TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 1 / 3 123 SonSon
Toplam 38 mesajın 1-15 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #1
    Sakatlık Çalışmaları
    Sibel Yardımcı Avatarı

    Gerçek Adı
    Sibel
    Üyelik Tarihi
    17.03-2013
    Son Giriş
    15.03-2014
    Saat
    10:39
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    10
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    “İktidar sizi nerenizden yaralarsa, orası kimliğiniz olur” demiş Kundera. Çok önceden aklımda kalan bu sözün kaynağını bulmak için Google’da bir hayli dolandım, yüzlerce sitede geçmesine ve Kundera’ya atfedilmesine rağmen, hangi kitabında olduğuna dair hiçbir bilgiye ulaşamadım; İngilizce veya Fransızca buna yakın hiçbir ifadeye de rastlayamadım.

    Bizzat bu durum bile üzerinde durmaya değer. Bağlamı tam bilinmeden, çeşit çeşit sitede alıntılandığına, dilden dile aktarıldığına göre birilerinin yaralarına değmiş olmalı bu söz. Birileri kimliklerini birer yara gibi duyumsamış veya yaralarını sarmak için kimliklerine sarınmış olmalı.

    Kimliklerimiz, Yaralarımız

    Kendi adıma, kimliğin tümüyle vazgeçilebilecek bir kavram olduğunu düşünüyorum. Fakat biliyorum, pratikte bu hiç de kolay değil. Çünkü hepimizin yaraları var. Yıllardır süren bir iç savaş, bu ülkenin doğusunu batısından ayırmakla kalmadı büyük şehirlerini de mahalleler boyunca yardı. “Kürt”, “Kürtçe” gibi sözcüklerin ferah ferah dolaşıma girmesi çok eski değil; benim çocukluğumda bile bir sırrı ele verir gibi söylenirlerdi. “Uydurma” kavramlar oldukları da düşünülmüştü elbet. Yine şahit olduğum tarihten çekip çıkardığım bir acı var: 1993 Sivas yangını. Pir Sultan Abdal Şenliklerini kutladıkları için, Alevi oldukları için yananlar, bu kez de etnik değil fakat dini kimlikler yelpazesinin “yanlış” sayılan tarafına düşmüş bulunanlar, bunu canlarıyla ödediler. Aynı yelpazenin başka bir kutbunda üniversiteye başörtüleriyle girmek isteyen genç kadınlar, kapılardan geri döndüler. Benzer dini eğilimleri olan erkekler için durum şüphesiz çok daha kolaydı. Çünkü din kadar cinsiyet de bir kimlik, bir damgaydı ve yaşamı kolaylaştırıyor ya da zorlaştırıyordu. Kadın cinayetleri bugün de bütün protestolara rağmen sürüyor; eşlerini döven, öldüren erkeklerin büyük kısmı kayda değer bir ceza almadan tahliye olmaya devam ediyor. Keza LGBT bireyler, özellikle oranla yoksul olan, gece çalışan ve seks işçiliği yapanlar, neredeyse sürekli hayati tehlikeyle karşı karşıya. Örnekleri çoğaltmak, çeşitlendirmek mümkün.

    Sakatlık-kimlik ilişkisini kurmadan iki noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle şu çok önemli geliyor bana: tek bir kimliğimiz yok. Dolayısıyla dini, etnik, kültürel vb. muhtelif aidiyetlerin kesiştikleri bir kavşakta duruyoruz. Örneğin Hrant Dink’in öldürülmesine neden olan ötekiliği’nin öncelikle dini mi (Hıristiyan), yoksa etnik mi (Ermeni) olduğunu, hatta Hrant Dink’ten bağımsız olarak Ermeniliğin Türkiye’deki algısının öncelikle etnik mi, dini mi olduğunu söylemek kolay değil. Dink’in sosyalist olması ve aslında Ermeniler arasında da bir çeşit yabancılıktan sıyrılamamış olması da ötekiliğini çoğaltır üstelik. İkinci olarak, bu aidiyetler ve onlarla birlikte gelen ayrıcalık veya ayrımcılıklar her durumda aynı şekilde işlemiyor. Örneğin Kürt olduğu için ötekileştirilen bir aile, eşcinsel olduğunu keşfettiği oğlunu öldürmeye kalktığında; etnik yelpazenin dezavantajlı kanadındaki yerini, belki de genel kabul görmüş yargılara tutunarak telafi etmiş mi oluyor? Geleneksel değerlere (“erkek olmak”) ve dini inançlara (“eşcinsellik günahtır”) bağlılığını ispatlayarak, -ama bizzat birini öldürmenin günah sayıldığını unutarak- toplum içinde ve kendi gözünde daha iyi bir konuma mı göz dikiyor?

