Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakatları okula almak istemeyip eve tıkmak isteyen toplumsal aktörler ve sistem [Haftanın Konusu]

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
674
Mesajlar
58,361
Reaksiyonlar
710
Sakatları okula almak istemeyip eve tıkmak isteyen toplumsal aktörler ve sistem [Haftanın Konusu]

Sakatları okula almak istemeyip eve tıkmak isteyen öğretmenler, idareciler, aileler, toplumsal aktörler ve sistem.

  • Haber: "Bahçelievler Necip Fazıl Kısakürek Lisesi Müdürü Abdülkadir Korkmaz, 'Kızın engelliyse okumasın' diyerek anneyi okuldan kovdu."
    Haber: Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü İşitme Engelliler Müdürü Receb Özbay: "Ne diye uğraşıyorsunuz, Allah onları öyle yaratmış, Allah'ın veremediğini siz mi vereceksiniz, 124 Murat ile Mercedes'i yarıştırmak istiyorsunuz; bu çocukları neden lise giriş sınavlarına sokmak istediğinizi anlayamıyorum"
* Sakatların hepsi diyemesek bile ezici çoğunluğu kreşe, anaokuluna, ilköğretime, liseye veya üniversiteye gitmek istediğinde, ya da eğitim süreçlerinin bir aşamasında bu tür edepsizliklerle ve dışlanmayla karşılaşmıştır. Bu hikayelerinizi duymak istiyoruz...
* Sakat olduğunuz için sizi okula almak istemeyen okul yöneticileri, eğitim aşamasında sizi dışlayan öğretmenler, sakatsınız diye sizi kendi çocuğundan uzak tutmak isteyen aileler, "okuyup ne yapacaksın" diyen aile bireyleri ve toplumsal aktörler oldu mu?
* Uğradığınız o ayrımcılığın sizde yarattığı psikolojik etkiyi ve yaşamınızda yol açtığı hasarları bizlerle paylaşır mısınız?
* Bu ayrımcılıkla mücadele edebildiniz mi? Nasıl?
 
Benin normal bir eğitim sürecim olmadı,ailem beni korumak için,sanırım hep reddedileceklerini düşündüklerinden,okula göndermedi ya da cehaletlerini aşamadılar.Bu durumda aileme kızgın değilim,onlar engelli bir çocuğa hazır değillerdi...ancak yıllar sonra anlayabildiler hatalarını,korumak adına yapmışlardı,oysa hayat kırılıp dökülerek yaşanırdı,cam fanus içinde zorluklardan korumakla olmuyordu,hayatın gerçeği farklıydı....

Üniversitede,Türk dili dersi okutmanı,anlatım bozukluğunu tahtaya yazdırıken tam ben kalkacakken sen otur demesi o anda canımı çok acıtmıştı,kötü bir anı olarak kaldı ama gerçek bir öğretim görevlisi olmaması,sadece liseden görevlendirme olarak geldiği için çok fazla önemsemedim.Onun dışında bir olumsuzluk yaşamadım...
Çok yakın bir akrabam Açık liseyi okurken okuyup da ne olacaksın dediğinde onun adına çok üzülmüştüm,bunu söyleyen bir öğretmendi...Sen okuyunca görürsün demiştim.Psikoloji okuduğumda öğretmenlik okusaydın dedi,bir ilde onlarca okul var ama bir tane hastane var atanamazsın dediğinde ,ben de mezun olunca görürsün dedim,o bir tane olan hastanede psikolog olarak çalışıyorum...Artık o akrabam bana bu tür olumsuz şeyler söyleyemiyor,hatta çok saygı duyduğunu ve güvendiğini hissediyorum....

Ailemin diğer kardeşlerimden beni ayırıp cam fanusa kapatıp dünyanın zorluklarından ve kötülüklerinden korumaya çalışması benim özgüvenim üzerinde zedeleyici etkiye neden oldu,hep geri planda kaldım,kendimi ifade edemedim,sustum,kaçtım yaşamaktan,canım acımasın üzülmeyim,kimse üzülmesin diye sustum....

Ayrımcılıkla mücadele ettim,hem de çok fazla...Hem aileme hem de sisteme karşı bir mücadeleydi...İyi ki de pes etmemişim hayatımı kendi ellerimle yaratmaktan.Ailemin bana veremediği eğitim olanağını yine çok yakın öğretmen akrabam verdi...İlkokul ve ortaokulu dışardan bitirmemi ve liseyi açık öğretimle okumamı sağladı,bana hep güvendi,sen zekisin sadece olanakların esirgenmiş senden dedi,o güçle ,o destekle ben eğitimli bir insan oldum...
Düşünün ikisi de öğretmen biri okusan ne olur,sen engellisin diyor,diğeri sen oku,en çok senin okuman gerekiyor,kendi ayakların üzerinde durup,hayatı acısıyla tatlısıyla yaşaman gerekiyor diyor işte bu nedenle tüm öğretmenleri aynı kefeye koymak yanlısı değilim,bana güzel bir hayatı sunan o güzel öğretmene minnettarım...Eksiklik öğretmenlerde değil,eksiklik hayata farklı olana hazırlıklı olmayan beyinlerimizde...Benim önüme engeli koyan ailemdi,başkasının önüne engeli koyan sistemdeki bozukluklar...Bu bozukluğun çözülmesi,insanların beynindeki engellli olanlara karşı önyargının çözülmesi gerekiyor...
Hayat bize olanakları altın tepsiyle sunmuyor,biz onu dişimizle tırnağımızla koparıp alıyoruz,bu adaletsizlik hem de büyük bir adaletsizlik...İnsanların doğal hakkı olan şeylerin esirgenmesi.Sanki bizim varlığımız onlar için bir tehdit gibi algılanması çok acımasız bir bakış açısı...Devletin okulunda bir engellinin eğitim görmesi öğretmenlere ne kaybettirir.Oysa çok fazla şeyler kazandırır,bir insan eğitim sunulması bir insanın hayata karşı daha güçlü durmasını sağlar....Kazançaları çıkar hesabıyla yapanların,güçsüzlüğün resmi olarak görüyorum...
 
* Sakatların hepsi diyemesek bile ezici çoğunluğu kreşe, anaokuluna, ilköğretime, liseye veya üniversiteye gitmek istediğinde, ya da eğitim süreçlerinin bir aşamasında bu tür edepsizliklerle ve dışlanmayla karşılaşmıştır. Bu hikayelerinizi duymak istiyoruz...


Sevgili Oturanboğa, ne yalan söyleyeyim ben hikayemi sevmiyorum.Yine de sevmediğim bu hikayenin birkaç satırını sizlerle paylaşayım...

Eğitim hayatına ilk başladığım zamanları hayal meyal hatırlıyorum.Benden bir yaş küçük kuzenim okula başlamıştı ve ben küçücük aklımla neden onun okula gidip de benim evde oturduğumu anlayamıyordum.Neyse ki fazla vakit geçmeden mahalledeki ilkokul öğretmenimiz-kendisi aynı zamanda kiracımız olurdu,üst katımızda otururdu- annemi ikna etti. Bu kıza yazık etme,çok zeki bir çocuk,sabah kalktığında onu yatağında bulamazsan,meraklanma;okula kaçırmışımdır" dedi... Benim öğretmenim de tuttuğunu koparan dediğim dedik bir kadındı. Okula başladığımda kanedyen de kullanmıyordum.Düşünsenize henüz 6 yaşındasınız.Yürümeyi tanımadığınız için yürümeye gecikmişsiniz.Neyse...Öğretmenim,benden 2 sınıf üstte bir abinin koltuk değneklerini alarak tenefüs aralarında beni yürütmeye çalışırdı... "Hadi güzel kızım,yapacak benim kızım,okula kendisi gidip kendisi gelecek" deyip beni cesaretlendirirdi...2.yılın sonunda kendi kendime yetmeye başladım.Öğretmenim Hülya Özenç'e ve eşi Ergin Özenç'e attığım her adımda minnet borçluyum...İlk adımlarıma her çocuğun anne babası şahitlik eder;benim ilk adımlarıma onlar şahitlik ettiler.Bir erkeği ağlarken ilk kez o zaman gördüm...

Görüyorsunuz ya,aslında her eğitimci "bana ne"ci değil... Devam edelim...

İlkokul bittikten sonra ben kara kara düşünmeye başladım.Çünkü ortaokul bize hayli uzaktı.Ulaşım sorundu...Okulda evdeki konforu sağlayabilecek ortam yoktu.Ben yine de gitmek istiyordum.Arkadaşlarımı yeni okullarına giderken görüğümde çıldırasıya kıskanıyordum.Bu benim depresyon geçirmeme neden oldu.İki üniversite bitirmiş bir kuzenim vardı."Evraklarını al gel,seni ortaokula ben yazdıracam,sonra da bir çaresine bakarız" dedi... Bir erkek tarafından ilk yarı yolda bırakılışım... :) Olmadı... Dedim ya "depresyona" girdim...Baktılar ki bizimkiler astarı yüzünden pahalı olacak ,zamanı geldi diyerek beni tedavi sürecine soktular.2 yıl kadar tedavi oldum.Çok yol kat ettim.Yalnız ben içerden içerden bizimkileri hazırlıyorum. Doktorum,taburcu olacağım gün "bu kızı bu eylülde okula yazdırmazsanız,iki elim yakanızda olur" dedi...Ve o yıl okullu oldum...

