1978 in 9 temmuz unda en mutlu 2 insan eminim annem ve babamdı. Artık bir oğulları vardı; artık 3 kişiydiler. Ve bilemezlerdi mutluluklarının 6 ay süreceğini…
1979 yılı başlarında oğulları renginde solukluk, zayıflamaya, iştahsızlık, kusma ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. İlçeden Antalya merkezine gittiler. Birkaç doktor muayene etti, o dönemde tam teşhis konulamadı ama 1 doktor bu çocukta demir eksikliği var diyerek demir iğnelerini yazdı. Bembeyaz çocuk 1 ayda simsiyah olmuştu ve bu siyahlık bir ömür boyu çıkmayacaktı. Tedavi yanlıştı. Çocuk ilerde bunun acısını çekecekti.
Direk Hacettepe Üniversitesi Çocuk bölümüne gittiler. Prof.Dr. Aytemiz GÜRGEY ve Prof.Dr. Çiğdem ALTAY teşhiste gecikmedi. TALASEMİ yani Akdeniz anemisi. Bu ağır bir kan hastalığıydı ve 1979 lu yıllarda hastaların 18-20 li yaşlarda kaybedileceği görüşü yaygındı. Annem ve babam anlamıştı nerde hata yaptıklarını ama çok geçti ve bilmeleri imkansızdı. Böyle bir hastalıktan haberdar değillerdi. Sonraki yıllarda iki hamilelik daha yaşanıyor ama prenetal tanı yöntemiyle çocukların hasta olduğu anlaşılıp hamileliklere son veriliyordu.
Hatırlayabildiğim ilk şey bir odanın içinde kafamı kazıyıp damar bulmakla uğraşan bir doktor, kol ve bacak damarlarım bitmiş vaziyette ve son çare kafatasının üzerindeki damarlardı. Her seferinde “bu sefer son” diyerek götürürlerdi ve bir türlü sonu gelmemişti. Derken 1984 de sağlıklı bir kardeşim dünyaya geldi. 6 yaşındaydım Her ay ortalama 2 ünite kan alıyordum. Herkes sokakta oynarken gelen arabanın beni götüreceğini öğrenmiştim artık.
Yokluk yılları, Kan torbaları daha dün çıktı, o zamanlar litrelik şişeler vardı, Uyduruk Kan verme setleri ve Kelebek iğnesi vardı. Vardı da yoktu işte. Bir kelebek iğnesini 3 ay kullanırdık. Çeşmenin altında yıkar klorun içine koyup saklardık. Bu gün kullandığımız hiçbir ilaç yoktu. Sadece 15 güne bir kan alıyorduk. Ve ben giderek kararıyordum.
Okula başladım. Yaşıtlarımla eşit olabildiğim tek okul ilkokul olacaktı. Çünkü yıllar geçtikçe Talasemi kendini daha fazla hissettirecek, daha çok yıpratacak ve zarar vermeye başlayacaktı. 10 Yaşımda iken 120 Km ilerdeki Antalya Merkez e tek başıma gitmeye başladım. Tedavime orada devam edilecekti. Artık annem ve babama yük olmamalı ve onları daha fazla üzmemeliydim.
10 yaşımda Desferal diye vücuttaki demiri atıcı bir iğne kullanmam gerektiğini öğrendim. Özel bir pompa yardımıyla her gün 8 saat gitmeliydi bu ilaç. Pompa sayesinde normal aktivitelerini yaparken bile alabiliyordun, ama pompa yoktu. Ve benim 6-7 yıl önce başlamam gerekirmiş bu ilaca. Hiçbir kurum, Dernek bana pompa konusunda yardım etmedi. Cahillik işte. Her kan alışımızda vücudumuza fazla miktarda demir giriyor ve eğer uzaklaştırılmasa karaciyer, kalp, pankreas gibi organları bozarak ölüme sebebiyet veriyor. Derken o yıl çıkmadan hastaneden aradılar ve yabancı bir heyetin pompa dağıtacağını söylediler. Gittik yabancı doktorlar gelmiş, Yunan yapımı bir pompa hediye ettiler. O gün çok sevinmiştim. Ama 6-7 yıl geç kalmanın bedelini önce Şeker hastası sonrada kalbimdeki problemle ağır bir şekilde ödedim. İsyan ediyordum, bu benim suçum değildi… Ne çare, Cahillik işte.
17 yaşımdan sonraki 4 yıl cehennem gibiydi. Ölüm korkusu hat safadaydı ve durmadan araştırıyordum. Kan bulmak artık bir dert olmuştu. Kan bankalarının önünde çok bekledim akşamlara kadar. Parasını verip alacağın bir şey değildi. Muhtaçtın açıkçası.
Benim hayatım sizler gibi bir noktasında bi değişiklik göstermedi, birden bir şok yaşamadım açıkçası ve sağlıklı olmanın ne demek olduğunu hiç tadamadım. Yada şanslıyımdır onu tadıp bırakmak belki daha güç.. Bilemiyorum. Allah hepimize yardımcı olsun, şifa versin ve beterinden saklasın...
