Ne güzel bir soru. İnsan bu soruyu okuyunca kudretin kendinde oldugunu düşünmeden edemiyor. Sakatlık,sağlamlık,zenginlik,fakirlik,güzellilk ,çirkinlik...
Bunların hepsinin hayatımızda bir şekilde etken oldugunu ve "karakterimizi "şekillendirdiğini düşünmek.
Bu şekillenme esnasında rölü kendimize vermek.
"Biz" bu biz çok önemli, insiyatifin kimin elinde oldugunu vurgulaması açısından da önemli.
Bügün aramızda başarısız olarak nitelendireceğimiz bir çok insan engelliliklerine rağmen bambaşka koşullarda hayata gözlerini açsalardı neler olurdu?
Ben örneğin. Üniversitede okuyorum. Başka birçok işle uğraşıyorum. Etrafımda bir çok insan beni kendilerine ve çevrelerine örnek gösteriyor.
"Bakın yılmadı" diyorlar.
Doğru yılmadım.
Yılmaya niyetimde yok. Ama burda haksız bir başarı atfediliyor gibi geliyor bana.
Bu söylemlerin tadını çıkarmak zevkli olabilir. Ama ben bunun böyle olmadıgını hayattan öğreneli çok oldu.
Hayatta becerdiğim herşeyin benim karakterimin bir ürünü oldugu ve her şartlar altında değişmez bir kanun eşliğinde aynen gerçekleşebileceği...
Bu çok saçma.
Bugün karaktersizlik diye nitelendirebileceğim bir çok işin içerisinde değilsem yada değilsek bunun bizim müthiş karakterli insanlar oldugumuzdan değil koşullarımız buna izin verdiği için olduguna inanıyorum.
Düşünelim bir kez deli bir anne babanın avuçlarında yetişseydik ve onların deger yargılarıyla her türlü ahlaksızlıgın normalleşt
irildiği bir ortamda acaba şu anki gibi mi düşünecektik???
Sakatlık yada sağlamlık insan karakterinde ancak diğer insanların etkisiyle olumlu yada olumsuz etkiye yol açabilir.
Örneğin bizler insanız ve uçamıyoruz.
Ama uçamamanın ruhumuzda olusturabilecegi zararlardan konusmuyoruz değil mi?
Çünkü hiçklimse uçmuyor ve bu yönde toplumsal bir beklenti yok.
Ama eğer birileri uçabilseydi bizler bununda eksikliğini çekecektik. Anlaşılacagı üzere düşüncelerimiz, karakterimiz bizim dısımızda olusan paradigmalar üzerinden hareket eder. Sırf bu nedenle çağdaş düşünürler hayatta herşeyi "metinlere" ve "kodlara" indirgeyerek tümden gerçekliği sorgular hale geldiler.
Bana dönecek olursak eger benim ailem ,arkadaslarım yanımda olmasalardı bu kadar güçlü , burnu yukarda ve hayatın kendine vurdugu bu darbeye umursamaz bir gülümseme fırlatabilicek halde olabilirmiydim?
Bana gülümsemesiyle ,sevgisiyle kardes bakıslı dostluklarıyla yanımdalıklarını hissettiren bunca arkadas insan olmasa ben acaba bu yeni gerceğimle bu kadar kolay basa cıkabilir miydim?
Hiç sanmıyorum...
Bugun bizlere atfedilen karakter veya karaktersizlik olarak nitelendirilen hemen herşey çevresel etkenlerin oluşturdugu bir yansıma bence.
Bakın Ceza hukukunda bir klasik ekol birde pozitivist ekol vardır. Klasik ekol gecmişten beri süregelen suçun cezasının değişmeyecegi ne olursa olsun aynı suclara aynı cezanın uygulanabilecegini savunur.Oysa rasyonaliteyle ortaya cıkan bir diğer yaklasım ise koşullara göre cezanın belirlenebilecegini ve suçun bu koşullar nedeniyle cezasının hafifleyebilecegini savnur.
İşte bu ikinci ekolden anlayabilecegimiz gibi hayatımızda davranışlarımızı belirleyen unsurlar gerek psikolojide gerekse sosyolojik olarak bence içinde bulunulan kültürün yansımalarıdır.
Size bir örnek verecek olursam, hinsdistanda bir ormanda bulunan ve kurtlar tarafından büyütülmüş iki kız kardeş tıpkı onlar gibi davranıyorlardı. Her ne kadar kalıtsal özelliklerin insan zihninde ve tavırlarında etken oldugunu biliyorsakta temel toplumsal yapı üzerine kuruludur. Anlattıgım kızlar maalesef uzun yıllar yasamadılar.Uzmanlarca usul usul birkaç kelime konusabilecek hale geldikten sonra öldüler. Aslında onlar insanlığın kendine bakabilecegi inanılmaz onemli birer ayna idiler.
Anlatmak istediğim sakatlık yada saglamlık veya güzellik yada çirkinlik degildir bizim karakterimizi sekillendiren.Bu kavramlara verilen toplumsal degerler yada degersizliklerdir.
Bügün size babanız ölse etini yer miydiniz? diye bir soru sorsam sanırım cogunuz aklımdan süphe ederdiniz. Ve yine bu durumu "karaktersizlik" olarak nitelendirdiniz(Konumuz karakter ya değinmeden olmaz
)
Ama eger 500 yıl önce aztek kültüründe yasasaydık babamızı yerdik arkadaslar. Çünkü o zaman biz babamızı yiyerek ruhunu vucudumuza gecirdiğimize ve onu bu sekilde yasatmaya devam ettirdigimize inanacaktık.Eger biri cıkıp, onu toprakta çürümeye terketmemizi soylese muhtemelen az once babamızı yememizi soylediğimde gösterilen tepkinin aynısını gösterirdik.
Demekki bizim kendimize "acaba sakatlık bizi nasıl etkiledi"sorusundan ziyade "toplumsal yapı içerisindeki pradigmalar içerisindeki rölümüz neden budur" sorusunu yöneltmemiz lazım diye düşünüyorum.Ve işte sırf bu kolektif sarmal nedeniyle hukuk gibi devlet gibi kavramları sorgulamamız, hayatımızın üzerindeki etkilerinin kaçınılmazlıgı degişmeyeceginden olumlu olabilmesi adına kafa yormalıyız.
Saygılarımla.