TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 1 / 2 12 SonSon
Toplam 22 mesajın 1-15 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #1
    Sakatlık Çalışmaları
    bezmez Avatarı

    Gerçek Adı
    Dikmen
    Üyelik Tarihi
    24.11-2008
    Son Giriş
    22.04-2016
    Saat
    12:09
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    56
    Alınan Beğeniler
    3
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 1
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    Bu yazıda amacım “aile” kavramını tartışmaya açmak. Daha özelde sakatlık ve aile ilişkisine odaklanmak istiyorum.
    Çıkış noktam şu: Aile kavramının büyük önem taşıdığı bir toplumsal yapı içerisinde yaşıyoruz. Sakatlık söz konusu olduğunda ise, ailenin sakat kişi ile olan ilişkisi, bağları daha da yoğunlaşabiliyor. Bu yoğunlaşma sakatlanmanın hemen sonrasında hastane süreci ile başlıyor ve daha sonra evdeki yaşamda çoklukla bir ömür boyu devam ediyor. Ailenin böylesine merkezi bir rol üstlenmesine, Türkiye’deki sağlık sisteminin de büyük katkısı oluyor, devletin sunduğu sosyal hizmetlerin veriliş şeklinin de…
    Bir diğer deyişle, sakatlanma sonrası hastanede yaşanan rehabilitasyon sürecinin ailenin varlığını temel alıyor olması da etkili bu süreçte, sakatlanan kişi evine çıktıktan sonra, ona hizmet sunan devlet sisteminin sakat kişinin ailesi ile yaşamaya devam ettiğini farz ediyor olması da… Bu durum, aileyi sakat kişilerin hayatlarının sıklıkla tam merkezine oturtuyor, ister istemez…

    Buradan yola çıkarak, şunun üzerine düşünmemizi, tartışmamızı öneriyorum: Ailenin böylesine merkezi bir konuma sahip olması, sakat kişilerin hayatlarını ne yönde etkiliyor olabilir? Burada illa “kötü” ya da “iyi” aile resimleri çizmek değil amacımız. Ancak olumlu ya da olası olumsuz yönleri ile ailenin rolünü masaya yatırmak. Toplumsal düzen, sosyal hakların dağıtılış şekli, sağlık sisteminin çerçevesi, sakat kişiyi aile içerisinde değil de, bir birey olarak ele alsaydı, dolayısı ile sakatlanan kişi, görece daha bağımsız bir yaşam seçebilme olanağına sahip olsaydı, bu durum hayatı nasıl etkilerdi? Biraz bu konuda görüş alışverişinde bulunmaya ne dersiniz?

    Bu soruların aklımızda yer etmesine, Sibel Yardımcı ile yaptığımız bir çalışma yol açtı. Bu çalışmayı İstanbul’da bir rehabilitasyon hastanesinde gerçekleştirdik. Yola çıkarken anlamaya çalıştığımız, rehabilitasyon süreçlerinin sakatlanan kişiler üzerindeki etkisiydi. Ancak çalışmanın her aşamasında, karşımıza aileler çıktı. Hastane ortamında aile denince sözünü ettiğim elbette ki refakatçi aileler. Bütün hastane süreci ve daha sonrası belli ki ailenin varlığını temel alarak şekilleniyordu. Dolayısı ile ailenin sakatlığa ve sakat kişiye yaklaşımı da, sakat kişinin kurgulamaya çalıştığı yeni hayatında çok başat bir rol oynuyordu.
    Bunun üzerine aileye odaklandık. Bizim bulgularımız şunu gösterdi ki, ailenin varlığı önemli bir destek olmakla beraber, sıklıkla sakatlanan kişinin çeşitli açılardan daha bağımlı hale gelmesine de yol açabiliyor. Yani aile, sakatlanan kişinin bir yandan çeşitli ihtiyaçlardan ötürü vaz geçemediği, ama öte yandan da ve belki bu sebeple, bağımsız bir yaşam olasılığına da bir nebze ket vuran bir kuruma, eğer daha sert bir ifade kullanabilirsem, belki bir çeşit kapana dönüşebiliyor.

