Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Tekerlekli Sandalyem | Bülent Küçükaslan

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
673
Mesajlar
57,985
Reaksiyonlar
340
Bülent Küçükaslan


Ben bu sandalyede uyumuyorum
bu sandalyede yıkanmıyorum
bu sandalyede sevişmiyorum
Eee, peki, bazen...
(Shelley Barry)


Uzun zaman önce, omurilik yaralanması sonucu felç olup tekerlekli sandalye kullanmaya başladığım ilk yıllarda, tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kalmaya dair bir yazı yazmıştım. Sakat kimliğimin henüz yeni yeni oluşmaya başladığı zamanlardı... Yazı da bu ilk dönemin gelgitlerini yansıtan, sakat olmayan kişiler okuduğunda onların tekerlekli sandalyeye dair var olan korkularını ve önyargılarını tümüyle besleyen, tekerlekli sandalyeyi kâbusların en acımasız nesnesi olarak konumlandıran, ama sonunda “e ne yapalım, bundan sonra bu şekilde olacak demek ki” diye bir çıkış aramayı da ihmal etmeyen, samimi bir yazıydı.

Bu yazıda ise o günkü halimi eleştireceğim! Daha doğrusu, tam olarak eleştirmek değil yapmak istediğim şey -çünkü “neden böyle hissediyorsun” demenin mantıklı bir yanı yok; bugün istiyorum ki o gün tekerlekli sandalyeye dair hissettiğim duyguların büyük bir çoğunluğunun ne kadar anlamsız ve yanlış olduğunu dillendireyim, zihnimize yerleştirilen tekerlekli sandalye imgesine karşı kulaklara bir parça su kaçırayım.

“Tekerlekli sandalye” deyince herhalde ezici bir çoğunluk bu ifadenin sonuna “mahkûm” kelimesini iliştirir. Çekilmesi gereken bir çilenin soğuk hücresi gibidir tekerlekli sandalye. Öyle ya, insan denen varlık yürür! Yürüyemiyorsa, artık bir sürü şeyi yapamıyor demektir ve bu durum ölümden bin beterdir; tekerlekli sandalye de bu kötü kaderi görünür kılan prangadır. Dahası, çilekeştir tekerlekli sandalye mahkûmları: dünyayla maddi bağlarını koparmış, dünyevi ve tensel zevklerden uzak kalabilen, baya baya mistik karakterlerdir; biraz korkulan, biraz acınan, biraz uzak kalınması gereken, tekinsiz bir ötekidir, biraz da kahramandır tabii! Baş edilmesi mümkün olmayan sakat bir hayatla baş edebilen, sakat bedenine rağmen gülebilen, tekerlekli sandalyesine rağmen üniversite okuyabilen, iş bulabilen, bir şeyler yapabilen, içindeki yaşam sevinci ile sakat olmayanlara dersler sunan, “şükretmek gerek, şükretmek gerek” diye tesbih çektiren, fantastik yaşam koçlarıdır. Ve bu kişi, işte şuradaki kadın-adam, her haliyle ürkütücü olan o tekerlekli sandalyeye mahkûmdur. Bu kadar.

Oysa benim için tekerlekli sandalye bambaşka anlamlara sahiptir. Tekerlekli sandalyemin olmadığını düşünemiyorum bile! Beni özgürleştiren, bedenime ihtiyaç duyduğu desteği sunan, istediğim şeyleri yapmama olanak sağlayan, kontrolü elime veren kocaman bir yanımdan bahsediyoruz. Günümün 15 saatini üzerinde geçiriyorum. Kaçmak için de varmak için de ona ihtiyaç duyuyorum. Mükemmel bir uyum, keyifli bir karşılıklı bağımlılık var aramızda. Bana en uygun olan modeli seçmek için günlerce bakınmayı, teknolojisini incelemeyi, çeşitli düzenlemelerle kişiselleştirmeyi, rengi ve aksesuarları hakkında tercihte bulunmayı seviyorum. Yüzlerce modelin arasından en kolay sürebileceğim, en konforlu, en aktif, en hafif, en iyi şasisi ve tekerleği olan, en sevdiğim rengine sahip olayım istiyorum. Bir dokunuşla etrafımda döndürsün, birkaç yüklenişte hızını alıp koştursun, bir parmak hareketimle kıvrılsın, yanaşsın, dursun... Böyle bir sandalyeye sahip olduğumda iyi hissediyorum, mutlu oluyorum, kurulup etrafıma bakınabiliyorum. Sandalyem bedenimin bir parçası! Parmak uçlarım her noktasını ezbere tanıyor. Kolumu kaldırmak için düşünmediğim gibi tekerimi çevirmek için de düşünmem gerekmiyor; elim tekere gidiyor, avuç içim çemberi kavrıyor, parmaklarım lastiklerin ağırlığımı tarttığını ve zeminin durumunu hissediyor, kaslarım ne kadar güçle itmem-çekmem gerekiyorsa bunu anlıyor ve hareket ediyorum...

