Eğil başım, daha eğil
Bunlar senin harcın değil
Yarın için bir ekmeğin
Varsa başka derdin olmaz
Issızlık ömrümden uzun
Kaçamam vermezler izin
Gece başımda gardiyan
Feryadımı duyan olmaz
Hepinize hepimiz için faydalı olacak bir çalışma hayatı diliyorum. Umarım hepimizin tek amacı da sadece bu olur.
Yaşamak zor.. İşsiz olup yaşamak daha zor.. Yıllarca okullarda -sürünüp- sonunda -diplomalı bir işsiz- olmak ise tam bir işkence.. Ve.. Ve bütün bunların üstüne bir de özürlü(?) bir insansanız... O zaman hissettiklerinizi hiç bir zaman tam olarak anlatamazsınız!
Bunlar gerçeklerdir.. Duygu sömürüsü değil. Her şeye, olumsuz bütün şart ve engellere ve toplumun bakış açısına rağmen hayatı seviyoruz. Aranıza katılıp dünyayla bütünleşmeye çalışıyoruz. Faydalı olmak istiyoruz. Çalışmak ve bir işe yaramak istiyoruz.
Eller uzanmış.. Tutunacak bir el arıyor. Yürümek, ilerlemek için. Fakat ne duyan var ne dinleyen! Bütün çabalar boşa! Bütün ümitler ateşe!!
Abartmıyorum. Hem de hiç abartmıyorum! Çünkü biliyorum.. Çünkü yaşadım! İnsanlar konuşur.. Belli zaman ve mekanlarda bir araya gelirler.. Konuşurlar, nutuk atarlar ve dağılırlar. Sonra herkes kendi odasına girer ve kapılar kapanır. İşte, genellikle böyledir hayat!
Bütün özürlüler insandır ve bütün insanlar özürlüdür! Aksini hiç kimse ispatlayamaz. Bu yüzden insanları -özürlü- ve -sağlam- olarak ayıramayız. Ve bir ayırım yapmak gerekirse de ancak ve ancak şöyle ayırabiliriz;
- Desteklenen
- Unutulan ve
- Saklanan
Saklanan gurupta olanlara dahil olduğumu sanmıyorum. Yaşamak zorlu bir imtihandır. 'Ne kimse senden incinsin, Ne sen kimseden incin!' İşte hayattaki asıl amacımız budur. Sağlıklı düşünebilen ve karar verebilen bir insan, gerçekten inandığı ve istediği her şeyi yapabilir. Ve insan yalnızlık için yaratılmamıştır! Yalnız olduğuna inanan her insan sonunda büyük bir açmaza girer ve bu çılgınca bir paradokstur! Toplumla beraberce, fayda verebileceğimiz ve tabii ki faydalanacağımız bir ortamda yaşamak en büyük arzum. En büyük engellerden birisi ise toplumun bizim hakkımızdaki bilgisizliği. Halkımı seviyorum,milletimi seviyorum,ülkemi seviyorum.. Onların da beni sevdiğini biliyorum. Herkes çoğunlukla iyi niyetli olmaya çalışıyor. Ve ne yazık ki bazı durumlarda nasıl davranılacağını ve ne yapılacağını bilmiyorlar. Bu durum hem bizi hem onları üzüyor. Belki dışlanmamızı veya saklanmamızı sağlayan en büyük sebeplerden birisi de budur. Mesela ben bir spastik özürlüyüm. Fakat çok yakın bir zamana dek bunu kabullenmedim ve durumumu açıklamak için hep uzun bir yol seçtim. Kendimi -spastik- olarak tanıtmıyordum. Çünkü bu kelime halk arasında alaylı bir aşağılama ve hakaret anlamında kullanılıyordu ve yazık ki hala kullanılıyor. Hem de okullarda, liselerdeki öğrenciler arasında bile! İşte acı durum! Eğitilmemiz gerekiyor! Birbirimizi tanımalıyız! İşte size bazı -acizane- önerilerim; Broşürler hazırlanabilir, gazete, radyo ve T.V.'da ufak köşeler ayırılabilir.. Bunlar herkesin başına geliyor! Kimsenin sağlığı ömür boyunca ideal bir düzeyde olamaz. Özürlü olabiliriz ve özürlülerle karşılaşabiliriz. Bu mutlak bir durumdur. Böyle durumlarda neler yapmamız ve nasıl davranmamız gerektiğini bilmeliyiz... 