Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Klasik Türk Müziği 2

Hanımeli

Üye
Üyelik
19 Tem 2007
Konular
1
Mesajlar
100
Reaksiyonlar
0
Durun!!! Durun!!!

Daha sandığımızdan “RADYO” çıkmadı…
Yıl 1927…
“Genç Cumhuriyet”li ülke radyo günlerini yaşamaya hazırlanıyordu…
Ve ilk yayın akışımız…

26 Teşrinisani 1927

-“Alo alo ! Muhterem samiin, şimdi bugünkü neşriyatımızın muhteviyatını arz ediyorum”:

19.00 Stüdyo musikisi heyetinden şevkefza faslı
19.30 Esham ve tahvilat kambiyo ve nukut borsasının haberleri
19.40 Stüdyo musikisi heyetinden köçek havası
20.10 Monolog darülbedai sanatları Vasfi Rıza Bey tarafından
20.40 Nezahat Feride Hanım-Kemal Niyazi Bey kemençe, Osman Bey piano
21.10 Sesli radyo gazetesi
21.20 Teganni-Matmazel Apostoldi tarafından
22.05 Rasat merkezi raporu-Anadolu Ajansı haberleri İstanbul saati
22.20 Orkestra ve kapanış
 
Yok sevgili hanımeli bana soracak olursan o radyo programlarına gelmeden önce küçük bir konu da düşünmemiz gerekir.Aslına bakarsan bu radyo programlarında epey düşüneceğe benziyoruz bana soracak olursan ama biz şimdilik başka bir şeyi düşünelim.

Bugün bilinen anlamda müzik üzerine eğitim veren okullar o dönemlerde olmadığından bu müzisyenler nerede yetişiyordu?

Kuşkusuz bu bilgiler nesilden nesile meşk usuluyle aktarılıyordu. Ama buna rağmen bu müziğin gelişip yerleşmesini sağlayan bir çok unsurda vardır. nelerdir bunlar?

1)Mehterhaneler;

Ki pegasusum bunu ilk çırpı da red etti ve bende eğer hatırlarsanız biraz karşı çıkmıştım.Asla hiç bir konu da fanatikliğim olmadığını sanırım anlamışsınızdır. Tarihte fanatiklik gerçekten hüsranla biter. Ama bazı konuların ortaya çıkmasında gerçeklerin konuşulması adına yapacaklarımız da vardır.

Mehter müziği taaa Hunlara kadar uzanıyor aslına bakacak olursanız.O zamnlar Tuğ adı veriliyordu ve vurmalı çalgılardan ve nefesli çalgılardan oluşmuş bir çeşit askeri müzik topluluğuydu. Biliyormusunuz asıl kuruluş amacında oldukça yüksek sesli bu müzik topluluğunun düşman askerinin moralini bozmak olduğu gibi, düşmanı teslim almak adına savaşın bir an önce bitip insan kıyımını önlemek gibi bir amacı da o dönemlerde vardı.

En büyük hatamız bu topluluğun sadece savaşlarda kullanıldığını düşünmek olur. Yanlış!!!!

Bunların gündelik şehir hayatında da sıklıkla kullanıldığını görmekteyiz.Özellikle namaz vakitleri ile resmi törenlerde sıklıkla kullanılan halka açık konserleri ilk defa Osman bey zamanında kullanılmıştır.

Sadece gümbürtülü müzikler çalmaz Klasik Türk müziğinin de kullanıldığı bir alandır mehter müziği.Ama bunların kendine özgü bir sıralananışı vardı tabikii.Bir çeşit okuldu ve buradan çok ciddi o dönemin meşhur müzisyenleri yetişmiştir.

Ama, bildiğiniz gibi yenileşme hareketleriyle İkinci Mahmut tarafından kapatılmış ve yerine İtalyadan Donizetti getirilerek ona Donizetti Paşa ismi verilmiş ve batı müziğine uygun bir bandoya dönüştürülmüştür.

Türk müziğinin eğitim kaynaklarından ilkini böylelikle yok etmişizdir kendi ellerimizle.

2) Bence Türk Müziğinin müzisyenlerinin yetiştiği en büyük alanın içine Mevlevihaneler girer.İnsanı bir çok anlamda yetiştirmeyi hedef edinen Mevlevihanelerin Türk Müziğindeki katkısı inanılmazdır.Türk müziğinin sadece İstanbul saray çevresinde kalmayıp hemen her alana yayılmasını sağlamıştır.Bugün bizlerin gururla bu alandaki bestecilerimizi sayarken ;
3. Selim,İsmail Dede,Zekai Dede gibi kişiler buralardan ve bunların tarikatlarından yetişen kişilerdir.

Bu ikinci bölümü daha sonra özellikle yeniden ele alacağım. Bildiğiniz gibi 1925 yılında olması gerektiği gibi tüm tekke ve medreseler kapatılırken, bu müziğin ana kaynaklarından bir tanesi de ister istemez kıyıma uğruyordu.

3) Enderun;

Kısa açıklamasıyla enderun bir saray üniversitesidir.1. Murat tarafından 1300 bilmem kaçlı yıllarda kurulmuş, 2. Murat ve Fatih le birlikte zirveye yerleşmiş bu kurum hemen her konu da bilim adamı edebiyatçı ve sanatçı yetiştirken yine yenileşme hareketiyle Mehterhanelerin kapatılmasıyla birlikte enderun da ortadan kaldırılınca yine Türk Müziğine kaynak yok edilmiştir.

Buradan yetişen sayısız müzisyen vardır. İlk akla gelen mesela;Tanburi Osman beydir. Neyse..... :D

4)Tabikii bu müzik sadece bu gibi yerlerde öğretilmiyordu. Özel meşkhaneler vardı.Öğrenci koroları, cemiyetler vs. gibi...1926 da bu müziğin öğretilmesi yasaklanınca bu kaynaklarda elden gitti.

Bu yasaklamaların nedenini açıklığa kavuşturmadan bu müziği anlayabileceğimizi sanmıyorum.

Bu sebeple canım dostum, radyolara gelmeden konuşulacaklar var demektir buuuuuuuuuu. :D
 
Tabii ki sevgili andante benim bir acelem yok!!!
Seni ve diğer arkadaşları da büyük bir keyifle okuyorum zaten…
Ama takıldı şimdi kafam!!!

Hani demişsin ya!!!
Buradan yetişen sayısız müzisyen vardır. İlk akla gelen mesela;Tanburi Osman beydir. Neyse..... :D
Neden... Neyse??? :D
Bu neysenin altında yine bişey var ya! Hadi bakalım hayırlısı :D
 
Ah canımcım, ben değil burada bizim sınıfın haşarı olduğu kadar akıllı çocuklarından bir hareket bekliyorum. :D

Çünkü enderun, cidden başlı başına traji komik öykülerle doludur. Ama onlar harem e takılı kaldılar. :D

Ben aslında sadece müziğin anlaşılmasını sağlamak adına küçük adımlar atıyorum. Yoksa bu neredeyse 500 yıllık bir geçmişe sahip olgunun içindeki anlayışı ve yaşayış biçimini sorguluyor değilim.

Benim için de traji komik bir taraf yok değil ama dürüst olmak gerekirse.Olaylara sadece tarihsel gözle baktığımda,doğal karşıladığım bir olguyu müzik tarihiyle birleştirdiğinde o nesnel koşullar halk ve gelecek için çok farklı bir şekilde yaşamı etkilerken,ve olması gerekirken müzikteki etkilerini görmek ve farkına varmak çok daha farklı duygulara sevk edebiliyor beni.

