Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Haftanın Konusu] 2006 Ayvalık Temerküz Kampı Kaçış Macerası

Üyelik
4 Mar 2003
Konular
14
Mesajlar
285
Reaksiyonlar
0
  • OturanBoğa Not (2 Temmuz 2006):
    Yıllardan beri Türkiye Sakatlar Konfederasyonu öncülüğünde Ayvalık'ta 'Özürlüler Şenliği' düzenlenir;
    * Bu etkinliğe katıldınız mı? 2006'daki etkinlik hakkındaki görüşleriniz/tespitleriniz nelerdir?
    * Etkinliklerdeki organizasyon kalitesini yıllara göre değerlendirir misiniz? Sizce organizasyonda bir iyiye gidiş var mı?
    * Bu etkinlikle ne yapılmak isteniyor ve sizce amaca hizmet ediyor mu?
    * Sizce bu etkinliğin yararları ve zararları nelerdir?

ayvalik1.jpg


Bu dünyadakiler ikiye ayrılır; [size=6]Değiştirebildiklerimiz ve değişmeyenler.

[/size]Tam on yıl önce katılmıştım Ayvalık “engelliler” şenliklerine. Gerçi tabela ve afişlere “özürlüler şenliği” diye yazsalar da, en azından bu tanımın artık değişmiş olmasını dilerdim. Değişen, iyiye giden ne var?

On yıl evvel katıldığım o organizasyonda da ufak tefek arızalar vardı elbette. Ama genel olarak değerlendirdiğimde benim için de zevkli geçen bir tatil olmuştu. “Benim için de” dedim, çünkü hayatımda ilk defa o kadar çok sakatı bir arada görmüştüm. Neredeyse herkesin yüz ve bedenlerinden etrafa sürekli bir neşe ve mutluluk hali dökülüyordu. Bizim gurubu İstanbul Aksaray'daki derneğin önünden ufak bir otobüsle almışlardı. O otobüse bindiğimiz andan, Ayvalık'taki bir haftayı yaşayıp, yine otobüslere binip dönene dek etrafımdaki insanların çoğundaki aşırı mutluluk hâli beni ürkütmüştü biraz. Çünkü bu gerçek olmasına imkân vermediğim bir durumdu.

Kim bilir? Belki yapay bir tavır dahi olsa şarkılar söyleyip gülmek, gerçekleri “değiştirip” güzel görünmesini sağlamanın en kısa yoludur. Hüzünlü bir şarkının dediği gibi “yalan da olsa beni sevdiğini söyle”..

Ve başka bir şarkı “eğil salkımsöğüt eğil, bu seninki sevda değil” deyip duruyordu belki bende. Hiç bir sorun olmasa da surat asıp, başınız önde gezer, kambur kambur oturur önünüze bakarsanız, bir süre sonra beyninizde mutlaka olumsuz düşünceler aydınlanacaktır. Yani dışa vurduğumuz beden haline iç dünyamızı benzetmeye başlarız. Üstelik kimse bu manzarayı çok izlemez ve yakın olmak da istemez.

Çuvaldızı kendine batır Vefa! Hangi yöne akıyorsa kapıl gidiver etrafa.” deyip akmıştım içine kalabalığın. On yıl önce güzel bir hafta yaşadım, çok güzel insanlar tanıdım orada. Ama genel olarak özetlendiğinde bu gibi etkinlikler, “engelliler camiasına” zannımca HİÇ bir yararı olmayan uğraşlardır. Kezâ belirsizleşmesi gereken “engelli-sağlam” hattına her yıl yeni kaleler ve burçlar inşaa etmekten öteye gitmez, gidemez, gitmeyecek de! Etkinliklere katılan sakatların yüzlerindeki mutlulukla ölçemezsiniz başarıyı. Üstelik down sendromlu bir gencin meleklere benzeyen sürekli ve saf gülüşünü afişe edip dernekler yararına kullanamazsınız, kullanmamalısınız! Onlar zaten gülüyordu, siz sonradan geldiniz.. Onlar zaten açılmış çiçekler gibiydi. Siz gelip bu güzelliği kendi yakanıza yamadınız.

Yüzlerdeki mutluluklar birer birer açar ve dağılır etrafa. Bu kısacık anların toplum içerisindeki “engelli-sağlam” sorununa ne faydası var ki? Yüzde kaç engelli iş buldu bu mantık sayesinde? Yüzde kaç engelli eş buldu? Sayılar verin artık, şunu şunu başardık deyin, afişlere yazmayın hep aynı hikâyeleri. Neymiş “dışımıza değil, özümüze bakın”.. Peh! Ne yaratıcı, ne müthiş bir söz!! Çok kaşıdınız mı kafanızı bunu düşünürken?!

On yıl evvel gittiğim şenlik yine de güzeldi. Beni bir spastik genç ve ailesinin odasına vermişlerdi. Bir kamu kurumu misafirhanesine ait odalar geniş ve rahattı. Denize sıfır bir konumdaydık. Eğlenmek için gazino benzeri bir ufak bahçesi vardı. Arkadaşların arasında şahane müzik yeteneği olanlar çıkıp türküler ve şarkılar söylüyorlardı. Bir iki gün oda arkadaşımın üç yaşlarındaki tatlı kardeşine refakat ettim zevkle. Geniş güzel bir kamptı. Tiyatro sahnesi bile vardı. Ufaklığın kolundan tutup tiyatroya gitmiştim. Çeşitli, engel türlerinden oyuncuların oynadığı sessiz ve duygusal yoğunluğu sert olan bir oyun sahnelenmişti. Ufaklığın ihtiyacı için salondan çıkıp odaya dönerken abisine rastlamıştım. Telaş içindeydi. Meğer annesi de bizi aramış bir süredir. “Sorun yok, tiyatrodaydık, hem kaybolmayız ki” demiştim gülerek. Cep telefonlarının henüz etrafta görünmediği zamanlardı tabi. Güzel, çok güzel anılarım oldu. Etrafta üzerlerinde aynı tişörtlerle dolanan bir sürü liseli ve üniversiteli genç vardı. Bu gönüllüler özellikle yemek vakitlerinde masaları bir bir dolaşıp servis yapıyorlardı.

Her şey çok güzel gidiyordu ki, hepimizi Ayvalık meydana giden bir caddede sıraya dizdiler. Caddenin iki yanında ise halk durmuş olanları seyrediyordu. Çok sıcaktı, çok utanmıştım. Kendimi birden kör, topal, sandalyeli, spastik ve zihinsel engelli gibi kişilerden oluşan bir gürûhun arasında buldum. Kameralar falan ara sıra aramıza girip objektiflerini tek tek bize dikiyorlardı. Yan yan veya sekerek, titreyerek, tekerlek çevirerek, bastonları yanlara yayıp yengeç gibi aksak veya bir hata edip gündüz ortaya çıkıvermiş yarasalar gibi şaşkın bir şekilde ilerliyordu bu tuhaf karışım. Ne oluyordu? Kim koymuştu beni bu caddeye? Şöyle bir hamle yapıp sıvışsam aralarından kaçabilir miydim?

