Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Tartışma] Bir programın düşündürdükleri...

Üyelik
25 Mar 2005
Konular
15
Mesajlar
65
Reaksiyonlar
0
8 Ekim 2005 Cumartesi, doğum günümdü. Çok sevdiğimiz dostlarımızla birlikte iftarımızı açtık ve doğum günümü kutladık. Hediye olarak bana, okumayı çok arzu ettiğim Doğan AVCIOĞLU/Türklerin Tarihi’nin ilk kitabını almışlar. Çok sevindim tabii. 23:00 civarına kadar oturduk ve birlikte Kastet (Beyni çok çalıştıran bir iskambil oyunu) oynadık. Sonra onlar kalktılar. Annem beni odama götürdü; kendisi de mutfağı toplamaya girişti. Ben de televizyonumu açtım; iyi ki de açmışım...

Haberci” programında Sn. Coşkun ARAL, engelliler kampına konuk olmuş. Konu “Engelliler” olunca, üstelik de engelli çocukların çoğunun Cerebral Palsy'li olduğunu görünce, iyice dikkat kesildim.
Sn. ARAL, engelli çocukları aktif yaşama katabilmek için onlara fotoğraf çektiriyor. En iyi fotoyu çekene bir de fotoğraf makinesi hediye edilecek..

Bir de bakıyorum ki, tekerlekli sandalyede, ağır CP’li bir kız... Babası arkasına geçmiş. Elindeki fotoğraf makinesini kızına tutturmaya ve gözünü ayarlayıp deklanşöre bastırmaya çalışıyor... Kızcağız da makineyi ve başını düzgün tutabilmek için, doğal olarak, bütün vücudunu kastıkça kasıyor; soluk dahi alamıyor...
Spastik olmayanların bu duyguyu anlayabilmesi çok zordur, özellikle de heyecanlandığımızda, istemli bir hareket yapmaya çalışırken aşırı kasılırız ve hareketlerimizin denetimini tamamen yitiririz. Bu durumda da, nefes almayı dahi unuturuz...
Ben içimden, “Fotoğraf çekebilecek durumda olmayan birini neden bu kadar zorluyorlar?” diye düşünürken, “BENİMSEME DEHASI” annem, odama geldi ve ekrana bakınca da, dehşete kapılarak, çok daha önemli bir noktaya dikkatimi çekti: “Babası böyle bir şeye nasıl izin veriyor? Çocuk fotoğraf çeksin diye, nefes alamayacak... İnsanlar neden engelli çocuklarının (kendisi için zararlı olan hareketler de dahil) engelli olmayanlarla aynı aktiviteleri yapmaktan zevk aldıklarını / zevk almak zorunda olduklarını zannederler? Çimenlere yatırıp, on kere derin nefes aldırsalar, çok daha keyifli, üstelik de onun için yararlı bir şey yaptırmış olacaklar...”

Cerebral Palsy'lilerin başlıca sağlık engelleri, akciğer problemleridir. Tümüyle gevşemeyi başaramadığımız için akciğer kapasitemiz giderek azalır. Bilinçli yönlendirme yoksa, bu süreç daha da hızlanır ve yaşam süremiz kısalır.
Bugün 32 yaşında ve tüm vücut tutulumlu olmama karşın, son derece sağlıklıysam, bunu, annemin her şeyden önce akciğerlerime verdiği öneme borçluyum.

Buradaki önemli soru şu: İNSANLAR NEDEN ENGELLİ ÇOCUKLARININ “SAĞLAMMIŞ GİBİ” DAVRANMASINI İSTERLER? Çünkü çocuklarının engelini dışlarlar. Kabullenme de bir tür dışlamadır. Anne/babalar genellikle sakatlığı yama gibi kabullendikleri için de, her fırsatta çocuğun, “SAKATLIĞINA RAĞMEN”, diğer deyişle, SAKATLIĞININ DIŞINA ÇIKARAK, kendini kanıtlamasını düşlerler.
Oysa annem, hayatımın hiçbir döneminde benden, engelli olmayanlar gibi görünmemi ya da onlarla aynı aktiviteleri başarabilmemi istemedi. ÇÜNKÜ, SPASTİK OLMAMI BENİM BİR ÖZELLİĞİM OLARAK GÖRÜYOR. BEDEN SAĞLIĞIMI OLDUĞU KADAR, RUH SAĞLIĞIMI DA, ANNEMİN HER ŞEYDEN ÖNCE SAĞLIĞIMA DEĞER VERMESİNE BORÇLUYUM.

Aslı DİNÇMAN ERTUNA
İzmir, 06 Kasım 2005 Pazar
 
Aslı hanım, çok çok çok çok güzel yazmışsınız; -annenize saygılarımı sunduğumu özellikle vurgulayarak- düşüncelerinizin aynen katılıyorum.
"Sakat ama..." ile başlayan her söylemde bir aşağılık kompleksi vardır diye düşünüyorum. Oysa olması gereken, yapılan işin kendisiyle alakalı haber/görüş bildirmektir. Nasıl ki işleri/eylemleri yapan kişiler sarışın/esmer/uzun/kısa diye ayrıştırılmıyorsa, sakat olarak da ayrıştırılmamalı.
İlla bir rol model sunmak amacı güdülüyorsa, bu durumda haberin/görüşün ardından, "ve sakat..." denilebilir. Fazlası aşağılamadır...