1979 yılı başlarında oğulları renginde solukluk, zayıflamaya, iştahsızlık, kusma ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. İlçeden Antalya merkezine gittiler. Birkaç doktor muayene etti, o dönemde tam teşhis konulamadı ama 1 doktor bu çocukta demir eksikliği var diyerek demir iğnelerini yazdı. Bembeyaz çocuk 1 ayda simsiyah olmuştu ve bu siyahlık bir ömür boyu çıkmayacaktı. Tedavi yanlıştı. Çocuk ilerde bunun acısını çekecekti.
Direk Hacettepe Üniversitesi Çocuk bölümüne gittiler. Prof.Dr. Aytemiz GÜRGEY ve Prof.Dr. Çiğdem ALTAY teşhiste gecikmedi. TALASEMİ yani Akdeniz anemisi. Bu ağır bir kan hastalığıydı ve 1979 lu yıllarda hastaların 18-20 li yaşlarda kaybedileceği görüşü yaygındı. Annem ve babam anlamıştı nerde hata yaptıklarını ama çok geçti ve bilmeleri imkansızdı. Böyle bir hastalıktan haberdar değillerdi. Sonraki yıllarda iki hamilelik daha yaşanıyor ama prenetal tanı yöntemiyle çocukların hasta olduğu anlaşılıp hamileliklere son veriliyordu.
Hatırlayabildiğim ilk şey bir odanın içinde kafamı kazıyıp damar bulmakla uğraşan bir doktor, kol ve bacak damarlarım bitmiş vaziyette ve son çare kafatasının üzerindeki damarlardı. Her seferinde “bu sefer son” diyerek götürürlerdi ve bir türlü sonu gelmemişti. Derken 1984 de sağlıklı bir kardeşim dünyaya geldi. 6 yaşındaydım Her ay ortalama 2 ünite kan alıyordum. Herkes sokakta oynarken gelen arabanın beni götüreceğini öğrenmiştim artık.
Yokluk yılları, Kan torbaları daha dün çıktı, o zamanlar litrelik şişeler vardı, Uyduruk Kan verme setleri ve Kelebek iğnesi vardı. Vardı da yoktu işte. Bir kelebek iğnesini 3 ay kullanırdık. Çeşmenin altında yıkar klorun içine koyup saklardık. Bu gün kullandığımız hiçbir ilaç yoktu. Sadece 15 güne bir kan alıyorduk. Ve ben giderek kararıyordum.
Okula başladım. Yaşıtlarımla eşit olabildiğim tek okul ilkokul olacaktı. Çünkü yıllar geçtikçe Talasemi kendini daha fazla hissettirecek, daha çok yıpratacak ve zarar vermeye başlayacaktı. 10 Yaşımda iken 120 Km ilerdeki Antalya Merkez e tek başıma gitmeye başladım. Tedavime orada devam edilecekti. Artık annem ve babama yük olmamalı ve onları daha fazla üzmemeliydim.
10 yaşımda Desferal diye vücuttaki demiri atıcı bir iğne kullanmam gerektiğini öğrendim. Özel bir pompa yardımıyla her gün 8 saat gitmeliydi bu ilaç. Pompa sayesinde normal aktivitelerini yaparken bile alabiliyordun, ama pompa yoktu. Ve benim 6-7 yıl önce başlamam gerekirmiş bu ilaca. Hiçbir kurum, Dernek bana pompa konusunda yardım etmedi. Cahillik işte. Her kan alışımızda vücudumuza fazla miktarda demir giriyor ve eğer uzaklaştırılmasa karaciyer, kalp, pankreas gibi organları bozarak ölüme sebebiyet veriyor. Derken o yıl çıkmadan hastaneden aradılar ve yabancı bir heyetin pompa dağıtacağını söylediler. Gittik yabancı doktorlar gelmiş, Yunan yapımı bir pompa hediye ettiler. O gün çok sevinmiştim. Ama 6-7 yıl geç kalmanın bedelini önce Şeker hastası sonrada kalbimdeki problemle ağır bir şekilde ödedim. İsyan ediyordum, bu benim suçum değildi… Ne çare, Cahillik işte.
17 yaşımdan sonraki 4 yıl cehennem gibiydi. Ölüm korkusu hat safadaydı ve durmadan araştırıyordum. Kan bulmak artık bir dert olmuştu. Kan bankalarının önünde çok bekledim akşamlara kadar. Parasını verip alacağın bir şey değildi. Muhtaçtın açıkçası.
Benim hayatım sizler gibi bir noktasında bi değişiklik göstermedi, birden bir şok yaşamadım açıkçası ve sağlıklı olmanın ne demek olduğunu hiç tadamadım. Yada şanslıyımdır onu tadıp bırakmak belki daha güç.. Bilemiyorum. Allah hepimize yardımcı olsun, şifa versin ve beterinden saklasın...