BEHÇET AYSAN
(1949-1993)
Ankara'da doğdu. Selimiye Askeri Ortaokulu ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. 1968'de Ankara Tıp Fakültesi'ne askeri öğrenci olarak girdi. 12 Mart döneminden sonra politik nedenlerle ara vermek zorunda kaldığı tıp öğrenimi sırasında çeşitli işlerde çalıştı. Mezun olduktan sonra İzmit'e tayin oldu. Ankara'da psikayatri ihtisası yaptı. SSK Yenişehir Dispanseri'nde doktor olarak çalışmaktaydı. Yobazların Sivas'da yakarak öldürdükleri 37 aydın insanla birlikte can verdi.
kozalak yaktım ben de
sessizlikte-
ömrümün kozalaklarını
küllere sıvanmış
baştan başa dolaşıp
ağrıyan ormanı.
yağmur dindi sevgilim bak dinle
her şey dindi, acıysa dinmemiş halde.
79'ankara
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
ipekten bir gecedir kayar gider
elimizden, siste yıldızlar yanar
tutuştuşturur yüreğimizin çırasını
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
gecede, birer karşı gecedir onlar
içimizdeki
ve dışımızdaki
bütün gecelerin.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
UNUTULMAYAN
durmadan taşırdım yanımda üç şeyi
iri çakıl tanelerini, çatlamış bir narı
bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
ipekten
çalınmış
umutlarla taşırdım
ah sevgilim derdim, ölüm
ne kadar çoktu yaşadığımızda.
bize hep beyaz mendil
sallayan
ölüm ki,
iki kapısında
haki bir yalnızlık
dikilirdi
ve hatırlatırdı
bize, güz kuşlarının
uçup gittiği denizleri.
bense, yulaf kokan
dağlı ellerinde
dolaşmak gibi kolaydır
sanırdım yaşamak ve sana kansız
bir gökyüzü
getirirdim
getirebilsem ah,
- avlusunda çocukların
korkmadan oynadığı -
lalelerle
donanmış simli bir gökyüzü.
bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
çatlamış bir narı, unutmadım.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
ÖRÜP İNCE BİR TIĞLA
duvarda, solgun ışıklarla oynaşmada
bir örümcek ve düşüncelerim
ince bir tığla
örüyor ağını, sessizce
gün
batıyor.
kara battaniyeli
bir ölü yürüyor sonra
kireç döküntüleri ne kadar da
benziyor
ona, öldürülmüş bir arkadaşının
fenerini
tutuyor, içli bir madenci
şarkısıyla
geçerken
şehrin dikenli telleri arasından.
limanda yük boşaltıyordu kardeşi
dünya geniş
pergeliyle
yer
açıyordu, onunla koşanların
kalbinde ve bir gül ağacının
tomurcuğunda yeniden açıyordu.
sessizce
gün
batıyor, bir aşk bitiyordu
bir aşk dağılmış
bir gerdanlık gibi.
sakallarım uzuyor, bir yara
bir yara durmadan işliyordu
kendini
ben de
çekiyordum
derin ağlardan
çekiyordum gölgemi.
sevmiyordum artık
ne sis çanını
ne dağlalesini
günlerim değiyordu
ateşten bir dolunaya.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
KEDER ATLASI
nilüferler niçin suya eğilir
ve niçin
kavruk otlar gibi
tutuşur
o ilk sevdalar
söyleyin bana
ey kitaplar.
bana söyleyin
kim var
aramızda
biraz ölmeden
bir türkü tutturmuş giden.
ya kırmızı şapkalı
gelincik, senin için
göz açıp kapayıncaya
yiter şu bahar
hemen
ölüm gelir
yükselince sular.
söyleyin bana
ey kitaplar
var mı
kederin atlasında
tarçın kokulu bir şehir
inmemiş olsun damlarına
gözyaşından
yıldızböcekleri
ve tarçın
kokulu
bir aşk
hiç ölmeyen.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gcce)
FORSA
gurbeti hançer
yapıp gezinir
kendi zincirine
vurgun forsa.
devrilen turuncu
bir ayın şavkında
aras gözyaşı akar
hemşeri göçmen kuşa.
horasan'dan yeni
kalkan bir tren
nasıl saplanmışsa
kara ve acıya.
sensin, yüküyle
batmış mavna
kurt ağızlı
gecenin ortasına.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
ANIŞ
yıkık manastırın orda
kalbim ki,
o da yıkıktı.
bir keşiş bıçağıyla dağlanmış
çiçekbozuğu,
çopur -
bir hayat
acıtıyordu beni
sevgilim.
her şeyin
hüzne vurduğu yerde
bütün saatlerin,
kuzguni bir denizi
çoğaltarak
hayat
acıtıyordu beni.
bense geçerdim
karamuklarla, karabasanların
arasından
geçerdim
hiçbir
im
bırakmadan geride
bana en sırlı gelen
acının o en sırlı noktaından.
bin dokuz yüz yetmiş beş'in
ekiminde
yıkık
manastırın orda
kalbim ki, o da.
BEHÇET AYSAN
KANAVİÇE
el değmemiş ormanlarında gezinen
kan işleyen kanaviçesi ömrümün
sarı sarmaşıkların ışıklı gölgesi
ve sensin hüznün yüzgörümlüğü
rüzgarların beyazdan yelesi sen.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
AÇ KUŞLAR
1.
kana boyandı kirmenimde yün
kuşmarlara, tuzaklara düştüm
menevişlendi durgun sularım
sedef
bir bıçak aldım dostlar
güneşi yiyorlar
aç kuşlar.
aç kuşlar, yorgun işçi
yeni çıkan vardiyadan
elliyorlar yıldızların
kınasını.
aç kuşlar, topraktan
güneşi bakır bir kap gibi
kalaylıyorlar.
2.
bense, toy bir çırak
kırık keman
paslanmış tabanca
küflü bir an
kurutukmuş papatyalarla
kitabın ortasında
3.
hayat, aşıp geçiyor
bütün kitapları
yeni acılar gerek
yeni aşklar
yaşamaklar ve anlatımlar
beklemiyor bizi
hiçbir şey
hiçbir yerde
solgun hercaimenekşe
ve bun, buğulanıp çarpıyor
benimle birlikte
buzlu bir camın arkasında çarpıyor
buğulanıp.
sesim
dişlilerin şarkısına karışıyor.
1979-1981
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
TORTU
her şey geçer
aşk da
acı da geçer, ağla-
maklı bir şarkı
ayrılıkların
üzerinden.
rüzgar olur
savrulur geçer
sağılır
yaldızlı bir
sabahın ağaran
seherinde, hüznün
sütbeyaz
güğümünden.
yol olur
düğüm düğüm
devrilir kağnı
aşiretler ve
gelincikler göçer.
yıldız olur
kayar mavi
çipil yıldız
dökülmüş yalnızlığın
pirincinden.
gece de
homurtuyla
kederli bir tren
gibi geçer,
benimse
çiğnenmiş zakkum -
yüklenmiş yorgun
kalbimden
aşk da
acı da
her şey ama her şey geçer
kör
bir güvercinin
türküsü
bile.
tortusu kalır.
yaşadıklarını
anmak için beyaz bir yazıya
gecedesin, ay ışığına sevdalan
şakayıklara sor.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
GÜVERCİNLERİ SEVİNDİRİN
her sabah
uyandığımda,
gördüğüm düşü hayra yorarım
açmasına açarım da
göğsümün altın kafesini
korkarım
ya bu gece
güvercinler
yüreğimden başka bir ülkeye
göç etmişlerse.
çünkü, ben ilyas
hasköy'lü -
kör ilyas,
şu koca istanbul şehrinde
yenicami önünde
sanki dünyanın bütün
açlarını
doyuruyormuş gibi
gururlanan bir sevinçle
darı satarım
savrulması için güvercinlere.
BEHÇET AYSAN
AY IŞIĞI CİNAYETİ
sokak fenerine asmış kendini
ay ışığının
biri
şehrin
ortasında
ölmemiş
hâlâ dipdiri.
bir tek yıldız yokken
gökyüzünün hurcunda
turuncu bir ay
yalnızca
çıplak soyunmuş
bütün örtülerini.
niye yaptın ay
ay ışığı
sızmıştı bir saat önce
gözlerimle gördüm
yanında
şarap testisi
ve bütün şarkıları
bir türlü
söyleyemediği.
asmış kendini.
BEHÇET AYSAN
BİR EFLATUN ÖLÜM
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
BEHÇET AYSAN
DIŞARDA KAR
kar yağıyor dışarda
sokak lambasına düşüyor
ve serçeler
üşüyor
kenarları hafifçe yanmış
sayfalarına kan
sıçramış
bir kitapta
nâzım hikmet
okuyorum.
dışarda kar yağıyor
ve dağ lokantasına
gidiyor
zengin
kasabalılar.
kar yağıyor dışarda
mektubun yeni gelmiş
istanbul
kokuyor.
dışarda kar yağıyor
seni seviyorum.
BEHÇET AYSAN
KARASEVDA
ak bir yaban güvercini
gibiydin aşk
vişnelere
bulaştın kirlendi beyazın.
takılamayan
telli duvak
verilemeyen mendil
düşlerde
kaldın.
al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda
sevdadan delirmiş.
ah yüzüne bütün kapılar
kapanmış senin
ıtır
ve yasemin kokulu günah.
çıkılamayan yıldız
gidilemeyen iklim
kimbilir hangi limanda
hangi gemiye
yüklenmiş.
al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda
sevdadan delirmiş.
düşlerde
kaldın.
Behçet AYSAN
(Karasevda)
KANLI ZAMBAK
onu vurdular, gözümle gördüm onu
ak bir zambağa binmiş
gidiyordu
zambak dur, sana da bulaştı kan.
bir damla gözyaşından
doğurmuştu anası onu,
bir avuç sevinçle
büyüttü.
bir avuç hüzünle
nice zorluklar
nice ayrılıklar
ve saçlarına beyazlar
düşürerek.
onsekizindeydi
bir sevgilisi vardı,
aynı mahalleden
eyüpten.
henüz öpmemişti bile
konfeksiyonda
çalışırdı.
onu vurdular
gözümle gördüm onu
bir güvercin havalandı.
eyüpte, o basma
perdeli evde,
kurudu saksıdaki sardunya
birdenbire
çatladı
bir fotoğrafın camı.
tel çerçeveli
düştü
radyonun üzerinden
yere.
dağıldı kitapları
dağıldı şiirler
ve roma hukuku
güvercin
konamadı.
onu vurdular, gözümle gördüm onu
ak bir zambağa binmiş
gidiyordu
zambak dur, sana da bulaştı kan.