Aslında bu konu "uzuvlarını kaybeden sakatların, kaybetmemiş gibi görünmek için protez kullanması"na kadar gidiyor... Eğer becerebilirsem, bu konudaki görüşlerimi ilerleyen günlerde bir yazı haline getirmek ve burada tarışmaya açmak istiyorum.
 
Re: Bir programın düşündürdükleri...

O programı ben de seyrettim , tarihini net hatırlamıyorum ama haftasonu sabah seyrettiğime göre tekrar yayınıydı.

Bahsettiğiniz engelliler kampı “Alternatif Kamp”tı. Ercan Tutal ‘la sohbet ettiler, kamp hakkında bilgiler verdi. Yurtdışından gelip neden böyle bir kamp kurmak istemesinin hikayesini anlattı. Kampta bütün gün yapılan aktiviteleri gösterdiler. Dil Kursu , yüzme , dalgıçlık , tarihi ve coğrafi mekanları ziyaret , fotoğrafçılık…. Kampa katılan engelliler ile sohbet ettiler , kamp hakkındaki görüşlerini aldılar. Hepsinin yüzünde mutluluk ifadesi vardı.

Ve ben de memnuniyetle seyrettim. Algının seçiciliği olsa gerek sizin fark ettiğiniz detayı fark edemedim. Çünkü Cerebral Palsy’lilerin fotoğraf çekemeyeceğini , başlıca sağlık engellerinin akciğer problemleri olduğunu bilmiyordum. Ancak birebir yaşayanlar -siz ve anneniz gibi- bu tür detayları fark edebiliyor ne yazık ki…Herkes kendiyle ilgili olan kısmı görüyor. Ben ise dalgıçlık kısmına odaklanmıştım. ( önceden bahsettiğim bir konu , link veremiyorum silinmiş )

aslı dincman' Alıntı:
[size=4] Buradaki önemli soru şu: İNSANLAR NEDEN ENGELLİ ÇOCUKLARININ “SAĞLAMMIŞ GİBİ” DAVRANMASINI İSTERLER? [/size]

Çok güzel ifade etmişsiniz , size katılıyorum.
Ek olarak ; ailelere de bu kadar yüklenmemek lazım düşünüyorum . Engelli çocuğunun biraz fazla sosyal olmasını , sosyal hayatta herkesle her şeyi paylaşmasını istediğinde engelini kabul etmemiş , fazla koruyucu davranıp kısıtlayınca da pısırıklaştırmış olmakla suçlanıyorlar. Oysa onların tek isteği çocuklarının mutlu olduğunu görmek. Bir an kendimi engelli çocuğu olan anne yerine koydum , yaşadığı sürece her daim mutlu olması ve hayattan zevk alması için elimden geleni yapardım -tabi sağlığını riske atmadan- Ama o kampa gönderirdim :)
 
Merhabalar

Sana sonuna kadar katılıyorum Aslı. Ama sen şanslı arkadaşlarımızdan birisin. Anneni bu duyarlılığı için alkışlıyorum. Tamamen bilinçli olma durumu. Ve tabiiki kültüre de bakıyor bu iş maalesef. Sadece bakımını yapmak değil, bilinçli bakım yapmak önemli. Onun hissettiklerini hissedemez elbette ama en azından empati yaparak tahmin edebilir.
Benim annem... Elbette herkesin ebeveyni dünyanın en iyi insanlarıdır ona göre.Benimki de öyle ama benim annem engelli çocuğuna pek de bilinçli yaklaşamayan bir anne oldu. Belki hala öyle... Annemin, "Ne zaman şunu yaptığını gördüm ki" yada elime birşeyler tutuşturup, kaldıramayacağımı tahmin edemeden onu taşımamı istediği çok şey yaşadım. Bu, annemin kötü bir insan olmasından kaynaklı mı? Elbette hayır. Ama tahmin edemiyor belki.Bilmiyor olamaz değil mi.Bunu ben de bilmiyorum maalesef...
Veee utanma duyguları. Ben bunu annemde çok yaşadım. Yolda annemle, gördüğüm altyapı olumsuzluğunu, ben engelliyim, bunlar düşünülmeli diye konuşurken annemin " daha yavaş konuş duyacaklar" dediğini çok duydum. Yada "sen de niye ikide bir kendine engelliyim diyorsun ki" dediğini. Annem kötü, evladını sevmeyen biri olduğu için mi böyle söylüyor? Hayır Değil...
Sadece neler hissedebileceğimi bilmiyor. Tahmin bile edemiyor. Bilinçli değil engelli çocuğuna karşı. İşin içinde hele bir de okumamışlık varsa.................................................

Görüşmek üzere....
 
Sevgili Aslı

Aynı programı ben de seyrettim ve biliyor musun o kıza neden ısrarla fotoğraf çektirdiklerini anlayamadım. Benzer rahatsızlığa sahip olduğum için çok iyi hissedebiliyorum o durumu.

Şu "sağlammış gibi görme" takıntısını güzel anlatmışsın.

Bu sakat duyguya çoğu engelli insan da kapılıyor yazık ki.

Eğitim şart :)

Engelli ve yakınları sahip oldukları durumla ilgili ayrıntıları araştırmalı ve öğrenmeliler.

