Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Akis] hayal

akis

Yeni Üye
Üyelik
25 Ocak 2005
Konular
1
Mesajlar
17
Reaksiyonlar
0
Hayal

Uzun zamandır evden ilk defa dışarı çıkmıştı. Güneşin sıcaklığını teninde ilk defa bu kadar yakıcı hissediyor,esen ılık rüzgarın okşayışını saçlarında bir el gibi hissediyordu.

Bir parkta yalnız başına oturtularak çevresinde oynayan çocukları izlemeye başlamıştı,salancakta sallananlar,top peşinde koşanları büyük bir mutlulukla izlerken yerde duran sekiz köşeli ve papyondan yapılmış uzun kuyruklu şey dikkatini çekti adını biliyordu ama bir türlü aklına gelmiyordu acaba neydi bunun adı,dalmış bunu düşünürke birden birsesle irkildi.

_ Sende bizimle yakan top oynarmısın.

Nediyeceğini şaşırdı duraksadı gözleri parlayan bu arkadaşa cevap vermeliydi ama nasıl onu kırmadan durumunu anlatacaktı bunları düşünürken yanlızca agzından şu kelime çıkmıştı.

_HAYIR

_Bir dakika bir şey sora bilirmiyim.

_Evet sizi dinliyorum.Buyrun.

_Şu yerde duran sekiz köşeli ve papyon kuyruklu olan şeyin adı ne öğrene bilirmiyim.

_Ha omu ona uçurtma diyoruz biz sen nesanmıştın.

Biraz utanarak sessizce teşekkür etmişti.

Defalarca televizyonda izlemesine rahmen adını hatırlamayıp aldığı cevap karşısındada kendini küçük görmüştüve kendinede kızmaya başlamıştı.

Uçurtmaya bakarak hayal kurmaya başlamıştı ancak zaman öyle gerçerdi .

Kendini uçsuz bucaksız yemyeşil ağaçların,minik bir derenin çağladığı yerde bulmuştu kendini elindede uçurta vardı olanca gücüyle koşmaya başladı .

Uçurtma havalanıp taki kuşlarla beraber özgürce hareket edenedek koşmuştu,durup artık iple kendie bağlı olan uçurtmayı yönlendire bilirdi.
Kuşlar onun hareketlerini yaparken,ağaçlar daki sincaplar onu izlemekte,dere deki balıklar bile sudan kafalarını çıkarıp ondaki mutluluğu ve uçurtmanın hareketlerini izliyordu.

.......

Birden bir sesle irkildi kendine gelmişti.

_Hadi eve gidelim sandalyeni yaptırdım akşam olmak üzere zaten.

Derin bir nefes çekerek offff diye bilmiş istemese bile sandalyeye oturmuş eve doğru giderken şunları diye bilmişti.

_Abi taşıya bilirsen hayalimide alabilirmiyim yanıma ...
 
Ellerine sağlık Akis.

Hayaller masmavi bir denizden beyaz zakkumların damlamasıdır belki de. Zakkumlar yılın 12 ayı hep açarlar. Açarlar. Tıpkı hayallerimiz gibi. Sonra da pembeleşirler. Filiz verirler.

Hayaller özgürlüğe koşmaktır belki de.

Ne dersin?
 
Çok harika akis. Paylaşımın için teşekkürler.

Hiç istemesek de bazen hayallere dalıyoruz.. Bu kimi zaman rüya görerek kimi zaman da düşünerek oluyor.
 
Kelebek Kanatlı Hayat

Evet kardeşim, kelebek kanatlıdır hayat. Çok uzun görünür ama üç günlüktür. Şöyle bir an geriye dönüp baktığımızda, çok uzun gibi görünen koca yılların takvim yapraklarının bir bir yırtılması ve çöpe atılması gibi ne kadar çabuk ve boşa geçtiğini görüyor insan, değilmi ya! Dedim ya üç günlük hayat;dün, bugün ve yarın. Ötesi var mı? Dün tatlısıyla acısıyla anılara aittir; yarın henüz yaşanmadığı için sahipsizdir; bugün ise yaşanan gündür ve bizim sahip olduğumuz tek an budur. Yaşadığımızın ispatıdır bugün. Nefes alışımızın, sevdamızın, öfkemizin ve dahi aylaklığımızın can bulduğu andır bugün. Bugün değerlidir kelek kanatlı ruhlar için, çünkü onlar bugünün hemencecik geçivereceğini iyi bilirler zira, onlar anı yaşarlar, dünü değil; hele hele yarını hiç değil. Onlar bilirler ki yarın ucu görünmeyen bir karanlık tüneldir.

