Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Kitap] S u s k u n l a r / İhsan Oktay Anar

Dante

Üye
Üyelik
4 Nis 2003
Konular
30
Mesajlar
427
Reaksiyonlar
0
284722_2.jpg


Eflâtun rengi hayaller kuran bir “suskun”un sözleridir, bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. O ise, muzip bir tebessümle size eşlik edecek, sessizce... Sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvanî düşlerin “gerçekliği”nde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek. Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar, sessizliğin olduğu kadar, seslerin ve sözlerin, yani musikînin romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin “nefesini üfleyen” ve ona “can veren” bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü... Bağdasar, Kirkor, Dâvut, Kalın Musa, İbrahim Dede Efendi, Rafael, Tağut, Veysel Bey ve diğerleri... Onlar, sessizliğin evreninden İhsan Oktay Anar’ın düş dünyasına duhûl ederek suskunluklarını bozmuşlardır. Bir meczûp aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ, belki de, herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı, kendi ruhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise, zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi. Suskunlar’ı okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de “suskunlar”dan biri olacaksınız…

Eşsiz anlatım dili ve olağanüstü hayalgücü; tüm suskunların yoldaşı olsun, tavsiyemdir..
 
yafu ben bu kitabı okudum.
empatizan'ın hediyesiydi.
arasıra imtihan etmeseydi hayatta elime almazdım :)
örneğin kitabın bir bölünde adam gaipden duyduğu bir sesin kaynağını aramak üzere
kendini yollara vuruyor. diyelim baharatçının önünden geçiyor. abi 3-4 sayfa baharatçıyı tanımlıyor...
yani o sayfaları bitiren ertesi günü rahatlıkla baharat muvzusunda uzman olur , çarşıda ufak bi dükkan açar.
yaşamımda olduğu gibi, kitap ve filmlerde de ekşın meraklısı olduğum için bana bay geldi.

orhan pamuk'un benim adım kırmızı'sını bitirdiğimde de minyatür uzmanı olarak görmüştüm kendimi :)
minyatür işine girecektim ama modası geçti orda ekmek yok denilince vazcaymıştım.
eee ben şimdi beynime sokuşturduğum o kadar bilgiyi nerede kullanacağım? yaş kemali buldu terrabaytlarım doldu.
şift dileyt de yapılmıyo ki.

özgür üniversitenin resmi tarih tartışmalarını okuyorum 4 cilt..en azından -fırsat olursa- pegasusla dalaşmaya yarar :)
 
Valla sevgili Bayke; Minyatürün modası geçmedi seni temin ederim:)Önemli olan vasatın içinde en iyiye varabilmek;çünkü inanılmaz zor bir sanat;ayrıntılar ve bir figürün üzerinde saatlerce tarama yapmak bir yerde nerden bulaştım bu işe dedirtsede insana;zorluğun verdiği hazzı bırakıyor damakta :)

Dante;Elimdekileri bitirir bitirmez alacağım bir kaç kitabın biri de bu olacak;çünkü 2. tavsiyeyi aldım :)sayende..
 
Siz bakmayın Bayke’nin Suskunlar’ a verip veriştirdiğine. İhsan Oktay Anar, eşi benzeri olmayan bir dille yazar. Onun sınırsız betimlemeleri, tasvirleri, her romanında “bu adam bu konuda nasıl bu kadar çok şey biliyor” dedirten birikimi ve zengin hayal dünyası kıskanılası ve imrenilesidir. Mevlevilikten musikiye, denizcilikten tarihe, coğrafyadan felsefeye bilmediği şey yok bu adamın. Niyeyse en son yazdığı “Suskunlar” ile çok satanlar arasına girdi. İlk romanı Puslu Kıtalar Atlası, ikinci romanı Kitab-ül Hiyel, ardından Efrasiyab’ın Hikâyeleri ve Amat gelir. Aslında tüm romanlarında biraz şizofrenik bir kurgu var gibi.