Selamlar.
 
engelli ailesinin bilinçli olması engelli bireyden önce ailenin eğitimli/eğitimsiz olması ne kadar önemli bir engelli için işte Aslının anlatttığı olay :!:
Sevgili Dileğin anlattıklarının başka versiyonlarını bende ailemle yaşıyorum özelliklede annelerle ne kadar tezat bir durum anne ki çocuğunu canından çok sever onun bu kadar üzüleceğini bile bile çocuğuna yanlış yapmayı düşünmez ama yeterince hastalığı bilmemesi nedeniyle maalesef bir takım davranışlarını istemsiz olarak elinde olmayarak yapabiliyor biz hep engelimizi kendimiz öğrenmeye kendimizi bilinçlendirmeye çalışıyoruz ailemizde yanlış davranınca ancak sitem etmekle kalıyoruz galiba bizde de biraz suç var onlarında ailelerimizinde engelimizle ilgili eğitilmeye ihtiyacı var bir yerden başlamalı :?: :wink:
 
Bu konuyu gündeme getirdiğin için öncelikle sana teşekkür etmek isterim Aslı.

Dilemma'nın yazdıkları ve yaşadıkları ise çoğumuzun yaşadığı bizleri engelsiz insanların karşısında zor durumda bırakan psikolojik olarak onlar gibi davranmamızı ve onlardan farkımızın olmadığı yalanına inandıran ve her başarısızlıktan sonra kendimizi yenik hissetmemizi sağlayan acı gerçek.
Bu baskıyı ve (sende yapabilirsin senin aslında hiç bir şeyin yok)cümlelerini sadece anne baba'lardan değil,kardeşlerden,yakın akrabalardan hatta komşulardan dahi duymuşuzdur.
Bizleri üzen bizlerle yaşayan bizlerin sorunlarını tüm çıplaklığıyla gözlemleyen ailelerin bu gibi davranışlar sergilemesi.
Bu sizlerinde tahmin ettiğiniz gibi kabullenememe,normal bi çocuğa(kardeşe)sahip
olamama duygusunun kendilerince zararsız dışa vuruşudur.
Herhangi birimiz neden bana böle söylüyorsun veya neden benim(fiziki)sınırlarımı
zorluyorsun dediğinde ise ''Ben senin iyiliğin için söylüyorum ve senin kendini iyi hissetmeni sağlamak için böyle davranıyorum''cevabıyla karşılaşmadınız.

BİZ FARKLIYIZ BUNU KABULLENMEMİZ LAZIM VE KİMSEYLE KENDİMİZİ KIYASLAMAMAMIZ LAZIM çünkü girdiğimiz kıyaslamalardan yenik arılıyoruz(m).
Ve bu bizi içnden çıkılmaz bi (işe yaramaz)kompleksine sokuyor.
Dikkatli ollalım.
Sıhhatine ihtiyacımız olan bir ruh sağlığımız var.
Onu mümkün oldukça koruyalım.

umarım yazdıklarıma katılıyorsunuzdur.... :?:
 
Bahsettiğin sahneyi gözümde canlandırmaya çalıştım.
Çok şey düşündüm ama
belli ki şimdi o düşünceleri buraya yazamayacağım.
İfade etmeye çalışayım biraz
Bazı insanlar risk almayı sever,
bazıları daha sakin bir yaşam sürmeyi tercih eder.
Sakat olduğu bi çok kişi tarafından belli olmayan bi arkadaşım,
sakatlığı yüzünden okulu bıraktığını söylediğinde çok şaşırmıştım.
Onun okumasına hiç engel yoktu oysa,
ama bazen insanın içinin acısı tüm vücuduna nükseder ya...
Sakat olmayıp ölüm riskini bile göze alıp bi çok şey yapan insanlar var.
Bu tamamen insanın kendi tercihi olmalı,
elbette dayatmayla olacak bi şey değil.
Ben sağlığımı riske atarak mesela paraşütle atlıyorsam bunu kendim istediğim için ve her şeyi göze alarak yaparım.
Birileri aa sakat ama bak bunuda yaptı desin diye değil.
Ya da başkalarının zorlamasıyla yapmam.
Yapanlar var mıdır.
Vardır
Evladı'nın sakatlığını unutup ondan yapamayacağı şeyleri bekleyen ebeveynlerde vardır.
Arkadaşının sakatlığını unutanlarda
Ve kendi sakat olduğunu unutup yapamayacağı/yapmaması gereken şeyleri yapanlarda.
Bazen anlık yanılgılara düşüyor insanlar.
O an için düşünemiyorlar doğacak sonucu.
Bazıları kötü
Bazıları bilmiyor
Bazıları bilmek istemiyor
.
.
Haberlerde öyle şeyler izliyoruz ki.
Çocuğuna işkence eden anne-babalar var.
Bilinçli/bilinçsiz evladına zarar verenler var.
Bazılarımız çok şanslı Aslı'cım senin gibi bilinçli bir aileye sahip..
Sevgiler

Çok can alıcı bi konuya değinmişsin, merak ediyorum acaba aramızda sağlığını riske attığını bile bile yapmaması gereken şeyleri yapan arkadaşlarımız var mı?
 
Cigdem Yuksel' Alıntı:
[size=4]Ben sağlığımı riske atarak mesela paraşütle atlıyorsam bunu kendim istediğim için ve her şeyi göze alarak yaparım.
Birileri aa sakat ama bak bunuda yaptı desin diye değil.
Ya da başkalarının zorlamasıyla yapmam[/size].
Bu da doğru bir tespit. Kişiler (sakat olsun ya da olmasın) dilediklerini yapmalıdırlar/yapıyorlar elbette. Kendi tercihi olduktan sonra buna kim karışabilir ki... Yeter ki pasif ya da aktif bir dayatma olmasın.
 