1991 yılında İ.Ü.Bilgisayarlı Muhasebe bölümünden mezun oldum. O zamandan beri İş ve İşçi Bulma Kurumu'na kayıtlıyım.Ve o zamandan beri daimi bir iş bulamadım. Çok yere müraacat ettim, hem de çok! İlgili-ilgisiz ve gerekli-gereksiz olduğu gözetilmeden nice şirketlere yollandım. Hepsinin tek tek İ.İ.Bulma Kurumu'nda kaydı vardır. Ne şirketleri ne de kurumu şuçlayamıyorum. Fakat işsizliğimin bir sebebi, bir suçlusu olmalı. Belki benim, belki işveren, belki toplum, belki hükümet, belki kanunların yetersizliği (bu ayrı konu!) ve belki de hepsi! Fakat ben ne yapabilirim? Suçlu bensem, nasıl olur da yaşamayı hak edebilirim? Yapabileceğim bir iş yok mu? Ben neyim? Neden içinizdeyim?...
Ve bazen en derin uçurumları açıveriyorum birden.. "Keşke.." diyerek başlıyor en büyük ıstıraplar! Kala kalıyorum ortada. Etrafımda saçmalıklar! İstesem de.. İstemesem de düşünüyorum.. Ben herkes gibiysem, bunu herkes nasıl anlar? Değilsem de, beni nasıl sever insanlar? (Hiç saçma değil!)
BUNLARI BEN SUÇLANAMAM! HEM DE HİÇBİR ZAMAN! Çünkü biliyorum ki bir sebebi vardır varlığımın. Hiçbir şey üretmesem, hiçbir yararım olmasa bile ve hatta size zarar versem de, (bence) ben var olmalıyım! Bütün bunları düşünüp isyan etmemin bile sebeb(ler)i vardır! ˜Fakirliğimle, parasızlığımla gurur duyarım.. Çaresizliğimle, derdimle gurur duyarım.. Sevgimle, -duvarlarımla- gurur duyarım.. Fakat işsizliğimle asla! cKendi çapımda bir dünyam var. İşim olmasa da belki çoğunuzdan fazla uğraşlarım var. Okumaktır.. Yazmaktır.. Bilgisayarda depreştiğim başka bir programdır belki.. Belki bisikletimle bir seyahattir caddelerde.. Bazen spor salonunda çılgınca harcadığım enerjim ve saatlerimdir.. Veya hepsiyle beraber yaptığım gibi SADECE DÜŞÜNMEKTİR (en yorucusu) belki de!
Bütün bunların hepsi birer uğraştır! Sadece kendim için yaptığım ve belki topluma bir fayda veremeyeceğim uğraşlarım! Uğraş nedir? İş nedir? Hangisi daha önemlidir? İkisi de bir arada olabilir mi acaba?.. BENCE OLUR!
Evet.. Özürlü(?) olmam hiçbir zaman benim inançlarımı yok edemez! Aslında çok daha güçlendirir. Artık daha ötesini herkes düşünsün lütfen.. KİM ÖZÜRLÜ, KİM SAĞLAM? >"Biz DE varız!".. "Biz DE insanız!".. "Bizim DE hakkımız!".. "Özürlüler DE başarabilir!".. "Özürlüyüz, ama biz DE yaparız!".. vs... ÄNe kadar saçma sözler! Ve daha en başından kaybedilen yığınla hak iddiaları! İnsanlar (hem de büyük!?), dernek ve benzeri toplulukların sözleri bunlar. Belli zaman ve mekanlar. Ve hep aynı çığlıklar (çığlıklarla anlaşılmaz!).. İşte özürlüler(?) olarak biz bu şekilde kendimizi toplumdan soyutluyoruz. Bilerek veya bilmeyerek.. Düşünelim ne demek oluyor; "Biz DE varız!".. Onlar zaten varmış.. Ve onlardan ayrı olarak biz DE VAR MIŞIZ!.. Boş ve saçma!.. "BİZ VARIZ!!".. "ÖZÜRLÜYÜZ(?) VE BİZ YAPARIZ!!".. İşte böyle haykırılmalıydı. Çünkü biz hepimiz zaten insanız! Bunu ilan etmeye neden gerek oluyor bilmiyorum? Ve bu saçma sözlerle neden kendi değerlerimizi yerlere savuruyoruz ki? Hak böyle istenmez! Guruplaşmayla ve ayrı bayraklar açmayla hiçbir yere varamayız. Dernekler bizi topluma karşı savunmak için kurulmamıştır. Savunma ve savunulma çabasındaki suçlular değiliz biz!!
