Geçecek Nehir Olmayınca
Vic Finkelstein (New Internationalist 08.04.1992)
Çeviri: Çağrı Doğan
Shanti pencereden dışarıyı gözetliyor, evlerin çatılarını ve sokakları döven yağmuru izliyordu. Huzurlu ve rahat bir şekilde sallanan sandalyesine yerleşmiş, binalar arasındaki yollardan akan sularda, yapraklar yarışır gibi ilerlerken, rüzgarın yönettiği, yağmur damlaları orkestrasının oluşturduğu müziği büyülenmişçesine dinliyordu. Köyün kanalizasyon altyapısı olan, iyi korunan bölgelerinin dışında kalan bölümlerini sel basmış olmalıydı.
Güçlü ve becerikli parmakları yapmakta olduğu kil saksı üzerinde durmaksızın işliyordu. Shanti bir romantikti.
Evinin güvenli ortamında, çocukluğuna dair, onun ve ait olduğu grubun tüm üyelerinin, sağlam vücutluların dünyasında yaşadığı zamanlara ait başka bir rüzgarlı ve yağmurlu bir günü hatırladı.
Okula yine geç kalmıştı. Shanti küçük ve azimli bir çocuktu ve dişlerini sıkarak topal bacağını sürüye sürüye çamurlu yolları aştı. Ümitsiz bir yüz ifadesiyle, her zaman geçtiği uzun köprüyü geçip güvenli bir yere ulaştı. Nehri geçmek beklediğinden daha zor olmuştu. Yolculuğu tamamlayabileceğinden emin değildi ve yalnızlık hissiyle korkmuştu. Ama sonunda, çamur ve su içinde kalmış olsa da okuluna ulaşabilmişti ve başarısından dolayı mutluydu. Öyleyse, neden öğretmeni ona "aptal çocuk! yağmurlu günlerde evde kalmalısın. Topal olduğunu unutup yapamayacağın işlere kalkışma." diye bağırmıştı? Bay Pahad tarih öğretmeniydi ve o gün dersin konusu Güney Afrika'ydı. Irkçılık ve ayrımcılık üzerine konuşurken daima kötü bir ruh hali içinde olurdu. Şiddetli yağmur onu daha da kötü etmişti. Şimdi, belki Shanti'yi eve o götürmek zorunda kalacaktı. Bu esnada elbisesi çamurlanacak ve bu gece okuldaki sakat çocuklarla ilgili çalışmalarından dolayı, vali tarafından onuruna verilecek ziyafete öyle katılmak zorunda kalacaktı. Bay Pahad, Güney Afrika haritasını açarken kendi kendine homurdanıyordu. "Güney Afrika" diyerek başladı dersine, "beyaz ve siyahlar için ayrı bölgelere bölünmüştü. Irkçı hükümet, bu yolla farklı sosyal kesimlerdeki bireylerin gereksinimlerinin daha iyi karşılanabileceğini iddia ediyordu." Ansızın, Bay Pahad'ın kafasında bir şimşek çaktı. Bütün sakatlar, çocuklar, yetişkinler, yaşlılar ayrı ayrı yerlere toplanırsa ne olurdu? Böylelikle, her şey onların özel gereksinimlerini karşılayacak şekilde tasarımlanabilirdi. Özel okullar, özel spor, özel iş yerleri ve özel evler – herkesin bölgesinde her şey o bölgede yaşayanlara özel olabilirdi. Özel bir köy! Yağmurlu mevsimlerde ve hatta herhangi bir mevsimde, kimse nehrin öte yanına geçmek zorunda kalmazdı.
O gün boyunca, uygun zaman buldukça, ziyafet için konuşmasını yazmaya koyuluyordu. Eve dönerken Shanti'ye yardım etmesi gerektiğini unuttuğunun farkına varınca panikledi ancak bir hayli geç olmuştu. Yağmur, şiddetinden bir şey kaybetmeden yağmaya devam ediyor ve Shanti gün bitmek üzereyken bir kez daha o çamurlu yolu geçemezdi. Herkes çoktan evine gitmişti ve Bay Pahad'ın ümitsiz ve Shanti'nin merakla bakan gözleri bir noktada kesişti. Shanti Bay Pahad'ın aklından bir şeyler geçirdiğini tahmin ediyor ve kafasındaki her neyse bunun kendisiyle ilgili olduğunu biliyordu ama acaba ne yapacaktı? Bay Pahad'ın yüz ifadesi yavaş yavaş değişti ve aklına başka bir fikir geldi. Shanti'ye gülümseyerek onu kucağına aldı ve arabasına götürdü. Ziyafete onu da götürecekti! Shanti yemekteki konuklara gösterilecekti.