Anı yaşamak onlar için zordur da aynı zamanda. Bilirler ki, mücadele bu yaşanan andadır ve herkes ama herkes acımasızdır bu zaman diliminde. Oysa ki onlar kelebek kantlı kalpleriyle çok çabuk incinirler. Üstelik onlar kelebek kanatları gibi narindirler çok çabuk ufalanıverirler başkalarının acımasız pencelerinde. Kelebek kanatları gibi güzel ve göz alıcıdır onlar ve herkes onlara sahip olmak ister.Bu nedenle kelebek avcılarının ağlarından daha sağlam ve daha hain filelerle vahşi bir hayvan avlıyorlarmış gibi avlanırlar bu kelebek kanatlı ruha sahip insanlar. Vahşidir insan, hayvandan daha aşağıdır çoğu kez. Hayvanlar yiyeceği kadar öldürürler ve bu bir yaşam mücadelesidir onlar için ölmemek için öldürürler. Ama bu kelebek avcıları, zevkleri için avlarlar üç günlük ömrü olan kelebekleri.

Evet kardeşim dedim ya, dün anılara aittir. Ama bugünün varlığı da anılarda kök salmıştır. Nasıl ki bir ağacın köklerini ortaya çıkarırsak bu kelebek ruhlu insanlarında anılarını kurcalamamak gerekir. Çünkü, dedim ya bu insanlar kelebek kanadı gibi narindir çabucak incinir zarar görür. Yaşanmışların zararını görmek yerine yaşanan anın güzelliklerini kelebek gibi halay çekerek yaşamalılar bence. Onların geçmişleri de, aslında güzel olsa bile, karanlıktır artık; çünkü geçmişte karanlıktır. Aydınlık bir geçmiş bulmak mümkün mü? Tarihin karanlık sayfalarıdır artık geçmiş onu gün şüzüne çıkarmaksa mümkün değildir. Çünkü dün geçti geri gelmez artık. Diyelim ki geçmişteki mutlu anları hatırladık ve kendimizi avutmaya çalıştık ne olacak o zaman biliyor musun? O güzel anılar bugünümüzü karartacak. Anılarla yaşamak ölülerle yaşamaya benzer insanlara ancak ve ancak soğut ve ürpertici bir mutluluk verir. Dahası bugünümüzü karartır çünkü yaşanan anı da geçmişe adamış oluruz kelebek gibi özgürce uçmak varken.

Yarın var mı? diye sorsam ne dersin bilemiyorum ama bana aynı soruyu sorsan ben yok derim. Doğmamış çocuğa var denilebilir mi? Ve aç gözlü insan kendini, benim için var olmayan, bu zaman dili içinde de gösterir kendini. Nice projeler hazırlar. Nice canları almakiçin ve nice yiğitleri esir almak için, nice güzellikleri kirletmek için, nice mazlumlların, nice yetimlerin ve nice kelebek ruhlu insanların üç günlük yaşam sevincini ellerinden almak için ne hesaplar yaparlar. Öyle değil mi kardeşim; kim gelecekte tekerlekli sandalye de hayatını sürdürmeyi kendine yakıştırır, kim genel evlerinde para karşılığı namusunu satmayı kendine yakıştırır, kim bilinmez dertlerle inim inim inlemyi hayal eder, peki hangi alınteri sahibi tefecinin kirli pençesi altında can vermeyi düşünür ve dahi kim evladını karanlık insanların kulu ve kölesi olacağını düşünür. Kimse değil mi? Evet kardeşim bu kötü tablo karşısında bir de tersi durum söz konusudur. Yani bir başka deyişle hayalci insanların tutumudur bu. Gerçekten uzak yaşanların tavrıdır bu. Bunlar sarhoş insanlar gibi ne düşündükleri ve ne söylediklerini bilmeyen insanlardır. Birincisi gibi bu ikinci grupta yanlışlıklarla dolu bir bugünü yaşarlar. Ne karamsar ne de iyimser olmalılar. Yaşanan bugünü iyi değerlendirirseler yarını da teminat altına alabilirler. Çünkü bugün yarının annesidir. Nasıl ki bir hamile kadın kendine dikkat etmezse çocuğa her an zarar verebilir, bugünü yaşayanlarda adam gibi yaşamazsa yarını ipotek altına alabilir. Bu da köle bir insanın çocuk yapmasına benzer zira kölenin çocuğu da köle olarak doğar bu nedenle henüz var olmayan yarın için bugünü eldeki fırsat bilmeli ve ona göre değerklendirmeli.

