Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Bu öyküyü bennn yazdım ben bennn :) [O An]

bayke

Üye
Üyelik
6 Nis 2005
Konular
58
Mesajlar
588
Reaksiyonlar
0
Bir QAD hikayesi.

Günlerdir yağan kar o sabah biraz durulur gibi olunca kararını vermiş Mehmet ağa.
..Elinde biriken yumurtaları kasabada satıp, karşılığında gaz, tuz, şeker falan almayı düşünmektedir.
..Kasabaya giden yol ormandan geçiyor..
Uzun bir yol.. erkenden kalkmış sabah olduğunda, sıkıca giyinip koyulmuş yola. Ormanın içinden geçen derenin kenarına gelince bakmış köprü yerinde yok. Sel götürmüş, yel üfürmüş.
Sıvamış paçalarını, dereyi yürüyerek geçmeyi denemiş ki olacak gibi değil.
Su çok güçlü akıyormuş , iliklerini donduracak kadar da soğukmuş.
Derenin kıyısında sağa sola koşturup karşıya geçebileceği bir yer aramaya başlamış, bulamamış.
Duaya başlamış: Allahım ne olur bana yardım et, bi yol göster de karşıya geçeyim..
Daha duası biter bitmez bi eşkıya belirmiş ense kökünde. Tepeden tırnağa silahlı.
Keskin bi bıçakla köylünün gırtlağını dürterek:
- Soyun ulan demiş..çıkar ayakkaplarını sıyır pantolonunu..!
Köylü titreyerek yapmış denilenleri. Eşkıya binmiş köylünün sırtına ve:
- Şimdi beni karşı kıyıya geçir demiş. Eğer düşürürsen deşerim gırtlağını.
Can aziz, can tatlı, can kıymetli.
Korkudan üşümesi de geçmiş ağamın. Ecel terleriyle eritmiş suyun buzunu.
Karşı kıyıya adres teslim taşımış eşkıyayı.
Eşkıya da karşıya geçince şöyle bi düzeltip üstünü başını, ormana doğru yürüyerek gözden kaybolmuş.
Sağol, mersi, sana da zahmet oldu bile dememiş.
Ölüm korkusunu atlatan Mehmet ağa soğuktan titreyerek açmış avuçlarını yukarıya.
- Be hey tanrım "karşıya geçmeme yardım et bi yol göster derken bunu kastetmemiştim.
- Sen mi yanlış anladın..yoksa ben mi yanlış anlattım.

***
Yirmili yaşlarda üç delikanlı...yoksul değiller ama dar gelirli ailenin çocukları.. üçü de üniversiteye kapağı atmış bi şekilde.. hafta sonları, akşamları bi yerlerde bi işlerde çalışıyorlar..ailelerine yük olmak sözcüğü hiç var olmamış kitaplarında. Gerçi ailelerinin de onların yükünü taşıyacak güçleri yok ya.
Bi yerde mecburlar çalışıp okumaya.
Üçü de aynı mahallenin sokaklarında volta vururmuş sabah akşam.
..İstanbul fırlaması üç kişi. İçinde yaşadıkları koşullar, köşeyi dönecek kadar değil ama yetecek kadar para kazanmanın yolunu daha on yaşındayken öğretmiş onlara.
Seneler sonra bu para kazanmayı bilen kişilerden ikisi, köşe dönmenin ötesinde, dönülmesi gereken köşeleri tapulu arazisi ilan edecektir. Üçüncünün döndüğü köşe ise 180 derece olduğundan bitişi yeni bir başlangıçtır artık. Kim bunlar..?
Biri ben
Biri Esen
Biri Recep
Yıl bindokuzyüz yetmişlerin sonu. Yakın tarihçilerin anarşi ve terör ortamı dedikleri zaman dilimi..
Netekim paşa henüz gözükmeye başlamamış tek kanal siyah beyaz ekranda.
Günde yirmiye yakın insanın sağcı solcu, komünist faşist diye birbirini vurduğu kurşunladığı dönem.
Grup konuşmalarının tamamı memleket meseleleri üzerine. İdeolojik ve siyasi tartışmalar üzerine.
Yani memleketin kurtuluşu yok bizden, illa da kurtarcaz onu.
Başka konu konuşulmaz, yasak..yoksa yatacak yer bulamazsın evinde bile. Dışlanırsın, dışkılanırsın.