    Ailelerin sakatlanan yakınlarına yaklaşımlarını ele aldığımızda dört temel yaklaşım tespit ettik:
    1. Aileler sakatlanan yakınlarını yaşlarından tamamen bağımsız olarak birer çocuk gibi görmeye başlayabiliyorlar. Örneğin genç bir sakat erkek ya da kadın, aseksüelleşebiliyor birden ailenin gözünde. Yani, artık onun bir sevgilisinin olamayacağı, evlenemeyeceği, çocuğunun olamayacağı, hatta belki de aslında böyle ihtiyaçlarının dahi artık olmadığı var sayılabiliyor.
    2. Aileler sakatlanan yakınlarını birer “savaşçı” olarak kurgulayabiliyorlar. Yani onun “eğer isterse muhakkak yürüyeceği”ni var sayabiliyorlar; ya da “herşeyin sadece istemeye, yeteri kadar istemeye ve bunun için çabalamaya” bağlı olduğunu vurgulayabiliyorlar. Bunun sonucunda sakatlanan kişiden durmadan ve yıllarca çalışması, yürüyeceği güne kadarki hayatını dondurması beklenebiliyor.
    3. Sakatlanan kişinin bir birey olduğunu, “ayrı” bir birey olduğunu unutabiliyor aileler. Yalnızca “biz” hissi baskın çıkabiliyor. Sakatlanan kişi kaç yaşında olursa olsun, onun kendi arzuları, talepleri, tercihleri, duruşları olabileceği düşüncesi ikinci planda kalabiliyor.
    4. Bu son madde genellikle eşler arasında yaşanan bir durum kanımızca. Eşlerden sakat olmayan, sakatlanan eşi değersizleştirebiliyor. Özellikle sakatlanan kişi kadınsa, kocası eşini değersizleştirme, boşanma ile tehdit etme vs eğilimine sahip olabiliyor.

    Ailelerin desteğini inkar etmek değil amacımız. Özellikle böyle bir sistemde, yani sakat kişinin ailesinden bağımsız hareket etmesinin hayal dahi edilmediği bir düzende, ailenin önemini elbette kavrayabiliyoruz. Ve tabii çok mutlu, sevgi dolu, birbirine destek veren bireylerin olduğu ailelerin varlığının da bilincindeyiz. Ancak aklımıza iki nokta takılıyor: 1- Hiç sevecen olmayan aileler de var bu hayatta, 2- En seveceni bile hayatta bu kadar merkezi bir yer edindiğinde, bunun bir de maliyeti olmuyor mu? Sakatlık söz konusu olduğunda bu maliyet ne tür şekiller alabiliyor?

    Ne dersiniz?

  2. #2
    Üye
    aysel2727 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    09.03-2014
    Son Giriş
    03.11-2017
    Saat
    01:45
    Yaşadığı Yer
    baku
    Mesaj
    4
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Meraba FA hastasiyim 4yildir cikti ortaya 23 yasinda aktiv ve sosyal hayatim vardi universiteyi bitirmis yuksek lisans okurken aniden hayata kusdum ama sadece 3 ay surdu toparlandim ailemin desteyiyle yenicem dedim 4 yildir mucadelediz tedavisi yokmus ama yuruyorum konusmama etki etmesine izin vermedik.ise basladim edebiyyat ogretmeniyim coook buyuk bir ask nasip etdi rabbim bana sanki sagligimi aldi ama aski sevgiyi hediye etdi sevildim bu halimle hem de kabul edildim saglikli yakisikli genc bir adam tarafindan))) evlendim asklarin en guzeli evlat askini tatdim 4ay once yani engelleri olmak hayatdan kopmak deyil ne olur kusmeyin aile desteyi cok onemli

  3. #3
    Üye
    tigér Avatarı

    Gerçek Adı
    Aşkın
    Üyelik Tarihi
    17.07-2008
    Son Giriş
    04.12-2023
    Saat
    14:06
    Yaşadığı Yer
    Kocaeli
    Mesaj
    647
    Alınan Beğeniler
    155
    Verilen Beğeniler
    147

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Engeli olmayan ve ailesiyle geçinemeyen birçok 18 yaş altı genç öğrenci, evden atılınca yada ayrılmak zorunda kalınca yaşadığı bölgeye göre uyuşturucu satıcısı, tinerci,gasp vs gibi kriminal bir hayat sürdürüyor. Genellikle ceza veya ıslah evlerinede alınmıyor çünkü topluma kazandırabilecek yeterli altyapı yok. Ailelerin eğitimsiz ve ekonomik durumunun iyi olmamasından söz edilmiyor. En basitinden tinerci sorunu dinsizlik ve imansızlığa bağlanıp kapatılıyor.