Olay müzik tarihi olmamış olsa, enderunun kapatılması, ya da ne bileyim tüm tarikatların kapatılması onayladığım bir şey olmasına rağmen, kurşun adres sormaz misali, bir başka taraf yok olabiliyor.

İşte ikisinin ortasını bulabilmekte pek kolay olmuyor, bunun sancılarını daha sonraki bölümlerde çok daha fazla hissedeceğimden emin olabilirsiniz.
 
Babeeeeen – Baykemaaaaal…Yafuuu çıkın şu haremden!!! :)
Takılıp kaldılar orada…
Sanem sultanımız buyur etti…
Tez vakitte dersliklere geri getirileeee, diyeee…
Duyuyor musunuzzz???

Okuduklarımdan, tanburi Osman bey hassas bir kulağa sahipmiş
Çaldığı tanburunda hafif bir uyuşmazlık sezse telinin birini koparır atar sazını tek telle çalarmış…
Güler yüzlü ve zarif biriymiş ve bu nedenle de meclislerde aranır, sevilir ve sayılırmış…
Fakaaaaaat eserlerini değiştirenlere çok kızarmış…
Hatta bir uşşak peşrevinin teslimine geçilecek kısmı biraz değişik çalmaya kalkan kanuniyi dövmeye bile kalkışmış…

Çok şükür ki çapkın değilmiş,
Bir evlilik yapmış ve üç erkek bir kız çocuğu olmuş… :)
 
adamların can sıcı bi yaşamları olmuş magazinel boyut sıfır
hacı arif bey öyle değildi ki.
öyle olmadığı için de hayatı dizi film oldu. hatırlayan varsa TRT TV de H.A.Bey karakterini ahmet özhan canlandırmıştı.
ben de zaten bu hayatımı bir gün dizi film olur ümidiyle yaşıyorum.
başıma gelenleri, ve daha sonra yaşadıklarımı önceleri bi kamera şakası sanırdım. etrafta el sallıcak bi kamera aradım
ıhhh yoktu..gerçekti.
vayy beaa dedim olayın tam içindeyim.
baş rolde ben. o zaman oskarlık oyna bakiim.
konuyla ne alaka..! daldım gittim.

konuyla ilgili bi soru soriim. hep takılmıştır kafama. enderun'du, tekkeler, takkelerdi yasaklandı kapatıldı anladık da...
cumhuriyetin ilk yıllarında şu klasik türk müziği niye yasaklandı onu anlayamadım. :wink:

(öğretmen çocuğu tahtaya kaldırır ve sorar:
- söyle bakiim istanbul kaç yılında feth edildi?
çocuk bi müddet düşünür..düşünürrr. ve derki
- hocam sen bu sorunun cevabını biliyon ama bana gavurluğundan soruyon :) )
 
Hımm… :roll: Evet hocalarımız anlatmışlardı.
İlk darbe 1826 yılında II.Mahmut’un yeniçeri ocağını kaldırmasıyla; mehterhanenin kapatılıp, mızıka-i humayun un kurulması yönünde olmuştur. En önemli olumsuz etkisi alaturka-alafranga çatışmasının başlaması. Alaturka terimi daha sonraları karşı tarafı aşağılamak için kullanılmaya başlanmış. Geleneksel müzik anlayışında, fasılın 2 ye ayrılmasına sebebiyet vermiştir.Her nekadar II.Mahmut hem Türk Müziğini hem batı müziğini eşit tutmaya çalışsa da ,daha sonra gelen Abdülaziz Türk Müziğini, Abdülmecid ise batı müziğini ön plana çıkarmıştır. O zamana kadar sarayda yaptığı beste, fasıl ve buldukları makamla ödüllendirilen kişiler, kendilerini dışlanmış hissettiler ve halkın seveceği eserler yapmaya başlamışlar. Bunun sonucunda da türsel yozlaşma ortaya çıkmış tabi.
Bence bütün bunların sebebi batı hayranlığı… :?
Sanem ablamın bahsettiği 1926 tarihi de önemli… 1914 yılında M.E.B. bağlı olarak kurulan Darulelhan, 1926 yılında adını İstanbul Belediye Konservatuarı olarak değiştirmiştir. Yurt dışına, batı müziği eğitimi almaları için pek çok öğrenci gönderilmiş.Daha sonra gelen öğrenciler bu açılan konservatuarlarda müzik öğretmenliği yapmaya başlamışlar. İstanbul Belediye Konservatuarında Türk Musikisi Bölümü kaldırılmış ve maalesef eğitim yasaklanmıştır. 1934 yılında bi genelge yayımlanmış ve (sevgili hanımelinin radyo muhabbeti geldi aklıma) radyo programlarında , alaturka musikisinin tamamen kaldırılması ve yalnız batı tekniğiyle bestelenmiş musikimizin yine batı tekniğini bilen sanatkarlar tarafından icra edilmesi uygulanmaya başlamıştır. Bu yasak yurt genelinde bi yasak olarak algılanmış, okullarda derslere müzik dersleri eklenmiş, operalar düzenlenmiş, cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası kurulmuş, her ilde opera gibi senfoni orkestrası gibi programlar yapılmış, ama halk tarafından hiç ilgi görmemiştir… :lol: nasıl görsün kii :) bilirsiniz Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi muhabbetini :D :D
Üzülerek söyleyebilirim ki;bence, cumhuriyet döneminde bu yasakları getiren Mustafa Kemal Paşa… :(
Kemal Paşa bir emirle şöyle demiş: radyolardaki eski musiki saatlerini azaltabilir, hatta tamamen kaldırabilir. Onun yerine Batı musikisini koyabilir. Her kasaba meydanında Batı musıkisi konserleri düzenletebilir. Fakat bu müsbet bir iş olmaz. Halk gizli bir mukavemetle kapalı perdeli odasında, yakın şark radyolarını dinler. Bu direkt değişikliği de antipatik karşılar ve bir gün hiç umulmayan bir anda aksülamel başlar... Yapılan emekler bir anda yıkılır gider. Bu suretle Türk operasının oynayacağı güzel temsiller snobismin tesiri ile, onu seyreder gibi görünen geçici ve mahdut bir kalabalıktan başka müşteri bulamamak tehlikesine maruz kalır.
Bu sözler aslında teknik anlamda gösterilen çabanın sonuçsuz kalacağının işaretiydi. Şark müziği de denilen, saraya, meyhaneye ve tekkeye ait olduğu ileri sürülen Klasik Türk Sanat Musikisinin saf dışı bırakılması, yasaklanması, hatta inkâr edilmesi, buna karşın halk müziğinin öne çıkarılıp Batı teknikleriyle işlenerek Klasik Batı müziği kalıpları ve yapıları içinde ürünler verilmesini sağlamak için yapılan değişikliler halkı başka yöne doğru yöneltiyordu.
Buda neye sebep oldu; ARABESK in patlamasına…

Ne gerek varmış ki diyorum çoğu zaman. Ama emir büyük yerden :D
Valla neler neler yapmışlar musikimize :( üzülüyorum...
sevgiyle....
 
İşte yanlış bir anlayışın tam ortasındayız. :D

Bütün bu düşünceleri bildiğimden üzerinde hassaslıkla durduğum bir konu bu. Sanırım beni şimdi daha iyi anlayacaksınız.

Hemen bir yanlışı düzelteyim.Emir büyük yerden falan gelmedi :D Tam tersi radyolarda Türk Müziğini duymayıp bunun nedenini öğrendiğinde verilen bir emirle yani Atatürk tarafından bu müzik tekrar ortaya çıktı.