Çamurlu elbisesi ve dönmüş ayağıyla çok şirin ve utangaç görünüyordu. Bay Pahad, onun nehri geçemediğini ve bütün sağlamlar tarafından bağışta bulunulursa nehrin öte yanına bir sakatlar köyü inşa edilebileceğini söyleyecekti. Böylece, o bölgede bulunan tüm sakatlar bu köyde huzurlu bir yaşam sürebilirlerdi. "Bir ziyafete gidiyoruz" dedi yalnızca ve başka bir söz etmedi.
Shanti, arabanın arka koltuğunda oturmuş, kulaklarında arabanın yolda biriken çamurun içinden geçerken çıkardığı ses, düşler içinde camdan dışarıya bakıyordu. "Önce Bay Pahad ona çamurlu yollardan geçip okula geldiği için bağırmıştı. Şimdi ise, kıyametin ortasında birlikte bir ziyafete gidiyorlardı. Kafası karışmıştı. Sağlamlar, kötü hava şartlarında ve bozuk yollarda kendilerine yardımcı olacak her türlü aleti geliştirmişken, en ufak bir zor durumda sakatlara neden "sakın evinizden çıkmayın" diyorlardı? Hafızasında, akşamın geri kalanına ilişkin net olmayan şeyler vardı. Ama yemeği ve tertemiz üniformalarıyla servis yapan garsonları hatırlıyordu. Onun elbisesi dışında hiç bir yerde çamurun zerresi yoktu. Ziyafete katılmadan önce lavaboyu kullanmak istemişti fakat Bay Pahad "hayır, hayır. Herkesin seni olduğun gibi görmesini istiyorum." diyerek ona engel olmuştu. Çok utanmıştı – yemeğin topal maskotu. Bay Pahad konuşmasını yaptı, Shanti'yi topluluğun önüne çıkardı ve sakatlar köyüyle ilgili önerisini açıkladı. Herkes mutlu görünüyor, alkışlıyor, neşeyle bağrışıyor, para toplamak, köyün nerede kurulacağını ve oraya kimlerin gönderileceğinin nasıl değerlendirileceğini kararlaştırmak üzere komiteler oluşturuluyordu. Buranın yalnızca tekerlekli sandalye kullanan sakatlar için bir köy olması üzerinde anlaşıldı. Bu başarılırsa, körler, sağırlar, öğrenme engelliler için de ayrı ayrı köyler inşa edilebilirdi.
Shanti o gece eve nasıl gittiğini anımsamıyordu. Onunla kimse konuşmamıştı ama gözleri dolana kadar başı okşanmış ve öpülmüştü. Ziyafet gecesinden hemen sonra, bölge yoğun çalışmalara sahne oldu. Komite toplantıları, gösteriler, konferanslar ve fon için düzenlenen görkemli etkinlikler...
Her yer, üzerinde Shanti'nin resmi bulunan bir posterle donatılmıştı. Posterde "Shanti ve onun gibiler yardımlarınızı bekliyor. Sakatlar köyü için cömertçe verin." yazıyordu. Kimse Shanti ve arkadaşlarına gerçekten istediklerinin bu olup olmadığını hiç sormamıştı. Ve köyün Bay Pahad tarafından açılacağı gün geldi çattı. Bayraklar ve flamalar dalgalanıyor ve herkes için yeteri kadar yiyecek vardı. Sakatların hepsi gıcır gıcır tekerlekli sandalyelerinde oturmuşlar, sıra sıra dizilmiş olarak ünlü konuklara tanıştırılıyorlardı. Konuşmalar yapıldı ve Bay Pahad'a, tekerlekli sandalye bağımlıları için yaptığı bu olağanüstü çalışma için, ödül üstüne ödül verildi. Sonra herkes gitti ve sağlam bakıcılar kontrolü ele aldı. Günler birbirini kovalarken, bakıcılar köy sakinlerini her sabah yataklarından çıkarıp geceleri de yataklarına götürme işini bir rutine bağlamışlardı. Gün içinde de mesleki terapi uyguluyorlardı.
İlkin bütün köy sakinleri evlerinden uzaklaştırılmış olmalarından ve sağlam bakıcılar tarafından yönetiliyor olmaktan nefret ediyorlardı. Fakat zaman geçtikçe erişilebilir bir çevrede kendileri gibi sakat olan kişilerle bir arada olmanın kendileri hakkında yeni şeyler öğrenme olanağı sunduğunu gördüler. Bir arada olmak ve istedikleri zaman toplantılar gerçekleştirebilmek, düşünce ve görüşlerini birbirleriyle paylaşabilmek anlamına geliyordu. Shanti, sağlamların dünyasında herhangi bir şeyi iyi yapamayınca, kendisine bağırılıp çağırılan tek sakat olmadığını öğrendiği zaman duyduğu rahatlık hissini hatırlıyordu. Ve, sakatlar köyünün sakinleri şimdi "sağlamların dünyası" diye andıkları nehrin öte yanında yapmaları engellenen her şeyi, her şeyin tekerlekli sandalye kullanıcılarına göre planlandığı bu erişilebilir köyde yapabileceklerini keşfettiler.
