Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Tartışma] Kelebek Etkisi

spastik

Üye
Üyelik
15 Eyl 2005
Konular
31
Mesajlar
621
Reaksiyonlar
0
[size=4]KELEBEK ETKİSİ

EvTreborn zaman mevhumunu yitirmiştir. Hayatının erken evrelerinden itibaren, önemli anları bir unutkanlık kara deliğinde yok olmuşan , çocukluğu hatırlayamadığı bir dizi dehşet verici olayla gölgelenmiştir. Geriye kalansa hafızasının hayaleti ve çevresindeki kırık hayatlardır: Çocukluk arkadaşları Kayleigh, Lenny ve Tommy'nin hayatları.

Çocukluğu boyunca, Evan kendisini günlük tutmaya ve günlük hayatındaki ayrıntıları yazmaya teşvik eden bir psikoloğun gözetimindedir. Artık üniversitede olan Evan, günlüklerinden birini okurken, kendini birden bire ve açıklanamayan bir nedenle geçmişe dönmüş bulur. Anlar ki yatağının altında sakladığı defterler geçmişe dönüp, hatıralarını anımsayabilmesi için birer araçtırlar. Ama bu anımsayışlar, arkadaşlarının, özellikle de yetişkinliğinde de sevmeye devam ettiği çocukluk aşkı Kayleigh’nin yıkılmış hayatından sorumluluk duymasına neden olur.

Çocukken elinden gelmeyen şeyleri yapmaya karar veren Evan, kasıtlı olarak geçmişe yolculuklar yapar. Bugünkü aklıyla çocukluk bedenine girerek, tarihi yeniden yazmaya, ve arkadaşlarını ve sevdiklerini bu travmatik deneyimlerden kurtarmaya çabalar.

Ama Evan ne zaman geçmişte bir şey değiştirse, yaptıklarının bugünde beklenmedik ve feci sonuçlar doğurduğunu görür. Ne kadar çaba gösterirse göstersin, kendisi ile Kayleigh'nin "sonsuza dek mutlu" yaşadıkları bir gerçeklik dünyası yaratamayacak gibi gözükmektedir.[/size]
toplumda yaygın görüş olarak insanlar türk filmlerinin gelişme ve sonuçları bakımında klasik olduğunu düşünselerde şovenistce yapılan amerikan filmleri bence bizimkilerden daha klişe. Ama zaman zaman insan beyninin zorlandığı filmlerde yapılmıyor deil işte yukardaki kelebek etkisi filminde olduğu gibi. ben buradan bazı sonuçlara ulaşmak istediğimden bazı sorular aklıma takıldı bunları paylaşmak istedim

1- FİLMİN KAHRAMANI GİBİ GEÇMİŞİNİZDE Bİ TAKIM OLUMSUZLUK GİBİ GÖRÜEN OLGULAR DEĞİŞTİRME ŞANSINIZ OLSA ENGELİNİZİ GERCEKTEN ORTADAN KALDIRIL MISINIZ?

2 DEĞİŞTİRDİĞİNİZ BU OLGU DÜŞÜNÜLENİN AKSİNE GELECEĞİNİZİ OLUMSUZ YÖNDE DE ETKİLEYEBİLİR Mİ?

3 ENGEL SIRADAN Bİ DOKTORUN YAPTIĞI HATADAN YADA BASİT BİR KAZADAN SİZE KALAN BİR SIRADAN OLGU MU?. YOKSA BİREYSEL YADA TOPLUMSAL KİTLELERE VERİLMESİ GEREKEN KOZMİK BİR MESAJ MI?

4 ANLAMSIZ Bİ DÜNYANIN YİNE ANLAMSIZ OYUNLARINDA BİRİNİ Mİ YAŞIYORUZ?
 
Bahsettiğin filmde geçen kelebek etkisi ünlü "Kaos teorisi" ile ele alınan bir söylemdir. Buna göre dünyanın bir ucunda bir kelebek kanat çırpsa dünyanın diğer ucunda fırtınalara yol açabilir! Filmdede anlatıldığı gibi geçmişimizdeki bazı küçük olaylar hayatımızı tümden değiştirecek gelişmelerin katalizörü olabilirler. Freudyen bilinç kuramıyla yanyana oldukça güzel bir çeşni olacağı muhakkak. Bu Kaos teorisi günümüz postmodern düşüncesinin fazlaca öne sürdüğü bir düşünce biçimidir. Eleştirmeye girersem içinden çıkamamaktan korkarım.
 