    Ailesinden ayrılmak isteyen veya aileden ayrılmak zorunda olan engelli gençlere positif ayrımcılık yapılması gerekli. BM evrensel beyannemesine atılan imzaların önemi varmı, dayatılan kanunlar yeterlimi? yeni kuşaklar için avantaj sağlayabilirmi. bilmiyorum.

    BM Engelli Hakları Sözleşmesi MADDE 19-
    (a) Engelliler, diğerleriyle eşit bir şekilde ikametgahlarını ve nerede ve kiminle yaşayacaklarını seçme imkanına sahiptirler ve özel bir yaşama düzenine zorlanamazlar;
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 14/07/2009

  4. #4
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    15:31
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    58.043
    Alınan Beğeniler
    4.057
    Verilen Beğeniler
    4.329

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bu bir paradoks! Kendi deneyimimden biliyorum ki özellikle sonradan sakatlanan ve en azından ilk başlarda mutlak başkasının yardımına ihtiyaç duyan kişilerde aile en önemli iyileştiricidir. Yani, bizim gibi toplumlarda o travma anında aileyle olan bağ, o zor günleri atlatmak için lazım olan yegane ilaçtır. Ne var ki bunun yanı sıra, yine o günlerde, o güne dek öğrendiğimiz tüm önkabullerin üzerinden üzerinden geçerek yaşamlarımızı dibe çekme işini de ailecek yapıyoruz! Yani aslında yukarıda Dikmenlerin tespit ettiği "birey olamama" eleştirisinin temellerini atan sadece aile değil, sakatlanan kişinin bizatihi kendisi bu içe kapanmanın birincil aktörüdür. Paradoks da burada işte, maaile hem failiz hem mağdur.

    Şimdi, mutlak bağımlılığın ne demek olduğunu kimse yaşamadan bilemez. Daha doğrusu, yaşamadan bildiklerimiz bize bunun ne olduğunu bi güzel bellettiği için sakatlık hali başa gelince kendimizi verili bir ortamda buluyoruz: kişisel trajedi, büyük felaket, kaybolan hayatlar, dönülmesi imkansız anılar, yarım-insan olma, seksten ve aşktan istisna kalma, ölümün eşiği...

    Tahmin edersiniz ki bu sersem halden çıkmak kolay olmaz. Nasıl olsun ki! Sakatlanan kişi, ailesi, arkadaşları, iş-okul çevresi, eski sevgilileri, bütün toplum hatta, elbirliğiyle sakatlanmış yaşamı dibe çekiyorken kim, nasıl bu döngüden sıyrılabilir ki? Dibe battığının farkına varman bile bilmem kaç yıl sürüyor! Sonra birisi -muhtemelen bu kişi sakat kişidir- birşeylerin ters gittiğini anlamaya başlayınca...

    Avrupa’da, ama özellikle Amerika’da bireysel yaşam olmazsa olmaz bir kural gibidir. İnsanlar üniversite çağına geldiğinde kendi evine çıkmaya, kendi işiyle geçimini sağlamaya, kimseye hesap vermeden yiyip içip sevişmeye, yani özgür bir birey olmaya adım atarlar. Ve bizim sandığımızın aksine bunu sakatlar da bu şekilde yapar, bu şekilde yaşamaya çalışır. Zor günde gerekli dayanışma yapılır, sonra herkes kendi özel alanında yaşamaya, ihtiyaç duyulduğunda yine birbirine destek olmaya devam eder (konuyu idealize ettiğimi biliyorum, ama umduğum şey bu olduğu için bunu böyle yazmakta sakınca görmüyorum).

    Bir başka deyişle sakatlanmak, başkasının mutlak yardımına ihtiyaç duyar hale gelmek aslında birey olmaya mani değildir. Ve eğer bizler bunu bir ön kabul olarak temel alırsak, toplumsal olarak buna uygun dayanışma araçlarını hayata geçirebilirsek, ekonomik paylaşımı hakkıyla gerçekleştirebilirsek ve bireyselliği özendirecek argümanları güçlendirecek şekilde bir sistem kurarsak , en geniş anlamıyla söylüyorum, ailecek düştüğümüz o çukurdan çıkmak hiç de zor değil.