Kendi alışverişlerini kendileri yapabiliyorlardı ve, şayet sağlam bakıcılar razı olur da tezgâh boyları aşağı çekilirse, dükkânlarda çalışıp müşterilere hizmet edebileceklerinin farkına vardılar. Ancak Bay Pahad'a danışıldıktan sonra, bu fikir bakıcılar tarafından reddedildi. Sonuçta, sakatların bu köyde toplanmasının nedeni, sağlamların yaptığı şeyleri onların yapamamasıydı!
Sakatların kendi başlarına ayakta durmalarını sağlayacak öneriler bir bir reddediliyor, Sakinler ve bakıcılar arasındaki sorunlar gittikçe büyüyordu. Köy sakinleri kendi komitelerini oluşturdular ve bir devrimin planlarını yapmaya başladılar.
Bazıları, eğer Bay Pahad'ın görüşleri değişirse, bunun kendi hayatları üzerinde daha fazla söz sahibi olmalarını da beraberinde getireceğine inanıyorlardı. Bütün yapmaları gereken, ayrımcılığa maruz kaldıklarını ispatlamak ve durumlarını iyi bir şekilde anlatmaktı. Bir kısmına göre ise, bunun argümanlarının gücü veya sunumla hiç bir ilgisi yoktu, sorun sağlamların sakatların deneyimlerini anlayamamasıydı. Tartışma saatlerce devam etti. Sakinler, planlarının bakıcılar tarafından anlaşılabileceğinden korkuyorlardı. Ve Shanti hayatında ilk kez bir topluluk karşısında konuştu. "Bay Pahad'ı tanıyorum" dedi. "Sakatlara yardımlarından dolayı bir sürü ödül almış bir adam. Öyleyse neden bizi dinlemeye gerek duysun ki? Artık hakları için dilenmek yoktu. Doğru bildiğimizi yapmalıyız. Bu yolla, hem ödülleri biz alırız hem de başkalarına ne istediğimizi bildiğimizi gösteririz." Ve anlaştılar.
Bir sonraki Pazartesi, tüm bakıcıların Bay Pahad'la gerçekleştirdikleri her zamanki iş toplantısına katılmak üzere nehrin diğer tarafına geçtikleri gün, sakat sakinler köyün bütün giriş çıkışlarına barikat kurdular ve köye giden patika yolları çamur denizine dönüştürdüler. Sakatlar köyünün sakinleri kavgaya hazırlanırken, aralarındaki en ufak tefek yapılı olan Shanti bakıcıların dönüşünü görebileceği bir duvara yerleştirildi.
Shanti, "geliyorlar, geliyorlar." diye nasıl heyecanla bağırdığını anımsıyordu. Oh ne muhteşem bir savaş! Oturduğu yerden her şeyi görebiliyordu. Bakıcılar önce afalladılar. Onların yardımı olmaksızın sakatların bir şeyler yapabileceğini hiç mi hiç beklemiyorlardı. Sonra, ayakları su ve çamur içinde kalınca ve girişlerin kapalı olduğunu görünce sinirlendiler. İşlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını görünce, "engellilerin" onların yardımlarına gereksinim duyduklarına daha fazla ikna oldular. Kapıyı kırıp içeriye koşmaya başladılar. Ama kafalarındaki acıyla kendilerini yerde buldular. Alçak tavanlı geçit tekerlekli sandalye kullanıcılarının serbestçe hareketine olanak tanıyordu ama, "yürüyenler" için oldukça alçaktı. Sonra, köylülerden bir kısmı, neye uğradıklarını şaşırmış bakıcıları tekerlekli sandalyelerinin önüne tutturulmuş kepçelerle dışarı attılar. Bu kadarı bakıcılara yetti ve kaçmaya başladılar. O gün Shanti kendisi hakkında çok şey öğrenmişti. Shanti kendisi ya da sakatlar hakkında neyin en iyisi olduğunun başkaları tarafından belirlenmesini asla istemiyordu.
Devrimden sonra yapacak çok iş vardı ve çok uzun olmayan bir süre içinde köyün havası hızla değişti. Patika ve yolların yerine tekerlekli sandalye yolları inşa edildi. Kapı ve tavanların yüksekliği tekerlekli sandalye kullanıcıları için daha uygun bir seviyeye getirildi. Alışveriş merkezleri, okullar ve işyerleri yine tekerlekli sandalyelilere uygun şekilde yeniden tasarlandı. İnsanlar giyimde yeni tarzlar benimsedi ve ayakkabı dükkanları ayakkabı yerine tekerlekli sandalyeler için çeşit çeşit dış lastik satmaya başladı. Zamanla belleklerdeki sağlam imajı yok oldu ve köylüler bir zamanlar sakat olarak görüldüklerini bile unuttular. Bu köyde herkes "normal"di.
