Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Genç Sakatlık Üzerine | Tolga Tezcan

ttezcan

Yeni Üye
Üyelik
13 Mar 2013
Konular
3
Mesajlar
7
Reaksiyonlar
0
Herkese merhaba,
Bu haftaki konumuz genç sakatlık.
Genç sakatlıktan önce biraz gençliğin ne olduğuna değinelim…

Gençlik kısaca çocukluk ile yetişkinlik arasındaki geçiş dönemi olarak tanımlanır. Aslında tam da bu tanım üzerinden tartışma başlatılabilir. Nedir bu geçiş? “Geçiş” hemen atlatılması gereken bir dönem midir? Bu geçiş düşüncesinin ürettiği ayrımcılıklar nelerdir? Dahası, tarih boyunca “gençlik” diye bir dönem hep var mıydı? Nasıl ve neden ortaya çıktı?

En son sorudan başlayalım: avcı toplayıcı, tarım ve erken endüstri döneminin gençliğe ihtiyacı olmamıştı. Yeni endüstri, nitelikli çalışanlara ihtiyaç duyduğu için eğitimin süresi artmış ve iyi eğitim = iyi çalışan haline gelmiştir. Bu açıdan gençlik, daha iyi çalışan yaratma idealiyle varedilmiş yeni bir sosyal gruptur. Sözün kısası, eğitimde geçirilen sürenin artışı ile gençliğin doğduğu iddia ediliyor. Piyasa açısından bakacak olursak, hem eğitim sistemi içinde geleceğin “iyi” çalışanı hem de şimdinin “iyi” tüketicileri olarak konumlandırıldıkları da düşünülüyor.

Yetişkin-gençlik ilişkisinde gençlik, “olmaya başlamak”; yetişkinlik ise “varılacak durak” şeklinde görülür. Gençliğin “geçici” ve “kısa süre içerisinde atlatılması gereken bir aylaklık” dönemi olduğu algısı, üzerine düşünülmesine gerek olmayan, toplumun herhangi bir alanına katılımı önemsenmeyen ve ötesinde “yetişkinliğe antrenman” olması bakımından gençliğin bir özne değil ara aşama olarak görüldüğünü ileri sürebiliriz. Dolayısıyla, gençliğin “gerçek” yaşama ve geleceğe hazırlanması beklenirken topluma “tam” katılım öncesi gençler toplumun “marjinal üyeleri” kabul edilirler. Bir başka ifadeyle, gençliğe “eşit yetişkin” değil “müsamaha edilen ziyaretçiler” paydasında yaklaşılmaktadır.

Gençlik teknolojik gelişmeler sonucuyla ekonomik alandan tasfiye edilmiştir ve gençlik “aylaklık”la betimlenip sosyal kontrolün hedefine girmiştir. Yani gençlik bir taraftan sistemin çıktısı, bir taraftan da sistemin hedef gösterdiği “potansiyel sapkınlar” haline gelir. Şüphesiz ki yetişkinlerin her tür muhabbetinde gençler paylarına düşeni de alır ve “şimdiki gençlik” diye başlayan cümlelerinde acizliğimiz, hazırlıksızlığımız ve düşüncesizliğimizden bahsedilir. Peki bu dezavantaja bir de sakatlık eklenirse ne olur?

Genç sakatlık, üretilen sağlıklı / sağlıksız, normal / normal olmayan ve yetişkin olan / olmayan ikiliklerinde konumlandırıldığı için genç sakatlığın toplumdaki yeri bulanıktır ve hem gençliklerinden hem de sakatlıklarından ötürü iki defa dezavantaja uğramaktadırlar.

Beden, gençlik için merkezi bir konumdadır. Gençlikten zinde ve disiplinli bir beden sunması beklenmektedir, bir bakıma gençlik ideali “bedensel mükemmeliyet”le ilişkilidir (Türkiye’de Gençlik ve Spor adında bir bakanlığın olduğunu da hatırlayalım: Bedeni ehlileştiren ve disipline eden spor, hedefini gençlik olarak seçmiştir). İdeal beden algısı genç sakatlığı dezavantaj paydasına koyan temel unsurlardan birisidir.