Desteksiz, iletişimsiz ve işsiz bir insandan ümit bekleyebilir misiniz? Onun her şeye rağmen gülmesini ve hayatı -yaşamayı- sevmesini isteyebilir misiniz? Evet, ne yazık ki bekliyor ve istiyorsunuz. Hem de hiç hakkınız yokken! Uzanan eller bizim, sizin değil! Boşluğa nutuk atanlar sizsiniz, biz değil!
Dost acı söylermiş. Kimsenin şahsına bir düşmanlığım yok. Hepinizi hepinizden çok seviyorum. Fakat anlamıyorum. Anlamıyorum neden hep böyle davranıyorsunuz.. Her şey sadece para için mi? Her şey sadece makam için mi? Hayat bu mu? Böyle düşünmediğinizi diliyor ve istiyorum.
Nedense yorulmadım! Nedense bıkmadım hala! Sizin aracılığınızla tüm insanlara ve yetkililere ufak bir mesajdı bu yazdıklarım. Dikkate alır da bir şeyler yaparsınız belki diye.. İsterseniz sadece -DÜNYA ÖZÜRLÜLER GÜNÜ-'nü bekleriz konuşmak için!?...
Sevgiler ve saygılar sunarım..
Türk Edebiyatı Dergisi – Sayı : 274 - Ağustos 1996
Bunlar senin harcın değil
Yarın için bir ekmeğin
Varsa başka derdin olmaz
Issızlık ömrümden uzun
Kaçamam vermezler izin
Gece başımda gardiyan
Feryadımı duyan olmaz
Hepinize hepimiz için faydalı olacak bir çalışma hayatı diliyorum. Umarım hepimizin tek amacı da sadece bu olur.
Yaşamak zor.. İşsiz olup yaşamak daha zor.. Yıllarca okullarda -sürünüp- sonunda -diplomalı bir işsiz- olmak ise tam bir işkence.. Ve.. Ve bütün bunların üstüne bir de özürlü(?) bir insansanız... O zaman hissettiklerinizi hiç bir zaman tam olarak anlatamazsınız!
Bunlar gerçeklerdir.. Duygu sömürüsü değil. Her şeye, olumsuz bütün şart ve engellere ve toplumun bakış açısına rağmen hayatı seviyoruz. Aranıza katılıp dünyayla bütünleşmeye çalışıyoruz. Faydalı olmak istiyoruz. Çalışmak ve bir işe yaramak istiyoruz.
Eller uzanmış.. Tutunacak bir el arıyor. Yürümek, ilerlemek için. Fakat ne duyan var ne dinleyen! Bütün çabalar boşa! Bütün ümitler ateşe!!
Abartmıyorum. Hem de hiç abartmıyorum! Çünkü biliyorum.. Çünkü yaşadım! İnsanlar konuşur.. Belli zaman ve mekanlarda bir araya gelirler.. Konuşurlar, nutuk atarlar ve dağılırlar. Sonra herkes kendi odasına girer ve kapılar kapanır. İşte, genellikle böyledir hayat!