Kaçamazdım! İki tarafımızı sağlam insanlar kaplamıştı! Neydi bu iğreti yürüyüş? Yaşadığımız o bir kaç güzelliğin diyeti miydi? Kime ne ödüyordum?

O yürüyüş günü olup da, önceden iyi niyetle kendime batırdığım çuvaldızın acısı fena çıkınca, etkinliğe dair her şeyi, her güzelliği siliverdim aklımdan. Teşekkür ve minnetlerimi, güzel anılarımı orada tanıdığım o güzel insanlara yükledim tek tek. Ve çuvaldızı kocaman bir balona batırdım. İçi sadece laf kalabalığıyla dolu balondu bu. Derneklerin o pembe balonu daha şiddetli bir gürültüyle patlamıştı bu sefer kafatasımda!

Dünyadakiler ikidir; Değiştirebildiklerimiz ve değişmeyenler! Çok, çok uzun bir süre kendimi sakat olarak görmedim, beni öyle görmüş olsalar da bilmedim. Gençlikte herkesin yaşadığı bazı oluşum ve yıkımlar, sakatlığımı biraz olsun yüzüme vurmuşsa da, beni asıl yere seren darbeler, çalışıp didinip üniversiteyi bitirdiğimden itibaren gelmeye başladı. İş aramaya başlamıştım. Bu yol, neredeyse on yıl sürecek bir işkenceli gidişatın başlangıcıydı.

Çocukluğumda yapılan zekâ testiyle toplumun en üstteki yüzde ikisine yakın bir azınlığa dahil olduğum belirtilmişti. Bilgisayarların evlere bile girmediği, bilinmediği zamanlarda ben programcı olma yolundaydım. Gücümün yettiğince kendimi hayatın her alanında yetiştirdim. İyi seviyede bir yabancı dilim olmuştu. Dünyamdaki bütün fiziksel, sosyal, ekonomik vesaire engellerden sıyrılmış olarak, istatistiksel olarak bakıldığında bu vasıflarda bir insanın ülkemizde kaçta kaça denk geleceğini bilmiyorum. Ama belki, hiç yapmadığım bir şey yapıp, kendime paye biçeceğim. Çünkü kimse, hiç kimse Vefa'yı hafife almamalı!

Hafife alınmayı bırakın, öyle an geldi ki, adam yerine konduğum için sevinme zavallılığına düştüm. Şu an sevdiğim bir kurumda, sevdiğim bir mesleği yapıyorum. Ama kadrom, ünvanım ve maaşımı toplayıp bir kefeye koysam diğer kefedekileri yerinden bile oynatamaz. Yine de işimi ve görevimi zevkle, gururla yapıyorum. Çünkü koşullar böyle.. Koşullar böyle!

Şimdi engellileri temsil ettiği iddia edilen derneklere döneyim. Biri çıksın ve bu derneklerin ne işe yaradığını, topluma ve bireylere ne faydalar sağladığını somut bir şekilde, madde madde ifade etsin. Biri çıksın sorsun, bir diğeri de cevaplasın; “Vefa, sen bunca özelliklerde yetişip, seçkin bir konuma gelmiş olmana rağmen, neden akıl ve mantığa sığmayan bir şekilde on yıla yakın bir süre işsiz dolaştın. Üye olduğun ve gidip geldiğin dernekler o zaman zarfında ne yapıyordu? Ki o derneklere üye olmana bile gerek olmamalıydı. Onlar işini yapıp senin daha insani koşullarda yaşayacağın bir ortamı topluma sunmalı-sağlamalıydı. O boş geçen yıllarda kaybettiğin mesleki enerji ve umuduna ne olacak? Şimdi neredeyse emekli olacaktın, onca kayıp zamanı kimler üstlenecek?...”

Değiştirebildiklerimiz ve değişmeyenler! Aradan on yıl geçti. On yıl, yani kırk mevsim. Dünya değişti, başkanlar değişti, şehirler değişti, müzikler, zevkler, filmler değişti. Cep telefonu çıktı, heves oldu, furya oldu, hastalık oldu. İnternet icad olup neredeyse her eve girdi. İletişim değişti, yaşama hızı değişti, ulaşabildiğimiz bilgi miktarı değişti.

Ama engellileri Ayvalık şenliklerine götüren o küçük, eski ve rahatsız edici otobüsler değişmedi! Afişlere yazılan o beylik sözler değişmedi. Sakatlığımızı bir kürsü gibi kullanıp nutuklar atan o mantık değişmedi. Nereye gittiği, ne amaçla yapıldığı, ne faydası olduğu bilinmeyen o yürüyüşler değişmedi.

On yıl sonra, yani bugün, yani Mayıs 2006' da beni bir dostum aradı. Gel dedi, Ayvalık şenliklerine gidelim. Dedim olmaz abim, ben o şenliklerin ne olduğunu bilirim. Dedi gel, bu yıl çok güzel olacak, beş yıldızlı otellerde ağırlanacakmışız. Dedim ne oteli, devletin o güzel misafirhanelerine ne oldu ki? Dedi ki onlar tadilattaymış. Haydi gel, kırma beni, gezer tozar, eğleniriz seninle. Dedim peki abim, geliyorum senin o güzel hatrın için. Ama bil ki yürüyüş, kortej falan olursa beni yok bilin. Dedi ki boşver korteji, biz güzel vakit geçireceğiz. Tamam dedim, geliyorum.

Ve 23 Mayıs 2006 sabahı saat 07 ye doğru Sarmısaklı garajına indim. Dostumu aradım, dedi biz yoldayız, üç dört saati bulur varmamız. Dedim ki burada kimse yok, şu otel adını söyle de gideyim. Bir simit ve gazoz aldım, garaj büfede masaya oturdum ve yol yorgunluğumu biraz olsun unuttum. Otelin yerini sordum. Genç bir adam dedi kardeş seni ben götürürüm, hadi gel atla taksiye. Dedim dur yahu, simitimi bitireyim!

Konuşkan taksicim beni müzik ve sohbet eşliğinde otelin önüne götürdü. Fırladı sanki mühim bir adammışım gibi benim kapımı açtı. Dedim borcum nedir? 15 YTL dedi. Oha dedim içimden, yol bitti bir şarkı bile bitmeden. 5 YTL lik yola 15 istedi açık göz herif! Dedim içimden Allah'ından bulsun, yorgunum, hiç tantana edecek halim yok bu adamla.

Ve böylece sabahın ilk kazığını yemiş olduk!