Bir diğer dezavantaj yaratan unsur ise yurttaşlık tanımıyla ilişkilidir. Yurttaşlığın “kimin topluma gündelik yaşam ve çalışma için uygun, değerli ve sorumlu üyeler” olduğu sorusuyla kurulu olduğundan, genç sakatlar bugünün yetersiz; yarının potansiyel “kısmi” yurttaşları haline geliyor. Yurttaşlık tanımı, genç sakatlığın kendi özgünlüğünde görünür olma uğraşına kayıtsız ve bu talebe kapalıdır. Genç sakatlar öncelikle talim, terbiye ve rehabilitasyon süreçleriyle disipline edilecek, “gençliklerinden” gelen muhalefet ve sorgulama duygusunu törpüleyecek, “yaşama sevinci” ve “başarı hikayeleri” ile hayata tutunacak ve toplum vicdanını rahatlatma gayesi güdecektir. Sosyal politikalar da vicdan dindirici etkinlik ve hizmetler sunacaktır. “Geleceğimiz” pozisyonuna ve kapasitesine “haiz” olmayan genç sakatlar, izole edici hizmetlere maruz kalırlar. Bu hizmetler genç sakatları bağımlı kılar, özerk yaşam düşüncesini uzaklaştırır. Zira “vahşi”, “ne yapacağı öngörülemeyen” ve “irrasyonel yıkıcı” güce sahip gençlerin yetişkin hayata katılabilmeleri için ehlileştirilmeleri gerekir. Ancak ehlileştirilecek bu kadar potansiyel “sağlıklı” genç iş gücü varken genç sakatlar zaman ve emek harcamaya “değmeyecek” bir grup haline gelir. Örneğin işverenler “iş beğenmemeleri” ve “her an işten çıkabilme potansiyelleri” sebepleriyle genç sakatları değil yetişkin sakatları tercih etmektedirler.

Dünya tarihinde birçok ötekileştirme, dayanağını biyolojik farklılıklarda üretmiştir. Sakatlık, biyolojik farklılık söyleminden beslenen ve gizil olarak “normal” beden imajı ve üretim süreçlerinin dışında kalma dayanaklı güç ilişkilerinin oluşturduğu bir dezavataj kategorisidir. Gençliğin “muğlak” ve “riskli” imajı, kanun, düzen ve toplumsal değerlere “tehdit” oluşturma potansiyeli, yetişkin beklentileriyle çevrili yurttaşlıkları ve sakatlığın “ideal beden”den uzaklaştığı varsayımı gibi unsurlar birleştiğinde genç sakatlığın hem sakatlıktan hem de gençlikten farklı ayrımcılıklara uğradığını söylemek mümkün görünüyor.

Siz ne dersiniz?
 
Burada belki bir kaç veri ile dediklerinizin doğruluğuna katkıda bulunmak olasıdır.

Damgadan havalanına kadar vergide ağır sorumluluklar getiren 'devlet' nedense birinci dereceden sakatlarda 'çok iyi niyetli ve dahi babacandır'. Nispeten çalışma şansı daha yüksek ikinci dereceyle arasındaki farka bakarak bunu sorgulamaksızın TC. İlker ORTAÇ demek içten değil.

Birinci Derece Sakatlıklar İçin: 800,00 TL
İkinci Derece Sakatlıklar İçin: 410,00 TL
Üçüncü Derece Sakatlıklar İçin: 190,00 TL

Finans olgusu haline gelmiş, para ve güce dayalı bu dünyada, potansiyel sermaye aracı olarak görülmeden de, dilediğince yaşayabilecek genç ve sakatlar dileğiyle,

saygılarımla
 
hem genç hem de sakatsanız, gençsakat olursunuz. bu kadar basit ;) Ben bunu anladım :eek:
 
Geleceğe hazır olmayan ve geleceği yok edilen gençsakatlar..
 
Yazıyı okurken aklıma ilk gelen şey oldu şimdi yaşı kemale ermiş arkadaşlarımızın ben "gençken" diye başlayan cümlelerine çok çok çok ihtiyacı olduğu bu başlığın...
Gençlik dediğimiz 17 yaş itibariyle başlayıp 35 yaş yolun yarısında sona eren olgu olsa gerek...
su gibi akıp geçen zamanda elde kalan koskoca bir yetişkinlik ve yaşlılık dönemi sanırım...
gençliğin tanımı tazelik,zindelik,tezcanlılık,taptaze bir hayat...Kanlı canlı bir yaşam içi içine sığmayan en deli çağlar...
Kızların genç kız,erkeklerinde delikanlı diye anıldığı bu çağlarda sakatlığında işin içine girmesi psikolojik açıdan bence bunalıma yol açabileceğini düşünüyorum...
Gençlikle insan birçok şeyin bir arada yapmak istiyor yaş ilerledikçe yapacakları ve yapamayacakları şeyler kısıtlanıyor...
İlişkilerde özellikle arkadaş,aile,sevgili ilişkilerinde özellikle ve özellikle sakatlık açısından problem teşkil edebileceğini düşünüyorum..( biraz karışık bir cümle oldu ama )
agresiflik,kızgınlık,depresif davranışlar,karamsarlık,içine kapanıklık,huysuzluk,depresyon,ilişki kuramama vs.. gibi sorunlar oluşturabileceğine inanıyorum...


