Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Hasan Hüseyin Korkmazgil

ENGELLEKTUEL

Aktif Üye
Üyelik
8 Kas 2004
Konular
72
Mesajlar
1,191
Reaksiyonlar
54
YOLCU

Görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya. Gerginsin
kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin ey yolcu
coşkunluğun ne güzel, öfken ne güzel
Sana selam, sana saygı
ey yolcu

Fakat düşündün mü yolunun uzunluğunu ?
Neler var yolunun üstünde, düşündün mü?
Koşar-adım aşabilecek misin şu dağı, geçebilecek misin
bu hızla şu beli, tırmanabilecek misin bu solukla şu sırtı ?
Ovada dikenler yollara uçmuştur, kuru dereleri seller basmıştır,
kar yağmıştır belki o tepelere ? Böyle, uçar gibi geçip
gidebilecek misin oralardan, hemen varabilecek misin oraya ?
Belki sırtlanlar üşüşmüştür leşlere, kuzgunlar tutmuştur belki
yolları. Belki silinmiştir ayak izleri yolcuların.
Bütün bunları düşündün mu ey yolcu ? çünkü sen, ne ilk yolcususun
bu yolun, ne de son.

Derim ki sana :
Nehirler boyu git
Nerelerde ve niçin durgundur nehirler,
nerelerde ve niçin hırçındır nehirler,
nerelerde ve niçin mendereslidir,
nerelerde ve niçin çağlayanlı ve de çavlanlıdır nehirler,
gözlerinle gör, duy kulaklarınla
Gör ve duy ki, nasıl varır nehirler denizlere

Derim ki sana :
Denize varmaktır amacı nehrin, denize varmak, ey yolcu
Büyükse dağ, aşamıyorsa üstünden nehir, dolanır çevresini dağın.
Büyükse kaya, söküp atamıyorsa nehir, birikip birikip taşar
üstünden, dolanır yanını yöresini. Yokuşsa yolu, koşamıyorsa
menderesler çizer nehir. uçurum çıkarsa önüne, kapıp bırakır kendini
nehir, açar kanatlarını; varır varacağı yere, oraya denize

Derim ki sana :
Nehirler boyu git ve gör nehirlerin nasıl yol aldıklarını
sen de bir nehirsin ey yolcu
Senin de varmak istediğin bir yer var
Gerçekten varmak istiyorsan oraya, nehirlere iyi bak
Engeller
nasıl aşılır, öğren nehirlerden
Yarı yolda yokolup gitmek değildir
amaç, nehirler gibi akıp, nehirler gibi ulaşmaktır oraya
Varmaktır oraya, ey yolcu

Derim ki sana :
iyi oku yolunu, avucunun içi gibi bil
Dizlerini, ciğerlerini,
yüreğini sıkı tut, iyi dengele
Ovada koşar gibi vurma kendini
dik yokuşlara
uçuruma atlar gibi bindirme kayalara
"daha koş, daha koş" diye alkış tutanlara kanıp da, kesilip
kalma yarı yolda
Dipdiri varmalısın oraya
Hız koşusu değil bu,
ey yolcu, engelli koşudur bu
Engelleri aşa aşa, gücünü koruya
koruya varmalısın oraya
çünkü oraya varmaktır amacın, koşmak değil
Boşuna sevmedim nehirleri
Aktıkça büyümesi boşuna değil
nehirlerin
Akan büyür, ey yolcu
"erişir menzil-i maksuduna aheste giden" demiyorum ben sana,
"tiz reftar olanın payine damen dolaşır " demiyorum. Böyle
demiyor çünkü nehirler.
Duracaksın, dolacaksın, atlayacaksın,
aşacaksın, koşacaksın ve varacaksın oraya, diyor nehirler.
öyle diyorum ben de
Beni dinle, beni anla ey yolcu

adım adım
kulaç kulaç
ilerliyor nehir
yoklayıp
araştırarak
tartıp
dengeleyerek
adım adım
pençe pençe
ilerliyor nehir
birdenbire koçbaşı
birdenbire ipek bir çarşaf
ve balıklar kurbağalar yosunlar
köprüler ve yoksul değirmenleri bozkırın
birdenbire bir uğultu
birdenbire bir kıyamet
bindirip
çekilerek
çekilip
toparlanarak
varıyor cüceleşip
devleşerek
varıyor
nehirlerce kahkalarla

şarkılar söylemeliyim
nehirler gibi uzun
nehirler gibi kollu
nehirler gibi hırçın
ve yumuşak
ve nehirler gibi
dur
durak bilmeyen şarkılar söylemeliyim

gitmek
nehirlerle yanyana
gitmek
nehirler gibi zor
nehirler gibi çetin
nehirler gibi umutlu
gitmek
nehirlerden de öteye
oraya
taaa oraya
o büyük kurtuluşa
yüreğim
yaralı kuşum
topla ve aç kanatlarını

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
ACIYI BAL EYLEDİK

Bak şu bebelerin güzelliğine
Kaşı destan
Gözü destan
Elleri kan içinde

Kör olasın demiyorum
Kör olma da
Gör beni

Damda birlikte yatmışız
Öküzü hoşça tutmuşuz
Koyun değil şu dağlarda
San kendimizi gütmüşüz
Hor baktık mı karıncaya
Kırdık mı kanadını serçenin
Vurduk mu karacanın yavrusunu
Ya nasıl kıyarız insana

Sen olmazsan öldürmek ne
Çürümek ne zindanlarda
Özlem ne ayrılık ne
Yokluk ne yoksulluk ne
İşşiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı

koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne

kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni

kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne

ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne

ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu

körolasın demiyorum
kör olma da
gör beni

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
KANDAN KINA YAKILMAZ

Vurma dedim vurulursun
Kandan kına yakan var mı
Kandan kına bre yezit
Yakınıp da onan var mı
Sen yarını ne sanırsın
Yarın vuran bre yezit
Bu dünyada barınır mı

Nasıl kıydın şu sabaha
Ürkmedi mi ellerin
Ellerin bre yezit
Ekmekten korkmadın mı
Nasıl kıydın şu insana
Kolların bre yezit
Kırılıp sarkmadı mı

Kanlı el kanlı ekmek
Sofra değil leşbaşı bu
Sofra değil bre yezit
Sardı dünyayı kokusu
Sevmek ağlamak gülmek
Hakkın değil bre yezit
Senini kahpe korkusu

Akrep desem yılan küser
Yılan desem sırtlan kızar
Soyun sopun bre yezit
Soyun sopun nerde yazar
Bu susar o susar
Susmaların bre yezit
Elbetteki bir sonu var

Nasıl kıydın şu güzele
Yok mu senin sevenin
Sevenin bre yezit
Şu dünyada tek sevenin
Nasıl kıydın şu cana
Sevilenin bre yezit
Sevilenin yok mu senin
Yaratanım dünya dünya
Yaşatmaktan bıkılır mı
Kan dökerek bre yezit
El içine çıkılır mı
Nasıl kıydın şu yarına
Kandan kına bre yezit
Kandan kına yakılır mı …

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
Hasan Hüseyin Anıldı

Hasan Hüseyin Anıldı

Halkın ozanı Hasan Hüseyin Korkmazgil, doğumunun 79'uncu yılında 9 Nisan akşamı Atatürk Kültür Merkezi'ndeki etkinlikte anıldı. Şiirlerinde emekçilerin, halkın yaşamını ve mücadelesini anlatan Hasan Hüseyin'i anma etkinliği, Gürün Dayanışma Derneği'nce düzenlendi.