BEHÇET AYSAN
(Karasevda)
KUŞLAR DA GİTTİ
yalnızlık senin o konuşkan kuşun
hani hep duvarlara anlattığın
hapislerden kalma sürgünlerden.
yalnızlık senin o konuşkan kuşun
bulutlar taşıdığın yakut sürahide
begonyalar büyüten eski alışkanlık.
yalnızlık senin o konuşkan kuşun
kırk kapıdan geçmiş kırk kilitten.
yaralı, dili lal, kanadı kırık
vurulmuş başında bir yokuşun.
BEHÇET AYSAN
SEVMEYİ UNUTANLAR İÇİN
sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan her şey gibi
aşklarınız da.
yaşamı ölüm
diye anlatıyorlar size
yalanı gerçek diye.
ne leylakların
tomurundan
haberiniz var
ne önünüzden
kara bir tabut
gibi geçen geceden.
sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan aşklarınız
da.
BEHÇET AYSAN
(Karasevda)
KARANLIKTA NAKIŞ İŞLEYEN KIZLARA
karanlıkta nakış işliyor kızlar
kızlar yasak düşlerde yalnızlar
o sakallrında saklı elması
büyüten aynalarında çatlağı
yalnızlar
mor bir ayrılığa gazel söyleyen
turuncu bir aşkla lacivert kedere
yalnızlar
siz de kucaklayın yağmurun sesini
akasyalar da açar bir gün gelir
yalnızlar yalnızlar
karanlıkta nakış işliyor kızlar.
BEHÇET AYSAN
(Karasevda)
BEYAZ GECELER
Bütün hayatları bilmek isterdim
ilginç geliyor bana bir gemicinin
anlattıkları
eskiyen
aşkaları bırakıp
yeni yükler aldıkları
beyaz bir gecede.
bilmek isterdim
çamlıhemşin' li fırıncı
ustanın
niçin
batum'dan göç ettiğini
kömür yüklü mavnayla
beyaz bir gecede.
beyaz bir gecede
beyaz bir gecede
savrulmuş
buralara
saraybosna'dan
elinde hiç işlemediği
nakışı
kış zorlu
makedonya komitacı dolu
buğulanmış camları vagonların
bakışı mavi gözleri dalgın
o kadın
doğurmuş sanra annemi
bilmek isterdim
bozüyük bilecik arasında
bin dokuz yüz kırk yedinin martında
tipi
ve aç kurtlar
saldırınca
tepesinde bir telgraf
direğinin
donan
gencecik hat bakıcısının
hayatını.
beyaz bir gecede.
ne söylenecek
bir türkü
ne yazılacak
bir roman
olan
bütün hayatları
yaşanmış
bütün hayatları
bilmek isterdim.
beyaz bir gecede.
BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)
BEYAZ GECELER
Bütün hayatları bilmek isterdim
ilginç geliyor bana bir gemicinin
anlattıkları
eskiyen
aşkaları bırakıp
yeni yükler aldıkları
beyaz bir gecede.
bilmek isterdim
çamlıhemşin' li fırıncı
ustanın
niçin
batum'dan göç ettiğini
kömür yüklü mavnayla
beyaz bir gecede.
beyaz bir gecede
beyaz bir gecede
savrulmuş
buralara
saraybosna'dan
elinde hiç işlemediği
nakışı
kış zorlu
makedonya komitacı dolu
buğulanmış camları vagonların
bakışı mavi gözleri dalgın
o kadın
doğurmuş sanra annemi
bilmek isterdim
bozüyük bilecik arasında
bin dokuz yüz kırk yedinin martında
tipi
ve aç kurtlar
saldırınca
tepesinde bir telgraf
direğinin
donan
gencecik hat bakıcısının
hayatını.
beyaz bir gecede.
ne söylenecek
bir türkü
ne yazılacak
bir roman
olan
bütün hayatları
yaşanmış
bütün hayatları
bilmek isterdim.
beyaz bir gecede.
BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)
ATEŞ DERESİ
-ceyhun a. kansu' nun anısına
ateş deresi iki tepenin arası
uzak kıyılarında şehrin, varoşlarında
kirli sarı dumanlar yükseliyor
bacalarından.
paslı
çinkolarla kaplı çatılarında
geçen yazdan kalmış uçurtma
kuyrukları.
yağmurlu bir öğle üzeri geçtim
çamurlu yollarından
bin dokuz yüz seksen birin şubatı.
on bin işsiz yaşıyor burda
yozgatlı, erzurumlu, sivaslı
on bin dul, on bin yoksul ve aç.
ya çocuklar, dünyanın en güzel
çocukları
yırtık lastikler
ayaklarında
okula gidiyorlar, çantalarında
göçlerin tarihi ve yoksulluğun
coğrafyası
taşıdıkları.
tarihi değiştirecek olan çocuklar
dünyanın en güzel çocukları.
BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)
ÇİÇEKÇİ KIZ
yalova termal yolunda
çiçek satan çiçekçi kız
saçlarına papatyalar
takmış
şarkılar
söylüyor bir yandan.
kederli şarkılar
haydi
çiçeklerim var.
bunlar küpe çiçeği
boynu bükük
ülkem
gibi.
bunlar mor
beyaz
kartopu
çiçekleri
karayazılı
erguvan
üzerlerine bulaşmış
abilerimim kanı.
bunlar zebra çiçeği
bayım,
hiç
görmediniz mi
taşır aynı gökyüzünde
hem umutlu ayçayı
hem karanlık bir güneşi
ama sizin gökyüzünüz
var mı ki.
çiçeklerim var
çiçeklerim
ya küsmüş sardunyalardan
almaz mısınız
pembe açar
pembe düşler için
düşleriniz var mı ki.
yalova termal yolunda
çiçek satan çiçekçi kız
saçlarına papatyalar
takmış
şarkılar
söylüyor, tehlikeli.
BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)
YAZMADAN EDEMEDİM
rüzgâr bu şiiri sana götürsün
kâğıttan yaptığım
o işlemeli
kayıklar
fırtınalara
dayanan.
koş rüzgâr koş.
yazmadan edemedim
BEHÇET AYSAN
AŞKIMIZIN O KARARAN
1.
koştum sana geldim ey acı
ey terkedilmiş
ilençli dinginlik
ey yenilmiş
bir aşkın şarkısı
işte geldim.
bir daha dönülmeyen
o noktada
yıkık
barakalarla kaplı
bir çıkmaz sokakta
erirken
akşamın köpüğü
sadece
yalnızlıktı
her şey tenha.
2.
bakın orda
tozlu yapraklarında
eski
anıların
bakın orda
bir eylül
vurunca hayatımızın
bordasına
ne çıkar
eylülse eylül
bakın orda
bir adam saklanıyor
bir otel odasında
esmer gözlüklü
bir adam
saklanıyor üç yıldır
adı behçet aysan.
3.
ve hüzünlü günler
sürer giderdi
ben de biner giderdim
bir düş atına
yakalayamazdı
küflü ıslak
taş avlular
biner giderdim
al bir düş atına.
4.
ey gümüş yürek burgacı
ey yenilmiş
bir aşkın şarkısı
ey keder
ey acı
işte gidiyorum
düşerken
ardına söğütlerin
kan
portakalı
gibi bir güneş
düşerken ardına bütün
mutlulukların
ve
aşkımızın bizim
o kararan.
eylül 83'
BEHÇET AYSAN
(Eylül)
BU AŞK, BU ŞEHİR, BU KEDER
1.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
kendine bir başka
gökyüzü büyüten
kardeşim
gece feneri
hoşçakal kal çaldığım
ıslık
söylediğim türkü
doludizgin karlarda.
hoşça kal
annemin
yüzü
hep beyaz yaşmaklı
sırı dökülmüş bir yalnız
aynada.
hoşça kal
dolunayın
altında
ıhlamur ağaçlarına
kazıdığım
şey
hoşça kal uzaklarda yanan
anızların parıltısı hoşça kal.
2.
bir gün gelecek bu gün de
bir anı olacak nasılsa
oturduğumuz bu masa
bu kum saati, bu rüzgar, bu eski
komodin
bu kırık
sandalye
bu kelepir yürek
bu aşk
nasılsa.
3.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
yarım kalmış
duvar yazıları
hoşça kal
bir gün gelecek
akacak yeraltı suları
hoşça kal
yakut, bezirgan, gön
hoşça kal eski zaman
aktarları
gidiyorum
bu şehri bu yağmuru
bu düşleri
bu aşkı bu kavgayı bu kederi
size bırakarak.