“Kader”den çok “seçimler-sonuçlar” ilişkisini vurgulamasıyla, Vanilla Sky’ı anımsatan Kelebek Etkisi’nin farkı, “herkes kendi seçtiği hayatı yaşar” ve “hayatımız bizim seçimlerimizden ibaret değildir” gibi iki çelişik önermeyi değişik bedenlerde yaşatıyor olması… Evet, tercihlerimiz hayatımızı şekillendirir, lakin kimi zaman hayat, bize tercih şansı vermeyecek kadar acımasız da olabilir…
 
Filmi uzun süre Ashton Kutcher yüzünden izlemememe rağmen ısrarlar sonucu 1 ay önce izlemiştim. Gerçekten güzeldi ve doğru birşeyi anlatıyordu. Bazen bir treni yarım dakikayla kaçırmanız nelere sebep olabiliyor (bkz. Rastlantının Böylesi/Sliding Doors) Zaten olay ilk defa ABD'de meteolojik araştırma yapan bir araştırmacı tarafından keşfediliyor. Meteolojik verilerde bazı rakamların sıfırdan sonra olan kısımlarını hafif yuvarlayan araştırmacı bambaşka bir grafikle karşılaşınca 'Kaos Teorisi' ortaya çıkıyor.
Esas soruna gelince, ben de hep düşünürüm engelim olmasa şu ana ne olurdum? Çok meçhul, kötü durumda da olabilirdim iyi durumda da. Ben Tanrı'nı bize bazı seçenekler verdiğine bunların sonucunda geleceğimizi oluşturduğumuza inanıyorum. Bir tür karma felsefesi. Sizin yarım dakikayla kaçırdığınız tren kim bilir sizi ölümden bile kurtarabilir.
 
sindaannun' Alıntı:
Bazen bir treni yarım dakikayla kaçırmanız nelere sebep olabiliyor. Sizin yarım dakikayla kaçırdığınız tren kim bilir sizi ölümden bile kurtarabilir.

Basamakları hızlıca çıktıktan sonra karşınıza çıkan büfeden sigara alıyorsunuz. Nikotine ihtiyacınız var, sigara paketini hızlıca açarken öğleden sonra sizin için önemli olan toplantıda konuşacaklarınızı kafanızdan geçiriyorsunuz. Cebinizden çakmağınızı çıkarıp sigaranızı yakarken caddenin köşesine geliyorsunuz. Köşeyi döndüğünüz anda karşınıza çıkan kişiyle göz göze geldiğinizde daha önce tatmadığınız bir duygunun farkına varıyorsunuz. Kimyanızın anlık değişimini hissediyorsunuz. Bu andan itibaren O kişinin içinde olmadığı tek bir hayal bile kurmuyorsunuz. Âşıksınız, sizin için doğru kişi O.

Klasik bir film sahnesini andırdı değil mi? Tam tersini düşünün. Adam cebine elini attığında çakmağının olmadığının farkına vararak büfeye geri döner. Bu esnada O doğru kişi köşeyi dönüp bir taksiye binip gitti bile.

Bu bir film sahnesi olsaydı ve bizde izleyen olsaydık, olup biten her şeyi görüp farkında olacaktık. Yönetmenin tavrına göre tanışacaklardı ya da birbirlerinden habersiz hayatlarına devam edeceklerdi.

Hiç düşündünüz mü? Kaç köşeyi doğru anda döndünüz? Binlerce yanlışımız oldu. Yanlış sandığımız doğrular.

Ortaokulda matematik dersi yüzünden sınıf tekrarladınız. Hoşlandığınız kişi çıkma teklifinizi kabul etmedi. O çok istediğiniz kot cekete hiç sahip olamadınız. O kadar emindiniz ki işe alınacağınızdan, olmadı. Trafik sıkıştı ve toplantınıza geç kaldınız.