Dernek, ölüm yıldönümünde anmasını yapamadıkları için 'doğum gününü' anma etkinliği olarak planladıkları dile getirdi.
Hasan Hüseyin'in şiirlerinin okunduğu etkinliğin onur konuğu olan, eşi Azime Korkmazgil, ozanın şiirlerinin hala güncelliğini koruduğunu belirterek günümüz aydınlarının da "kulağına küpe" olması gereken şu sözlerle anlattı O'nu: "Türkçe öğretmeni olmama rağmen hak, hukuk, anti-emperyalizm başta olmak üzere Türkçe'yi anlayarak sevmeyi ondan öğrendim. Örneğin Kızılırmak şiiri dönemin en güçlü anti-emperyalist tablosunu çiziyor."
Ozanın yaşamının anlatıldığı anma etkinliğinde, şiirlerinden bestelenen türküler, Grup Yorum, Sadık Gürbüz, Tozan Alkan ve Leyla-Fatih ikilisi tarafından seslendirdi.
Hasan Hüseyin, Sivas'ın Gürün ilçesinde, 1927'de doğdu. Ortaokul ve liseyi Bolu, Niğde ve Adana'da yoksulluk içinde okudu. Okulu bitirdikten sonra Ankara ve Maraş-Afşin'de görev yaptı, Göksun'a sürüldü. Baskılar, sürgünler boy vermeye başlamıştı hayatında.
Gürün'de 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlanırken, devlet erkanının o bildik ruhsuz konuşmaları arasında onun sesi duyuldu. Dayanamadı bu konuşmalara ve kürsüye fırlayarak etkileyici bir konuşma yaptı. "Bu ülkeyi göksel varlıklar değil, Anadolu insanı kurtarmıştır" diye haykırdı. Bu haykırış, ilk tutukluluğunu yaşamasına neden olur. Ancak son olmaz. 1951 Tevkiffatı'nda O da tutsak edilir. Şiirlerinden dolayı birçok defa yargılanır. Yargılanırken, kürsülerinden adaletsizlik akan burjuva mahkemelerinde sosyalizmi yüzünün akıyla savunur.
Her alanda örgütlü mücadeleden yanadır. TİP üyesidir. Keremce ah çekebilmek için, Keremce yanmayı bilir. Yunus'ca dizebilmek için dizelerini Yunus misali derviş eyler gönlünü. Anadolu'yu dillendirebilmek için Anadolu mozaiğinin her bir desenini tanır, bilir. Halkça yazabilmek için halkça yaşar. Acı çektiğimizde acılanır, yüreklendiğimizde yüreklenir. Güldüğümüzde güler. Ezildiğimizde ezilir, direndiğimizde direnir... İçimizden biridir.
O'nun için şiir; altalta yazılmış, şekilli dizeler değildir. Sanat için hiç değildir. Derdi, halkın aynası olabilmektir. Kalemini bunun için kullanır.
Halk şiirinin köklerine iner. Pir Sultan'ı, Baba İshak'ı, Bedreddin'i, Yunus'u ve daha nicelerini çekip alır bu köklerden. Halk deyişlerini, efsanelerini, masallarını, tekerlemelerini... yeniden işler. Tüm bunları bugünle birleştirir, yeniyi yaratır.
Bu yüzdendir ki dili açıktır, aydınlıktır, yalındır. Bu yüzdendir ki, eğiticidir, öğreticidir.
 
AMENNA

'Yaşayanlar bir gün ölür'
elbette
ağaçlarla
balıklarla
kuşlarla ben
âmenna

'ağlayanlar bir gün güler'
elbette
uyanmakla
anlamakla
bilmekle ben
âmenna

'kısa çöp uzun çöpten hakkını alır'
elbette
direnmekle
kurtulmakla
barışla ben
âmenna

öyle bir yerdeyim ki
ne karanfil
ne kurbağa
öyle bir yerdeyim ki
biryanım maviyosun
dalgalanır sularda
biryanım çocuk parkı
çığlıkçığlığa
öyle bir yerdeyim ki
anam gider allah allah
dölüm düşmüş sokağa

dostum dostum güzel dostum
bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker biryanımız
bir yanımız bahar bahçe

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
HH

HAZİRANDA ÖLMEK ZOR

orhan kemal'in güzel anısına

işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak

sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur

çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
vurmuşum sokaklara

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri

asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi

asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!

sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı

işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
gitme korkusu
ah desem
eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak

ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
göçen kim dünyamızdan?

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?

kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?

«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara

nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?

yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
MASAL KOKUSU

Ben bu kapıları bir bir açarım açmasına ama kırarım
Şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları
Masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygu
O donuk maviliği masal cennetlerinin
Bırakın işte gözleriniz alın işte yumruklarınız
ama siz aptalsınız aptalsınız

Birgün masallaşırsam görün işte cüceliğimi
Aktıkca büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım
Ben bu kapıları bir bir kırarım kırmasına ama siz korkaksınız
Daha çocuk bile değilsiniz siz
Devler çizersiniz altın sarayların kapılarına
sonra durup ağlarsınız ağlarsınız

Bu kan sizin kanınız, evet ama ya siz kimsiniz
Neden böyle yorgunsunuz neden böyle aldatılmış
Alıcıkuşlar döner ürpertili etlerınize
Mumyaların gölgesinde piramitler dikersiniz
Atı otu iti eti bırakıp gerçek saraylarda
sürülerle kaçarsınız kaçarsınız
Aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
ACILARA TUTUNMAK

Kavuşmak özgürlükse
Özgürdük ikimiz de
Elleri çığlık çığlık
Yanyana iki dünya

İkimiz iki dağdan
İki hırçın su gibi
Akıp gelmiştik
Buluşmuştuk bir kavşakta
Unutmuştuk ayrılığı
Yok saymıştık özlemeyi
Şarkımıza dalmıştık
Mutluluk mavi çocuk
Oynardı bahçemizde

Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimiz de
O yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya

O dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizelere

Aramakmış oysa sevmek
Özlemekmiş oysa sevmek
Bulup bulup yitirmekmiş
Düşsel bir oyuncağı

Yalanmış hepsi yalan
Yalanmış hepsi yalan
Sevmek diye birşey vardı
Sevmek diye birşey yokmuş

Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak
Şu kısacık konutlukta
Deprem kargaşasında

Yaşadım birkaç bin yıl
Acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimiz de

Acılardan arta kalan
İşte bu bakışlarmış
Kuğu diye gözlerimde
Gün batımı bulutlarmış

Yalanmış hepsi yalan
Yalanmış hepsi yalan
Savrulup gitmek varmış
Ayrı yörüngelerde

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
YILLAR SONRA

Seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim
Nere gitti tohuma deresinde - o ishaklı yalnızlığım
Saçlarının uzun uzun o güneşli sarısı
Yüzünün papatya sabahlığı - haziranlarımda
Gülüşünün baharlığı susuşunun sonsuzluğu
Nere gitti sende benim olan o sonsuz özlem
Seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

Sen gittin - kaba kilimlerde kaldı ayak izlerim
Pırıl pırıl selvilerde görkemli cevizlerde
Asma altı su sesi - alacalı güneş sofralarında
Sen gittin - inanılmaz öksüzlükler yaşadım
Düştüm çetin yollara - türkülere ağıtlara belendim
Saçlarımda bulut oldun - alnımda demirparmaklık
Seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

Ben çok çektim güzelim - karlı dağlar oldu başım
Sen belki de mutluydun - güzel günler geçirdin
Çünkü kaf dağında prensestin - soylu bir güzelliktin
Yaklaşılmaz bir varlıktın - masallık bir acıydın
Gözgöze geldik birgün - bir dağbaşı durağında
Bindik aynı trene - kavuştuk yıllar sonra
Seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

Haziranım sarıgülüm yazgüneşim özlemim
Nice nice sular geçti - bildin mi köprülerden
Kaç bahar kaç sonbahar kaç çocuk kaç intihar
Nerdesin sen nerdeyim ben ne söylüyor bu çizgiler
Bu aynalar neden böyle yakından bakıyorlar
Neler anlatıyor bu şarkılar - uzak geçmişimizden
Seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

Ağlamak bir dağgülü - bir yanık orman belki
Bir kurumuş çeşme belki - bir kimsesiz tutuklu
Uçaklar otobüsler vapurlar telefonlar
Haziranım sarıgülüm yazgüneşim papatyam
Kime giydin o akları - kim kaldırdı duvağını
Kim kokladı kim baktı - bağrına kim - yıllar önce
Seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
SEVDİM DEDİM

Bu şehri sevdim dedim
Benim olsun demedim ki
Sevdim dediysem akşam kızıllığını
Gönlümce akıp giden
Şu çayı, şu ormanı, şu denizi
Benim olsun demedim ki

Vurulduysam gözlerinin gül bahçesine
Şimşeklerle kaçamak bakışları
Yedirdiysem uykuları o tatlı kuşa
Buna sevmek derlerse dedim
Benim olsun demedim ki.

Bu akşam kan kırmızı şarap istiyor canım
Bu akşam dünyanın bütün özlemlerini
Bu akşam dünyanın bütün şarkılarını
Bu akşam beni yalnız bırakın
Bu akşam yalnızca onu düşüneceğim
ONU VE KENDİMİ SADECE

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
Kelepçemin Karasında Bir Ak Güvercin

Himalayaların tepesine tırmanmak güç
ama mümkün
Okyanusu aşmak da güç
ama mümkün
Ay'a ulaşmak da öyle

Ama mümkün değil işte
Bülbülün eti için öldürüldüğü bir ülkede
sanatı zincire vuranlara
meram anlatmak

Öt kuşum
Öt kuşum
Öt güzel kuşum
Eller ne derse desin
ben sana vurulmuşum

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
Işıklarla Oynamayın

başımı döndürüp bakamıyorum
nasıl kaldı gerilerde onca yıl

karanlık bir gömüklüğü düşte geçmiş gibiyim
tatmadığım bir içkiyi bir akşam
afrikasal bir törende içmiş gibiyim
birdenbire kan yağmurlu bir bulut
birdenbire kan kokulu bir duman
şaşkınlıktan gemileri yakmış gibiyim

ışıklarla oynamayın/dedim ben size
yararı yok karanlıkta sürek avının
dedim ben size
yanlış kalemlere kayar elleri yazıcıların
tutanaklar yanlış yazar
dedim ben size
karanlığı az kullanın/kirliler kokar birgün
birgün yanar bu ışıklar sırıtır suratlarınız
kirlilere sığınmayın/dedim ben size
yararı yok oynaşmanın törensel aklıklarda
kaçın kaçabilirseniz uzak sulara
ışıklarla oynamayın/dedim ben size

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
AĞUSTOS ŞİİRİ

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
Hep böyle havalar besler fırtınaları
Korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
Duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
Alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim
Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
Bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor
Esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
Geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek

Ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim
Beş numara lamba kaderi var mısralarımda benim
Deli çizgi gözlerimi kör etmiş, kör etmiş, kör etmiş
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi
Çığlık çığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin
Gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime
Selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde, neyleyim
İnsan demişim, kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum

Kaderim kaderleri demişim güzelim
Sen olmasan ben böyle değildim
Böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim
Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek

Rüzgar gibi ağustos geçti ellerimizden
Meyvalar bizi bal renkli günahlara çağırıyorlar
Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı
Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı
Malum o dramın en güzel perdesindeydik
Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik
Her gören didik didik bizi denetliyordu
Biz kendi derdimize düşmüştük

Orda da akşamlar olacak güzelim
Kanlı mendil gibi ağustos akşamları
Şu benim çektiklerimi görmeyeceksin
Belki yanında başkaları olacak
Belki düşlerine bile girmeyeceğim
Gün oldu acıların şiirini yaşadım
Gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım
Bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı
Ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin
Dokunsan parmaklarıma tutuşacağım

Yere batan şehrin tek yalnızıyım
Yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum
Ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler
Tepmişim rahatımı, boynu bükük mutluluğumu
Yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum

Düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz
En güzel günlerinde gençliğimizin
Ölümden ötesini aklım almıyor
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
İstesek cenneti kurtarabiliriz
Ben bir ışık için tepmişim rahatımı
Bu güleç yüzlülerin, bu acı türkülerini
Bu yoksul yerleri anlayarak seviyorum
Delicesine anlayarak güzelim
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek.

