8 Ekim 2005 Cumartesi, doğum günümdü. Çok sevdiğimiz dostlarımızla birlikte iftarımızı açtık ve doğum günümü kutladık. Hediye olarak bana, okumayı çok arzu ettiğim Doğan AVCIOĞLU/Türklerin Tarihi’nin ilk kitabını almışlar. Çok sevindim tabii. 23:00 civarına kadar oturduk ve birlikte Kastet (Beyni çok çalıştıran bir iskambil oyunu) oynadık. Sonra onlar kalktılar. Annem beni odama götürdü; kendisi de mutfağı toplamaya girişti. Ben de televizyonumu açtım; iyi ki de açmışım...
“Haberci” programında Sn. Coşkun ARAL, engelliler kampına konuk olmuş. Konu “Engelliler” olunca, üstelik de engelli çocukların çoğunun Cerebral Palsy'li olduğunu görünce, iyice dikkat kesildim.
Sn. ARAL, engelli çocukları aktif yaşama katabilmek için onlara fotoğraf çektiriyor. En iyi fotoyu çekene bir de fotoğraf makinesi hediye edilecek..
Bir de bakıyorum ki, tekerlekli sandalyede, ağır CP’li bir kız... Babası arkasına geçmiş. Elindeki fotoğraf makinesini kızına tutturmaya ve gözünü ayarlayıp deklanşöre bastırmaya çalışıyor... Kızcağız da makineyi ve başını düzgün tutabilmek için, doğal olarak, bütün vücudunu kastıkça kasıyor; soluk dahi alamıyor...
Spastik olmayanların bu duyguyu anlayabilmesi çok zordur, özellikle de heyecanlandığımızda, istemli bir hareket yapmaya çalışırken aşırı kasılırız ve hareketlerimizin denetimini tamamen yitiririz. Bu durumda da, nefes almayı dahi unuturuz...
Ben içimden, “Fotoğraf çekebilecek durumda olmayan birini neden bu kadar zorluyorlar?” diye düşünürken, “BENİMSEME DEHASI” annem, odama geldi ve ekrana bakınca da, dehşete kapılarak, çok daha önemli bir noktaya dikkatimi çekti: “Babası böyle bir şeye nasıl izin veriyor? Çocuk fotoğraf çeksin diye, nefes alamayacak... İnsanlar neden engelli çocuklarının (kendisi için zararlı olan hareketler de dahil) engelli olmayanlarla aynı aktiviteleri yapmaktan zevk aldıklarını / zevk almak zorunda olduklarını zannederler? Çimenlere yatırıp, on kere derin nefes aldırsalar, çok daha keyifli, üstelik de onun için yararlı bir şey yaptırmış olacaklar...”
Cerebral Palsy'lilerin başlıca sağlık engelleri, akciğer problemleridir. Tümüyle gevşemeyi başaramadığımız için akciğer kapasitemiz giderek azalır. Bilinçli yönlendirme yoksa, bu süreç daha da hızlanır ve yaşam süremiz kısalır.
Bugün 32 yaşında ve tüm vücut tutulumlu olmama karşın, son derece sağlıklıysam, bunu, annemin her şeyden önce akciğerlerime verdiği öneme borçluyum.
Buradaki önemli soru şu: İNSANLAR NEDEN ENGELLİ ÇOCUKLARININ “SAĞLAMMIŞ GİBİ” DAVRANMASINI İSTERLER? Çünkü çocuklarının engelini dışlarlar. Kabullenme de bir tür dışlamadır. Anne/babalar genellikle sakatlığı yama gibi kabullendikleri için de, her fırsatta çocuğun, “SAKATLIĞINA RAĞMEN”, diğer deyişle, SAKATLIĞININ DIŞINA ÇIKARAK, kendini kanıtlamasını düşlerler.
Oysa annem, hayatımın hiçbir döneminde benden, engelli olmayanlar gibi görünmemi ya da onlarla aynı aktiviteleri başarabilmemi istemedi. ÇÜNKÜ, SPASTİK OLMAMI BENİM BİR ÖZELLİĞİM OLARAK GÖRÜYOR. BEDEN SAĞLIĞIMI OLDUĞU KADAR, RUH SAĞLIĞIMI DA, ANNEMİN HER ŞEYDEN ÖNCE SAĞLIĞIMA DEĞER VERMESİNE BORÇLUYUM.