Güçlü bir şimşek arkasından gelen gök gürültüsü Shanti'nin hayalleriyle birlikte yapmakta olduğu saksıyı da yerle bir etti. Saksı tuzla buz olmuştu. Şimşeğin aniden oluşturduğu bir ışık huzmesinde Shanti, ana tekerlekli sandalye yolu üzerinde cebelleşen sağlam birini gördü. Daha sonra, bir başkası, bir başkası daha. Sağlamlar sel olmuş, selden kaçıyorlardı. Nehir bir kez daha taşmış ve sağlamların dünyasını sular altında bırakmıştı. Can havliyle kendilerini ilk buldukları evlere atmışlar ve kafalarını üst eşik ve tavanlara çarpmışlardı. Ayakları tekerlekli sandalye yollarının raylarına sıkışmıştı ve kalmak için kendileri açısından erişilebilir bir yer bulamamışlardı. Köyün doktorları sağlamlara pansuman yapıyor, çarpmadan kaynaklı yaralarını sarıyordu. Shanti de onlara yemek konusunda yardım ediyordu. Talihsiz insanlar. Yemeklerini yerde yemek zorundaydılar. Çünkü köyde hiç masa yoktu. Köylüler, uzun zaman önce tekerlekli sandalyelerine üzerinde yemek yiyebilecekleri ve çalışabilecekleri bir bölüm eklemişlerdi.
Sonraki birkaç ay boyunca, köylüler sağlamlarla uğraşmakla meşgul oldular. Sağlamlar o kadar aciz durumdaydılar ki, yerleştirildikleri eski toplum merkezinden dışarı çıkamıyorlar, çıktıklarında da tekerlekli sandalye yollarının raylarında ayaklarını incitiyorlardı. Bu sorunu aşmak için özel taşıma diye bir şey icat edildi ve tekerlekli sandalyelerin arkasına takılıp sağlamların taşındığı bir servis arabası geliştirildi.
Onlara kim bakacaktı? Her şey tekerlekli sandalyelilere göre dizayn edildiği için çalışamıyorlardı ve bir süre sonra tekerlekli sandalyeliler için dikilmiş elbiseler içinde sağlam kötürümler köşe başlarında oturup yiyecek ve para için dilenmeye başladılar. Sağlamları yattıkları yerle, sepet örmek gibi basit işler yaptıkları ve mesleki terapi gördükleri merkez arasında taşımak için düzenli seferler gerçekleştiriliyordu. Ve en kötüsü de, sağlamların kafalarında üst eşik ve tavanlara çarpma sonucunda oluşmuş çürüklerdi. Köy doktorları buna ‘cerebral indigene-yerel beyin travması-’ teşhisi koydular ve çare olarak da ya sağlamların tekerlekli sandalye boyunu geçmeyecek bir yükseklikte yürümelerini sağlayacak bir koşum takımı ya da alına takılacak bir koruyucu bant önerdiler.
Yıllar geçiyor ve Shanti sağlam kötürümlerin refahı için daha fazla kaygılanıyor ve kafa yoruyordu. Ondan, sağlamlara bakım için gereken paranın toplanmasına sağlamlara bakma fikrinde bir yanlışlık olduğunu hissediyordu yönelik bir yardım kampanyası başlatması rica edildi. Shanti sağlamların yardıma ihtiyacı olduğunu biliyordu fakat, bu köyde sakat olsalar bile, . Biri paranın bakım yerine onlar için ayrı bir yaşam merkezi inşa etmek için kullanılmasını önerdiği zaman, Shanti'nin kafasında Bay Pahad'la ve ödüllendirilen sakatlık konusundaki cehaletiyle ilgili hatıralar canlandı.
Büyük harflerle eski bir zarfın arkasına şunları karaladı:
'Sakatlık sahip olduğun bir şey değildir. Bir grup insanın dünyayı yalnızca kendilerini düşünerek tasarımlamasıyla oluşan engellerden dolayı düştüğün durumdur. Sağlamların dünyasında basamaklar onlar için uygundur ama tekerlekli sandalye kullanıcıları için engelleyicidir. Tekerlekli sandalye kullananların dünyasında da alçak üste eşik ve tavanlar onlar için uygundur ama sağlamlar açısından engeldir. Bir yana sağlamları öte yana da sakatları yerleştirerek taşan nehir probleminden sakınmakla çözüme ulaşılamaz. Bunun yerine, taşmayı engelleyecek setler ve nehri geçmeyi sağlayacak köprüler inşa edilmelidir. Böylelikle, sakatlar dahil bütün sosyal gruplar bir arada olabilir ve herkes içinde yaşadığı toplumun refahı için kendi katkısını sunabilir. Bünyesinde farklı tecrübe ve düşünceleri barındıran, insani farklılıkları yücelten güçlü bir toplum.'
Shanti bir romantikti ve artık yaşamında bir misyonu var.