Bahçede, güneşin altında bekleyen iki üç gurup vardı. Evet, gurupları saatlerce mesafeden getiren minibüsler aynıydı! On yıla rağmen, bir futbol takımına sağlanan rahat yolculuk seviyesine bile gelinmemişti. Bazı guruplar, belediyelerinin tahsis ettiği kırık dökük eski şehir içi hat otobüsleriyle gelmişti. Ki bu sıcaklarda bir saatlik yol bile bir eziyettir bu otobüslerde.

Otel dış girişinden hiç hoşuma gitmemişti. Her yerden uzak bir konumdaydı. Çöl ortasında, harabe bir köyde gibi hissettim kendimi. Etrafta otel çalışanı olduğunu sandığım “suratsız” bir takım insanlar dolaşıyordu. Kılık kıyafetiyle civar köylerde yaşadığı belli olan kadınlar ve genç kızlardı bunlar. Birer birer ortaya çıkıp otele ve ilgili çalışma yerlerine gidiyorlardı. Sanki zorla getirilmiş gibiydiler. Sanki etrafta gardiyan veya hastabakıcıların dolaştığı bir bakımevine gelmiştim.

Vallahi yol uzun olmasaydı atlar dönerdim o anda İstanbul'a. Millet gibi ben de etrafta dolandım saatlerce. Nedense içeri almıyorlardı. Bazen resepsiyonda oturduk, bazen dışarıda gölge bir yerde. Öğleye doğru benim arkadaşım ve gurubu da geldi. Ve bir takım tantana ve pürüzlere rağmen içeri alındık. Alındık ama oradaki dernek sorumlularının bana bir çıkıntıymışım gibi bakmalarını unutmayacağım! Yıllar yıllarca beni de peşlerinde sürükleyen o derneklerin ve federasyonun uzantıları! Yahu dedim içimden, buradaki çok kişiden kıdemliyim ben, asıl sen kimsin, kimi temsil etmektesin?

Neyse... Döküntüler otelimize girdik. Bize layık olan buydu zanlarınca. Aksak müşterilere aksak otel! Üç yataklı odaya dört kişi verildik. Dediler ki şanslısınız, altı kişi kalanlar da var!

Aman Allahım! Neredeyiz, tecrit kampı mı? Hiç mi insafınız yok? Hiç mi mantık işlemez burada? O küçücük minibüslerde saatlerce yol tepen güzel insanlara vereceğiniz “hizmet” bu muydu? Tekerlekli sandalyedeki arkadaşların, üç dört kişinin yan yana konmuş yataklarının üzerinden yuvarlanarak yerine ulaştığını duydum. Odamızdaki neredeyse hiçbir şey çalışmıyordu. TV varmış klima varmış diyenler olursa sadece bir örnekle susturacağım; Bizim odamıza ait banyodaki sifon bile çalışmıyordu!!!

Ya sabır dedim eşyalarımı çıkardım, çıkardığıma da pişman oldum. Dört kişiydik ve yataklar odayı kaplamıştı. Çıktım havuz denen yeri göreyim dedim, çünkü denize girecek bir sahili yoktu otelin. Ortada büyük bir havuz vardı. Etrafta otel yapısına dair her şey ya bakımsız ya kırık döküktü. Bahçe dekor havuzları boş ve kirliydi. Dedim yemeği bekleyelim, sonra suya girer serinleriz. Havuz yanı başındaki yemek yendiğini sandığımız binaya gittik. Dışarıda ve içerde masalar vardı. Dışarıdaki sandalye ve masalar plastikti ve gölgelenmesi için hiç bir önlem alınmamıştı. (gölgelik için gereken tenteleri iki gün sonra kurdular!)

Üç arkadaş iç tarafta oturup yemek vaktini bekledik. Kapılar açılınca girdik. Açık büfe çorba, bulgur pilavı, tavuk, salatalar vesaire vardı. Bir garsona yardım için rica ettik, siz seçin ne istiyorsanız ben masanıza getiririm dedi. Tamam dedik. Tabağımıza salataları koydurmuştuk ki şef olduğunu sandığım biri geldi. Bize o gün için öğle yemeği hakkımız olmadığını söyleyip tabağı geri aldırdı. Dedik yakında yemek yenecek yer yok mu? Yok dediler, yedi kilometre mesafe var! Tamam dedik, paramızla yiyelim? Olur dedi garson, olur ama önce bizim otel müşterisi yesin, müşteri sayısına göre yemek pişirdik. Kalırsa girer yersiniz.

Bir saate yakın da bu sebeple bekledik. Ve garson geldi. Şimdi yiyebilirsiniz dedi. Yemek ücretleri 15 YTL dir. Dedik toplam mı? Yok dedi, kişi başı 15 YTL! Yuh dedim, bu dernekler kendileri gibi ucube bir yer bulmuşlar, vallahi söylenecek söz yok! Kimse akıl etmedi mi bu insanlar acıkınca ne yapacak? Ee dedim, diğer yüzlerce insan ne yaptı, nerede yedi? Şurada üç tabak yemek verseydiniz oteliniz mi batardı? Bu mu şenlik dediğiniz?

ayvalik2.jpg


Neyse ki Urfa gurubundan arkadaşlar dışarı çıkmışlar araçla. O guruptaki diğer bir arkadaş koşturdu ve onları arayıp birer döner ve ayran ısmarlayıp 8 YTL ye doyduk. Yeri gelmişken söyleyeyim, en çok bu gurubu sevdim, Allah razı olsun çok içten ve sıcak insanlardı. Keşke dernekler arası sağlam bir iletişim olsaymış da Urfalı arkadaşlarca yapılan bir sıra gecesi ziyafeti düzenlenseymiş. En çok bunun olmadığına üzüldüm.

Havuza sadece bir defa girdim. Çünkü böyle bir otelde havuza gereken itinanın gösterilemeyeceği apaçık ortadaydı. Havuz öncesi girilecek ilaçlı havuzcuklar yoktu. Duşlar da çalışmıyordu. Zaten bunu bilen, önemseyen veya haberdar edilen kimse yoktu.

ayvalik5.jpg


Akşam yemeği vakti geldi. Dış mekanda, yani plastik masa ve sandalyelerde yer gösterildi engellilere. Engellilere gelen yemek ayrıydı. Otel müşterisi ise içeride, hemen pencereden görebileceğimiz mesafede, ahşap masa ve sandalyelerde açık büfe yemeklerini yemekteydiler. Biz, yani “özürlüler” de tentesi bile kurulmamış bir alanda oturmuştuk. Ayrı gayrı yerlerde, ayrı gayrı yemekler yiyorduk, aramızda birer pencere. Plastik masalar, sandalyelerde ve plastik çatal kaşıklarla yedik.