    Sakatlık Bir Kimlik mi?

    Peki sakatlığı bu saydığımız kimliklerden biri gibi görebilir miyiz? Bu başlık altında özellikle tartışılmasını dilediğim sorulardan biri bu. Sakatlık da aynı Laz olmak, siyah olmak, mülteci olmak, dindar olmak, kadın olmak veya eşcinsel olmak gibi varoluşumuzu belirliyor. Sakat olmak, bunlardan biri olmakla aynı şeydir, demek istemiyorum. Elbette değildir, bu kimliklerin hiçbiri birbiriyle aynı şey değildir zaten. Fakat yaşam koşullarımızı, kim olduğumuzu, kendimizle, yakın ve uzak çevremizle –ki yakın ve uzağın ne olduğu bile erişilebilirliğin sorun olduğu sakatlık örneğinde farklı bir gözle ele alınabilir kavramlardır- ilişkilerimizi belirleyen değişkenlerden biri olması itibariyle sakatlık da bir kimlik kategorisi olarak kabul edilebilir. Mi?

    Burada ikinci bir soru ortaya atılabilir: Kimlik sonradan başımıza gelebilecek veya seçme şansımızın olduğu bir şey midir? Önemli feminist düşünürlerden biri “Kadın doğulmaz, kadın olunur” demişti (Simone de Beauvoir, İkinci Cinsiyet). Bunu söylerken, kadınların ezilmesini meydana getiren koşulların tarihsel ve toplumsal olduğunu vurgulamaya çalışır Beauvoir. Yani önemli olan nasıl bir bedenle doğduğumuz değil, o bedenden bir ayrımcılık hikayesi üreten koşullardır: önyargılar, sınırlamalar, şiddet biçimleri. Bu bağlam içinde yasaları da sayabiliriz, gelenekleri de, normları da. Bir deneyim, yaşamın bir yönü olarak sakatlığı da buna benzer süreçlerin bir sonucu gibi düşünebiliriz. Burada da önemli olan nasıl bir bedenle doğduğumuz değildir. Aynı bedenle çok daha kolay bir yaşam sürebilirdik! Binalarımız erişilebilir, işlerimiz bedenlerimize uygun, işverenlerimiz önyargısız olsalardı.

    Çok uzatmadan, üçüncü ve son bir soru daha ortaya atarak konuyu toparlamak istiyorum: Toplum nezdinde olumsuz sayılan kimlikleri sahiplenmeli miyiz? Veya nasıl sahiplenebiliriz? Amerika Birleşik Devletleri’nde siyahların bir kısmı tarafından ortaya atılan “Siyah Güzeldir!” sloganı böyle bir örnekti. Özellikle sömürgecilik döneminde ortaya atılan ve siyahların yüz hatlarının ve iskelet yapılarının gelişmemiş ve maymuna yakın olduğu, tenlerinin çirkin bulunduğu şeklindeki görüşlerin tersine çevrilmesini amaçlamıştı. Peki sakatlığı da ayrımcılığa uğramış bir kimlik sayıp benzer şekilde sahiplenebilir miyiz? Yakın zamanda bu forumda tartışmaya açılan konulardan birisi “sakat çocuk doğurmak” meselesiydi. Kendileri sakat olan birçok kişi bu konudaki tereddütlerini aktardılar.