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
FİLİZKIRAN FIRTINASI

gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası
evler yemen türküsü
sokaklar seferberlik
öyle bir gariplik ki
öyle bir tedirginlik
yaz başında güz sonrası

ayvalar çiçekteydi
güller daha tomurcuk
açıl demişti güneş
açılmıştı kıraçta kış elmaları
çözül demişti güneş
çözülmüştü yılanlar karanlık odalarında
dallarda yuvalar tüy kokuyordu
düğünçiçekleri şenlikli


gün doğmadan başladı filizkıran fırtınası
ne dal kaldı ne tomurcuk
yerden yere çaldı otları ağaçları
insan yüzlü bir korkuluk
üşüdüm dünyalarca
baskın yemiş bir kent gibi üşüdüm
sergen etti filizleri sapsarı bir karanlık
bahardan kışa düştüm


acılı günler gördüm
sığdıramam bir tek günü bir koca yıla
geceler geçirdim yoz kentlerin bulvarlarında
nice baharları kışlara gömdüm
uzak düştüm yelinden yelvesinden acılı yurdun
uzak düştüm umudundan mutundan
yomundan uzak düştüm
bunaltının böylesini görmedim


severim fırtınanın her türlüsünü
ormanlar uğultulu sular dalgalı
severim filizkıran fırtınası'nı
kırıp kanatmıyorsa sevincin türküsünü
nerde benim baharım
dalım yaprağım nerde
gece çökmüş üstüne kerpiçsel yalnızlığın
sanki kaplan pençesinde bir manda böğürtüsü
ne kuş kalmış ne çiçek
ne kırmızı ne yeşil
sapsarı karanlıkta yerler bahar ölüsü


HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
KARAGÜN DOSTU

biliyorum
matarada su
torbada ekme
ve kemerde kurşun değil şiir
ama yine de
matarasında su
torbasında ekmek
ve kemerinde kurşun kalmamışları
ayakta tutabilir

biliyorum
şiirle şarkıyla olacak iş değil bu
dalda narı
tarlada ekini kızartmaz güvercin gurultusu
ama yine de
diler arasında bıçak gibi parlar kavgada
şiirin doğrultusu

göz güzü görmez olmuş
tek bir ışık bile yok
yürek bir yaralı şahindir
döner boşlukta
belki bir şiir
belki bir şiir kırıntısı
çalar kapımızı umutsuz karanlıkta
yoklar yüreğimizi
iğilir yaramıza
dağıtır korkumuzu
ve karşı tepelerden
gürül gürül bir kalk borusu

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
UÇUN KİŞİ

insandır suda akan yaprakta yeşil gülde kırmızı
zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla
ince bir sızı birdenbire kırar kollarımızı
ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk
bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir
yaşayalım çocuklar
her şey bizimdir
bir giysi örtüsünde buldum ben bu yedi satırı
bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası
yedi satır yedi bülbül yavrusu
vurmuşlar anasını da kalmış yavrusu
bir sürgün şair yazmış vaktin birinde
bir genç kız işlemiş onu örtüye
yedi renk ipek iplik, yedi bülbül yavrusu
ak örtüde yedi satır, gökkuşağı iğrisi
bu yalnızlık bu sürgün, insan olmak acısı
aldım yedi yavrucuğu koydum buraya
yaşıyor mu bilmiyorum o sürgün şair
yaşıyorsa bilsin diye o sürgün şair
bir gün çıkıp gelsin diye o sürgün şair
‘uçun kuşlar’
‘uçun kuşlar’
koydum adını

bir giysi örtüsünde yedi bülbül yavrusu
yedi satır, yedi renk, gökkuşağı iğrisi

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
YİNELİ

Bitti temmuz, yine bitti
Kırlangıçlar çekip gitti, yine gitti
Kaldık yine kaygularla başbaşa yine kaldık

Yarın yine yapraklar, yarın yine yağmurlar
Ardından yine soğuk, ardından yine tipi
Yine palto, yine gocuk, yine odun, yine kömür
Yine sövgü karakışa, yine bahara selam

Ederler yine tombul, gelirler yine cılız
Kiralar yine azgın, kuyruklar yine dilsiz
Yine mızmız sıkıntı, yine hep vıdıvıdı
Yine hep televizyon, yine hep ortadoğu

Uykular da beter yine, uykular da kara kuru
Yine bezgin sabahlar, yine yılgın akşamlar
Yine hep dalavera, yine hep o kuruntu
Yine umut, yine düş, yine hep bekleroğlu

Ama belki kış da güzel
Ama belki kar da güzel
Ama insan olana



HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
Anılar Irmağının Kıyısında
1/

kavaklar ışıldardı batıya karşı
küskün dağlar gülkurusu
yazılar kızıltılı
öyle çetin öyle hırçın bir çağdı ki öyle o
sevmek yangın uğultusu
sevilmemek yangındı

kavakların arkasında bir evdi
mor patiska perdeleri oyalı
gözalıcı kumrallığı akşamüstleri
eşsiz bir çağlayandı
ayrılmazdı pencereden bütün bir yaz
aradığı o şehzâde kimbilir kimdi

hem severdik o çiçeği delicesine
hem de sevmez görünürdük
çocukluk işte
kapışmamız sanki bir başka nedendendi
yoksulluk dağ başında yalınayak keloğlan
varsıllıksa subaşında bir devdi

2/

yuvasız bir atmacaydı sevmek belki de
döner ha dönerdi de taa yukarlarda
konamazdı biryerlere
amaçsız bir yolculuktu sevmek
bir sürekli kaçmaktı kendi kanatlarından
gidip gidip dönmekti hep aynı yere

topu bulutlara tepmekti sevmek
çıplak atı deliduman sürmekti yazılarda
ağaçların tepesine çıkıp inmekti sevmek
kovalarla şarap içip o dinginlikte
tabanca yumruk bıçak
düğünlerde kıyasıya halay çekmekti sevmek


3/

ben miydim topa vuran
vururcana yoksulluğun başına
top çıkardı yıldızlara
bütün gözler yıldızlara
kız bakardı yıldızlara
saçları sular gibi
akardı pencereden

ben miydim çıplak atı
koşturan deliduman
at giderdi çevrenlere
bütün gözler çevrenlere
kız bakardı çevrenlere
masallar çevrenlere
saçları sular gibi
akardı pencereden

4/

duruyor daha orda
gün batarken daha orda
kavaklar daha orda
duruyor daha orda
o sevmek daha orda
teptiğim top bulutlarda
sürdüğüm at bulutlarda
yüzdüğüm çay bulutlarda
kavgalarım özlemlerim
dönmedi
daha orda
bulutlar nerde?
bulutlar nerde?

o kız artık yok orda
o saçları çağlayanlı
o gözleri kuşlarlı
o kız artık yok orda
yok orda o çocuklar
yok orda o kavgalar
o kıskançlık yok orda
o gizlemek yok orda
varsam baksam o bahçe
varsam baksam o akşam
o bahçe de yok orda
o akşam da yok orda

ya ben nerelerdeyim
ya ordaki ben nerde?

