1998 senesiydi. O zamanlar Kocaeli'nde yurtta kalıyordum.Kendime bulduğum boş bir odada ders çalışırken gecenin bir vakti ne olduğunu bilmediğim bir titreme nöbeti ile davetsiz misafirime ilk kez merhaba demiştim.Çenem birbirine vuruyor.Bacaklarım,ellerim zangır zangır titriyordu.İşte ilk nöbetim böyle olmuştu.
Öncesinde sağ tarafımda ara ara uyuşmalar oluyordu ama bunları hiç önemsemiyordum. Titreme nöbetinden sonra doktora gitmeye karar verdim. Malum SSK'nın yolunu tuttum. Adam birkaç soru sordu ve depresyon dedi! Bir ilaç yazdı ve iki ay kullan gel dedi. Çaresiz ilacı kullanmaya başladım. İlacı kullandıktan kısa bir süre sonra uykumdan bu kez kasılmalarla uyandım. Şah damarım çekiliyordu sanki. Sağ tarafımda, boynumdan koluma doğru gelen müthiş bir kasılmaydı.Aynı kasılma birkaç gece sonra yeniden gerçekleşti. Tekrar SSK'nın yolunu tuttum. Bana ilacı veren o doktora (ki doktor mu tartışılır!) ilacın nöbetlerimin şeklini değiştirdiğini anlatmaya çalıştım (belki de nöbet şeklimin değişmesinin ilaçla bir ilgisi yoktu fakat en azından sebebi araştırılmalıydı). Sözümü keserek ilacı iki ay kullanmadan gelmeyin şeklinde azarlandığım gibi doğru dürüst dinlenilmeden elim boş gönderildim.Çaresiz kendi filmimi kendim çektirdim. Tomografide her şey belli oldu. Beynin sol bölümünde damarsal bir yapı mevcuttu. Tıp dilinde AVM olarak geçen bu yapının er geç beyin kanamasına yol açacağını öğrendim.
Ve ameliyat kararı...
Bu kararı almak hiç de kolay olmadı. Okulumun bitmesi için beklediğim dört senelik zaman diliminde düşünmek için yeterince zamanım olmuştu. Ben kaçtıkça beni kovalayan,nefesini sürekli ensemde hissettiğim o duygunun varlığını bilmek,her geçirdiğim nöbette acaba kanama olacak mı korkusunu yaşamak,geleceğe güvenli bakamamak...
Hep korkuyla geçti bu süre. Genç yaşta ameliyat olup daha az hasarla kurtulabilmek ihtimalini de düşünüyordum. Artık ''Ne olursa olsun ameliyat olup kurtul Aysel'' dediğim anlar o kadar çok olmaya başlamıştı ki... Bir çok dr. ve asistanla konuştum.Çoğu ve özellikle de asistanlar yerinde olsaydım (sağ tarafım felç geçirme riskini düşünerek) ameliyat olmazdım dediler. Bir türlü net bir karar veremiyordum. Ta ki Çapadaki dr.umla karşılaşana kadar.Ayrıca aynı teşhisin konduğu ve dr.umun ameliyat ettiği bir bayan hastayla telefonda konuşma imkanı buldum. Hiçbir hasarının kalmadığını söylüyordu bana. Onunla konuşmak da beni ameliyata bir adım daha yaklaştırmıştı.
Ve 2004,Mayıs ayı...15 saat süren ameliyat ve iki gün yoğun bakımın ardından servise geliş.
Sağ tarafım sinir zedelenmesi sonucu felç durumdaydı. Bu riski zaten biliyordum ama beni şaşırtan hiç konuşamayışım olmuştu. Dört günlük süre boyunca hiçbir şey konuşamadım (Bu dört günde yaşadığım korku ve sinir harbini anlatmasam daha iyi...).
İlk üç ayda hızlı bir geri dönüşüm oldu. Bu dönüşümle birlikte spastisite kavramıyla tanışmaya başladım ve şimdi spastisitenin izin verdiği ölçüde (her ne kadar dengemi bozmak için uğraşsa da) ben inatla yürümeye çalışıyorum.Koluma gelince;maalesef şu an spastisite beni teslim almış durumda.Bazen öyle yıldırıyor ki keşke ameliyat olmasaydım şeklindeki düşüncelere de kapılmıyor değilim (hani bazı anlarda suçu hep kendimizde arar ve keşkeleri düşünmeye başlarız ya,işte öyle bir duygu bu da).