Yaşadığımız bir film değil, gerçek bir hayat. Hayat ancak ileriye doğru yaşanır. Dönüp geriye baktığımızda ise en ufak bir hareketinizin bu an için yapılmış olduğunun farkına varırsınız. Yıllar önce şunu yapmasaydınız şimdi "bu" olur muydu? Olmazdı. Peki, ne olurdu? Bu sorunun cevabını bilme lüksümüz yok. “Belki” lerle hayatı yaşamanın hiçbir getirisi olmaz.

Bazen çok basit bir olay da bile karar vermekte zorlanırız. Bu karar o an için farkında olmasak ta geleceğimizi etkileyecektir. Önemini, sadece ihtiyacımız olduğunda anladığımız ve durduramayacağımız zamanın, hep geç olunca farkına vardık. Sonra da “keşke” diye bir kelime bulduk. Geç kaldığımızda imdadımıza “keşke” yetişti ki zaten çok geçti, artik her şey bitmişti. Geçmiş zamana dönme arzusuna sebep olan kelime "keşke"dir. Bu kelimeyi yok edecek tek kelime ise "iyi ki"dir. Fark ettinz mi? "Keşke" yi daha rahat kullanıyorsunuz. Oysa "iyi ki" cesaret ister. Başlamak için cesaretinizi toplarsanız başarmak için de cesaretiniz olur.

Peki, konu "Kelebek Etkisi" filminden açıldı, filmlerden devam edelim. "Son Durak" Birçoğunuz izlemişsinizdir. Karakterlerin isimlerini hatırlayamıyorum. Başroldeki genç filmin başında, bir anlık geleceği görerek bir kaç arkadaşıyla beraber uçaktan inerek ölümden kurtulurlar. Devamında ise "ölüm" peşlerini bırakmayacaktır. Kaderlerini değiştirmiştir. Filmin 2 ve 3. bölümlerini izlediğimde çıkardığım sonuç şu; Kaderi değiştirmesi de kaderdir.

Kelebek Etkisinde ise beni etkileyen sahne son sahnedir. Evan defalarca geçmişe giderek olumsuzlukları düzeltmesine rağmen Kelly ile mutlu bir beraberlikleri olmayacağına karar vererek son kez geçmişe gider. Keli ile tanıştıkları o ana giderek Kelly'nin kendisinden uzak durmasını sağlayacak sözler söyler ve böylece tanışmamış olurlar.

Gerçek zamana döndüğünde arkadaşına hemen sorar. "Kelly iyi mi?" Cevap "Kelly de kim?" olur. Kelly böylece hayatına hiç girmemiştir.

Şimdi bir kez daha düşünün. Geçmişe gidip, olumsuz olduğunu düşündüğünüz anlarınızı değiştirmeyi gerçekten ister miydiniz?

Ben istemezdim. Çünkü, her şey başlangıçta son bulur…
 
Ben ilk anda isterdim diye düşünsem de sonradan yaşadıklarımı düşündükçe istemezdim diye bir sonuca varıyorum. Zaten böyle birşeyin olamayacağı gerçeğini bir kenara koyarak biraz hayal kurarsak aslında bunun hiç de iyi birşey olamayabileceği sonucuna varabiliriz. Ben özürlü olmasaydım üniversitede okuduğum bölümle ilgili bir işe girebilecektim. Ama o zaman şu anda yaşadığım yere gelmem mümkün olmayacaktı ve eşimle tanışamayacaktım, evlenemeyecektim, şu anda sevdiğim kişiler hayatımda olmayacaktı. Şu anda yaşadığım herşeyin ve sevdiğim kişilerin geçmişimi değiştirdiğimde hayatımda olmayacak olması benim için ölümden de beter olurdu...
 
Bu teori çok caf caf lı görünmeye çalışan kendine “aşmış” bir gerçeklik farkındalığı atfeden yanına rağmen için için insanda derin hüzünlere yol açabilecek bir düşünsel mastürbasyona dönüşebiliyor.

Evet doğrudur örneğin iki karınca familyası düşünelim. Bunlardan birinde 1999 karınca ötekinde ise 2000 karınca olsun. Şimdi bu tek karıncalık fark örneğin yüz yıl sonra ikinci karınca grubunun devasa bir farkla ilkinden ayrılacağı anlamına gelir.