Programı kaçırmıştım ama anlatılan CP ile ilgili bölüm güzel bir tespit olmuş. Özellikle bir fiziksel hareketlilik gerektiren işlerde kendi kafamda bir ACABAM varsa mutlaka bir terslik oluyor.Genelde çoğu kişide böyledir. Ama bizim rahatsızlıkta kasılmalar artıyor.
En basiti, bu merdiveni inebilecek miyim diye adımımı attığımda mutlaka bir sendeleme yaşarım. En iyisi kendimizi ve çevremizi çok fazla zorlamamak ama yapabildiğimizden de geri kalmamak.
 
Elbette sana katılıyorum Ercan.
Fakat bizimkilerin durumu sağlıklı çocuklarının olmamasından kaynaklı bir içe dönüklük değil. Bilakis, sağlıklı çocukları da vardı ailemin. Kardeşim. Mesela babam engelli bir emekli bankacıydı. Bankaya hep kardeşimi götürürdü. Ben ise çok istememe rahmen sadece bir kez götürüldüm. Neden? Nedeni belli. Hem görsel, hemde sağlık bakımından beni göstermek istemediler insanlara.Ben hep böyle düşündüm en azından.

Annenin kardeşi olan, teyze denilen akraba vardır.Çocuktum. Sanırım 10-12 yaş. Merdiven çıkıyoruz bissürü.Kardeşim ve onun kızı atlaya zıplaya oynaya çıkıyor, ben de teyzemin kolunda çıkıyorum. Bir ara (çocukluk işte,nerden aklıma geldi bilmem) "Teyze ben nasıl biriyle evleneceğim?" diyivermişim. o da bana "Sen kendin gibi biriyle evleneceksin" demişti.
İnanın bana hala dün gibi aklımda sözleri. Hiç unutamadım.Ve o günden sonra engelli biriyle evlenmeyeceğim diye kendime söz verdim. Hep sağlıklı insanları sevdim ve sevildim.
Taaki evlenmek üzere olduğum adamı tanıyıncaya kadar. Onu tanıdıktan sonra, öylesine cahil insanların düşüncelerine bu kadar değer verip kalbimde taşımamın gereksiz ve saçma olduğunu düşündüm...
Bunu en fazla iki arkadaşım bilirdi hayatımda.Şimdi ise sizler biliyorsunuz.....

Mutlu kalın...
 
Bizler daha mi hassas insanlariz ne??

Arkadaslar, yazdiklarinizi okuyunca hemen kendi hayatimi dusundum.

Yasamim suresunce hic sizin yasadiklarinizi yasadim mi, hissettim mi acaba dedim kendi kendime.

Annemi dusundum sonra...

Ozel bakima ihtiyaci olan bir cocugu vardi ve acaba annem benim gunluk ihtiyaclarimi karsilarken, ruh sagligimida dusunmus muydu?

Agzindan cikacak her bir cumlenin benim dunyamda nasil yankilar yaratacigindan haberi var miydi? Cunku o benim annemdi...Var olus sebebimdi...

Ben baska insanlardan aldigim her turlu tepkiyi once onun yuzunde, gozlerinde olcer bicer, ondan sonra icimde bir yerlere yerlestirirdim.

Cunku o benim annemdi. Var olus sebebimdi...

Ama malesef annem, benim ic dunyami bu kadar inceden inceye hesapliyabilecek egitime ve bilgiye sahip degildi.

Benim icin elinden gelenin en iyisini yapmaya calisirdi, ben uzulmiyeyim kirilmiyayim diye her turlu ihtiyacimi hic sikayet etmeden sabirla karsilardi.

Ama benim uzulecegim , rencide olabilecegim baska seylerin olabilecegini dusunemiyerdu...

Mesela ben en cok sundan incindigimi hatirliyorum.

Benim yasitlarimin yaptigi herhangi bir sey onlar yapinca normal karsilaniyordu. Ama ben yapinca "aa bak, afferim Aksu da yapti" seklide dikkat cekiliyordu.
Mesela benim "akilli akilli"!!! konusmam benden beklenilmeyecek bir meziyetti. "Afferim banaydi"
Ya da bilgisayari kullanabiliyor olmam "alkislanmaya" degerdi dogrusu.

Bu ornekleri boyle cogaltabilirim.

Sanki annem benim artilarimi on plana cikartirken, benim kusurumu ort bas etmeye calisiyormus gibi hisserdim hep. Bu duyguyla cok ezilmisimdir.

Ama annem asla kotu biri degildi. Bunlari yaparken belkide ben yanlis algiliyordum.
Belkide onun tek derdi beni daha cok tesvik etmekti kimbilir?