Beden, gençlik için merkezi bir konumdadır. Gençlikten zinde ve disiplinli bir beden sunması beklenmektedir, bir bakıma gençlik ideali “bedensel mükemmeliyet”le ilişkilidir (Türkiye’de Gençlik ve Spor adında bir bakanlığın olduğunu da hatırlayalım: Bedeni ehlileştiren ve disipline eden spor, hedefini gençlik olarak seçmiştir). İdeal beden algısı genç sakatlığı dezavantaj paydasına koyan temel unsurlardan birisidir

gençlik ve spor dallarında verimlilik isterse şayet bir sakat kimse bunu engellemiyor insanın içinde olsun bir çok branşta bugün insanlar kendini geliştiriyor...sakat yada sağlıklı şeklinde ayrılmıyor...ama 19 mayıs gençlik ve spor bayramlarında evet sağlıklı güzel ince uzun gençler stadyumda yürüyüşe oyunlar sergilemeye katılıyorlar...
Buda dezavantaj ama sanırım hiç bir sakat okuluda biz spor bayramında etkinlik göstericeğiz demediğinden azınlık olarak kalıyor gibime geliyor...
Örneğin İşitme engelliler okulu çıkıp biz spor bayramında etkinlik göstereceğiz dese kimse aaaaa hayır genç ve sağlıklı gençleri destekliyorz demez...
bir şans vereceklerinden eminim...yeterki insanın içinde olsun bu...Sanırım talepsizlik var bu konuda....

Genç sakatlar öncelikle talim, terbiye ve rehabilitasyon süreçleriyle disipline edilecek, “gençliklerinden” gelen muhalefet ve sorgulama duygusunu törpüleyecek, “yaşama sevinci” ve “başarı hikayeleri” ile hayata tutunacak ve toplum vicdanını rahatlatma gayesi güdecektir

Rehabilitasyon süreçi bir bilinçlendirme,alıştırma dönemi değilmi buna terbiye ve talim tabirleri çok acımasızca olmamış mı ? :)
insanların yaşama sevinciyle var olmasının yada başarılı olabilmesi neden toplum vicdanını rahatlatsın bireyin kendi özgür iradesiyle seçtiği yol ya yaşam sevinci ya karamsarlıkdır yada başarısının azmi yine toplumu bağlamaz kendi hırsı ve isteğidir bence...
toplumu bağlamaz...
gibi geliyor bana :)

tolga güzel bir konu seçmişsin başarılar ;) anlaşılabildimmi bilmiyorum
 
Merhaba Sirine,

Genç sakatlık üzerine daha fazla vurgu yapmamız gereken noktalardan birini açtığın için teşekkür ederim.

“Yaşama sevinci”, “başarı hikayaleri” ve “toplum vicdanını rahatlatma” meselesi…

Üçü de genç sakatlık üzerinden yürütülüyor.

Muhalif (genç) bir sakat sesi toplum vicdanını rahatsız edeceği ve toplumsal bariyerleri görünürleştireceği için genç sakatlardan “her şeye rağmen” mutluluk tasvirini, “hayata tutunma” imajını ve başarı hikayelerini anlatmaları, göstermeleri şeklinde bir beklenti var.

Mesela medyaya bir göz atalım. Medyadaki genç sakat temsili genel olarak “tüm engellere rağmen” belli bir iş / sanat / spor alanında başarılı olan yahut “yaşama sevinciyle herkese örnek olan” sakatlardan ibaret. Başarı hikayeleri ile fırsat eşitsizlikleri sistem düzeyinden birey düzeyine indirgeniyor; başarı, sakat kişinin kişisel hırsıyla, başarısızlık ise sakat kişinin kişisel problemleriyle ilişkilendiriliyor.

