimizdeki olanakları daha çok kişiyle paylaşma kaygısıdır. İnsanın doğasında var olan bu bencillik duygusu daima yeni düşmanlıkların yaratılmasında malzeme olmuştur. Topluluğa dışardan katılan bireyin, eski üyelerin ‘boğazlarına ortak’ olma olasılığına karşı bazen gizliden gizliye, bazen de açıkça ‘düşman’ olunur. Tâ ki yabancının, ‘bir dost’ olduğunu, ‘kendisinden bir zarar gelmeyeceğini’, ‘yük olmayacağını’ hatta gerekli ilgiyi, yardımı, sevecenliği vb. görür ise ‘yararlı bile olabileceğini’ gözle görülür, elle tutulur bir biçimde ‘kanıtlamasına’ dek. Bu elbette kolay değildir. Hem de hiç kolay değildir.

Kimi toplumlarda da ‘güçsüz’ olana karşı bir ‘acıma duygusu’ gelişmiştir. Konuşmalarda, bakışlarda, hemen her davranışta aslında ‘ne yapılması gerektiğini bilememekten’ ileri gelen ‘telaşlı bir yardımseverlik’le karışık acıma duygusudur bu. Böyle olması nedeniyle her türlü ‘sömürüye’ de açıktır. ‘Duygu sömürüsü’ bunların başındadır. Özellikle son yıllarda medyada buna yönelik pek çok örnek sergilenmiştir. Konuya, ‘bu zavallı yardım bekliyor’ söylemiyle yaklaşmak yalnızca ‘zavallı’ sayısını artırmaktadır. Oysa ihtiyacı olanlara yardım etmenin toplumsal sorumluluk olduğu bilinci ile konunun kişisellikten kurtarılıp; kurumsallaştırılmasıyla kalıcı çözümler bulunabilir.

***

Yabancılarla güçsüzlerin ortak yanlarının alınıp bir roman kahramanın kişiliğinde birleştirilmesini, yukarda sözünü ettiğim "Boyalı Kuş"ta okuyabiliriz. O romanda anlatılanları da -öylesine dehşet verici olmasa bile- hemen her gün yaşar, duyar ya da görürüz. Her defasında ‘bu son olsun’ desek bile. Ama ne yazık ki, bir başka gün daha da acı veren bir olayı öncekinden ders almadığımızı kanıtlamak istercesine yine yaşar, duyar ya da görürüz.

Doğuştan ya da sonradan özürlü, fiziksel engelli, sakat ya da ne derseniz deyin kimi insanlar, yaşamın gerçeklerini, yukarıda değindiğim gibi sağlıklı insanlardan daha çok çaba sarf ederek, daha fazla yorularak yüklenmek zorundadırlar. Bu nedenle, yaşamın güzel yanlarına daha bir sıkı sarılmak, küçük nedenlerden büyük mutluluklar çıkartabilmek zorundadırlar. Bunu yapabildikleri sürece yaşama savaşında hep ‘kazanan’ olurlar.
 
Baben' Alıntı:
Kimi toplumlarda da ‘güçsüz’ olana karşı bir ‘acıma duygusu’ gelişmiştir. Konuşmalarda, bakışlarda, hemen her davranışta aslında ‘ne yapılması gerektiğini bilememekten’ ileri gelen ‘telaşlı bir yardımseverlik’le karışık acıma duygusudur bu. Böyle olması nedeniyle her türlü ‘sömürüye’ de açıktır. ‘Duygu sömürüsü’ bunların başındadır. Özellikle son yıllarda medyada buna yönelik pek çok örnek sergilenmiştir. Konuya, ‘bu zavallı yardım bekliyor’ söylemiyle yaklaşmak yalnızca ‘zavallı’ sayısını artırmaktadır. Oysa ihtiyacı olanlara yardım etmenin toplumsal sorumluluk olduğu bilinci ile konunun kişisellikten kurtarılıp; kurumsallaştırılmasıyla kalıcı çözümler bulunabilir.

Bu makaleniz http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?t=4193 başlığındaki yazılarımıza tercüman olmuş. Ellerinize sağlık...

.
 
Rica ederim :oops:

İşin ilginci (ve acı yanı) ben bu yazıyı 1996 yılında yazmıştım. :wink:

Olumluya doğru değişen yeni bir şey yok!! :x

Sağlıcakla...
 