Bugüne gelince kardeşim, yaşamın kendisidir bugün. Hayatın tadı, acısı, güzelliği ve çirkinliğidir. Ama birde şu meşhur söz var:Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır. Yani her kötülükte ve çirkinlikte bile bir güzelliğin varlığını anlatyor bize bu söz. Ayrıcan güzelliğin ve çirkinliğin göreceli olduğunu da anlatır. Bana göre güzel olan sana göre çirkin olabilir ama evrensel bir güzellik vardır o da kelebek kanatlarındaki güzelliktir. O renkler, kadife kanatlar ve uçuşmalarındaki estetik her insanın ruhunda çok hoş duygular uyandırır. Ama buna da aldanmamak gerekir zira bu güzellik üçgün bilemidin bir ay sürer bizler için.Ayrıca hayat her zaman güzelliklerle dolu değildir. Zaten olması da düşünülemez çünkü herşey zıddıyla müsemmadır. Yani güzelliği çirkinlik olmasa, çirkinliği de güzellik olmasa anlayamazdık. Bir takva ehline sormuşlar :"Siz bu güzel ahlakı nasıl elde ettiniz" verdiği cevap çok ibret verici:"Kötü insanların yaptıklarından uzak durarak" demiş. Evet aslında düşünüldüğünde herşey bize bir ibret vesikasıdır. Bu kendiliğinden olan bir şey değil O öyle buyurmuş, öyle arzetmiş. Hikmetinden sual etmek yerine yarattığı her şeyden ve arzettiği her olaylardan ibret almak gerikir diye düşünüyorum. Zaten Kur'an'da en çok geçen ifadeler "akletmezmisiniz, düşünmez misiniz, görmez misiniz, kıyaslamaz mısınız" gibi insanı sürekli düşünmeye ibret almaya ve kıyaslamaya yönelten ifadelerdir. Evet kardeşim, bugün düşünme günü, bugün ibret alma günü, bugün şükretme günü , bugün herşeye rağmen hayatın devam ettiğini insanların düçar kaldığı dertlerin, içinde boğulduğu borçların, çektiği sıkıntıların, yaşadığı güzel ve sıkıntılı anların üzerine düşünme ve ne olursa olsun yoktan var eden yüce Yaratıcı'nın her taktir ettiği işten hesap sorma günü değil ibret alma günü. Yarın gelmedi ama ölüm gelecek. Ölmeden önce ölmek gerekir. Sonsuz hayatın çilesi de mükafatı da bu dünyanınkinden daha büyük. Ve son bir söz üç günlük dünyada üç günlük huzur üç günlükte sıkıntı ya sonsuz hayatta?
 
akis umarım paylaşımlarına devam edersin burada ve umuyorum ki bizi o güzelim yazılarından mahrum etmeyeceksindir..
 
Gerçekten çok güzel,dolu dolu ,farklı cümlelerle süslü ve içten bir Akis yazısı olmuş.Yüreğine sağlık akis.
 
güzel bir yazı ve güzel bir benzetme.
ve bu güzelliği bizimle paylaşan güzel insana teşekkürler :)
 
Teşekkür ederim akisim. Eline sağlık. :)
 
ÖYLESİNE BİRŞEY

Evden nasıl çıktığımı bilmiyordum,arkamda bıraktıklarım umurumda değildi ne kendimi nede ailemi,arkadaşlarımı düşünüyordum öylesine çıkmıştım.