Buraya “ Amat” adlı romanından bir alıntı yazacağım, Bayke’yi bayan betimlemeler ve ayrıntılar sizi de bayacak mı bakalım:

“Öyle bir kadın olsun ki, iri ela gözleri bir ceylanınki kadar masum ve bir o kadar da ürkek olsun; ölüm onları kapatsa bile kendisine aşık bir zavallıya sevgiyle baksın. Saçları, gökyüzünden denize dökülen ay ışığı gibi esrarengiz, gece kadar siyah olsun. Kiraz gibi dolgun ve biçimli dudaklarında öyle bir tebessüm olsun ki, zavallı aşığının kalbi ısınsın. Aydınlık yüzündeki o hilal gibi kaşları, karanlık bir gecedeki çifte hilal kadar mucizevi görünsün. Sanki ak mermerden yapılmış gibi, bir kuğununki kadar uzun ve zarif boynu, bir meleğinki gibi nurlu yüzü, hokka gibi bir burnu, yanağında ise görenin yüreğini dağlayan masum bir gamzesi olsun. Hepsinden önemlisi, sevgiyle baksın! Baksın ki, zavallı aşığının gönlünde kalan yegane koru, ebediyete kadar sıcak tutsun” (Anar, İhsan Oktay. “Amat” İstanbul: İletişim Yayınları, 2005. Sayfa:48).

İhsan Oktay’a çamur atanlar, sıkıyorsa böyle bir betimleme yapsınlar da okuyalım.
 
Ay hızımı alamadım, Yine Amat’dan bir alıntı yazmadan edemeyeceğim. Sarhoş bir balıkçı, bir köyün minaresini denizden top atışına tutup yerle bir eden denizcilere beddua ediyor:

“Allah sizi sürüm sürüm süründürsün! Yetmiş yerde yetmiş türlü belaya tuş olasınız da can verip kurtulamayasınız! Hepinizin yedi ceddine lanet olsun! Gözünüzün elifi sönsün! Ocağınız tütmez olsun! Ömrünüz ahla vahla geçsin! Kolunuz çolak başınız kabak olsun! Allah size bilinmez dertler versin! Can evinize kurşun rastlasın! Zındanlarda leşiniz kalsın! Tuttuğunuz oruç boşa gitsin! Kanlı kefenleriniz elime geçsin! Bre zalimler!” (Anar, İhsan Oktay. “Amat” İstanbul: İletişim Yayınları, 2005. Sayfa:70).

Var mı böyle bir beddua yaa. (Suskunlar bir arkadaşta olduğu için, alıntıları Amat’dan yapmak zorunda kaldım!)
 
sevgili empatizan, denizcilere ; öyle lafı eveleyip gevelemeden ciklet gibi uzatıp lastik gibi sündürmeden edilecek en büyük intizar "kuşun pırpır etsin uçmasın" dır. :)
malum bu meslek gurubu uzun süre denizde kaldığı için kadınlara düşkünlüğü ile tanınır. kolun çolak, başın kel olsun vs bunlar komaz denizci adama..vız gelir tırıs gider. ama kuş mevzusu onu can evinden vurur. :lol:
az konuşcan öz konuşcan öyle laf kalabalığı yapmıcan.