7 ay sonra bir arife günüde feci bir düşüş yaşadım.Bütün tedaviler hiç oldu.Okulun 1.yılının bitmesine sadece bir ay vardı.Öğretmenlerim ve müdürüm hiç zorluk çıkarmadı.Ortaokulu 1.likle bitirdim...Kendi arabamız vardı ve amcam hiç yüksünmeden hergün beni okula getirip götürdü...

Sırada Lise vardı ve yine bize uzak düşüyordu.Öğretmen çocuklarının yararlandığı bir kontenjandan yatılı bir liseye kayıt yaptırdım.Öğretmen çocuğu olarak değil,yine kendi maddi imkanlarımızla...Orda da yine "aranan,sevilen,başarılı bir öğrenci" oldum...

Üniversite hayatımda da mimari engeller dışında zorlanmadım.Hiçkimse bana "dışlanmışlık" hissi yaşayacağım bakışlar atmadı.Özel hayatım dışında,durumumdan dolayı muzdarip olmadım... Arada kendini bilmez "laf olsun torba dolsun " diye konuşan birkaç densizin "okuyup da ne olacaksın?" dediğini saymazsak...

Mesleki hayatım içerisinde sayısız engelli öğrencim oldu.Onlara bakış açım diğerlerine bakış açımla aynı düzlemdeydi...Urfa'da görev yaptığım sırada Polat adında bir öğrencim vardı.Cin gibiydi kereta... :) Sadece özgüveni eksikti...Bütün öğretmenler bir araya geldik,kulağını tatlı tatlı çektik.O günün kerameti mi bilmiyorum; "O şimdi bilgisayar mühendisi" :) Hala arar sorar beni...

Geçen yıl yine Özel eğitim alması gereken bir öğrenciyle karşı karşıya geldim.Algılamada,konuşmada sorun yaşıyordu ama yaramazlık deyince kimse eline su dökemiyordu... :) Ne yalan söyleyeyim,onun diğerlerini rahatsız ettiğini düşünerek idareye bildirdim. Amacım okuldan uzaklaşması değil,özel eğitim alarak normal hayata adeptasyonunun sınıfa da yansımasıydı.Nitekim,ailesi bizi dinledi ve 3 gün RAM'a 2 gün de okula gitmesine karar verildi.Şimdi daha iyi oldu.Bütün öğretmenler bu konuda hem fikiriz...Bunu yaparken,amacımın onu dışlamak olmadığını üstüne basa basa söylememe gerek var mı bilmiyorum?Ehil kişilerden yardım almanın yanlış olmayacağını düşünmüştüm... Bu durumda "madem okuldan alalım" diyen veli yine beni karşısında bulurdu,emin olun...

Kim kimi dışlamaya cesaret eder biliyor musnuz?Elini taşın altına koymaktan korkan,her zorluğa alternatif üretemeyen kişiler... Verilen olumsuz örnekler birkaç korkağa aittir...

Ve biz...Birer yıldız gibiyiz...
'Yıldızlar ateş böceği sanılmaktan korkmazlar.'


Çok konuştum gibi geldi...Başınızı şişirdiysem affola... :oops:
 
Ben bu saldırgan-dışlamanın, "yapamaz-edemez" denilerek aslında perdelenmeye çalışıldığını da düşünüyorum. Zira bu sayede aslında sanki bir içerme isteği varmış da, neyleyelim ki sakat kişi -hem bedenen hem duygusal hem de diğer yetiler açısından- eksikmiş gibi! Eksik olunca da "yapamaz-edemez"! Hay allah!
Bence bu, "Sakat bedeni yakınımızda istemiyoruz" demenin vicdani rahatsızlığını bertaraf etmel için b.ktan bi savunma-saldırı... Bi çırpıda sorumluluk sakat-bedene atılıveriyor.

Eğitim-öğretimde ne kadar "kötü" değerler ve davranışlar olursa olsun, sakat değilse bedenin, sorun yok; içeri alınmayı hak ediyorsundur. Ama bedenin sakatsa, ne kadar "iyi" ya da "kötü" yetilere sahip olduğunun hiç bir önemi yok. Sen sadece sakatsın. Sakatsın ve sakat-olmayanlardan uzakta kalmaya mahkumsun.
Böyleyken, bir de bunu kabullenemeyecek-anlamayacak kadar salak olma lütfen! Git evinde otur...
 
Yerde dört ayak yürüyordum o zamanlar.. ayağımda ve ellerimde ayakkabılarla.. çömelerek diyelim...

Dramatize etmeyelim isterseniz.. Köyde çok rahatsız edici bi durum değil bu.. Herkes sana alışıyor senle büyüdüğü için, sen de herkese alışıyorsun.. Üstelik çok mutlu bir çocukluğum bile oldu benim diyebilirim.. yazacağım bi gün bunları..
Yaşıtlarımdan bi sene sonra gittim ben okula.. Ailem okula gönderme gereği bile duymamıştı.. ben de istediğimi hatırlamıyorum.. İçimin sızladığını bilirim sadece arkadaşlarımdan ayrılınca..
İlktir belkide sakat olmanın ayrımına varmam bu olayla.. Sonraki sene okulun müdürü şöyle bir teklif yapmış babama, '' Kayıt yapmayalım ama gelip gitsin, okumayı yazmayı öğrensin..''

İşte bu cümle hayatımı değiştirdi benim.. Çok kısa zamanda söktüm okumayı yazmayı.. Kendi kendime öğrendim diyebilirsiniz.. Neyse günün birinde bir müfettiş geldi okula.. Seviye testi gibi bi şeyler yapıyor.. Benim ilerde olmamı bırakın, sınıf acaip geride.. Yüz kişilik köy okulu işte.. Ne beklenir ki? Öğretmenim de hayatından bezmiş durumda.. Durmadan beni öne çıkartmaya çalışıyor.. İşin tuhafı müfettişin ilk sorduğu soru da sınıf numaramdı.. Yok deyince afalladı.. Hemen ertesi gün (şubat tatiline yakındı), benim kaydım yapıldı.. Böyle başladı okullu olmam.. Bilerek, taammüden, herkesin ortak işlediği suç ortaklığı, böyle sonlandı.. Beş sene
yerde sürünerek gidip geldim okula.. Sonradan kızılaydan getirtilen üç tekerlekli bisiklet sayesinde ortaokulu ve lise biri bitirdim.. Orta okulu köyde, Liseyi de Denizli'de.. Liseyide orta okuldaki müdürü sayesinde bitirdim.. Yatılı sınavlarına giremiyorduk biz engelliler.. Fakirlik diz boyu, ev tutup okuma olanağı yok..
Müdürüm valiye kadar çıktı.. Ya sınavlara girsin bu çocuk, yada kontenjandan alın diye.. Aldılar.. İki sene sonra da kabak yemeğini boykot ettiğimiz için atıldım yurttan.. Yazları çalıştım bi yerlerde.. İki üç arkadaş ev tutup bitirebildim son seneyi.. Beni ayakta tutan arkadaş dayanışması diyelim.. O gün bu gündür kabak yemeği sevmem..

Devletin engelli eğitimi diye hiç derdi yoktu o dönem.. Görmüyordu bizleri.. Bir kaç iyi niyetli kişi sayesinde aradan sıyrıldım ben.. Yedi milyondan sıyrılıp, ilk yedi bin içinde olmam bi kaç iyi adam sayesinde oldu..
Hele Üniversite hayatım.. Rezillik diz boyu, bir o kadar da mutluluk.. Arkadaş dayanışması dedim ya, işte o..
Hayata karşı cephe açıyoduk galiba biz ya.. Üniversite de ameliyat olup ortezle ve değnekle yürümeye başladım ben.. Aylarca nöbetleşe geldiler arkadaşlar Çapa tıp'ba.. Kızlar ördek taşıdı, altımdan aldılar.. Ailem mi? Onlar beni hep çok sevdi.. Çok güçlü gördü, o yüzden de yardıma ihtiyacım olabileceğim hiç akıllarına gelmedi.. Hala da gelmez.. Gelse de bi şey farketmezdi zaten o yıllarda.. Bir İstanbul'a gidip gelme bütçeyi
dağıtırdı bizim ailenin.. Uzatmayayım;

Biz engellilere verilecek azıcık destek, bizim hayatımızda devasa etkiler yaratacaktır...
Bizim eğitim hakkımız Devletin namus ve şerefi olmadıktan sonra hiç bi şey değişmez.. Kişilerin iyi niyetiyle bu işler bu kadar yürür.. Ne kadar yürüdüğüde belli zaten..
 
pasaman' Alıntı:
Sakat bedeni yanında istememekten ziyade "dertsiz başıma dert mi alacağım ?" düşüncesi hakim olduğu kanısındayım.
Ben buna katılmıyorum. Öğrenci/çocuk/genç zaten "sorun" demektir. İdareci ve öğretmenlerin içi de o "sorun"la uğraşmaktır. Tekerlekli sandalye kullanan ya da işitmeyen biri ne kadar ekstra "sorun" olur ki? Bence aksine, ağzı var dili yok modunda olurlar (yani o hale getirilirler) kısa sürede! Dert olması ise sorun, bence en az dert olan kişiler sakatlardır.