Plastik çatal kaşıklarla yiyorduk yemeğimizi mahkûmlar gibi. İnanılmaz derecede acıyordu içim. On yıl evvelki o kortejde sandım kendimi. Kurtulmam gerekiyordu buradan. Bu muydu toplum için hizmet? Bu muydu verilmek istenen mesaj? Bu muydu bu güzel insanların hak ettiği? Nerede etrafta fır dönen o gönüllü gençler?

Bir güzel şarkıdaki gibi “Bir adım ileri, iki adım geri” her şey on yıl evvel olduğundan bile beter hale gelmeli.

O gece en çok üç saat uyuyabildim. Beni davet eden arkadaşım yerde uyuyordu! Evet, yerde uyudu, hiç bir yastık ve döşek olmadan. Koskocaman bir adam olmasaydım, avaz avaz ağlayıp feryad edecektim insaf etsinler diye. Sabah dedim en geç yarın buradan çıkıyorum dostum. Sırf senin hatrına geldim buraya. Sen yerde, beton üzerinde yatarken canım acıdı. Katlanamam bu derde ben. Geliyorsan gidelim, paramızla bir yer bulup, iki gün için de olsa bu şoku biraz atlatalım. Tamam dedi. Hazırlanıyorum, yarın gideceğiz.

Yastığım kaya gibi sertti. Sular az akıyordu. Sifon çalışmıyordu. Yemekler berbattı. Çalışanlar bizi hor görüyordu. Kimi kime şikayet edecektim ki?

ayvalik3.jpg


Nedir bu şenlikler? Amaç ve hedef nedir? Ne istenir ne elde edilir? Her yıl tekrar tekrar sahnelenen bu gösterilerden kimler fayda görür? Toplum içerisindeki engelliye bakış açısında bir gelişme sağlamış mıdır?

Hayır! Bu mantıkla hiçbir gelişme sağlanamaz! Bu senaryo ile özürlü ve sağlam arasındaki çizgi daha kalın bir şekilde çizilir her sefer. Dernekler yine afişler asar caddelere. Yine toplar toplayabildiği kadar sakat insanı ve geçer başlarına yürütür caddelerde.

Allah aşkına söyleyin; On milyon engelliyi de toplasanız aynı meydana.. Ve gösterseniz halka aha burdayız, biz DE varız diye.. O bildik nutuklarınızı atsanız, şarkılar söyleseniz, isteklerinizi sıralasanız ve dağılsanız evlerinize.. Ne olur ki bir hafta sonra?

Vallahi de billahi de toplum içerisinde ENGELLİYE DAİR HİÇ BİR SORUN OLMASAYDI bile sırf dernek ve benzeri oluşumların ve bu sakat mantığın sergilediği tutum sayesinde engelli kişiler birden toplumdan soyutlanıp, suçlu kişiler gibi titremeye başlayacaklardır.

Derler ya “sağlam girdim hasta çıktım”. Bu şenliklerde “işaret edilen özürlü gurubuna” dahil edilmiş olmak bile insanı rahatsız ediyor. Parmağınızı uzatıp göstermeden önce de sakattık biz! Siz böyle yaparsanız, nutuklar atarsanız tabii ki dilenciler bitmez etrafta.

Yıllardır yapılan bu şenliklerin 2006 ya denk düşeninde gördüğüm özensizlik ve kötüye gidiş beni son derece üzdü. Zamanla daha ustalaşıp, daha iyi koşullar sağlanacağı yerde, türlü sefalet ve aksaklıklar içinde dolanan insanlar görülüyordu.

Tekrar çuvaldızı alıp kendimize batıralım. Birey olarak ne yaptık şu hayatta? Laylomların ve eğlencelerin gerçekte bizlere ne faydası oldu? Yıllar yıllar boyunca işsiz dolaşıp da tamamen bir tesadüf eseri sınava girip iş sahibi olmasaydım, bu oluşumlar bana bir iş bulabilecek miydi? Vallahi hiç sanmıyorum hatta eminim ki bulamazlardı. Ne yaptım ne başardımsa kendi imkânlarım ve ailemin desteği ile yaptım. Devletimin açtığı okullarda okudum. Devletimin açtığı sınavlara girdim. Devletimin verdiği bir işi zevk ve gururla yapıyorum. Rahatsızlığım dolayısıyla asker olamadımsa da, gerekirse herkes gibi ben de vatanım, ülkem, ulusumun yüksek değerleri için canımı veririm.

Öyle görülüyor ki sakatlık kavramı ya bireylerce veya dernek vs oluşumlarca kullanılıyor. Bu ve benzeri yöntemlerle isteniyor, isteniyor, isteniyor.. Dilenciliğin her tarzı meydana seriliyor. Neyiz ki biz Allah aşkına? Bizi kime karşı savunmaktasınız? Suçumuz neydi ki bu konuma düştük? İş yapın iş, elle tutulur, gözle görülür sayılar verin. Boş laf kalabalığı taşıyıp durmayın yarınlara.

O iki günlük Ayvalık kamp maceramda çok önemli bir şey dikkatimi çekti. Dokuz yaşlarında bir çocuk gördüm. Bir bacağı kısaydı veya ayağı yoktu. Ahşap değneklerle geziyordu. Ahşap değnekler ki ağır ve kabaydılar. Onun gibi ahşap değnekli bir kaç kişi daha vardı.

Çok mu zor ki bu güzel insanlara birer alüminyum değnek vermek? Maliyeti tutsa tutsa 10-15 YTL lik bir araç olmalı bu, zira piyasada 25 YTL ye satılıyormuş. O iki günden sonra kamptakiler neler yaptılar nerelere gittiler bilmiyorum. Ama dilerim birileri akıl edip onlara yeni birer değnek hediye etmiştir. Dilerim mutlu dönmüşlerdir kamptan evlerine.

ayvalik4.jpg


En azından bu yeter bazılarımıza!

30 Mayıs 2006
Vefa LÖK
 
Söylenecek çok şey var kuşkusuz,

Bizi en fazla görevimizi yerine getirmiş olmanın sanal mutluluğu yakacak

Ya şimdi en iyisi susayım, ayarlamayı tam yapacak gibi değilim bu sıralar, noktasız konuşmalar aklımı çelmekte....