gelelim diğer örnekteki güzellemeye, hatunun betimlendiği satırlara. lisede divan edebiyatını en ağdalısını okumuş, kaside ve gazellerdeki beyitleri çözümlemek için ter döküp kafasındaki saçları sıraların üzerinde bırakmış, nedim'i, baki'yi, fuzuli ve şeyh galip'i ve daha nicelerini mezarında ters döndürmüş bi kişi olarak derim kiii... (*)
ya da daha genel bi anlatımla ve sizi tenzih ederek şöyle ifade edeyim; divan edebiyatıyla halvet olmuş bi kişi için o satırlar osurukktan tayyare selam söyle o yare kıvamında. (tekrar affedersiniz,özür dilerim, pardon yani)
kafiyesinden, teşbih-i beliğ, hüsn-ü tahlil, tecaül-ü arif vs gibi sanatlardan vazgeçtim, adamlar o güzellemeleri bi de aruzla yazmışlar bu da ayrı konu.
ama lakin fekat i.oktay anar'ın o betimlemesi "sn svyrm" diye sms yazan msn kuşağı çetboylar için fazla bile.
haaaa bak sezarın hakkı sezara. adamın tasfir gücü etkileyici. sayfaları çevirirken birden kendinizi o anlatılan yere ışınlanmış ve olayın kahramanının yanındaymış gibi hissediyorsunuz. ama beni bayıyo.
sizin gibi genç kuşaklar hoşlanabilir fekat çıtası divan edebiyatında bulunan bizim kuşağı -sevgiliyi tarif konusunda- tam tatmin etmemesini mazur görün.

işte fuzuli, işte anlatım :)
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana
getirir.)


Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi,
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki
tüylere benzetemez. )


Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)


(*)bizim dönemde lisede iki bölüm vardı. fen ve edebiyat. ben edebiyat mezunuyum.
bi sınav sorumuz şöyleydi. hayalinizdeki bir kızı (kızı çünkü okul kabataş erkek lisesi'ydi)
6 beyitte ve bilmemne aruz kalıbına uygun olarak ve zart zurt sanatlarını kullanarak anlatın
(tüm sınıf koro halinde; zıçtık AQ)
diicem o ki sevgili empatizan ben o anlatımın daha güzelini hemide aruzla yazarım.

al yazdım işte:
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden ruhsar-ı âl olmuş sana

Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

Sihr ü efsûn ile dolmuşdur derûnun ey kalem
Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana

Şöyle gird olmuş Firengistân birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana

Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne müşkil-ter suâl olmuş sana

Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül n’oldun ne hal olmuş sana

Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden
Lâ’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana

(ah ulen şu gugıl olmasaydı nedim'in bu gazelini ben yazdım diye ne güzel yuttururdum)
şimdi ben fazıl say'ı beğenmesem ille de mozart desem siz bana madem öyle o zaman fazıl say gibi bi beste yap da göreyim der miydiniz?
 
Sayın Bayke,
İhsan Oktay Anar’ın Fuzuli ya da Nedim’den farkı, onun kullandığı Osmanlıca’nın Fuzuli ya da Nedim’in aksine benim gibi genç kuşaklar tarafından anlaşılıyor olabilmesidir. Sizin yazdığınız beyitlerdeki sevgili tasvirini idrak edebilmek için yanımda bir Osmanlıca- Türkçe sözlük bulundurmam gerekiyor. Ayrıca Anar bir şair değil, feylesof. Dokuz Eylül üniversitesinde Felsefe hocası. Boş vakitlerinde de Fuzuli ya da Nedim gibi aruz kaygısı gütmeksizin, bizim kuşağın anlayacağı dilden romanlar yazıyor. Bilmem anlatabildim mi? Bu arada msn ve sms kuşağının anası olacak yaşta olduğumu da belirmeden geçemeyeceğim.

Beddua kısmı için size hak vermiyor değilim. Anar, bedduanın en can alıcı noktasına değinmeyi unutmuş. Bu da bir kadın olarak benim gözümden kaçmış. İhsan Oktay Anar’ı bu gafletinden dolayı şiddetle kınıyorum ve bu önemli tespitinizden dolayı sizi tebrik ediyorum. Yazar’a hemen bir mail göndererek kitabın bir sonraki baskısında sarhoş balıkçının denizcilere ettiği beddualara, "kuşun pırpır etsin uçmasın" ı ilave etmesini önereceğim.
 
"senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim gel dememiz değildir
ayrıca onların sana git demeleridir. hiç kimse kötüdür deme aslında onlar bilmeden iyilik edenlerdir"
(suskunlar sayfa 123)
tasavvufdan büyük ve çok derin bir söz. i.oktay anar'ın felsefe hocalığına ve kitaptaki benzer açılımlarına bir diyeceğim yok.
siz bir yere "birisine" gidersiniz. geldiğiniz yerdeki kişi size git demiştir. bu illaki sözle olmayabilir hal tavır davranış ve huyuyla sizi ona/oraya itelemişdir. ve gittiğiniz yerde mutluluğu yakalarsınız. aslında o git diyen kişi bilmeden size iyilik etmiştir.
...
sadece verdiğiniz örnekte kadını tariflerken kullandığı benzetmeler bana biraz sıradan ve yüzeysel gelmişti.
gözlerin ceylana,saçların gece siyahına,dudakların kiraza,kaşların hilale, boynun kuğuya, tenin beyazlığının mermere, burnun hokkaya,yüzünün nurunun meleklere benzetilmesi aşkın var olduğu tarihden beri her aşığın kullandığı kalıplardır. bence sadece "gönlünde kalan yegane koru, ebediyete kadar sıcak tutsun” cümlesi özgündür.
ve iddia ediyorum ben daha güzelini yazarım sayfanın takipçileri jüri olsun. (çünkü benim ilham kaynağım da güzel :) )

fuzuli'nin benzetmelerine (teşbih-i beliğ) dönersek. osmanlıca olması önemli değil. eğitimini almış olsaydım ecnebi bir edebiyatçıdan da örnek verebilirdim.
Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana getirir.

böyle bir benzetmeyi bir başkası yapsa divan edebiyatına aşina olan kişi hemen fuzuliden araklama yapmışsın der.
çünkü bu özgündür altında görünmez bi fuzuli imzası vardır.
oktay anar'ınkinde böyle bir gizli imza yok. rahatlıkla anonim denilebilir.

..haa bi de şunu hep merak ederim, uzmanlık derecesinde detaya giren yazarları gerçekden o konunun uzmanları okusa ne derdi acaba? yafu harif amma sallamış mı...valla helal olsun bu kadarı beni bile aşar mı derdi? konunun cahilini kandırmak kolaydır. (ben septimisttim) :)
resmi tarih tartışmaları-2 şu çılgın türkler kitabını nerdeyse satır satır irdelemiş. belgelerle, TBMM tutanaklarıyla...bi çok yerde yazarın salladığını ispat etmiş. halbuki o MEB ve genel kurmay tarafından askeri okullarda okutulması tavsiye edilen bir kitap.
 
Muhterem Bayke,
Eserleri dünya klasikleri arasında mümtaz bir yer bulmuş olan ve asırlardır dillerden düşmeden yaşatılan meşhur sanatkar Fuzuli ya da divan şiirinde çığır açmış büyük şairimiz Nedim gibi şahsiyetler ve onlara ait eşsiz betimlemeler varken, İhsan Oktay Anar isimli, ne idüğü belirsiz, anonim bir yazarın safsatalarına kapılıp gitmek gafletinden uyanmama vesile olduğunuz için size minnettarım.
Özellikle meslektaşları arasında büyük bir hayran kitlesi olan İ.O. Anar isimli zatın, her kitabında uzmanlık derecesinde detaya girmesinden nem kapan sizin gibi septimist bazı akademisyen arkadaşlar, üşenmeyip bu detayların doğruluk derecesini araştırmışlar. Örneğin Suskunlar kitabındaki musiki bilgisi, konservatuarda ders vermekte olan bir takım mümtaz şahsiyetlere tasdik ettirilmiş ya da halihazırda Osmanlı arşivlerinde çalışarak doktora tezi hazırlamakta olan bir kardeşimiz, yazarın Amat adlı kitabında adı geçmekte olan Tezakir- ül Mücrimin, Kamüsü’l Desasis, Kitab’ül İber, Menakıb’ül Menain gibi eserleri ve Anar’ın bu eserlerde zikredildiğini iddia ettiği Kurşunlu mahzen katibi, Rüznamçe Kisedarı vs gibi şahısların gerçekte var olup olmadığını araştırmıştır. Araştırmacı kardeşimiz, her ne kadar bu bilgilerin “sallama” olmadığını tespit etmiş olsa da, bu gerçeği yazılı ve onaylanmış bir belge olarak bizlere takdim etmediği için, inanmamakta fayda görüyorum.
Müsterih olunuz ki ilk fırsatta evde İ.O Anar’a ait ne kadar eser varsa ateşe vereceğim ve eserleri üzerine sayısız tezler yazılmış büyük şair Fuzuli’nin Divan’ı başta olmak üzere tüm mesnevi ve gazellerini ezberime alacağım. Sizin de özgün ve güzel betimlerinizi, teşbih-i beliğ örneklerinizi dört gözle beklemekteyiz. Jüriye ne hacet. Sizin gibi kalemi kuvvetli, kelamı dinlenir, zihni fevkalade çalışan bir ustanın yazdıklarını eleştirenin vay haline.