Ben düpedüz sakatları yakınlarda istememekle ilgisi olduğunu düşünüyorum.
 
mrb özellikle şehribanu hanımın hikayesı çok tanıdık geldi bana. bende ılk orta ve lıseyı acıköğretimden okudum ve nıhayet unıversıtede okullu olabıldım. şimdi buro yonetımı ve sekreterlık bolumu ıkıncı sınıf öğrencısıyım. geçen yıl edebıyat dersınde bı kıtap okuyup makale yazıp sunmuştuk sınıfa. bende bı kişisel gelişim kıtabı okuyp kendı hıkayemı anlatmıştım. çok şaşırdı herkess.
burdada paylaşmam ıyı olucak sanırım en kısa zamanda yazıcam.
ben yenı uye oldum bu sıteye. guzel ve umut dolu şeyler beklıyo galıba benı. :wink:
 
OturanBoğa' Alıntı:
pasaman' Alıntı:
Sakat bedeni yanında istememekten ziyade "dertsiz başıma dert mi alacağım ?" düşüncesi hakim olduğu kanısındayım.
Ben buna katılmıyorum. Öğrenci/çocuk/genç zaten "sorun" demektir. İdareci ve öğretmenlerin içi de o "sorun"la uğraşmaktır. Tekerlekli sandalye kullanan ya da işitmeyen biri ne kadar ekstra "sorun" olur ki?

Ben düpedüz sakatları yakınlarda istememekle ilgisi olduğunu düşünüyorum.

İki düşünce de doğru..

dertsiz başıma dert mi alacağım ?

Malesef bi çok idareci ve öğretmen için öğrencinin kendisi zaten "dert" demek...
Bir de öğrenci engelli olunca; engelli öğrenci demek özveri demek, kat kat fazla efor demek.

Al sana dert! :evil:

Tekerlekli sandalye kullanan ya da işitmeyen biri ne kadar ekstra "sorun" olur ki?

Dedim ya; özveri, kat kat efor demek "extra sorun" demek bazıları için.

Engelli olmadığım için böyle bi duruma maruz kalmadım.. bu durumda ne hissedilir bilemem elbet, ama tahmin edebilirim en azından.

Ben yaşamadım ama başka bir tecrübeyle anlatayım..

Beni tanıyanlar bilir ilk görev yaptığım yer, kimsenin adını bile bilmediği bir dağ köyüydü.

Yeniyim, ilk kez başlayacağım göreve.. Onun heyecanı var. :) Türkçeyi zor konuşan miniklere İngilizce öğreteceğim üstelik.. Binbir kaygıyla, düşünceyle gittim oraya..

İlk önce 2. kademede yani orta kısımda girdim derslerime, bi kaç gün sonra 4. sınıflara girdim...

Herşey iyi güzel, ilk defa yeni bi dille kaşılaşıyorlar çocuklar, o yüzden merak ve ilgi gayet iyi:)

herkes katılmak istiyor derse, yarışıyorlar adeta..

Ancak; bi kaç dersten sonra en arka sırada 2 öğrenci dikkatimi çekti. Hiç konuşmuyorlardı.. Sadece yazdıklarımı defterlerine geçiriyorlar, sınıfça yaptırdığım etkinliklere kendilerince katılmaya çalışıyolar. birşey sorduğumda cevap vermek istemiyorlar..

Önce çekindiklerini düşündüm fazla üstlerine gitmedim. alışmaları açısından. Daha sonra baktım ki aynı durum devam ediyor.

Zaten müdür ve öğretmenler mekan kısıtlı olduğu için aynı ortamda olduğumuzdan, Sınıf öğretmenlerini ve okul müdürünü bir arada yakaladığımda bu 2 öğrencinin durumunu sordum.

-Neden bu çocuklar en arkada oturuyor, üstelik hiç konuşmuyorlar , bi sorun mu var? dedim

Müdür ve diğer öğretmenlerin cevabı aynen şöyleydi;

- Hocam bu çocuklar ikiz kardeşler ve ikiside zihinsel engelli, kaynaştırmaya tabiler. dolayısıyla diğer öğrencilerden çok çok geç anlıyorlar, hatta hiç anlamıyorlar. Öğrenme yeteneği yok. Ne saymayı, ne yazmayı ne konuşmayı düzgün yapamıyorlar zaten. Bu yüzden en arkaya oturttuk. diğer öğrencilerin ilerlemesini etkilemesinler diye.
Sen onlara "yaz" de yazarlar sadece.. başkada bişey bekleme. fazla yorma kendini yani...

Hiç bişey demedim. O sinirle dışarı çıktım. Teneffüs saatiydi zaten zil çaldı doğru sınıfa gittim 2. dersimi yapmak üzere. İçeri girdim;

- Emrah, Derya Siz bundan sonra ön sırada oturacaksınız" dedim.

Şaşırdılar tabi:) Aynı zamanda sevindiler de. Öğretmenleri ilgileniyo nasıl sevinmesinler ki canlarım benim..

Uzun bi süre ikisini de bütün aktivitelere dahil ettim. Diğer öğrencilerle nasıl ilgileniyorsam onlarla da aynı şekilde ilgilendim. Basit de olsa sorular sordum. Doğru cevapladıkça nasıl seviniyorlardı anlatamam:)

Peki yıl sonunda ne mi oldu???

İsmini bile söyleyemiyor, unutuyor , uğraşmaya değmez dedikleri o 2 kardeş var ya; Türkçe dersleri yapamazken;

Sorduğumda saati bile İngilizce ifade edebiliyorlardı :)

Herkes şaşkın, mucize gibi geldi bu idarecilere :)

Onlara sadece dedim ki;

[size=6]Hani yüktü? Hani uğraşmaya değmezdi ???[/size]

Böyle işte.. :)
 
evet okumam konusunda bende aile bireylerim taRafından hep dışlandım.ergenlik çağıma gelipte aklım biraz kendi başıma gelerekten bi ilkokul diploması bari alayım ilerde işime yarar dediğimde(üniversite mezunu sapasağlam insanlare boş geziyor.başımıza iş çıkarma otur yerinde....gibi bi tepki almıştım.ama her zamanki gibi kendi doğru bildiğim yoldan gittim ve mahallenin okuluna gidip dersler izlemek istediğimi söyemiştim ve hocada bunu memnunuiyetle kabul etti ve okulların kapanmasına bir ay kalarak ben her gün dersleri izledim ve sonra bi sürü homurtu eşliğinde sınava girmiştim.sınavlarda hocalar bile bana hayran kalmışlardı ve gizliden kulağıma(sen bu okul işine ara verme.devam et.yüksek okullarında sınavlarına gir)demişlerdi.
ama nerdeeee.sakat kızını en az başkaları kadar insan yerine koyarak okutacak aile....o dönemde yürümem henüz çok zayıftı ve ben bazı konularda aileye bağımlı olmak zorundaydım işin kötüsü buydu.
ne acı ki bu sapasağlam ümniversite mezunlarının işsiz olma bahanesi hala gündemini korumakta....bi türlü iş bulamadılar şu üniversite mezunları hala.....bulsalarda bizde kurtulsak artık...
uğradığım bu ayrımcılık elbette hayatımın her safhasında beni derinden yaralamıştı.çünkü diğer aile ferttlerinin hepsi okutulmuştu ben hariç.tabiki sonrasında da hep tahsil sorunu daima çıktı karşıma.
 
EĞİTİM VE ÖGRETİM HAKKI ÜZERİNE

Evet sevgili kardeşlerim sizin cekdiğiniz eğitim sıkıntılarını bir ortapedik özürlüsü olarakta ben de yaşadım.Daha ilkoku cağlarında başladı, anamda bu cocuk nasıl gidecek okula nasıl yaparız telaşı sardı kendini.Ama imdadıma büyük abim yetişmişti.Çünkü büyük abim ögretmendi.Bizim eve abimin görev yaptıgı yer uzaktı ama abim yinede beni yanına alarak ilkokula başlamamı kolaylaştırmıştı. ilk okulu böyle şanslı olarak bitirdiysemde orta okul ve lise benim için zor bir engeldi.Bakın anlatayım:
Ortaokul'a Ankara'da başlayacaktım. Rahmetli anamla okul müdürüne gittik.Okul müdürü bize sunu beyan etti ''Ana bu özürlü okulda ezilir, biz kontrol edemeyiz, zaten okumayı ögrenmiş götür evde dursun.'' dedi.Tabi ki okuma istegi ve azmi olan benim gibi birisi için hiç unutamayacagım bir söz olmuştu egitimcinin bu sözü..Fakat yılmadık anamla başka okullar denedik ve nihayet bize iyiniyet gösteren bir okul müdürü bulduk.Allah ondan razı olsun.neyse uzatmayım biz arkadaşlarımın ve ögretmenlerimin yardımı ile orta okulu bitirdik.
Liseli genç bir delikanlı olmuştuk artık ama lisede yasayacagım sıkıntılar ve kayıt engeli yine önümüze geldi.Okula kayıt için gittik.Tabi benim ticaret sevgim ve matematik başarım beni Ticaret Meslek Lisesine yönlendirdi.Neyse sıkmayayım.Müdür yardımcısı ac ellerini oglum daktilo yazabilirmisin dedi.Halbuki benim özürüm bariz ayaklarımda idi ama malesef müdür az bucuk doktordu da sanırım ellerimi soruyordu.Çünkü daha görür görmez beni potansiyel bir sorun olarak görmüştü.Sorular sorular,engeli kosullu bahaneler.Anam kızdı ve dedi ki müdür bey götürüp dilendireyim mi,yoksa elinize verip yetiştireyim mi? neyapayım atayım mı?
diye cıkışınca koridorda bağrıltılar duyuldu ve anamın ciddiyetine okula alındım.
Ortaokul ve Lise yıllarım ne kadar zor geçsede (özürlü kardeşlerim bilir)başarılı yıllar geçirdim.Takdir ve örnek başarım ögretmenlerimce arkadaşlarıma hep örnek sunuldu.
Bugünse bir MUHASEBECİ olarak ticaret yapmaktayım.Hayatımı kimseye muhtaç olmadan kazanıyorum......
 