Ya garip bir tarihimiz var açıkcası, ve çoğu mış, muş a dayalı. Yaren i iyi anlıyorum, müzik eğitimi alıyor ve aktarılanların büyük bir kısmının didiklemesini şimdilik yapmıyor. Belki de benim aldığım eğitimin müzik tarihine dayalı olması ve duyduğuna inanma gördüğüne yarı inan felsefesini bizlere benimsettiklerinden sayısız kaynak karıştırılarak elde ettiğim bilgileri sizlerle paylaşacağım.

Çok büyük yanlışlıklar var bunu kabul edelim. Ama bir şeyi değerlendirken neden ve niçin ile birlikte nasılları da ortaya koyamazsak herşey mış ve miş durumuna ister istemez düşüyor.

Çok basit bir örnek,

Atatürk ün bir gün herkesin içinde herkesin duyabileceği bir şekilde Türk Müziği dinlerken; " Bu müzik benim kültürümü yansıtmıyor" cümlesini kullandığı doğrudur.

Ama nasıl ve niçin kullanmıştır ? :D

Yeni Türkiye Cumhuriyetini ziyarete gelen yabancı konuklara bir gün özel bir yemek verilir. Ve bu davette yine yurt dışından gelmiş büyük bir müzik topluluğu vardır. Mısır dan gelme bir müzik topluluğudur bu.Bildiğiniz gibi Türk müziğini çok iyi bilen ve seven Atatürk bu yabancı konukların müzik topluluğuyla birlikte şarkılar söylemiştir.

Çünkü Şam da bulunduğu sıra içersinde bu ülkelere ait müzikleri de çok iyi bilirdi Atatürk. Muhteşem bir konserdir ve herkes huşu içersinde bu gurubu dinler.

Bir de bizim ülkemizden bir müzik gurubunun konseri olacağı duyrulur oradaki kişilere. Eee herhalde kendi ülkemizde kendimize ait bir gurubumuz yok mu denilecek.

Eyüp musiki cemiyetinden bir gurup müzisyendir bunlar. Son derece hırpani görüntü içersinde üstleri başları yırtık pırtık bir şekilde ve Atatürk gibi bir kişinin huzurunda konser vermeye çıkan bu zavallı gençler tir tir titriyordur.

Atatürk herşeyden önce bu gençlerin kılık ve kıyafetlerindeki sefilliği gördüğü anda rengi atar.Türk milletinin hemen herkesten üstün olduğunu kanıtlamak üzerine ve sahip olunmayan ben kimliğini kazandırmak için yoğun bir savaş verilirken bu gençlerin oraya çağrılması başlı başına bir hatadır.

Ama olmuştur.

Ve Mısır ekibinden sonra derme çatma çalgılarla son derece kötü bir konser verirler.

Atatürk ün sindirebileceği bir durum değildir bu. Konserin bitmesini bile beklemeden ayağa kalkar ve bunlar benim kültürümü yansıtmıyor der yanındakilere.

Örneğin bu cümle öylesine değişikliğe uğrarki zamanlaaaaaaaaa.

Atatürk ün bu cümlesi benim geçmişe dayalı kültürüm çok ama çok daha doğru ve güzeldir. Aynı zamanda muhteşemdir. Nasıl olur böyle bir durumda, yabancılar varken, bu çocukların hiç bir günahı yok, benim müziğiminde ama böylesine zavallı bir şekilde yabancıların karşısına çıkartır ve benim kültürümü zavallı gösterirsiniz şeklinde bir övgüdür aslında.

Bunlar konuşulmaz. Ne o zaman konuşuldu ne bu zaman. Kolay olan yönü seçeriz.

Anlatabiliyormuyum sevgili dostlarım, tehlikeli ve bence önemli bir yöne doğru kayıyoruz.

Gerçekleri, sadece gerçekleri söyleyeceğimden emin olabilirsiniz. :D

baykecim hiç merak etme o yasakları anlatacağım.
 
Sanem ablam, hakikaten ne doğru? ne yanlış? bunu anlayamıyorum... okulda bile hocalarımız çelişkiye düşüyo biçok konuda.

Bana kalırsa sadece seni dinlesem iyi olucak :D
 
Ah işte yarencim çelişkiye düşen öğretmenlerine kızıyorum.

Bu ülkenin müzik eğitimi veren bir kurumunda öğretmenlik yapacaksın ve birbirinden farklı bilgiler sunacaksın öğrencilere. A nın dediği B ninkini tutmayacak.

Ya böyle bir eğitim olabilir mi?

Ki, Türk Sanat Müziği gibi bir çok konu da eleştiriye uğramış, haksızlığa tanık olmuş bir müziğin eğitimini vereceksin. Bu benim için kabul edilebilir bir şey değil açıkcası.

Ben ki, müzik eğitimini klasik batı müziği olarak tamamlamış, kendi olanaklarımla Türk Sanat Müziğini öğrenmiş, öğrenmeme gerek bile yok tu aslına bakasanız, ve ortada aksamaları çok net bir şekilde gören kişi olarak müzik adına objektif olabilmeyi ilke edinip araştırmalar yaparken, bu müziğin eğitimini alıp öğretmenlik yapanlar hassas davranmayacaklar...

Olur mu böyle şey!!! İşte Türk Müziğinin buralara gelmesinin sebeplerinden bir tanesi de bu; araştırmacı, objektif kişiliğe sahip olamadan bir yerlere öğretmen olmamızı da eklememiz de yarar var.

Sıradan bir müzik öğretmen için bunların hiç birinin önemi olmayabilir ama eğer bir kurumda bu müzikle ilgili olarak öğrenci yetiştiriyorsak ana dalı ne olursa olsun büyük ve doğru bir birikime sahip olmalılar.

İşte bu tarz öğretmenlerimizin harika bir sese sahip olması yada ana çalgısını bir virtiöz özelliğinde çalması beni hiç ilgilendirmiyor.Yazık değil mi şu an yaren e, dört yıl gibi uzun bir süre bu konu da dirsek çürütürken kafası hala karışık, ve bir sitede tanıştığı sağolsun değer verdiği bir kişinin ağzından çıkacaklara bakabiliyor.

Gerçekten eskilerin deyimiyle durum vahimdir. :(

Canımcım, beni önemsediğin için sana teşekkür ederim ama benim sözlerimi de yeterli bulma, işin içine gir, oku, oku, oku, okuuuuuuuuuu.
Bende elimden geleni yapacağım.
 
Sevgili sanem yazdıklarını okurken içim ürperdi….
Tüylerimi diken, diken ettin…
Ve gerçekten inanılmaz dramatik… :cry:

1915 doğumlu bir halam var…
Yanlış anlaşılmasın sakın babamın halası olur kendisi, :
Hala 1915 doğumluysa, Hanımelinin yaşı kim bilir kaçtır diye aklılarından küçük bir problem sorusu geçirenlere açıkliim
Ben daha çooooooook gencim yaov...Neyse…..
Halamız uzuuun bir tarihe şahit olmuş ve devam etmekte de…
“Eskisi olmayanın, yenisi olmaz” der her zaman, fakat gel gör ki evinde de hiiç yenisi yoktur…
Her şey eski ve antikadır…
Tam bir zaman tünelidir onun evi…
O antikalar içinde göz koyduğum Gramofonu ve radyosu da vardır…
Sanırım bu formdaki yazılar sonrasında benim yeni bir uğraşım olacak…
Taş plak koleksiyonu…
O plakları gramofondan dinlemek kim bilir ne keyifli olur …
E artık gelirsiniz taş plak koleksiyonumu görmeee… :wink:


Halam şuan kısa bir süreliğine bizde misafir ve ben onu çok fazla sıkmamak
ve hafızasını da çok zorlamamak adına bu konuyla ilgili sadece;
Hala eskiden radyoda neler çalardı, neler dinlerdiniz diye sordum…
- Evladım ne bilim, o vakitler mısır radyosunu dinlerdik, o çalardı dedi
Bu mısır radyosu da neyin nesi?
Yasaklardan ötürü mü bu müzik dinleniyordu acaba!!! :roll:
 
Cevabım iki taraflı olacak hanımeli;

Evet....