BEHÇET AYSAN
BEYAZ BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR
sıcak bir ağustos gecesi, cordoba
uykuya hazırlanmakta, tıp öğrencisi
jose antonio yeni ayrıldı arkadaşından
şehrin ortasından kenar mahallelere
giden son otobüse koşarak bindi.
mavi bir yıldız bir işaret fişeği
gibi indi
gökyüzünden çok aşağılara.
ve jose antonio
düşündü ansızın sevgilisini.
otobüs sarsılarak duraklardan
kalktıkça, uykusu bölünen
yorgun işçiler birer birer gittiler
ağır homurtularla otobüs
ağaçlı tepeyi aştı
bir tek yolcu jose antonio kalmıştı.
saat 23:45, bir çam dalı ıslık çalmakta
karşı balkondaki komşu kadın telaşla
içeri girdi ve ışıklar silindi.
hiçbir şey anlamadı jose antonio
güz yaklaşıyordu, hüzün ve sınavlar
bahçe kapısını yavaşça araladı, sabah
suladığı sardunyaya baktı.
yüreğinde o güne kadar yaşayamadığı bir
telaş, hemencecik gidip yatağa uzanmak
günün son sigarasını yaktı.
anası babası ve öğrenci kardeşi
uyumuşlardı, pencereler karanlıktı
anahtarı cebinden çıkardı
ne çok ışık hepsi yandı
ağaçların arasında otomobil farları
jose antonio şaşırdı
silahlar üzerine doğrulmuşlardı.
saat 02:25, kenar mahalledeki evin içi
bütün kitapları yerlerde
şiirler, ders notları, mektuplar
ve fotoğraflar, söyle bu resimdeki kız kim
ya bu sakallı arkadaşın
bildiriler nerde
söyle söyle söyle söyle
sandıklar boşaltılmış, anasının çeyizleri
dolaplar, mutfak rafları, tabaklar
yataklar yırtılmış, delik deşik.
o gün ilk defa jose antonio
ilk de and dağlarını ne zaman
görmüştü
küçük
bir çocukken babasıyla
oğlum demişti özgürlüğü halkın
işte bu dağlar kadar
peki şimdi niye ağlıyorsun baba.
bir gün sonra sabah, toplama kampı la perla
çok erken saatlerde beni hücreden
aldılar, gözlerime siyah bezden bir bant
taktılar, bir aracın arka koltuğuna
boylu boyunca yatırdılar,
-fısıltılar.
hareket ettik, korna sesleri duyuluyordu
cordoba' nın kalabalık caddelerinden
birisine çıktığımızı anladım.
o dakika gittikten sonra durduk
-küfürler.
yere basmam söylendi, bastım, eğil dediler
eğildim, yürü dediler yürüdüm.
ayakkabılarımın bağı hücrede alınmıştı
kalemim, saatim, gözlüğüm.
ayak sesleri çoğaldı
ve silah şakırtıları.
kan ter ve sidik.
görmek duymak dokunmak koklamak tatmak
sedef karanfil şarkı kadife ve tarçın
unutulmuştu.
gözetleme deliği olan demir kapılı
bir odada.
gözetleme deliği olan demir kapılı
bir odada.
üzerime kanlı bir pijama giydirdiler
ayaklarım
zincirle birbirine bağlandı
ve ellerim
kenarları yüksek
tahtadan yatağa yatırdılar.
duvar.
gözetleme deliği olan demir kapılı
bir odada.
on iki gün sonra
jose antonio da
desparecidosdu.
yedi yıl geçtikten sonra, plaza de mayo
yürüyorlar alana doğru
binlerce beyaz başörtülü kadın
ve binlerce yitik fotoğrafı
genç yaşlı kız erkek
binlerce desparecidos.
analar ve anılar
eşler kardeşler çocuklar
geri istiyoruz onları
geri istiyoruz onları.
şu bıyıklı
manuel, öğretmendi
arkada hudeibro, maden işçisi
jose parrada, santiago nattino
ve işte jose antonio'nun annesi
elinde oğlunun kocaman bir resmi.
geri istiyoruz onları.
-jose antonio benim.
BEHÇET AYSAN
(İzmit Şiirleri)
şiirle ilgili notlar:
beyaz başörtüsü : Arjantin'de binlerce kayıp annesinin protesto gösterilerinde kullandıkları, dönemi yargılayan simge.
la perla: Cordoba kentindeki toplama kampı ve işkence merkezi. Aynı zamanda inci anlamına geliyor
desparecidos: Arjantin' de kayıplara verilen ad.
plaza de mayo: Mayıs alanı. Her yıl darebe yıldönümünde kayıp annelerinin protesto gösterileri için toplandıkları yer.
AŞK İÇİN PRELÜDLER
1.
İstasyon önünde bir top ağaç
ağacın
gölgesinde
ben
ve uzanıp giden
sapsarı bir tül
bozkır
ve bir türkü
"daha senden gayrı aşık mı yoktur
nedir bu telaşın vay deli gönül"
ve bir tren
ne bir düdük çalar
ne el eder
kar yüklü yağmur yüklü
kalbim gibi
keder yüklü
bir tren
durmaksızın geçer
o böyle bir akşam böyle bir trene
bineceğini düşler
ben
böyle bir akşam böyle bir trenden
ineceğimi
avunuruz.
2.
sevdalar vardır
derin kuyularda
eski sarnıçlarda
yaşar
gün görmüş
acılar bilmiştir
direnir
kim bilir kaç işgal geçirmiştir
yurdum gibi
3.
sen yanıma gelince
yıldızlar
koşuşur karanlığa
güvercinler
ayaklanır
rüzgar rüzgarla konuşur
büyülü bir gülüş olur zaman
savrulur
yanık ekinlerin tınazına.
4.
sen yanıma gelince
bahar
dallarını kuşanır
zümrütten bir
zümrüdüanka
kanat vurur içime
solar kanla işlenmiş
narçiçeği
kanaviçe
sen yanıma gelince
ve nakkaşlar
yüreğimin nakkaşları
yorulup
uzun bir uykuya dalar
sen yanıma gelince.
5.
sen yanıma gelince
gelin
gibi bir gelincik
süslenir
sulardan aynalarda
yel değirmenleri
öğütür ne varsa
kederi
ve belki
bir milyon
istiridye avcısı
inciler
çıkarır
sütbeyaz
bir sevdanın
diplerinde.
6.
ayrılıklar bildim acılar
yaşadım
okudum
tahir ile zühreyi
kerem ile aslıyı
ve ferhat ile şirini
ağlamadım
da
senin öykünü duyunca
dayanamadım
kendini zeytin ağacına asan
on iki yaşındaki
kuma.
7.
süngüler aşkı yasaklayamaz
uzansam tutabilirim ellerini
süngüler
düşleri
yasaklayamaz
bir dahaki duruşmada
giy
gelinliğini
düşlerde olsun
ilk
gecemiz.
BEHÇET AYSAN
DENİZ FENERİ
sabaha böyle bir ağaç hışırtısı
saatin 03'ü vurduğu zamanlar
iki yüreği birden ayağa kaldırırdı.
ayaklanan yüreklerden biri olimpos'a gizlenirdi
biri anadolu bozkırında.
tam o vakit, suların koşarak
rüzgara aktığı
gökyüzünün uçsuz bucaksız denizi durulurdu.
bir durulan deniz bendim
biri karşı kıyılarda
ve sabah onun için bir yol bulunurdu
akmaya
kibele koşar gelirdi.
ve yine öylesi bir anda
bir salyangoz tırmanırdı aynı inciri
bir küflü kilidin tık sesi duyulur
saksılarda aynı sardunyaların gerinmesi
bir yaşlı kadın kalkar
suskun adımlarla yürür
terliklerini giyer
istavroz çıkarır veya yasin
okurdu
kilometrelerce uzakta
ve aynı anda.
keder bir buğu gibi yükselirdi
bir şiir başladığı dizeleri yazar
ocaktaki ateş çıtırtılarla yanardı.
uçmaya
hazırlanan külrengi bir kuş
beş uzun yıl sonra sürgünden
dönen bir adamın odasına
girebilirdi.
hasret girebilirdi
direnme girebilirdi
yitirilmiş bir aşk girebilirdi.
adam odadan çıkar giderdi.
çünkü ayios pavlos cezaevinin
ve kartal maltepe' nin avlusunda
düşünceli dolaşan birinin gölgesiydi.
gölgesiydi gölgelenmiş güneşin
umudun öldürülüşünün
postalların bütün güzellikleri
çiğnemesinin
zakkumun ve bethoven' in
şiirin ve aşkın
yasak edilişinin gölgesiydi.
oydu
ter ince bir ırmak gibi akarken
spil dağı eteklerinde
ve tırhala'da tütüne koşan
yüzü aynı esmer reçber.
başka bir yerde başka bir esmer yüz
mazgalların arasından
gökyüzüne bakıyordu
ürkek sarı
kaçak yıldızlara
başının üstünde mazgallarda
nöbetçilerin ayak sesleri.
üç gün önce getirmişlerdi
üç gün üç gece
sadece zeytin
ekmek ve sigara.
demir kapıda küçük bir delik
havalandırma
yukarda ürkek
sarı kaçak yıldızlar.
tutuklunun adı
takis petrulastı.
belki de onun türkçesiydi.
o gece yarısı
oturdu ilk şiirini yazdı.
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
TAKİS PETRULAS'IN BARBA HRİSTOS'A ŞİİRİ
ANISINA
onu yine gece yarısı götürmüşler
yaralı yüreği ve buzukisi masada
kuru ekmek şarap yarım şiirler
yıllardır görmediği bir çocuk resmi
eksik kalan eksik bırakılan şeyler
yazdığı son mektupta söylemişti
gurbetse eğer benim için kendi ülkem
bir yol, parlak yıldızların yolu
dikenli tellerin arasında bir yol
zeytinlerin limonların arasında.
sürgünde izbe barakalarda birlikte
kucaklardı seslerimiz yükselir göğe
hey zor günlerin, acıların kapetanı
yine yükselecek yüreğimizin şarkıları
ne nöbetçi dinleyecek ne dar kapı
kara bulutlar ayak altına girecek
gür beyaz kağıtlarda barba hristos.
BEHÇET AYSAN
FALANGA
çıkarın rüzgarın kelepçesini
size soracak sonra yıldızlar
dağlar koşacak denize doğru
günler ise özgürlüğe doğru
çıkarın rüzgarın kelepçesini.
çıkarın sözün ağzından kilidi
size soracak sonra geleceğimiz
evlere giden kanlı giysilerle
baharda açan kardeşim gelincik
çıkarın sözün ağzından kilidi.
çıkarın ışıkların peçesini
hapishanelerin taş avluları
ve mezarlarda dolaşan analar
şarkılarımızın ecılı ezgileri
çıkarın ışıkların peçesini.
birlikte yürüsün gölgeleri
birlikte yürüsün ölülerimizin.
onu tanımıyordum hiç görmemiştim
sinemanın önünde buluşacaktık
yakasında bir kırmızı karanfil
benim elimde ikiye katlanmış
bir avgi olacak.
buluşma saati geçti
kimse gelmedi.
anlamıştım
sintağma alanına kaçmaya başladım.
peşimdeler.
geceye kadar koştum
koyu bir karanlığın içinde.
barba hristos'un anlattıkları
hep aklımdaydı, eski kapetan.
bir gün başkaları da bizi anlatacak
hazır olalım sözlerin
pas tutmayanı için
çamura bulanmamış çığlıklara.
adımız buydu diyelim
yerimiz buydu, işte tarih
ölü ellerle değil
sevgiyle yarattığımız
işte gökyüzü
adımız buydubir aşk adı
rüzgarımız denize doğru
ak köpüklü denize
eşitliğin barışın kardeşliğin
yeleleri terli kanatlı atına.
ak köpüklü denize.
poseidon' un altın arabasıyla
dolaşmaya.