paylasimin icin tesekkurler roac hocam
bu anlattigin ikiz kardes zihinsel degil isitme engelli gibime geldi
fakir cocuklarinada oyle ayirim yapan arkada oturtan hocalarda oluyor maalesef
cocuk ilgi sevgi gorurse daha uyanik daha uyumlu oluyor isitmesi az olanlarda arka sirada oturursa cok anlatilani bilgileri kaciriyor
e oyle ucra koyluk yerlerde cikarci takimi esraf cocugu varkene....
 
sevgili arkadaşlar sınavlara hazırlanmak için okula giderken öyle güzel bi ve ibret verici bi olay geçmişti ki başımdan haLAduygulanıp ağlarım bazen.bi gün yağmur yağıyordu okula gidememiştim .koltuk deydeği kullandığım için şemsiye tutma şansım yoktu.kapıya çıkmış bakıyordum teneffüsteki çocuklara.okul çok yakındı evimize.teneffüsdeki sınıf arkadaşlarım beni gördüler ve koşarak yaNıma geldiler.abla niye gelmiyosun.biz seni götürmeye geldik dediler.şemsiye getirmişler.ben gelmicen dediğim halde ısrar ettiler.sonra ben yürürken onlar üstüme şemsiye tutarak götürdüler beni okula.
düşünsenize kendi ailem beni düşünüp üstüme şemsiye tutup okula götürmeyi düşünmüyordu.ama o küçücük insanlar bile bunu düşünebilmişti.keşke bizi sakat edip sonra horlamak yerine bu kadar insancıl olabilselerdi bizim aile fertlerimiz de.
bu güzel anımı hiç unutmam ve sizlerle de paylaşmak istedim.
 
Şöyle bir düşündüm de ilkokula başlayışımı… Başlamak mı bitirmek mi desem bilemiyorum aslında. Bununla ilgili bi yazım var, lisede yazdığım bi kompozisyon, onu daha sonra sizlerle paylaşacağım inşallah. Şimdilik sadece dışlanıp-dışlanmamak yönünden anlatayım öğrenim hayatımı.
Benim küçüklüğümden beri hiç yürüyememek gibi bi sorunum olmadı şükür. Bi ayağım kısa olsa da, uzun yürüme cihazı kullanarak da olsa ben kendimi bildim bileli yürüyorum . Yalnız o zamanlar cihazımı hiç sevmediğim için giymek istemezdim. Giymiycem bunu diye yerlere çarpar, annecimi ağlatırdım… Nasıl dayanıklı bir demir yığın idiyse o zamanki cihazlarım bir türlü kırılmazdı. Ama itiraf edeyim kırmızılı siyahlı olan cihazımı seviyordum. Belki de beni sevsin diye kırmızılı bi ayakkabı yaptırmışlardı. Küçükken ben kendimi diğerlerinden farklı gördüğüm için, ya da diğerlerinin beni farklı gördüğünü düşündüğüm için, ya da diğerleri beni gerçekten farklı gördüğü için cihaz giymek istemezdim hiç. Hatta hiç unutmam bi keresinde, içinde kuzenlerimin de olduğu bir grupla pikniğe gidicez ama köyün taa dışına - şimdi olsa üşenirim ya da yorulurum diye gitmem – “sırf sen yürüyebilecek misin? ” diye sorulduğu için cihazım olmadan “gideriiim” deyip atılmıştım yola, gittim üstelik döndüm de ama harap vaziyette! Çocuk felci olan arkadaşlar bilir, cihaz kullanmadan elini dizine koyarak yürümek ne kadar zordur, üstelik o zaman ayağımda kısalık fazlaydı…
Her neyse konuyu fazla dağıtmadan öğrenim hayatıma geleyim ama bu anlattıklarım küçükken olanlar, yani daha ilkokula bile gitmezken. Sonra beni isyankar kız olarak nitelendirmeyiniz lütfen :oops:
İlkokula kim kaydettirdi hatırlamıyorum ama çok sevinçliydim. Gerçi çok kısa sürdü sevincim çünkü ameliyat olmam gerekmiş. O yıl gitmedim, tedavimden sonra tekrar başladım yani bir yıl sonra, yalnız küçük farklılıklarla; arkadaşlarım, öğretmenim, sınıfım değişmişti. O an çok farklı duygular içindeydim… Sevinçliydim ama okulu, okumanın önemini, ya da benim okumam gerektiğini bildiğim için değil ortam farklı olduğu içindi galiba. Biraz da üzgünüm çünkü tek sakat bendim okulda. O zamanlar böyle konuşkan, girişken değildim utangaç,somurtkan, kırılgan,mızmız sıkıcı bi tiptim ya iyi ki öyle kalmamışım! :lol: İçimdeki potansiyel enerji sonra kinetikleşecek durun daha :wink: İlk iki senem alışma evresi, 3. senem açılma evresi 4. 5. sınıf kabak çiçeği! Aah o ilk seneler istemeden, bilmeden, ya da iyi niyetle yapılan pozitif ayrımcılık. Hiç unutmam beden eğitimi derslerinde heves edip ben de eşofman giyip sıraya durmuştum ama öğretmenim beni sıradan çekmişti,” sen yürüme, yorulursun” diye! Boğazım düğüm düğüm arkadaşlara bakarak çekilmiştim sıradan. Öğretmenimi çok severim hala, kötü niyetle öyle yaptığını da düşünmüyorum ama işte… Keşke bütün öğretmenler Roaccutane gibi bilinçli olsa! Millet beden eğitimi derslerini iple çekerken ben hiç istemezdim, okulun çevresinde arkadaşlarım yürüyüş yaparken, ısınma hareketi yaparken içim giderdi hep ve her seferinde öğretmen,” serbestsiniz” diyverse derdim. Ya da hava bozulsa da dışarı çıkamasak içerde oyun oynasak derdim. Ne de olsa içerde yorulmam söz konusu olamazdı. Kulaktan kulağa, deve-cüce, gündüz-gece oynardık en fazla…
Veee Milli Bayramlar! O müthiş çoşku, hazırlık… Gösteriler, bandocular, oyuna seçilecekler yürüyüşler vs ama benim için hayal kırıklığı yine. Bando çalmayı çok isterdim hep çalabiliyordum da ama hiçbir öğretmenim de bandoya katıl demedi bana, hoş ben de dile getirmedim hiç ne de olsa zor yürüyordum ve yorulurdum!.. Ama okuldan bayram yerine kadar olan onca mesafeyi (500 m. den fazla) marşlar eşliğinde yürümeme engel olamadılar! Çünkü öğretmenim de beni daha sonraları anlamıştı ve yürüyüp yürümeme kararırımı bana bırakmıştı.(He bu arada ben bayram günleri de cihazımı takmazdım, güzel olcam, kırmızılı dantelli çoraplar giycem ya önlüğün altına, cihaz bunu çirkinleştirirdi tabi :roll: ) 4. 5. sınıfta uzun uzun şiirler okudum, gösterilerde oynadım, folklör kıyafetleri giydim, “Küçük Ayşe” yi oynadım derken aştım kendimi :) Ders harici kendimi her yönden geliştirdim. Öyle tembel de değildim ya karnemde iki dersim iyi olurdu gerisi pekiyi valla! Kastettiğim sınavlara hazırlanmayışımdı. Bi sınav bilinci yoktu henüz, dershaneye giden arkadaşlar vardı ama ben ta ilkokulda niye gidiyorlarsa derdim gereksiz bulurdum. Yine de arkadaşlarla Konya’yı gezip gelelim diye her sınava girmiştik. Haliyle normal bi ortaokul göründü ufukta. Ama ben okumam gerektiğinin bilincinde değilim hala ne de olsa köyde öyle okuyan kız çok yok, sülalede okuyan kız yok, ortaokul ilçede, gidip gelmesi zor olacak, ben mi okuycaktım(!) gibi bi durumdaydım yani. Ya da tepkiler öyleydi bilemiyorum… Ta ki arkadaşlarımın birer birer değişik okullara kaydolduklarını duydum o zaman kafama daaannnkkk etti. Ve benim de okumam gerek dedim. Ailem karşı çıkmadı ama ille de okumam gerektiğini falan düşünmüyolardı kanımca, amcam bi gün kaydettirelim mi seni de dedi,tamam dedim böylelikle ortaokula başladım. Derslere asıldım, çalışkan, sevilen, gurur duylan bi kız oldum abartmıyorum hem ailemde, hem çevremde, hem okulumda çok farklıydı artık yerim. Bence biraz abartıyorlardı sanki her takdir alışımda ödüller övgüler falan ama şımarmadım hiç he :lol: Onları hayal kırıklığına uğratmamak için elimden geleni yaptım hep. Ama kimsenin de beni hayal kırıklığına uğratmasına izin vermedim.Beden eğitimi öğretmenime” ben derslere girmiycem, karnemde raporlu yazsın .”dedim. İlkokulda Pekiyi değil de girmediğim halde “iyi” yazılmasına gıcık olduğumdandır belki. İstediğim zaman katılıyordum derslere, ya da sınıfta gönüllü nöbetçi oluyodum, ders çalışıyodum falan, yani ben istediğim için istediğimi yapıyordum artık. Derken böylelikle ortaokul bitti. Sınavlar falan filan, kazandığım liseyi babam istemedi vs derken ortaokulda sevmediğim,pek anlamadığım İngilizce’nin bol olduğu Süper Liseye başlamama karar verildi. Yapamam mı acaba dedim ama çalışınca niye yapamıyayım dedim ve başladım. İlk sene hazırlık sınfı ya 24 sa İngilizce istersen öğrenme. Kısa sürdü alışmam, çok sevdim İngilizce’yi. O yıl ayaklı sözlüğe çıktın adım çok kelime bildiğim için, Gramerdeki sorularımla hocalarımı da çıldırttım derken okulların kapanmasına 3 hafta kala ameliyata gittim yine. Döndüğüm de koltuk değnekleriyle, ayağımda uzatma cihazıyla, işgal ettiğim iki kişilik sırayla, yastıklarla falan lise 1 oldum. Çok zorlu bi dönem beni bekliyordu ama başarmalıydım. Hayat doluydum, koltuk değneklerimle futbol bile oynuyordum beden eğitimi derslerinde. Hayallerim yüksekti. İngilizce’yi çok seviyodum ve dil bölümünü istedim ama yeterli kişi yok diye dil sınıfı açılmadı! Yıkıldım… Okul değiştiremezdim ameliyatlı olduğum için ayağıma göre kurulmuştu düzenim. Tıpı da çok istiyodum, doktor olmayı, ayağımla ilgili tedaviler geliştirmeyi…Çünkü böyle hayaller kurmuştum hastanede yatarken. Bu duygular, duygusallıklar içinde sayısal bölümü seçtim ve öğrenim hayatımdaki ilk yanlışı yaptım. Hayatımın ilk zayıfını aldığım ders fizik oldu! Karneme 1 düştüğü için teşekkür bile alamadım o sene. İkinci kez yıkıldım, depresyona girdim. :( Dersler istediğim gibi gitmiyodu artık, ayağımda çok yavaş gelişme gösteriyodu, lise bitene kadar atamadım koltuk değneklerimi. Üniversiteye de hazırlanamadım. Sen yaparsın,başarırsın bırakma diyen bu kez hocalarımdı ama ben yorulmuştum artık…. İstediğim yer olmadı, gelmiycek tercihler yaptım 3 yılım daha bitti gitti. Sonunda biraz silkindim kendime geldim ek kontenjanlardan tercih yaptım ve üniversiteye yerleştim. İstediğim bölüm olmasa da, başta sevemesem de 3. 4. sınıfta sevdim bölümümü. Üniversiteyi sevdim, okumayı sevdim. Hocalarım engelimden dolayı engel çıkarmadı, aksine yüksek lisans için teşvik ettiler. Hayata daha bi pozitif bakmayı öğrendim. iki senelik bir, işsizlik, sınav maratonu derken o da oldu. Şu an bir işim var mutluyum iyi ki okumuşum…
 
