Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Tartışma] Hayat mı bizi buraya getirdi yoksa biz mi hayatı buraya getirdik.

COMANDANTE

Üye
Üyelik
13 Ağu 2005
Konular
6
Mesajlar
95
Reaksiyonlar
0
Hayat mı bizi buraya getirdi yoksa biz mi hayatı buraya getirdik.

kafamı karştıran sorulardan biri hep düşünmüşümdür.
hayat beni buraya sürüklemişse eger ben neden bu hayatı yönetemiyorum benim elimde olan birşey.
eger ben hayatı buraya getirdiysem nerede yanlış yapmışım.

çelişkili bir yaşam yaşamaktansa neden bir sadece yaşamı seçmiyoruz.
sadece yaşam varda biz mi yoksa yaşamayı bilmiyoruz.....


saygılarımla....!
 
Biraz biz, biraz başkaları, biraz şans.
Bence neyin sürüklediği çok da önemli değil. Daha doğrusu, neyin sürüklediği sadece "ondan ders almak için" önemli, başka bi önemi yok.
Sorgulamamız gereken şey "bu durumun" neden olduğu değil, varolan koşulları nasıl daha iyiye götürebileceğimiz olmalıdır.

Yaşam, olumluları çoğaltıp, olumsuzlukları azaltma mücadelesidir...
Bi şekilde bi olumsuzluk olunca yaşamımızda, ya o olumsuzluğu giderecek yol bulmalıyız ya da yaşamımıza onu dengeleyecek olumlu bir şey katmalıyız...
Dostoyevski'nin enfes bir şekilde ifade ettiği gibi: İnsan, "kendine yol açmaya mahkûm bir mahlûktur"
 
açıklamanız tam olarak kimi nere getirdigi açıklamasını vermiyor.
durumlar konusunda haklısınız.neyin sürükledigi degil önemli olan dersini almak.
peki biz insanlar yol açmaya mahkumsak neden herkez istedigi yolu açamıyor
 
Evet, insanın kendi yaşamında belirleyici olamayacağı bazı durumlar olabiliyor maalesef. Sınırları sonuna kadar zorlamaktan başka yapılabilecek biey olamayabiliyor.

Sen, nerede belirleyici olamadığına dair bir örnek verirsen, tartışma daha bi rayına oturabilir.
Hangi konuda iraden dışında yaşamak zorunda kalıyorsun?..
 