Ve sonra bu kararı alma sebeplerim aklıma geliyor...geliyor...geliyor...ve rahatlıyorum
Öncesinde sağ tarafımda ara ara uyuşmalar oluyordu ama bunları hiç önemsemiyordum. Titreme nöbetinden sonra doktora gitmeye karar verdim. Malum SSK'nın yolunu tuttum. Adam birkaç soru sordu ve depresyon dedi! Bir ilaç yazdı ve iki ay kullan gel dedi. Çaresiz ilacı kullanmaya başladım. İlacı kullandıktan kısa bir süre sonra uykumdan bu kez kasılmalarla uyandım. Şah damarım çekiliyordu sanki. Sağ tarafımda, boynumdan koluma doğru gelen müthiş bir kasılmaydı.Aynı kasılma birkaç gece sonra yeniden gerçekleşti. Tekrar SSK'nın yolunu tuttum. Bana ilacı veren o doktora (ki doktor mu tartışılır!) ilacın nöbetlerimin şeklini değiştirdiğini anlatmaya çalıştım (belki de nöbet şeklimin değişmesinin ilaçla bir ilgisi yoktu fakat en azından sebebi araştırılmalıydı). Sözümü keserek ilacı iki ay kullanmadan gelmeyin şeklinde azarlandığım gibi doğru dürüst dinlenilmeden elim boş gönderildim.Çaresiz kendi filmimi kendim çektirdim. Tomografide her şey belli oldu. Beynin sol bölümünde damarsal bir yapı mevcuttu. Tıp dilinde AVM olarak geçen bu yapının er geç beyin kanamasına yol açacağını öğrendim.
Ve ameliyat kararı...
Bu kararı almak hiç de kolay olmadı. Okulumun bitmesi için beklediğim dört senelik zaman diliminde düşünmek için yeterince zamanım olmuştu. Ben kaçtıkça beni kovalayan,nefesini sürekli ensemde hissettiğim o duygunun varlığını bilmek,her geçirdiğim nöbette acaba kanama olacak mı korkusunu yaşamak,geleceğe güvenli bakamamak...
Hep korkuyla geçti bu süre. Genç yaşta ameliyat olup daha az hasarla kurtulabilmek ihtimalini de düşünüyordum. Artık ''Ne olursa olsun ameliyat olup kurtul Aysel'' dediğim anlar o kadar çok olmaya başlamıştı ki... Bir çok dr. ve asistanla konuştum.Çoğu ve özellikle de asistanlar yerinde olsaydım (sağ tarafım felç geçirme riskini düşünerek) ameliyat olmazdım dediler. Bir türlü net bir karar veremiyordum. Ta ki Çapadaki dr.umla karşılaşana kadar.Ayrıca aynı teşhisin konduğu ve dr.umun ameliyat ettiği bir bayan hastayla telefonda konuşma imkanı buldum. Hiçbir hasarının kalmadığını söylüyordu bana. Onunla konuşmak da beni ameliyata bir adım daha yaklaştırmıştı.
Ve 2004,Mayıs ayı...15 saat süren ameliyat ve iki gün yoğun bakımın ardından servise geliş.
Sağ tarafım sinir zedelenmesi sonucu felç durumdaydı. Bu riski zaten biliyordum ama beni şaşırtan hiç konuşamayışım olmuştu. Dört günlük süre boyunca hiçbir şey konuşamadım (Bu dört günde yaşadığım korku ve sinir harbini anlatmasam daha iyi...).
İlk üç ayda hızlı bir geri dönüşüm oldu. Bu dönüşümle birlikte spastisite kavramıyla tanışmaya başladım ve şimdi spastisitenin izin verdiği ölçüde (her ne kadar dengemi bozmak için uğraşsa da) ben inatla yürümeye çalışıyorum.Koluma gelince;maalesef şu an spastisite beni teslim almış durumda.Bazen öyle yıldırıyor ki keşke ameliyat olmasaydım şeklindeki düşüncelere de kapılmıyor değilim (hani bazı anlarda suçu hep kendimizde arar ve keşkeleri düşünmeye başlarız ya,işte öyle bir duygu bu da).
Ve sonra bu kararı alma sebeplerim aklıma geliyor...geliyor...geliyor...ve rahatlıyorum