son gözyaşı nedeni

kzıımın son üç gününde verdigimiz ve yarım kalan mücadelemiz bu konu.
rehberlik ve okul arasında gidip geldigimiz okul müdürünün beni dışarı gözü yaşlı çıkarırken beni bahçede bekleyen kızımı umursamayışı işde o an sadece bu yıl için pes edmemiz gerekdigini kızıma söledim.ardından 4 saat sonra kzım yanaklarında kuruyan yaşla yogun bakımdaydı..
iki gün önce kızım için kendim için deil bundan sonra okumak isteyen tüm engelli çocuklarımız için gittim okula mücadeleme devam edecegimi söyledim.
amaa bu beyinle çocuklarımıza önder olan egitimcilere ne anlatsam boş bunu anladım.
 
bu toplum sakatlığı sevmiyor. sorun sadece bu!
sadece sakatlığı değil normal olarak kabul edilenin dışında olanı da sevmiyor.
bir kurgu oluşmuş. bu kurguya dahil olmak için şartlar beyinlere kazınmış.
kendi varlığının tanınması için diğerleri öteleniyor.
ötelemkten başka var olma biçimleri de yok.
bu kirlilikten okullar da nasibini almış.
yasalar,kurallara ragmen bahaneler hep hazır.
nereye sorsan bahane ve mazeret!
suçlu aramaya kalksan ortada yok! maske takarak dolaşıyor!
ve hepimiz buna dahiliz...
...
hep birlikte biz, "insandan yana bir yaşam" demedikçe, bencillikten kurtulmadıkça bir sonuç alınması imkansız.
kendi hikayelerimizin başarıyla sonuçlanması ancak kendi hanelerimize yazılacak bir başarıdır sadece.
önemli olan top yekun başarmak!
hep birlikte bu şehirlerden faydalanmak!
birimiz kapıdan içeri girmiş, öburu pencereden bakıyor...
ne anladık bu işten?!!!!
sonuçta bir tane göz yaşı akıyorsa bir okul kapısında, yollarda, binalarda ve bir yerlerde...
biri bir kapıdan halen kovuluyorsa sakat olduğu için...
söze gerek yok!
geriye sadece utanç kalıyor bize!
ne anlamışım yeryuzunun genişliğinden...
ne anlamışım evrenin genişliğinden...
sonuçta bize dar ediliyor ya!
helal olsun!!!!!
 
Ben ilköretim mezunuyum ve çok şükür bu şekilde bir dışlanma yaşamadım, okul yönetimi olsun öğretmenlerim olsun bana hep destek oldular ama hastalığımın dahada ilerleyeceğini düşündüğümden lise okumaya pek yanaşmadım, hem okuluma alışmıştım ve ordaki öğrencilere olsun hademesine kadar kendimi kabul ettirmiştim. Ama lise demek benim için yeni bir kendimi kabul ettirme çabası demekti ve o zamanlar gerçekten bu bana çok zor gelmişti. Ve okulu bırakma kararı almıştım ama şimdi çok pişmanım. Benim gibi savaşmayı, yarışmayı seven bir insan nasıl olduda vazgeçti ben bile bilmiyorum. Belki kendimden bir kaçış yada o zalim acıyan gözlerle bakanlardan bir kaçıştı benim ki.

Bu haberi ilk okuduğumda çok sinirlendim küçük Aysel savaşmayı göze almış ve okula kayıt yaptırmak istemiş ama karşısında "kendini eğitimci sanan bir müdür" onu aşağılayıcı bir şekilde evine göndermiş. Sinirlenmemek hatta küfür etmemek eldemi ?. Kim bilir ne hayallerini başına yıktı Aysel'in bu aciz ve cahil müdür.

Savaşmak isteyenin tek silahı eline alacağı bir kalem, diyorum ki acaba bu kalemin kuvvetini mi hissetti bu müdür denilen takoz.

Küçük Aysel er meydanıda okuyacağım diye çıktı peki o er meydanını kim terk etti Aysel mi yoksa yıllarca okumuş mürekkep yalamış diye tabir edilen bu müdür mü ? Kim daha güçlü kim daha sağlam, kim hasta kim engelli ?
 
İlkokula başladığımda hareketlerimde fazla bir kısıtlılık yoktu,bütün futbol maçlarına ,beden eğitimi derslerine katılırdım.Mahalledeki ağaçlara tırmanırdım.İlkokul 5. sınıf ortaokul başlarında hastalığım kendini hissetirmeye başlayınca bende bazı dışlanmalarla,sorunlarla ve ayrımlara maruz kaldım.Parmak uclarında yürüyordum,topuklarıma basamıyordum.Bu ben hariç herkesi rahatsız ediyordu.Okulda arkadaşların dalga konusu.Evde ailemin ,akarabalarımın ve çevremdekilerin baskısı......Bu olay şımarıklık olarak algılanıp düzeltmemi istiyorlardı.Deniyordum olmuyordu....ilk başlarda benim için sorun değildi çünkü hareketlerimde bir kısıtlılık yoktu.Maçlara devam...Sonraları biraz daha ilerlemiş olacak ki bende rahatsız olmaya başladım.Topuklarımın üzerine basarak çömelememek beni çok rahatsız ediyordu.Çünkü benim çok sevidiğim misket/bilye oyunu çoğunlukla çömelerek oynanıyordu.....