evet benimde kafamı sıkca kurcalayan ve aynen bu şekilde sorduğum bi sorudur bu.
birgün uyanıyorsunuz ve hergün yaşadığınız, tam ortasında ve içinde olduğunuz hayat, sanki bir başkasınınmışta tatile giden arkadaşının yerine "yahu bi 15 gün yaşayıver şu hayatı ben dönünce geri alacaım senden" ricası üstüne siz yaşıyormuşsunuz gibi yabancı gelir size. hemen ardından bu soru geliyor zaten. nasıl bu ana, bugüne, bu şekle geldi benim hayatım. nerede ve kim, nasıl bir yanlışlık yaptı ki aslında çokta istemediğim bu hayatı şu an yaşamak zorunda kaldım. tabi bu soruyu bir kere sordunuz mu artık bir daha o umursamaz sadece yaşar işine bakar hayat anlayışınıza dönmek mümkün deildir. ve hatta artık huzurda kolay kolay yakınınıza uğramaz. huzurdan ziyade 8-10 şeritli bi yoldan sağlı sollu vızır vızır geçen arabalar gibidir kafanız. sadece sorular sorgular vardır ve asla durmak dinmek bilmezler. etrafınızda basit ama mutlu insanlar gördükçe kıskanırsınız. halbu ki siz daha eğitimli, daha uyumlu, daha sorumluluk sahibi dahasınızdır işte. siz ondan daha dahayken o nasıl olurda sizden daha mutlu olur bir türlü anlam veremessiniz. aslında o ana kadar gayet güzel gitmektedir herşey. zaten ne zaman herşey yolunda gidiyormuş gibi hissetsen hemen bi yoklama çekmek gerekir. çünkü aslında bi yerlerde bi şeyler sinsice yolunda gitmemektedir. işte ööle güzel giderken herşey kendini birdenbire bu sorunun içinde bulursun. sonra ilk aklına gelen ve deiştirebilmeyi gözün kesen bi kaç başlık seçersin. (mesela ben yaşadığım şehrin boğuk basıklığından kurtulamyı istedim. aslında isteim ülkeden gitmek ama olsun sınıra yaklaştım en azından) ama bakarsın ki sadece biraz rahatlatır bu seni. etkisi geçer geçmez uykusundan uyanan bi dev gibi zırlar durmadan başında bu soru."hayat nie bööle? nerede yanlış yaptım? çabalasam bu saatten sonra kıvırabilirmiyim?"
falan filan die türevleriyle birlikte 10 larca soru çıkar karşına. bi kısmının cevabını kişisel gelişim kitaplarında bulabilirsin. mesela "niçin herkes istediği yolu açamıyor" öğrenilmiş çaresizlik atalet gibi kavramlarla açıklamaa çalışmış mümin sekman kitabında. çok fazla pratiğe dönük öğretiler bile olsa mantıklı ve kabul edilebilir geliyor analizi. ama maalesef bir şeyi bilmek obu hayata geçirmek için yeter ve gerek şart deil. mutsuzluğundan o kadar bıkmana ve artık coşkuyu ve dolu dolu bir hayatı deli gibi istemene rağmen takatinin kalmadığını hissediyosun. ve günler hızla geçiyor bu döngüsel sorgulamaların üstünden. zaman ilerledikçe yanlışların daha geri dönülmez ve daha büyük geliyor gözüne. sanki tatile giderken sana hayatını emanet bırakan arkadaş bir daha geri gelmiyor ve sen bu hiç bilemdiğin hayatla bir ömür boyu başbaşa kalıyorsun. tek çaresi en çok istediğin ve o güne kadar ertelediğin şeyi yapmak. tabi önce bunu keşfetmek...
 
Bu biraz "tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan?" sorusuna benziyor.. ;)

Eğer, "doğru dünya görüşü"nü yakalayabilirsen böyle sorular sormana hiç gerek kalmaz!

Kısaca; "olanı, olduğu gibi görmek!" diye de adlandırabilirsin bu felsefeyi.. Ne "olması gerektiği gibi", ne "olmasını istediğin gibi", ne de "sadece bir başkasının gösterdiği gibi". Sadece kendi kafanla, olayları hep "zaman-mekan" boyutlarında, "neden-sonuç" ilişkisi içerisinde, "tez-antitez-sentez" üçlemesiyle analiz edebilirsen sorunun cevabına kolaylıkla varabilirsin.

Öncelikle bu tür soruların tek cevabı olmaz! "Her ikisi de" diye kısaca cevaplayabilirsin. Ama ağırlık; kendi şansını kendin yaratabildiğin ölçüde, sendedir. Bunun için de her zaman hazırlıklı olmalısın. Çünkü "şans, hazırlıklı kafalara güler"miş. ;)
 
Bu biraz "tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan?" sorusuna benziyor..

İlk bakıldığında hakkaten de bu çeşit çözümsüz bir soru gibi duruyor. Bazı yönleriyle de çözümsüz içinden çıkılamayacak izafiyet teoremi tadında bir denklem gibi sanki...

Hayatta,her kim olursak olalım, her neye sahip olursak olalım, dünyanın tüm fiziki veya materyal güçleri bizim elimizde olsa da bazı olaylar bizim kontrolümüz dışında gelişir ve elimizden bunları düzeltmek veya kontrolümüz altında almak için hiçbir şey gelmez. Her ne kadar denesek de bazen hayat bizi yönlendirir garip ve alışılmadık bir kalıba sokar...