Şimdi, böylesi bir keyifle bağlı olduğum, her açıdan yaşamıma katkı sağlayan tekerlekli sandalyeme bakıp ona mahkûm olduğumu söylemeniz size makul geliyor mu? Ne olmuş tekerlekli sandalye kullanıyorsam? Sandalye kullanıyorum diye kadersiz olduğumu mu düşünüyorsunuz? Benden daha şanslı veya iyi olduğunuza mı inanıyorsun? Bir daha düşünün derim! Çünkü benim durduğum yerden bakınca hiç de öyle görünmüyor.
 
sakatliginla iyi barismani akici bir sekilde yazmissin bi solukta okudum
eksikligimizi hissettirmeyen demeyecegim hafifleten teknolojiler her zaman hayata bakis acimizi degistirir insanlari mutlu kilar
siz tekerlekli sandalyedekiler icin sandalyeniz neyse biz sagirALR ICINDE ISITME CIHAZIMIZ BU BELKI BELKI DAHADA GEREKLI BIZLER ICIN
ama ne yazikki bunun bilincinde olamayanlar saticilar bi yerlerde kendi ekmek teknelerine tekme atiyolar resmen
oysa UYAN AYARLARLA HASTALARINI IYI DINLEYEREK GUZEL AYAR YAPSAlar HEM ONLAR KAZANACAK HEMDE ISITMEYENLER ISITME CIHAZI NE ISE YARIYOR BUNU ANLIYACAK
komsumuz haci dayiyi ikna edemedigime uzuldum duymuyor para cok ama bir tane cihaz almis gudurduyo bu sen nasi takiyosun diye diye kafami sisirdi nerdeyse
dilim dondugu kadar ikna etmeye beraber cihaz alalim diye kafasina sokamadim oysa duyarak yasamak ne guzeldir
 
Bülent bey aynı duyguları paylaşıyorum, ve size katılıyorum. Kullandığımız tekerlekli sandalye bizi bir çok insan'dan ve bir çok kanunlar'dan daha iyi anlıyor. Acımızı,çilemizi ve hayallerimizi bizimle paylaşıyor. Bundan daha güzel, daha sadık bir dost var'mıdır ? Ben bu dostumu seviyorum...
 
shukufe yazın coook kötü yaw

ACI'YIDA GÖZE ALABİLMEKTİR YAŞAMAK Hayat bir yap boz. Hepimiz, hayatta mutlu olabilmek için, bedeller öderiz. Hayal kırıklığı yaşamak da bu bedellerden biri belki de. Kumar onarız ihtimaller üzerine. Göze almaktır ya yaşamak. Hayal etmekten vazgeçmemekle direnirsin yaşama. Kendinden eminsen eğer, göze alabilirsin her şeyi. Bilsen de bütün riskleri, kendine güvenmektir bu başkalarına değil. Dayanılmaz ağrılar çeken çok hasta bir insan gibi, acılarınla yaşamayı öğrenmek. Karşısında sapasağlam durabilmek. Kendi kendinin arkasında durabiliyorsan eğer, göze alabilirsin bütün acıları hiç korkmadan. Tüm evrenin, sana acı verebilme ihtimalini bir kenara iter, devam edersin yoluna. Yalan, riya, kötü, hesaplı yürekler olsa da karşında. Yanılsan, aldansan da birilerine, kendine inanmaktır sadece. Acıyı da göze almaktır yaşamak. Acıyı bir nebze olsun azaltacak olan, yanılabilecek olmanı da kabullenebilmek belki de.
 
bülentin her sözüne katılıyorum da bir eksikliği dile getirmem gerek bizde yani ülkemizde ne yazık ki tekerlekli sandelye deyince aklia tek sandart modeler geliyor oysa her özürlünün boy en v.s bir olmadığı gibi her özürün kendine has özelik istediğinide anlamak gerek bülentin dediği gibi nihayettinde bir beden ile bütünleştirteceğin bir araç veriyorsun ve bunu bilinçli vereceksin bunuda yapanı malesef ülkemizde göremiyorum
 
HOŞCAKAL;

seni begensin diye yazmistim belim
 
olay kabullenmekte bitiyor. benim de başlangıçtaki düşüncelerim ile şimdiki arasında çok fark var. insan zamanla olgunlaşıyor.
 