Ortaokul da beden eğitimi derslerine katılıyordum ama zaman zaman çok zorlanıyordum.Ben ortaokuldayken ilkokul öğretmenlerinden bir tanesi okulun neresinde görürse görsün beni yandan çarklı(BİZİMKİLER DİZİSİNDE VARDI YA YANDAN ÇARKLI) diye hitap ederdi.Yandan çarklı naber.yandan çarklı geldi,yandan çarklı gitti.Nefret ederdim(Kuyucak abimim açtığı bir konu vardı,işte o iki kelimeyi duyunca bende sakatlığımdan nefret ederdim),aşırı derecede rahatsız olurdum,o öğretmeni görünce yolumu değiştiriridim.Ama bunu ona hissettirememişim ki demek ki ben mezun oluncaya kadar bana o şekilde hitap etti.O bana yandan çarklı dedikçe yanımda ki en samimi arkadaşlarım bile gülerlerdi.Kim rahatsız olmazki böyle bir durumdan.Şimdi o öğretmenle karşılaşmayı çok istiyorum.
Başak 81 gibi ben trampet çalmayı pek beceremezdim ama bende başak gibi bando takımı benide çok heyecanlandırırdı.Öğretmenlerim beni ilk yıl seçmemişlerdi yürüyüş takımına.Son sene tüm çekingen kişiliğime rağmen müdür beye gidip bende yürüyüş takımına katılmak istiyorum dedim.Olumsuz bir cevap bekliyordum.Beklemediğim bir cevap aldım.Stadyuma kadar uzun bir yol yürümeme,stadyumda bir kaç saat ayakta beklememe ve tekrar aynı yolu yürüyerek dönmeme hatta ve hatta yandan çarklı biri olarak takımda olamama rağmen iyi ki katılmışım o takıma.....
Lise de okul binası benim açımdan çok iyiydi.İki katlı bir bina,sınıflar genelde ilk katta.o açıdan bir sorun yaşamadım.İlk beden eğitimi dersinde boy hizasına geçip ,öğretmenin sağa dön okul çevresinde 2 tur at komutuyla,arkamda ki arkadaşın ''aaaa sen nasıl koşuyorsun'' deyip yüksek sesle gülmesiyle anında sıradan çıkıp ben koşmuyorum dedim.Öğretmende bişey demedi.Ondan sonra hiç sevmedim beden eğitimi derslerini.Ne garip ki bende çok dua ettim başak gibi beden eğitimi dersinin olduğu günlerin havanın yağmurlu olması için.
Lisedeyken matematiğim en iyi dersimdi ama bunu doya doya yaşayamdım.Bildiğim sorulara parmak kaldıramamak ne kadar acı bir bilseniz.Bazen sınıfta hiç kimse parmak kaldırmaz ,öğretmen yapana sözlü notu derdi,ben yine kaldıramazdım.Ne bileyim tahtaya giderken ya yolda düşersem ya arkadaşlar gülerse gibi gibi korkular...Hala canım yanıyor düşündükçe.Belki ben cesaretli olamadım bilemiyorum.
Lise bitirip sınavlara hazırlandım.dershaneye gittim.Desrhanem 5 katlı ve asansörü olmayan bir binaydı.Dershaneye otobüsün ve dolmuşların basmakları yüksek olduğundan hep bisikletimle gittim.Çok yorulurdum.pedallara basarken dizlerimi ellerimle desteklerdim.yolda arada dinlenir yine devam ederdim.Bu yağmurda soğukta hep öyle oldu.
Bir de dershaneye en önce ben varırdım hademe ile birlikte açardık.Bence hademe de içinden bu çocuk delimi bir saat önceden geliyor diye çok geçirmiştir.Derslerin bitişindende herkes boşaltırdı en son ben çıkardım.Acayip çekinirdim nedense.Teras katında kantin vardı dershanenin ben hiç o kantine çıkmadım acıksamda çıkmadım.Bazen bazı arkadaşlar bir isteğin varmı diye sorarlardı onlara ısmarlardım.Dershanede yaşadığım zorluklar böyleydi gelelim üniversiteye.......
Dicle üniversitesi siirt eğitim fakültesini kazanmıştım.Çok uzaktı,çok farklı bir kültürdü ama benim istediğim bir bölümdü ve ben çok istiyordum.Aileme bi çocuğa bakamadınızmı göndermeyin diyenler beni daha çok hırslandırdı.
Rahmetli babamla birlikte atladık otobüse doğru Siirte.Atladık otobüse dediysem bakmayın siz bana otobüse inip binmek benim için o kadar kolay değil.Sırf yüksek basamaklar yüzünden dershaneye yağmura kışta bisikletle gitmiştim.Siirt -Antalya 23 saat sürüyor.Otobüs 24 saat boyunca birçok otoğarda ve en az 4 dinlenme tesisinde duruyor.Ben 4 sene boyunca bu molalarda çok nadir indim.
Neyse Siirte vardık aynı gün kaydımızı yaptırdık.Akşama bir otel bulduk.O gece benim gibi babamda sabaha kadar hiç uyuyamamış.Sabah oğlum ben seni burda bırakamam kaydını sildirelim dönelim geri dedi.Benimde sabaha kadar kafam karışmış biraz korkmuştum ve kabul ettim.Ben otelde kaldım babam okula kaydımı sildirmeye gitti.O gidince otelde moralim çok bozuldu en çok sevidiğim bölüm elimden kayıp gidiyordu.Çok ağlamıştım orda tek başıma.
Babam okula gidince kayıt yapan memur kaydımın silinmesine gönlü rağzı olmamış dur dekanın yanına götüreyim onlarla konuş sonra istersen yine silersin demiş.Dekanın yanında bir kaçtane hoca.Babmı ikna etmişler.Sen hiç merak etme oğlun bize emanet.Babam otel geldiğinde ben otobüs bileti le birlikte geleceğini düşünürken.Bana güzel cevabı verdi.Sanki ikinci kez kazanmıştım okulumu.Dekanım hocalarım gerçekten yardımcı da oldular.Bize sınıf verdiler.Biz sınıf dolaşmadık bütün hocalar sağolsun bizim sınıfa geldiler.Klozet koydular.Arkadaşlarımda çok anlayışlılardı özellikle Oktay AZAZ beni 4 sene hiç bırakmadı.oktayın reklamı olsun azıcık :)fazlasını hakediyor benim kardeşim gerçi.
Çok ayrıntılara girdim farkındayım ama paylaşmak istedim.

Benim engelim ilköğretim ve lisede okul yönetimi ve öğretmenlere extra yük getirmediğinden sorun olmadı.Üniveristede ise engelim daha ileri seviyede idi.Bana bazı imtiyazlar tanınmasa ben o okulu okuyamazdım.Bana özel yapılan ayrıcalıklar benim talebimle olmadı.Tamamen idarenin insiyatifi ile oldu.Benimle bu ayrıcalığı yaşayan sınıf arkadaşlarımda(sağcısı/solcucu/dincisi/taraflısı-tarafısızı) bazı olsumsuz durumlarda bile hiç sorun çıkartmadılar.
Ben şanslıydım düşünebilen insanlarla karşılaştım.Aysel şansız korkak bencil düşüncesiz bir müdür ile karşılaşmış.Müdür denen şahıs Aysel'in sınıfını alt kata indirmekten korkmuş,uğrşmaktan korkmuş,Aysel'in okula gelip gitmesinin sorun olacağından çekinmiş vs vs vs........


Göreve ilk başladığım Kahramanmaraşta ki insanlar bana çok yardımcı oldular.Müdüründen,öğretmenlerine,öğrencisinden hademesine,mahallesine kadar.Kendime daha çok güvenip başarılı bir 5 sene geçirdim.Antalya ilk atamam yapılıp yeni okuluma başlamaya gittiğimde okul müdürü bana şunu söyledi.Dediğine göre diğer okulun müdürleri ona tekerlekli sandalyeli öğretmenle çalışmak zor olur.Milli eğitime istemiyorum diye yazı yaz demişler.İstersen seni merkeze daha yakın bi okula alalım falan dedi.ben cevap vermedim içmden güldüm geçtim.Şimdi o müdür görevden alındı.

Kısacası böyle düşünce özürlü insanlar olduğu sürece ister öğrenciyken,ister çalışıyorken veya hayatın her alanında bu tür şeylerle karşılaşmaya devam edicez.Ne zaman zihniye değişirse sorunlar o zaman kısmen azalır.....

O AN tarzı uzun bir yazı oldu kusura bakmayın...
 
Bu kadar saçmalayan insanın bir arada bulunduğu kadroyu hayatımda hiç görmedim.
Milli eğitim bakanı çıkar yalanlarla saçmalar,
bilmem ne müdürü çıkar saçmalar
okul müdürleri saçmalar...