Bu tip kontrol dışı yaşanan biraz da sıradışı olaylar haricinde bence hayatımızın genel çizgisine biz yön veririz. Özgür irademiz ile yaptığımız seçimlerle, kritik zamanlarda aldığımız kritik kararlarla, hayatımızın çizgisini biz belirleriz...

Bazen her ne kadar bu kontrol başkalarının elinde olsa da risk almak ve biraz da cesur olmak gerekir. Kolayca pes edip bırakmamak gerekir bazen...

Hayat bu anlamıyla ortadan ikiye ayrılıyor sanırım. Kontrol edebildiğin ve edemediğin şeylerden ibaret bazen. İşte o zamanlarda kendine ait olan tarafı iyi değerlendirmelisin...
 
Kendini tanımaya başladıgın ilk andan itibaren ‘neden nasıl sonuç’ ilişkilerinin içinde boğuşur dururuz.
Çevrendeki yaşamları incelemeye başlarsın.hep örnek aldıgın yaşamlar vardır.Onlar gibi olmak istersin ama her seferinde başarısızlıkla karşılasırsın.Zaman ilerledikce anlamaya başladıgında kendine şu soruyu sorarsın *niye ben bende örnek bir insan olmuyorum*benimde hayatımı örnek alanlar olsun diye düşünürüz.
bir şeyleri değiştirmeye çalışırsın. Sonunda yenik düşer ve var olan hayata ayak uydurursun.
Artık kendimize sorulan soruların cevabını bile veremez duruma geliriz.Baskıdan kurtulmaya çalışırız(o durumdayken kendini ezilmiş hissedersin).Bu zamana kadar seni buralara sürükleyen hayatı sen sürüklemeye çalışırsşın.
Ve bunu anladıgında yani; Rüzgara karşı koyamayacak kadar güçsüz oldugunu ev bu zamana kadar hayatını vaar olan hayatın ta kendisi yönettigini anladıgında yıkılmışcasına ezilmişcesine kendinden igrenircesine isyan eder ve degiştirmeyi denersin.
Hayat yeni başlamıştır daha senin için öncesinde bir hayatın yoktu zaten sadece nefes alıyorsundur.
Kaptırdıgın topu tekrar kazanmaya çalışırşın.Sürüklenir ve sürüklersin.
 
determinizm diye bir kural vardır buna çok inanırım
bizler yaşamamız gerekeni yaşarız
onun için hayatta hiç bir şeyi diğer olasılıklarla kıyaslamam
 
Sevgili COMANDANTE,

Düşüncelerini paylaşmana sözüm yok da, genelleme yapman pek olmamış.. :( Eğer o "genelleme" doğru olsaydı, "örnek aldığın yaşamlar" da olmazdı!!! Onlar da "Sonunda yenik düşer ve var olan hayata ayak uydurur"lardı.. Oysa öyle olmamış değil mi?

Örnek insan olmanın, önder insan olmanın belirli koşulları vardır!! Bu koşulları yerine getirmemişsen, yani "ehliyet sahibi" olamamışsan, başarılı olman imkânsızdır! (Bu koşulları daha sonra tartışırız. ;)

"Bunalım takılmak" gençlikte olağandır! Ama bu bunalımı kalıcılaştırmak, gelecekteki yolunu ona göre çizmek ve o yolda yürümek 'yanlış'a götürür. Ya Müslüm Baba taifesinin 'jilet operasyonları' gibi vıcık vıcık bir arabesk eyleme ya da rahmetli Cem Karaca'nın dediği gibi .."Ben görmedim, bir gün sen görürsün mutlaka yavrum, yavrum".. modunda bir ağlayıp sızlanma havasına sokar ki insanı, iflah olunmaz!