Geçmiş olsun dostum
 
Ooooooooooooooooof oooooooooooooooof ve de of!
Ben en iyisi bir sakinleşip geleyim.
Bu başlık lütfen "Gündem" olsun sevgili arkadaşlar.
Lütfen "Şenliği!" bir başka gözden anlatan bir arkadaş da olsun. Vefa dostum sana ve gözlemlerine inancım sonsuz ama insanın inanası gelmiyor:(
Bir olumlu detay bile içime azıcık su serpecek sanki....
Sevgilerimle
 
arkadaşlar bizde iki arkadaş kanatlı tırtılın kaldıgı otelde kaldık biz perşembe sabahı geldik otele hiç bir dernegin kontenjanından gelmedik otele vardıgımızda özürlülerin başı olan kamp sorumlusu olan adama yer sordugumuzda tekne turu var gidip gelelim yer verecem size dedi size bizde iyi tamam dedik çantalarımızı resepsiyona bıraktık katıldık tekne turuna yorgun argın tekneden döndügümüzde adam bize yer vercek diye bekledik 3 saat sonra dayamadık uykumuz gelmişti sorduk adama adam ne desin bide yer yok dedi yer veremiyoruz size dedi siz niçin geldiniz dedi bize bende tam diyecektimdi bu kadar saglam insan niçin geldi cahilligine verdim demedim bişey iyi dedik madem paramızla kalalım dedik resepsiyona boş oda varmı dedim iki kişilik var dedi herşey dahil sabah ögle akşam yemegi limitsiz içki 40 milyon dedi çok dedim otel sahibi nerde dedim gösterdi gittim konuştum 30 milyona odayı tutuk iki kişi 60 milyon sonunda odaya gidebildik bu bize yer varmeyen adamın adını biliyorum ama açıklamıyorum tam bir rezaletti bu sene ayvalık kampı
 
aslında yukarıda yazılanların coğu doğru...ama olumlu yanları hiç anlatılmamış..ama herşeye rağmen oraya gelenlerim çoğu tüm eziyetler rağmen keyfine bakmasını bildi..

madenki o kadar şikayet edeceksiniz(KanatlıTırtıl,semino
)...o otele değilde...daha lüks bir yere gidebilirdiniz...
 
Sevgili naskaa öyle yapmadıgımızı nerden bılıyonn..tam olarak okusaydın o rdan kaçtıgımızı ve başka yere gectıgımızı anlardınnn...

sevgili semino...oyle yaptığınızı ve niçin geldiğinizide

benim gibi uzaklardan ve oraya gelmek için ne kadar zahmet hata işkence çekti bilemezsin..arkadaşların eziyet (başta yemek,yatak,su vs) çekmesi konusunda ise geceleri uyumadığımı bilmeni isterim..

Hangi şartlarda otel kiralanmış ve hükümetin nasıl engel çıkardığını hata engel olduğu,yaşanan sorunlar sabaha kadar genel başkanla konuşulduğunu sorunların asgariye indirildiğnde haberin yok galiba...hata otel sorumluları arkadaşlardan özür bile dilediler...
fazla uzatmasak iyi olur...
 
O size yer vermeyen adam muhtemelen Mutlu beydir.
Geçen sene de bizim ikizlerle gidişimize takmıştı.
Oysa ben ilk defa gitmiştim o şenliğe ve zannetmiştim ki bu şenlik engelli aileler için yapılan bir tatil imkanı.

Meğer sadece sakatları biraraya toplayıp yapılan bir duygu sömürüsü imiş.

Bir defa en baştan o topluluğun başına hem engelli hemde engelliye güleryüz gösterebilecek birini vermeleri gerekiyor. Mutlu beyde güleryüz yok.

Sonra madem paraları yok o kadar insanı bir araya toplayıp rezil etmenin bir anlamıda yok yapmayın o zaman bu şenliği kaldırın.

Geçen sene yaşadığım sorunlardan sonra bu sene gitmeme kararı aldık eşimle. İyide yapmışız.
 
Sevgili Vefa bu çilekeş macerayı bile o kadar güzel anlatmışsın ki.
teşekkür ederim,ağzına sağlık.

Yazını okdukça anlattıkların ile anılarımdaki bir yer o kadar çok örtüştü ki
anlatamam. Acaba dedim olabilirmi diye. Sonra semino ile görülürken sordum. Şühelerimde yanılmamışım.

Yıllar önce eşim ben ve 2 çocuğum ile kaldım o otelde. O zaman bile dökülüyordu otel.
Hizmet kötü, aktivite sıfır, hijyen yok,otel paspal. Üstelik turla gitmişiz.
Araba yok Ayvalık' a uzak mesafede. Otelin servisi yok. Çocuklar küçük.

Ne çileydi anılarım canlandı ve biraz ter bastı beni.

Sizlere geçmiş olsun diyorum.

Kimse sakatların arkasına sığınarak sömürü yapmasın. Böyle bir organizasyon yapmak zorunda
değilsiniz. Şayet yapıyorsanız. Bu mutlaka insanca olmalı. Bu işin başındakilerin birinci
vazifesi budur. Yoksa maazeret üretmek değil.
Hiç mi iyi şey olmamıştır, belki olmuştur. Ama bu iyi şeyler demekki okadar
azınlıkta kalmış olacakki bahsetmeye değer bile görmemiş katılımcılar.

Saygılarımla.
 
naska' Alıntı:
aslında yukarıda yazılanların coğu doğru...ama olumlu yanları hiç anlatılmamış..ama herşeye rağmen oraya gelenlerim çoğu tüm eziyetler rağmen keyfine bakmasını bildi..

madenki o kadar şikayet edeceksiniz(KanatlıTırtıl,semino
)...o otele değilde...daha lüks bir yere gidebilirdiniz...

Bu arada Naska sözüm sana oraya gidenlerin çoğunun tatile verecek parası yok. Ücretsiz hem tatilimi yaparım hemde dostlarımı arkadaşlarımı görürüm diye düşünüyorlar.

Yapılan yanlışı minnet borcuyla alttan almanın alemi yok.
 
Zaten şimdiye bir defada olsun, bir derneğin engellilere güzel birşey yaşattığını duymadım.

herşey o kadar göstermelik ve içi boşki....

yazıklar olsun........
 
naska kardeş olumlu bir yerini söylermisin bizi 80 kilometrelik yola götürdüler piknik için o kadar yorulduk biraz dinlenelim dedik yarım saat kalkın gidiyoruz ayvalıkta basket maçı var dediler yer süper yerdi fakat tekerlekli sandalyeler için hiçte ideal degildi rezillikti 80 kilometrerelik yola yarım saat için götürdüler rezillik daha önceden deselerdi o piknige kimse gitmezdi bence özürlüler özürlüyü kullanıyor
 
Vefa valla arena ekibinin yaptığını kaleminle yapmışsın eline sağlık çok üzüldüm inanki ne bu rezaletler istenirse yapılamıyacak işler değil bunlar ,şu ülkemizin tüm güzellikleri hep zenginlerimi nah alırlar bizi avrupa birliğine zihniyetler değişmedikçe .....
 
Birde anlamadığım neden oraya her sene aynı kişileri götürüyorlar ki.
10 senedir üst üste gidenler varmış. Bu imkanı her sene farklı bir özürlüye yada ailesine verseler olmazmı.