Yirmili yaşlar..hormonlar “bendime sığmam taşarım” diyen sel misali akar damardan.
Testesterona kaç yazar devrim.
Kızlardan kadınlardan bahsetmeden, konuşmadan geçer mi hiç bu gençlik.
Bir ben
Bir Esen
Bir de Recep...
Yanlız kaldığımızda boş veriyoruz memleketi. Kızlardan konuşup..kadınları özlüyoruz.
..Ve diyoruz ki bir arabamız olsaydı daha kolay olurdu işimiz. Araba dediğin üstü kapalı bi mekan,
yürüyen ev ve gidebildiğin kadar uzak bi köşe. Devrimin canı cehenneme.
Zaman, maltepe sigarasının bile karaborsada satıldığı zaman.
Eşşek tepmiş gaz tenekesi görünümündeki murat 124 ler bile kızlardan Mercedes iltifatı görmekte.
Lakin araba sahibi olmak zor iş.. pahallı iş..
Yafu diyoruz dört tekeri olsun, bizi şurdan şuraya taşısın da nasıl olursa olsun..!
Oto tamir hanelerinde hurdacılarda arayışa geçiyoruz. Çalıntı arabalar var satılık, ama bize ters, bizi bozar.
Üç delikanlının parası yetmiyor bi dört teker almaya.
Vaz geçiyoruz . Ya da diyelim,erteliyoruz.

***
Bu sevk edildiğim kaçıncı hastaneydi...
Dur bi sayayım..önce Numune, Okmeydanı SSK, Hacettepe ve burası yani rehabilitasyon merkezi..
Bir yıla yakın burada kalıp sonra Kartal SSK ya sevk edilecektim. Böylece eve hiç gelmeden üç yılım hastanelerde geçmiş olacaktı.
Dördüncü durağım olan rehabilitasyon merkezine gelene kadar hep sedyeyle taşınmıştım.
Yani bu vücüt tam iki yıldır düşey vaziyete gelmemişti.
Çok zor oldu oturur vaziyete gelebilmek. Tansiyon ikiye düşer..gözler kararır..baygınlık geçiririm oturur duruma geçtiğimde.
Neyse bu değil anlatmak istediğim. Özel yöntemlerle tamir ettiler beni.
Ve seneler sonra bulanık da olsa dünyayı dikey açıdan görmeyi başardım.
kurtuldum sedyeyle seyahatten .
Bilmezsiniz dostlar ne büyük mutluluktur yirmidört saat tavan seyretmekten kurtulmak.
***
Koğuşun kapısı gürültüyle açıldı.
Ahmet Çimen..hastabakıcım ve benim ilk makam şöförüm.
İlk arabamı ilk kullanan...
Patinaj çektirerek daldı içeri.
- Ağbi bak dedi bu sıfır kilometre..gıcır gıcır. Senin için özel ayarladım.
Hakikaten nikelajlı cantları ayna gibiydi. Deri taklidi plastik döşemesinin koruyucu kılıfı bile henüz çıkarılmamıştı.
Sedyeden tekerlekli sandalyeye geçebilmek için altı aya yakın tilt teybıl tedavisi görmeme rağmen pek sevindiğim söylenemez.
Ne midir bu tilt teybı? Hadi anlatayım da öğrenin.
Benim gibi seneleri aşan bi süre yatınca insan, birden oturur vaziyete gelemiyor. Kalp ritmi ve kan basıncı ölümcül ölçüde düşüyor. Bunun için hastayı bi masaya bağlıyorlar..masatenisindekine çok benzeyen bir masa.
Ve masanın başıma rast gelen ucunu her gün biraz biraz belli bir açıyla ,bi dişli çark vasıtasıyla kaldırıyorlar.
Kolda tansiyon aleti takılı, tansiyon düşünce hemen eğim azalıyor.
Yani özetle alıştıra alıştıra doksan dereceye getirmeye çalışıyorlar vücudu.
Benim güzel ve sevimli kalbimin 90 dereceyi tolore edebilmesi altı ay sürüyor.
Hiç edemeyebilirmişte..yani ömrümün bundan sonrasını tamamen yatarak geçirmek zorunda kalabilirmişim.
9O derecede de bir hafta kaldım nolur nolmaz diye. Kalp tak diye durabilirmiş.
Ne bu yaaa yerli yapım pancar motor mu?
Neyse ki durmadı. Durmadı da bunları yazabiliyorum .
Ha ne diyordum dostlar, konu dağıldı.
Sıfır kilometre çelik cant deri döşeme arabamı yanıma getirince makam şöförüm Ahmet Çimen..
-Be hey tanrım dedim, dört tekerlekli olsun, beni bi yerden bi yere taşısın da nasıl olursa olsun derken bunu kastetmemiştim..!
- Sen mi yanlış anladın..yoksa ben mi yanlış anlattım.

