Sanırım şuna kimsenin itirazı olmaz: siyasi görüşümüz ve felsefemiz herhangi bir konuda aldığımız kararları, davranışlarımızı ve girdiğimiz ilişkileri şekillendirir.
Bununla birlikte, aldığımız kararlar, attığımız adımlar, girdiğimiz ilişkiler de siyasi görüşümüzü ve hayata bakışımızı şekillendirir.
Buradan hareketle, insan faktörünün rol oynadığı olan biten herşeyin siyasi karakteri de olduğu sonucuna varabiliriz. Şeylerin toplumsal işlemvlerinden ziyade parasal değeriyle ilgilenmek, devletin eğitim ve sağlık dahil tüm alanlardaki faaliyetlerini minimize etmek, STK denilen kuruluşları işlevleriyle değil de üyeleri arasındaki ağırlıklı politik anlayış bazında değerlendirmek de siyasi karakteri olan yönelimlerdir. Şeylerin siyasi karakteri olmadığını savunmak dahi siyasi bir tavırdır.
Fazla uzatmadan, 30 Mayıs'taki tebligatla kamuoyuna yansıyan belediye'nin tahliye ve tasviyeye yönelik girişimine gelelim.
Karşı karşıya bulunduğumuz durum, 30 yılllık intifa hakkının dolmasıyla açıklanacak bayağılıkta bir mevzu değil. Bu kadar basite indirgersek ve başka olayları da bu bu mantıkla ele alırsak insanlığımıza dahi yabancılaşabiliriz. Bir savaş durumunu ele alalım. Bir devlet, gerekçeleri ne olduğu önemli değil, bir başka devletin hakim olduğu toprakları işgal etmeye karar verince, bu işgal o devletin askerleriyle yapılacaktır. O askerler öldüğünde, buna karşı oluşan toplumsal tepkiyi, "onlar asker kardeşim. Görevleri zaten gerekirse ölmek" diye bastırmaya çalışmak ne kadar insaniyse; üzerinde konuştuğumuz konuda da, "30 yıl dolmuş kardeşm, işgal etmesin vakıf arsayi, şimdiye kadar bir çözüm bulsaymış, aklı neredeymiş..." demek de o kadar insanidir.
Belediye arsayı 30 yıllığına tahsis ettiğinden beri, o arsa üzerinde yapılanlardan binlerce insan faydalanmış ve milyonlarca kişi ve çok sayıda kuruluş binaların inşaatı ve tefrişi dahil hizmetlerin başlatılması ve yürütülmesinde önemli katkılar sunmuş. Katkı sunan hiç kimsenin katkılarının 30 yıl sonra hiçe sayılacağını ön gördüğünü sanmıyorum.
30 yıl dolunca da, vakıf, "süre doldu, gelin şu süreyi uzatalım da, bu merkezdeki hizmetler devam etsin. Hatta mümkün olursa sizin de katkılarınızla, hizmetlere yenilerini ekleyelim" diyerek Belediye Başkanlığı'yla görüşmek için bir taraflarını yırtmış. Ancak, bu dönemdeki iki başkan da bu taleplere kulak tıkamış.
Buyrun bir eksi puan...
Sonra, vakfa denmişki, bir işbirliği protokolü hazırlayıp getirin de bir çözüm bulmaya çalışalım. Vakıf da isteneni yapmış ve 9 Ocak 2006 tarihli Belediye meclisi toplantısında, başkan bu konuyla ilgili yetki talep etmiş. Yetki isterken de, hukuk komisyonu ve engelliler komisyonu tarafından hazırlanan raporu sunmuş. Buyrun okuyun siz de:
http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Kurumsa...sKararlari/MeclisKararDetay.html?KararId=1632
Konunun muhattaplarını dinlemeden hazırlanmış, yanlı, dayanaksız bir rapor ve adil olmayan bir meclis kararı.
Buyrun bir eksi puan daha...
Sonra, bu meclis kararına dayanarak söz konusu tebligat gönderilmiş ve konu kamuoyuna mal olmuş. Oluşan tepkiler karşısında, Lokman bey, sözü geçen raporda bulunan değerlendirmeleri soru biçimine sokarak tekrarlamış, Kadir bey de arsanın para cinsinden değerinin yüksekliğinden dem vurmuş ve başka bir yer gösterileceğini söylemiş medya aracılığıyla. Bunun üzerine, rehabilitasyon merkezi ve vakfın bulunduğu adreste çalışmaya devam etmesi gerektiğini savunan bir grup, arsanın toplumsal ve kamusal değeri üzerinde duran, vakfın ve arsanın konumunun merkezde yürütülen hizmetler açısından önemini anlatan bir dosya hazırlamış. Bu dosyayı belediye meclis üyelerine dağıtmak, yetkililerle görüşmek ve yazılı bir tahüd almak için belediyeye yürümüş. Belediye grubun karşısına önce polisi sonra belediye bürokratlarını çıkarmış. Mecliste temsil edilen grup temsilcileriyle görüşmek için bile olağan üstü direnç gösterilmiş. Başkan yine ortada yok.
Buyrun birkaç eksi puan daha...
Şimdi durup bakalım, bu süreçte kim ne diyor ve ne yapıyor.
Belediye:
1. Bu arsanın parasal değeri, o arsada üretilen toplumsal ve kamusal değerden daha yüksektir.
2. Orada kötü işler yapılmaktadır.
3. Orada yapılan iyi işleri de zaten İSÖM'ler aracılığıyla belediye yapmaktadır.
Peki biz ne diyoruz?
1. Orada iyi işler yapılmaktadır.
2. Parasal değer, insani değerle kıyaslanamaz.
3. O arsa kamuya aittir ve şimdiye kadar da kamusal değer yaratmak için oraya katkı sunanların istekleri doğrultusunda kullanılmıştır.
4. Orada yapılan işler, belediyeninkiler dahil hiç bir kurumda yapılmamaktadır.
Elbette iki tavır da siyasidir. Ancak tavırlardan bahsederken o tavırları alan isimlerden de bahsetmek zorundayız. Yani belediyeyi ve devleti yöneten partinin ismi AKP'yken, belediye ya da devleti eleştirirken MHP ya da ÖDP ismini kullanamayız.
Siyasi bir anlayışın karşısına silahın gücünü koyup o güce güvenerek doğru siyaset yaptığını sanmak ne kadar doğruysa, insani ihtiyaçlar doğrultusunda çalışan bir kurumun karşısına, paranın gücüyle çıkmak o kadar doğrudur.