sanırım bi sorun var yazdıklarımı göremiyorum
 
spastıgın parmak bastıgı ve dıger arkadaslarımızın da katkısıyla daha da derıne ınılıp ırdelenen konu bızım ortak paydamız.toplum kendı ıcınde,kendı koydugu kurallarla donen bır sıstem.o sıstemın ıcınde olanları da kendı secıyor aslında.nadıren duzene gırmek ıstememe luksunu gosterenler harıc.bızlerse bu carka gırmek ıcın buyuk caba sarfetmek zorunda bırakılan bıreylerız.ıkı secenekle dunyaya gelıyoruz.ya savasımızın bılıncınde,yılmaz tavırlarla var olmak..ya kabuga cekılıp pes etmek.gercı bu seceneklerle dunyalıyız ama secme ozgurlugumuzde de yıne cevre ve bırıncıl derecede aılenın yaklasımı oluyor.aılenın spastıgın dedıdıgı gıbı demokratık bır ortam hazırlaması,kabullenır bır duruşla bızlere sahıp cıkması,oncelıkle bırey olarak kabul edıp saygı duyması;önce yakın cevreyı,sonrasında toplumun dıger kademelerını saygıya ıtıyor.bızım toplumdan saygıdan baska beklentımız yok.gercı saygı konusunda bonkor bır toplum olmadıgımız ortada ama...
basarılarımız önumuzu acacaktır.daha cok yerde,daha cok dalda basarılarımızla var olmamız dılegıyle..
 
Malum dün bazı mesajlar teknik bir sorundan dolayı silindi. Bu arada bu başlıktan iki mesaj da silinmiş. Baben'in elinde varmış bu iki mesaj. Onları aktarıyorum:

spastik' Alıntı:
Yıl 2005 ve 2006 ya az kaldı 21. yy.da yaşıyoruz artık internetin şaha kalktığı ve bilgilerin her saniye değiştiği bir zamandayız. Hayatımızı neredeyse teknoloji yönetiyor örneğin cep telefonumuzu evde unuttuğumuzda bir organımız yokmuş gibi eksiklik duyguları yaşıyoruz ya da mail adresimiz başkalarının eline geçtiğinde bütün dünyamız başımıza yıkılıyor çünkü bütün kişisel bilgilerimiz orada belki de bütün iş bağlantılarımızı onun aracılıyla kuruyoruz. Buradan da anlaşılacağı üzere bilginin eşlik ettiği teknoloji hayatımızı çok kolaylaştırdığı gibi kâbusa da çevirebiliyor. Şimdi bu teknolojinin engelli açısından önemine değinmek istiyorum. Eskiden kol gününe dayalı iş alanlarında çalışma olanağı bulamayan ya da kısıtlı alanlarda iş bulabilen veya bulduğu işte idare edilen engellinin çalışma şartları teknoloji sayesinde değişebilecek. Eskiden bilgi araçlarına ulaşamayan yaşadığı ülkedeki gelişmeleri takip edemeyen bu sebepten birçok fırsatı kaçıran engelli değişen dünya şartlarıyla birlikte değişime uğrayacak. Burada kritik nokta şurası; bu teknolojiyi kullanabilecek bilgi alanlarına sahip olunması işte burada eğitim devreye giriyor engellinin hayatını değiştirecek bu teknolojileri kullanması için mutlaka bilinçlenmesi gerekiyor bunun da yolu aile eğitiminden geçiyor. Herkes için aile eğitimi çok önemli fakat ülkede yaşayan engelli aileleri için iki kat daha önemli bir konu bu özellikle büyük şehirlerde bu konuda çalışmalara kulak misafiri oluyoruz. Engelli çocuklara nasıl davranılması gerektiği nelere dikkat edilmesi, hangi alanlarda önlem alınması vs vs konularda aileleri eğitici programlar düzenleniyor bu sayede bilinçli ana-babaya sahip olan çocuk yaşamdaki çok hayati bir engeli de böylece aşmış oluyor gerisi örgün eğitimle birlikte engellinin gayretine kalıyor. Sonuç olarak bilinçli engellilerden ve kendine güvenen işinde ve sosyal yaşamda başarı sağlamış engelliler yetişiyor ve doğal olarak da ortada acınacak bir durum kalmıyor.
SAYGILAR

[quote="Babür Akdağ (Baben)]Baben,
Elbette teknolojinin gelişmesi ve bunun engelliler için yararları konusunda haklısın, spastik..

Ancak bu dediklerin toplumun, toplumların ve engellilerin yüzde kaçı için geçerli? “Acınacak” değil ama “acı” olan durum: 9 yıl önce yazdığım makalenin güncelliğini bu gün yazılmış gibi koruyor olması.

Ekonomik gücünün zayıflığı yüzünden yeterli eğitimi alamayan, alsa bile, aldığı eğitimin gereğini; yine ekonomik gücünün zayıflığı yüzünden yerine getiremeyen engelli-engelsiz insanlar, çoğunluğu oluşturuyorsa o toplumda bir şeyler yanlış gidiyor, demektir. Sadece teknolojik, sadece ekonomik ya da sadece kültürel gelişmenin yaşanması bir şey ifade etmez. Hatta çözümsüz çelişkilerin çoğalmasına neden olur. Önemli olan bu üçünün bir arada gelişimidir. Birbirini tetiklemesidir. Bu olmadığı için karşımıza çıkan engelin “toplum” olduğunu sanıyoruz
[/quote]
 
ekonomiden önce

ekonomininde düzelmesi eğitime bağlı değil mi?
 