(Offf... kendimi birden cok kotu hissettim ya, sanki annemi sikayet eder gibi yazmisim. Yok yok benim annem bir melektir. ama keske biraz daha egitimli olabilseydi bu konuda.Sadece buna vurgu yapmak istemistim)
 
Bayramın ilk günüydü saat akşamın altısı Kapı nın Zili çalındı Kapıyı Annem açtı kimse yoktu ben Salondaydım Annem Bana seslenerek '' Aşağıdan Zil çalınıyor Balkondan bakarmısın Kim ? '' dedi
Sevgili Anneciğim düşünemiyor işte tah Dördüncü kattan aşağıdaki kişileri Nasıl görsün ? üstelik Akşamın karanlığında ! :!:
Aslında Ailelerin böyle Davranmasında Bizlerinde Payıvar Çünkü çoğu zaman Engelimizi Bilinç altına gizleyip Yok sayıyoruz , onlarda Bizim Engelli olduğumuzu unutuyorlar.
 
bazen öle deil

yazıya başlamadan önce spastik engelli olduğumu yazayında yanlış anlşılmalar olmasın.
eğer çevremin yani yakın cevremin ve en önemlisi ailemin zorlamaları olmasaydı bilmiyorum şu an olduğum yerde olur muydum. öncelikle bi örnekle başlıyayım mesala düğme iliklemek benim için imkansız bişeydi çünkü önemli düzeyde el- kol kordinasyonu gerektiren bir faaliyetti bu. ve ben bunu yapamıyordum. yapmaya çok uğraştım olmadı. olmadı işte olmuyordu ve belkide hiç olmayacaktı... annem bu konuda çok üzerime geldi yapacaksın . yapabilirsin , yapmalısın diye her defasında biraz daha kızdım ona hemde çok kızdım. Bana göre annem bana işkence ediyordu sanki bundan zevk alıyordu o zamanlar öfke patlamalarıyla böle düşünüyordum. olmuyordu işte ya varmı ötesi. bütün düğmeler bana düşman bende bütün düğmelere lanet okuyordum. ama ümidim vardı sanırım bir gün bir yerde belkide hiç ummadığım bir mekansallıkta imkansızlıklar ülkesinin bir canavarı gibi gözüken düğmeler yenecektim. bu benim için belkide aptalca geliyor ama bir onur savaşı oyunu haline gelmişti. metotlar geliştiriyordum rüyalarımda dahi. düğmeyi şöle tutsam iliği buradan yakalsam ve düğmeye hiç ummadığı bir anda öle bi kazık atsamki pat diye iliğe geçse. resmen stratejik savaşa girdim, bu savaşta annem kışkırtıcı bi rol oynuyordu. olacaktı evet olacaktı ama yıllar sonra öğreneceğim bi gercek eksikti............
neredeyse vazgeçmiştim artık olmuyordu yeter noktasına çoktan gelmiş hatta aşmıştı. birgün istekdışı malum yerdeyim ve farkında olmadan düğmeyi açmış bulundum işte şimdi hapı yutmuştum dışarıda bir sürü insan ve rezil olunacak bi sürü kız vardı. terler boşalmaya başladı olmuordu zamanda daralıyordu ve ben içimdeki bütün küfürleri ediyordum. sonra birden olmuştu evet işte oldu ben aylar sonra düğmeye öle bi kazık atmıştım ki iliğe bir daha hiç sorun çıkarmacak şekilde geçmişti imkansızlıklar şahrindeki bir canavar daha yok oldu...

arkadaşlar hayatta bazı şeyler var ki üzerinizde baskı hissetmede asla yapmaya ve başarmaya niyet etmezsiniz annem beni ateşlemişti. toplum baskısından yada onun dışındaki etkenlerden her ne olrsa olsun bi şekilde enerjimi ortaya çıkarmıştı. bazen başarmak için nefesinizin kesilmesi gerekir merak etmeyin başardıktan sonra alacağınız her nefes kesilen nefesinizin yerini kat kat dolduracaktır. hiçbirşey insanı varolmanın hazzı kadar hafifletemez. SAYGILARIMLA
 
Re: Bir programın düşündürdükleri...

aslı dincman' Alıntı:
"İNSANLAR NEDEN ENGELLİ ÇOCUKLARININ “SAĞLAMMIŞ GİBİ” DAVRANMASINI İSTERLER?

Bence, “Toplumsal Hastalıklarımız”dan birisidir bunun nedeni de!

Haberci”deki baba; çevresindeki insanlara, hatta (TV çekimi olduğuna göre) tüm Türkiye’ye; çocuğunun, sağlam insanların yaptıklarını (belki de daha fazlasını) yapabildiğini, “kanıtlamak” ister. Böylece, toplum içerisinde, çocuğunun “engelli” oluşundan ötürü doğan “kişisel aşağılık kompleksi”ni bir ölçüde yenmiş olur. Yani “toplum ne der?” baskısının bir sonucudur bu.

Bu duyguyu yenebilmek için sadece “eğitim” de yetmez! Önceki mesajlarımda birkaç kez değindiğim “OLANI OLDUĞU GİBİ GÖREBİLMEK” bilinci tüm toplumda yerleşmediği sürece problem devam eder..

Sevgili spastik’in anlattığı olayda da; yine “toplum ne der?” baskısı var. Ama bu kez “olumlu” sonuç vermiş.. Ancak yine spastik’in “Mesaj konusu” olarak yazdığı gibi; “Bazen öyle değil”. Demek ki her iki durumun da geçerli olduğu/olmadığı durumlar söz konusu..

Burada yine “BİLİNÇLİ TOPLUM” söz konusu.. “Baskı” ile kazanılan yeteneklerin yerine başka bir seçenek ancak eğitimli, bilinçli toplumlarda araştırılıp bulunabilir. Düğme iliklemek yerine her tarafı fermuar olan elbiseler.. Örneğin..