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Oranlama

Bir sen eksiktin sarıyıldız hoşgeldin
Geç bakalım karşıma benimle içer misin
Ağlar mısın içince burnuna çeker misin
Gözyaşların yakabilir mi dudaklarımı
Ama neden titriyorsun öyle sarıyıldız

Bak ben su taşıyorum ince elekle
İğne deliğinden dünyayı geçiriyorum
Bak ben aklıma uyup sarıyıldız
Durmadan aklımı saşırıyorum
Sen beni kaçıncı binden tanıyorsun ki

Hadi bana çelik mavisi bir gece getir
Hadi dostlukları tek tek koparıp getir
Alnımdan öp beni e mi, yitik sıcaklığımı getir
Gençliğimi çılgınlığımı deli günlerimi getir
Ne o sarıyıldız sen de mi ağlıyorsun

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
ONÜÇÜNCÜ BURÇTA DELİRMEK

kollarını o biçim kavuşturma, kötü çok kötü
acır gibi bakma yüzüme yoksulluğum büyüyor
aç şu perdeleri nella aç nella uykum geliyor
kır şu camları nella kır nella boğulacağım
yapraklar kokunca bir
sular yorulunca
sızılar gencelince
bil ki birbaşımayım
bil ki kaçıp kurtulmak
bil ki sayısız
kötü çok kötü

sessizliği sevmiyorum sustur şuçığırtkanları
ben bu bulvarları güzel günlere götüreceğim
bırak ellerini ellerime mutluluklara götüreceğim
dalgınım kırıkdöküğüm bu düzenler beni böyle
uzak konuşunca bir
anılar tutuşunca bir
kollarım öksüzleşince
bil ki dolaşıp düşmek
bil ki kendimden öte
bil ki karışık
kötü çok kötü

bu karanlık sürdükçe kendimizden kurtulamayız
sığmıyor sığmuyor sesim bu yorgn biçimlere
çözdüm suları, bıraktım kısrakları, ardımsıra yıldızlar
onüçüncü burçtan beni gecelere dağıtacaklar
onüçüncü burçtan beni gecelere dağıtacaklar
acılar bağrışınca bir
şarkılar susunca bir
ninniler tükenince
bil ki ben
bil ki çok yakın
bil ki apaçık
kötü çok kötü..

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
Bir Oğlum Olacak Adı Temmuz

bir oğlum olacak adı temmuz
uykusuz
korkusuz
beter mi beter
ben beynimi satarak yaşıyorum
o benden proleter

bir oğlum olacak adı temmuz
karataşın göbeğinde aşk
karataşın göbeğinde barış
karataş çatladı çatlayacak
bende bitmeyen kavga
onda yeniden başlayacak

bir oğlum olacak adı temmuz
öfkede benden fırtına
sevgide deniz
ne samanyollarının ulu kervanları susuzluğumun
ne kutupşafaklarında tanrılaşması ilkelliğimin
temmuz gibi sıcak ve bereketli
temmuz gibi uçsuzbucaksız

bir oğlum olacak adı temmuz
dilinde en güzel sesi türkçemin
kulağı en yiğit şarkılarla delik
korkak bir merakla değil yıldızlı karanlığı
vivaldi'yi dinler gibi okuyup anlayacak
ve belki de sütdişleri sürerken balaban bir bursa şaftalisine
ay'dan kendi sesini dinleyecek
vahşi bir çiçek gibi açılmış gözleriyle

ben ki yalınayak bastım kızgın dişlerine açlığın
iri bir çizme gibi balkanlar'a basarken faşizm
dağlarda silah atmayı sevdim
ben ki silah taşıdım gizli gizli
dünyanın bütün devrimlerine
boşuna dönmüyor bu rotatifler
boşuna bağırmıyor bu kara
boşuna dinlemiyor bu korku kapımızı
anamın aksütü gibi biliyorum ki
doyumsuz günlere doğacak temmuz
doyumsuz günler görecek
hani şu hep andıkça sızlatan yüreğimizi
hani şu hep dalıp dalıp gittiğimiz andıkça
beklediğimiz beklediğimiz beklediğimiz
ve tam görecekken göçüp gittiğimiz günler gibi günler
ama mutlaka

karataşın göbeğinde aşk
karataşın göbeğinde barış
karataş çatladı çatlayacak
ben direndim yorulmadım
o yorulup yıkılmayacak

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Akarsuya Bırakılan Mektup

incecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı
oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 
Acıtan gercek
canim oglum
guzel yavrum
gözumun isiltisi
ölumden
ölmekten
degil korkumuz

dalda yaprak
acar birgun
guler birgun
solar birgun
savrulur
KARISIR TOPRAGA TOZ OLUR GIDER

bunlar kirlangic yavrum
guneyli guzellerimiz
gelirler birgun bir firtinayla
yazarlar mavimizi piriltilarla
doldururlar mavimizi gunesli cigliklarla
harmanlayip yavrulari agustos kapisinda
karalayip mavimizi cilginca
birgun birdenbire bir firtinayla
cekip giderler
karalanmis mavi kalir yukarda
catilarda yuvalar
usur birgun
tozar birgun
dagilir
KARISIR TOPRAGA TOZ OLUR GIDER

ölumden
ölmekten
degil korkumuz
yaprak duser
cicek solar
sogur elbet yuvalar
taa eskiden
cok eskiden
binlerce yildanberi
kirlangiclar gibi savrulur gunlerimiz
ve kimbilir
nerde
nasil
ne bicim
cikar birgun karsimiza sonumuz

ölumden
ölmekten
degil korkumuz
daha guzel bir dunya
YASANILIR BIR VATAN
diye baslarken sarkimiza
vurulup kahpe tuzaklarda bir geyik gibi
dusmek boyluboyunca
cepte vergi makbuzumuz

bundan iste korkumuz
canim oglum
guzel yavrum
gözumun isiltisi
bundan kaygumuz!

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Kadınlar

Üç etekli ak pusulu türkü bakışlı
Kadınlar yürüyor dağlara doğru
Leylak moru gül kurusu dağlara doğru
Özlemlerle acılarla bir Anadolu
Sivas'lımı Urfa'lımı bilemem gayri
Kadınlar kadınlar dağlara doğru

Çalı çırpı sıla gurbet dağlara doğru
Sarı sıcak ak cibinlik dağlara doğru
Ordu ordu çekip gider ay çiçekleri
Bakma Turaç bakma bana bakma el gibi
Bilemezler avcının kim olduğunu
Sezmişler düşmanın kokusunu
Kadınlar kadınlar dağlara doğru
Özlemlerle acılarla bir Anadolu
Bu sıtmalı gecelere bu beşikleri
Bakma Turaç bakma bana bakma el gibi.