Gelir gelmesinede sanki bu karıncaları yiyen bir karınca yiyen hayvanı yokmuş gibi konuşulur. Bu karıncalarla beslenen doğal sistem hesaba katılmaz. Bu hayvanları yiyerek hayatını sürdüren bir karıncayiyen hayvanı tüm hesabı altüst edebilir. Yani bu hesap dünyanın mevcut sistemini hesaba katmaz. 2000 lik karınca grubu yüz yıl sonra diğer gruptan milyonlarca fazla sayıya ulaşabilir belki ama bu olasılık karıncaların içinde bulunduğu sistemin olasılıkları çerçevesinde olur ya da olmaz.

Örneğin bir kişinin hayatı bir tesadüfün olması yada olmaması ile tamamen değişebilir tabi ama o kişinin içinde bulunduğu koşulların tamamen anlamsızlaştırılması olarak yorumlanacak ise bu teori çok su götürür.

Birey tabiki tamamen farklı bir hayata dönüşebilen yaşamıyla bu tesadüfle etkilenir. Ama bu tesadüfün etkisi bile bireyi içinde barındıran genel sistemin dışına taşamaz. Yani ikinci karınca grubunda bir karıncanın fazla olması ve ilerde yüz binlik farklara yol açabilecek olsa dahi diğer hayvanların yani doğanın etkisini, yani içinde bulunulan sistemi tamamen yok sayarsanız anlamlı olabilir bu.

Determinizmi yok sayan kendine göre mistik ütopik bir gerçekçilik yaratmaya çalışan bazı postmodern yiğitlerimizin ittirmesiyle anlamlı gibi görünse de ben genel olarak teoriye mesafeli yaklaşanlardanım.

Tabi bu kaos teorisini farklıda yorumlayabiliriz.

O durumda gerçekten kabul edilebilir bir nitelik kazanır. Mesela sosyal bilimlerde yapılan değerlendirmeleri ele alalım. Kuantum teorisi gibi belli birimleri irdelerken onları bulundukları gerçeklikten soyutlamanın elde edilen bilgileri yetersiz kılması gibi sosyal olayları da kendi bağlamından çıkartmak- ki bu bağlam tarihi, ekonomik, siyasi, dini, psikolojik vb bir çok boyutuyla ele alındığında anlaşılabilir- tamamen yanlış sonuçlara gideceğinden kaos teorisiyle dile getirilen çekinceden yola çıkarak olayları çok daha geniş ve kapsamlı değerlendirme eğilimine girer ve daha doğru sonuçlara ulaşırız.

Yani karıncalardan devam edersek salt kendi hallerinde ilerde inanılmaz bir nüfus farklılığına yol açabileceğini görünce bu olasılığı, karıncaların içinde bulunduğu sistemi genel olarak değerlendirme eğilimine gireriz ki bu determinizme yanaşmaktır. Buda bizi tüm olasılıkların doğal etmenlerin yansımaları olduğunu kabul etmeye götürür. Bu etmenler kendi içinde bir çok olasılık barındırsa dahi nihai olarak içindeki sistemin normlarıyla hareket ederler. Bu sistemi geriye sardığımızda Bing Bang e varırız. Determinisme saldırmak isteyenler “neden orda durdun. O halde geriye sarmaya devam et” derler. Ama kaos teorisini içeren sistem bundan önce olmadıgından bu mümkün olmaz. Yani zaman ve mekan büyük patlamadan önce olmadığı için bu geriye sarma işi burada bitmek zorundadır.

Çok karışık oldu farkındayım ama zaten konunun kendisi karışık… :)
 
A_GEYiK' Alıntı:
Bu bir film sahnesi olsaydı ve bizde izleyen olsaydık, olup biten her şeyi görüp farkında olacaktık. Yönetmenin tavrına göre tanışacaklardı ya da birbirlerinden habersiz hayatlarına devam edeceklerdi.