Muhakkak ki kimimiz yaşamı sever, kimimiz sevmez, sorunlu buluruz, mutsuz bir mücadeleye de girişebiliriz. Ya da yukarıda anlatmaya çalıştığım algıdan bağımsız şekilde, yaşamı severiz, çok basit. Ama şu “kurumsal sosyal sorumluluk” projelerine, konferanslara ya da kamu spotlarını inceleyelim, genç sakatlara verilen bir misyon var. Sakat gençler üzerinden yürütülen şu “yaşama sevinci” ve “başarı hikayeleri” yine toplum vicdanını rahatlatmaya yönelik hamleler bana kalırsa. Suni bir eşitlik algısı yaratıyor.
 
Gençler deneyimlerini yazarsa çok daha öğretici olur sanırım. Ama ben şunu da merak ediyorum: Ben sakat olunca "kadın", "erkek", "anne" "baba", "sevgili" vs. de olunamadığını düşünüyorum. Bunun gibi, "genç" de olunamıyor gibi geliyor bana. Bir başka deyişle, sakat-kadın neyse, sakat-genç de ancak o kadar olunabiliyor sanki!?
 
Rica ederim ne demek çorbada tuzumuz olsun..bence “Yaşama sevinci”, “başarı hikayaleri” ve “toplum vicdanını rahatlatma” meselesi tamamiyle toplumun bakış açısına kalmış..Kamu spotlarında ve sosyal sorumluluk projelerinde amaç toplumu özendirici teşfik edici örnek alınması öngörülen yada tavsip edilmemesi gereken uyarı anlamı taşımaktadır...Sakat bir kişi “her şeye rağmen” mutluluk tasvirini, “hayata tutunma” olarak anlatabiliyorsa başka bir sakat buna o yaptı bende yapabilir şeklinde bakabilir bu toplumun bekletisi olabilir her toplum kalkınmayı bekler...Biri bir ucundan biri bir ucundan tutarsa kültür düzeyi artar sakat olsun sağlıklı olsun hatta ikisi bir sağlıklı ve sakatta aynı uctan tutabilir...Bu tür sorumluluklarda kimse kimseye zorunluluk vermiyor ki kişi öyle gördüğü için içinden geldiğince bir tavır takınıyor...
başarı, sakat kişinin kişisel hırsıyla, başarısızlık ise sakat kişinin kişisel problemleriyle ilişkilendiriliyor.
Bu cümle tüm insanlığı kapsayan bir cümle sakat yada değil hırs hırstır başarısızlık başarısızlık...Peki ya senin dediğin gibi kamu spotlarında nasıl bir yöntem uygulanmalı ki vicdan araya girmesin..yada hiç olmamalı mı...yada halka nasıl sunulmalı?Aslında konu kayıyor gençlerden kamu soptlarına farkında mısınız ?Bende bülent'e katılıyorum...
en sakat olunca "kadın", "erkek", "anne" "baba", "sevgili" vs. de olunamadığını düşünüyorum. Bunun gibi, "genç" de olunamıyor gibi geliyor bana.

Bülent,
Çok yerinde bir tesbit edilmiş gerçekten % 100 doğru damga vuran bir cümle olmuş Sakat kişi bence ne çocukluk ne gençlik yaşayabiliyor...Ben düşünüyorum ki hayatın çabuk olgunlaştırdığı insanlar gönül yorgunları...20 yaşında bir genç kendini 70 yaşında bir insan gibi hissedebilir bu anlamda....Bu anlamda yaşını yaşıyamıyor tam yaşaması gerektiği zamanlarda ya toplumca ötekileştiriliyor yada çok farklı boyutlarda ya hastanelerde yada doktorlarda geziyor yada tam gezip eğlenmesi gereken zamanlarını isyan içerisinde geçiriyor sorgulamayla inkar kabullenmeyle geçiyor zaman...
 
Gençken neler yaşamıştım diye bir düşündüm de, bakın aklıma şunlar geldi:

Grup pikniğe gider, geziye gider, sen gidemezsin.

Grup çılgınca sokaklarda yürür, sen bir köşede izlersin,

Aşık olursun, söyleyemezsin,

Sevişmek istersin, vücudun aykırıdır olmaz,

Aşık olduğunu söylersin, sakatsın diye suratına bakmaz,

Okulun futbol takımında değilsindir, popülerliğin yoktur,

Haklı olduğun bir konuda ısrarcı olamazsın, zira kavga çıksa dayağı yersin,

Geri zekalıca şaka yaparlar, kendini yerde bulursun,

İnternet yok, bilgi yok, kitap yok: kütüphaneye gidersin içeri giremezsin,

Oturup kalkmak zor gelir, sınıfta doğru bildiğin soruya bile cevap vermek istemezsin,

Çantanı, kitabını taşımak züldür, kimse anlamaz,

Kar yağar, herkes kar topu oynar sen camdan seyredersin,

"Görmüyor musun o sakat, dikkat etsene" sözlerini sıklıkla duyarsın,

Özürlü müsün şakaları havada uçuşur, üzerine alınmazsınız,

İşe girersin, evden işe, işten eve gidersin, başka bir işe (etkinliğe) gidemezsin,

Patron yemek verir, salona giremezsin,

Yapılan etkinlikler hep fizik kuvvetine dayalıdır, hep geri durusun.

