
Özgürlük mevhumunun, genel olarak iki farklı eğilimin basıncı altında ezildiğini ya da başka türlü bir ifadeyle zıt yönlü iki hareket arasında yırtıldığını düşünüyorum. Bir kutupta özgürlüğü, deyim yerindeyse sûra üflendiğinde ulaşılabilecek bir duruma yükselten, onu kutsallaştırarak mevcut insanın ulaşamayacağı bir konuma yerleştiren bir yaklaşım varken diğer uçta özgürlüğü belli alanlara indirgeyen, erişim özgürlüğü, ifade özgürlüğü vs bir anlayışın varlığı söz konusu.
Bu iki anlayışın işbirliği halinde olduğu ayaklanma günleri insanlığın özgürlük durumuna en yakın olduğu anlar kanımca.
Bu büyük lafları ettikten sonra, konuyla daha yakın temas kurmak adına yazmak istediğim şeyler de var tabii. (nerd)
Aracıların varlığı önemli bir sorun mesela. Konuya Körlük ve bilgiye ulaşma özgürlüğü açısından bakalım. Özellikle mürekkep baskılı kaynakların körlerin faydalanacağı formatlarda (sesli ya da braille) yeniden üretilip çoğaltılması işini yapan özel kuruluşlar bir yandan körlerin bilgiye ulaşma özgürlüğünün gerçeklenmesi açısından önemli bir işlevi yerine getirirken; diğer yandan bu özgürlüğün kendi aracılıkları olmadan gerçeklenebilmesi için çaba göstermeyerek --zira bu tür bir çaba kendi varoluşlarını tehtid ediyor-- bilgiye ulaşma özgürlüğü açısından bir bend işlevi de görüyorlar.
Aracın amaca dönüşmesi de önemli bir sorun. Örneğin sakatın özgürlüğünü erişilebilirliğe indirgeyen yaklaşımlar. Bu yaklaşım sahiplerinin, "bakın şuradaki parkı siz kullanamıyorsunuz, ben orayı yıkıp içerisinde sizin de rahatça dolaşabileceğiniz bir AVM inşa edeceğim diyen bir irade karşısında, iyimser bir ihtimalle ne yapacağını bilemez bir duruma düşmesi gayet olası.