''tekerlekli sandalyeye mahkum'' aslında bu korku kökenli bir cümle.

Karşılaştırma yapıyor hemen beyin, ya benim de başıma gelirse diye, sonra karşısındakinin özünü ve güzelliğini görmeyi kaçırıyor. Ama bilmiyorki; beyazlanan saçlar bilgeliğin simgesi, eksik bir uzuv gücün göstergesi her amliyat izi cesaretin ve yaşanmışlığın nişanı... Kim hangi durumda olursa olsun asla değiştirilmeye ihtiyacı yok. Çünkü her iz her farklılık bir güzelliktir görebilen gözler için.

Siz de bu güzelliği yakalamışsınız Bülent bey, ne mutlu size..

Sevgilerimle, Deniz
 
artık sakatlığını kabulleniştir ve kulandığın cihazı benimsemektir ;benim protezimi sevdiğim ve gözümden bile sakındığım gibi.ilk başlarda bir yük gibi görmekken ağırlık taşıyorum die şikayetlenmek ken şimdilerde ooo çok güzel yürüyorum ,bileğimi bükebiliyorum ,ayağımın altındaki çakıltaşı hissediyorum yaaa çok hafif ayağım tüy gibi (artık hafiflemişitr):))
protez değil o benim ayağımdır okadar ki topuğum kaşınır ,parmağım acır (olmayan) çok güzel bi duygu
 
Eksik yanlarıdır aslında insanı büyüten ve olgunlaştıran. Benim belki bir beden problemim yok, görüyorum, işitiyorum, yürüyor koşuyorum ama bende; olmadan yapamayacağım insülin iğnelerimle dost hatta sevgili gibiyim :) Öyle bir sevgi ki aramızdaki, seviyeli bir beraberlik sürdürüyoruz 13 yıldan bu yana.
 
Çok sandalye eskittim, çok tekerlek, çok yol... Hiçbir sandalyemi seçip almadım ama buna rağmen her yeni sandalye bir sevinç demekti benim içinde.. Aksi mümkün olmasa gerek, ben bunu istemiyorum gibi seçme şansınızın olduğunu düşünmüyorum. Nasıl ki herhangi bir uzvunuzu seçemiyorsanız.. Beni sandalyeye mahkum görmelerinden öte ben kendimi insanlara mahkum görmemek ve sandalyemi onların ellerine mahkum etmeme güdüsüyle yaşıyorumdur, kimsenin benim kadar özenmeyeceğini düşündüğümdendir.

Keşfetmek, hatta o kadar ki hiç dokunamayacağım noktasını dahi ben tarif edebilirim. Düşünün bir, yüksek bir yere çıkacağınızda nasıl çıkarılırsınız? Ya en üç-dört kişi vardır, paketlerler sizi alıp yukarı koyarlar sandalyenizle birlikte, yada tek kişi varsa arkanızda sandelyeniz iki büklüm olur, ama arkanızdaki var gücüyle hala ön tekerleri dahi çıkmayan yere ittirirde ittirir, 'gırdııııııın gırdııııııın' diye bağırırsınız:))) bunun sonucunda hem siz hem sandalyeniz hasar alabilir. Oysa ki, arkasında mutlaka ayakla basılıp kaldırılacak yer vardır, buna hafifçe yüklenmeniz sonucunda sandelyenin önü havaya kaldırabilir. 30 saniyeden fazla bu şekilde götürülmeniz gereken bir yer olursa sandalyenin eğimini ayarlamamaları zulumden farksız, bunu bile kendin keşfediyorsun. Ayaklanıp ver şunu hiçbirşey beceremiyorsun diye ellerinden alasınız geliyor :))

Kolluklarını koltuk niyetine kullanmaya çalışanlarınız var, gözlerimiz hemen tekerlere ilişir o esnada.. :)

Kimi zaman korucuyun bile olabiliyor, küçük bir çocuk itmek istediğinde frenini yapıp küçük oyunlar oynayabiliyorsun. :) Küçük bir çocuk olmasa bile,neyin nerede olduğunu bilmiyorsa karşındaki kişi, nerden yaptın onu şurdan mı burdan mı diye heryerini ellemesi yetmiyormuş gibi çat pat küt sesleri çıkarsa buhran geçiriyorsun, bu ne hoyratlıktır!