Bütün özürlüler insandır ve bütün insanlar özürlüdür! Aksini hiç kimse ispatlayamaz. Bu yüzden insanları -özürlü- ve -sağlam- olarak ayıramayız. Ve bir ayırım yapmak gerekirse de ancak ve ancak şöyle ayırabiliriz;
- Desteklenen
- Unutulan ve
- Saklanan
Saklanan gurupta olanlara dahil olduğumu sanmıyorum. Yaşamak zorlu bir imtihandır. 'Ne kimse senden incinsin, Ne sen kimseden incin!' İşte hayattaki asıl amacımız budur. Sağlıklı düşünebilen ve karar verebilen bir insan, gerçekten inandığı ve istediği her şeyi yapabilir. Ve insan yalnızlık için yaratılmamıştır! Yalnız olduğuna inanan her insan sonunda büyük bir açmaza girer ve bu çılgınca bir paradokstur! Toplumla beraberce, fayda verebileceğimiz ve tabii ki faydalanacağımız bir ortamda yaşamak en büyük arzum. En büyük engellerden birisi ise toplumun bizim hakkımızdaki bilgisizliği. Halkımı seviyorum,milletimi seviyorum,ülkemi seviyorum.. Onların da beni sevdiğini biliyorum. Herkes çoğunlukla iyi niyetli olmaya çalışıyor. Ve ne yazık ki bazı durumlarda nasıl davranılacağını ve ne yapılacağını bilmiyorlar. Bu durum hem bizi hem onları üzüyor. Belki dışlanmamızı veya saklanmamızı sağlayan en büyük sebeplerden birisi de budur. Mesela ben bir spastik özürlüyüm. Fakat çok yakın bir zamana dek bunu kabullenmedim ve durumumu açıklamak için hep uzun bir yol seçtim. Kendimi -spastik- olarak tanıtmıyordum. Çünkü bu kelime halk arasında alaylı bir aşağılama ve hakaret anlamında kullanılıyordu ve yazık ki hala kullanılıyor. Hem de okullarda, liselerdeki öğrenciler arasında bile! İşte acı durum! Eğitilmemiz gerekiyor! Birbirimizi tanımalıyız! İşte size bazı -acizane- önerilerim; Broşürler hazırlanabilir, gazete, radyo ve T.V.'da ufak köşeler ayırılabilir.. Bunlar herkesin başına geliyor! Kimsenin sağlığı ömür boyunca ideal bir düzeyde olamaz. Özürlü olabiliriz ve özürlülerle karşılaşabiliriz. Bu mutlak bir durumdur. Böyle durumlarda neler yapmamız ve nasıl davranmamız gerektiğini bilmeliyiz... 1991 yılında İ.Ü.Bilgisayarlı Muhasebe bölümünden mezun oldum. O zamandan beri İş ve İşçi Bulma Kurumu'na kayıtlıyım.Ve o zamandan beri daimi bir iş bulamadım. Çok yere müraacat ettim, hem de çok! İlgili-ilgisiz ve gerekli-gereksiz olduğu gözetilmeden nice şirketlere yollandım. Hepsinin tek tek İ.İ.Bulma Kurumu'nda kaydı vardır. Ne şirketleri ne de kurumu şuçlayamıyorum. Fakat işsizliğimin bir sebebi, bir suçlusu olmalı. Belki benim, belki işveren, belki toplum, belki hükümet, belki kanunların yetersizliği (bu ayrı konu!) ve belki de hepsi! Fakat ben ne yapabilirim? Suçlu bensem, nasıl olur da yaşamayı hak edebilirim? Yapabileceğim bir iş yok mu? Ben neyim? Neden içinizdeyim?...
Ve bazen en derin uçurumları açıveriyorum birden.. "Keşke.." diyerek başlıyor en büyük ıstıraplar! Kala kalıyorum ortada. Etrafımda saçmalıklar! İstesem de.. İstemesem de düşünüyorum.. Ben herkes gibiysem, bunu herkes nasıl anlar? Değilsem de, beni nasıl sever insanlar? (Hiç saçma değil!)