    Bu bir giriş yazısı olsun... Önemli bir konu ve ne kadar çok kişi deneyimini ve görüşünü paylaşırsa o kadar iyi.

  5. #5
    Üye
    spastik Avatarı

    Üyelik Tarihi
    15.09-2005
    Son Giriş
    23.06-2022
    Saat
    08:12
    Yaşadığı Yer
    izmir
    Mesaj
    622
    Alınan Beğeniler
    112
    Verilen Beğeniler
    24

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ebeveyn Tavırları (Aile Tipleri)


    1. Aşırı Koruyucu Tavır
    2. Otoriteryen (baskıcı) Tavır
    3. Gevşek (Çocuk Merkezci Aile)Tavır
    4. Tutarsız (kararsız) Tavır
    5. Mükemmelci Tavır
    6. İlgisiz ve Kaygısız Tavır
    7. Dengeli Tavır (Sağlıklı Aile)

    Yukarıda başlıca aile tipleri yazılı. Bu tipler sadece ülkemizde değil tüm dünyada rastlanan aile tipleri. Dikkat ederseniz sağllıklı ve olması gereken aile tipi bir tane ve ona gelene kadar olmaması gereken 6 tane aile tipi maddesi var.. Dolayısıyla bu kadar maddenin içine girmeyeceksinizki ancak 7. Sağlıklı maddenin içinde yer alabilesiniz ve sağlıklı bir bireyler olabilesiniz. Yani bu acıdan bakıldığında durum açıkçası çok parlak değil.
    Aynı zamanda bireysel olarak siz sağlıklı bir aile hedefine ulaşacak yeterli bilgi ve bilinçe sahip olsanız bile bu yeterli değil. Çünkü bu toplumda asla tek başınıza kalamazsınız. İlk önce yakın aileniz var sonra çevreniz vardır daha sonrada en dış kabukta toplum vardır.
    Konu sadece engelli için vahim olmanın çok dışında birey için de çok ciddi bir açmaz. En basitinden özgür hareket etme yeteneğine sahip bir çocuk yetiştirmek istersiz, çocuk bahçesine çocuğunuzu serbest bırakırsınız,kısa bir zaman dilimi içerisinde “bu çocuğun sahibi yok mu” diye yaftalanırsınız. Yani kimsenin bilgisi olmadığı gibi kimsenin de umrunda değildir özgür çocuklar. Ev içinde durum farklı olur orada yetişir diyorsanız üzgünüm yanılıyorsunuz!! Çünkü bu sefer sadece yaftalandığınız kişi değişir sadece “ayşe” yada “ahmedin” yerini “anne” “babanız” yada “kayınvalideniz” alır.
    Yukarıdaki yazılanları 2 hatta 3 ile çarpın aynıları misli ile engelli birey için geçerli.

  6. #6
    Üye
    mogann Avatarı

    Gerçek Adı
    Atilla Akın
    Üyelik Tarihi
    08.12-2013
    Son Giriş
    25.09-2016
    Saat
    23:19
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    32
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Araştırılması, öğrenilmesi gereken güzel bir konu. Ben engelli yakınıyım, oğlum çok iyi bir konumda, gelir düzeyi yüksek, iyi eğitim görmüş, sosyal yaşamın üst sıralarında bir bireydi. Ben ve eşim oğlumuzla gururlanırdık...Bir gün ...O gün...hayatımızın en kötü haberini aldık. Eşimin ve benim tüm hayatımız değişti, dostlarımızdan ayrıldık, göç ettik, çevremizden ve yıllarca sürdürdüğümüz ve alıştığımız yaşam tarzımız gerilerde kaldı. Bizim olayımız yeni, tecrübemiz yetersiz, bazen oğlumuzu incittiğimiz olmuştur. Korumacılık yapmak istiyoruz ama bunun dozu biraz fazla oluyor sanki!
    Engelli kardeşim; bu duruma hep beraber uyum göstereceğiz ve aileleriniz ile el ele omuz omuza sorunları çözmeye çalışmalısınız. Özellikle anneler hoş tutulmalı...Hepinize geçmiş olsun...Şifalar diliyorum.