Söylediklerinin hepsine katılıyorum A_geyik. Keşkelerle bir yere gidilemiyor. Alıntının sebebine gelince, pazar 'Çıplak Ayaklı Kontes' adında bir film izledim. Filmdeki senarist bir repliğinde "Hayatın senaryodan farkı mantıksız olmasıdır. Halbuki senaryolar mantıklıdır." Ne kadar güzel bir ifade.
 
sindaannun' Alıntı:
...pazar 'Çıplak Ayaklı Kontes' adında bir film izledim. Filmdeki senarist bir repliğinde "Hayatın senaryodan farkı mantıksız olmasıdır. Halbuki senaryolar mantıklıdır." Ne kadar güzel bir ifade.

Aslında hayat da mantıklıdır! SUDOKU oyununa zaman boyutu katılmış haline benzetirim hayatı.. Kurallarını bilmezseniz, çözülmüş halinde bile sayılar arasında bir ilişki çıkarmanızın imkânı yoktur! :p "Baba diyalektiğin" kurallarını bilmeyenler ve/veya o kuralları hayatın anlaşılmasında kullanamayanlar, "hayat mantıksızdır." der ve kolayca işin içinden sıyrıldıklarını düşünürler. Ben de onlara gülerim. :lol: (Sözüm sana değil sindaannun) Üstelik mantıksız senaryoları olan filmler o kadar çok ki!!!

A_GEYiK' Alıntı:
Yaşadığımız bir film değil, gerçek bir hayat. Hayat ancak ileriye doğru yaşanır. Dönüp geriye baktığımızda ise en ufak bir hareketinizin bu an için yapılmış olduğunun farkına varırsınız. Yıllar önce şunu yapmasaydınız şimdi "bu" olur muydu? Olmazdı. Peki, ne olurdu? Bu sorunun cevabını bilme lüksümüz yok. “Belki” lerle hayatı yaşamanın hiçbir getirisi olmaz.

A_GEYiK'e sonuna kadar katılıyorum! ;) "Kelebek Etkisi" filmini izlemediğim için filmle ilgili yorum yapamayacağım. Ama getirisi olmayacak bir eyleme kafa da yoramam! (Yanlış anlaşılmasın; buradaki getiri, maddi bir getiri değildir!) O nedenle; Sevgili Oğuz, kusura bakma sorularını cevaplayamayacağım. :oops:
 
öhö

dostu o flimi izledim güzeldi flimden sonra basım döndü
 
Hayat anlamsız falan değildir arkadaşlar. Hayatın anlamsızlaşması insan dediğimiz mevhumun ona kendi gözleriyle bakarak açıklamaya çalışması sürecinde ortaya çıkar.

İnsanın gözünden hayatın anlamı bambaşka bir konudur. Eski Yunan felsefecilerinden biri "Eğer öküzlerin insan gibi zekaları olsaydı tanrılarını öküz olarak resmederlerdi" diyerek insan anlamlandırmasının nasıl benmerkezci dinamiklere sahip olduğunu belirtmiştir.

Dünyanın insanlar için yaratıldığı kökleşmiş kültürle bizlere öğretilegeldiği için doğal olarak "bizim için yaratılmış" bu evreni bu edimin çerçevesinde anlamlandırmaya çalışıyoruz.

Hal böyle olunca doğa ve içerdiği gerçekler ona atfettiklerimize gülümsüyor. İşte bizim şaşkınlığımız doğanın bu bilge gülümseyişinedir. Tıpkı sırf kibar olmak için bize gülümseyen güzel bir kızın bu tavrını bize aşık olduğu şeklinde yorumlayan civanmert yiğidimiz gibi hayatın anlamını kendimize göre belirliyoruz.

Gülmeli ağlanacak halimize...:)

O halde; hayatın anlamı anlamsızlığıdır diyorum...:)
 