Ayrıca bence bir özürlüye bir refakatçi yeter. hatta çoğu arkadaşımızın refakatçiye bile ihtiyacı yoktu geçen seneden gördüğüm kadarı ile. Oysa bir özürlü yanında 3 tane refakatçisi olanlar vardı.

Yoksa bu Ayvalık kampı tanıdıklara çekilen kıyağa mı dönüştü zaman içinde.
Anlayalım.
Neden her sene aynı kişiler gidiyor. Türkiye'de başka özürlü kalmadı mı o malum isimlerden başka.
 
Semih belki bir dahaki seneye ders alırlar bu olaydan diye umuyorum. Ders alırlarda bir dahaki seneye aynı hatayı yapmazlar.
 
Yaşadıklarınızdan ötürü üzgün olduğumu bilmenizi isterim.Şahsi fikrim bazıları eğlenmek için masrafları paylaşmak adına veya sömürü adına özürlü insanları kullanmaktadır.Tek sözüm asla kendinizi kullandırmayın.......
 
Cehennemde her milletin bi kazanı varmış.Kazandan atlayabilen cennete kaçabiliyormuş.Bu yüzen her kazanda nöbetçi zebaniler varmış ve ellerindeki mızraklarla kurtulmaya çalışan günahkarları tekrar aşaya atıyormuş.Bazen arada kaçabilende cennetlik oluyormuş.
Zaman zaman bu zebaniler nöbet değiştirir,yenileri gelirmiş.
Baş zebani yeni gelenlere işi öğretir,çok dikkatli olmalarını tembihlermiş.Günlerden birgün,2yeni zebani gelmiş.Şef olan kazanları tanıtıyormuş.Bu arapların kazanı,bu ingilizlerin,bu almanların falan gezdiriyormuş.Yeni olan birden atılmış,efendim biz bu kazanamı geldik,kimse yok başında...
-hayır o kazanda nöbetçiye gerek yok zaten.
-bukadarmı iyi bir millet bunlar efendim.. diye hayret etmişler.
Şef zebani önce nöbetçisi olan bir kazana getirmiş bu acemileri.Bir bakmışlarki, omuzomuza vermişler,kurtulmak için birbirlerine yardımcı oluyorlar.Başlarındaki nöbetçilerde,tekrar aşaya atmak için bir oraya bir buraya koşuyorlar.. Sonra almış bu acemileri bekçisi olmayan kazana götürmüş şef.Eğildiklerinde gördükleri manzaru şuymuş;birileri yardım edip arkadaşını kurtarmaya çalışıyor,ama başka biri gelip onu iktiriyordu,kurtulmaya yakınlaşmak şöyle dursun,2kişi omuz verince bile,diğerleri hepbirden onları aşaya çekiyormuş.Acemiler şaşırmış.Şef gülümseyerek demişki,
-Bunlar Türkler...
....................................................

Umarım anlatmak istediğimi uygun bi hikaye ile aktarabildim...
Bizim millet olarak birbirimizi yediğimiz gibi,engelli camiasıda beceriksiz insanların elinde.Bu kadar basit bi organizasyonu bile becerememek bi yana,bukadar insanı rezil etmek gibi bir üstün vasfa sahipler.
Yapma yahu beceremessen...
Okadar insana yazık...
Bence bunu düzenleyen kişi isimleri ve kuruluş dernek her ne halt varsa sorumlusu bunu ifşa edin tam ayrıntısına kadar...
Çok yazık....Çokkkkk
 
şahsen bu şenliğe katılmadım, ama yukarıda anlatılanlar doğru ise biz engellileri eğlendirmek için değil, sırf alın size engellilerin en alasını göstermek için çaba sarf etmiş gibiler. Biz engelliler herdaim engelleri ortadan kaldırma amacıyla engelli örgüt yöneticileri olarak bas bas bağırırken, malesef bazı arkadaşlarımız sanki hiç tatil yüzü görmemişler gibi yorum yapıyorlar. ÇOK yazık
 
gönül ne kahve ister ne kahvehane,gönül muhabbet ister kahve bahane

?????????
 
Ya ben anlatamıyorum,
ya başlığı yanlış seçtim,
ya da biz bunu hak ediyoruz. (bu yüksek ihtimalle doğru)

"Koyunun olmadığı yerde keçi Abdurrahman çelebi".. Konu sadece tatil ve kampta kalabildiğim iki gün boyunca gördüğüm olağanüstü aksaklıklar değil ki bu başlıkta. Hem o iki günden (+14 yıl!) sonra ne olabilir ki? Cennete mi döndü yoksa? Kim getirdi o sihirli değneği?

Gezsek, tozsak, buluşmalar yapsak, eğlensek, hediyeler alsak, laylom laylomla nereye kadar gideriz?

Ki muhatabım sadece dernekler vs değil.. Bu siteyi, sizleri, kendimi bile sorguluyorum.. Mesela Sitede bugüne kadar en çok 59 kişi 12.06.2006, 14:30 tarihinde çevrim içi oldu. Oldu da ne oldu? Yahut nesli yok olan kelaynaklara veya vahşice avlanan foklara destek için bir site yapayım size, üye olun, tıklayın.. Tıklayın.. Ne oldu? Webe girip duydu mu kelaynaklar bu çabayı? Sanal işlerin sanal sonuçları olur genellikle.. (sahi ben niye çırpınıyorum ki? Korea atetoz çeşidinden spastik rahatsızlığı olan bir adamım. Siz varın özürlüler diye bir guruba katılın veya kurun, banane!) Geyik ile meşgul olmak da bir ihtiyaç, tamam, amaa....

Somut sonuçlara ulaşmalıyız. Elle tutulan, gözle görülen, bir ağırlığı, hacmi olan işlere imza atmalıyız.. (Yapılan işin joule değerinden ölçüm sonucu nedir, ya da kaç ytl kazandık? Kaç çam ağacı diktik çorak toprağa? Kaç halı ördük? Kaç ceket diktik? Kaç kilo bal çıktı bu yıl? Sahi neden bizim ormanımız yok? Bunu da mı ben söyleyeceğim hı?) Leyleğin ömrü laklakla geçermiş.

On dört yıl! On dört yıllık bir tecrübe(?) den bahsediliyor. İnsan hiç mi ilerlemez yahu? Bu kadar zaman sonra aynı hamam aynı tas devam etmekte olmasını bırakın, suları akmayan, aksa da buz gibi akan bir hamam olmuş.