    Öyleyse belki şu konular etrafında tartışmaya başlayabiliriz: Sakatlık bir kimlik midir? Kimlikse nasıl bir kimliktir? Diğer aidiyetlerimizle, örneğin ulusal kimliğimizle, veya cinsiyetimizle, cinsel yönelimimizle birlikte, sakatlığı nasıl düşünebiliriz? Ayrımcılığa uğrayan diğer kimliklerle dayanışabilir miyiz? Ve bütün bunları kimseyi dışarıda bırakmadan, zorlamadan, sıkmadan, yeni ötekiler yaratmadan nasıl yapabiliriz?

    Bu, belki de yepyeni bir dünya demek.

  2. #2
    Üye
    Kalem Avatarı

    Üyelik Tarihi
    18.07-2010
    Son Giriş
    10.02-2023
    Saat
    00:18
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    11.881
    Alınan Beğeniler
    1.045
    Verilen Beğeniler
    245

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bu konu nedense bana şu başlığı hatırlattı:http://www.engelliler.biz/forum/sakatliga-dair-calisan-akademisyen-ve-ogrenciler/58111-dezavantajli-gruplarin-birbirlerine-bakisi-cercevesinde-engelliler-arastirma.html


    Buradaki tartışmalara bir makalede de değinilmişti. Sanırım makaleyi yazan da sizsiniz zaten. Şurada makalede adı geçen arkadaşlara makalede isimlerinin geçtiğini haber vermiştim. Görmemiş olacaklarını düşündüğümden: http://www.engelliler.biz/forum/saka...ml#post1111934

    Zaten haberleri de yokmuş


    Burada ise daha çok "sakatlık" üzerinde durulacak galiba. Bir de en önemlisi ve güzeli de sizler tartışacakcısınız. Takipteyiz

  3. #3
    Üye
    Sehribanu Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.05-2003
    Son Giriş
    22.09-2023
    Saat
    11:22
    Yaşadığı Yer
    izmir
    Mesaj
    3.000
    Alınan Beğeniler
    143
    Verilen Beğeniler
    12
    Blog Mesajları
    1

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Özgüven sorunumuz nedeniyle bizim ülkemizde mesleğimiz kimliğimiz olur genelde,ancak sakat olunca hem sakatlık hem meslek birlikte kimlik oluyor

  4. #4
    Sakatlık Çalışmaları
    ilkerortac Avatarı

    Gerçek Adı
    İlkerortaç
    Üyelik Tarihi
    20.03-2013
    Son Giriş
    03.08-2019
    Saat
    18:34
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    24
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    selam arkadaşlar ben ilker ortaç,
    konu kimlik meselesi çok kısa bir kaç kelam,
    buyursunlar,
    2007 idi sanırım, Beyoğlu'nda Abdullah isimli trans öldürüldü. Bunun ardından, 'Hepimiz ibneyiz, hepimiz Cansuyuz' söylevi çıktı.
    Aykırı kimlik, nedense bu olay sonrasında paylaşılıp, sahiplenildi,
    Bunu takip eden, Toroğlu'nun, Besiktaş'lı Pascal Nouma'ya "zenci arkadaş..." diye baslayan bir cümle kuran hakemin;
    protesto edilmesi gayesiyle İnönü Stadında açılan pankartı da anımsıyor eş bir örnek tutup, devam ediyoruz,

    Hrant'ıda ...

    Bu sonrasında da, samimiyeti pek steril buluyor değilim, keza; akşam travesti ile birlikte olan sabah yolda görüp kafası çeviren buralardan birileri de olabiliyor.

    Kimlik meselesi çok can yakabildi, yakacak da, bugün seks işçileri yaptıkları iş yüzünden hedef arz ettiği vakit, ben kendi adıma 'ben orospu çocuğum' diyebilirim, hatta şimdiden diyeyim,

    zira, bir kere daha olay tespiti ve dahi empati ile çözüm arasında sıkışıp kalıyoruz.

    odur.