Şimdi yazdıklarını okudum da; yahu biz nasıl yaşamışız?
 
Nasıl yaşadık öylesine işte, umutlarımız hayal oldu, heveslerimiz kursağımızda kaldı...ne çocukluk ne gençlik hep bişeyler eksik tatsız, tuzsuz ...
 
Gençlik döneminde ebeveynlerin yaptıkları en büyük yanlış yaşıtlarından daha hoşgörülü davranmaları bana göre.. Yani diğer kardeşleri yada etrafındaki yaşıtları, komşu çocuğu her neyse hangi kısıtlamalara maruz kalıyorsa, sakat genç kendisinin üzerinde de o baskıyı görmek istiyor. 'babam kızıyor' diyebilmek rahatsız olmanın ötesinde yüceltiyor kendi içerisinde.. Çünkü sonra şu sözü duyuyor 'ailen, senin zararlı alışkanlıkları edinmene, istediğin kişiyle istediğin şartlarda görüşmene, sabahlara kadar telefonla konuşmana, istediğin zaman dışarı çıkıp, istediğin zaman eve gelmene, istediklerini alıp satmana sakat olduğun için izin veriyorlar.' Henüz büyüyemedikleri için üzülüyorsun yaşıtın bile olsa... :)

Ve gençlik döneminde kesinlikle kendisini yüreklendireceği sadece bir tane arkadaşı olmalı bence insanın.. Olduğu vakit sayın hozgul hocam sizin sıraladıklarınızı yapmak olduğu kadar,hem daha engelsiz, hem keyifli olur diye düşünüyorum. Böyle bir kişi erişebilirlik vs. yüzünden en olmazlarında da sizi içinize kapatmaz, o boşluğu en vurdumduymaz şekilde doldurup boşvermeyi güzel hale getirebilir..
 
trafik kazasında sakat kalan birisi olarak kazadan önceki herhangi bir durumu anlatırken gençliğimde diye başlarım halbuki kaza yapalı 3 sene oldu.. yaşlanmışım ben.. :p
 
Bütün bunları okuyunca genç kızlığım,çocukluğum aklıma geldi özellikle lise yıllarım lise de birisine aşık oldum o da beni sevdi sakatlığım falan umrunda değildi yalnız artı parantez çok güzeldim şimdik ellili yaşlardayım hala çok güzel oldugumu söylüyorlar her neyse daha sonra ailesi beni istemedi sakatım diye sırf o yüzden senelerce süren amaliyat ve tedavi dönemine girdim evet mubalağsız üç sene sürdü tedavi demeyimde doktorların beni deneme tahtası yaptı dönemler neyse koltuk deynekleri yardımıyla biraz biraz yürümeye başladım daha sonra koltuk deyneklerini de attım ve gördüm ki değişen hiç bir şey yok sadece çektiğim onca acılara değmemiş ti tabiki sevdiğim adam benim o uzun süren tedavim süresince başkasını bulmuştu bile. Daha sonra yaşıtlarım liseyi bitirmişti bile bende gece liseleri vardı bizim zamanımızda hem okudum hemde çelışma hayatına atıldım bütün bunları yazarken hayatım bir filim şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Gençlik ah o gençlik hiç bitmeyecek sandıgımız o gençlik bir bakmışız ki su gibi akmış gitmiş tabiki akarkende içinde derin ve kapanması zor yaralar açtı çocuklugumda pek aldırmıyordum bu durumuma tabi oyunda kızdırdığım çocuların hemen benim eksik tarafım olan bu özürlü durumu yüzüme vurmadıkları sürece.Geçirdiğim yedi sekiz amaliyattan sonra hayatım daha da zor olmaya başladı fazla hızlı yürüyemiyorum koşamıyorum daha pek çok hareketi yapamıyorum. Başta da yazdığım gibi şimdik elli li yaşlardayım şu an evliyim iki tane aslan gibi oğlum var büyük oğlumu evlendirdim küçük oğlumu da nişanladım onları büyütürken bir yandan da ünüversiteyi bitirdim ve onları yalnız başıma büyüttüm diyebilirim eşim ailesine ragmen benimle evlendi evlenmesine ama bu ama nın ardında yatan onca tatsız şeyler yaşattı bana yaşadıklarımı belki bir gün anlatırım belki ama şu kadarını yazabilirim yaşadılarım ne kadar kötü ki şu an insülin bağımlısı bir diyabet hastasıyım. Bütün bu olumsuzlukları yaşarken bir yandan da çocularımı okuttum çok şükür ikiside çok iyi işlere girdiler sizin anlayacağınız bu evlilikten tek kazancım pırlanta gibi iki oğlum var. Yine de her şeye rağmen yaşamak güzel diyerek bu günkü yazı mı bitiriyorum bizler ölünceye kadar her dönemde birileri her fırsatta sakatlığımız la canımızı acıtacaklar malesef.
 