Vic Finkelstein (New Internationalist 08.04.1992)
Çeviri: Çağrı Doğan
Shanti pencereden dışarıyı gözetliyor, evlerin çatılarını ve sokakları döven yağmuru izliyordu. Huzurlu ve rahat bir şekilde sallanan sandalyesine yerleşmiş, binalar arasındaki yollardan akan sularda, yapraklar yarışır gibi ilerlerken, rüzgarın yönettiği, yağmur damlaları orkestrasının oluşturduğu müziği büyülenmişçesine dinliyordu. Köyün kanalizasyon altyapısı olan, iyi korunan bölgelerinin dışında kalan bölümlerini sel basmış olmalıydı.
Güçlü ve becerikli parmakları yapmakta olduğu kil saksı üzerinde durmaksızın işliyordu. Shanti bir romantikti.
Evinin güvenli ortamında, çocukluğuna dair, onun ve ait olduğu grubun tüm üyelerinin, sağlam vücutluların dünyasında yaşadığı zamanlara ait başka bir rüzgarlı ve yağmurlu bir günü hatırladı.
Okula yine geç kalmıştı. Shanti küçük ve azimli bir çocuktu ve dişlerini sıkarak topal bacağını sürüye sürüye çamurlu yolları aştı. Ümitsiz bir yüz ifadesiyle, her zaman geçtiği uzun köprüyü geçip güvenli bir yere ulaştı. Nehri geçmek beklediğinden daha zor olmuştu. Yolculuğu tamamlayabileceğinden emin değildi ve yalnızlık hissiyle korkmuştu. Ama sonunda, çamur ve su içinde kalmış olsa da okuluna ulaşabilmişti ve başarısından dolayı mutluydu. Öyleyse, neden öğretmeni ona "aptal çocuk! yağmurlu günlerde evde kalmalısın. Topal olduğunu unutup yapamayacağın işlere kalkışma." diye bağırmıştı? Bay Pahad tarih öğretmeniydi ve o gün dersin konusu Güney Afrika'ydı. Irkçılık ve ayrımcılık üzerine konuşurken daima kötü bir ruh hali içinde olurdu. Şiddetli yağmur onu daha da kötü etmişti. Şimdi, belki Shanti'yi eve o götürmek zorunda kalacaktı. Bu esnada elbisesi çamurlanacak ve bu gece okuldaki sakat çocuklarla ilgili çalışmalarından dolayı, vali tarafından onuruna verilecek ziyafete öyle katılmak zorunda kalacaktı. Bay Pahad, Güney Afrika haritasını açarken kendi kendine homurdanıyordu. "Güney Afrika" diyerek başladı dersine, "beyaz ve siyahlar için ayrı bölgelere bölünmüştü. Irkçı hükümet, bu yolla farklı sosyal kesimlerdeki bireylerin gereksinimlerinin daha iyi karşılanabileceğini iddia ediyordu." Ansızın, Bay Pahad'ın kafasında bir şimşek çaktı. Bütün sakatlar, çocuklar, yetişkinler, yaşlılar ayrı ayrı yerlere toplanırsa ne olurdu? Böylelikle, her şey onların özel gereksinimlerini karşılayacak şekilde tasarımlanabilirdi. Özel okullar, özel spor, özel iş yerleri ve özel evler – herkesin bölgesinde her şey o bölgede yaşayanlara özel olabilirdi. Özel bir köy! Yağmurlu mevsimlerde ve hatta herhangi bir mevsimde, kimse nehrin öte yanına geçmek zorunda kalmazdı.
O gün boyunca, uygun zaman buldukça, ziyafet için konuşmasını yazmaya koyuluyordu. Eve dönerken Shanti'ye yardım etmesi gerektiğini unuttuğunun farkına varınca panikledi ancak bir hayli geç olmuştu. Yağmur, şiddetinden bir şey kaybetmeden yağmaya devam ediyor ve Shanti gün bitmek üzereyken bir kez daha o çamurlu yolu geçemezdi. Herkes çoktan evine gitmişti ve Bay Pahad'ın ümitsiz ve Shanti'nin merakla bakan gözleri bir noktada kesişti. Shanti Bay Pahad'ın aklından bir şeyler geçirdiğini tahmin ediyor ve kafasındaki her neyse bunun kendisiyle ilgili olduğunu biliyordu ama acaba ne yapacaktı? Bay Pahad'ın yüz ifadesi yavaş yavaş değişti ve aklına başka bir fikir geldi. Shanti'ye gülümseyerek onu kucağına aldı ve arabasına götürdü. Ziyafete onu da götürecekti! Shanti yemekteki konuklara gösterilecekti.