  7. #7
    Sakatlık Çalışmaları
    surveyor Avatarı

    Gerçek Adı
    Çağrı Doğan
    Üyelik Tarihi
    13.11-2003
    Son Giriş
    02.05-2014
    Saat
    17:41
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    19
    Alınan Beğeniler
    8
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Merhaba,
    Sakatlık ve aile başlığı açılmışken, belki biraz tahrikkar sayılabilecek bir tez ileri sürmek istiyorum.
    Türkiye özelinde, örgütlü olarak resmî sakatlık söyleminin dışına çıkmaya yeltenen tek kesim körlerdir. Körlük denince akla gelen ilk örgüt olan Altı Nokta Körler Derneği'nin Kör olmayanların üyeliğine kapalı olması, bu durumun sonucu ve nedenlerinden biridir mesela bana kalırsa. Belki değişmiştir bilmiyorum ama en azından on yıl öncesine kadar böyleydi. Kadın hareketinin içinde baba ve kocaların da etkin olduğunu düşünün...
    Özellikle 1980-2000 arasında, gerek sokak eylemlerinde gerekse siyasi kulislerde körlerin görünür ve aktif olduğu etkinliklerin varlığı da bu durumun sonuçlarından biri olarak görülebilir.
    Yukarıda yazdıklarım doğruysa, bunun en belirleyici nedenlerinden birinin körlerin içlerine doğdukları ailelerden uzaklaşması olduğunu düşünüyorum. Son 10-15 yıl içinde, özel eğitim politikalarındaki değişiklikler, kentsel nüfusun artışı ve benzeri nedenlerle azaldığını sanıyorum ama, özellikle geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında, birçok kör kişi körlere özel yatılı okul ve yatılı rehabilitasyon merkezlerinin tedrisatından geçmiştir. Örneğin, bu satırların yazarı 7 yaşından itibaren üniversiteyi de dahil edersek 16 yıl boyunca, senenin en az 9 aylık bölümünde ailesiyle birlikte olmamıştır. Altı Nokta ve benzeri örgütlerde aktif olarak rol alan kişiler için de benzer bir durumun geçerli olduğunu tahmin ediyorum.

  8. #8
    Sakatlık Çalışmaları
    bezmez Avatarı

    Gerçek Adı
    Dikmen
    Üyelik Tarihi
    24.11-2008
    Son Giriş
    22.04-2016
    Saat
    12:09
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    56
    Alınan Beğeniler
    3
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Merhabalar,

    Katkılarınız için teşekkürler arkadaşlar. Birkaç nokta dağınık şekilde geçiyor aklımdan. Birincisi, tartışmaya açtığımız noktanın, yani aile ve birey ilişkisine dair söylediklerimizin sadece sakatlık ile sınırlı olmadığını düşünüyorum. Daha önce de belirttiğim gibi sakatlık söz konusu olduğunda daha yoğunlaşan bir ilişki söz konusu elbette. Bununla beraber bu ilişkiyi başka örneklerle de sorunsallaştırmak mümkün sanırım. Örneğin eşcinsel bir bireyin ancak ve ancak aile bağlarından sıyrıldığında kendini yaşayabildiği durumları ekleyebiliriz belki bu örnekler silsilesine. Ya da "ailem üzülmesin" diye sakladığımız onlarca sıradan ıvır zıvırı. Sanırım diyeceğim o ki, bu "aile sevgisi" denen şey hiç de masum olmayabiliyor en masum görünen şekliyle bile. "Seni seviyoruz" "sana birşey olursa çok üzülürüm, mahvolurum" türünden en masumane ifadeler bile "engelleyici" olabilirler. "O kadar sevme beni", "yahu iki dakka da üzülme bi" demek de her zaman kolay olmayabilir

    Körlük meselesine bu açıdan bakmak ilginç. Evet, yazdıklarım sanırım körlük söz konusu olduğunda geçerliliğini yitiriyor. Ve surveyor'ın bu konuyu sakat hareketine bağlayışı da ilginç bence. Aileler bu kadar işin içinde olmasa idi, acaba sakat hareketi ne durumda olurdu?