"günlerce dolaştılar ormanlarda
ve korularda ve pınar başlarında
ve bütün ırmakların kıyılarında
onu aradılar, artemisi.
sonunda bir denizde yıkanırken
buldular, artemis başladı kaçmaya
o kaçtı, onlar kovaladı, o kaçtı
naksos adasına vardılar.
orada artemis ansızın yok oldu
yerini sütbeyaz bir dişi geyik aldı.
iki kardeş artemisi unutup, geyiği kovalamaya
başladı bu kez, birbirlerinden ayrıldılar
ağaçların
arasındaydılar.
bir süre sonra otos geyiği gördü
ephialtes de görmüştü.
tam ortalarındaydı geyik.
birden mızraklarını savurdular.
o anda geyik kayboldu gitti.
otos'un mızrağı ephialtes'e
ephialtes'in mızrağı otos'a.
öldüler.
poseidon'un oğullarıydılar."
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
BARBA HRISTOS'UN ANLATTIKLARI
hep yol boyunca düşündüm bunları
sadece kuşlardı aralanınca ölümün kapısı
şarkı söyleyen çıplak ve yalnız.
sesleri çarkların ve dişlilerin
seslerine benzeyen kuşlardı.
babam derdi ki,
"bütün tiranlar ölümlüdür"
"acılı günlerde daha çok konuşacaksın
ama zorda kalınca da susmasını bileceksin"
eskiden merdiven altlarına gizlenen gölgem
o saklı bulutların izlerine yapışmış
gök köpürdüğü zaman çılgın düşlere dalan
çocuktu.
gümüş kararmıyordu ıslak değildi yağmur
iğdelerin ve keçi boynuzunun üzerinde
henüz gezinmemişti kanlı ellerimiz.
ay yıkılınca
ay yıkılınca
koca bir çınar gibi üstümüze
sislerin arasında kırmızı bir ay.
kimi sözleri söylemeye sevda yetmemişti
aşkın bile umarsız halleri olurdu
peki şimdi kim bildirecekti ateşin vaktini
bize.
Behçet AYSAN
GÜNEŞ ÇALDI KAPIMI
çok yalnızdım ve güneş çaldı kapımı
sürgünden yeni dönmüştüm, makronissos
orda kurak ve ıssız bir yüreğim
vardı
(şimdi sizin yürekleriniz gibi)
onu da getirmiştim.
arkadaşlarım hariç
herkes beni terketmişti.
yaşamım uzun bir deniz yolculuğuna
dönüşmüştü
git git varılmayan
kıyısız bir deniz.
evet, herkes terketmişti
sevgili ve hüzünlü pire
eleni bile.
ve güneş çaldı kapımı
kapımı çaldı güneş.
gerisini biliyorsunuz.
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
FESLEĞENLER
bir gün girit'e geri döndüm.
tam üç uzun yıl geçti, deniz
orda her gün köpürürdü.
ve yaşlı bir kadın her gün ağlardı
hiç dönmeyecek olan
bir balıkçı teknesini bekler gibi
aynı kıyıda.
çakıl taşlarıyla
rengarenk,
kırmızı mendil ve usul sesli türküleriyle
oğlundan,
bir tutukevinden gelecek
mektubu.
üç uzun yıl
benim kapımı çalan güneş
onun konuk gecesiyle durmadan yer değiştirdi.
fesleğenler kırağılarla
eski gemi artıkları
saban demirleriyle
yer değiştirdi.
beklediği mektup
hiç gelmeyecekti.
biraz önce nikos'u tuvalete götürdüler
hücremin önünden geçerken
ıslık çaldı
ve korkunç güzel
bir portakal kokusu yayıldı ortalığa
nikos'un ıslığından.
oysa sıcak bir geceydi ve yazdı.
işte o portakal kokusu
hatırlattı bana
bir gün dönmüştüm diye başlayan
selaniğe, pireye, atinaya, pireye
barba hristos'un dönüş öykülerini.
gece yarıları başlayan
gece yarısı götürülmelerle
dönüş öyküleri.
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
TAKİS PETRULAS' IN SELANİKLİ YILDIZA ŞİİRİ
ne zaman kalkacak selanik treni
dolunay buluta girdiği zaman
acı bir siren çalacak ilk önce
yüreğim prangada burkulacak
bir daha ne zaman ve kim bilir.
ne zaman kalkacak selanik treni
gece mavisi göründüğü zaman
bir mendil sallayacağım uzak şehre
uzak ayrılıklara kara bir mendil
her şey burda bitmiş midir.
ne zaman kalkacak selanik treni
yine bir yıldız düştüğü zaman
tutuşacak orda kurumuş otlar
bir yıldız ki bizleri anlatan
gökyüzünden onun için inmiştir.
ve günler sonra babulina sokağından
çığlıklarla yeni bir konuk daha gelir
zayıf sarışın mavi gözlü nikos
takis petrulas'ın karşısındaki hücrededir.
evlerde ve işyerlerinde
takvimler 25 nisan 1972'yi göstermektedir.
böyle anlarda
insan sesi ya da bir şarkı
ekmek gibidir
su gibidir
üç günlük susuzluğa.
hani şarkılar vardır
dilini bilmediğin
bir tek sözcüğü
bütün bir hayatı anlaır sana
manos loizos'un şarkıları gibi.
o gün, öğleden
akşama doğru akarken zaman
ince bir su gibi ve manos loizos'un
şarkıları gibi
takis petrulas ikinci şiirini yazar.
BEHÇET AYSAN
İŞÇİ MİHALİ'NİN ÖLÜMÜ
kurumuş kan çamur lekeli bir fes
petrol lambasının ölgün ışığında
bir gül gibi parıldıyordu yarası.
sakar gençlik, evli, cebinde revolver
geceleyin gizlice yasak kitaplar
doyceorientbank yün ipek şeker.
kahvelerin derme çatma peykeleri
bira meze yongo gazinosu rıhtımda
ayak bileklerinde zil ermeni kızları.
minareler çan kuleleri surlar
trenler cepheye asker götürüyor
1904, karanlık bir oda gibi selanik.
serez çarşısı dokumacılar grevi
ve bütün grevlerin iki önderi
biri rum biri türk, kandiya'dan.
gün ortasında esmer bir gece
veles demirkapı hattı greviydi
bir kurşun, işçi mihali yerde.
kurumuş kan çamur lekeli bir fes
petrol lambasının ölgün ışığında
bir gül gibi parıldıyordu yarası.
hristos henüz kundaktaydı öldürüldüğünde
babası. kandiya'dan gelen arkadaşları
onun mavi taşlı mezar boncuğunu çıkartıp
mihali'nin eski ceketinin
cebine koydular ve
ağladılar.
"giritli doğmak ağır bir şeydi."
kuğulardır ölüme giderken birlikte
şarkı söyleyen.
barbadan bir daha haber alamadım.
ikş yıl sonra yaros adasında, sürgünde öldüğünü
öğrenecektim.
aşk için şarkılar söyler dururdun
ayrılık için şarkılar
on sekiz yaşın
bir sokak ortasında
gülüp durunca sana
ve yıllar sonra
bilemezsin ne yapacaksın.
rüzgarı nasıl kucaklayacaksın
denizi nasıl alıp da yüreğine
alıp da
o hala acemi yüreğine
bir çocuğun gülüşüyle sokacaksın.
takis petrulas geceye kadar
koşarken koyu bir karanlığın içinde
aynı tarihlerde,
bemim de ranzamın kıyısından
kız kulesinin ışıkları görünürdü
ve lacivert deniz.
kırık kurşunkalemim
dolaşırken sarı kağıdın üstünde.
BEHÇET AYSAN
KIRIK BİR KURŞUNKALEMİN ŞİİRİ
yollar uzak ay bedir
sırtımda gümüş hançer
yürürüm de ölemem
kan damlatır karanfil.
usulca mavi bir kar
kara geceye düşer
tutuşur fundalıklar
gelir kalbimi yakar.
gün olur belki öper
ay ışığı acıyı
o yaralı cerenler
yanık sulara iner.
yollar uzak ay bedir
sırtımda gümüş hançer
yürürüm de ölemem
kan damlatır karanfil
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
ZEYBEKİKO
yıldızları say, şu yıldız aşkın kurşuna
dizilişidir
öteki ölümün çarmıha gerilişi
ve o ilerde hiç konuşmayan
susuşun üvey yıldızı.
solgun, yanıp sönen
düşmanlıkların
bir gün olmayacak düşmanlıkların
olmayacak mitralyözlerin
barikatların
tutuklu kamplarının
ve tel örgülerin parlak yıldızı.
sana sesleniyorum, sesimi duy
beni anla.
bir batık gemiden esen
deli rüzgarla
geldim yanına
senin, deli rüzgarla.
yağmurda
kararmış, adları okunmayan
kırılmış mermerleri, yosun bağlamış
sarıkları, harçları
bilemem hangisindedir
yitirilmiş gömüt taşları
karların altındadır.
ilkyaz gelince
sürgün açar ölülerimiz
yan yana.
aynı topraklarda.
kalkar
horon teperler ve sirtaki.
giritten dedem seslenir
foçadan senin deden
ilkyaz gelince
aynı taştan evlerde
aynı at arabalarına binip
verirlerdi aynı selamı
aynı gelinciklere
ve aynı suların şarkısıyla.
hey takis petrulas
yıldızları say
yoksa bir yıldız da
sen ekle
ben senin dostunum.
hey behçet aysan
yıldızları say
yoksa bir yıldız da
sen ekle
ben senin dostunum.
solgun, yanıp sönen yıldızların.
yıllar sonra yine sabaha karşı
yine böyle bir ağaç hışırtısı
saat 03'ü vurduğu zamanlar
bana bu şiiri yazdırdı.
saatin 03'ü vurduğu zamanlar
iki yüreğim birden vardı.
ya batık bir gemi ya bir deniz feneri.