Ama mesele sadece yasak anlamında değil. Bir dönem yasaklanmıştır bu doğrudur ne yazık ki ve yukarı da açıkladığım gibi Atatürk, Türk Müziğinin çalınmadığına tanık olunca, yasaklandığı ortaya çıkıp, buna, yasağa sinirlenen Atatürk tarafından bu yasak kaldırılmıştır.

Evet....

Başka ülkelerin müziklerini dinliyorlardı. Sadece yasak için değil. Belki de daha fazla dinliyorlardı yasaklanmasa bile....

Hem Türk sanat müziğinde hem Türk Halk müziğinde öylesine saçmalıklar yapılıyordu ki halk alıştığı sesten çok farklı gelen bu seslerin yerine alışık oldukları müzikleri dinlemek için komşu ülkelerin müziklerini dinliyorlardı.

Kusura bakmasınlar sonra ağır eleştireceğim bir kaç Türk müziği bestecisi, bu müziğin kabulu için yanlış bir yol seçerek , tamamiyle monotonlaşmış ve özelliğini yitirmiş notalara alınmış Türk müziğini sanat diye ortaya sunarken halk; aptal aptal bakıyordu.Onun duyduğu Türk müziği bunlar değildi bu son derece sıkıcı ve ağır garip bir şeydi......

Evet.....

Ne yazık ki dünyanın bir evrim sonucu 20. yüzyılın başına gelirken kat ettiği yolu, bir kaç sene de almaya kalkışan ülkemizi çağdaşlaştırmak adına garip hallere sokan batı müziği müzisyenlerimiz onlara hiç alışkın olmadıkları tarz da modernleşmiş Türk Halk müzikleri çalıyorlardı. Ya bir yerden bazı şeyler tanıdık geliyor du ama duyduğu gerçek Türk halk müziği değildi...

Evet.....

Halka klasik batı müziğini sevdirebilmek için adını belki de ilk defa duyduğu Beethoven den, Mozart tan Vivaldi den nefret etti....Çünkü durmaksızın en fazla bu müzik dinlettiriliyordu. :D

Evet....

başka bir ülkenin tanıdık meleodilerini duymak çok daha güzel ve anlamlıydı.
 
SANIRSAM SAYIN HANIMELİ'NİN SAYESİNDE KLASİK TÜRK MUSİKİSİNİN TAAAAAAAA UCUNDAN BİR TUTUŞ SERGİLENMEKTE 8)

TUTABİLDİNİZMİ BARİ :?:

OFFFFFF OFFFFFF BU KONULARRR ÇOK DERİN :? BENİ AŞAR DA GEÇERRR SAYGIDEĞER ÜSTADLARRR :roll:

BİDEEE NEBİLEM BİR DÜELLO VARMIŞ GİBİİİ, BANAMI ÖLE GELDİ ACABA :roll: SANKİ BENİM BİLGİM SENİ YER GİBİ Mİ DE 8)

BE BİLEM BELKİ BEN SAÇMALIYOM ODA OLABİLİR :shock:

YAHUU SİZ YİNEDE RUHUNUZN GIDASINI RUHUNUZDAN EKSİK ETMEYİN A DOSTLARR :!: :!: :!:

SAYGILAR SEVGİLER.
 
:d saygı bizden sunburn :)

bu başlığı açan sen değilmisin yahu :) seni niye aşsın konular, musiki senin içinde var :d
 
ALLAH ALLAH BU BAŞLIĞII BEN Mİ AÇTIMM ? NE ENTERESANN :!:

NİYE BENİM HABERİM YOK Kİ ACABA. HIMMM :? :?:

Bİİ DÜŞÜNİM BEN.

HIMM. HAAAAAAA :idea: ANLADIM YAHU İDE BEN SADECE BİRİNCİSİNİ AÇTIYDIM.

HEEE BUNDAN SONA 3-4-5-6-7-8-9 DEVAM ARTIK......

NEDENSE HEP BU CEM KARACA GELİYO RAHMETLİ AKLIMA NE GÜZEL DERDİ ÖLE YAAA :D

BİNDİK BİR ALAMETA
GİDİYOZ KIYAMETE
YOL DEDİĞİN YOL GİBİ
ULAŞMALI BİR YERE
BİZ DÖN BABAM DÖN GELİYOZ AYNI YERE :D

KALIN SAĞLICAKLA

RUHUNUZUN GIDASINI RUHUNUZDAN ESİRGEMEYİN EFENDİM :!:


SAYGILAR.
 
sunburn' Alıntı:
SANIRSAM SAYIN HANIMELİ'NİN SAYESİNDE KLASİK TÜRK MUSİKİSİNİN TAAAAAAAA UCUNDAN BİR TUTUŞ SERGİLENMEKTE 8).

Aay Sunburn taktın bana heee :oops:
Korkar oldum senden… :shock: :shock: :shock:
Yazılarınızda hafif bir serzeniş mi sezinledim ne???…
Aman efendim haddim değil, haşa ben o başlığı açmadım…
Sizin söylemleriniz üzerinden, devam ediyoruz…
Ama var mı öyle??? Türk sanat musikisi sayfası açıp
Rock köşelerinde gezmek!!!
Sevgili şefimiz size de bir saz versin
Biraz bizlerlerle de meşk edin…
 
A canımcım bir cümlene karşıyım. Ya kendimi birden bire Oğuz Atay ın hikayelerinde gibi hissettim. :D

Hemen konuya gireyim,

BİDEEE NEBİLEM BİR DÜELLO VARMIŞ GİBİİİ, BANAMI ÖLE GELDİ ACABA SANKİ BENİM BİLGİM SENİ YER GİBİ Mİ DE

Evet yanılma payını da dikkate almışsın, haklısın bir tanem ; yanıldın. :D

Şimdi sevgili baykecim;

Bildiğin gibi Cumhuriyet öyle kolay koşullarda oluşmadı.Hiç bu anlamdaki tarihi bilgilere girecek değilim.Ama gerçekten Cumhuriyet rejimine geçiş ve Osmanlı dan tamamiyle farklı yeni bir Türkiye Cumhuriyeti kurmak hala daha savaş vermemizi gerektiren bir başka konu da bildiğin gibi.

Cumhuriyetin kurulduğu o ilk yıllarda , topraklarımızı işgal eden düşman kuvvetlerine karşı verilen savaşı kazanmak bile bir ütopya iken bunu var edebilen halkın ve bu savaşı yapanların aslında asıl vermesi gereken saval kendi topraklarımızdaydı.

İnsanlarda yeni bir ufuk açabilmek , çağdaş demokratik, ve laik bir ülke olabilmek....

Bunlar kolay değil, hele hele 500 yıldan fazla bir süre içersinde dinin egemen olduğu, Ümmetçiliği esas alan Osmanlının yerine bunun tam tersi bir anlayış yerleştirmek öyle sandığı gibi kolay değildir.