Keçiboynuzu yemek için şu tabir kullanılır: “Üç gram şeker için 1 kilo odun çiğnemeye değer mi?.. :wink:
 
Baben' Alıntı:
Keçiboynuzu yemek için şu tabir kullanılır: “Üç gram şeker için 1 kilo odun çiğnemeye değer mi?..

:D :D :D Alemsin abi yaaaa......Bak bunu duymamıştım.Yeni birşey daha öğrenmiş oldum sayende...


Hayır Aksu arkadaşım. Ailelerimizi suçlamıyoruz burada tabiiki. İşe o yönden bakmak çok yanlış olur. Onları eleştiriyoruz diyelim. Özeleştiri de diyebiliriz. Çünkü onları eleştirirken, kendimizi de eleştiriyoruz. Bunun bize kazancı bile var. Sağlıklı, sıradan bireyler olsaydık, onların bu yönüyle hiç ilgilenmeyecektik belki. Şimdi dikkat ettiğimiz- karakterlerinde olsun, duygu yapılarında olsun- tüm özellikleri gözümüzden kaçacak, içimizde yer etmeyecekti.Onları tanımadan ölüp gidecektik belki. Ben burada ailemden işittiğim ve menekşe arkadaşımın da bahsini ettiği, daha birçok kalp kırıcı sözlerinden bahsetmedim.
Evet...Tüm bunları yaşıyoruz fakat bunun yanında onları çok seviyoruz öyle değil mi?
Herşey bilinçli olmaktan geçiyor. Ben bunu bilir bunu söylerim. Bizleri ne kadar sevselerde, ne kadar kendileri gibi görselerde, bilinçli olarak yaklaşmadıkları sürece içimizde olup bitenleri bilemeyecekler. Empati...Bilemiyorum bu onlar için belki çok zordur. Belki de bizler engelli olduğumuz, birçok sıradan duyguyu diğerlerine oranla daha yoğun yaşadığımız için Empati yapmak kolay görünüyor. Bilemiyorummm... İşte benim çelişkiler yaşadığım asıl konu......... :roll: :shock: :?
 
HABERCİ PROĞRAMINDA BABANIN YAPTIĞI DAVRANIŞ NE KADAR DOĞRUDUR DİYE DÜŞÜNDÜM. AMA ANNE BABA İÇİN TAHMİN EDİYORUM Kİ ÖZÜRLÜ ÇOCUK SABİHİ OLMAK MUTLAKA ÇOK ZORDUR. BELKİ ELİNDE OLMADAN GAYRİ İHTİYARİ BİR DAVRANIŞTI O BABANIN YAPTIĞI. ÇÜNKÜ HERKES EVLADININ SAĞLIKLI OLMASINI İSTER. BELKİ ONU HAYATA HAZIRLAYABİLMEK İÇİN BİRAZCIK BENCİLCE DAVRANIP NORMAL ÇOCUKLAR GİBİ BAZI İHTİYAÇLARINI BAZI HAREKETLERİ DE KENDİ BAŞLARINA YAPABİLMELERİ İÇİN BİR ÇABALAMADIR BU YAPTIKLARI BELKİ DE.


ŞAYET TOPLUMUMUZ BU KONUDA DAHA BİLİNÇLİ OLSAYDI ANNE VE BABALAR DA BÖYLE ZORLAYICI BİR TUTUM İÇİNE GİRMEZLERDİ DİYE DÜŞÜNÜYORUM. ÇOCUKLARINI TOPLUMA KAZANDIRMAK ÇABALARININ ÇOĞU TOPLUMUN ÖNYARGILARINDAN KAYNAKLANIYOR. BİR ÇOK NEDENSE KENDİLERİ BU DÜNYADAN GÖÇTÜKTEN SONRA EVLATLARININ TEK BAŞLARINA HAYATTA TUTUNABİLMELERİNİ SAĞLAMAKTIR.

HER NE OLURSA OLSUN ÖZÜRLÜ EVLADI OLAN TÜM ANNE VE BABALARA ÖNCELİKLE SABIR DİLİYORUM. BİZLER BAZEN SAĞLIKLI ÇOCUKLARIMIZIN BİLE SORUNLARINI ÇÖZERKEN SABIR GÖSTEREMEZKEN ONLARI DAHA İYİ ANLIYABİLİYORUM.
 
Bülent bey, çok güzel ifade etmişsiniz. “Sakat ama...” söylemi, aşağılık kompleksinin açık bir dışavurumu... Oysa, aktivite ön plana çıkarılmalı; sakatlık değil...
Ayrıca, çok haklısınız. İşlevselliği olmayan protezlerin kullanılması beni de hep rahatsız etmiştir. Zaten, hangi kılıfa geçirilmiş olursa olsun, TECRİT amaçlı her şeye karşıyım ve karşı olunması gerektiğine inanıyorum. İlgili yazınızı bekliyorum.