BUNLARI BEN SUÇLANAMAM! HEM DE HİÇBİR ZAMAN! Çünkü biliyorum ki bir sebebi vardır varlığımın. Hiçbir şey üretmesem, hiçbir yararım olmasa bile ve hatta size zarar versem de, (bence) ben var olmalıyım! Bütün bunları düşünüp isyan etmemin bile sebeb(ler)i vardır! ˜Fakirliğimle, parasızlığımla gurur duyarım.. Çaresizliğimle, derdimle gurur duyarım.. Sevgimle, -duvarlarımla- gurur duyarım.. Fakat işsizliğimle asla! cKendi çapımda bir dünyam var. İşim olmasa da belki çoğunuzdan fazla uğraşlarım var. Okumaktır.. Yazmaktır.. Bilgisayarda depreştiğim başka bir programdır belki.. Belki bisikletimle bir seyahattir caddelerde.. Bazen spor salonunda çılgınca harcadığım enerjim ve saatlerimdir.. Veya hepsiyle beraber yaptığım gibi SADECE DÜŞÜNMEKTİR (en yorucusu) belki de!
Bütün bunların hepsi birer uğraştır! Sadece kendim için yaptığım ve belki topluma bir fayda veremeyeceğim uğraşlarım! Uğraş nedir? İş nedir? Hangisi daha önemlidir? İkisi de bir arada olabilir mi acaba?.. BENCE OLUR!
Evet.. Özürlü(?) olmam hiçbir zaman benim inançlarımı yok edemez! Aslında çok daha güçlendirir. Artık daha ötesini herkes düşünsün lütfen.. KİM ÖZÜRLÜ, KİM SAĞLAM? >"Biz DE varız!".. "Biz DE insanız!".. "Bizim DE hakkımız!".. "Özürlüler DE başarabilir!".. "Özürlüyüz, ama biz DE yaparız!".. vs... ÄNe kadar saçma sözler! Ve daha en başından kaybedilen yığınla hak iddiaları! İnsanlar (hem de büyük!?), dernek ve benzeri toplulukların sözleri bunlar. Belli zaman ve mekanlar. Ve hep aynı çığlıklar (çığlıklarla anlaşılmaz!).. İşte özürlüler(?) olarak biz bu şekilde kendimizi toplumdan soyutluyoruz. Bilerek veya bilmeyerek.. Düşünelim ne demek oluyor; "Biz DE varız!".. Onlar zaten varmış.. Ve onlardan ayrı olarak biz DE VAR MIŞIZ!.. Boş ve saçma!.. "BİZ VARIZ!!".. "ÖZÜRLÜYÜZ(?) VE BİZ YAPARIZ!!".. İşte böyle haykırılmalıydı. Çünkü biz hepimiz zaten insanız! Bunu ilan etmeye neden gerek oluyor bilmiyorum? Ve bu saçma sözlerle neden kendi değerlerimizi yerlere savuruyoruz ki? Hak böyle istenmez! Guruplaşmayla ve ayrı bayraklar açmayla hiçbir yere varamayız. Dernekler bizi topluma karşı savunmak için kurulmamıştır. Savunma ve savunulma çabasındaki suçlular değiliz biz!!
Desteksiz, iletişimsiz ve işsiz bir insandan ümit bekleyebilir misiniz? Onun her şeye rağmen gülmesini ve hayatı -yaşamayı- sevmesini isteyebilir misiniz? Evet, ne yazık ki bekliyor ve istiyorsunuz. Hem de hiç hakkınız yokken! Uzanan eller bizim, sizin değil! Boşluğa nutuk atanlar sizsiniz, biz değil!
Dost acı söylermiş. Kimsenin şahsına bir düşmanlığım yok. Hepinizi hepinizden çok seviyorum. Fakat anlamıyorum. Anlamıyorum neden hep böyle davranıyorsunuz.. Her şey sadece para için mi? Her şey sadece makam için mi? Hayat bu mu? Böyle düşünmediğinizi diliyor ve istiyorum.
Nedense yorulmadım! Nedense bıkmadım hala! Sizin aracılığınızla tüm insanlara ve yetkililere ufak bir mesajdı bu yazdıklarım. Dikkate alır da bir şeyler yaparsınız belki diye.. İsterseniz sadece -DÜNYA ÖZÜRLÜLER GÜNÜ-'nü bekleriz konuşmak için!?...
Sevgiler ve saygılar sunarım..
Türk Edebiyatı Dergisi – Sayı : 274 - Ağustos 1996