  9. #9
    Üye
    spastik Avatarı

    Üyelik Tarihi
    15.09-2005
    Son Giriş
    23.06-2022
    Saat
    08:12
    Yaşadığı Yer
    izmir
    Mesaj
    622
    Alınan Beğeniler
    112
    Verilen Beğeniler
    24

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    bence mesele ailenin işin içinde olup olmaması değil. Ailesinin içinde yaşayıp engellenen insanlar olduğu kadar, ailesinin desteği ile birçok noktada bireyselliğini koruyup başarıya ulaşmış çok sayıda engellide bulunuyor ülkemizde. Burada önemli olan nokta ailenin doğru ve sağlıklı tavırları. Yukarıda yazdığım tavırlardan sıyrılıp 7. madde içinde yer alan ve bu davranışları sergileyebilen ailede doğal olarak sağlıklı bireyler yetişecektir.

    Aile kavramında bir sıkıntı yok, aile kavramının içine doldurduğumuz tavırlarda sıkıntı var. Bu konuyla ilgili milli eğitimin en önemli projelerden biri 7 - 19 aile eğitimi. Bu eğitimlerde 8 hafta boyunca aileler haftanın bir günü 3 er saatlik eğitimlerden geçiyorlar ve özgüven eğitiminden alında, çevresel tehditlere kadar birçok konuda bilinçlendiriyorlar. Eğitimin en önemli konularından biri ki bence en önemlisi aileiçi iletişim. Burada sadece anne yada babanın çocukla doğru iletişimi değil aynı zamanda anne ve baba arasındaki etkili iletişim konusundada eğitimler ve etkinlikler mevcut.

    Kısacası yukarıda bahsettiğimiz sorunlara daha yakından bakıldığında, birçoğunun aileiçi iletişimsizlikten ve yanlış tavırlardan kaynaklandığı düüşünülürse, bu ve buna benzer ulusal ve yerel eğitimleri artırarak aileyi devredışı bırakmadan sağlıklı bireyler yetiştirebiliriz..

  10. #10
    Üye
    GRAHAM BELL Avatarı

    Üyelik Tarihi
    20.01-2007
    Son Giriş
    Saat
    Yaşadığı Yer
    ankara
    Mesaj
    10.419
    Alınan Beğeniler
    2.612
    Verilen Beğeniler
    3.639

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    kagit uzerinde, ulusal bireysel egitimler cok guzel geliyor kulaga gozedefasist dunyada nasil isler bunlar acp dusunurseniz. en basta sakatin egitimine azami onem verilmeliki aile sonraya kalsin surveyor dedigi

  11. #11
    Üye
    saros1 Avatarı

    Gerçek Adı
    Volkan
    Üyelik Tarihi
    07.01-2005
    Son Giriş
    13.05-2016
    Saat
    15:17
    Yaşadığı Yer
    Edirne
    Mesaj
    88
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    çeşitli sakatlıkların birbirinden farklı sosyal ilişkiler doğurduğuna şahit oluyoruz. yukarıdaki körlük örneği gerçekten irdelemeye değer. ben omurilik felçlisiyim, omurilik zedelenme seviyem üstlerde olduğundan bağımlılık paralel olarak fazla. başkasının fiziksel olarak yardımına bağımlı olmanın ülkemiz açısından doğrudan sonucu ise aile ile yakın bir bağ kurulması zorunluluğu. Aile yanında olmaz ise sakat için, eğitimi bırakın temel ihtiyaçların karşılanması bile çok mümkün değil. Zaten yukarıda doğru şekilde temas edildiği üzere sosyal yardım ve hizmetler ile rehabilitasyon bile "aile temel" alınarak planlanmakta. Kendi hayat öykümde ailem belirleyici olmuştur. Bir nevi karar ve onay mercii gibi çalışan ailemin -yardım ve destelerini inkar etmemekle birlikte- bireyselleşemememe neden olduklarını iddia etmek hatalı bir değerlendirme olmayacaktır. bu bir anlamda otosansür misali bir tepki de doğurmaktadır sakatta. aileyi düşünüp, kararlarını ailenin isteğini uydurma güdüsü.

    sakat ailenin gözünde büyümez. karar alınırken, -onun hakkında veya aileye dair- sakatın görüşü önemsenmez. ya da sakatın görüşü kerhen sorulur. bir noktadan sonra, maalesef kişi isteklerini doğrudan dile getiremez, istekler ailenin kabulüne bağlı tatmin edildiğinden, karşı tarafa yönlendirilmiş sorular -ya da öneriler- olarak dile getirilir. sakat çarşıya gitmek istemektedir, tek başına dışarı çıkması mümkün olmadığından, "dışarı çıkalım mı" sorusu aslında dışarı çıkma talebinin dolaylı dile getirilmesidir. bu örnek günlük hayatın her anına yayılabilir. (yemek yiyelim mi, banyo yapalım mı, yatalım mı... vs.)