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Koçero - Vatan Şiiri

keklik serer palazını tenha kayalıklara

uçurur korkusunu

kara diken savurur tohumunu

kurtulur korkusundan

orda bir dağ

orda bir taş

bir pınar

dağ ardında

taş ardında

pınarlı bir kara mavzer

bıyıkları kartallıda

başı yağlıklı

durur dimdik

bakar dimdik

bakar barışlı

bir güvercin pır pır eder ucunda namlusunun

'tutam yar elinden tutam

çıkam dağlara dağlara! '

koçero hep

durur orda

dağlarda



ben türkçe anlatamam

o Kürtçe anlatamaz

Farsça çıkmaz doruklara

koçero hep

durur orda

dağlarda



ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler

şimdi siz

içebilir misiniz kendi sıcak kanınızı altun taslarda

geçirebilir misiniz şu yağlı ipi

kendi güzel ellerinizle

o güzel boynunuza

ve şakıyormuşçasına kafeste kanaryanız

bakıp bakıp zindanlı akşamlara

yudumlayabilir misiniz soğutulmuş içkinizi?





dolaşıyor akşam yelinin büyücü parmakları

Çankaya’nın genç irisi kavaklarının gümüşlü yapraklarında

önce yaprak

sonra dal

sonra dallar ipil ipil

küme küme kavakları Çankaya sırtlarının

çalar gibi bir gizli piyanoda

sonsuzluğun şarkısını

ve saksıda soluk alan belki de bir camgüzeli

bir fesleğen

bir kaktüs

tutuşurken ormanlar oylum oylum

savrulurken kül ve kerpiç

rüzgarda!

ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler

almış kanlı gömleğini nere gider bu türkü

sarınmış kıl şalvara

nerden gelir bu ağıt?



yığdım kitapları dağ dağ

çağırdım nemrutu karanlığıma

bir kucak yeşil yoncayla geldi nemrut

öptü ıslak gözlerini aç öküzümün





gocunmayın güzel beyler

hanımlar

alınıp incinmeyin

silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı

imdatlara saldırmayın

basmayın düğmelere

yürekleri hoplatmayın

güzel beyler

hanımlar

zor ve çetin bir ağıttır koçero

bir gelin ağlar onu

ben ağlayamam

bıyıkları çengel çengel

bir kardaş ağlar

acılı bir bacı ağlar

bağrı yanık bir ana

ben ağlıyamam!

ince bir ay batar gider karadağın ardında

dolanır kerpiç damı ince bir rüzgar

irkiltir bir gece kuşu

osmanlı karakollarının duvarlarını

bir elinde kanlı mendil

bir elinde kara mavzer

kimse bilmez nerde nasıl

taptaze bir

sımsıcak bir

gencecik bir ölüdür o

bir selamdır sımsıcak

varamamış dostuna

varamamış koçero

'leb-i derya' şu saltanat

şu konaklar şu saraylar şu köşkler

bu bereket bu bolluk

bu çılgınca hovardalık

gocunmayın güzel beyler

hanımlar

alınıp incinmeyin!

kırk bin köyden birer kişi

göçüyor kırk bin kişi

kırk bin köyden onar kişi

göçüyor yarım milyon

ya ellişer yüzer kişi?

göçüyor milyon milyon

vatanda vatan

güzel beyler

hanımlar

kusuyor bütün köyler insanlarını

kusuyor kasabalar

baştanbaşa bütün ülke

kusuyor insanını!

bu eziklik

bu hırçınlık

güzel beyler

hanımlar

bu sınırsız tedirginlik

acaba nerede biter?

nasıl başlar acaba

şenlikli günleri bu toprakların?





bulacak bir gün elbet

yatağını bu nehir

durulup dinginleşecek

birgün elbet bu nehir

ve çocuklar oynaşacak mutlu çocuklar

anacan sularında bu mutlu nehrin!



koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir

bir belirsiz karanlıktan

bir belirsiz karanlığa

irkilip uçmasıdır

bir dağ çekirgesinin

bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından

yamaçtan bir taşın yuvarlanması

bir pınarın durup durup akması

bir çift gözün karanlığa bakması

şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda

bir mavzerin yanlışlıkla patlamasıdır

bir geyiktir koçero

sekerken taştan taşa kırılmış bilekleri

tırnakları kekik nane ve menekşe kokulu

tırnakları rüzgarlı

suçsuz bir geyik

avcılar yakalarsa mezedir eti

köpekler kovalarsa diş kirasıdır

bir okul piyesidir koçero

açış konuşmalıdır ve halaylı türkülüdür

müsamere derler adına oralarda

kaymakamlı savcılı ve çavuşludur

biletlidir ve yoksullar yararınadır

festivaldir sosyetede

modada son buluşlar

en taze ilişkiler

gürültülü boşanmalar

gürültülü birleşmeler

hele bir de balesi ve operası

'ey vatan' aryası bir de

saygıdeğer prensesin saygıdeğer oynaşının

ardından telli sazlar

ardından yaylı sazlar

ardından vurmalılar

çekmeliler ve üfürmeliler

ardından 'kuğu gölü' ardından 'fındık kıran'

hemencecik candarmalar

ve ardından 'haydutlar'ı siller'in

köroğlu'nun narası:

'yine de hey hey! '

ve ardından

çocukları gülmekten kırıp geçiren

çağdaş banka reklamları!

candarmalar geçirince kelepçeyi zinciri

bileklerine karıncanın

poz verince bir fukara karınca

en komprador basın aynalarına

aşka gelir kompütürler

aşka gelir telefonlar telsizler

ve doyum noktasına

sosyete ninni!

o zaman işte çelenk

o zaman işte tören

alkış

bando

ve rap rap

donanır bayraklarla bankalar sigortalar

ve uygunsuz işyerleri bilcümle

ve kadehler

kadehler ki ses verir yıldızlardan!



gocunmayın güzel beyler

hanımlar

alınıp incinmeyin!

koçero bir oyundur

yazılır

yazılır

bitmez

koçero bir oyundur

oynanır

oynanır

bitmez

vurur onu jandarma

vurur onu candarma

durmadan vurur

ama o bitmez

o hep durur öyle orda

bıyıkları kartallıda

göğsü çapraz fişeklikli

gözleri beş yaşında

kolları nuh nebi'den

bir elinde kanlı mendil

bir elinde kara mavzer

pır pır eder bir güvercin

ucunda namlusunun

o hep öyle durur orda

taş ardında

rüzgarda!



muhtara sorarsanız

bizim serseri veli

marabaya sorarsanız

işini bilmemiş deli

köylüye sorarsanız

ekmeksiz garibin teki

çocuklara sorarsanız

yüce dağlar aslanı aslan koçero

kimsesize sorarsanız

hükümet bilir onu

candarmaya sorarsanız

devletin dağlarda silah çatması

vurguncuya sorarsanız

yol kesici yağmacı

soyguncuya sorarsanız

devletin acizliği

sağcıya sorarsanız

siktiret pezevengi

solcuya sorarsanız

'ferman padişahın dağlar bizimdir'

İstanbullu inanır ki

boğazda kaşalottur

Ankaralı sanır ki

temele dinamittir

İzmirlinin düşlerinde

şaşkın köpek balığı

Antalyalı her gece

gergedan görür düşünde

Erzurum’da kol başıdır

Erzincan’da deli daysak

pir sultan yoldaşıdır Sivas’ta

bir 'kılıcı kanlı' Van’da

Mardin’de bir

gözü kanlı kaçakçı

ah koçero

vah koçero

koçero eyvah!



gocunmayın güzel beyler

hanımlar

alınıp incinmeyin!