Sema hanım, elbette ki her özürlü grubuyla ilgili her şeyi bilmek mümkün değil. Cerebral Palsy de derinlemesine bilinmiyor ne yazık ki... Örneğin, rehabilitasyonumuzun önemi hep vurgulanır da, ailelerimize, “Çocuğunuza derin nefes aldırın.” ya da, “Düzgün oturtmazsanız, omurga problemleri olur.” mesajları yoğun olarak verilmez..
Engelli ailelerinin tek isteği, çocuklarının mutlu olduğunu görmek olabilseydi, öncelikle kendilerine dayatılan kalıplara başkaldırırlardı. Düşlerinden vazgeçmeden, bunları çocuklarının gerçekleriyle kaynaştırır, çocuklarını ve kendilerini her türlü tecritten uzak tutarak, sakatlıkla birlikte yaşamın içinde olmayı seçerlerdi... Ne yazık ki, olan bu değil. Dış etkiler, umutsuzluk aşılıyor. Aileler de umutsuzluğu kabullenip, çocuğa yapay bir “MUTLULUK ALEMİ” yaratmaya çalışıyorlar... Ben de buna ne yazık ki, sizin kadar pozitif bakamıyorum...

Arkadaşlar, benim en büyük avantajım, annemin beni asla tecrit etmemesi ve benimle ilgili hiçbir şeyden utanç duymaması... Annem, ressam-dekoratör olarak, Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğü’nde 28 yıl üst düzeyde görev yaptı. Beni sık sık işyerine götürürdü. Bütün arkadaşlarıyla, müdürlerle, çalışanlarla tanıştırırdı. Hatta bir keresinde, THY Genel Müdür İdari Yardımcısına beni tanıştırırken, spastik olduğumu önceden söylemediği için, elimi sıkarken kolum atınca müdür bey çok şaşırmıştı. Annem açıklamayı benim yanımda yapmak istemiş. Sonradan Erdoğan bey, elimi iki eliyle kavrayıp hararetle sıkmıştı...

Yalnız bakın, engelli evladınızla gurur duymanın, okumuşlukla çok alakası yok bence. Bu, genel kabulleri kabullenmemek demek... Bu, çocuğunuzun engelinden bağımsız özelliklerini görebilmek demek... Diğer deyişle bu, “Her şeyiyle benim evladım özel...” diyebilmek... İnanın, toplumsal engelli kalıplarına başkaldırabilen her ebeveyn bunları hissedebilir...

Ercan ÇETİNKAYA, hiçbir şeyi kabullenmemiz gerekmiyor. Çünkü, zaten başımıza ne geliyorsa, “KABULLENDİĞİMİZ İÇİN “ geliyor. Çoğu kişi, kabullenmeyi benimseme zannediyor. Oysa, basit gözlemlerle aradaki farkı kolayca görebiliriz:
1. Neden “KABULLENME” kavramı, olumsuz olduğu düşünülen durumlarda kullanılır?
2. Neden sağlam çocuğu olanlara, çocuklarını kabullenmeleri önerilmez?
3. Neden engelle özdeşleşme kavramı kullanılmaz?
Tüm bunlar, aşmamız gereken engeller... Ruh sağlığımızı korumanın tek yolu, bizi BİZ yapan her şeyi BENİMSEMEK...
Ben kendimi her şeyimle seviyor ve benimsiyorum... Çünkü, benim bu dünyada bir parselim var ve yapılacak çooooook işim var...

Çiğdem YÜKSEL, Aslında ben de bundan on yıl önce bile bile sağlığımı riske attım ve bu forum konusunu da, ders aldığım için, başkaları da benimle aynı hataya düşmesinler diye açtım. Yedi yıl boyunca, annemin tüm uyarılarına rağmen, günde sekiz saat bilgisayar başında eğri oturarak ilk kitabımı yazdım. Sonuçta, üç yıl annemle birlikte hastanede yaşadık. Ancak uyuşturucuyla hafifletilebilen dayanılmaz ağrılar çektim ve yirmi ameliyat geçirdim. Bu nedenle, diğer spastiklerin de aynı sıkıntıları çekmelerini istemiyorum.

“Spastik” arkadaşım,
Öncelikle ben düğme ilikleyemiyorum... Çocukluğumda bir süre ben de çok uğraştım; olmadı... Annem de bunu bana baskı unsuru yapmadı. Zaten ihtiyaçlarımı onun yardımıyla karşılayabiliyorum.
Bazı şeyler riske atılamaz. Siz sanırım o programı izlemediniz. Bahsettiğim çocuğu görseydiniz, yapılan aktiviteden hiç de keyif almadığını fark ederdiniz...

Arkadaşlar, ÖNCE SAĞLIK... Bırakalım bir şeyler kanıtlamayı... Sağlıksız insan, engelli ya da değil, hiçbir şey yapamaz... Kendimize değer vermek için önce sağlıklı olmalıyız...
 
aslı dincman' Alıntı:
...
Ercan ÇETİNKAYA, hiçbir şeyi kabullenmemiz gerekmiyor. Çünkü, zaten başımıza ne geliyorsa, “KABULLENDİĞİMİZ İÇİN“ geliyor. Çoğu kişi, kabullenmeyi benimseme zannediyor. Oysa, basit gözlemlerle aradaki farkı kolayca görebiliriz:
1. Neden “KABULLENME” kavramı, olumsuz olduğu düşünülen durumlarda kullanılır?
2. Neden sağlam çocuğu olanlara, çocuklarını kabullenmeleri önerilmez?
3. Neden engelle özdeşleşme kavramı kullanılmaz?
Tüm bunlar, aşmamız gereken engeller... Ruh sağlığımızı korumanın tek yolu, bizi BİZ yapan her şeyi BENİMSEMEK...