***
Bi kişi koltuk altlarımdan tuttu, bi kişi diz altlarımdan..tulumba karga oturttular beni sıfır kilometre çelik cant, deri döşeme arabama...Makam şöförüm Ahmet Çimen, eskortlarda Müjgan ve Hatçe hemşire...
ıığnn..ığnnn ııığnnn...tam gaz koridora çıktık. Kim tutar beni.
Yakıştı bu araba sana be abi beea dedi makam şöförüm Ahmet Çimen..!
-Hasiktir lan dedim hastanenin kapısını kafamla işaret ederek. Bu kapıdan sedyeyle girdim yürüyerek çıkıcam...
Sağ elimin kavrama yeteneği olmadığı için sıfır kilometre, çelik cant, deri döşeme arabamı makam şöförüm Ahmet Çimen olmadan kullanamıyordum.
Kısa zamanda çözdüm sorunu. Sağ tekerleğin cant kısımlarına çubuklar yaptırdım. Şimdi avuç içimle itip tek başıma kullanabiliyordum arabamı. Sıfır tazminatla son verdim şöförün işine.
Devlet malı..demirbaş diye yağlı boyayla yazmadılar arabamın arkasını. Ben de tebeşirle yazdırdım.
“Tek rakibim Törkiş eyirlayns …”
Uzun koridorlar sankim Bağdat caddesi…egzoz patlatıp pati çekerek yanaşıyorum poposu karpuz hemşirelere.
Diyorum çekinmeyin atlayın..hemen bırakayım sizi gideceğiniz yere.
İşte böyle gırgır şamata dolanırken koridorlarda bi olay yaşadım ki yazmasam olmaz.
Nöbetçi doktor salak ibraam bey koridorda beni çevirip törkiş eyirlayns ööle yazılmas, sen okumuş adamsın ayıp oluyo demez mi?
- Eğil dedim, eğildi
- Uzat kulanı dedim uzattı
- Yerim ulan senin gramerini dedim…kaçtı.
Hala düşünürüm espri mi yapmıştı yoksa ciddi miydi diye. Espri idiyse ayıp ettik doktor abiye be.
Ama böyle bi herif çalıştığım şirkettede vardı. Sabahleyin sekreterimiz Nuran hanıma seslenirdim.
- Nuran yaa bu gün ayın kaçı? (diyelim ki ) 18 i.. Nuran seslenirdi
- 18 i…
- Kız saçını kim ördü? Derdim. Böyle bi geyik yaparak başlardık güne.
Bi seferinde genel müdür ordan geçerken seslenmez mi…
- Onu öyle demezler “ bugün ayın ondördü kız saçını kim ördü” derler.
Hani bi insanın aksırası gelir, gözlerini bayar, ağzını havaya dikip bekler..fakat aksırık geri kaçar..ööle salak salak baka kalırsın. Hah biz de işte öyle kalakaldık. Kesin biliyoruz adam bizi uyarırken ciddiydi. Otorite manyağı bi tipti.
Yine mi dağıttık dostlar. Dönelim konumuza o zaman.

..O kapıdan yürüyerek çıkıcam dediğimde;
- Bu iş çok zor be koçum diyen baş hekim amcaya inat 14 ay sonra yürüyerek çıktım o kapıdan.
Yani, tamam, evet iki 70 lik rakıyı susuz devirmiş berduş gibi sallanarak, yıkıldı yıkılcak, düştü düşecek makamında mehteran ritmiyle yürüyordum.. ama yürüyordum işte. Yemin etsem başım ağrımaz.

Çıkarken bin-me-ye-ce-ğim dediğim dört tekerlekliye binmemiştim ve on beş yıl da binmedim.