"Sakat genç" ne salt "genç" olabiliyor ne de "yetişkin". Bu, aile içinde de böyle, diğer sosyal ağlar içinde de. O kadar ki, sakatlar, "keşke hep çocuk kalsa" hayalinin somut karşılığı gibidirler sanki. Ya da şöyle anlatayım: Tolga gençlik için "olmaya başlamak" yetişkinlik için de "olmak" diyor; ve yetişkin-iktidarın bu süreçte "olanı" şekillendirmeye çalıştığını ima ediyor ya, işte, sakat özne söz konusu olunca, herkesin hayali bir anda "büyümeyen ağaç" oluveriyor! "Bir an önce büyüsün" diye baskılanan genç, sakatsa, "büyümesin" diye baskılanmaya başlıyor... Ergenlik başlamasın, hayaller kurulmasın, çılgınlık yapılmasın, hata yapılmasın, eğitim istenmesin, aşık olunmasın vs.vs.

Aile, büyüdükçe yaşanacak hayal kırıklıklarını bir önkabul olarak alıp çocuğu kendince korumaya çalışıyor, devlet ve diğer toplumsal aktörlerse sakat çocuğun gelecekten beklenti içinde olmasını tahayyül dahi edemiyor. Buna bir de akranların b.ktan acımasızlığı eklenince (gençlik, öyle ya da böyle, üzerindeki bütün iktidar oyunlarına karşı birbirlerine yaslanarak bir özgürlük mücadelesi verir ve sakat genç çoğu zaman bu dayanışmadan da dışlanır), al sana gençlik!
 
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Ben de kendi yaşantımdan örnekler vererek katkıda bulunmak isterim.

Çocuk yaşta geçirilen bir hastalık, yoğun bakımda kalma süreci, aylar süren hastane günleri, ameliyatlar... Kendi halinde yaşayan, oynayan, koşuşturan bir çocukken kendimi hastane odasında doktor ve hemşirelerin arasında bulmuştum. Hastalığımla ilgili herşeyi öğrenmiş ve bunun sorumluluğunu almıştım. Hatta doktorlar ve ailem benden bir yetişkin gibi güçlü durmamı bekliyordu. O birkaç ayda sanki aradan yıllar geçmişçesine büyümüş, kendi sorumluluğunu alan bir yetişkin olmuştum. İyileştikten sonra ise, ailem bana hastalanmadan önceki çocukmuşum gibi davranmaya devam etti. Tabii iyileşme sürecim hızlandı, okuluma devam ettim, sağlığımın el verdiği her türlü aktiviteye katıldım ama ben büyüdükçe ailemin koruması arttı, hala daha çocukmuşum gibi davranırlar kimi zaman. :) Hiç hastaymışım gibi yaşamadım hayatı, normal yaşıtlarım nasılsa öyle olmaya çalıştım ama yine de bir şeyler hep eksikti. Çabuk yoruluyorum, çılgınca eğlenemiyorum, kontrollü olmam gerek vs... Böyle olunca da ne hasta gibiydim ne sağlıklı... İki arada kalmış biri olarak yaşadım hep... Yakın çevrede ise "daha gençsin" "hastalığını bahane etme" gibi söylemler duyuyorum. Ben hastalığımla barışık olmakla birlikte, bu tamamen iyileştiğim ve herşeyi "sağlıklı" bir insan gibi yapacağım anlamına gelmiyor. Çalışma konusunda ise, hep ayakları üzerinde duran biri olmak istedim, inşallah yakında o da olacak. Ailem "çalışmana gerek yok biz kızımıza bakarız" der. Ben hep bu sözün altında ezildiğimi hissederim. Hasta olduğum için çalışmam beklenmiyor diye düşünürdüm hep. Aslında belki de kız evlat olmamdan ve çalışma yükümlülüğüm olmamasındandır, bilmiyorum ama yine de çalışmak benim için çok önemli... Kimseye yük olmadan, kendi ayakları üzerinde durabilmek... Sanırım "genç" ve "hasta" (ya da sakat/özürlü/engelli nasıl tanımlarsanız tanımlayın) olmanın kişiye psikolojik anlamda bir yükü zaten varken, bir de bunun üzerine gidilip kişileri maddi anlamda da başkalarına muhtaç hale getirmek, o insanı toplumdan dışlamak/yok saymak çok büyük bir eziyet.
Her insanın belli ihtiyaçları vardır, sosyallik, eğitim, sevgi-evlilik gibi... Bu kişiler toplumdan dışlandıkça, bu ihtiyaçlar yok olmayacak, daha da artacak. Biraz ön yargılarla hareket etmek yerine saygı duymayı ve genç-yaşlı, engelli-engelsiz ayrımı yapmadan hareket etmek gerekiyor.
Saygılar...
 