    Feminist, solcu, sağcı, vatanperver, eşcinsel gibi kimliklerden çok önce; kendini unutturmuş değil, kendini unutmuş olmak da, devrim için seçilecek bir yol.
    Sakatlık bence kimlik zaten değildir. Hanginiz Sakat Ayşe, Topal Muhtar, Cüzamlı Pakize gibi niteleme sıfatlarından haz alıyor. Bakın; sakatlık
    onda ya da bunda olan bir kimlik değildir; seni ve beni birbirimize bağlayan ortak dünyanın, birbirimizle ilişki kurmamızın koşulları ile ilgilidir, hepsi bu.
    Bu dünya bana göre tasarlanmış, normali dışarıda bırakmış, en iyi ihtimal sonradan hatırlamıştır. Çünkü bu dünya emek üzerine kurulmuş iken,
    herkesten çok emek koyanlar biz olsak da, bunu kimlik meselesinden türetmiyor; yüreğimizin özünden, sakatlara uygun tuvaletler yok iken sokaklara etmektense, birilerinin kahramanı olup, yapıyoruz.
    EEE napalım ....?!

    ____________________________
    Karl Marx kapitalizmin neredeyse her biçiminin sadece engelsizliğe ihtiyaç duymakla kalmadığını ("O, ancak [sağlıklı, fit, yetili] fizik özne olarak işçidir"), karı maksimize etmek için bununla beraber sakatlığı da arzuladığı ima eder: "Ürünü ne kadar biçimliyse, işçi o kadar biçimsizdir." Endüstriyel kapitalizm doğarken, engelsizliğe o kadar ihtiyaç duyuyordu ki, yeni bir kimlik üretti: engelsiz işçi; hatta verimlilik uzmanları bu kimliğin sözde gerçekliğini filme aldı: Engelsiz işçinin hareketlerini saniye saniye belgelediler. Ancak engelsiz-bedenliliğinin bu haliyle tanınabilmesi için, farklı, yaftalanmış bir kimlik de gerekti: sakatlık kimliği. Bazı durumlarda, karın maksimizasyonu dürtüsü sonucu, sınai kazalar ve iş kazalarıyla, bu kimlik gerçekten de üretildi -- Helen Keller'in söylediği gibi. Fakat, aşırı sakatlık sistemi tökezletme ya da çökertme tehdidini getirir; bu nedenle, kapitalizm engelsiz-bedeni tanımlamak ya da karı maksimize etmek için sakatlığı arzulasa da, onu yadsıdı, kurumlara kapattı, ya da sokaklarda ölmeye bıraktı.

  5. #5
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    17:24
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    57.937
    Alınan Beğeniler
    4.024
    Verilen Beğeniler
    4.297

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sakatlık da bir kimliktir bence.

    İki şey var aklımda: Birincisi, dahil olduğum halde (mesela sakat) kimliğimi önemsiz sayıp öne çıkartmasam bile, toplum büyük çoğunlukla bunu benim alnıma yapıştırıveriyor. Yani, sadece "Bülent" olmak istesem dahi bu mümkün olamıyor. Dolayısıyla kimliği reddetmek bu açıdan kolay değil.
    İkincisi, aslında kimliklerimiz sadece onlar öne sürülerek mağdur edildiğimiz, yaralandığımız zaman önem kazanıyor. Buradan bakınca, kimlik olarak tutunduğumuz şey bir yandan bam telimize dönüşüyor ama, bir yandan da mücadele açısından bir tutunacak dal oluyor. Bir başka deyişle "sakat doğulmuyor, sakat olunuyor"un da ötesinde, sakat olunmuyor, insanı sakat ediveriyorlar aslında, ve bu halle varolabilmemin tek şartı da, kimliğimi sahiplenip mücadele etmek oluyor! Bu da olumsuz sayılan -sakat- kimliğimi sahiplenmek dediğin şey işte...

    Siyah, sakat, LGBT, Ermeni, Kürt, başörtülü kadın ve benzeri kimlikler hiç bir şeydir aslında. AMA! "siyah çirkin, sakat kötü, LGBT ahlaksız, Ermeni düşman, Kürt kart-kurt, başörtülü kadın yobazsa", hadinordan babında, ben siyahım-sakatım-LGBT'yim-Ermeniyim-Kürdüm-başörtülü kadınım!