1985 eylül, 1986 temmuz
ankara
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
Not:
Takis Petrulas: Şiirde geçen düşsel bir şair[/b]
(1949-1993)
Ankara'da doğdu. Selimiye Askeri Ortaokulu ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. 1968'de Ankara Tıp Fakültesi'ne askeri öğrenci olarak girdi. 12 Mart döneminden sonra politik nedenlerle ara vermek zorunda kaldığı tıp öğrenimi sırasında çeşitli işlerde çalıştı. Mezun olduktan sonra İzmit'e tayin oldu. Ankara'da psikayatri ihtisası yaptı. SSK Yenişehir Dispanseri'nde doktor olarak çalışmaktaydı. Yobazların Sivas'da yakarak öldürdükleri 37 aydın insanla birlikte can verdi.
kozalak yaktım ben de
sessizlikte-
ömrümün kozalaklarını
küllere sıvanmış
baştan başa dolaşıp
ağrıyan ormanı.
yağmur dindi sevgilim bak dinle
her şey dindi, acıysa dinmemiş halde.
79'ankara
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
ipekten bir gecedir kayar gider
elimizden, siste yıldızlar yanar
tutuştuşturur yüreğimizin çırasını
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
gecede, birer karşı gecedir onlar
içimizdeki
ve dışımızdaki
bütün gecelerin.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
UNUTULMAYAN
durmadan taşırdım yanımda üç şeyi
iri çakıl tanelerini, çatlamış bir narı
bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
ipekten
çalınmış
umutlarla taşırdım
ah sevgilim derdim, ölüm
ne kadar çoktu yaşadığımızda.
bize hep beyaz mendil
sallayan
ölüm ki,
iki kapısında
haki bir yalnızlık
dikilirdi
ve hatırlatırdı
bize, güz kuşlarının
uçup gittiği denizleri.
bense, yulaf kokan
dağlı ellerinde
dolaşmak gibi kolaydır
sanırdım yaşamak ve sana kansız
bir gökyüzü
getirirdim
getirebilsem ah,
- avlusunda çocukların
korkmadan oynadığı -
lalelerle
donanmış simli bir gökyüzü.
bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
çatlamış bir narı, unutmadım.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
ÖRÜP İNCE BİR TIĞLA
duvarda, solgun ışıklarla oynaşmada
bir örümcek ve düşüncelerim
ince bir tığla
örüyor ağını, sessizce
gün
batıyor.
kara battaniyeli
bir ölü yürüyor sonra
kireç döküntüleri ne kadar da
benziyor
ona, öldürülmüş bir arkadaşının
fenerini
tutuyor, içli bir madenci
şarkısıyla
geçerken
şehrin dikenli telleri arasından.
limanda yük boşaltıyordu kardeşi
dünya geniş
pergeliyle
yer
açıyordu, onunla koşanların
kalbinde ve bir gül ağacının
tomurcuğunda yeniden açıyordu.
sessizce
gün
batıyor, bir aşk bitiyordu
bir aşk dağılmış
bir gerdanlık gibi.
sakallarım uzuyor, bir yara
bir yara durmadan işliyordu
kendini
ben de
çekiyordum
derin ağlardan
çekiyordum gölgemi.
sevmiyordum artık
ne sis çanını
ne dağlalesini
günlerim değiyordu
ateşten bir dolunaya.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
KEDER ATLASI
nilüferler niçin suya eğilir
ve niçin
kavruk otlar gibi
tutuşur
o ilk sevdalar
söyleyin bana
ey kitaplar.
bana söyleyin
kim var
aramızda
biraz ölmeden
bir türkü tutturmuş giden.
ya kırmızı şapkalı
gelincik, senin için
göz açıp kapayıncaya
yiter şu bahar
hemen
ölüm gelir
yükselince sular.
söyleyin bana
ey kitaplar
var mı
kederin atlasında
tarçın kokulu bir şehir
inmemiş olsun damlarına
gözyaşından
yıldızböcekleri
ve tarçın
kokulu
bir aşk
hiç ölmeyen.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gcce)
FORSA
gurbeti hançer
yapıp gezinir
kendi zincirine
vurgun forsa.
devrilen turuncu
bir ayın şavkında
aras gözyaşı akar
hemşeri göçmen kuşa.
horasan'dan yeni
kalkan bir tren
nasıl saplanmışsa
kara ve acıya.
sensin, yüküyle
batmış mavna
kurt ağızlı
gecenin ortasına.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
ANIŞ
yıkık manastırın orda
kalbim ki,
o da yıkıktı.
bir keşiş bıçağıyla dağlanmış
çiçekbozuğu,
çopur -
bir hayat
acıtıyordu beni
sevgilim.
her şeyin
hüzne vurduğu yerde
bütün saatlerin,
kuzguni bir denizi
çoğaltarak
hayat
acıtıyordu beni.
bense geçerdim
karamuklarla, karabasanların
arasından
geçerdim
hiçbir
im
bırakmadan geride
bana en sırlı gelen
acının o en sırlı noktaından.
bin dokuz yüz yetmiş beş'in
ekiminde
yıkık
manastırın orda
kalbim ki, o da.
BEHÇET AYSAN
KANAVİÇE
el değmemiş ormanlarında gezinen
kan işleyen kanaviçesi ömrümün
sarı sarmaşıkların ışıklı gölgesi
ve sensin hüznün yüzgörümlüğü
rüzgarların beyazdan yelesi sen.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
AÇ KUŞLAR
1.
kana boyandı kirmenimde yün
kuşmarlara, tuzaklara düştüm
menevişlendi durgun sularım
sedef
bir bıçak aldım dostlar
güneşi yiyorlar
aç kuşlar.
aç kuşlar, yorgun işçi
yeni çıkan vardiyadan
elliyorlar yıldızların
kınasını.
aç kuşlar, topraktan
güneşi bakır bir kap gibi
kalaylıyorlar.
2.
bense, toy bir çırak
kırık keman
paslanmış tabanca
küflü bir an
kurutukmuş papatyalarla
kitabın ortasında
3.
hayat, aşıp geçiyor
bütün kitapları
yeni acılar gerek
yeni aşklar
yaşamaklar ve anlatımlar
beklemiyor bizi
hiçbir şey
hiçbir yerde
solgun hercaimenekşe
ve bun, buğulanıp çarpıyor
benimle birlikte
buzlu bir camın arkasında çarpıyor
buğulanıp.
sesim
dişlilerin şarkısına karışıyor.
1979-1981
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
TORTU
her şey geçer
aşk da
acı da geçer, ağla-
maklı bir şarkı
ayrılıkların
üzerinden.
rüzgar olur
savrulur geçer
sağılır
yaldızlı bir
sabahın ağaran
seherinde, hüznün
sütbeyaz
güğümünden.
yol olur
düğüm düğüm
devrilir kağnı
aşiretler ve
gelincikler göçer.
yıldız olur
kayar mavi
çipil yıldız
dökülmüş yalnızlığın
pirincinden.
gece de
homurtuyla
kederli bir tren
gibi geçer,
benimse
çiğnenmiş zakkum -
yüklenmiş yorgun
kalbimden
aşk da
acı da
her şey ama her şey geçer
kör
bir güvercinin
türküsü
bile.
tortusu kalır.
yaşadıklarını
anmak için beyaz bir yazıya
gecedesin, ay ışığına sevdalan
şakayıklara sor.
BEHÇET AYSAN
(Karşı Gece)
GÜVERCİNLERİ SEVİNDİRİN
her sabah
uyandığımda,
gördüğüm düşü hayra yorarım
açmasına açarım da
göğsümün altın kafesini
korkarım
ya bu gece
güvercinler
yüreğimden başka bir ülkeye
göç etmişlerse.
çünkü, ben ilyas
hasköy'lü -
kör ilyas,
şu koca istanbul şehrinde
yenicami önünde
sanki dünyanın bütün
açlarını
doyuruyormuş gibi
gururlanan bir sevinçle
darı satarım
savrulması için güvercinlere.
BEHÇET AYSAN
AY IŞIĞI CİNAYETİ
sokak fenerine asmış kendini
ay ışığının
biri
şehrin
ortasında
ölmemiş
hâlâ dipdiri.
bir tek yıldız yokken
gökyüzünün hurcunda
turuncu bir ay
yalnızca
çıplak soyunmuş
bütün örtülerini.
niye yaptın ay
ay ışığı
sızmıştı bir saat önce
gözlerimle gördüm
yanında
şarap testisi
ve bütün şarkıları
bir türlü
söyleyemediği.
asmış kendini.
BEHÇET AYSAN
BİR EFLATUN ÖLÜM
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
BEHÇET AYSAN
DIŞARDA KAR
kar yağıyor dışarda
sokak lambasına düşüyor
ve serçeler
üşüyor
kenarları hafifçe yanmış
sayfalarına kan
sıçramış
bir kitapta
nâzım hikmet
okuyorum.
dışarda kar yağıyor
ve dağ lokantasına
gidiyor
zengin
kasabalılar.
kar yağıyor dışarda
mektubun yeni gelmiş
istanbul
kokuyor.
dışarda kar yağıyor
seni seviyorum.
BEHÇET AYSAN
KARASEVDA
ak bir yaban güvercini
gibiydin aşk
vişnelere
bulaştın kirlendi beyazın.
takılamayan
telli duvak
verilemeyen mendil
düşlerde
kaldın.
al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda
sevdadan delirmiş.
ah yüzüne bütün kapılar
kapanmış senin
ıtır
ve yasemin kokulu günah.
çıkılamayan yıldız
gidilemeyen iklim
kimbilir hangi limanda
hangi gemiye
yüklenmiş.
al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda
sevdadan delirmiş.
düşlerde
kaldın.
Behçet AYSAN
(Karasevda)
KANLI ZAMBAK
onu vurdular, gözümle gördüm onu
ak bir zambağa binmiş
gidiyordu
zambak dur, sana da bulaştı kan.
bir damla gözyaşından
doğurmuştu anası onu,
bir avuç sevinçle
büyüttü.
bir avuç hüzünle
nice zorluklar
nice ayrılıklar
ve saçlarına beyazlar
düşürerek.
onsekizindeydi
bir sevgilisi vardı,
aynı mahalleden
eyüpten.
henüz öpmemişti bile
konfeksiyonda
çalışırdı.
onu vurdular
gözümle gördüm onu
bir güvercin havalandı.
eyüpte, o basma
perdeli evde,
kurudu saksıdaki sardunya
birdenbire
çatladı
bir fotoğrafın camı.
tel çerçeveli
düştü
radyonun üzerinden
yere.
dağıldı kitapları
dağıldı şiirler
ve roma hukuku
güvercin
konamadı.
onu vurdular, gözümle gördüm onu
ak bir zambağa binmiş
gidiyordu
zambak dur, sana da bulaştı kan.