Gençlik kavramı üzerinde hala bir mutabakata varılamasa da yalnızyaşamaya başlama, arkadaşlarla çıkılan ilk tatil, kazanılan ilk para vb.şeylerin yaşandığı dönemdir bence…
Fakat sakat bireyler için durum daha farklıdır;
Yalnız yaşama ihtimalin ya yoktur ya çok azdır çünkü yakonutlar sakat bireylerin kullanımına uygun değildir ya ev sahibi evini kirayavermek istemez…
Arkadaş grubuyla tatile çıkamazsın çünkü ulaşım araçları vetatil köylerinin çoğu sakat bireyler düşünülerek tasarlanmamıştır.
İş bulmak, para kazanmak çok zorudur. Zaten sakatolmayanların “dahi” işe girmekte güçlük çektiği bir dünyada sakat bireyinçalışma hakkını elde etmesi çok zordur!
Çeşitli yollarla, çeşitli kategorilerde spor yapabileceğini göstersenbile “sakatların sporu mu olur” denir.
Ve bu liste bu vb. örneklerle uzayabilir…
 
sonun başlangıcı! sonu gelmez sonuçta giden gidiyor yaşadığımız vasıfsız tam manasıyla yaşayamadığımız hayatı hep iç çekerek tüketeceğiz..
 
Ellili yaşları devirmek üzere olan benim için “genç engelli” kavramı üzerinde fikir beyan etmek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Ben engelli hayatıma biraz geç başladım Bu nedenle yukarıda belirtilen olumsuzlukları yani o yaşların o yaşlara özgü sorunlarını yaşamadım. Ama şu bir Gerçek ki her yaşta engelli olmanın sorunları var. Keşke sağlam olabilseydik. Ama artık o mümkün değil. Elimizden gelmeyen çözümleri bu işin uzmanlarına bırakmak ve engelli olanın dışında kalan bizleri fazladan üzen yaşamsal konularda bir şeyler yapabilmek. Bunlara genç yaşlarda başlamak. Zira engelimizle beraber yaşarken çözülmesi gereken daha birçok sorunlarımız olduğunu düşünüyorum.
 
Sanırım bir cok kavram, olay üzerinden yürüyen süreçte aslolan rol modeller.Kanserde kanseri yenen ünlüler ,doğuda okuyan kızlar ,fakirlikten çıkıp işadamı olan hikayeler dizileri sürüp gidiyor. İstersen yenersin ,kazanırsın,başarırsın .Bunlar çoğaltılabilir .

Sakatlık konusunda dilimizde de görülen aile ,akraba yada toplum ilişkilerindeki adlarınız olmaz.Kadın ,erkek ,genç,çocuk olmazsınız olamazsınız çünkü sakatsınızdır. Bunun önüne geçemez hiç bir şey ardına da eklenemez.Sakatlık kimliğinizdir.Adınız,soyadınız duygularınız,cinsel kimliğiniz.Acınası bakışların çekim alanı olarak var olursunuz.