Umurumda olan sadece bana eşlik eden içimdeki sızı,göz yaşlarımı saklayan yağdığı bile şüpheli yağmur ve bir dost gibi beni sarmalayan teselli etmeye çalışan güneş ışığıydı.

Nereye gidiyordum amacım neydi bilmiyordum gidiyordum işte ne yanımdan geçen arabalar nede bana selam veren tanıdıkları görmüyordum. İncinmiştim,
küsmüştüm kör olmuş gibi gidiyordum, gücüm yetesiye kadar uzaklara dönüp arkama bile bakmadan gidiyordum işte gücüm nerde tükenirse oraya.

Bir tepenin kenarına gelmiştim durup izlemeye başlamıştım neyi izleyeceğimi bilmeden,
bakakalmıştım ayaklarımın altında yatan yeşil çam ağaçlarına onları tepelerini okşarcasına geçen bulutları hayran, hayran izlerken onları merak ettim neden bir kuş bile yoktu? Onlarla beraber onlara eşlik eden onlarda mı küsmüştü? Terk mi etmişlerdi özgürce dolaştıkları o tepeleri ağaçları?

Yine dalmıştım vazgeçmiştim onlardan, içimdeki sızıyı hatırlayıp nedendi sebep neydi bu sızıyı çekmemde düşündüm bulamadım… Rüzgar çıkmış , yağmur şiddetlenmiş,göz yaşlarımı iyice gizlemişti.

Beni dost gibi saran güneş onlara rağmen ışığını arttırmış bana yalnız olmadığımı fısıldıyordu ve bana gökkuşağını getirmişti. Karşıda duruyordu iki tepe arasında yeşiller denizinin üstünde ne kadar istemiştim onun üstünde hayallerimle beraber kaymayı. Gitsem yakalayabilir miydim? Yakalarsam izin verir miydi ki üstünde kaymamıza bilemiyordum...

Esen sert bir rüzgarla kendime geldim. Artık umursamadığım hayallerimi ve umutlarımı geride bıraktım onları, kaldım yine içimdeki sızıyla baş
başa hem gidemezdim ki gökkuşağına, kollarım yorulmuştu nasıl sürerdim tekerlekli sandalyemi?

Bir sızı daha eklemiştim içime yüreğime… Suçum neydi neden böyleydim kendime yüreğime bunu neden yapıyordum? Sanki hayat benden öç alıyordu oysa ben ona bir şey yapmamıştım ki..!

Hep üzülen yaralanan ben oluştum yüreğimdeki sızıyı bile baş tacı etmiştim. Benden alınmasın küsmesin diye, ama başaramamışım öç alıyor işte almaya da devam ediyor…


07-02-2006/04:35

YAŞAMIN GÖZYAŞLARINA İTAFEN…
 
O VE GÖZYAŞLARI…

Bir zamanlar küçük bir kızdım küçük dünyam ve kocaman yüreğimle her şeyi hoş karşılayan birisiydim. Bazen mutlu, bazen de mutsuz ve ümitsizdim ama daima çevreme karşı mertlik oyunu oynardım… O mutluluk oyunları oynadığım
kalabalıklar içinde her zaman yalnızdım nedenini bilmesem bile... Bu kalabalık çevrede beni anlamasalar da beni anlayabilecekleri bir şeyler bırakmalıydı gelecek için…

Bunu gerçekleştirmek için olanca gücüyle çalışır ve yorulur, tükenir, dağılırmış.. Sonra yeniden kuvvetini toplar rüzgar gibi esmeye başlardı.