BayKe

(bilmeyene not: QAD=qadropleji ..terapistler bize öyle derlerdi de)
 
Çok güzel anlatmışsın soluksuz okudum eline sağlık. Büyük geçmiş olsun.

Benmi atladım özellikle mi yaptın bilmiyorum öğrencilik olayından birden hastane günlerine giriş yapmışsın. O ara boşlukta kalmış.
(inşallah salak.malak v.s. bir sıfatı haketmemişimdir.)
 
bayke, oykunun baskahramaninin hayata bakis acisi hic degismemis anlasilan, buna cok sevindim..
 
Öğrencilik yıllarında en büyük hayalimiz bizi bi yerden biyere taşıyacak dört tekerli bi arabaydı...sonunda o dört tekerliye kavuşmuştum:) isteğimi yukarıya ben mi yanlış iletmiştim yoksa yukarısı mı yanlış anlamıştı..olay bu yani aferits dostum.
 
basınızı one eğememısler ve kazanan sız olmussunuz.sızın daha once yazmıs oldugunuz sozun buraya ıyı gıdecegını dusunerek yınelemek ıstıyorum,ıznınızle..
Bir şeyin imkansız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkansız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar" Dr. David J. Schwartz
not:kopya cekmeyı sevmem ama bu soz gercekten defalarca okunacak kadar hos.
 
hocam yaşadıklarını öyle bir yazmışsın ki film izliyor sandım kendimi bir an, anlatım mükemmel

tilt table'dan bahsederken beni seneler öncesine götürdün :)

gata'da yattım ben uzun bir dönem, rehabilite aşamasını da orada geçirdim. Tilt Table'ın ve buna benzer ağırlık vs gibi cihazların başında askerler olurdu, hastalara yardım ederlerdi. Fizyoterapistlerce yapılacak birşey yoksa hastaya, bırakıp başka bir hastaya geçerlerdi bu tarz tekrar gerektiren cihaz hareketlerinde.

Egzersizlerin yapıldığı salonda hiç unutmam Musa diye bir asker vardı. Kısa boylu, gürbüz, esmer bir köylü çocuğu; esmer ama al al belirgin yanakları ve ağzını açmadan sırıtışı hiç çıkmıyor aklımdan.

Musa Tilt Table'ın Paşası; elinde açı kumandası.. Veriyor ayarı dikiyor hastayı ayağa yavaş yavaş. Tabii ciğerimin elinin ayarı da yok pek.

Bu masaya yatanlar iyi bilirler, en ufak hareket bile etkileyiverir kalp atışlarını, terlemeyi, mide bulantısını, baş dönmesini; insanı çılgına döndürür, dünyayı bir anda cehenneme çeviriverir. Ee Musa'nın da egzersiz salonu açıldıktan sonra belki 30 tane adam yatıyor masasına, kaldırıp indiriyor civan. Hangi birini aklında tutacak, kimisi yavaş kaldırsa hadi hadi deyip durur kimisi de dövecek gibi sürekli gözlerini ayırmaz Musa'dan :))

Ben tekerlekli sandalyeye kalkıp oturacak durumu gelene kadar, daha doğrusu ilk başlarda yatakta da oturabilir konuma gelene kadar Musa'cığımın kan bağı olan herkesi andım. Sonradan hep barışıyoduk tabi ama, ben dimdik konumdayken sırıtarak "bitti" deyip; en son konumda olduğunu bildirmesi ve ter fışkıran suratıma bakmasına dayanamayıp hep patlıyordum ciğerime, kimbilir şimdi nerelerde...

saygılar, sevgiler
 
Belki bize anlatılanlar belki yalanlar belki hikayeler. Hep 70 lerde delikanlı olmak istemişimdir. Bu dönemden daha iyi olduğuna inanıyorum. Davulun sesi belki uzaktan hoş gelir ama ben davulu çalmasını seviyorum.
 
slm

bu siteye ilk girdiğimde içim dahadamıkararacak acaba dedim,dün aferitsin yazısını okurken ilk gülümseme geldi"ben işime gelirse engelsizim dağlara çıkarım,işime gelirse engelliyim 2 adım atamam"bu günde baykenin dört tekeri çok güldürdü,bayke sende büyük bir mizah kabiliyti var,değerlendir:)ve almayadan bir bayan arkadaşımız oda cinsellikle ilgili köşeye çok tatlı yazmış,ben bu siteyi seveceğim...
 