patron gazetelerinde yüksek tirajdır koçero

hükümet programlarında bir 'nakl-i yekun'

kapitalist dış basında nobel'lik bir roman

politik sürtüşmelerde bir yılan hikayesi

diplomata sorarsanız

turistik bir serüven

kaymakama sorarsanız

'ahval-i adiye'den

sosyeteye sorarsanız

eğlenceli bir briç

sorarsanız bezirgan filimciye

gişelik bir senaryo

sorarsanız bürokrata

Atatürk’ün gardrobuna

tükürmüş biri

hümaniste sorarsanız

Fransızca bilmeyen

montenyi'den anlamayan

mitologya tragedya

hümanizma helenizma

hiçbirinden çakmayan

bir yörüktür koçero!

ne anlar rönesanstan

ne anlar restorasyondan?

bir bazlama

bir uçkur

üç telli bir zımbırtıdır koçero!

sanki sırası mıydı dağlara tırmanmanın

demokratik tragedyayı uçuklatmanın

sanki sırası mıydı!



müfrezeler yürümüş dağ dağ

ve dere dere

kesmiş geçitleri korkunun silahları

bir tükenmez sermayedir koçero

haksız yönetimlere!

gocunmayın güzel beyler

hanımlar

alınıp incinmeyin

silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı

koşturmayın şifreleri

telefonları

basar gibi tuz yarama

basmayın düğmelere

yürekleri hoplatmayın

güzel beyler

hanımlar

paralar girsin diyedir kalantor kasalara

toprak sömürülsün diyedir orta çağlarda

ışıksız kalsın diyedir bir koca ülke

karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü insanlar

fabrikalar işçi yesin para kussun diyedir

kıyılar yağmalansın ormanlar çiftlikleşsin

bankalar yağ bağlasın tekeller et bağlasın

holdingler palazlansın ortaklıklar göbeklensin

bu rüzgar böyle essin

bu değirmen böyle dönsün

bu çuvallar böyle dolsun diyedir

koçero'nun dağlarda medetsiz yalnızlığı!

gocunmayın güzel beyler

hanımlar

alınıp incinmeyin

yeni değil bu hikaye

bu oyun eski oyun!

ah koçero

vah koçero

koçero eyvah!



bir akşam birdenbire bir can çıkar dağlara

bin kardaş bin acı bin ana

bin kerpiç bin harman bin açlık

bin yenge bin emmi bin dayı

bin zulüm bin acı ve bin karanlık

bir akşam birdenbire çıkar dağlara

bıyıkları terlememiş bin çocuk

bin aşık bin deli bin meczup

bin ekmeksiz bin işsiz bin suçsuz

kıl şalvar kurtlu çarık

naldöken mazı kıran derviş çatlatan

itburnu koyak gülü ahlat çalısı

bir akşam birdenbire çıkar dağlara

çökelekler yoğurtlar arpa bazlamaları

yalnayaklar gömleksizler dayanaksızlar

munzur'lar çilo'lar palandöken'ler

dersim'ler tunceli'ler bingöl'ler

tunceli'de mercan'lar ağrı bereketleri

tahtalı'lar toroslar ve binboğa'lar

bir akşam birdenbire çıkar dağlara



turistik bir gösteridir dağlara çıkmak

örneğin ağrı'lara

alpler'e sübhan'lara ant'lara

himalaya dağlarına derin asya'nın

klimancaro'nun tropik karlarına

turistik bir gösteridir dağlara çıkmak!

gel gör ki böyle yazmıyor bizim burda kitaplar

turistik diye göstermiyor dağları

turist diye vermiyor dağlara çıkanları

bir sürekli çıplaklıktır koçero

bir sürekli açlıktır

bir sürekli haksızlıktır koçero

bir sürekli itilmişlik

koçero bir vazgeçiştir

koçero bir ilgisizlik

bin yıllık yoldan gelir

üstü başı kan içinde

yorgun bir dilekçedir

bir arzuhal koçero

bir tanrı selamıdır

alınıp verilmemiş

görülmemiş bir hacettir koçero

çiğnenilip geçilmiş

ve sorulmamış

upuzun bir eyvahtır

upuzun bir pişmanlık

bir ünlemdir koçero

sığmaz okul kitaplarına

erzurum yaylasından

erzincan çukuruna

ve tecer dağlarından

harran cenderesine

bir uzun masaldır ki koçero

dağların dağlara yaslandığı yerde anlatılır

geçitlerin geçitlere küstüğü oyaklarda

benek benek anlatılır

nakış nakış anlatılır

bıçak bıçak

kurşun kurşun

ve türkü türkü!

göğsü çapraz fişeklikli

bıyıkları kan içinde bir kara mavzerdir koçero

yatar türkülerde upuzun

ağıtlarda fidan fidan

koçero

bildirir hal-u ahvalini dört mevsim tanrısına

bildirir divanına

şaşırtılmaz adaletin:

'arkam sensin

kalam sensin

dağlar hey! '

gocunmayın güzel beyler

hanımlar

alınıp incinmeyin!

koçero bir vatandır

yaşanılır boydan boya

koçero bir vatansızlık

bir dağlaşmış yalnızlıktır koçero

mavzerleşmiş bir haksızlık

yanıtsız bir dilekçe!

ben Türkçe anlatamam

o Kürtçe anlatamaz

Farsça çıkmaz doruklara!

gocunmayın güzel beyler

hanımlar

kan bulaşır ellerime

ben anlatamam!

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Nurhak
Dört bir yana haber salsam,
Öldü desem inanır mı?
Dağlar bana geri verin
Kadir'imi, Sinan'ımı...

Jandarma kurşunu çaldı,
Canımı tenimden aldı
Nurhak'a abide kaldı
Dağlar aldı selamımı...

Nurhak sana güneş doğmaz,
Uçan kuşlar yuva kurmaz
Dökülen kan, yerde kalmaz
Soracağız hesabını...

Böyle kalır sanma devran,
Yola devam eder kervan
Öldü Sinan, doğdu Sinan
Omuzladı silahını...

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Uçun Kuşlar

insandır suda akan yaprakta yeşil gülde kırmızı

zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla

ince bir sızı birdenbire kırar kollarımızı

ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk

bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir

yaşayalım çocuklar

her şey bizimdir

bir giysi örtüsünde buldum ben bu yedi satırı

bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası

yedi satır yedi bülbül yavrusu

vurmuşlar anasını da kalmış yavrusu

bir sürgün şair yazmış vaktin birinde

bir genç kız işlemiş onu örtüye

yedi renk ipek iplik, yedi bülbül yavrusu

ak örtüde yedi satır, gökkuşağı iğrisi

bu yalnızlık bu sürgün, insan olmak acısı

aldım yedi yavrucuğu koydum buraya

yaşıyor mu bilmiyorum o sürgün şair

yaşıyorsa bilsin diye o sürgün şair

bir gün çıkıp gelsin diye o sürgün şair

‘uçun kuşlar’

‘uçun kuşlar’

koydum adını

bir giysi örtüsünde yedi bülbül yavrusu

yedi satır, yedi renk, gökkuşağı iğrisi

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Yüreğim sızladığı zaman

Yüreğim sızladığı zaman
Gece yarılarından sonra,şafaktan önce
Bilmediğim bir istasyondan,bilmediğim bir müzik geliyor kulağıma:
Uzak
vahşi
Karanlık...
Gece denizleri gibi bir müzik,
Batık gemilerli gece denizleri gibi bir müzik,
Çağırıyor,çağırıyor beni durmadan
Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim.