1924 ve 1938 yılları arasında bilinen tam 18 ayaklanma çıkmıştır. Hiç te küçümsenmeyecek boyuttadır bunlar. 1930 yılındaki Menemen Olayını hatırlamanı isterim.

Doğal olarak genç Cumhuriyeti sağlama alamak için bir sürü kanunların çıkartılması gerekiyordu.İşte bu sebeple 13 aralık 1925 tarihinde eski rejimin ayrıcalıklarını yok etmek üzerine çıkartılan bir kanunla tüm tekke ve benzeri herşey kapatıldı.

Bildiğin gibi yangın ormanda ağaç ayırmaz. Bu kanunun çıkması gerekiyordu. Gerçekten içlerinde hiç bir zaman bu ülkeyi bölmek ve eski düzeni sürdürmek istemeyen kendini tamamiyle tanrı ya adamış aydın kişilerde vardı. Ancak bunu ayırt edemezsin o günkü koşullarda.

Ve bir ülkenin temelleri atılırken, romantik bir söylemle, ya dostlarım aslında bunları Türk sanat musikisinin ana kaynağıdır da, bu kaynağı müzik için yok etmeyelim de diyemezsiniz.

Ve kapatıldı bildiğin gibi.

Her şey yeni cumhuriyetin varlığını ortya koyabilmek adınaydı.

Dikkatli bir şekilde o zamanki koşullar masaya yatırıldığında genç cumhuriyet Türkiyesinde kocaman bir yokluğun var olduğunu göreceksiniz.

Herşeyden önce bu topluluğun bir kimliği yoktu. Herşey Osmanlının milliyetçilikten yoksun, ümmetçi siyasi yapısına göre endekslenmişti.

Ekonomi yoktu, doğal olarak bir toplumun üst yapısı anlamına gelen kurumlar yoktu, yoktu yoktuuuuuu.

Gerçek bağımsızlık ekonomik bağımsızlıktır doğru düşüncesiyle harekete geçerken, kültür devrimi adı altında da üst yapı kuruluşları için bir şeyler yapılması gerekiyordu.

Müzik adına başlatılan devrimde bence yapılan en büyük hata Ziya Gökalp i başa getirmek oldu.Ziya Gökalp, turancı bir dünya görüşüne sahip bir kişiydi. Ve başlatılan ne yapmalıyız politikası çerçevesi içersinde, var olan müziklere baktıklarında ortaya iki müzik çıkıyordu. Biri halk müziği diğeri sanat müziği.

Osmanlıya karşı verilen bir savaştı bu canım dostlarım aynı zamanda.Bu müziğin kökenindeki ilk sayfalarda yazmaya çalıştığım bir çok yabancı unsur, doğal olarak bunların kabullenmekte zorlanacakları olgu olacaktı.

Önce bunu red etmekle işe başlayacaklardı doğal olarak. Bu müziği ret ettiğin zaman, bunun eğitiminin devam etmesini sağlayabilirmisin? Bu yanlış bir mantık olur . :D

İnanın bana o dönemlerde de bir çok kavgalar çıkmıyor değildi, bu düşünce yapısıyla. İşte bu sebepledir ki, bir yasaklandı, bir tekrar yasak kaldırıldı vs. vs...

Bugün bile tam anlamıyla ortak bir düşünce yapısı oluşturulamamışken bu yeni cumhuriyetin kurulma aşamasında bunları doğal görmemek kendimize acı çektirmekten başka bir şey değildir.

Tarih bir uzlaşma sanatıdır bana soracak olursanız. Kavga çıkartma alanı değildir.Biz şu anda geçmişe dayalı bir yolculuk yaparken nesnel koşulları gözardı ettiğimizde yanlışlara düşeriz.

Ya burası çok fazla teorik bilgi oldu. Az ara verip biraz müzik diyelim ve sonra devam edelim derim ben ne dersiniz?

En çok sevdiğim parçalardan bir tanesi, annem harika söyler bunu yaaaaaaaa.

Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın

baykecim tam cevabı değil bu sorunun ama biraz müzik için kestim açıkcası...
 
şöööyle bi söz vardır:
güçlü ordularınızla ülkeleri işgal edebilir oralarda
yüzyıllarca kalabilirsiniz amaaaaa...!
hangi ülkenin kültürü baskınsa/güçlüyse o ülkenin
kültürünün etkisinde kalırsınız.

osmanlının büyük ölçüde arap kültürünün etkisinde
kalması da bu yüzdendir.
ilkokulda bize harf devriminin gerekçesi açıklanırken
arap alfabesine göre daha kolay öğrenildiği için falan denmişti.
hayırr asıl sebep yeni kurulan TÜRK devletinde
osmanlı'dan miras kalan
arap kültürünün izlerini etkilerini silmekti.
yoksa kendi alfabesini kullanan
japonya,çin,rusya,yunanistan..bunların vatandaşları
bizden daha mı zeki..tabii ki hayır.
kapatılan tekkelerin hepsi arap kökenliydi...onların
din kültürünün yansımaları ve uzantılarıydı.
hacı bektaş ve mevlevi tekkelerinin
kapatılmamış olması onların türk kökenli olmasından dolayıdır.
aslında sünnilikde arapların türklere bi hediyesidir.
yoksa müslüman olan ilk türkler yani türkmenler sünni
değildi. haremlik selamlıklar,kaç göç, çarşaf yoktu.
sünni değildiyse ya neydi?
aleviydi. daha doğrusu aleviliğe yakındı.
sonuç olarak; atatürk devrimlerinin temelini teşkil eden
arap kültürünün reddi ve izlerinin silinmeye çalışılmasından TSM ninde nasibini alması doğaldır.
bi dönem arap çalgısı olması sebebiyle TSM orkestralarında kanun çalınması da yasaktı.

bana ilginç gelen bi şeyi de burda dipnot olarak vereyim.
baskın kültür diğer kültürü ezer dedik ya. ispanyolcadaki o meşhur el takısıda (örn: el cordobes)
ispanya'da 400 yıl kalmış olan endülüs emevilerinin hediyesidir.
 
Sen harikasın dostum!!!

Cidden mantığı anlamış durumdasın.

Gerçekten benim eleştirdiğim keşke daha farklı bir şekilde yeni düzeni kurabilseydik anlamındadır. O dönemleri gayet iyi anlıyorum ve mantığını da hiç red etmiyorum. Ama dediğim gibi keşke daha farklı bir yol izlenebilseydi.

Ama izlenemez dostum....

Biliyormusun, 15 gün gibi uzun sayılabilecek bir süre hemde otelde falan değil, resmen bir İspanyol un evinde konuk kaldım ben.Hiç bir şey değişmiyor benim sevgili dostum. Kaldığım yer katalonların ağırlıklı olarak yaşadığı bir yerdi ve Angel de katalondu.

Gittiğim yerlerde o ülkelere ait çalgıları almak benim vazgeçilmezlerimdendir. Orda da aynısı yaptım. Önce bir kastanyet aldım.
Ve o akşam koşar adımlarla eve geldiğimde beklediğim Angel ın bana kastanyetin nasıl çalınacağını göstermesiydi. Son derece güzel gitar da çaldığı için gözümde akşam evde olabilecek şenlik canlanabiliyordu.

Eve geldiğimde kastanyetleri gösterdiğimde ne oldu dersin?

Nerden ve niçin aldın onu Sanem diye sordu önce. Cevaptan sonra elinin tersiyle iterek onlar benim kültürümün parçası değil deyiverdi.