BEHÇET AYSAN
(Karasevda)
KUŞLAR DA GİTTİ
yalnızlık senin o konuşkan kuşun
hani hep duvarlara anlattığın
hapislerden kalma sürgünlerden.
yalnızlık senin o konuşkan kuşun
bulutlar taşıdığın yakut sürahide
begonyalar büyüten eski alışkanlık.
yalnızlık senin o konuşkan kuşun
kırk kapıdan geçmiş kırk kilitten.
yaralı, dili lal, kanadı kırık
vurulmuş başında bir yokuşun.
BEHÇET AYSAN
SEVMEYİ UNUTANLAR İÇİN
sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan her şey gibi
aşklarınız da.
yaşamı ölüm
diye anlatıyorlar size
yalanı gerçek diye.
ne leylakların
tomurundan
haberiniz var
ne önünüzden
kara bir tabut
gibi geçen geceden.
sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan aşklarınız
da.
BEHÇET AYSAN
(Karasevda)
KARANLIKTA NAKIŞ İŞLEYEN KIZLARA
karanlıkta nakış işliyor kızlar
kızlar yasak düşlerde yalnızlar
o sakallrında saklı elması
büyüten aynalarında çatlağı
yalnızlar
mor bir ayrılığa gazel söyleyen
turuncu bir aşkla lacivert kedere
yalnızlar
siz de kucaklayın yağmurun sesini
akasyalar da açar bir gün gelir
yalnızlar yalnızlar
karanlıkta nakış işliyor kızlar.
BEHÇET AYSAN
(Karasevda)
BEYAZ GECELER
Bütün hayatları bilmek isterdim
ilginç geliyor bana bir gemicinin
anlattıkları
eskiyen
aşkaları bırakıp
yeni yükler aldıkları
beyaz bir gecede.
bilmek isterdim
çamlıhemşin' li fırıncı
ustanın
niçin
batum'dan göç ettiğini
kömür yüklü mavnayla
beyaz bir gecede.
beyaz bir gecede
beyaz bir gecede
savrulmuş
buralara
saraybosna'dan
elinde hiç işlemediği
nakışı
kış zorlu
makedonya komitacı dolu
buğulanmış camları vagonların
bakışı mavi gözleri dalgın
o kadın
doğurmuş sanra annemi
bilmek isterdim
bozüyük bilecik arasında
bin dokuz yüz kırk yedinin martında
tipi
ve aç kurtlar
saldırınca
tepesinde bir telgraf
direğinin
donan
gencecik hat bakıcısının
hayatını.
beyaz bir gecede.
ne söylenecek
bir türkü
ne yazılacak
bir roman
olan
bütün hayatları
yaşanmış
bütün hayatları
bilmek isterdim.
beyaz bir gecede.
BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)
BEYAZ GECELER
Bütün hayatları bilmek isterdim
ilginç geliyor bana bir gemicinin
anlattıkları
eskiyen
aşkaları bırakıp
yeni yükler aldıkları
beyaz bir gecede.
bilmek isterdim
çamlıhemşin' li fırıncı
ustanın
niçin
batum'dan göç ettiğini
kömür yüklü mavnayla
beyaz bir gecede.
beyaz bir gecede
beyaz bir gecede
savrulmuş
buralara
saraybosna'dan
elinde hiç işlemediği
nakışı
kış zorlu
makedonya komitacı dolu
buğulanmış camları vagonların
bakışı mavi gözleri dalgın
o kadın
doğurmuş sanra annemi
bilmek isterdim
bozüyük bilecik arasında
bin dokuz yüz kırk yedinin martında
tipi
ve aç kurtlar
saldırınca
tepesinde bir telgraf
direğinin
donan
gencecik hat bakıcısının
hayatını.
beyaz bir gecede.
ne söylenecek
bir türkü
ne yazılacak
bir roman
olan
bütün hayatları
yaşanmış
bütün hayatları
bilmek isterdim.
beyaz bir gecede.
BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)
ATEŞ DERESİ
-ceyhun a. kansu' nun anısına
ateş deresi iki tepenin arası
uzak kıyılarında şehrin, varoşlarında
kirli sarı dumanlar yükseliyor
bacalarından.
paslı
çinkolarla kaplı çatılarında
geçen yazdan kalmış uçurtma
kuyrukları.
yağmurlu bir öğle üzeri geçtim
çamurlu yollarından
bin dokuz yüz seksen birin şubatı.
on bin işsiz yaşıyor burda
yozgatlı, erzurumlu, sivaslı
on bin dul, on bin yoksul ve aç.
ya çocuklar, dünyanın en güzel
çocukları
yırtık lastikler
ayaklarında
okula gidiyorlar, çantalarında
göçlerin tarihi ve yoksulluğun
coğrafyası
taşıdıkları.
tarihi değiştirecek olan çocuklar
dünyanın en güzel çocukları.
BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)
ÇİÇEKÇİ KIZ
yalova termal yolunda
çiçek satan çiçekçi kız
saçlarına papatyalar
takmış
şarkılar
söylüyor bir yandan.
kederli şarkılar
haydi
çiçeklerim var.
bunlar küpe çiçeği
boynu bükük
ülkem
gibi.
bunlar mor
beyaz
kartopu
çiçekleri
karayazılı
erguvan
üzerlerine bulaşmış
abilerimim kanı.
bunlar zebra çiçeği
bayım,
hiç
görmediniz mi
taşır aynı gökyüzünde
hem umutlu ayçayı
hem karanlık bir güneşi
ama sizin gökyüzünüz
var mı ki.
çiçeklerim var
çiçeklerim
ya küsmüş sardunyalardan
almaz mısınız
pembe açar
pembe düşler için
düşleriniz var mı ki.
yalova termal yolunda
çiçek satan çiçekçi kız
saçlarına papatyalar
takmış
şarkılar
söylüyor, tehlikeli.
BEHÇET AYSAN
(Yitik Zaman Peşinde)
YAZMADAN EDEMEDİM
rüzgâr bu şiiri sana götürsün
kâğıttan yaptığım
o işlemeli
kayıklar
fırtınalara
dayanan.
koş rüzgâr koş.
yazmadan edemedim
BEHÇET AYSAN
AŞKIMIZIN O KARARAN
1.
koştum sana geldim ey acı
ey terkedilmiş
ilençli dinginlik
ey yenilmiş
bir aşkın şarkısı
işte geldim.
bir daha dönülmeyen
o noktada
yıkık
barakalarla kaplı
bir çıkmaz sokakta
erirken
akşamın köpüğü
sadece
yalnızlıktı
her şey tenha.
2.
bakın orda
tozlu yapraklarında
eski
anıların
bakın orda
bir eylül
vurunca hayatımızın
bordasına
ne çıkar
eylülse eylül
bakın orda
bir adam saklanıyor
bir otel odasında
esmer gözlüklü
bir adam
saklanıyor üç yıldır
adı behçet aysan.
3.
ve hüzünlü günler
sürer giderdi
ben de biner giderdim
bir düş atına
yakalayamazdı
küflü ıslak
taş avlular
biner giderdim
al bir düş atına.
4.
ey gümüş yürek burgacı
ey yenilmiş
bir aşkın şarkısı
ey keder
ey acı
işte gidiyorum
düşerken
ardına söğütlerin
kan
portakalı
gibi bir güneş
düşerken ardına bütün
mutlulukların
ve
aşkımızın bizim
o kararan.
eylül 83'
BEHÇET AYSAN
(Eylül)
BU AŞK, BU ŞEHİR, BU KEDER
1.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
kendine bir başka
gökyüzü büyüten
kardeşim
gece feneri
hoşçakal kal çaldığım
ıslık
söylediğim türkü
doludizgin karlarda.
hoşça kal
annemin
yüzü
hep beyaz yaşmaklı
sırı dökülmüş bir yalnız
aynada.
hoşça kal
dolunayın
altında
ıhlamur ağaçlarına
kazıdığım
şey
hoşça kal uzaklarda yanan
anızların parıltısı hoşça kal.
2.
bir gün gelecek bu gün de
bir anı olacak nasılsa
oturduğumuz bu masa
bu kum saati, bu rüzgar, bu eski
komodin
bu kırık
sandalye
bu kelepir yürek
bu aşk
nasılsa.
3.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
yarım kalmış
duvar yazıları
hoşça kal
bir gün gelecek
akacak yeraltı suları
hoşça kal
yakut, bezirgan, gön
hoşça kal eski zaman
aktarları
gidiyorum
bu şehri bu yağmuru
bu düşleri
bu aşkı bu kavgayı bu kederi
size bırakarak.