Yüreğim sızladığı zaman
Duvarları banka afişli çok eski bir şehrin Cumhuriyet Caddesi'nde iki tüfek bir kelepçe,
Tüfekler garip garip
Kelepçe garip...
Öyle beter
Öyle çamur
Bir yaprak döne yuvarlana,
Bir akarsu bata çıka...
Koşuyor koşuyor bir kadın kelepçenin ardından
Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim.

Yüreğim sızladığı zaman
Bir kara tank çıkıyo bir ağıttan,bir filmden,bir savaş romanından çıkıp yürüyor sevgilerin,özlemlerinüzerinden.
Aşkların,umutların,oyuncakların,küçük emeklerin,büyük kaygıların üzerinden geçip gidiyor.
Su gibi ilerliyor yangın
İşliyor kıtlık karanlığı
Ölüler birden bire şarkılaşıp
Virüsler bakteriler
Bütün dilleri birden konuşuyor herşey.
Çırpınıyor yerde bir damla kan
Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim.

Yüreğim sızladığı zaman
Kör bir çeşme başında kör bir kadın geliyor gözlerimin önüne
Bütün iplikleri bütün iğnelere takıyor da
Ne iplikler bitiyor,ne de iğneler.
Götürülmüş oğluna mı
kaçırılmış kızına mı
Geçen günlerine mi
Unutmuş neye ağladığını
Ağlıyor,aranıyor
Aranıyor,
Bıkmadan
Bilmeden
usanmadan.
Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim.

Yüreğim sızladığı zaman
Ciğerlerime çekerken kötülüğü,
Ellerimle dokunurken kötülüğe,
Ayaklarıma dolaşırken kötülük,
Şu taşı şurdan alıp şuraya koymamanın pis bunaltısı geçiriyor tırnaklarını gırtlağıma.
Kokuyor işyerleri
Kokuyor günaydınlar.
Ne varsa verilmemiş,
Alınmamış ne varsa;
Edilmemiş söz,
Patlamamış öfke,
Uyutulmuş ne varsa
Ne varsa kokuyor birden bire
Ve kayıyor bir şey parmaklarımdan,
Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim.

Yani ben dört mevsime bölerek bu yürek sızısını,
Günlere,saatlere bölerek bu yürek sızısını,
Sokağım,kentim,vatanım sanarak bu yürek sızısını,
Bir yaprağı durmadan işliyorum bu ölümsüz ağaca.

Günlere,saatlere bölerek bu yürek sızısını,

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Yıllar Sonra

seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim
nere gitti tohuma deresinde - o ishalli yalnızlığım
saclarının uzun uzun o güneşli sarisi
yüzünun papatya sabahlığı - haziranlarımda
gülüşünun baharlığı susuşunun sonsuzluğu
nere gitti sende benim olan o sonsuz özlem
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

sen gittin - kaba kilimlerde kaldı ayak izlerim
pırıl pırıl selcilerde görkemli cevizlerde
asma altı su sesi - alacalı güneş sofralarında
sen gittin - inanılmaz öksüzlükler yaşadım
düştüm çetin yollara - türkülere ağıtlara belendim
saclarımda bulut oldun - alnımda demir parmaklık
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

ben çok çektim güzelim - karlı dağlar oldu basım
sen belki de mutluyudun - güzel günler geçirdin
çünkü kaf dağında prensestin - soylu bir güzelliktin
yaklaşılmaz bir varlıktın - masallık bir acıydın
göz göze geldik bir gün - bir dağ başı durağında
bindik ayni trene - kavuştuk yıllar sonra
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

haziranım sarı gülüm yaz güneşim özlemim
nice nice sular geçti - bildin mi köprülerden
kaç bahar kaç sonbahar kaç çocuk kaç intihar
nerdesin sen nerdeyim ben ne söylüyor bu çizgiler
bu aynalar neden böyle yakından bakıyorlar
neler anlatıyor bu şarkılar - uzak geçmişimizden
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

ağlamak bir dağ gülü - bir yanık orman belki
bir kurumuş çeşme belki - bir kimsesiz tutuklu
uçaklar otobüsler vapurlar telefonlar
haziranım sari gülüm yaz güneşim papatyam
kime giydin o akları - kim kaldırdı duvağını
kim kokladı kim baktı - bağrına kim - yıllar önce
seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Şapka

bak işte görüyor musun diyemiyorum
dilimin ucunadek geliyor diyemiyorum
bir gökyüzü var ki bu senin bilmediğin
bir kırmızı var ki bu senin hiç görmediğin
balıklar öyle yüzmez o sularda, sen yoksun
şarkılar bir böyle götürmez insanı erguvanlardan
sende hiç özlemek yok mu a bekleroğlu
sende hiç bunalmak yok mu a cennetmekan
ne tutarsın bu şapkayı başında
ne tutarsın bu başında şapkayı
bak işte görüyor musun diyemiyorum
dilimin ucunadek geliyor diyemiyorum

biliyorum nah işte mutluluk şuracıkta
şu kilidi kırdınmı arkası cennetiala
hidrojeni füzesiyle korkuya kuluçkada
höt desen devrim doğuracak perşembe gebe
bak işte görüyor musun diyemiyorum
dilimin ucunadek geliyor diyemiyorum

sen hiç vatansamaz mısın varsamaz mısın
sen hiç onursamaz mısın çoksamaz mısın
sen hiç utanmaz mısın arlanmaz mısın
hele bir döndür başını da şu gidişe bak
hele bir döndür başını da şu düzene bak
hele bir döndür başını da şu haline bak
bak işte görüyor musun diyemiyorum
dilimin ucunadek geliyor diyemiyorum

köleliğin karşılığını buldum sözlükte
toplumculuk ne demekmiş biliyor musun
biri yer biri bakar biliyor musun
apartıman bundan çıkar biliyor musun
ondan sonra kulismulis kilitmilit mapusane
ondan sonra allahmallah yalandolan kaşkariko
kimden aldın bu şapkayı başına
ne tutarsın bu şapkayı başında
neden yere çalmıyorsun bu şapkayı başına
yere neden bu başı şapkayına
bak işte görüyor musun diyemiyorum
dilimin ucunadek geliyor diyemiyorum

Hasan Hüseyin Korkmazgil
 
Üst Alt