Eğitimi hiç bu karar düşüren, rezil eden hükümet görmedim...
 
Okulla ilgili herkezin bir hayat hikayesi var.Ben bu konuda şanslılar gurubundaymışım.
Zorlandığımı,dışlandığımı söyleyemem.
Ancak ben de size hoş bir durumdan bahsetmek istiyorum.
Oğlumuzu bu yıl başka bir okula nakil yaptırtmak üzere KONYAALTI İLKÖĞRETİM okuluna gittim.
İlk dikkatimi çeken eğimi harika hesaplanmış bir rampaydı.Daha sonra koşarak yanıma okulun görevlisi geldi ,cebinden bir sürü anahtar çıkarttı "sizi asansörle çıkartayım" dedi.
(Asansörün üzerinde ENGELLİ ASANSÖRÜ yazıyordu.)
Alışık olmadığımız bir durum olunca önce şaşırdım konuştukça daha da şaşırdım.Okulda engelli bir öğrenci olduğunu asansörün ve rampanın hatta tuvaletin bu yüzden yapıldığını anlattı.
Şimdi okula her gittiğimde tekerlekli sandalyede çok mutlu olduğu gözlerinden belli olan o çocuğu görüyorum. Küçücük arkadaşlarının ellerinde evinede gidiyor,bahçede oyunda oynuyor.
Bu tür okulların çoğalması dileğiyle.
 
hasankrmn' Alıntı:
Lisedeyken matematiğim en iyi dersimdi ama bunu doya doya yaşayamdım.Bildiğim sorulara parmak kaldıramamak ne kadar acı bir bilseniz.Bazen sınıfta hiç kimse parmak kaldırmaz ,öğretmen yapana sözlü notu derdi,ben yine kaldıramazdım.Ne bileyim tahtaya giderken ya yolda düşersem ya arkadaşlar gülerse gibi gibi korkular...Hala canım yanıyor düşündükçe.Belki ben cesaretli olamadım bilemiyorum.

Bu olay benimde okuldayken canımı en çok sıkan konuydu. Bildiğim bir sorunun cevabını vermek için yerimden kalkmak, sıramdan tahtaya kadar ilerlemek benim için bir ölümdü. Çoğu zaman sözlüleri es geçerdim. Bazen öğretmenlerim kendileri seçerek kaldırırdı okul numarasına göre. Dua ederdim Allah'a 471 numarasını okumasın diye çoğu zaman gözlerimi kapar numaranın söylenmesini beklerdim. 2-3 kere banada piyango vurdu mecbur kalktık verdik ifademizi döndük sıramıza. Sırama dönerken hep yere bakardım bana bakan gözlerle karşı karşıya gelmemek için.

Özellikle yaz ve sıcak günlerden nefret ederdim, o ceket'i sırtımdan çıkarmak istemiyordum çünkü. Biliyorum ki ceketimi çıkardığım zaman milletin alay konusu olacaktım. Vücudum hastalığımın etkisi yüzünden biraz tuhaf görüntülüydü yürürken dengemi sağlayabilmek için göğsüm dışa doğru çıkık, kalçalarım da (tampon :) ) dışarı dönük yani hafif eğik bi "S" düşünün, ancak bu şekilde dengemi sağlıyabiliyordum ve aynen hocam gibi bende parmak uçlarımda yürüyordum. Normal bi şekilde durunca yürümek imkansızdı. Neyse o ceket biraz olsun vücudumdaki bu hafif eğimi gizliyordu ve o sıcak günlerde nasıl bunalıyordum bir bilseniz. Ceketimi çıkarma hatasına düşüp sınıfta 2 tane kızın birbirine beni işaret edip kahkalarla güldükleri o gün hala aklımda. O gün yemin etmiştim bir daha ceketimi çıkarmayacağıma.

hasankrmn' Alıntı:
Babam okula gidince kayıt yapan memur kaydımın silinmesine gönlü rağzı olmamış dur dekanın yanına götüreyim onlarla konuş sonra istersen yine silersin demiş.Dekanın yanında bir kaçtane hoca.Babmı ikna etmişler.Sen hiç merak etme oğlun bize emanet.Babam otel geldiğinde ben otobüs bileti le birlikte geleceğini düşünürken.Bana güzel cevabı verdi.Sanki ikinci kez kazanmıştım okulumu.Dekanım hocalarım gerçekten yardımcı da oldular.Bize sınıf verdiler.Biz sınıf dolaşmadık bütün hocalar sağolsun bizim sınıfa geldiler.Klozet koydular.Arkadaşlarımda çok anlayışlılardı özellikle Oktay AZAZ beni 4 sene hiç bırakmadı.oktayın reklamı olsun azıcık :)fazlasını hakediyor benim kardeşim gerçi.

Hayatta bazen düşünceli insanlarda çıkıyor demek. Eğer o kayıt yapan kadın o gün düşünceli davranmasa yada o kadının yerinde küçük Aysel'i kapı dışarı eden takoz müdür gibi biri olsaydı şu an hasankrmn hocamız kendi sınıfında ki küçük çocuklara eğitim veremeyecekti belkide.

Ama işte her zaman bu kadar düşünceli ve eğitimli insanalar çıkmıyor karşımıza. Aysel'in takoz müdür'ü gibi eğitimden bi haber olan insanlar yüzünden geleceğin öğretmenleri, bilim adamları, mimarları, hukukçuları şu an evlerinde göz yaşı döküyor.
 
ben ailesinde bir kaç engelli bulunan bir ailenin son çocuğuyum. bu nedenle çok bağımlı yetiştirildim.
ilkokula başlamamla okul fobim de başamış oldu. ilk günler çok problem yaşadım. her gün başım ağrırdı, psikolojik olarak daha sonra alıştım ve böylece ilkokulu bitirdim. ortaokula geldiğimde ara sıra babamın, "okula gidip de ne olacak" gibi sözleri benim okuldan soğumama neden olduğu için zaman zaman okula gitmediğim günler olmaya başlamıştı.
aslında başarılı bir öğrencilik hayatım vardı. hatta takdirname almıştım. o zamanlar benim gibi takdirname alanlara ankaradan bir arsa hediye edilmişti. ama benim başarım kimsenin umurunda olmadığı için hiç ilgilenmediler bile. bu da zamanla başarımın düşmesine neden oldu...
ama yine de her şeye rağmen lise sonda lise birincisi oldum ve marmara ün. matematik öğretmenliği bölümünü kazanmıştım. kayıt yaptık, okula başladım, ama asıl sorun o zaman başladı. çünkü o zamana kadar kendi başıma hiç bir iş yaptırılmamış benim, köy denecek kadar küçük bir ilçeden gidip istanbulda yaşamam istenmişti.
şimdi bazı arkadaşlara tuhaf gelebilir bu durum ama ben 1983 yılından söz ediyorum. akvaryum balığı gibi yetiştirildiğim için istanbulda yaşamak çok zor geldi ve bir ay sonra okulu bıraktım. eve geldim. tabi evde her şey güllük gülistanlık değildi. engelli olan büyük abim okumamı çok istiyordu. okulu bıraktığım için iki yıl dargın durdu. diğer abilerim de psikolojik baskı uyguladılar. ama okulu bırakmamdaki gerçek nedeni sorgulamadan beni suçladılar. onların bana karşı takındıkları bütün olumsuzluklara rağmen iki yıl sonra evde kendi kendime sınavlara hazırlandım ve sınıf öğretmenliğini kazandım. şu an meslek hayatımın 21. yılını çalışıyorum

benim asıl vurgulamak istediğim şu: bizleri engellerimizden çok ailelerimiz engelliyor. aşırı korumacılık gösterip hayatımızı kısıtlıyorlar. destek olacakları yerde köstek oluyorlar; yaptıklarını iyilik zannederek
 
OturanBoğa' Alıntı:
Ben bu saldırgan-dışlamanın, "yapamaz-edemez" denilerek aslında perdelenmeye çalışıldığını da düşünüyorum. Zira bu sayede aslında sanki bir içerme isteği varmış da, neyleyelim ki sakat kişi -hem bedenen hem duygusal hem de diğer yetiler açısından- eksikmiş gibi! Eksik olunca da "yapamaz-edemez"! Hay allah!
Bence bu, "Sakat bedeni yakınımızda istemiyoruz" demenin vicdani rahatsızlığını bertaraf etmel için b.ktan bi savunma-saldırı... Bi çırpıda sorumluluk sakat-bedene atılıveriyor
Tüketim toplumunda devir vitrin devri sevgili adminim... :!: Baben abimizin bu konuda bir yazısı vardı... Toplum olarak kurumları ve kişileri kalıplaştırmaya bayılıyoruz. Sütun gibi bacakların varsa ama beynin patates çuvalından farksızsa bu büyütülecek bir kusur değildir.Zira görünmez... :roll:
 
eğitimde artık ne yazıkki ayrımcılığa yol açıyor....çocuklar yarıştırılıyor gerek zekalarıyla gerek bedenleriyle çok çok acı.....bir çok engelli çocuk rahatsızlıkları yüzünden engellere maruz kalıyo gerek yöneticiler gerek öğretmenler gerek aileler toplum ve arkadaşları yüzünden insanlık ayıpıdır bu....eğitim hakkı denen hakkın kısıtlanmasıdır bu :!: eğitim insan hayatındaki en önemli olaylardan biri olup eğitim hakkının kısıtmanması :!: :!: :!: ne acı :idea:
birşeyler öğrenmek bir şeyleri başarmak için insanların bedenlerinin tam olması veyada rahatsız olup olmaması önemli değil İSTEMESİ VE İÇTEN GELMESİ ÖNEMLİ
herşeyi bir kenara bırak okul çağındaki okumak için gelen bir çocuğun okuma hevesini+gururunu kimse kıramaz :!: :!: :!:
görüyorum ki bir çok arkadaşım bu ve benzer durumlardan geçmiş ayrımcılığa maruz kalmış ama bişi var ki hepsi okumuş iyi yerlere gelmiş YILMAMIŞLAR....tebrikler arkadaşlar....
 