BEHÇET AYSAN
BEYAZ BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR
sıcak bir ağustos gecesi, cordoba
uykuya hazırlanmakta, tıp öğrencisi
jose antonio yeni ayrıldı arkadaşından
şehrin ortasından kenar mahallelere
giden son otobüse koşarak bindi.
mavi bir yıldız bir işaret fişeği
gibi indi
gökyüzünden çok aşağılara.
ve jose antonio
düşündü ansızın sevgilisini.
otobüs sarsılarak duraklardan
kalktıkça, uykusu bölünen
yorgun işçiler birer birer gittiler
ağır homurtularla otobüs
ağaçlı tepeyi aştı
bir tek yolcu jose antonio kalmıştı.
saat 23:45, bir çam dalı ıslık çalmakta
karşı balkondaki komşu kadın telaşla
içeri girdi ve ışıklar silindi.
hiçbir şey anlamadı jose antonio
güz yaklaşıyordu, hüzün ve sınavlar
bahçe kapısını yavaşça araladı, sabah
suladığı sardunyaya baktı.
yüreğinde o güne kadar yaşayamadığı bir
telaş, hemencecik gidip yatağa uzanmak
günün son sigarasını yaktı.
anası babası ve öğrenci kardeşi
uyumuşlardı, pencereler karanlıktı
anahtarı cebinden çıkardı
ne çok ışık hepsi yandı
ağaçların arasında otomobil farları
jose antonio şaşırdı
silahlar üzerine doğrulmuşlardı.
saat 02:25, kenar mahalledeki evin içi
bütün kitapları yerlerde
şiirler, ders notları, mektuplar
ve fotoğraflar, söyle bu resimdeki kız kim
ya bu sakallı arkadaşın
bildiriler nerde
söyle söyle söyle söyle
sandıklar boşaltılmış, anasının çeyizleri
dolaplar, mutfak rafları, tabaklar
yataklar yırtılmış, delik deşik.
o gün ilk defa jose antonio
ilk de and dağlarını ne zaman
görmüştü
küçük
bir çocukken babasıyla
oğlum demişti özgürlüğü halkın
işte bu dağlar kadar
peki şimdi niye ağlıyorsun baba.
bir gün sonra sabah, toplama kampı la perla
çok erken saatlerde beni hücreden
aldılar, gözlerime siyah bezden bir bant
taktılar, bir aracın arka koltuğuna
boylu boyunca yatırdılar,
-fısıltılar.
hareket ettik, korna sesleri duyuluyordu
cordoba' nın kalabalık caddelerinden
birisine çıktığımızı anladım.
o dakika gittikten sonra durduk
-küfürler.
yere basmam söylendi, bastım, eğil dediler
eğildim, yürü dediler yürüdüm.
ayakkabılarımın bağı hücrede alınmıştı
kalemim, saatim, gözlüğüm.
ayak sesleri çoğaldı
ve silah şakırtıları.
kan ter ve sidik.
görmek duymak dokunmak koklamak tatmak
sedef karanfil şarkı kadife ve tarçın
unutulmuştu.
gözetleme deliği olan demir kapılı
bir odada.
gözetleme deliği olan demir kapılı
bir odada.
üzerime kanlı bir pijama giydirdiler
ayaklarım
zincirle birbirine bağlandı
ve ellerim
kenarları yüksek
tahtadan yatağa yatırdılar.
duvar.
gözetleme deliği olan demir kapılı
bir odada.
on iki gün sonra
jose antonio da
desparecidosdu.
yedi yıl geçtikten sonra, plaza de mayo
yürüyorlar alana doğru
binlerce beyaz başörtülü kadın
ve binlerce yitik fotoğrafı
genç yaşlı kız erkek
binlerce desparecidos.
analar ve anılar
eşler kardeşler çocuklar
geri istiyoruz onları
geri istiyoruz onları.
şu bıyıklı
manuel, öğretmendi
arkada hudeibro, maden işçisi
jose parrada, santiago nattino
ve işte jose antonio'nun annesi
elinde oğlunun kocaman bir resmi.
geri istiyoruz onları.
-jose antonio benim.
BEHÇET AYSAN
(İzmit Şiirleri)
şiirle ilgili notlar:
beyaz başörtüsü : Arjantin'de binlerce kayıp annesinin protesto gösterilerinde kullandıkları, dönemi yargılayan simge.
la perla: Cordoba kentindeki toplama kampı ve işkence merkezi. Aynı zamanda inci anlamına geliyor
desparecidos: Arjantin' de kayıplara verilen ad.
plaza de mayo: Mayıs alanı. Her yıl darebe yıldönümünde kayıp annelerinin protesto gösterileri için toplandıkları yer.
AŞK İÇİN PRELÜDLER
1.
İstasyon önünde bir top ağaç
ağacın
gölgesinde
ben
ve uzanıp giden
sapsarı bir tül
bozkır
ve bir türkü
"daha senden gayrı aşık mı yoktur
nedir bu telaşın vay deli gönül"
ve bir tren
ne bir düdük çalar
ne el eder
kar yüklü yağmur yüklü
kalbim gibi
keder yüklü
bir tren
durmaksızın geçer
o böyle bir akşam böyle bir trene
bineceğini düşler
ben
böyle bir akşam böyle bir trenden
ineceğimi
avunuruz.
2.
sevdalar vardır
derin kuyularda
eski sarnıçlarda
yaşar
gün görmüş
acılar bilmiştir
direnir
kim bilir kaç işgal geçirmiştir
yurdum gibi
3.
sen yanıma gelince
yıldızlar
koşuşur karanlığa
güvercinler
ayaklanır
rüzgar rüzgarla konuşur
büyülü bir gülüş olur zaman
savrulur
yanık ekinlerin tınazına.
4.
sen yanıma gelince
bahar
dallarını kuşanır
zümrütten bir
zümrüdüanka
kanat vurur içime
solar kanla işlenmiş
narçiçeği
kanaviçe
sen yanıma gelince
ve nakkaşlar
yüreğimin nakkaşları
yorulup
uzun bir uykuya dalar
sen yanıma gelince.
5.
sen yanıma gelince
gelin
gibi bir gelincik
süslenir
sulardan aynalarda
yel değirmenleri
öğütür ne varsa
kederi
ve belki
bir milyon
istiridye avcısı
inciler
çıkarır
sütbeyaz
bir sevdanın
diplerinde.
6.
ayrılıklar bildim acılar
yaşadım
okudum
tahir ile zühreyi
kerem ile aslıyı
ve ferhat ile şirini
ağlamadım
da
senin öykünü duyunca
dayanamadım
kendini zeytin ağacına asan
on iki yaşındaki
kuma.
7.
süngüler aşkı yasaklayamaz
uzansam tutabilirim ellerini
süngüler
düşleri
yasaklayamaz
bir dahaki duruşmada
giy
gelinliğini
düşlerde olsun
ilk
gecemiz.
BEHÇET AYSAN
DENİZ FENERİ
sabaha böyle bir ağaç hışırtısı
saatin 03'ü vurduğu zamanlar
iki yüreği birden ayağa kaldırırdı.
ayaklanan yüreklerden biri olimpos'a gizlenirdi
biri anadolu bozkırında.
tam o vakit, suların koşarak
rüzgara aktığı
gökyüzünün uçsuz bucaksız denizi durulurdu.
bir durulan deniz bendim
biri karşı kıyılarda
ve sabah onun için bir yol bulunurdu
akmaya
kibele koşar gelirdi.
ve yine öylesi bir anda
bir salyangoz tırmanırdı aynı inciri
bir küflü kilidin tık sesi duyulur
saksılarda aynı sardunyaların gerinmesi
bir yaşlı kadın kalkar
suskun adımlarla yürür
terliklerini giyer
istavroz çıkarır veya yasin
okurdu
kilometrelerce uzakta
ve aynı anda.
keder bir buğu gibi yükselirdi
bir şiir başladığı dizeleri yazar
ocaktaki ateş çıtırtılarla yanardı.
uçmaya
hazırlanan külrengi bir kuş
beş uzun yıl sonra sürgünden
dönen bir adamın odasına
girebilirdi.
hasret girebilirdi
direnme girebilirdi
yitirilmiş bir aşk girebilirdi.
adam odadan çıkar giderdi.
çünkü ayios pavlos cezaevinin
ve kartal maltepe' nin avlusunda
düşünceli dolaşan birinin gölgesiydi.
gölgesiydi gölgelenmiş güneşin
umudun öldürülüşünün
postalların bütün güzellikleri
çiğnemesinin
zakkumun ve bethoven' in
şiirin ve aşkın
yasak edilişinin gölgesiydi.
oydu
ter ince bir ırmak gibi akarken
spil dağı eteklerinde
ve tırhala'da tütüne koşan
yüzü aynı esmer reçber.
başka bir yerde başka bir esmer yüz
mazgalların arasından
gökyüzüne bakıyordu
ürkek sarı
kaçak yıldızlara
başının üstünde mazgallarda
nöbetçilerin ayak sesleri.
üç gün önce getirmişlerdi
üç gün üç gece
sadece zeytin
ekmek ve sigara.
demir kapıda küçük bir delik
havalandırma
yukarda ürkek
sarı kaçak yıldızlar.
tutuklunun adı
takis petrulastı.
belki de onun türkçesiydi.
o gece yarısı
oturdu ilk şiirini yazdı.
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
TAKİS PETRULAS'IN BARBA HRİSTOS'A ŞİİRİ
ANISINA
onu yine gece yarısı götürmüşler
yaralı yüreği ve buzukisi masada
kuru ekmek şarap yarım şiirler
yıllardır görmediği bir çocuk resmi
eksik kalan eksik bırakılan şeyler
yazdığı son mektupta söylemişti
gurbetse eğer benim için kendi ülkem
bir yol, parlak yıldızların yolu
dikenli tellerin arasında bir yol
zeytinlerin limonların arasında.
sürgünde izbe barakalarda birlikte
kucaklardı seslerimiz yükselir göğe
hey zor günlerin, acıların kapetanı
yine yükselecek yüreğimizin şarkıları
ne nöbetçi dinleyecek ne dar kapı
kara bulutlar ayak altına girecek
gür beyaz kağıtlarda barba hristos.
BEHÇET AYSAN
FALANGA
çıkarın rüzgarın kelepçesini
size soracak sonra yıldızlar
dağlar koşacak denize doğru
günler ise özgürlüğe doğru
çıkarın rüzgarın kelepçesini.
çıkarın sözün ağzından kilidi
size soracak sonra geleceğimiz
evlere giden kanlı giysilerle
baharda açan kardeşim gelincik
çıkarın sözün ağzından kilidi.
çıkarın ışıkların peçesini
hapishanelerin taş avluları
ve mezarlarda dolaşan analar
şarkılarımızın ecılı ezgileri
çıkarın ışıkların peçesini.
birlikte yürüsün gölgeleri
birlikte yürüsün ölülerimizin.
onu tanımıyordum hiç görmemiştim
sinemanın önünde buluşacaktık
yakasında bir kırmızı karanfil
benim elimde ikiye katlanmış
bir avgi olacak.
buluşma saati geçti
kimse gelmedi.
anlamıştım
sintağma alanına kaçmaya başladım.
peşimdeler.
geceye kadar koştum
koyu bir karanlığın içinde.
barba hristos'un anlattıkları
hep aklımdaydı, eski kapetan.
bir gün başkaları da bizi anlatacak
hazır olalım sözlerin
pas tutmayanı için
çamura bulanmamış çığlıklara.
adımız buydu diyelim
yerimiz buydu, işte tarih
ölü ellerle değil
sevgiyle yarattığımız
işte gökyüzü
adımız buydubir aşk adı
rüzgarımız denize doğru
ak köpüklü denize
eşitliğin barışın kardeşliğin
yeleleri terli kanatlı atına.
ak köpüklü denize.
poseidon' un altın arabasıyla
dolaşmaya.