Sadece Angel mi, hepsi... her yerde her alanda bu benim kültürüm değil mantığını görebilirsin.Fransa da şu bizim çok sevdiğimiz mc donaldslara ya Türkler yada Fransa da azınlık insanları gidiyor. Hiç bir Fransız orada yemek yemeği bile kabullenemiyor. Neden mi?

Benim geleneksel Fransız mutfağımın en büyük düşmanıdır diye...

Bize yutturulmaya çalışılan ve yanlış olduğu anlatılan çoğu şeyi kendimizin dışındaki her yerde görebiliriz. Bu insanlığın yanlışıdır, biz ise çok fazla ciddiye alırız bazı şeyleri... :wink:
 
Uzun yazıları okumayı sevmediğini bildiğimden bölümlere ayırarak yazıyorum baykecim.

Bu arada hanımeli, o taş plakları görmediğimi sanma, en kısa zamanda sen olanları toparlamaya bak ve bir haber ulaştır bizlere, gelelim ve kendimizden geçelim o cızzırtılı seslerin arasında.

Baykecim, dil konusuna tekrar dönmek taraftarı değilim ama gerçekten Osmanlıca Türkçe den tamamiyle farklı bir dildir bunu kabul etmemiz gerekir.

Günlerdir bir dili, dil yapan en büyük unsur nedir diye soruyorum ilgili kişilere, yani bu konu da eğitim almış demek istiyorum.

Aldığım yanıt tek;

Gramer.....

Bir dile bir çok yabancı kelime girebilir ve bu yabancı kelimeler o dilin sadece yozlaşmasını sağlar. Osmanlıca ise; gramer yapısını Arapça dan almış, içine bazı farsça harfler katmış çoğu yine Arapça ve Farsça kelimelere dayalı, okunuşu Türkçe olan garip bir dil.

Bu sebeple senin dediğin gibi Arapça da kalamazdık. Zaten Arapça ya da Farsça bizim harflerimiz değildiki. En uygunu latince diye günlerce tartışıldıktan sonra verilen kararla uygulamalar yerine getirildi ve kabul etmelisin ki bence en büyük devrimlerden bir tanesidir.

Şimdi Türk Sanat musikisinin okullardan kaldırılmasına karşıyım.Ne yaparsanız yapın bu müzik var ve var olan bir müziği yokmuş gibi algılayıp bunun eğitiminin yapılmasını ve yaşamasına engel olmak son derece aptalca bir şeydir.

Ama bana soracak okursanız, Türk sanat müziğinin eğitim müziği olarak okullarda okutulmasına ne dersin diye, cevabım kesinlikle bu anlamda da bu da çok saçma olacaktır.

Anlamaya çalışalım. Biz genel anlamda müzik dersi ile son derece yanlış bilgilere sahibizdir. Ne yazık ki bu yanlış bilgilerin dal budak salmasını da müzik öğretmenleri oluşturur.

İlköğretim, yada lise ve dengi okullarda müzik diye bir ders vardır bildiğiniz gibi. Milli Eğitim bakanlığının müfredat programları ve dersin amacını iyi incelersek, asla onlara müzik öğretmek gibi bir amaç yoktur.

Müzik, sadece müzik eğitimi alacak kişiler için oluşturulmuş müzik okullarında öğretilir.Diğer okullarda müzik bir araçtır, öğrenciyi birey yapmada gidilecek yol açısından.

Ama biz müzik dersi öğretmeye kalkışırız. Tabikii müziğe ait bazı kuramsal bilgileri öğreteceksin ama bunlarda araçtır. Farkında olmadığımız bir gerçeğimizdir bu. Bu sebeple de müzik dersi çoğu öğrenci için ya lay lay lom şeklinde bir olgudur, yada başa bela bir ders.

Müzik dersinin amaçlarından biri yakından uzağa görüşüyle kişiyi çevresine, dünyaya duyarlı vatandaşlar haline getirebilmektir. Ne ilginç değil mi?Düşünün müzik derslerinizde bu amaca ne kadar yaklaştınız?

İşte canımcım bu sebeple müziğin evrensel dili olan tüm dünyada ortak olarak kullanılan çeşidini kullanmak zorundayızdır. Her ulusun kendine özgü geleneksel bir müziği vardır bu müziklerle yukarı da saydığım amaçlara ulaşılamaz.

Şimdi düşünün eğitim müziğimiz Türk sanat müziği;

Ve öğrenciler ilköğretim birinci aşamasında olsunlar:

Öğretmenim, neden kızıl bir gonca güle benziyormuş dudağı, o ne demek?

Ya da;

Neden öğretmenim avuçlarında hala sıcaklığı varmış, ne olmuş ki?

Bu ikinci kademe öğrencileri olsun isterseniz. Akılları biraz daha başlarında ve bir çok şeyin farkında?

Bu soruları sormazlar bana inanın, kıs kıs gülerler.

Çünkü Türk sanat Müziği eskiye gidilince tamamiyle Osmanlıca bir dile sahiptir ve anlaşılması oldukça zordur.

Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemle daha anlaşılır dile kavuşsa bile, dilin içeriği açısından sadece aşka ve kabul edelim cinselliğe daha çok dayalı sözler için eğitim müziği olma konusunda uygun bir müzik değildir.

Buna rağmen öğretilmesinden yanayım.Bu bir müzik kültürüdür bizler için öğrencilerin akıllarına karpuz kabuğu getirmeden :D ,özellikleriyle, farklılıklarıyla bilinmesi gerekir. Ama asla, asla bir eğitim müziği olarak bütünü kapsayamaz, kapsamamalı da.

Okullarda yasak edilmesinin kaynaklarından bir tanesi de buydu sevgili baykecim. :D
 
Valla İslamiyet iyi ki musikiyi yasaklamış diyesim geliyor bazen :twisted:

Yasakken bile Mehterhanelerden, Mevlevihanelerden, Enderun'dan vb. geçilmiyor. :)

Serbest olsaymış halimiz nice olurmuş?..

Artık yemek yerken bile düm-tek usulü kullanırdık:

  • Ten-nenni te-ne ne na..
    Versene bir tabak makarna. :p




Her ne kadar Türkçe kökenli değilse de, ulus olarak, kitabını yazdığımız bir deyim var: "Kraldan çok kralcı olmak." Günceli "yalakalık" demek oluyor.. :twisted:

Her yöneticinin baş belasıdır o tipler.. Yaka silkerler.. Atatürk'ün çevresinde yok muydu sanki onlardan?.. Olmaz olur mu? Onun dediklerinin tam tersini anlayıp, ona rağmen salakça bir şekilde uygulamaya sokmalarının bir örneğidir bu, TSM'nin yasaklanması.

Gençliğimden beri; TV'lerde, 10 Kasımlarda "Atatürk'ün sevdiği şarkılar ve bıy bıy" programları yapılırdı.

O şarkıları seven bir zatın TSM'yi yasaklaması gibi abes bir şeyin olabileceğini düşünmek bile anlamsız gelir bana!

Tekke ve zaviyelerin kapatılması ise tamamen ayrı bir konu..