Sakatlıkla 28 yaşında tanıştım.Çalışan , sevgilisi olan biriydim.Sonra tek derdim hayata tutunmak ,bazı yapabildikleri unutmak bazılarını yeniden öğrenmek oldu.Hayatımı tek başıma idame ettirebilme en önemli derdimdi .En az aza indirgenmiş bağımlılık için ugraşmak.
Sol kolumu kaybetmiştim ,corabımı tek elimle giymek bile bir zaferdi.Sonra cok değil hastaneden cıktıktan yaklasık 3 ay sonra bir koroya gittim daha iyileşmeyen yaralarım vardı tek başıma kaydoldum kendimi tanıttım.Kendime yer açtım.Sonrası geldi konserlere gittim,sergilere,tiyatroya sokaklara cıktım yürüdüm.Benim olan olmam gereken yerlerde ki hakkıma sahip cıktım tabi bunda engelimin ulaşım konusunda beni kısıtlamaması da yardımcı oldu,

Bu kadar güçlü olduğumu bilmezken daha pasifken daha aktif oldum.İşim,iş cevrem değişti.Kültür turuna katıldım ilk kez yurt dışına çıktım,sahnede solo türküler söyledim.Bu dibe vuruş beni aynı hızla yükseğede çıkardı.

Ama hep bir kanıtlama durumu oldu yapabilirim yapabilirizi gösterme sanki hep bir misyon vardı üstümde her yerde olmak bütün sakatlar için varız burdayızı göstermek için.Göze batmak ve rahatsız etmek, yer açmak için.
Hep bir savaşım konusu oluyor kafalarda ki ön yargıları kırmak algıyı değiştirmek ve bulundugunuz alanda etki alanı yaratmak gibi.
 
Kimselerin düşünmediği hatta aklının ucundan bile geçirmediği detayları düşünürsün (basamakmerdiven, wc.. Bir sürü detay]. Canın yapamadığın her şeyi yapmayı ister. "ah bir yapabilsem" dersin.yapamadıklarını kendi başarısızlığın, beceriksizliğin gibi düşünürsün bazen. Belki sağlam olsan çoğunu yapmayacaksın, seni cezbetmeyeck ama o "yapamama" durumu yok mu o hep içinde bir ukte,bir boşluk gibi seninle kalacaktır. Belki büyüdükçe,olgunlaştıkça azalır ama hiçbir zaman içinden çıkmaz.bazen yapanların yerine koyarsın kendini,o senmişsin gibi düşünürsün,hayal edersin kendini. Anlık bir heyecan ya da iç huzur... Ama sonrası yine sen ve o gerçek.fakat tüm bunlara rağmen inançlıysan, azimli ve güçlüysen işin daha kolay. O zaman yapamadıklarına değil yapabildiklerini,"yapabileceklerini" düşünürsün ve o yolda ilerlersin o zaman o içindeki boşluğu yaptıklarınla doldurursun.işte bizde o boşluğa takılıp kalanlardan değil doldurup,taşıranlardan olalım. Unutmayalım " aklın gücü, bedenin gücünden büyüktür" düşünüyorum da ben sağlam olsam hayatın anlamını bu kadar iyi anlayamayabilirdim.bu arada ben de 20 yaşındayım :) ufaktan ufaktan yaşlanıyorum :) :) :)
 
23 yaşındayım. Genclige ne derseniz deyin, gençliğin kitabını yazarım. Hayatimda hic ayağa kalkmadan, spor yüksek okulu bitiren adamım. Dünyayı da dolastim diyebilirim. Bir sürü arkadaşım vardır sazima da sozume de kiymet veren. Cok gezen mi cok okuyan mi derler, ben hem okur hem gezer hem yazarım. Sakatlık sosyolojik baglamda gençliğe gem vursa da, biz onu kamçı bilir, hız alırız. Gençlik sakatlığı öğrenme zamanıdır. Sorunları anca bu zamanda cozersin. Gücün enerjin varken. Genç sakat, sakat olduğunun farkinda değildir. Çevresi de çabucak inanır ve unutur sakat olduğunu. Fakat dışarıdan sakat gorunuyorsa yalniz kalmasa iyi olur.
 
Genç sakatlık veya erken tanışma bence sonradan tanışmaya göre daha avantajlı birşey hayata onunla birlikte başlama ona göre yaşamayı öğrenmek daha iyi he buradan sonuç olarak sakatlık iyidir diye bir şey çıkmasın lütfen ama ben 5 günlük bebekten beri sakat olduğum için hayatımı ona göre yaşadım planlarımı ona göre yaptım demek istediğim bu siz diyelim ki 30 yaşından sonra sakat kaldınız ve döküm ustası idiniz diyelim kollarınızı kaybettiniz nasıl çalışıp neye göre plan yapacaksınız işte bunu demek istiyorum saygılarımla:cool:
 
Üst Alt