Yarışıyorum onunla, berabere kazanıp, beraber yoruluyorum. :) Onunla yaşıyorum evin içi, mobilyalar, dışı, park, dükkanlar, kentler, köyler hiç farketmiyor...

Şöyle çemberi bırakmadan iki üç kez çevirip çevirip sonra avuçiçlerini çemberde sıkmadan rahat bırakmak ve birden manevra yapmakta çok keyifli :)Bu esnada ellerini cebine koyup başı yukarda ıslık çalıp sağa sola sallanarak yürüyen özgür kız gibi hissetmediğimi nereden biliyorsunuz?
 
Teşekkürler KKELEBEKK Benim anlatamadığım duygularımı o kadar güzel anlattın ki , daldım gittim.:)
 
Sayın denizwill'in beyanlarına aynen katılıyorum.

"Eksik bir uzuv gücün göstergesi, her ameliyat izi cesaretin ve yaşanmışlığın nişanıdır. Her iz her farklılık bir güzelliktir görebilen gözler için."

denizwill'in bu sözlerine ekleyecek birşeyim yok.
 
Büyük Aşk yaşıyolar .. başbaşa bırakalım dağılın gençler :))
 
çok güzel anlatımlar..bir mecburiyet (karamsar tarafımdan :( )... çocukluğunu yaşayabilmiş, sonradan bir kaza ya da hastalık sebebi ile sandalyeye mecbur! olan kimsenin psikolojisi farklı,
öte tarafta, doğuştan sandalyeye mecbur bir çocuk ve yaşıtlarının koşmasını yarış yapmasını izliyor sadece bakıyor..ben de onlarla koşabilse idim gülebilse idim diyen bir psikoloji.. ikisinde de kabullenme aşaması..benim tanıdığım sonradan ya da doğuştan mecbur olanlar farklı psikolojilerde olabiliyorlar, kişilik yapısına olgunlaşmaya ve çevre etkilerinin önemi fazla..
 
İstiklal'in başından mesela Fransız Konsolosluğu önünden Tünel'e kadar insanların arasından slalom yapmak,

Nostaljik tramvaya kafa tutmak, içeride seyahat edenlere bir nanik yapıp yanından geçmek,

Pazardan aldığın 6-7 kiloluk karpuzu kolçağa takarak hiç yük taşımamak,

Sahilde gezmenin dibini bulmak ve aksine hiç yorulmamak,

Reyonda son kalan ürünü almak için yayalardan daha hızlı hareket etmek,

Sandalyenin sırtını yaslayarak bir-kaç saat kestirmek,

Dişçi koltuğuna meydan okumak,

Trafikte geçiş üstünlüğü yakalamak,

Kara saplanan tekerlekler için yoldan geçenlere laf atmak: "Baba bir el atsana",

Kaygan zeminlerde kayıp düşememek,

Yayaların yanından hızlıca geçip hava basmak,

Maratona katılmak,

Benzin istasyonuna gidip 36 psi hava basarken pompacıya hava basmak: abi patlatmayalım, biz arabaya 32 basıyoruz,

Oturan Boğa, yazın on numara olmuş yahu!
 
Karşıdan bakınca çok çeşitli yorum yapılabiliyor.MAHKUM ağır bir kelime ama böyle söyleniyor malesef.Sandalyemizle aramızdaki ilişkiyi çözemadikleri kesin...