Gözyaşlarıyla mola almak için bir fırsat bulurmuş kendince dinlenir soluklanırmış. Bazen etrafına yağmur olur, geceye ay, gündüze güneş. Bahara çiçek olurmuş... Kendi gücünün farkına varmadan hep ezilen yok olan bir tarafı vardı. Kendi gücü altında ezilir gözyaşlarına sığınırmış sanki tek tesellisi onlarmış gibi. 0 birine yaslanma, bir diğerine dayanma ihtiyacı hissetmiş hep, herkes onu güçlü bilip de yardımına koşmayınca o yine en iyi dostlarına sarılırmış. Biliyordu onların kendisine sırtını dönmeyeceğini güneş gibi saracaklarını…

İşte ondan sonra çevresinde bilindiği gibi güçlü ama içi yıpranmış bir şekilde yaşamaya devam etmiş. En çok kuşlara özenir onları severdi. Yaşam ona mutluluktan uçma şansı tanımadığı için beklide Oysa etrafındakiler ona inanmaz dertsiz, tasasız olduğunu ima ederlermiş…

Sevgisizliğin bir dert olmadığını düşündükleri için mi? Oysa sevgisizliği yüreğine gömmüş gözyaşlarıyla onu paylaşmıştı… O sevgiye ulaşıp bir Dakika bile tatmak için dertlerle yoğrulmuş ve can dostu olan gözyaşlarını bile hiç düşünmeden verebilirmiş. Bütün benliğinden vazgeçerek.

Nede olsa sevda denilen şey, her güzelliği içinde barındırırmış. Sevgi buzların üstünde yanan bir duygu yumağıydı nede olsa.

Her kışın sonu bahar değimliydi? Kuşlar özgürce kanat çırpmayacaklar mıydı? Çiçekler, güller açıp onlara en güzel bestelerini sunan bülbüller cırcır böcekleri olmayacaklar mıydı? O ilkbahar da yumuşacık dokunan yağmurlar yağıp ta toprağı mis gibi kokmasını sağlamayacak mıydı? Kendi neden yeniden ayağa kalkmasın sevdiğine türküler söylemesin? Neden kendini ferahlatan dostunu dinlemeyip de hırsa kapılıp kendiyle kavga etsin? Büyük bir azimle o zamanı bekledi ve de bekleyecekti…
 
Akvaryum

Küçük bir çocuktum kuşçunun vitrinin de kafeslerdeki kuşlar,cam fanus için deki balıkları izlerken hep iç geçirirdim, bir türlü anlamadım insanların beş dakikalık mutlulukları için bunların özgürlüklerinin elinden alınmaları neden.

Bende aldım rengarenk bu balıklardan bende koydurdum cam bir fanus içine bende izledim onları akvaryumdan kurtulmak için deli gibi yüzüşlerini ve bunda da keyif aldım utanmadan sıkılmadan ne yazık ki.

Şimdi ise utanıyorum artık onlara bakamıyorum bile,onlar akvaryumda bense dört duvar arasında özgürlüğümüzü arıyoruz bulduk mu aradığımızı pek sanmıyorum ama yinede şanslılar sanırsam onları seven,dost olan ilgilenen ben varım, sularını değişen yemlerini eksik etmeyen onlarla dertleşen ben varım işte.

Benimse penceremden beni izleyen benimle dertleşen güneşim , özgürce takla atarak uçan kuşlarım yok.onlarda istemezdi benim gibi başkalarını elinden doymak okyanusu iki litre suya değişmek ama yaşamın gerçekleriydi ve bize bu gerçek düşmüştü yaşamaya çalışıyorduk memnun olmasak ta memnun olduğumuzu göstererekten tiyatro oyunu sergiler gibi her halde başarıyoruz ki bizden başkası anlamıyor bizi veya anlamak istemiyorlar.

Şimdi özgür bırakmalıyım onları azat etmeliyim şu mavi hırçın dalgalı suların içine özgürce dolaşsınlar diye bırakıyorum artık bana mutluluk vermek zorunda olmayacaklar kendileri mutlu olacaklar acı bile yaşasalar kendilerinin seçimi diye mutluluk duyacaklar.

Bense bu dört duvar arasında yaşamımı sürdürmek, kendim için değil başkaları için yaşama devam etmek zorunluluğunu sürdürmeli
ve onlar için yaşamalıyım.

Ne gariptir ki artık pencerem bile aydınlık olmaktan vaz geçip beni karanlığa mahkum etti.