    evlenmeden önce ailemle olan yaşadıklarım çoğunlukla anlattıklarımla örtüşmektedir. bu yönde kişilik sorunları yaşamamak gerçekten çok zor. çözüm? sakatın bağımsız, kendi kendine yetebilmesine zemin hazırlayacak sosyal hizmet alt yapısının tesisi gibi görünüyor.

  12. #12
    Sakatlık Çalışmaları
    bezmez Avatarı

    Gerçek Adı
    Dikmen
    Üyelik Tarihi
    24.11-2008
    Son Giriş
    22.04-2016
    Saat
    12:09
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    56
    Alınan Beğeniler
    3
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Saros1, samimi paylaşımın için teşekkürler...

  13. #13
    Üye
    leventsaritas Avatarı

    Gerçek Adı
    Levent
    Üyelik Tarihi
    11.09-2009
    Son Giriş
    27.09-2017
    Saat
    17:55
    Yaşadığı Yer
    Istanbul
    Mesaj
    204
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0
    Blog Mesajları
    38

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Öncelikle başlığı açan kişiye teşekkür ederek başlayayım.
    Bildiğimiz gibi yaşam biçimleri teknolojiyle değişip şekillenebiliyor. bilimin ilerlemesiyle tedaviler ileri sevyelere taşınıyor. teknik gelişmelerle engelleyiciler, sakatların engellilerin özürlülerin önünden kaldırılabilir duruma gelebiliyor. ülke yönetimlerinin iktidarının sosyal sağlıksal yardımlarıyla yeterli yetersiz sakatların yaşamıda rahatlatılıyor , sakat ailelerinin yüküde hafifletiliyor.
    sakat bireyi olmayan aileler yaşamında ailenin durumu gözönüne alındığında boşanmalar kavgalar ayrılmalar vs çeşitli nedenlerden ve ekonomik sosyal yetersizliklerden dolayı aile sorunları yaşanıyor. aiyle bireyleri ve aiyle normaldışı olabiliyor. sakat bireyi olmayan ailelerde bunca olumsuzluk yaşanırken elbette sakat bireyi olan ailelerdede zorlu yaşam kaçınılmaz oluyor.
    sakat bireyin aiyleye bağımlılığı yaşadığımız ülke koşullarında neredeyse mecburi halde. çalışamayan iş gücü olmayan bakıma yardıma muhtaç sakat bireylerin yaşamını idame ettirmede aiylenin önemi fazlasıyla yüksek. sakat olmayan bir bireyin aiyle yardımlaşmasından dayanışmasından kopuk askeri ücreti gözönüne alarak yaşamını idame ettirmesi nekadar zorsa, sakat bireyin aiyleden bağımsız yaşam kıyaslaması bile nerdeyse olanaksız.
    aiylenin bağımsız olmadığı durumda sakat bireyin aiyleden bağımsız yaşaması mümkünmü? baktığımızda sakat bireyi olman aileler bile açlık sınırının aaltında fakirlik ve sosyal yardıma bağımlı yaşarken , bağımlı bir aiylenin sakat bireyi aiyleden bağımsız nasıl yaşayabilir ???
    ekonomik yaşamda aiyle bireyleri sosyal güvencesiz iş güvenliği olmadan çalışma saat leri uygun olmadan kamu güvencesinden yoksun zorunlu meesaiye tabi çalışırken varsayalımki sakat birey çalışıyor bu ekonomik çalışma iş şartlarında aiyleden bağımsız çalışşarak yaşamını sürdürebilirmi?
    sosyal yaşamda aiyle bireyleri ulaaşım sıkıntısı yaşarken tatil sorunu yaşarken barınma sorunu sağlık sorunu beslenme sorunu spor geleneksel kültürel sanatsal sosyal aktivite sorunu yaşarken, sakat birey bu sosyal şartlarda aiyleden bağımsız sosyal yaşamını sürdürebilirmi?
    aiyle bireyleri çarpık kentleşme standartdışı mimari yetersiz altyapı yetersizz riskli erişim sorunları yaşarken, sakat birey varsayalım tekerlekli sandalyesiyle bu koşullarda aiyle yardımlaşma dayanışmasısı olmadan aileden bağımsız yaşayabilirmi?
    görüldüğü gibi hayatın birden çok alanında sakat bireyin aiyleden bağımsız yaşaması mümkün değil durumda. peki neden ? bunca engellemeyi oluşturmuş olan şey ne ? sakat bireyinn aiyleden bağımsız yaşamasını engelleyen şey ne?
    tarım toplumu köylü toplumu yani feodal toplumda sakat bireyin çapa yapması köy yolunda ilerlemeesi oldukça zor. içinde bulunduğumuz sanayi tolumu yani kapitalist toplumda teknoloji bilim teknik feodal topluma kıyasla çok çok ilerdeyken sakat bireyin ve sakat olmayan bireyin önündeki bu engellemeler neden var neden bu engelleme devamettiriliyor.
    günümüzde sakat bireyin toplum içinde yük görülüp bakımıda dahil olup aiyleye bağımlı edilmesi ve bu sorunların çoğunun aiyleye yaşatılması , yaşadığımız ülkenin sistemi kapitalist sistemin sakat engelli özürlü bireyleri sırtındaki kambur gibi görmesi engellemesi aiylenin vicdanına terketmesi aiylenin üzerine atması hem aiyleyi hemde sakat bireyi zordurumda bırakması görünür durumda.
    çözülmesi gereken bir sorunu çözmek için o surunu yaratan kaynağı bulmalıyız. sağlıksal sorunlarda ekonomik kültürel sosyal sınıfsal topmlumsal sorunlardada sorunları yaratan kaynağı bulmalıyız çözmek için.
    sakat bireyin aiyleyle karşıkarşıya getirilmesi bu tartışmada sakat bireye hiç bir fayda sağlamayacaktır . karşıkarşıya getirilmesi gereken sakat bireyli aiyleyle kapitalist sistemdir. sakat bireyin bağımsız yaşamasına engel olan aiyle değil kapitalist sist sistemdir.