Çamurlu elbisesi ve dönmüş ayağıyla çok şirin ve utangaç görünüyordu. Bay Pahad, onun nehri geçemediğini ve bütün sağlamlar tarafından bağışta bulunulursa nehrin öte yanına bir sakatlar köyü inşa edilebileceğini söyleyecekti. Böylece, o bölgede bulunan tüm sakatlar bu köyde huzurlu bir yaşam sürebilirlerdi. "Bir ziyafete gidiyoruz" dedi yalnızca ve başka bir söz etmedi.
Shanti, arabanın arka koltuğunda oturmuş, kulaklarında arabanın yolda biriken çamurun içinden geçerken çıkardığı ses, düşler içinde camdan dışarıya bakıyordu. "Önce Bay Pahad ona çamurlu yollardan geçip okula geldiği için bağırmıştı. Şimdi ise, kıyametin ortasında birlikte bir ziyafete gidiyorlardı. Kafası karışmıştı. Sağlamlar, kötü hava şartlarında ve bozuk yollarda kendilerine yardımcı olacak her türlü aleti geliştirmişken, en ufak bir zor durumda sakatlara neden "sakın evinizden çıkmayın" diyorlardı? Hafızasında, akşamın geri kalanına ilişkin net olmayan şeyler vardı. Ama yemeği ve tertemiz üniformalarıyla servis yapan garsonları hatırlıyordu. Onun elbisesi dışında hiç bir yerde çamurun zerresi yoktu. Ziyafete katılmadan önce lavaboyu kullanmak istemişti fakat Bay Pahad "hayır, hayır. Herkesin seni olduğun gibi görmesini istiyorum." diyerek ona engel olmuştu. Çok utanmıştı – yemeğin topal maskotu. Bay Pahad konuşmasını yaptı, Shanti'yi topluluğun önüne çıkardı ve sakatlar köyüyle ilgili önerisini açıkladı. Herkes mutlu görünüyor, alkışlıyor, neşeyle bağrışıyor, para toplamak, köyün nerede kurulacağını ve oraya kimlerin gönderileceğinin nasıl değerlendirileceğini kararlaştırmak üzere komiteler oluşturuluyordu. Buranın yalnızca tekerlekli sandalye kullanan sakatlar için bir köy olması üzerinde anlaşıldı. Bu başarılırsa, körler, sağırlar, öğrenme engelliler için de ayrı ayrı köyler inşa edilebilirdi.
Shanti o gece eve nasıl gittiğini anımsamıyordu. Onunla kimse konuşmamıştı ama gözleri dolana kadar başı okşanmış ve öpülmüştü. Ziyafet gecesinden hemen sonra, bölge yoğun çalışmalara sahne oldu. Komite toplantıları, gösteriler, konferanslar ve fon için düzenlenen görkemli etkinlikler...
Her yer, üzerinde Shanti'nin resmi bulunan bir posterle donatılmıştı. Posterde "Shanti ve onun gibiler yardımlarınızı bekliyor. Sakatlar köyü için cömertçe verin." yazıyordu. Kimse Shanti ve arkadaşlarına gerçekten istediklerinin bu olup olmadığını hiç sormamıştı. Ve köyün Bay Pahad tarafından açılacağı gün geldi çattı. Bayraklar ve flamalar dalgalanıyor ve herkes için yeteri kadar yiyecek vardı. Sakatların hepsi gıcır gıcır tekerlekli sandalyelerinde oturmuşlar, sıra sıra dizilmiş olarak ünlü konuklara tanıştırılıyorlardı. Konuşmalar yapıldı ve Bay Pahad'a, tekerlekli sandalye bağımlıları için yaptığı bu olağanüstü çalışma için, ödül üstüne ödül verildi. Sonra herkes gitti ve sağlam bakıcılar kontrolü ele aldı. Günler birbirini kovalarken, bakıcılar köy sakinlerini her sabah yataklarından çıkarıp geceleri de yataklarına götürme işini bir rutine bağlamışlardı. Gün içinde de mesleki terapi uyguluyorlardı.
İlkin bütün köy sakinleri evlerinden uzaklaştırılmış olmalarından ve sağlam bakıcılar tarafından yönetiliyor olmaktan nefret ediyorlardı. Fakat zaman geçtikçe erişilebilir bir çevrede kendileri gibi sakat olan kişilerle bir arada olmanın kendileri hakkında yeni şeyler öğrenme olanağı sunduğunu gördüler. Bir arada olmak ve istedikleri zaman toplantılar gerçekleştirebilmek, düşünce ve görüşlerini birbirleriyle paylaşabilmek anlamına geliyordu. Shanti, sağlamların dünyasında herhangi bir şeyi iyi yapamayınca, kendisine bağırılıp çağırılan tek sakat olmadığını öğrendiği zaman duyduğu rahatlık hissini hatırlıyordu. Ve, sakatlar köyünün sakinleri şimdi "sağlamların dünyası" diye andıkları nehrin öte yanında yapmaları engellenen her şeyi, her şeyin tekerlekli sandalye kullanıcılarına göre planlandığı bu erişilebilir köyde yapabileceklerini keşfettiler.