Sanemcim,

Sen deyince benim de bir ilkokul anım geldi aklıma. :D


İlkokulda şu: Otomobil uçar gider şarkısını öğretmişlerdi. Sözleri de şöyle şarkının:
  • Otomobil uçar gider
    Ömrüm gibi geçer gider
    Ben tâlihin peşindeyim
    Tâlih benden kaçar gider
    Yâr yâr güzel yolcu güle güle

    Otomobil tuttu yolu
    Bu yolda mâcerâ dolu
    Direksiyon yâr elinde
    Gönlüm ardına koşulu
    Yâr yâr güzel yolcu güle güle
    Makam:Mahur
    Beste:Münir Nureddin Selçuk
    Güfte:Vecdi Bingöl

Sanırım ahlâkımızın bozulmaması adına, ("karpuz kabuğu" meselesi ;) ) sözlerde ufak bi değişiklik yapmışlardı.. Şarkıdaki "yâr" sözcüğü "dost" olmuştu. :D

E.. şarkının orijinalini duyunca bendeki şoku siz düşünün..
 
Eh baben! sen çok yaşa emiiiiiii

Vallahi gülmeye başladım yeniden. :D

Eğitim müziğine hiç bulaştırmamak en iyisi canımcım. Ben sadece diyorum ki, böyle bir müziğin varlığından, özelliklerinden, tonalite duygusunun zenginliğinden kısacası teorik yönlerinden bilgi vermek ve şarkı öğretmek yerine dinletmek yeterlidir.

Bu müziğe ilgi duyanlar zaten kendi isteğiyle öğrenme yoluna gidecektir.

Bak yine tekrarlıyorum bir şarkıyı öğretirken bir amaç vardır şarkı aracımızdır.Müzikte eksik ölçü yü mü öğreteceğiz al sana hepimizin bildiği dostluk şarkısı buna en bilinen örnektir.

Ama biz şarkıyı öğretir aklımıza eserse eskik ölçü olduğundan da söz ederiz.

Şunu da unutmayalım;

pedagojik olarak bu müzikten yararlanmak okul müziğinde yanlıştır derken, yine pedagojik olarak bu müziğin şarkı şeklinde öğretilmesi makamsal özellikleri, ritimsel özelliklerinin kendine haslığı nedeniyle okul çağı çocuklarına çok uygun değildir.

Hadi bakalım bu çok güzel parçayı öğrencilere söyletmeye kalkışalım ve meyan bölümünde seslerini yok edelim öğrencilerimizin.

MÜNİR NURETTİN SELÇUK Kalamış
 
Ya en çok neye güldüm biliyormusuzzzzzzz?

Bu youtube u çok seviyorum gerçekten. Yorumlar bölümü oluyor ya her zaman onları okurum. Bakın bir ordan bir yorum;

ben bu sarkiyi tam 3 sene den beri ariyorum ozaman dan beri var...
süper sarki

:D :D :D teşekkürler hanımeli.
 
Böğğggg olmuş.. :evil:

Böyle sevip söylüyorlarsa vaz geçtim ben.. Hiç söylemesinler daha iyi..

Her şeyin orijinali daha iyidir, bence.. :)
 
Büyük laflar etmeye alışığız ya sevgili Sanem;
Her felsefi akımın yada yaşam biçiminin kendi sanatı vardır. Dadaizm'in, protest vs. müziğin arkasında mutlaka bir felsefi düşünce vardır. Jazz'ın arkasında siyahi kültürün olduğu gibi...

Atatürk'ün kurduğu yaşam biçimininde kendi sanat anlayışı elbette olacaktır.

Ama bir tek şeyi anlamam; bir 'yâren'imiz "MAKBER" söyleyip ağlattı hepimizi, iki gün önce İZMİR'DE.
 
Hiç şaşırmadığımı söyleyebilirim sevgili kuyucak.

Çok ukala olduğum söylenebilse bile, gerçekten iyi sesleri ayırt edebilecek kadar müziğin içindeyim.

Ve içimizden birinin sevgili yaren in müzikle böylesine iç içe olması da ayrı bir gurur kaynağı benim için.

Aranızda olmayı isterdim gibi klasik bir cümle kullanmayacağım, aranızda olduğumu çok iyi biliyorum.

Pegasus um tatile gitti belki ama yine de kulakları çınlasın,

Müziğin ethos etkisi böyle bir şeydir. :D Harika bir gün geçirdiğinizden eminim. Çünkü sizler vardınız, müzik vardı.... bizlerde yanıbaşınızdaydık gönüllerimizle.
 
Ya arkadaşlar biri beni bir güzel azarlamalı!!!!

Kendime kızma günümdeyim.Büyük emeklerle oluşturduğum kütüphanemden en değerli kitaplar verdiğim kişiler tarafından bir daha dönmemek üzere gitti.

Aynı şey CD.lerim içinde geçerli. Güvenerek insanlar yararlansın diye sevdiklerinle bazı şeyleri paylaşıyorsun, ama olan bazen böyle durumlarda insanın kendisine oluyor. :D

Babamın güzel bir sözünü hatırladım şimdi:

Adamın birinin çok güzel bir kütüphanesi varmış ve sormuşlar; Böylesine zengin bir kütüphaneye nasıl sahip oldun diye?

O da yanıt vermiş;

Ödünç aldıklarımı geri vermeyerek. :D

Nerden mi geldim buraya. Yazdığım konularda kaynak vermeden bir şeyler yazmak hiç bana göre olmadığından kaynak gösterebilmek için kütüphanemin başına gittiğimde bazı kitapların yok olduğunu gördüğüm için. Yine de kaynaklara eriştim.

1925 yılında başlayan müziğimize bir yön verme durumunda ki gelişmeler yazdığımız gibi karışık ve yasaklarla dolu bir şekil almıştır.Yaren Darül elhan da Türk müziğinin yasaklanmasından söz etmiş.

Doğru. Darül elhan bir çeşit konservatuar olmasına rağmen orada Türk müziğinin yasaklanması hiç te normal gibi gelmiyor insana.

Atatürk döneminde Türk Müziği konusunda yetişmiş bilginlerimizyoktu. Mevcutlar kendi kendilerini yetiştirmişti. Darülelhan'ın eğitimi ye*tersizdi. Sanatçılar genellikle usta-çırak usulüyle yetişiyordu. Bilgisine güvenilir bir müzik bilginimiz olmaması sebebiyle Atatürk Ziya Gökalp'a inanmak durumunda kalmıştı. Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyetinde 1925*-1930 yıllan arasında neyzenlik yapmış ve Ata'nın huzurunda defalarca çalmış bulunan Burhanettin Ökte hatıralannda bu durumu şöyle dile ge*tiriyor :

-''Musikimizin tarihini araştırdı, doğru dürüst cevap alamadı. Naza*riyatını sordu, iki cümleyi yan yana getiremedik. Eserleri tahlil ettirmek istedi, sathından daha derinlere inemedik.

O dönemin nesnel koşullarının bilinmesi açısından önemli bir paragraf bu.

Şimdi de size şu meşhur Atatrük ün konseri terk ettiği olayın daha açık bir dille açıklamasını belgelerle göstereyim.