Şahsen ben hiç bir aksaklığı kabul edemem on dört yıllık bir organizasyon için. Ya hakkıyla yapılsın, ya da hiç olmasın. Ki bizim bu forum yoluyla yapılan WATTABE 2005, ilk tecrübe olmasına rağmen muhteşemdi. Göze çarpan, dikkat çeken, söz etmeye değecek hiç bir aksaklık olmadı. Düzenleyenler de sen ben gibi üyelerdi (Cincin, Cem Abi, Ömer, Bülent, vs)

Özürlüler, engelliler, sakatlarr.. Her neyse, nasıl isimlendiriliyorsa, bu kümedekilere dahil olanlara, dahil olduğunu bilen veya bilmeyenlere sesleniyorum (ben dahil değilim, ben korea atetoz spastikim sadece, özürlü falan değilim, zira sağlamım diyen çok kişiyi, hayata dair bir çok arenada cebimden çıkardım ben). Sizi temsil eden derneklerin ve benzeri oluşumların (bu gibi siteler de dahil) size ne faydası oldu? Sizi nasıl tanıtıyorlar topluma? Onların çizdiği bu özürlü görüntüsünü kendinize uygun görüyor musunuz?

Ha derseniz "biz her şeye razıyız, MUTLUYUZ", siz bilirsiniz. O halde daha çook döner gider bu şekilde devran. Alan razı, satan razı :) (ne gıcık ne sinir bir yorumdur bu ya, söyle ve kurtul)
 
kardeş herhangi bir dernek adına yazmıyorum veya bir kuruluş adına.. söylediklerine katılıyorum eksikler,problemler düzelmeli tabiiki.fakat tatili sadece ayvalıkta görmedik. ben ayvalığa farklı bir yönden yaklaşmak istedim sadece. şu anda burada yazmamız bile problemleri dile getirmektir, evet bahsettiğin gibi karşılığında bir para v.s. almıyoruz belki bize kar getirmiyor fakat.burada site kurmuşlar engelliler.biz adında girmeyelimmi?engellilerle ilgili organizasyonlara katılmayalımmı? kazancımız yoksa konuşmayalımmı. çoğumuz dışarıda engelli dostlarımızın olmadığı ortamlarda sorunlarımızı halledebiliriz burada olmamız bizi güçlü hale getirmezmi. sadece sitede ve engelli olmayan dostlarımız yokmu tabiiki var ama paylaşmak adına buradayız ben kendi adıma tek olma yerine birlik olma yanındayım. siteye üye olmadanda engelli arkadaşlarımın yanında oldum daha çok sesli olma adına,herşey tabiiki muhabbet konuşmak değil bunların haricinde sorunları dile getirici faaliyetlerdede bulunuyorum.yazılarını uzun yazmışsın pekçok örnek vermişsin, ama ne demek istediğini anlatmakiçin son parağraf yeterliydi.yazalım kardeşim yazalım belki okuyan olur da bahsttiğimiz sorunların çözümüne faydası olur.bunlar hepimizin sorunu çünkü biz ler bu zamana kadar geldik belki diğer arkadaşlarımıza yardımcı oluruz.
 
Son paragraf yetmezdi dostum. Yazdıklarına katılıyorum. Bir de yanlış anlama ihtimalini silmek isterim.

Tatil, buluşma ve etkinlikler için ben para, karşılık vs alalım demedim. Yazdıklarımdan bunun çıkması çok garip geldi.

Kastettiğim, laf ve hayal üretimini hayat tarzı edinenler içindi.

Orada kimbilir daha yazılacak ne aksaklıklar vardı da ben yazamadım. Bunları bildirmezsek, daha iyiye, daha güzele nasıl gideriz?

Son paragraf asla yetmezdi. Keyfimden oturup da yazmadım, uydurmadım ben bunları. Artı, hiç de kolay değil benim için oturup saatlerce yazmak. O yüzden, boş şeyler yazıp, geyik yapacak lüksü kendimde pek bulamıyorum.

Ayrıca sana bir tepki değil yazdıklarım Cemil. Dört yıldır bu site var.. Dört yıl sanırım. Forum da üç yıldır açık. Ben isterdim ki, biri çıkıp bu tür etkinliklerle ilgili önerilerini yazmış olsun. Mesela Ayvalık Şenliği ile ilgili yazılmış tesbit ve yorum hiç görmedim.

En baştan beri yazdıklarımdaki gibi, taa 1996 yılında tespit ve tecrübe ettiğim her şey aynı şekilde devam ediyor.

Konu tatil veya otel değil.. Tekrar ediyorum. Asıl konu bu değil. Kim diyebilir ki, sosyalleşmeyin, çıkmayın, evinizde kalın, tanışıp kaynaşmayın diye? Ben asla böyle bir yorum yapmam.

Dilerim her şey umduğunuz gibi olur hayatta. Ne diyeyim artık.
 
Sevgili tırtılım,

Seni anlıyorum. Ben de bu cümleye gıcık oluyorum !!! :D Anlıyorum da ne oluyor???? :D

Evrende hemen hemen her şey bir değişime uğrar. Uğramayan yoktur. Ama bazen çevremize baktığımızda değişimi görmek hemen hemen olanaksız. Değişimi görebilmek için gelişmede söz konusu olmalıdır. Gelişmenin olmadığı yerde değişimi gö re mez si niz!!!!!

Bu gelişmeyi ise bir bütün olarak ele alıyorum. Benim toplumumda bir gelişme söz konusu olmuyor ki, değişim yaşanabilsin. Haaa olumsuz yöne doğru bir gelişmeyi görebiliyoruz.Değişimi göremesek bile o yine değişmeye devam ediyor. İstediğimiz yöne değil elbette ama değişim var.

Bu Ayvalık kampı da buna en güzel örnek. Sadece Ayvalık olarak değil, her yöne baktığımızda öreneğin ben kendi açımdan yaşantıma baktığımda şunu söyleyebilirim;

Bundan bir kaç sene önce, buraya yazıp yazmadığımı bilmiyorum, çalıştığım okulda öğretmen arkadaşlarım gençlikten söz ediyordu.Ve hepsinin ortak düşüncesi de " keşke bizde şimdi genç olsaydık " diye özetlenebilirdi. Bana da fikrimi sordular; " Sende genç olmak istermiydin Sanem ? "

Aslaaaaaaaaaaaaaaaaaaa, cevap bu kadar basit ve netti. Asla genç olmak istemiyorum. ortalama yaşam 60 ise ben bunun 40 ı yaşıdığım için mutluyum. Geriye 20 yıl kalıyor. En azından bu ülkede ve bu dünya da 20 yıl daha idare edebilirim. Düşüncesine 20 yaşında olacağım ve bu koşullardaki ülkede bir 40 yıl daha yaşayacağım. Yokkkkkk yaşımdan memnunum ve ben çok şanslıyım.

Cevabım buydu. Çok genellersek başa çıkabileceğimiz bir konu değil bu. Fen dersinde bileşik kaplarla ilgili bir deney yapmıştık çocukluğumuzda. Bir sıvıyı bileşik kaba döktüğümüzde sıvının kaldığı yer tüm borularda eşittir. Eğer yoğunluğu farklı sıvılar kullanırsak sıvıların kaldıkları yerin uzunluğu farklı olabilir.

