Arkadaşlar, sene 1994 23 mayıs. Kurban bayramının 2.günüydü.
Biliyorsunuz, ben özel bir havayolunda hostestim.
Bir uçuştan geldim -muhtelif tatil planlarım var bayram için- biraz dinlenmek istedim. Hem biraz rahatsızdım hem de çok yorgun...
Tam uzandım ki, telefon çaldı. Bana yeni bir uçuş tebliğ ettiler; 4 günlük Paris. Yatılı
Tabi belki "oh ne güzel" filan diyorsunuz şimdi, ama ben lanet olsun dedim ve hasta olduğumu gidemeyeceğimi söyledim. Ama dinleyen kim!
Karşı taraftan Ataköy'e yeni taşınmıştım; usanmıştım çünkü ömrümün yollarda geçmesinden. Ama yakında oturmanın da böyle dezavantajları vardı. İlk açıkta seni çağırırlardı...
Bağıra çağıra gittik
İlk gün uçuşumu yaptım, döndüm parise.
Ertesi gün iyice hastalanmıştım. Bir kaptanımız vardı, lanet, despot. Bana, -o adam bile- "istersen yerine başkasını çağıralım, çok kötüsün" dedi.
Dinlemedim!
Bir Viyana git gel, 3 saat.. giderim dedim
Viyana'ya gittik. Uçak rötar yaptı, kalkmak bilmez.
Saatler sonra (ama söyleniyoruz tabi bu arada) kalktık.
Yarım saat geçti yaklaşık olarak.
Normalde uçağın ön bölümünde görevliydim, ama ısrarla arkadaki arkadaşımın yanına gitmek istedim. Öndeki diğer arkadaşım da takıldı hatta, "ben senden kıdemliyim, önce ben gideyim, sen sonra gidersin" diye... Ama ben ona bir portakal suyu verdim ve " otur oturduğun yere meyve suyunu iç, önce ben gideceğim" deyip, arkada aldım soluğu.
Sonra yemek yemek için fırını açtım ve işte kader anı!
Tavana yapışmış buldum kendimi
Arkadan yere
Bir daha tavana
Bir daha yere...
Bilimkurgu filmi gibi anlayacağınız. Gerisini hatırlamıyorum.
İçki troleyleri'nin de hepsi üstümde, ütü yapmışlar sanki.
2 gün sonra Çekoslavakya'da açtım gözümü
O zaman bir kere daha anladım ki, eğer alnımıza yazılmışsa, ne kadar engellenmek istenirse istensin, olacak olan olur.
Ne yapayım, ben de böyle hat safhada kaderciyim işte!..
İlk 4-5 sene kurban bayramlarında hep korktum.
Uzun süre yurtdışında tedavi gördüğüm için bir çok şeyi aşmıştım, ama kurban bayramı denince, iş değişiyordu; kendimi kurbanlık hissediyordum resmen!
Baktım böyle olmayacak
Kazada yanına gittiğim arkadaşımı da aldım (bu arada uçak düşmedi çok şiddetli bir hava boşluğuna girdi ve arkadaki arkadaşım ve benden başka herkes sağlam) ve kurban bayramında onunla birlikte uçakla kıbrısa gittik. Kıbrıs genelde dağlardan dolayı sallar uçağı; girdik çıktık yine türbülanslara...
Güzel bir tatildi
Tatil bittiğinde, benim kurban depresyonum da sona erdi (aslında çok azıcık daha var laf aramızda)
Çok başınızı ağrıttım şimdilik hoşçakalın
Biliyorsunuz, ben özel bir havayolunda hostestim.
Bir uçuştan geldim -muhtelif tatil planlarım var bayram için- biraz dinlenmek istedim. Hem biraz rahatsızdım hem de çok yorgun...
Tam uzandım ki, telefon çaldı. Bana yeni bir uçuş tebliğ ettiler; 4 günlük Paris. Yatılı
Tabi belki "oh ne güzel" filan diyorsunuz şimdi, ama ben lanet olsun dedim ve hasta olduğumu gidemeyeceğimi söyledim. Ama dinleyen kim!
Karşı taraftan Ataköy'e yeni taşınmıştım; usanmıştım çünkü ömrümün yollarda geçmesinden. Ama yakında oturmanın da böyle dezavantajları vardı. İlk açıkta seni çağırırlardı...
Bağıra çağıra gittik
İlk gün uçuşumu yaptım, döndüm parise.
Ertesi gün iyice hastalanmıştım. Bir kaptanımız vardı, lanet, despot. Bana, -o adam bile- "istersen yerine başkasını çağıralım, çok kötüsün" dedi.
Dinlemedim!
Bir Viyana git gel, 3 saat.. giderim dedim
Viyana'ya gittik. Uçak rötar yaptı, kalkmak bilmez.
Saatler sonra (ama söyleniyoruz tabi bu arada) kalktık.
Yarım saat geçti yaklaşık olarak.
Normalde uçağın ön bölümünde görevliydim, ama ısrarla arkadaki arkadaşımın yanına gitmek istedim. Öndeki diğer arkadaşım da takıldı hatta, "ben senden kıdemliyim, önce ben gideyim, sen sonra gidersin" diye... Ama ben ona bir portakal suyu verdim ve " otur oturduğun yere meyve suyunu iç, önce ben gideceğim" deyip, arkada aldım soluğu.
Sonra yemek yemek için fırını açtım ve işte kader anı!
Tavana yapışmış buldum kendimi
Arkadan yere
Bir daha tavana
Bir daha yere...
Bilimkurgu filmi gibi anlayacağınız. Gerisini hatırlamıyorum.
İçki troleyleri'nin de hepsi üstümde, ütü yapmışlar sanki.
2 gün sonra Çekoslavakya'da açtım gözümü
O zaman bir kere daha anladım ki, eğer alnımıza yazılmışsa, ne kadar engellenmek istenirse istensin, olacak olan olur.
Ne yapayım, ben de böyle hat safhada kaderciyim işte!..
İlk 4-5 sene kurban bayramlarında hep korktum.
Uzun süre yurtdışında tedavi gördüğüm için bir çok şeyi aşmıştım, ama kurban bayramı denince, iş değişiyordu; kendimi kurbanlık hissediyordum resmen!
Baktım böyle olmayacak
Kazada yanına gittiğim arkadaşımı da aldım (bu arada uçak düşmedi çok şiddetli bir hava boşluğuna girdi ve arkadaki arkadaşım ve benden başka herkes sağlam) ve kurban bayramında onunla birlikte uçakla kıbrısa gittik. Kıbrıs genelde dağlardan dolayı sallar uçağı; girdik çıktık yine türbülanslara...
Güzel bir tatildi
Tatil bittiğinde, benim kurban depresyonum da sona erdi (aslında çok azıcık daha var laf aramızda)
Çok başınızı ağrıttım şimdilik hoşçakalın