Ekonomi; alt yapıdır, temeldir. Eğitimse bir üst yapı kurumudur. Evin duvarlarıdır. İstediğin kadar; temeli çürük bir binanın, duvarlarını boya, kiremitlerini değiştir.. En ufak bir depremde yıkılacaktır!
Bir başka forumdaki yazımda şöyle demişim:
Sen toplumun hepsini üniversite mezunu yap, onları doyuracak ekmeğin parasını kazanmasını sağlayacak “iş” kapısı açamazsan sonuç yine aynıdır. Son sistem bilgisayarla donat, onu ne amaçla ve nasıl kullanmayı öğretmezsen sonuç yine aynıdır.
Hiçbirisinin de önceliği yoktur! Eşit olarak gelişmek zorundadırlar. Bizler gibi “yamuk” ;) bir gelişim olursa sorun ne bizde, ne onlarda, ne başka bir yerdedir.
Ancak; öyle bir durum ki, her şeye “sıfır”dan başlama olanağımız yok! Elimizde var olanları amacımıza en uygun şekilde değiştirerek kullanmak zorundayız. O halde; bu üç unsurun eşzamanlı büyümesi ya da gelişmesi gerekir.
 
ben toplumdaki aşağılanan yada acınan engellilere farklı bakış acıları nasıl sağlanır bunun için engellilere neler yapılabilir vede engellinin acısından bakmak istedim olaya yoksa daha geniş boyutta dediklerinize katılıyorum. yanlız şu da var ki burada engellinin bir işe girip girememesi deil mesele daha geniş alınması gereken bi konu. bilinçli eğitimli engelliden söz ediyorum ayakta kalabilmesi sömmürülmemesi için bu şart. böle bir insan ekonomik özgürlüğünü kazanmasa bile kısa vadede pes etmez kendisine yaşam alanı yaratır bi şekilde direnir yasama, değişik anternetifler yaratabilir. ve ne olursa olsun kendine acınmasına izin vermez. SAYGILAR
 
Evet.. Bireysel ve salt engelliler açısından bakıldığında ‘öyle görünüyo’ ;) Ama olayın ‘MAKRO’ boyutu var. Ve o boyut çözüme ulaşmadan yapılacak ‘küçük’ değişikliler hep ‘küçük’ kalmaya mahkûmdur.. Her ne kadar “deniz yıldızı kurtaran adam” öyküsünde sevimlileştirerek anlatılmışsa da olay..

Bu başlıkta kısa da olsa bir “beyin fırtınası” yaşadık.. Severim "beyin fırtınaları"nı. Teşekkürler ;)
 
beyin fırtınası

evet beyin fırtınasını bende severim yaratıcıık konusunda inanılmaz destek oluyor dü şünen beyinlereyeni yaklaşımlar ve yeni alternatifler yaratılmasımasına yardımcı olma klonusunda oldukca etkili bi yöntem.
dediğiniz sistem yanlışlıklarının Avrupa birliği müzekeleri sürecinde oldukca iyi bir yol katewdeceği inancındayım. Türkiye zaten önemli bir değişim süreci yuaşıyorduı bu sürecin lokomotifide Avrupa birliği olacauk işte o zaman Türkiye çok daha fazla değişecek gerçi oldukca sancılı bi süreç olacak fakat medeniyet için bu sancılara katlanacağız. herkesin kendini yenilemek zorunda olduğu gibi ülkedeki engellilerinde kendilerini yenilemesi ve gelişmeleri gerekecek sanırım en büyük avantajk önlerindeki anlamsız engellerin bürokratik eksikliklerin ayrımcılığın kalkacak olması bu acıdan da Avrupa birliği bir itici güç durumunda olacak bazıları oldukca büyük bir muhalefet yapabilir fakat bence herşey daha güzel olacak
 
AB konusunda ne yazık ki pek umutlu değilim, ben. Çünkü; dediğin gibi “oldukça sancılı bir süreç olacak” ve yönetim kademesindekilerin, deyim yerineyse “burunları çok sürtülecek.” Türk halkı geleneksel olarak liderlerinin “burunlarının sürtülmesine” dayanamaz. (Kendisine ne yaparsan yap ama ‘lider’ söz konusu olduğunda işler değişir. –Gerçi eski gelenekler de kalmadı ya ;) – Sonuçta ya isyan çıkar ya da lider değiştirilir. Yeni gelen liderle her şeye sıfırdan başlanmak istenir.. Ama bu aslâ yapılamaz.. Ve böyle sürüp gider.. Şimdiye kadar olduğu gibi.. :(

Umarım yine dediğin gibi "her şey daha güzel" olsun :wink:
 
Üst Alt