Bu arada forum yöneticimiz Sayın Dante’ye bir önerim olacak. Beyefendicim, madem ki 13 871 (on üç bin sekiz yüz yetmiş bir) kayıtlı üyesi olan böyle popüler ve nezih bir sitede İhsan Oktay Anar isimli anonim bir yazarın kitabını tanıtmışsınız, yaşadığınız yer olan Araf’daki en yakın SİNEKTEN YAĞ ÇIKARMA kursunu tamamlayıp, İhsan Oktay Anar ile bağlantı kurun ve kitap tanıtımının sitede kaldığı her gün için beş Mecidiye reklam ücreti talep edin. Sayın Bayke ve bendeniz de bu tanıtıma dolaylı da olsa katkıda bulunmuş olduğumuz için, reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığı ile, aldığınız ücret içinden gönlünüzden kopan bir miktarı bizlerle de paylaşırsınız.

Bu forumda Fuzuli’nin eserlerini tanıtmak için sayfa açanlara ise muhtemelen sayın Bayke telif ödeyecektir.
 
suskunkar kitabı bana biraz agır geldi diyebilirim, belki kitap okuma alışkanlıgımının yeni olmasındandır, herşeye ragmen kitabı bitirdim, yinede zevk aldım, suskunları okumak arif olmak gerekiyor bence boş kitap değil kesinlike
 
gun_gor_tr bravo bitirmişsin yine
mina urgan ne diyo..? (bir dinozorun anılarında)
güzel görünüyor diye karpuzu alırım içine bakarım iyi değilse kaldırır atarım.
kitaptada böyle... okurum sarmıyorsa bitirmek için uğraşmam..
 
Sevgili Bayke,
Kitap ve karpuz benzetmelerini hiç tutarlı bulmadım. Kitabın sizi sarmaması, iyi olmadığı anlamına gelmese gerek. Bulaşmayın şu İhsan Oktay Anar'a yaa. Bakınız gun_gor_tr kardeşimiz herşeye rağmen bitirmiş Suskunlar'ı. Şimdi ben ona Anar'ın tüm diğer kitaplarını şiddetle tavsiye eder, arzu ederse gönderirim, bilahare İhsan Oktay Anar sevenler derneğine de üye yaparım :lol:
 
sefgili empatik. o benzetmeyi mina urgan yapıyordu
kelime kelime aklımda değil. daha önceleri bi kitabı sevmese bile bitirmek için uğraşırmış. sonra o karpuz örneğini vererek bu çabasından vaz geçtiğini yazıyordu. i.o.anar'ı ben sevmedim. çok detaya girip beynimi gereksiz ve bana hayatımın hiçbir döneminde lazım olmayacak bilgilerle dolduruyor.
valla benim gri hücrelerim kıymetlidir. bundan sakın onları el değmemiş vaziyette ambalajında saklı tuttuğum anlamı çıkarmayın. içine sokacağım şeyleri önce bi kontrolden geçiririm. bana lazım olur mu olmaz mı..ilerde kullanabilir miyim kullanamaz mıyım?
okumam için bi eserin illaki didaktik olması da şart değil tabii.
beni eğlendirmesi, 3-5 saat keyif verip hoş vakit geçirmesi de yeter. bunda o da yok. bayıyo resmen.
tabii bu arada sevene niye seviyorsun diyecek halim de yok.
 