Oysa o MAHKUMİYET gibi görülen sandalye benim ÖZGÜRLÜĞÜM..:)
Biz birlikte olunca yapamıyacağımız hiç bir şey yok.Ben onun bakımını hiç aksatmam oda beni yalnız bırakmaz.
Yakın bir zamanda yaşadığım bir olay beni bayağı etkiledi.Ben daire içinde araba kullanmıyorum.Dışarıda gerektiği yerde akülü arabayı kullanıyorum, ama çoğunlukla manuel arabamı kullanırım gözümün önünden de hiç ayırmam.Yakınımız geldi ve senden bir ricamız olucak dedi,şehir dışına çıkacaz annem yaşlı rahat gezmesi için arabanı verebilirmisin? senin akülü varya 2 3 gün idare edersin diye düşündük dedi, dedi ama benim boğazıma bir düğüm oldu o anda, durdum öylece asla veremem nasıl diyecem şimdi...
Gözümün önünden okadar çok şey geçiyordu ki arabaları ufak bagaj küçük üstüne doldururlar eşyaları ben otomobile binerken hep takip ederim arabam nasıl yerleşek diye,onlar nasıl yerleştirirler herşey düşünüyorum sanki ayaklarımı istediler benden..Oturacak kişi benden 20 kilo fazla arabam bana göre şimdiye kadar benden başkası binmedi, yooo ben nerde oda orada...Verememki, dediğimi hatırlıyorum gözlerimde dolmuştu ben yanımdan ayıramam üzgünüm dedim..Hiç üstelemediler okadarla kaldı, ama çok üzülmüştüm...Ben ve arabam ilişkisini karşıdaki anlamıyor..:(
 
Merhaba, Oturanboğa'nın söylediklerine tamamen katılıyorum. Farklı bir perspektiften bir yorum katmak istiyorum.
Tekerlekli sandalye bana kalırsa, sadece kullanıcısı tarafından bedeninin bir parçası ve uzantısı olarak görülmüyor. Bence, tekerlekli sandalye kullanan birini seven, o kişinin sevgilisi, eşi olan biri için de sandalye aynı anlamı taşıyor. Bu çok ilginç ve çok değerli bir his bence. Yani sandalye kullanan birini seven biri için, sandalyenin kol kısmına dokunmak, belki sevgilinin elini tutmak gibi; ya da ayakların yerleştirildiği yere ayaklarını uzatmak, sevgilinin bacaklarına dokunmak gibi... Bu anlamda sandalye sadece kullanıcısı tarafından değil, kullanıcıyı seven kişi tarafından da bedenin bir uzantısı gibi algılanıyor. Bu muhtemelen sadece sevgililik ilişkisi ile sınırlı değildir. Sandalye kullanan birinin annesi, kardeşi vs de aynı şeyi hissediyordur.
Bu anlamda sandalyenin bedenle ilişkisi, aslında bizi bedenin ne olduğu sorusuna yönlendiriyor diye düşünüyorum. Bedenin ne olduğunun çok net olmadığını, hatta epey muğlak olduğunu düşünüyorum. Bu sorunun cevabının gündelik yaşam ile, bedene yüklediğimiz anlamlar ile şekillendiğini söyleyebiliriz gibi geliyor bana. Yani bedenin saf biyolojik birşey olmadığını söyleyebiliriz böylece. Sevdiğin birinin bedeninin bir parçası haline gelmiş bir sandalye, bir baston vs., elbette, sevdiğin kişinin bedeni ile özdeşleşmiştir artık ve ona dokunmak sevdiğine dokunmak gibidir. Bu çok kıymetli...
 
Oturanboğa'nın bakış açısına bayılıyorum, eşimin bakış açısı gibi :) Eşime de aşık olma sebeplerimden biri bu bakış açısı; çok rahat, pozitif ve kendine çok güvenen :) Bezmez'e de tüm kalbimle katılıyorum. Vaktim olsaydı daha önce bir iki satır yazacaktım zaten...

Ben engelli değilim, eşim tekerlekli sandalyede... Daha geçen gün eşime 'şu sandalyeyi icat eden kişi ne iyi yapmış' diyordum (çooook çok eski olduğunu biliyorum), 'olmasaymış seninle birçok şeyi yapamaz, hiçbir yere gidemezmişiz'... 'Ben iri bir kadınım ama seni taşıyabilecek kadar da değil' 1-2 sefer havada yakaladım eşimi üstelik biri hastanede göz doktorundaydı, beceriksiz hastabakıcı kocamı tutamadı, ama o kadar...
Neyse; bana da tekerlekli sandalye ailemizin bir parçası gibi geliyor. Birbirimize sandalye modelleri mail atıyoruz :) Bir imkan olsa 'Avatar'daki askerin sandalyesinden isterdim kocama, çok havalı :) O da bana 'tekerlekli sandalye teknik elemanı' der, her türlü bakım-onarım yaparım :) Daha bu sabah yenilenen lastiklere göre bir takım ayarlar yaptım kocam için :) Kocamın gittiğimiz mekanlarda, yerleşme esnasındaki 'ben kendi sandalyemi getirdim' espirisinden de hiç bıkmam. Arabamıza inip binerken de sandalyeyi şipşak açıp kapayabiliyorum, bunu yapmazsam birşeyler eksik gibi geliyor. İyi ki birileri icat etmiş, iyi ki birileri geliştiriyor :) İhtiyacı olanların tam da kendilerine göre olan tekerlekli sandalyeyi edinebilmelerini diliyorum :)

Sevgiler...
 