Kendi alışverişlerini kendileri yapabiliyorlardı ve, şayet sağlam bakıcılar razı olur da tezgâh boyları aşağı çekilirse, dükkânlarda çalışıp müşterilere hizmet edebileceklerinin farkına vardılar. Ancak Bay Pahad'a danışıldıktan sonra, bu fikir bakıcılar tarafından reddedildi. Sonuçta, sakatların bu köyde toplanmasının nedeni, sağlamların yaptığı şeyleri onların yapamamasıydı!
Sakatların kendi başlarına ayakta durmalarını sağlayacak öneriler bir bir reddediliyor, Sakinler ve bakıcılar arasındaki sorunlar gittikçe büyüyordu. Köy sakinleri kendi komitelerini oluşturdular ve bir devrimin planlarını yapmaya başladılar.
Bazıları, eğer Bay Pahad'ın görüşleri değişirse, bunun kendi hayatları üzerinde daha fazla söz sahibi olmalarını da beraberinde getireceğine inanıyorlardı. Bütün yapmaları gereken, ayrımcılığa maruz kaldıklarını ispatlamak ve durumlarını iyi bir şekilde anlatmaktı. Bir kısmına göre ise, bunun argümanlarının gücü veya sunumla hiç bir ilgisi yoktu, sorun sağlamların sakatların deneyimlerini anlayamamasıydı. Tartışma saatlerce devam etti. Sakinler, planlarının bakıcılar tarafından anlaşılabileceğinden korkuyorlardı. Ve Shanti hayatında ilk kez bir topluluk karşısında konuştu. "Bay Pahad'ı tanıyorum" dedi. "Sakatlara yardımlarından dolayı bir sürü ödül almış bir adam. Öyleyse neden bizi dinlemeye gerek duysun ki? Artık hakları için dilenmek yoktu. Doğru bildiğimizi yapmalıyız. Bu yolla, hem ödülleri biz alırız hem de başkalarına ne istediğimizi bildiğimizi gösteririz." Ve anlaştılar.
Bir sonraki Pazartesi, tüm bakıcıların Bay Pahad'la gerçekleştirdikleri her zamanki iş toplantısına katılmak üzere nehrin diğer tarafına geçtikleri gün, sakat sakinler köyün bütün giriş çıkışlarına barikat kurdular ve köye giden patika yolları çamur denizine dönüştürdüler. Sakatlar köyünün sakinleri kavgaya hazırlanırken, aralarındaki en ufak tefek yapılı olan Shanti bakıcıların dönüşünü görebileceği bir duvara yerleştirildi.
Shanti, "geliyorlar, geliyorlar." diye nasıl heyecanla bağırdığını anımsıyordu. Oh ne muhteşem bir savaş! Oturduğu yerden her şeyi görebiliyordu. Bakıcılar önce afalladılar. Onların yardımı olmaksızın sakatların bir şeyler yapabileceğini hiç mi hiç beklemiyorlardı. Sonra, ayakları su ve çamur içinde kalınca ve girişlerin kapalı olduğunu görünce sinirlendiler. İşlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını görünce, "engellilerin" onların yardımlarına gereksinim duyduklarına daha fazla ikna oldular. Kapıyı kırıp içeriye koşmaya başladılar. Ama kafalarındaki acıyla kendilerini yerde buldular. Alçak tavanlı geçit tekerlekli sandalye kullanıcılarının serbestçe hareketine olanak tanıyordu ama, "yürüyenler" için oldukça alçaktı. Sonra, köylülerden bir kısmı, neye uğradıklarını şaşırmış bakıcıları tekerlekli sandalyelerinin önüne tutturulmuş kepçelerle dışarı attılar. Bu kadarı bakıcılara yetti ve kaçmaya başladılar. O gün Shanti kendisi hakkında çok şey öğrenmişti. Shanti kendisi ya da sakatlar hakkında neyin en iyisi olduğunun başkaları tarafından belirlenmesini asla istemiyordu.
Devrimden sonra yapacak çok iş vardı ve çok uzun olmayan bir süre içinde köyün havası hızla değişti. Patika ve yolların yerine tekerlekli sandalye yolları inşa edildi. Kapı ve tavanların yüksekliği tekerlekli sandalye kullanıcıları için daha uygun bir seviyeye getirildi. Alışveriş merkezleri, okullar ve işyerleri yine tekerlekli sandalyelilere uygun şekilde yeniden tasarlandı. İnsanlar giyimde yeni tarzlar benimsedi ve ayakkabı dükkanları ayakkabı yerine tekerlekli sandalyeler için çeşit çeşit dış lastik satmaya başladı. Zamanla belleklerdeki sağlam imajı yok oldu ve köylüler bir zamanlar sakat olarak görüldüklerini bile unuttular. Bu köyde herkes "normal"di.