28-03 -2006
02.25
 
Okumaktan müthiş bir haz aldım, duygularına sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
 
İNSAFSIZ

İstemesem de kaçakları da oynasam saklanıp karşına çıkamasam da yaradanıma sığınıp kollarım yoruluncaya , çenem yorgunluktan susana dek yalvarmalarım sadece senden kurtulmak için be insafsız.
Hayat…

Hiçbir zaman şu yüzümde tebessüm çiçeklerini açtırmadın hayal kurmamda bir gardiyan edasıyla başımda durdun ve onlara da kelepçe vurdun seni senle yaşamaya bıktığım gibi be insafsız.

Hani hatırlar mısın benim için çok zor imkansız görülen duvarı tırmanınca arkadaşıma ellerime basıp ta beni düşürmüştünüz sonrada kahkahalarla gülmüştünüz ya hani imkansızlıkları başarmama engel olacaktın ya hani o yüzden ayaklarımı da aldırdın ya ama bak hala zorlukları imkansızlıkları başarmaya devam ediyorum çünkü istiyorum imkansızlıkları başarmayı çünkü sana rağmen öğrenmiştim istemek başarmanın yarısıydı. Sen ne kadarda engel olsan hayalleri mi yıkmaya uğraşsan da isteklerimi kavuşturmasan da yine senle mücadele edeceyim be insafsız.

Hani yıllarca vitrinlerde seyrettiğim her gelenin onu getirmesi için dua ettiğim,yıllarca göz yaşımı sel gibi akıttığım kavuşmamıza yakın sırf bana inat ayaklarımın beni terk edeceğini öğreten buda yetmemiş gibi ona kavuştuğum gün onu kaybettiren yine bana göz yaşlarımı sel gibi akıttıran be insafsı senle mücadelede yorulmadım devam edeceyim

Hep sen önde oldun benim umutlarımı hayallerimi yıktın yok ettin ama bana bir şey öğrettin buda yaptığını , yapacağın her kötülüğü unutturan bir iyilik oldu hep sen öndeydin şimdi kendi kalene golü attın artık beraberiz be insafsız.

Şunu bilmeni isterim artık bu maçı kazanma zamanı geldi beni bendende alsan umutlarımı hayallerimi de yıksan sevdiklerimin benden uzaklaşmasına neden olsan da sana karşı yılmayacağım seni yeneceğim bunu bil be insafsız.

Hani başımı yasladığım o omuzları benden alırken, sıcak bakışların kaynağını benden uzaklaştırıp ta içimi daha çok kanatan halen daha da o kanın durmaması için çalışan insafsız her zaman isteklerimin senin yüzünden olmayacağını bilsem de vaz geçmeyeceğim sende benimle uğraşmaktan vaz geçme bakalım kim galip gelecek.

Seninle her şarta mücadele edeceğim be insafsız çünkü YAŞAMAYI seviyorum …
 
sevgili akis, ne kadar keyif aldığımı ve duygularımı anlatmam zor. yalnız akvaryumdaki balıkları bir daha düşün. bile bile onları dinazorların önüne atmak sana ne tür duygular yaşatır? belkide sen onları kısa yaşamlarında güven içinde tuttuğun için teşekkür edecekler sana. küçük bir istekleri olabilir senden, daha rahat etmeleri için akvaryumu büyütmeni isteyebilirler.
hayat bir bakış açısıdır . görmek istediğimiz şekilde mi bakmalıyız veya baktığımızı mı görmeliyiz?
belki bu hikayende seni mutlu etmesi gereken bir yan vardır.
 
harika olmuş hepsi akis yüreğine sağlık. devamını bekliyoruz
 
NE DİYEBİLİRİMKİ KALBİNE AĞZINA ELLERİNE SAĞLIK NE GÜZEL ANLATTIN ŞUAN PEK İYİ DEĞİLİM UZUN UZUN YAZMAK İSTERDİM SANA BENİMKİLER ÖLDÜ SAKIN SENİN HAYALLERİN ÖLMESİN SEVGİLERİMLE
 
BAŞLIKSIZ....