Ayla, yazdıklarını okudum ve yüzüme anında gülümseme yayıldı:)
Allah aşkınızı daim kılsın ve bir ömür boyu mutlu ol kocanla inşallah.

Ben de bu mutlu aşka yıllar önce yazdığım bir yazımı armağan etmek istiyorum izninle: Sakat Sevgilim:Melek KALEM | Sakat Sevgilim | Hür Bakış

Nice mutlu aşklar Ayla'cım. Sevgiler:)
 
Çok teşekkür ederim Melek Hanım :) Amin inşallah :) Yazınızı da okudum, çok beğendim, kaleminize sağlık...Bu armağan için de çok teşekkürler, size de mutlu aşklar, sevgiler :)
 
Aslında bizlerin kullandığı,hayatımızı kolaylaştıran,özgürleştiren her araç bizim için aynı şeyleri ifade ediyor.ben karidyenimin benimle bütünleştiğini hissediyorum artık.her elbiseme uygun,her renk olmasını istediğim bir aksesuarım gibi oldu.çıktığım sevgilim beni anlamaya çalışırken aynı zamanda karidyenimin benim için öneminide anlamaya çalıştığını gördüm.
 
Benim bir kör olarak tekerlekli sandalyeyle ilgili tek şikayetim, sakatlığı ya da sakatları simgelemesindeki ağırlığı. :)
Mahkûmiyet meselesiyle ilgili olarak bir ara şöyle yazmışım:
Tekerlekli sandalye kullanan kişilerin durumu, çoğunlukla mahkumiyet diliyle anlatılıyor. Google'da "tekerlekli sandalyeye mahkum" ifadesi için 394.000 sonuç bulunurken; "tekerlekli sandelye kullanan" ifadesi için 131.000, "tekerlekli sandalye kullanıcısı" için 28.000 sonuç görüntüleniyor.
Belki kuşlar da insanlar için "uçağa mahkum" diyorlardır.
 
aynen öyle BÜlent abi, bunun tadını alanı daha tutamazsın. Bi oturursun bi daha kalkasın gelmez :) ilk tekerlekli sandalye bana altı yaşlarımdayken gelmişti, oturma genişliği 45 cm falandı sanırım. Gurbetçi bi teyze ölmüştü de anacazım selayı duyar duymaz koşup alıp getirmişti. önce uzay mekiği gibi geldi ama sonra o emektar hafiften de obez sandalyeyle çocukluğumu yaşadım. kardeşlerim mahallenin veletleri sürmek için yarış ederlerdi. neredeyse 8 sene işimi gördü saolsun. bi sakatın güzel bi tekerlekli sandalyeye baktığı gibi kedi ciğere bakmaz. iyisi candır aktifine derman yetmez. yenisi geliyo hele bi gelsin binicem üstüne vurucam kırbacı vurucam kırbacı ;)
 
Her sabah uyandığımda hiç yadırgamadan gayri ihtiyari elimin uzandığı ve her sabah uyandığımda büyük bir özenle bacağıma giydiğim ortezimi anlatmışsınız sanki Bülent bey. Öylesine doğalım ki ortezimi giyerken demekki, öylesine doğal öylesine normalim ki kızım küçükken bir gün bana aynen şunları dedi. *Anne ben büyüycem büyüycem evlencem anne olcam her sabah cihazımı giycem her akşam cihazımı çıkarcam* Küçük kızım benim her sabah cihazımı giymemi ve her akşam çıkarmamı öylesine normal bir davranış olarak görmüşki bunu annelikle bağdaştırmış. Çünkü ben bunu hiç yadırgamamıştım ve bunu kızım hisetmişti ve annelikle bağdaştırmıştı.

Ortezim benim bütün dünyam, hayatım, yaşantım.
Ve malesef bir arkadaşımız güzel demiş. Benim bütün hayatımı sadece ticaret olarak görenler var. Benim bütün dünyamı sadece ticarete dönüştürenler ve bunu istismar edenler var.
 
Üst Alt