Aslı Hanım,

TDK sözlüğünde: http://tdk.org.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=benimsemek&submit1=Ara benimsemek ile kabullenmek eşanlamlı gösterilir. TDK'nın tanımını kabul etmek zorundayız. Çünkü; dil konusunda tek otorite onlardır.. Eğer bir soru işareti varsa tartışmanızı o platformda sürdürmenizi öneririm.. :?
 
Aslı Hanım , pozitif bakmamın yegane sebebi annem :)
 
keyif almak!!!!!!!!

ASLI ARKADAŞIM BENDE O LANET DÜĞMEYİ İLİKLEMEYE ÇALIŞIRKEN KEYİF Mİ ALIYORDUM SİZCE.....................?
 
Verdiğiniz linki kullanarak araştırdım. İki kelime aynen şöyle tanımlanmış ve örneklenmiş:

BENİMSEMEK:
1. Bir şeyi kendine mal etmek, sahip çıkmak, kabullenmek, tesahup
etmek: "Ağzın kulaklarına vardı, işi âdeta benimsedin."- R. H. Karay.
2. Mecaz Bir şeye, birine bağlanmak, ısınmak:
"Karım içinde büyüdüğü bu evi bütün psikolojik derinliğiyle
benimsemişti." A. H. Tanpınar

KABULLENMEK:
1 . Kabul etmek, benimsemek:
"Çakır, yenilişi kabullenmiş görünüyordu."- T. Buğra.
2 . Hakkı yokken veya istemeyerek kendine mal etmek.

Öncelikle büyük önderimiz M. Kemal ATATÜRK’ün anısına, TDK’ya elbette ki saygımız sonsuz... Ancak bu demek değil ki, TDK’nın tanımlarını mantık ve pratik süzgecinden geçirmeyeceğiz. Böyle bir tabu her şeyden önce Kemalizm’e aykırı olur.

Türkiye’de birçok sözcük, sözlük tanımlarının ötesinde, etik, toplumsal, psikolojik, hatta dinsel anlamlar içerir. Deyimlerimiz, ya da türban kavramı gibi...

Forumu kullanan tüm arkadaşlar, “KABULLENME” ve “BENİMSEME”nin pratikte asla eşanlamlı kullanılmadığını takdir edeceklerdir. Doğrusu da budur. Çünkü ben on yedi yıldır bu iki kavramı inceliyorum ve eşanlamlı olmak bir yana, zıtanlamlı olduklarını tespit ettim. İlk kitabım “Yedi Temel Tutum"da da bu iki kavramı “TERİM” olarak, ayrıntılarıyla açıkladım.
En basit şekilde açıklamam gerekirse, önceki mesajımda da yer verdiğim, aşağıdaki üç soruyu sorabilirim:

1. Neden “KABULLENME” kavramı, olumsuz olduğu düşünülen durumlarda kullanılır?
2. Neden sağlam çocuğu olanlara, çocuklarını kabullenmeleri önerilmez?
3. Neden engelle özdeşleşme kavramı kullanılmaz?

Ayrıca, sakat olmayan çocukların aileleri de çocuklarıyla ilgili birçok sorun yaşar. Peki neden onlara “KABULLENİN!” komutu verilmez?
Neden sadece engelli çocuk annelerindeki SABIR ve FEDAKARLIK, üstüne basa basa vurgulanır?

Arkadaşlar, “KABULLENME”; başka çare olmadığı için, kişi, kavram ya da olguları sırtlamak, yüklenmek, sürüklemektir. Zorunluluk duygusundan kaynaklandığı için, zamanla bıkkınlığa ve çeşitli psikolojik baskılara yol açar. Mutsuzluk kaynağı olduğu için, mutlu ve kendiyle barışık çocuklar yetiştirmeyi önler...

“BENİMSEME” ise, özdeşleşmek, birleşmek, bütünleşmek, içine sindirmektir. Kaynağı; kişi, kavram ya da olgularla bütünleşme arzusu olduğu için, yaşama sevinci verir, hayatı kolaylaştırır. Sakatlığın “ENGEL” olmasını önler. Çünkü, benimsenen sakatlığın yük gibi sırtlanması gerekmez... O sadece, anlaşılacak ve anlaşılması sağlanacak bir özelliktir.

Eğer mümkünse, Bülent beyden rica ediyorum: Forumun bu bölümünü TDK’ya link olarak iletsin. Belki o kelimeleri tekrar incelemeye alırlar ve gerçek günışığına çıkar. Zararın neresinden dönülse, kardır...

“Spastik” arkadaşım, ya benim gibi, düğme iliklemeyi başaramasaydınız?..

Bugünlük, son olarak, bana “BENİMSEME”yi yaşatan, beni BEN yapan, varoluş anlamım, birtanem ANNEME sonsuz sevgi ve teşekkürlerimle...
 
çin duası

TANRIM BANA DEĞİŞTİREBİLECEĞİM ŞEYLERİ DEĞİŞTİRME GÜCÜ VER
DEĞİŞTİREMİYECEĞİM ŞEYLERİ KABULLENME GÜCÜ VER
BU İKİSİNİ AYIREDEBİLECEK KADARDA AKIL VER..........
 
Ben KABULLENME'liyiz derken;
Engelimizle bi köşede toplumdan kendimizi soyutlayalım demek istemedim.
Benim demek istediğim engelsiz bireylerle kendimizi kıyaslamamız
Gözü kapalı (Onun yaptığını bende yaparım) demekten kaçınmamız gerektiğini
vurgulamak niyetindeydim.
 
Üst Alt