Bayke hikayeni iki kere okudum çok güzel anlatmışsın. Bende aynı süreçlerden geçtim. Kaza hastananede geçen iki yıl tilt table ler egzersiz ler. Ama siz yürüyüyerek çıkacağım dediğiniz kapıdan zorda olsa yürüyerek çıkmışsınız.Ne mutlu size.
Hani yatana, oturmak, Oturana, bir adım atabilmek, ne kadar büyük nimettir. Bu aklıma gelince bende kendimi şanslı hissediyorum.
Bayke de şanslılardan olsa gerek. Hepimize acil şifalar dileğiyle...
 
selam

geçmiş olsun herkesin kendine göre bir derdi var.Sag gözün sol göze faydası yok.İnsanoğlundan küçük bir parça eksilir veya zarar görüyorsa hayatı alt üst oluyor.
 
AFERİTSE KATILIYORUM
OKUL YILLARINDAN
BİRDEN BİRE HASTANELER FALAN AMA BUNU BİLİNÇLİ YAPTIĞINI
DÜŞÜNÜYORUM. O DA BANA KALSIN DİYOSUN HERHALDE
BENMİ YANLIŞ ANLADIM YOKSA SİZMİ YANLIŞ ANLATTINIZ
AMA ÇOK GÜZEL ANLATMIŞSINIZ
YÜREĞİNİZE SAĞLIK
 
Üstat yeditepe link vermese ben de senin bu harika yazını okuyamayacaktım. Valla değme edebiyatçılara taş çıkartacak bir yazı olmuş. Kompozisyon, kurgu mükemmel. Eline yüreğine sağlık. :)
 
Çok güzel anlatmışsın,zevkle okudum

tam yazar adamsın mutlaka şair olmalısın.
 
yafu dostlar forum sayfaları arasında kaybolmuş bi iki hikayem daha var . onları da okuyun hele..okuyun ve bana gaz verin. çünkü bilgisayarımda yarım kalmış 3-5 hikayem var. aylardır elim gitmiyo. havalar da soğuyo.. bu, orda burda sürtmeyi bırakıp evde daha çok vakit geçircem demek :D
 
Üstat link ver hele...aratma dellenmiş gibin...:) Yahu sende bu hafif Kemal Tahir ağzı, Aziz Nesinlik gözlemler, junior Dosto denilse fazla cüretkar olmayacak kurgu ustalığı varken gaza ne hacet...Bas gaza alem şöför görsün...

Ahanda ilan ediyorum burdan. Bu sitede yazılarını en beğendiğim kişi sensin. Son derece ciddiyim ve mübalağa etmiyorum. :)

Çünkü senin yazılarında 'Hayatı ciddiye almanın en iyi yolu onu ciddiye almamaktır' sözünü poslüla etmiş bir bilgelik var.

Neydi şu Latin Amerikalı huysuz ihtiyar Bukowski gibi değil. O edepsizlikle sarmaladığı bir bilgeliğe sahip. Sen daha bizdensin. Bizim dilimizden bilgece bir umursamazlıkla anlatıyorsun. ama gören keskin gözler bu umursamazlığın ne menem bir hassasiyeti bağrında taşıdığını anında sezebilir.

Sana fuarda boşuna demedim "yaz üstat" diye. Gerçekten yazmalısın.

Ama lütfen sadece canın istediğinde yaz. Yazmış olmak için yazma. Ha öylede yazabilirsin. ama onları beklet. Fermante olsunlar öyle servis et. (Köpek öldüreni kaldıramaz bazı bünyeler)

Yav yazıya baktımda bir şeyden anlarmışda akıl vermek i,stermiş gibi duruyor. Ama vallahada billahada yok yav. Yazman gerektigini anlatmaya çalışıyorum.

Yaz hele, yazki gülerken düşünelim...