Benim ülkemde engelli engelsiz, yaşam tarzı aynı yoğunlukta. Hangi alanda bana doğru düzgün bir şey gösterebilirsiniz ki Ayvalıkta işler doğru gitmiş olsun. Ayvalığın yoğunluğu farklımıydı? :D

Haaa bizler yüreklerimizi ortaya koyarak bir şeyler yapmaya çalıştığımız Wattabe de her şey güzeldi. Ama inan o sadece orayla sınırlı bir şeydi. Yoğunluğumuz farklıydı kısacası. Ve sınırlardan çıktığımız andan itibaren aynı yoğunluğun yaşandığı alanlara geri dönmedik mi?

Uzunnnnnnnn çok uzun zamandan beri insanlarımıza birey olmadan bireyci olmayı öğreten bir mantıkla yaşamaya devam ettiğimiz sürece her yerde yaşanılanlar bize ters gelmesin. Doğal karşılayalım anlamında bir şey demiyorum. ben de doğal karşılamıyorum. Ama farkında değilmisin don kişotlara benziyoruz. Ve savaştığımızda gerçekten bir yel değirmeni.

Don Kişotlar kaybetmeyi ilk başta göze alıp kaybedeceğini bile bile savaşanlardır . Pes etmek anlamında değil tabikii bu. Don Kişotlar pes de etmez üstelik.

Dileğim Don Kişotların çoğalmasından yanadır.

Seni sevgiyle kucaklıyorum benim canım dostum.
 
sevgili vefa yazını paylaştım ve düşüncelerimi yazdım. bu konu başlığı altında yazacağım bu kadar. diğer konularada zaman ayırmak lazım. burada yazan her insanın düşüncelerine bakarım o insanı tanıyıp tanımamam önemli değil yazıları okuyunca tanıyoruz zaten. buradan kimseyi karşımıza almak içinde yazmıyorum yazmamda ben bütün ülkem insanını seviyorum.
 
Donkişot diyorsun..:)
Değirmenler diyorsun....

Valla Donkişotun değirmenleri değirmenliğini hakkkıyla yapıyorlardı.
Ve Donkişot mutluydu o macerasında..

Burda ne oluyor?
Adamların rahatı için çırpınıyorum
Adamların bir üzerime kusmadığı kalıyor..
Neredeyse bana yalancısın, uyduruyorsun diyecekler!
Yazdıklarım net birer tespitti, gördüklerimden ibaretti.
Çoğunluk gibi "yorumlar" yaparak sanal senaryolar üretmedim.

Banane Ayvalıktan di mi?
Sanki bir daha gitcek miyim? HAYIR!
Zaten bu ikinci sefer de arkadaş hatrına ve bir bakayım göreyim neler yapıyorlar diye gittim.

Benim en büyük derdim, bu gibi etkinliklerle çizilen özürlü imajına İSTER İSTEMEZ dahil olmak. Biz burada bu lanet göörüntüyü avuç avuç temizlemeye çalışırken, onlar gelip kamyon kamyon pislik döküyorlar meydana... Ve insanlar da insan değil koyun...

İnsanlara eklenen bu "özürlü" sıfatının kime faydası var? Kim bu etiketleri üretip satıyor? İşitme özürlü terimi yerine sağır desek niye yetmiyor? Özürlü kelimesi sayesinde dahil edildiğimiz topluluğun sürüden farkı ne? "Zihinsel özürlü" yerine "mongol koyun" demişiz ne fark eder ki? Topal koyun, kör koyun, spastik koyun, felç koyun.... Oh valla.. Koyun olanı Gütmek kolay..

Site de ayrı bir muamma! Giriyorsun, kapıda şu yazıyor.. "Engelliler VE Dostları Kulübü".. Engelliler Vee Dostları. Veee dostları. Engelliler burada Da nerede bu dostlar?

Dostlar! Dönmeler ve homolar da mı olacaktı hı? Of ki of! Daha neler göreceğiz bakalım.

Neden gerçek hayattaki oranlara yakın dağılmıyor üyelerin fiziksel durumu? Neden yüzde onu engelli değil de yüzde doksanı engelli?

Demek ki baştan yanlış yapılmış:.. Demek ki BU MANTIKLA kulüpler, dernekler kurmak işe yaramıyormuş.

Sokakta bulmadım ben canımı.. Niye koyunların derdiyle çırpınayım ki, koyunlar da, çoban da, karabaş da memnun... Düttürsün şef kavalını, düttürsün muhalif yöne doğru.. Koyunlar uçuruma gidermiş.. BA NA NE! gitsinnn..

Engelli de değilim, özürlü de değilim bu manzarada.
 
zaten işimize gelmeyince kaçması kolay bu camiada ne demek engelli değilim,kabul etsekte etmesekte engelliyiz,utanılacak bir durum değil bana kalırsa. bu kadar kolay pes etmemen lazım.... ayvalık konusunu unutma ama yeterince konuşttuk. ayvalık başlığı altında diğer konulara geçiyorsun bu sorunları diğer başlıklar altında yazarsan iyi olur..
 
Cemil neden ısrarla karşıma çıkıyorsun????????????
Kaçmak kolay diyorsun..
Kaç yıldır bu camiadasın ki?
Ne işler yaptın.?
Siz bu yollara giderken ben çoktaan dönmüştüm.
Kişiselleştirme ve saptırma bu konuyu lütfen.
Zaten yazdıklarımı bile yanlış yorumluyorsun.

Sana cevap yazmayacağım bunu bil. Zira sen ısrarla önüme çıkıyorsun.
 
kaçmak kelimesi sizin gibi yazma yeteneği gelişmiş arkadaşların devam etmesini istediğimdendir.ben 1990 yılında ilk üye oldum derneğe. bu güne kadarda hiç bir yardımını almadım senin anlayacağın karşılıksız oradaydım.eğitimimide kendi imkanlarımla tamamladım, işimide kendi imkanlarımla buldum.halen sivasta bütün derneklerle irtibatım vardır, faaliyetlerine katılır ve katkıda bulunurum. eğer senin bulunduğun şehirdeki imkanlar benim elimde olsaydı engelli davasında buralarda olmazdık, senin gibi yazar ve düşünür arkadaşlarımı 5 yıldızlı otellerde ağırlardım...... kişiselleştirmiyorum. sende beni anlamak istemiyorsun senin yazılarının karşısında değilimki paylaştığım yönlerinde var. kendin yazıp kendin okuman dahamı iyi olur. rahatsız ettiysek yazmayız olur biter. sen yaz,sen oku,sen yorumla..SAĞOL
 
Üst Alt