Ah Muhterem Bayke,
Hadi bulaşmayım, didişmeyim diyorum ama yok, tutamıyorum kendimi. Eğer içimde saklar da yazmazsam çattadanak çatlarım orta yerimden. Sayın gun_gor_tr'nin de dediği gibi Susukunlar'ı ve Anar'ın diğer kitaplarını zevkle okuyup anlamak ve bitirmek için az buçuk arif olmak gerekiyor mirim :roll: .
 
sevgili antipatizan :)
belli ki suskunlar sizi aralarına almamış.
suskunlar'ı okuyup böyle konuşkan olmak..!
evet okumuşsunuz ama bence özümseyememişsiniz :wink:
 
Eyvallah Mirim.
Susmasını da biliriz yeri gelince.
 
sevgili bayke ve empatizan ihsan oktay anar``ın büyüklüğünü görüyormusnuz onun sayesinde aranızda güzel eleştiri yapıyorsunuz hiç kimse mükemmeli yakalayamaz eksik bir yan vardır bir yerlerde,
büyük bilge anarda belki bunun farkına
vararak yazıyordur eserlerini,mükemmel eser herkese aynı heyecanı
hissettirir, farklı eleştiri gelmez eleştirlecek yönü olmadığını anlarlar mükemmel ya,ama az olsa eleştiri yönü olan eserler herkes tarafından begenerek okunur ve meraklandırırsonuçta ilği çekmeyi başarır,farklılık güzeldir
 
Suskunları okudum..Bayke Abi'min dediği gibi suskunlar beni aralarına almadılar...:p Sanırım gönül gözüm kapalı:)
Konu itibariyle güzel,ancak çok fazla ayrıntı ve şizofrenik bir kurgu var...
Ayrıntıları okurken,ana konunun arada kaybolup gittiğini görüp,kendimin de zaman zaman dağıldığını hissettim...:)
 
Güzel bir kitap...farklı...dimağda bıraktığı tatda güzel...
 
Amat'ı o kadar methettiler ki yazarın ismi ordan aklımda kalmış "Amat" ve "suskunlar"ı okuyan arkadaşlar çncelikle hangisini tavsiye edersiniz?
 
Her iki kitapta da dinsel ve felsefi göndermeler, tarihte bir yolculuk, masal tarzında ama karmaşık bir kurgu, çok uzun ve detaylı tasvirler mevcut. Yukarıdaki tartışmaları okuduysanız, herkes aynı zevki almıyor İhsan Oktay Anar okumaktan (umut)::

Amat’da müthiş bir Osmanlı denizcilik terimleri araştırması, Suskunlarda ise muazzam bir musiki bilgisi birikimi göreceksiniz. Önce hangisini okuyacağınıza siz karar verin. Yazılış sırasını takip ederseniz, Amat, Suskunlar’dan daha önce yazıldı. Hatta ben ikisinden de önce yayınlanan “Puslu Kıtalar Atlası” ile başlayın derim.
Eğer yazarın tarzını severseniz, diğerlerini de okumak için sabırsızlanırsınız. Sevmezseniz, bitirmeyi bile göze alamazsınız.
 
gece fpruma yazdıktan sonra braz daha araştırma fırsatım oldu dili ve üslubu normal bir okuyucu için epey ağır gözüküyor o yüzden yazarı okumaya başlayıp başlamamakta tereddüt etmeye başladım.
 
Üst Alt