Biliyorum yazacaksın. :)
 
Bayke bitir o yarım kalmış 3-5 hikayeyi de okuyalım yaw. böle keyifli bi anlatım olamaz!!! beklioruz diğer hikayeleri
 
Tweety' Alıntı:
Çok güzel anlatmışsın,zevkle okudum tam yazar adamsın mutlaka şair olmalısın.
şiir yazmak önemli diil tweety şiir tadında yaşamaktır mühim olan.
şiir adına karalıyorum bi şeyler o iş kolay..ya diğeri..? senkron tutmuyor..!
aha işte bi şiirimi yaziim sana.

aklıma gelince sen
elim ya telefonu
ya sigarayı arar
biliyorum sigara ciğere
telefon kontüre zarar
sen de kalbe zararlısın
kollestrollü sevgilim :D

pegasus ve gaza yüklenen diğer dostlar: motor soğuk be yafu..gaza öyle kuvvetli yüklenmişsiniz ki..motoru yakarız şanzımanı dağıtırız.
zaten yokuş aşağı duruyorum el freni nanay.
en kötüsü, yokuşun bitimi duvar.

gokche, ben doğru anlaşılmanın bi yolunu buldum. günlük tutuyorum. orda tüm detayları veriyorum. duanın en can alıcı noktasında (bkz: günlüğüm sayfa 158 ikinci paragraf ,satır 3 ) diyorum..
yazılı olcak yazılıı, söz uçar yazı kalır dii mi?
ağlama duvarı önünde dua eden yahudinin durumu geldi aklıma.
yahudi, gazeteciye; 20 yıldır her sabah gelip bu duvar önünde dua ederim diyor.
peki diyor gazeteci:
- hiç bi duanız gerçekleşti mi?
hayır diyor yahudi:
- sanki duvara konuşuyorum :lol:
 
Hepsi çok güzeldi bayke. :) Yazmaya devam lütfen...
 
bayke,

valla ne diim o kadar güzel anlatmışsınki uzun zamandır böyle gülmemiştim.
teşekkürler.
 
sevgili y@ren
zaten o an'ımın hatırlanacak ilginç bir yanı da yok.
boynumun kırıldığını bilmiyordum.
hiç ağrı sızı yoktu. omuzumdan aşağısı uyuşmuştu. hiçbir yerimi hareket ettiremiyordum. hani ayak ayak üstüne atarsınız
alttaki ayağınız bi süre sonra hissizleşir keçeleşir ya, tüm vücuduma işte öyle bi şey olmuştu.
öğle saatleriydi. hastaneye götürdüler. eve haber verelim mi dediler.
yok dedim boşa telaşlandırmayın..birazdan geçer nasıl olsa ..!
ama daha sonra yaşadıklarımı hiç bir psikolog silip atamaz beynimden.
benim için o an değil o andan sonrası var.

***
kafamı usturayla traş ettiler önce.
kafatasıma ensemin 4-5 parmak üstüne makkapla iki delik açıldı.
evet kafa derime lokal anestezi yapılmıştı ama makkapın kafatasına girişini, kemik çatırtılarını, sürtünmeden dolayı kavrulan kemik et ve kan..
kanımın..etimin..kemiğimin kokusunu duyuyordum. beynimin ta içinde duyduğum ses öyle bi şey ki olduğundan fazla.
sert bi galete yerken nasıl tüm gürültü dişler aracılığıyla kafatasından beyne fazlasıyla aktarılır ya öyle bi gürültüyü binle çarpın.
bayıltılmamam gerekiyormuş ayılamayabilirmişim.
sonra açılan deliklere uçlarında çengel olan iki vida takıldı
el büyüklüğünde Y şeklinde bi zamazingonun iki ucu o çengele tutturuldu
Y nin alttaki ucundan sarkan zincire 9 kiloluk bir ağırlık bağlandı
yatakta sırtüstü yatıyorum boynum kopacak gibi gerildi
traksiyonmuş bu, boyun omurlarını yerine yerleştirmek içinmiş.
asılı ağırlık zamanla 7 ye 8 e 5 e düştü ama 4 ay yattım o vaziyette nerdeyse hiç kımıldamadan. sırtımda yaralar açılmış hissetmiyorum.
escar denilen özel bi yatakta yatırılıp sırtıma hava aldırılması veya yatakta sağa sola çevrilmem gerekiyormuş.
..biz bilmiyorduk kimse söylemedi.
..doktorlar da mı bilmiyordu?

sonra gtürüldüğüm iki hastahanede daha tekrarladı aynı şeyi.
her operatör bi öncekinin traksiyon yerinin yanlış olduğunu söylüyordu.