***


Hasantalay' Alıntı:
determinizm diye bir kural vardır buna çok inanırım
bizler yaşamamız gerekeni yaşarız
onun için hayatta hiç bir şeyi diğer olasılıklarla kıyaslamam

Sevgili Hasantalay,

"determinizm" aslında bir kural değil, mantık sistemi ya da bir dünya görüşü, hayat felsefesidir. Ama benim görüşüme göre; iki ayağı birden aynı anda yere basmayan, biri mutlaka kısa kalan, sakat bir dünya görüşüdür!

Türkçede "gerekircilik" diyebileceğimiz bu sistem, "şu şu şartlar sağlanırsa, bunun böyle olması gerekir" mantığıyla yola çıkar. Ama "olması gerekMEyen" şeyler olursa yapabileceği pek fazla bir şey yoktur! Küçüklüğümde kafama takılırdı hep: Hadi karaları anladık da, denizlere hangi "gerek"çeyle yağmur yağıyor?.. Bir de ilk bulunan şeyleri açıklamakta zorlanır! Örneğin, yazının keşfi. Daha önce bir örneği yoktur ki, "onun şartları sağlanmıştı da, yazı keşfedilmiştir." denilsin.

Bu sistemin bir sakat tarafı da; sorgulamayı, cevap aramayı, araştırmayı köreltmesidir! Açıklayamadığın şeye "illa ki bir gerekçesi vardır" der, çıkarsın işin içinden.. Bu da, düşünceyi tembelleştirir ve/veya gelişmeyi durdurur!


***

Sevgili Yeditepe,

"Hisse" çıkarılacak "kıssa"ları ben de severim ama hayatımızı o kıssalardaki gibi yaşamadığımızdan, önümüze çıkan problemler karşısında aptallaşma riski de var.. Tıpkı sürükleyici bir roman ya da kahramanlarını örnek aldığımız filmler gibi.. Küçüklüğümde "karate filmleri" furyası vardı. Film bittiğinde sinemadan çıkan bütün çocuklar karateci olurdu.. Ben hariç :D Beceremezdim bir türlü.. Hayat ne romanlardaki, ne de filmlerdeki gibi yaşanıyor!
 
yeditepe' Alıntı:
...
sevgili Baben işin açıkçası bu kanıya nasıl vardığını anlamış değilim.hayat kıssalarla tabi ki yaşanmaz. hayat romanlardaki gibi ve filmlerdeki gibi de yaşanmaz.
ama yazdıklarımla hala ilgisini anlamış değilim.
...

Yok.. Ben bir kanıya varmış değilim, hata arıyor da değilim. Sadece, genele (tabiri caizse) bir laf atmak istemiştim. Senin yazın denk geldi. ;) Hani "sanalla reelli birbirne karıştırmak" var ya.. İşte onun kökeni; masallarla, romanlarla, filmlerle gerçek hayatı birbirine karıştırmak oluyor!
 
sevgili BABEN abi

Genelleme yapmamdaki asıl amaç bireysel bir şekilde bu konunyu açıklayamayacagımdandır.

peki bu hayat filim ve romanlardaki gibi yaşanamıyorsa,bu hayatı sürüklemek isteyenler neyi örnek alacak kendini geliştirdigi kitabların anlatmak istedigi küçük fikirlerle degil mi ? bir insanın kitabdan başka kaç tane hocası vardır.
 
COMANDANTE' Alıntı:
...

peki bu hayat filim ve romanlardaki gibi yaşanamıyorsa,bu hayatı sürüklemek isteyenler neyi örnek alacak kendini geliştirdigi kitabların anlatmak istedigi küçük fikirlerle degil mi ? bir insanın kitabdan başka kaç tane hocası vardır.

Ben "roman" dedim "kitap" demedim! Her roman kitaptır ama her kitap roman değildir! ;) Elbette romanlar da okunacaktır ama kendini kaptırmamak şartıyla..

Kitabın hayatımızı nasıl etkilediği sorusunu, baba diyalektiğe göre şöyle açıklayabiliriz: TEZ: İnsan, ANTİTEZ: Kitap, SENTEZ: Yenilenmiş düşünce..
 
Üst Alt