    Sakat kimliğimin beni halden anlar kıldığını düşünüyorum. Bu kimliğimi sahiplendikçe, ezilen tüm kimlikleri de sahiplendiğimi hissediyorum. Beni "sakatlayan" toplumsal kurguların istisnasız hepimizi sakatlamaya çalıştığını biliyorum. Elbette sakat olmak bi anda beni iyi insan olmaya itmiyor; işte, bir bakmışsın bir yerinden "sakatlanmış" biri başka bir "sakat"ın canına ot tıkayabiliyor! Ama yine de bu ortak kaderin bizi yakınlaştıracağını ummak bence geleceğe umutla bakmanın ön şartlarından biri. Bunu durmadan dillendirmek gerek. Namussa, ahan da hepimizin namus borcu!



  6. #6
    Sakatlık Çalışmaları
    Sibel Yardımcı Avatarı

    Gerçek Adı
    Sibel
    Üyelik Tarihi
    17.03-2013
    Son Giriş
    15.03-2014
    Saat
    10:39
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    10
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Merhabalar tekrar,

    Kalem,
    Çok dikkatli bir okuyucusunuz Söz ettiğiniz başlığı açan benim bir öğrencimdi, gerçekten sonra ben de kullandım oradaki ifadeleri. Benim o zaman da şimdi de tartışmaya değer bulduğum sakatlığın bir kimlik olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve diğer kimliklerle ilişkisi.

    İlker "sakatlık seni ve beni birbirimize bağlayan ortak dünyanın, birbirimizle ilişki kurmamızın koşulları ile ilgilidir, hepsi bu" demiş. Tümüyle katılıyorum. Fakat kendimizle de kurduğumuz bir ilişki aynı zamanda. Kendimizi nasıl görüyoruz? Kimse kendini "Topal Muhtar" demez diyor İlker, ama çevresi muhtarı böyle çağırdığında ne oluyor?
    Sonra sadece sakatlık değil ki! Kadınlık-erkeklik de var, gençlik-yaşlılık da bu işin içinde örneğin. Nazmiye Güçlü engelliler.biz'e de yazmıştı, aynı isimde bir kitabı var: "Araba aldım kadın oldum".
    Şöyle diyordu:

    "Kırmızı ışıkta durdum. Yanımdaki arabanın şoförü bir şey söylüyor gibi geldi. Camı tamamen açıp dikkatli bir şekilde baktım, ne söylediğini anlamak için. "Çok güzelsin yavrum!" dedi.
    O güne kadar sadece sakattım, araba alınca birden kadın olmuştum. Güldüm, teşekkür ettim.
    Adam şaşırdı.
    Yeşil yanınca gaza basıp gitti. Ben de gaza bastım. Heyecandan her yanım titriyordu. Otuzbeş yaşımdaydım ve hayatımda ilk kez bir erkek bana laf atıyordu.
    Sonradan düşününce bunun aslında bir taciz olduğunu, başka bir kadının kızacağı bir şeyden hoşlandığımı fark ettim.O gün pek çok erkek laf attı. Kırmızıda durduğumda ya da trafik sıkışıp yavaşladığımda... Hepsi de hoşuma gitmişti, ama diğerlerine teşekkür etmedim.
    Yıllardır sokakta yürürken sadece alay etmek amacıyla, "Bak topal geçiyor!", "Vah vah pek de güzelmiş" gibi laflar atmıştı bana erkekler. Oysa şimdi kadın olduğum için laf atıyorlardı".

    Belki başımızdan geçen böyle olaylar üzerinden tartışabiliriz. Mesela kadın ve sakat olmak nasıl bir deneyim?

    OturanBoğa'ya tümüyle katılıyorum: "hadinordan" babında tüm bu adlandırmaları sahiplenebiliriz!

  7. #7
    Üye
    aLaimisema Avatarı

    Üyelik Tarihi
    01.04-2007
    Son Giriş
    30.03-2023
    Saat
    14:57
    Yaşadığı Yer
    ...
    Mesaj
    207
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    3

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Kimlik bir kaderdir esasen.