Güçlü bir şimşek arkasından gelen gök gürültüsü Shanti'nin hayalleriyle birlikte yapmakta olduğu saksıyı da yerle bir etti. Saksı tuzla buz olmuştu. Şimşeğin aniden oluşturduğu bir ışık huzmesinde Shanti, ana tekerlekli sandalye yolu üzerinde cebelleşen sağlam birini gördü. Daha sonra, bir başkası, bir başkası daha. Sağlamlar sel olmuş, selden kaçıyorlardı. Nehir bir kez daha taşmış ve sağlamların dünyasını sular altında bırakmıştı. Can havliyle kendilerini ilk buldukları evlere atmışlar ve kafalarını üst eşik ve tavanlara çarpmışlardı. Ayakları tekerlekli sandalye yollarının raylarına sıkışmıştı ve kalmak için kendileri açısından erişilebilir bir yer bulamamışlardı. Köyün doktorları sağlamlara pansuman yapıyor, çarpmadan kaynaklı yaralarını sarıyordu. Shanti de onlara yemek konusunda yardım ediyordu. Talihsiz insanlar. Yemeklerini yerde yemek zorundaydılar. Çünkü köyde hiç masa yoktu. Köylüler, uzun zaman önce tekerlekli sandalyelerine üzerinde yemek yiyebilecekleri ve çalışabilecekleri bir bölüm eklemişlerdi.
Sonraki birkaç ay boyunca, köylüler sağlamlarla uğraşmakla meşgul oldular. Sağlamlar o kadar aciz durumdaydılar ki, yerleştirildikleri eski toplum merkezinden dışarı çıkamıyorlar, çıktıklarında da tekerlekli sandalye yollarının raylarında ayaklarını incitiyorlardı. Bu sorunu aşmak için özel taşıma diye bir şey icat edildi ve tekerlekli sandalyelerin arkasına takılıp sağlamların taşındığı bir servis arabası geliştirildi.
Onlara kim bakacaktı? Her şey tekerlekli sandalyelilere göre dizayn edildiği için çalışamıyorlardı ve bir süre sonra tekerlekli sandalyeliler için dikilmiş elbiseler içinde sağlam kötürümler köşe başlarında oturup yiyecek ve para için dilenmeye başladılar. Sağlamları yattıkları yerle, sepet örmek gibi basit işler yaptıkları ve mesleki terapi gördükleri merkez arasında taşımak için düzenli seferler gerçekleştiriliyordu. Ve en kötüsü de, sağlamların kafalarında üst eşik ve tavanlara çarpma sonucunda oluşmuş çürüklerdi. Köy doktorları buna ‘cerebral indigene-yerel beyin travması-’ teşhisi koydular ve çare olarak da ya sağlamların tekerlekli sandalye boyunu geçmeyecek bir yükseklikte yürümelerini sağlayacak bir koşum takımı ya da alına takılacak bir koruyucu bant önerdiler.
Yıllar geçiyor ve Shanti sağlam kötürümlerin refahı için daha fazla kaygılanıyor ve kafa yoruyordu. Ondan, sağlamlara bakım için gereken paranın toplanmasına sağlamlara bakma fikrinde bir yanlışlık olduğunu hissediyordu yönelik bir yardım kampanyası başlatması rica edildi. Shanti sağlamların yardıma ihtiyacı olduğunu biliyordu fakat, bu köyde sakat olsalar bile, . Biri paranın bakım yerine onlar için ayrı bir yaşam merkezi inşa etmek için kullanılmasını önerdiği zaman, Shanti'nin kafasında Bay Pahad'la ve ödüllendirilen sakatlık konusundaki cehaletiyle ilgili hatıralar canlandı.
Büyük harflerle eski bir zarfın arkasına şunları karaladı:
'Sakatlık sahip olduğun bir şey değildir. Bir grup insanın dünyayı yalnızca kendilerini düşünerek tasarımlamasıyla oluşan engellerden dolayı düştüğün durumdur. Sağlamların dünyasında basamaklar onlar için uygundur ama tekerlekli sandalye kullanıcıları için engelleyicidir. Tekerlekli sandalye kullananların dünyasında da alçak üste eşik ve tavanlar onlar için uygundur ama sağlamlar açısından engeldir. Bir yana sağlamları öte yana da sakatları yerleştirerek taşan nehir probleminden sakınmakla çözüme ulaşılamaz. Bunun yerine, taşmayı engelleyecek setler ve nehri geçmeyi sağlayacak köprüler inşa edilmelidir. Böylelikle, sakatlar dahil bütün sosyal gruplar bir arada olabilir ve herkes içinde yaşadığı toplumun refahı için kendi katkısını sunabilir. Bünyesinde farklı tecrübe ve düşünceleri barındıran, insani farklılıkları yücelten güçlü bir toplum.'
Shanti bir romantikti ve artık yaşamında bir misyonu var.