biz cok tan bitmiş bir zamanı yasıyoruz sadece bubu farkında diiliz okadar
 
s

SEVGİLİ BABÜR ABİ SORULARIN YANITI İÇİN FİLMİ İZLEMENE GEREK YOK, ASLINA BAKARSAN ARKADAŞLAR MESAJI ALMIŞLAR VE GEREKEN ACILIMLARI YAPMIŞLAR TARTIŞMA FİLM ÜZERİNDE İLERLEMİYOR SORULARIMA GELİNCE ONLARDA HAYATIN BİR ANLAMDA GÖRÜNENDEN FARLILAŞAN ÖTEKİ YÖNÜYLE İLGİLİ. GÖRÜLENİ HERKES KENDİ POTASINDA DEĞERLENDİRİYOR ZATEN İİSTEDİM Kİ BİRAZ DAHA SOYUT OLGULARI KURCALIYALIM.
BU ANLAMDA TAHMİNLERİMİN GERCEKLEŞMESİNE SEVİNDİM. BU YAZIYI YAZARKEN OLAYIN ANLAM YADA ANLAMSIZLIK BOYUTUNA GELECEĞİNİ TAHMİN EDİYOR VE İSTİYORDUM. KONU DA İSTEDİĞİM GİBİ O SÜREÇTE İLERLİYOR. BU KONUDA DA YAZABİLECEĞİN OLDUKCA FAZLLA ŞEYİN OLDUĞUNU TAAHMİN EDİYORUM.İNSANLARIN BU SORUYA VERDİKLERİ CEVAPLARNLARIN YAŞAMA KARŞI DURUŞLARINI GÖSTERMESİ ACISINDA OLDUKCA BELİRYECİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM.
 
Zaten "filmi izlemediğim için YORUM yapamayacağım" dedim. Yanıt konusunu da, A_GEYİK'in "Belki"lerle hayatı yaşamanın hiçbir getirisi olmaz. " yorumu üzerine açmıştım.

80'li yılların başında, Ankara'da bir müzikal izlemiştim. Yazarı, oyuncuları falan hiçbiri aklımda kalmadı, şimdi.. Adı "Küçük Mutluluklar İstiyorum" gibi bir şeydi. İnsanların tatmin olması için, bir defasında 'büyük mutluluk' yerine parça parça 'küçük mutlulukların' da yetebileceğini vurgulayan, güzel bir oyundu.

Haziran yazıma; "İnsanoğlunun kaplumbağalara göre çok çok kısa, kelebeklere göre çok çok uzun yaşamında çeşitli evreler var. Bu evrelerin başlangıçlarını, birden çok yolun kesiştiği kavşaklara benzetebiliriz." diyerek başlamıştım. Sonları da; bir düğümün çözüldüğü andır, genellikle.. Amaç, düğümü çözebilmek ve bundan mutluluk duyabilmektir!

İşte, hayatın anlam kazandığı an; bu noktadadır.. Yani, bir tek evre olmadığı için, bir tek büyük anlam da yoktur! Küçük anlamcıklar söz konusudur. Bunları toplayarak, hayatın anlamına varabiliriz.. Aslında hiç de gerek yoktur, bence. Çünkü, sonsuzdan gelip sonsuza giden bir araştırma alanı vardır..

Bu biraz, "anlam uyduramadık anlamcık verelim", gibi oldu ama idare et işte. ;)
 
Eğer Everett'in kuantum teorisindeki "paralel evrenler"i bazılarının yorumladığı gibi yorumlayıp da bir gün evrenler arası yolculuk da olanaklı olursa her türlü seçimimiz için diğer evrene gidip aksinin nasıl sonuçlanmış olduğuna bakabiliriz. :)

Onun dışında bu topik aslında ayrımcılık ortadan kalktığı zaman göründüğü kadar çekici gelmeyebilir. Daha çok engelin insanı yaşadığı toplumda gerçekten engellediği düşünüldüğü zaman bu tür bir hayal kurmak gereği duyulabilir belki de.

Filmde Evan - sanırım engelli olduğu bölüm hariç - daha çok kendisi için değil de Kayleigh için o kadar uğraşıp durmuştu hatırladığım kadarıyla. Güzel, masalsı ama üstünde çok da durmaya gerek olmayan bir filmdi. Ama Vanilla Sky çok daha iyiydi bence. (Örneğin içinde Penelope Cruz vardı. :) ) Ve aslında ana temalar birbiriyle zıttı. Eğer izlemediyseniz Vanilla Sky'ı kuvvetle öneririm. (Penelope Cruz ile ilgilenmeyenler için de Tom Cruise var. :) ) Engelli olsun olmasın, filmdeki gibi, hepimizin bunaldığı zamanlarda "Tech Support " isteyip de almamız güzel olurdu. :)

Pegasus' Alıntı:
Hayat anlamsız falan değildir arkadaşlar.
Baben' Alıntı:
Yani, bir tek evre olmadığı için, bir tek büyük anlam da yoktur! Küçük anlamcıklar söz konusudur.
esila' Alıntı:
Klasik bir söz vardır:hayatımızın anlamı ona yüklediğimiz anlamdır.