***
bıyığımda bir şey yürüyordu, sonra burnuma çıktı o zaman gördüm onu, bakıştık gözgöze geldik
sanki benimle tanışmak istiyordu..yüzümde yürüdü gitti kaybettim.
çok geçmeden tekrar geldi, burnumdan girmeye çalışıyordu yapabilecğim tek şey vardı kuvvetle ve devamlı sümkürmek.
sümkürdüm
sümkürdüm
sümkürdüm
burnumdan kan gelmeye başladı..bağıracağım..sesim çıkmıyor..nasıl korkmuşssam.
burundan beyne doğrudan yol var biliyorum.
ya..!
ya kulağımdan girerse
panikledim gözüm karardı bayıldım herhalde
sonra dediler ki komidindeki elmanın kurduydu o ?
iyi ama orda elma yoktu ki?
yaralarım kurtlanmış.
yıllar sonra öğrendim.
O BENDEN DOĞAN BİR CANLIYDI AMA ÇOCUĞUM DEĞİLDİ.

***
ne güzel.. ya da ne garip.. şimdi bunları bir başkasının başına gelmiş gibi yazmak .
şimdi olay nasıl başladı diye sorma. rivayet muhtelif :roll:
 
sevgili bayke seni zaten çok takdir ediyodum...

şimdi sana olan hayranlığım bi kat daha arttı...

merak etme onu sormıcamm :D senin gibi birini tanımak kendi adıma diyebilirim ki; çok güzel... umarım anlatmaktan hoşlanmadığın şeyleri anlattırmak zorunda kalmadım...

sevgiyle...
 
Valla sevgili bayke, "öykünü okurken dehşete düştüm" desem yeridir. :shock:

İlk bölümde Matrix'e gitti aklım.. Hani orada da elemanların başına bişeyler monte ediyorlardı ya.. Film o yıllarda çekilmiş olsaydı, "baykeden esinlenmişler galiba" derdim.. :roll: O zaman nickin "Neoke" olurdu.. ;)

İkinci bölüm daha dehşet vericiydi.. "Kedidir o kedi" diyordum ama kurtmuş meğerse.. :p (Gerçi bi zamanlar 'süt dökmüş kediye dönmüştü' onlar da.. Ama konuyu dağıtmayalım şimdi. :wink: )

Sen sadece 'büyük Türk büyükler'nin arasına değil, 'heykeli dikilesiceler'in arasına da girebilirsin.. :D
Not: Bu cümle tembellikten buraya yazılmıştır. :p Aslında başka bi forumda, başka bir başlığın altına yazılmalıydı.. :oops:
 
sevgili y@ren teşekkürler
onları epey zaman önce yazmıştım
artık benim için bilgisayarımda bi dosyaydı sadece ve biraz daha uzundu.
fazla molodramik ve benim genel tarzıma uymadığı için siteye koymamıştım.
sonra tv de bi film seyrettim vietkonglular yakaladığı iki esiri gırtlağına kadar bi lağım çukuruna gömüyor. aç lağım fareleri onların dudaklarını burnunu kulaklarını kemiriyordu.
yafu dedim benim yaşadıklarım beş yıldızlı otelde balayıymış..yaz gitsin :)
baben kalbin temizmiş yaa içine mi doğdu?
büst için kültür bakanlığı yarışma açtı
ama ben nolmazzz dedim
heykel istiyorum ve taksim meydanına dikilmeli :)
 
buyuk gecmis olsun...yazilarinizi takip ediyorum cok guzel bir dille anlatiyorsunuz yazmaya devam edin lutfen...
 
bayke Allah iyiliğini versin gülmekten gözlerimi yaşattın şu an Devlet dairesindeyim utanmasam kahkahalar atacaktım, on numarasın kendine iyibak
 
yine mükemmel bir yazı..değme edebiyatçılara taş çıkarır cinsten...hayran olmamak ne mümkün:)
 
bayke abimiz çok güzel yazıyor dememe gerek yok artık baya bir kişi buna deyinmiş zaten. bende beyenenler arasındayım özel olarak yazılarını bulup okudum hatta forumda :) eline aklına sağlık forumu zenginleştiren insanlardan olduğunu düşünüyorum heralde kimsede inkar etmez.yazılarının devamının gelmesi dileğiyle..
 
Üst Alt