Aslı DİNÇMAN ERTUNA
İzmir, 06 Kasım 2005 Pazar
“Haberci” programında Sn. Coşkun ARAL, engelliler kampına konuk olmuş. Konu “Engelliler” olunca, üstelik de engelli çocukların çoğunun Cerebral Palsy'li olduğunu görünce, iyice dikkat kesildim.
Sn. ARAL, engelli çocukları aktif yaşama katabilmek için onlara fotoğraf çektiriyor. En iyi fotoyu çekene bir de fotoğraf makinesi hediye edilecek..
Bir de bakıyorum ki, tekerlekli sandalyede, ağır CP’li bir kız... Babası arkasına geçmiş. Elindeki fotoğraf makinesini kızına tutturmaya ve gözünü ayarlayıp deklanşöre bastırmaya çalışıyor... Kızcağız da makineyi ve başını düzgün tutabilmek için, doğal olarak, bütün vücudunu kastıkça kasıyor; soluk dahi alamıyor...
Spastik olmayanların bu duyguyu anlayabilmesi çok zordur, özellikle de heyecanlandığımızda, istemli bir hareket yapmaya çalışırken aşırı kasılırız ve hareketlerimizin denetimini tamamen yitiririz. Bu durumda da, nefes almayı dahi unuturuz...
Ben içimden, “Fotoğraf çekebilecek durumda olmayan birini neden bu kadar zorluyorlar?” diye düşünürken, “BENİMSEME DEHASI” annem, odama geldi ve ekrana bakınca da, dehşete kapılarak, çok daha önemli bir noktaya dikkatimi çekti: “Babası böyle bir şeye nasıl izin veriyor? Çocuk fotoğraf çeksin diye, nefes alamayacak... İnsanlar neden engelli çocuklarının (kendisi için zararlı olan hareketler de dahil) engelli olmayanlarla aynı aktiviteleri yapmaktan zevk aldıklarını / zevk almak zorunda olduklarını zannederler? Çimenlere yatırıp, on kere derin nefes aldırsalar, çok daha keyifli, üstelik de onun için yararlı bir şey yaptırmış olacaklar...”
Cerebral Palsy'lilerin başlıca sağlık engelleri, akciğer problemleridir. Tümüyle gevşemeyi başaramadığımız için akciğer kapasitemiz giderek azalır. Bilinçli yönlendirme yoksa, bu süreç daha da hızlanır ve yaşam süremiz kısalır.
Bugün 32 yaşında ve tüm vücut tutulumlu olmama karşın, son derece sağlıklıysam, bunu, annemin her şeyden önce akciğerlerime verdiği öneme borçluyum.
Buradaki önemli soru şu: İNSANLAR NEDEN ENGELLİ ÇOCUKLARININ “SAĞLAMMIŞ GİBİ” DAVRANMASINI İSTERLER? Çünkü çocuklarının engelini dışlarlar. Kabullenme de bir tür dışlamadır. Anne/babalar genellikle sakatlığı yama gibi kabullendikleri için de, her fırsatta çocuğun, “SAKATLIĞINA RAĞMEN”, diğer deyişle, SAKATLIĞININ DIŞINA ÇIKARAK, kendini kanıtlamasını düşlerler.
Oysa annem, hayatımın hiçbir döneminde benden, engelli olmayanlar gibi görünmemi ya da onlarla aynı aktiviteleri başarabilmemi istemedi. ÇÜNKÜ, SPASTİK OLMAMI BENİM BİR ÖZELLİĞİM OLARAK GÖRÜYOR. BEDEN SAĞLIĞIMI OLDUĞU KADAR, RUH SAĞLIĞIMI DA, ANNEMİN HER ŞEYDEN ÖNCE SAĞLIĞIMA DEĞER VERMESİNE BORÇLUYUM.
Aslı DİNÇMAN ERTUNA
İzmir, 06 Kasım 2005 Pazar