Açıkçası ben lise döneminde EPİLEPSİ rahatsızlığına yakalandım ve ben i rahaysız eden arkadaşlarımın o dışlar gibi bakşlarıydı o yüzden okulu bırakmak zorunda kaldım ama işte en ailelerin ne öğretmenlerin nede yöneticilerin bi etkisi vardı hatağa müdür ve bazğı öğretmenler de okumama yardım cı olmaya çalıştı ama işte böyleleri de var allah kimkseyi bu dfuruma düşürmesin şimdi rakafaşlarımı görüyorum üniversitelerde ben devam edebildiğim kadar edebilicem inşallah kimser özellikle oklu da bu duruma düşmez
 
Slm

Geçtiğimiz günlerde Semt Okulundan 2 hoca gelerek, 8 yaşındaki Cp li oğlum için yeni bir RAM raporu alındıgı takdırde Eskişehir bir çalışma başlattıklarını söyleyerek, Engelli çocuklar için bir sınıf oluşturacaklarını söylediler. Eskişehirli olan arkadaşların ve ilgilenenlerin dikkatine , iyi günler.
 
Benim engelim ortopedik olduğu için ilkokul öğretmenim geride kaldığımı görünce beni kucağına alır öper ve sınıfa kadar kucağında taşırdı. Biraz utanırdım ama hoşuma giderdi. Partilerde benim le dans eder ve bana ayrı bir ilgi gösterirdi. Eski öğretmenler bunu şimdi olduğu gibi yasaların zoruyla değil içlerinden geldiği için yaparlardı. Belki de şimdi bu konumda olmamın en önemli aktörü sınıf öğretmenimdir.
Şimdiki okullarda ise kaynaştırma öğrencileribir sınıfa toplanıyor ve özel bir öğretmen veriliyor onlara, bireyselleştirilmiş proğram uygulanıyor. bence bu çok saçma. yararları da var ama sosyalleşmelerini engelliyor.
öğretmenlerin içinden gelerek yapmıyorlar bunlarıve yasa zoruyla yapıyorlar. Eski öğretmenler birtaneydi.
Öğretmenler odasında engelli öğrenciden şikayet eden ve hatta dalga geçen sınıf öğretmenlerine şahit oldum. İnsan insanlıktannasibini alamayınca öğretmen değil profesör olsa bile boş...
Eski öğrenciler bence daha şanslıydı... Şimdiki engelli öğrencilere Allah yardım etsin işleri gerçekten zor.
 
Sayın Arkadaşlar,

Bu konu ve diğer bir çok konu ile ilgili olarak toplu bir girişim ve siyasi baskı oluşturulmasından yanayım. .Demokratik bir toplumda yaşayan ve aileleri ile birlikte küçümsenemeyecek bir sayıya ulaşan engelli insanların haklarını arayabileceği ve başarabileceği bir çok sorun bulunmaktadır. Biz burada kendimiz yazıp kendimiz okuyarak hiç bir sorunumuzu halledemeyiz. Bu konuda bir girişim grubu oluşturarak hemen faaliyete geçmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Bir yakını özürlü olar birisi bir yetkili makama geldiğinde ancak bazı şeyler yapılabiliyor. Yoksa oturup bekliyoruz.
konu uzun ama bu konuda mutlaka güçümüzü göstermeliyiz. Basit bir girişimle bir sivil toplum örgütlenmesiyle bunu başaramamamız için hiç bir engel yok. Oturup beklemek yerine bir fiil işin içine girmemiz gerekiyor. Bu güçümüzü gösterirsek partilerinde engelli aday göstermesini sağlayabiliriz. Ben şahsen kişisel olarak bu konuda girişimler yaptım ama maalesef başarılı olamadım.
Ben bedensel engelli olarak çalışan bir kamu bankasında tekerlekli sandalye ile yöneticilik yapmaktayım. Engelli olarak çeşitli zamanlarda ayırımcılığa da uğradım. Ama yılmadan mücadelemi sürdürüyorum. Tempo dergisinin kampanyasında yer aldım. Zaman zaman gazetelere yazılar gönderiyorum. Bunların bir kısmı yayınlanıyor.Ama yukarıda da belirttiğim gibi kişisel olarak başarılı olmamız mümkün değil.
Önümüzde mahalli seçimler var. Hangi parti bizleri yerel yönetimlerde aday gösterecek. Hiç sanmıyorum ama bizler engelli olarak parti kapılarında gezecek halde değiliz. Mutlaka birleşmeli ve bir şeyler yapmalıyız.Böyle bir girişimde yer almaya hazırım ve bir çok arkadaşımızın da bu konuda hazır olduğunu düşünüyorum. Maddi bir sorunum bulunmamakta belirttiğim gibi yönetici olarak çalışmaktayım. Yani kişisel olarak sorunum bulunmamakta. Ancak belli bir bilgi ve eğitime sahip birisi olarak olabildiğince tüm engellilerin sorunları ile uğraşmak öncelikle bizlerin görevi olmalıdır düşüncesindeyim. Önemli yasal haklarımız bulunmakla beraber bunların daha da arttırılması gerektiği ve mevcut haklarımızın bile korunmadığı kanısındayım.
OFD (Omurilik felçlileri Derneği) üyesiyim. Tüm dernekler gibi burası da gayet olumlu çalışmalar içinde. Ancak hep yardım toplama peşindeyiz. haklarımızı aramada yetersiz kaldığımızı düşünmekteyim.
Sitem etmekle, himmet beklemekle sorunlarımız hallolmuyor. Güçümüzü bilmeli ve bunları kullanmalıyız. Ayırımcılık gerek Birleşmiş Milletler gerek AB de ve gerekse Anayasamızda açıkça bir suç olarak tarif edilmektedir. Engelli insanlara yapılan farklı davranışta ayırımcılıktır.
Bu konuda fikirlerinizi ve önerilerinizi bekliyorum.

Levent Karagöz
 
kardeşimin psikolojisini bozdular

maalesef oluyor bu durumlar
benim erkek kardeşim kızkardeşimle aynı sınıfta okuyordu hiç unutmam öğretmenleri bir bayandı ve 5.ci sınıfta okulun bitimine bikaç ay varken bize dediği şuydu kardeşinizin bu son sınıfı okumasada olur çünkü anladığım kadarıyla kendiyle problemi var okulun bitimine kadar gelmesine gerek yok ben onun karnesini vericem zaten siz alın bunu okuldan bu yılı okumuş sayarız deyip kardeşimin öğrenimini yarım bıraktık ne tuhaf kardeşimin ozamanki durumu şimdiki durumundan daha iyi ve düzgündü bu kanıya nasıl vardı hala anlamış deilim :?: :( :idea:
bide kardeşim bikaç sene evvel bir atölyede çalışıyordu ablasıyla beraber ordaki kendini bilmezin biri kardeşimi rahatsız arızalı diye hitap ederek çağırıyordu abisi yaşındaki şahıs tabi ablasıda verdi o kendini bilmezin ağzının payını ama neye yarar böyle cahiller oldukça işimiz zor vallahi
 
İlk okulda da, orta okulda da, lisede de öğretmenlerim konusunda bi sorun yaşamadım. Allah razı olsun hepsi de birbirinden iyiydi. başak81in yazdıkları bana çok tanıdık geliyor bendende çok parça var.orta okulda da lisede de hiç bir etkinliğe katılmadım 23 nisanmış 19 mayısmış benim için sadece tatilden ibaretti. Birde beden dersine girememek yok mu o çok koyardı. Ben sözlüyle not alırdım ama bir sene o dersten muaf tutuldum kendimi çok kötü hissitmiştim. Çocukların yıkıcı sözleri mahverderdi beni. Çocukken bütün çocuklardan nefret eder kin beslerdim onlara.. Hem çok severdim herkesi hemde nefret ederdim. Öğretmenlerden değilde ilk okula arkadaş arasında dışlandığım çok oldu. uzun uzadıya anlatmanın manası yok. Bunun ne demek olduğunu burdaki herkes az biraz anlar.

SEVGİLER...
 
Engelli olmayan insanların okumaya eğlenmeye gezmeye ne kadar hakkı varsa Engelli bir insanında en az onun kadar hakkı vardır
Bunu ancak yaşayan anlar..[/spoiler]
 
Üst Alt