"günlerce dolaştılar ormanlarda
ve korularda ve pınar başlarında
ve bütün ırmakların kıyılarında
onu aradılar, artemisi.
sonunda bir denizde yıkanırken
buldular, artemis başladı kaçmaya
o kaçtı, onlar kovaladı, o kaçtı
naksos adasına vardılar.
orada artemis ansızın yok oldu
yerini sütbeyaz bir dişi geyik aldı.
iki kardeş artemisi unutup, geyiği kovalamaya
başladı bu kez, birbirlerinden ayrıldılar
ağaçların
arasındaydılar.
bir süre sonra otos geyiği gördü
ephialtes de görmüştü.
tam ortalarındaydı geyik.
birden mızraklarını savurdular.
o anda geyik kayboldu gitti.
otos'un mızrağı ephialtes'e
ephialtes'in mızrağı otos'a.
öldüler.
poseidon'un oğullarıydılar."
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
BARBA HRISTOS'UN ANLATTIKLARI
hep yol boyunca düşündüm bunları
sadece kuşlardı aralanınca ölümün kapısı
şarkı söyleyen çıplak ve yalnız.
sesleri çarkların ve dişlilerin
seslerine benzeyen kuşlardı.
babam derdi ki,
"bütün tiranlar ölümlüdür"
"acılı günlerde daha çok konuşacaksın
ama zorda kalınca da susmasını bileceksin"
eskiden merdiven altlarına gizlenen gölgem
o saklı bulutların izlerine yapışmış
gök köpürdüğü zaman çılgın düşlere dalan
çocuktu.
gümüş kararmıyordu ıslak değildi yağmur
iğdelerin ve keçi boynuzunun üzerinde
henüz gezinmemişti kanlı ellerimiz.
ay yıkılınca
ay yıkılınca
koca bir çınar gibi üstümüze
sislerin arasında kırmızı bir ay.
kimi sözleri söylemeye sevda yetmemişti
aşkın bile umarsız halleri olurdu
peki şimdi kim bildirecekti ateşin vaktini
bize.
Behçet AYSAN
GÜNEŞ ÇALDI KAPIMI
çok yalnızdım ve güneş çaldı kapımı
sürgünden yeni dönmüştüm, makronissos
orda kurak ve ıssız bir yüreğim
vardı
(şimdi sizin yürekleriniz gibi)
onu da getirmiştim.
arkadaşlarım hariç
herkes beni terketmişti.
yaşamım uzun bir deniz yolculuğuna
dönüşmüştü
git git varılmayan
kıyısız bir deniz.
evet, herkes terketmişti
sevgili ve hüzünlü pire
eleni bile.
ve güneş çaldı kapımı
kapımı çaldı güneş.
gerisini biliyorsunuz.
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
FESLEĞENLER
bir gün girit'e geri döndüm.
tam üç uzun yıl geçti, deniz
orda her gün köpürürdü.
ve yaşlı bir kadın her gün ağlardı
hiç dönmeyecek olan
bir balıkçı teknesini bekler gibi
aynı kıyıda.
çakıl taşlarıyla
rengarenk,
kırmızı mendil ve usul sesli türküleriyle
oğlundan,
bir tutukevinden gelecek
mektubu.
üç uzun yıl
benim kapımı çalan güneş
onun konuk gecesiyle durmadan yer değiştirdi.
fesleğenler kırağılarla
eski gemi artıkları
saban demirleriyle
yer değiştirdi.
beklediği mektup
hiç gelmeyecekti.
biraz önce nikos'u tuvalete götürdüler
hücremin önünden geçerken
ıslık çaldı
ve korkunç güzel
bir portakal kokusu yayıldı ortalığa
nikos'un ıslığından.
oysa sıcak bir geceydi ve yazdı.
işte o portakal kokusu
hatırlattı bana
bir gün dönmüştüm diye başlayan
selaniğe, pireye, atinaya, pireye
barba hristos'un dönüş öykülerini.
gece yarıları başlayan
gece yarısı götürülmelerle
dönüş öyküleri.
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
TAKİS PETRULAS' IN SELANİKLİ YILDIZA ŞİİRİ
ne zaman kalkacak selanik treni
dolunay buluta girdiği zaman
acı bir siren çalacak ilk önce
yüreğim prangada burkulacak
bir daha ne zaman ve kim bilir.
ne zaman kalkacak selanik treni
gece mavisi göründüğü zaman
bir mendil sallayacağım uzak şehre
uzak ayrılıklara kara bir mendil
her şey burda bitmiş midir.
ne zaman kalkacak selanik treni
yine bir yıldız düştüğü zaman
tutuşacak orda kurumuş otlar
bir yıldız ki bizleri anlatan
gökyüzünden onun için inmiştir.
ve günler sonra babulina sokağından
çığlıklarla yeni bir konuk daha gelir
zayıf sarışın mavi gözlü nikos
takis petrulas'ın karşısındaki hücrededir.
evlerde ve işyerlerinde
takvimler 25 nisan 1972'yi göstermektedir.
böyle anlarda
insan sesi ya da bir şarkı
ekmek gibidir
su gibidir
üç günlük susuzluğa.
hani şarkılar vardır
dilini bilmediğin
bir tek sözcüğü
bütün bir hayatı anlaır sana
manos loizos'un şarkıları gibi.
o gün, öğleden
akşama doğru akarken zaman
ince bir su gibi ve manos loizos'un
şarkıları gibi
takis petrulas ikinci şiirini yazar.
BEHÇET AYSAN
İŞÇİ MİHALİ'NİN ÖLÜMÜ
kurumuş kan çamur lekeli bir fes
petrol lambasının ölgün ışığında
bir gül gibi parıldıyordu yarası.
sakar gençlik, evli, cebinde revolver
geceleyin gizlice yasak kitaplar
doyceorientbank yün ipek şeker.
kahvelerin derme çatma peykeleri
bira meze yongo gazinosu rıhtımda
ayak bileklerinde zil ermeni kızları.
minareler çan kuleleri surlar
trenler cepheye asker götürüyor
1904, karanlık bir oda gibi selanik.
serez çarşısı dokumacılar grevi
ve bütün grevlerin iki önderi
biri rum biri türk, kandiya'dan.
gün ortasında esmer bir gece
veles demirkapı hattı greviydi
bir kurşun, işçi mihali yerde.
kurumuş kan çamur lekeli bir fes
petrol lambasının ölgün ışığında
bir gül gibi parıldıyordu yarası.
hristos henüz kundaktaydı öldürüldüğünde
babası. kandiya'dan gelen arkadaşları
onun mavi taşlı mezar boncuğunu çıkartıp
mihali'nin eski ceketinin
cebine koydular ve
ağladılar.
"giritli doğmak ağır bir şeydi."
kuğulardır ölüme giderken birlikte
şarkı söyleyen.
barbadan bir daha haber alamadım.
ikş yıl sonra yaros adasında, sürgünde öldüğünü
öğrenecektim.
aşk için şarkılar söyler dururdun
ayrılık için şarkılar
on sekiz yaşın
bir sokak ortasında
gülüp durunca sana
ve yıllar sonra
bilemezsin ne yapacaksın.
rüzgarı nasıl kucaklayacaksın
denizi nasıl alıp da yüreğine
alıp da
o hala acemi yüreğine
bir çocuğun gülüşüyle sokacaksın.
takis petrulas geceye kadar
koşarken koyu bir karanlığın içinde
aynı tarihlerde,
bemim de ranzamın kıyısından
kız kulesinin ışıkları görünürdü
ve lacivert deniz.
kırık kurşunkalemim
dolaşırken sarı kağıdın üstünde.
BEHÇET AYSAN
KIRIK BİR KURŞUNKALEMİN ŞİİRİ
yollar uzak ay bedir
sırtımda gümüş hançer
yürürüm de ölemem
kan damlatır karanfil.
usulca mavi bir kar
kara geceye düşer
tutuşur fundalıklar
gelir kalbimi yakar.
gün olur belki öper
ay ışığı acıyı
o yaralı cerenler
yanık sulara iner.
yollar uzak ay bedir
sırtımda gümüş hançer
yürürüm de ölemem
kan damlatır karanfil
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
ZEYBEKİKO
yıldızları say, şu yıldız aşkın kurşuna
dizilişidir
öteki ölümün çarmıha gerilişi
ve o ilerde hiç konuşmayan
susuşun üvey yıldızı.
solgun, yanıp sönen
düşmanlıkların
bir gün olmayacak düşmanlıkların
olmayacak mitralyözlerin
barikatların
tutuklu kamplarının
ve tel örgülerin parlak yıldızı.
sana sesleniyorum, sesimi duy
beni anla.
bir batık gemiden esen
deli rüzgarla
geldim yanına
senin, deli rüzgarla.
yağmurda
kararmış, adları okunmayan
kırılmış mermerleri, yosun bağlamış
sarıkları, harçları
bilemem hangisindedir
yitirilmiş gömüt taşları
karların altındadır.
ilkyaz gelince
sürgün açar ölülerimiz
yan yana.
aynı topraklarda.
kalkar
horon teperler ve sirtaki.
giritten dedem seslenir
foçadan senin deden
ilkyaz gelince
aynı taştan evlerde
aynı at arabalarına binip
verirlerdi aynı selamı
aynı gelinciklere
ve aynı suların şarkısıyla.
hey takis petrulas
yıldızları say
yoksa bir yıldız da
sen ekle
ben senin dostunum.
hey behçet aysan
yıldızları say
yoksa bir yıldız da
sen ekle
ben senin dostunum.
solgun, yanıp sönen yıldızların.
yıllar sonra yine sabaha karşı
yine böyle bir ağaç hışırtısı
saat 03'ü vurduğu zamanlar
bana bu şiiri yazdırdı.
saatin 03'ü vurduğu zamanlar
iki yüreğim birden vardı.
ya batık bir gemi ya bir deniz feneri.
1985 eylül, 1986 temmuz
ankara
BEHÇET AYSAN
(Deniz Feneri)
Not:
Takis Petrulas: Şiirde geçen düşsel bir şair[/b]