Engellilere yöneltilen çok genel bir toplumsal algılamayı yansıtan aşağıdaki anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
-------------------------------------
Ben 2000-2003 yılları arasında, ancak uyuşturucu iğne Aldolan ile hafifletilebilen, çok şiddetli sinir basısı ağrıları çektim. Aylarca hastanede yattım ve toplam 20 operasyon geçirdim.
Normalde, sağ elimle zor da olsa, kendime özgü hareketlerle çatal kullanarak, sert yiyecekleri yiyebiliyorum. O dönemde ise, ağrım nedeniyle tümüyle yatağa bağlanmıştım ve hem ağrıdan, hem de dik oturamadığım için kendi kendime hiçbir şey yiyemiyordum.
Yine çok ağrılı olduğum bir sabah, iğnem yapıldıktan sonra ağrım biraz dindi ve ben de, moralim yükselsin diye, “Anneciğim, yatağımın arkasını biraz kaldırıp, kahvaltımı önüme koysan da, kendim yesem...” dedim. Benim bundan keyif alacağımı bilen annem de sevinçle ekmeklerimi küçük küçük böldü. Zeytin ve peynirimi de koyduğu tabağımı, tepsiyle önüme yerleştirdi. Tam o sırada da asistan gelip, annemin gastroloji konsültasyonumun sonucunu almak için dışarıya çıkması gerektiğini söyledi. Annem de benim keyifli keyifli kahvaltı etmemden hoşnut, aceleyle diğer binaya gitti.
Girgin ve dışadönük olduğum için ben hastaneye yattığımda özel odada kalmak istemiyorum. Zaten her girişimde aylarca kaldığım için, özel oda bana göre değildi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı’ndaki odalar da üç yataklı...
Hastanede yatan arkadaşlarımız bilirler; refakatçiler, boş vakitlerinde can sıkıntısından, başka odaları ziyaret ederler. O sırada da, bir bayan refakatçi gelip, kapının kenarına yaslandı ve kapı tarafında yatan hasta ve yakınıyla sohbete girişti...
Birden gözü bana ilişti. Hareket tarzımdan dehşete kapılmış halde, çatalı nasıl olup da ağzıma isabet ettirebildiğimi anlamaya çalışırcasına beni birkaç saniye izledikten sonra da, tekrar kapı tarafında yatan hastaya dönerek, “Bunun kimsesi yok mu? Niye yedirmiyor? Nereye gitti? Ay nasıl kıyıyor bu çocuğa; hain...” şeklinde soruları ve yorumlarını sıralamaya başladı. Tabii ben çatalı matalı bıraktım, çünkü kahkahalarla gülüyordum. Kapı kenarında yatan hastanın annesi de bizi iyi tanıdığı için (Onlar da bizim gibi aylardır hastanedeydiler), açıklama yapmaya çalışıyordu ama boşuna... Ziyaretçi, annemin “HAİN” olduğuna karar vermişti bir kere...
Annem geldiğinde hala gülüyordum. “HAİN ANNE HOŞ GELDİN...” dedim ve olayı anlattım. Tabii annem de çok güldü ve bir müddet aramızda bu olay espri konusu oldu...
Şimdi size bir sorum var: SÖZ KONUSU HANIMIN, KENDİ BAŞIMA KAHVALTI ETMEKTEN ZEVK ALDIĞIMI FARK EDEBİLMESİNİ ENGELLEYEN ŞEY SİZCE NEDİR? Bu soru’nun analizi belki de bize, önyargıları aşma yolunu gösterebilir...
Aslı DİNÇMAN ERTUNA
İzmir, 21 Kasım 2005
-------------------------------------
Ben 2000-2003 yılları arasında, ancak uyuşturucu iğne Aldolan ile hafifletilebilen, çok şiddetli sinir basısı ağrıları çektim. Aylarca hastanede yattım ve toplam 20 operasyon geçirdim.
Normalde, sağ elimle zor da olsa, kendime özgü hareketlerle çatal kullanarak, sert yiyecekleri yiyebiliyorum. O dönemde ise, ağrım nedeniyle tümüyle yatağa bağlanmıştım ve hem ağrıdan, hem de dik oturamadığım için kendi kendime hiçbir şey yiyemiyordum.
Yine çok ağrılı olduğum bir sabah, iğnem yapıldıktan sonra ağrım biraz dindi ve ben de, moralim yükselsin diye, “Anneciğim, yatağımın arkasını biraz kaldırıp, kahvaltımı önüme koysan da, kendim yesem...” dedim. Benim bundan keyif alacağımı bilen annem de sevinçle ekmeklerimi küçük küçük böldü. Zeytin ve peynirimi de koyduğu tabağımı, tepsiyle önüme yerleştirdi. Tam o sırada da asistan gelip, annemin gastroloji konsültasyonumun sonucunu almak için dışarıya çıkması gerektiğini söyledi. Annem de benim keyifli keyifli kahvaltı etmemden hoşnut, aceleyle diğer binaya gitti.
Girgin ve dışadönük olduğum için ben hastaneye yattığımda özel odada kalmak istemiyorum. Zaten her girişimde aylarca kaldığım için, özel oda bana göre değildi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı’ndaki odalar da üç yataklı...
Hastanede yatan arkadaşlarımız bilirler; refakatçiler, boş vakitlerinde can sıkıntısından, başka odaları ziyaret ederler. O sırada da, bir bayan refakatçi gelip, kapının kenarına yaslandı ve kapı tarafında yatan hasta ve yakınıyla sohbete girişti...
Birden gözü bana ilişti. Hareket tarzımdan dehşete kapılmış halde, çatalı nasıl olup da ağzıma isabet ettirebildiğimi anlamaya çalışırcasına beni birkaç saniye izledikten sonra da, tekrar kapı tarafında yatan hastaya dönerek, “Bunun kimsesi yok mu? Niye yedirmiyor? Nereye gitti? Ay nasıl kıyıyor bu çocuğa; hain...” şeklinde soruları ve yorumlarını sıralamaya başladı. Tabii ben çatalı matalı bıraktım, çünkü kahkahalarla gülüyordum. Kapı kenarında yatan hastanın annesi de bizi iyi tanıdığı için (Onlar da bizim gibi aylardır hastanedeydiler), açıklama yapmaya çalışıyordu ama boşuna... Ziyaretçi, annemin “HAİN” olduğuna karar vermişti bir kere...
Annem geldiğinde hala gülüyordum. “HAİN ANNE HOŞ GELDİN...” dedim ve olayı anlattım. Tabii annem de çok güldü ve bir müddet aramızda bu olay espri konusu oldu...
Şimdi size bir sorum var: SÖZ KONUSU HANIMIN, KENDİ BAŞIMA KAHVALTI ETMEKTEN ZEVK ALDIĞIMI FARK EDEBİLMESİNİ ENGELLEYEN ŞEY SİZCE NEDİR? Bu soru’nun analizi belki de bize, önyargıları aşma yolunu gösterebilir...
Aslı DİNÇMAN ERTUNA
İzmir, 21 Kasım 2005