  14. #14
    Üye
    CPATİR Avatarı

    Gerçek Adı
    çağlar patır
    Üyelik Tarihi
    25.06-2012
    Son Giriş
    21.09-2015
    Saat
    13:35
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    8
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0
    Blog Mesajları
    5

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sakat bireylerin aile ilişkilerini tartışırken sadece duygusal tepkilere ve bireysel bakış açılarına odaklanmak yanıltıcı olur. Bunların yanına ailenin ekonomik durumu ve sosyal statüsü gibi değişkenler eklendiğinde daha bütüncü bir düşünce tarzına sahip oluruz. Yazıda sakat bireylerin bir takım ihtiyaçlarının ailelerce göz ardı edilebildiği ve onların bireyselliğinin ihmal edilebildiği vurgulanıyor. Ekonomik nedenler bu durumu daha somutlaştırıyor. sakatlara devletçe sağlanan bir takım avantajların onların hayatlarnı iyileştirmek yerine ailenin diğer üyelerine ekonomik kaynak transferi halini aldığını görüyoruz. Örneğin Sakata sağlanan vergi avantajı ile ona alınması gereken arabanın sağlam abiye alınması. Mizah duygusu gelişmiş bir sakat bunu şöyle ifade ediyor. " Hani paravan şirketler olur ya ben bizim evin paravan evladıyım.Kağıt üzerinde her şey benim ama hiçbir şeyim yok"

  15. #15
    Üye
    indigo_girl Avatarı

    Gerçek Adı
    .....
    Üyelik Tarihi
    04.11-2006
    Son Giriş
    10.01-2015
    Saat
    18:13
    Yaşadığı Yer
    YOK
    Mesaj
    300
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    2 yıldır aynı konu üzerinde düşünüyorum nasıl bağımsız olabilirim ailemle yaşamaktan bıkmış durumdayım özellikle bedensel engel olunca işin çok daha zor her şeyi talep eden olmak iyi olmuyor ama biliyorum ki bana onlardan çok değer veren yine olmayacak ülkeyi iyi tanıdığımdan. Çıkmazlardayım işte!




Sayfa 1 / 2 12 SonSon