Doğrusu bu konuda ben de esila gibi düşünürüm. Hayat ne anlamlıdır ne de anlamsız. Ne iyidir ne de kötü. Ne acımasızdır ne de koruyucu. Hayat (ya da evren) aslında bize karşı yalnızca kayıtsızdır. O, Pegasus'un bahsettiği Big Bang'dan beri, hiç bir şeyi ya da hiç kimseyi umursamadan kendi yolunda gider. (Aslında bu bence çok korkunç) Var olmak için, çevreyle ve kendimizle barışık olmak için ona anlamı biz yükleriz. :)
 
neptune' Alıntı:
Doğrusu bu konuda ben de esila gibi düşünürüm. Hayat ne anlamlıdır ne de anlamsız. Ne iyidir ne de kötü. Ne acımasızdır ne de koruyucu. Hayat (ya da evren) aslında bize karşı yalnızca kayıtsızdır. O, Pegasus'un bahsettiği Big Bang'dan beri, hiç bir şeyi ya da hiç kimseyi umursamadan kendi yolunda gider. (Aslında bu bence çok korkunç) Var olmak için, çevreyle ve kendimizle barışık olmak için ona anlamı biz yükleriz. ;)

Yaa Sevgili neptune, bana göre, buradaki herkes, konu hakkında, benzer düşünceleri farklı kelimelerle ifade etmişler.. Sanki aralarında çok büyük zıtlıklar varmış gibi göstertmeye çalışmak biraz "zorlama" olmuyor mu? ;)



Yukarıda sözünü ettiğim "Haziran yazım"da "Bu evrelerin başlıcalarına kısa başlıklar halinde göz atalım: İlköğrenim, üniversite, iş, evlilik ve emeklilik. Tabii, bunların içerisinde de ayrı ayrı evreler, ayrı ayrı yol ayrımları söz konusudur. Sıralaması da, bazen istisnaları görülse de, genel olarak aynıdır. Ancak, her insanın aynı evrelerden geçmediğini de görürüz.." de demiştim.. Aslında bunların her biri, insan hayatına heyecan ve anlam katan olaylar..
Bir çok benzerleri gibi, tamamen özenti olarak yapılan, üniversite mezuniyetinde "kep atma" olayı: Bir anlam (benim deyimimle "anlamcık" :p )dır.
Kişi, işe girdi, diyelim. Bu işte gösterdiği başarıdan dolayı "terfi" etmesi, bir anlamcıktır.
Evlenmesi, çocuklarının olması, onları büyütmesi, emekli olması vb.. hepsi birer anlamcıktır!

Ama konuyu, özellikle toplumsal boyutta ele alınca, bir süre sonra tüm bu anlamcıklar monotonlaşıyor ve bir şey ifade etmemeye başlıyor. O zaman, branşlaşma ve sektörleşmeler oluşturuluyor.
Müzik, spor, edebiyat, sinema vb. benzeri dallarda heyecan ve anlam arıyorlar.
Uzun çalışmaların sonucunda başarıyla biten bir konserin sonunda orkestranın ve yönetmenin aldığı alkış bir anlam(cık)dır!
Çok çok büyük paralar döndüğü için, bir sektör gözüyle bakabileceğimiz, spor/futbol ve hemen her dalında çok çeşitli organizasyonları; hayatı renklendirmek, heyecanlandırmak, anlam kazandırmak için insanlığın yaptığı en büyük buluştur, bence..

Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. "Bunlar olmasaydı 'hayat' olmaz mıydı? diye de sorabiliriz. E.. O zaman şekersiz muhallebiye benzerdi, biraz.. :p "Hah, bak.. Bütün bunları insanlar uydurmuştur.. Bizim dediğimize geldin" de diyebilirsiniz.. Zaten farklı bişey dememiştim ki, baştan beri.. :p "Boş durma, boşa çalış, diye bir söz vardır!;)
 
Üst Alt