8 Ağustos 1928 gecesi Sarayburnu konserinden sonra Atatürk'ün et*kisi büyük olan meşhur nutkunun sebebini de Burhanettin Ökte hatırala*rında İtalyan müziği ve Mısır'ın meşhur şarkıcılarından Müniret'ül Meh*diye Hanım'ın konserinden sonra çok zayıf bir Türk saz heyetinin sahne*ye çıkarak acemice ''sultani yegah" faslnı icrasına bağlıyor. Atatürk, si*nirli bir şekilde konseri terk etmiş, ertesi gün gazetelerde şu nutku ya*yımlanmıştır :

"- Bu gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak şarkın en mümtaz iki musiki heyetini dinledim. Bilhassa sahneyi birinci olarak tezyin eden Müniretü'l Mehdiye Hanım sanatkarlığında muvaffak oldu. Fakat benim Türk hissiyatım üzerinde artık bu musiki, bu basit musi*ki Türk'ün çok münkeşif ruh ve hissini tatmine kafi gelmez. Şimdi karşıda medeni dünyanın musikisi de işitildi. Bu ana kadar Şark Musikisi denilen terennümler karşısında cansız gibi görünen halk, derhal harekete ve faali*yete geçti. Hepsi oynuyor ve şen, şatırdırlar. Tabiatın icabatını yapıyorlar. Bu pek tabiidir. Hakikaten Türk, fıtraten şen; şatırdır. Eğer onun bu güzel huyu bir zaman için fark olunmamışsa, kendinin kusuru değildir. Kusurlu hareketlerin acı, felaketli neticeleri Vardır. Bunun fariki olmamak kaba*hatti"

Bu çok uzun bir konuşma arkadaşlar. Ama isteyen araştırıp bulabilir. Atatürk ün hangi amaçlar nasıl yola çıktığını çok rahatlıkla görebilirsiniz.

Atatürk'ün Batı Müziğine önem vermesi günümüzde Batı Müziği taraftarlarınca yanlış değerlendirilmekte; Ata'nın yalnızca Batı Müziğini is*tediği, Türk Müziğini yasakladığı şeklinde yorumlar yapılmaktadır. Oysa Atatürk Türk Müziğine de gereken önemi vermiştir .Memlekette Batı Müziğini yerleştirinceye kadar Türk Müziğine bazı sınırlamalar koyması normaldi. Ata'nın çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılırken izlediği yol, Ba*tı'mn aynen taklidi değil, Batı'nın bilim ve tekniğinin milli öze uygulan*masıdır. Çankaya köşkünün incesaz takımının başkam Hafız Yaşar Okur'a "Biz garbınkini hürmetle dinlediğimiz gibi, bizim musikimiz de bütün dünyada hürmetle dinlenecek bir halde olmalıdır." derken kastettiği bu düşünceydi. Mesut Cemil de aynı konuda Atatürk'ün şu sözlerini naklediyor :

-"Biz çok defa bu musikinin tam haysiyetini bulamıyoruz. İşte dinle*diğimiz hakiki Türk Musikisidir ve şüphesiz yüksek bir medeniyetin musi*kisidir. Bu musikiyi bütün dünyanın anlaması lazımdır. Fakat onu bütün dünyaya anlatabilmek için milletçe, bugünkü medeni dünyanın seviyesine yükselmemiz lazımdır. "

Evet bu şekilde başlayan Türk müziğini geliştirme çabaları, yaren in de dediği gibi besteci yetiştirmek adına yurt dışına giden bestecilerimizin ülkemize geldikleri yaptıkları çalışmalar sond erece iyi niyetli çalışmalar olmamkla beraber halk tarafından kolaylıkla kabullenilecek şeyler değildi. Bu konu da bir kültür birikimi yoktu herşeyden önce.

Yinede de düşüncenin son derece önemli olduğunu, ve yapılanların çok büyük olduğunu söyleyebilirim. Müzik okullarının açılması, yurdun dört bir yanına bu okullardan yetişmiş müzik öğretmenlerinin dağıtılarak görev verilmesi,Türk Halk müziğine ait eserleri derleme çalışmaları vs. vs. ogünün koşullarında hiç bir şeyi olamayan genç Türkiye için büyük adımlardı.

1 Kasım 1935 tarihli TBMM'ni açış konuşmasında da aynı konuya temas etmiştir :


Atatürk 1 Kasım 1934 konuşmasında halk müziği derlemeleri yapıla*rak, derlenecek ezgilerin genel musiki kuralları içersinde işlenmesini, böylece Türk Müziğinin evrensel müzik seviyesine yükselebileceğini be*lirtmişti. Müzik yazan Faruk Yener Atatürk'ün müzik konusundaki çalış*malarının amacını şu cümlelerle açıklayarak görüşlerimizi destekliyor:"Atatürk, Türk Musikisinin kaynaklarından yararlanılarak dünyaya ifti*harla sunabileceğimiz bir gene dünyanın anlayabileceği müzik getirilmesini istemişti... Biz musikimizi dışarıya tanıtacak, sevdireceğiz. Operalarımızı konser salonlarına, opera salonlarına sokacağız ve bundan bütün ge*niş boyutlarıyla zevk alan bir kitle yaratacağız. Fakat bu demek değildi ki, Atatürk için ne Halk Musikimiz ve folklorumuz ortadan kalksın, ne de bize geçmişten, atalarımızdan gelen bir musiki türü silinsin, yok edilsin ve yabancılaşmış bir kültürün, yozlaşmış bir kültürün etkisi burada egemen olsun."

İşte şimdi gelelim radyolardan yasaklanan Türk müziğine; :D

Ata'nın 1934 konuşması üzerine Türk Müziğiyle ilgili geliştirici çalış*malara başlanacağı yerde zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Basın Yayın Genel Müdürü Vedat Nedim Tör Türk Müziği yayınlarını radyo*dan kaldırmışlardır. Bu yasaklama sekiz ay sürmüş, Atatürk'ün emriyle sona ermiştir. Aynı şekilde Atatürk'ün çevresindekilerin O'nun görüşlerini yanlış değerlendirmeleriyle 8/9 Ağustos Sarayburnu nutkundan sonra da İstanbul'da aydınlar Türk Müziğini inkar yolunda birbirleriyle yarışmışlar, Türk Müziği yayınlarını yasaklamışlardır. Vasfi Rıza Zabu hatıralarında bu durumu acı acı dile getirmekte Atatürk'ün şu sözlerini naklet*mektedir

-"Ne yazık ki benim sözlerimi yanlış anladılar. Şu okunan ne güzel bir eser. Ben zevkle dinledim. Sizler de öyle. Ama bir Avrupalıya bu eseri böyle okuyup da bir zevk vermeye imkan var mı? Ben demek istedim ki, bizim seve seve dinlediğimiz Türk bestelerini onlara da dinletmek çaresi bulunsun. Onların tekniği, onların ilmiyle onların sazları, onların orkes*traları ile çaresi her ne ise. Mesela Ruslar ne yapmışlarsa. Biz de Türk Musikisini milletlerarası bir sanat haline getirelim. Türk'ün nağmelerini kaldırıp atalım da sadece Batı milletlerinin hazırdan musikisini alıp kendi*m ize maledelim. Yalnız onları dinleyelim demedim. Yanlış anladılar sözlerimi, ortalığı öyle bir velveleye verdiler ki, ben de bir daha lafını edemez oldum."

Eee bugünlük yetsin derim ben. :D
 
Başka hayatlar sunulmadı ki bize
“Hayatı o çocukluğumuzda ki siyah beyaz filmler sandık”

Güldüğümdü… Horoz Nuri, bir de Bediaaa sı vardı seslendiği…
Sevdiğim Kadındı… Belgin Doruk, yanağındaki beniyle
Aşık Olduğumdu… Ediz Hun
Dedemdi… Hulusi Kentmen
Kahramanımdı… Kartal Tibet
Korktuğum Kadındı… Aliye Rona
Şarkılarını Ezberlediğimdi… Zeki Müren… Filiz Akın… Türkan Şoray…
Ve hep o şarkılardı çocuk ruhuma romantizmi öğreten…
Ve hayat hep mutlu “SON” la bitendi!!!

http://www.youtube.com/watch?v=69GqFinwRyw&mode=related&search=


Koromuzun medar ı iftiharı yarencim senide tebrik ederim…
Başarıların daim olsun... :)
 
Üst Alt