Senden neden ayrılmıştım ki yüreğimdeki yerini neden gözlerimden akan kanla doldurmuştum sanki.

Biliyordum seni böylesine arayacağımı ama yaptım bir hatamı kırdım o en büyük değerlele süslediğim seni şimdi acısıyla avunuyorum sanki dünyada akan kanların sorumlusu benmişim gibi.

Belki hiç bilmeyecen bu pişmanlığımı görsem bile nasıl söylerimki ağzım kurur kelimeler terk eder beni bunu biliyorsun tıpkı seni bırakıp giderken sana haber vermediğim gibi.

Hani kırıldığını söylediğin gün kocaman bulutlar önce kararıp sonrada ağlamaya başlamıştı,hatama karşılık o kadar benden ağlamışlardıki evleri bile göz yaşlarına boğmuşlardı sebebinin ben olduğumu kimse bilemedi.

Rüzğar bile sinirinden beni dövmek için sertçe esmiş, çatı pencere bırakmamıştı, tıpkı benim seni kırdığım küstürdüğüm gibi güneşte, kuşlarda küsmüştü bana önceleri anlam verememiştim ve anlamlandırmıştım sırf seni kırdığım içindi bana bu tepkileri evet seni kırdığım içindi.

Artık hayatımda ne değerli sen nede sıcak bir güneş nede çiçekler kuşlar var hepsi bana darılmış sırt çeviriyorlar sırf sen yoksun diye.

Artık herşey bana yıldızlar kadar uzak ben bile benden uzağım anla beni içinde afet sana dönemesem bile.
 
Çok güzel yazılar yüreğine sağlık akis. devamını bekleriz
 
Kartanem


Yine kavgalıyım hayatla yine rüzgarıyla döktürdü gülümü süzülüyor yanaklarımda yağmur taneleri yüreğimi kan bastı kartanem sen gidince

 Düşerdi gökten adaşların gelin gibi donatırdı ya ağaçları doğayı hayran hayran izlerdik hani kaşım daki taneler eriyor diye hep üzülürdümya sırf bana seni hatırlatıyor diye.

Şimdi yakıyom bak gökten sen düşerken mektupları sana seni anlatamadığım şiirleri artık düşte üstüne yüreğimi erittiğin gibi eri sende.

 Bak ayak izlerimiz silindi hani o güşlerimizi andığımız yer şimdi bize ayrılık yeri olduya işte.

Hani güneşle gelecektin şimdi yıldızlar bile çıkmaz oldu gece gündüz, mevsimler bile bana küstü artık uğramaz oldular bana sen gidince.
 
Toprak bile benden geçti seni bekler oldu kartanem vuslata ermek için
hayatmı bana senmi bana oyun oynarsın dönde söyle kartanem

İzin ver kartanem bugün senle yatayım üstümüde sen ört uyandırma beni bırak ölümüm senle olsun
 
başlıksız


Sonbaharı yaşamadan kış doldu ceplerime. Hergün kar yağıyor da o karda yürüyemiyordum artık. Üşüdükçe içime kapanıyorum, kapandıkça yazıyorum yazıyorum yazıyorum sonra sinirlenip yazdıklarımla sigaramı yakıyorum. Gözlerden uzak olmalıyım ben, sözcükler bana ulaşmamalı, duymamalıyım o garip şiirleri. Bir saatlik derin bir uyku için herşeyi vermeliyim; hem telefonlarımı da kapattım, tüm terkedilmişliklerimi de yanıma aldım gidiyorum şimdi... Ufacık bir çocuk gördüm yolda giderken, ufacık bir öpücük kondurdum yanağına, üşüdüm... İhtimal ki arkamdan kimse bakmıyordu... Evet evet gitmeliyim artık, avutmalıyım kendimi.

Şu kapkara gecelerde alıp başımı gitmeliyim kendimi kendimden de kaçırmalıyım ne birini görmeliyim nede omuzlarda avunmalıyım .

Tek avuntum yastığımda ki gözyaşım yürekte bıraktıgın acının izi ve sırtımdaki kefenim olmalı gidiyorum....
 
Üst Alt