    Varlığı istenilse de reddedilemicek bir oluşum.

    Sakatlık da diğerleri gibi bir alt kimliktir. Siyah adam, sakat kadın, kürt kız, laz çocuk.
    Aslolan kimliğimiz "insan" olmak, sonrasında kadın/erkek olmak derken, birbirini takip eden alt kimlikleri vardır herbirinin "bence".

    Toplum nezdinde olumsuz sayılan kimliğe zaten sahip isek, örneğin;zaten sakat isek, buna sahip çıkmayıp da reddetsek neye yarar ? Siyah bir adamın aynı şekilde sırf toplum nezdinde olumsuz olduğu için bunu reddetmesi neye yarar, adam zaten siyah iken.

    Red/inkar/isyan adına her ne derseniz sadece daha fazla hüzne boğar insanı. Demem o ki, ufacık bir adım da saysanız siz çoğunluğa uymayarak, sakat azınlık, siyah azınlık olarak kimliğinizi kabullenip, sahip çıkarak yolunuza devam ediniz.

  8. #8
    Üye
    Engelsizbiz Avatarı

    Gerçek Adı
    Mehmet ÖNDER
    Üyelik Tarihi
    28.11-2008
    Son Giriş
    31.03-2023
    Saat
    01:05
    Mesaj
    1.025
    Alınan Beğeniler
    82
    Verilen Beğeniler
    39

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bence kişinin kimliğini toplum ve iktidar belirler fakat kişinin kendini gelistirdigi sınır eşik ana etmendir bunda, gelişmişlik düzeyin sinir eşiği gectiginde toplumda hukumetide toplumdaki kimliğinde kişi kendi belirler. Çünkü o noktada hukumetlerde, toplumda bireyin altında kalır, kısaca sihirli kelime bireyin gelişmişlik düzeyidir

  9. #9
    Üye
    selda* Avatarı

    Gerçek Adı
    Selda
    Üyelik Tarihi
    10.09-2007
    Son Giriş
    Saat
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    4.382
    Alınan Beğeniler
    1.651
    Verilen Beğeniler
    1.588
    Blog Mesajları
    4

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    sakat kadın olmak, sakat erkek olmaktan daha dezavantajlı. Kadın ne kadar güzel, çekici, alımlı, kültürlü olsa da, esasında ilk kimliği sakattır. Çocuk yapamaz, yapsa bakamaz, evini temizleyemez (başkalarının tabiri ile evini b.k götürür), haa birde en önemlisi tepsi taşıyamaz. Tepsi deyip geçmeyin o kadar önemlidir ki bu tepsi olayı..Yıllar önce bu siteden birinden, tanışma bağbında bu soruyu bana sorduğunda çok şaşırmıştım vee yıllar sonra bu konu halen gündemde olunca kankim sema ile tepsi konusuna geniş açıdan bakmaya çalıştık. Mesala göğüs üzerinde tepsi taşıma teknikleri geliştirilebilir, tasarımcılar bu konuya bir el atıversin Hatta bu konuyla ilgili bir karikatür vardı, bulursam sizlerle paylaşırım. Ahh ahhh bu konuda yazacak o kadar çok şey var ki...

  10. #10
    Üye
    CPATİR Avatarı

    Gerçek Adı
    çağlar patır
    Üyelik Tarihi
    25.06-2012
    Son Giriş
    21.09-2015
    Saat
    13:35
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    8
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0
    Blog Mesajları
    5

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bu konu cevap bulmaktan çok soru sormaya teşvik ediyor insanı.Benim sıkça sorduğum bazı sorular şunlar; bir birey etnik , dinsel, cinsel, yada fiziksel özellikleri dolayısıyla toplum tarafından kendine uygun görülen kimlikler ve bunlara dayanan kalıp yargılar dışında bir kimlik oluşturabilir mi? Kategorize edilmekten kurtulmak mümkün müdür? Mesala başbakana alevilikle ilgili sorulan bir soru ve buna verdiği cevap benim için çok ilginçti.Soru cemevlerinin ibadet hane olmasına ve alevilerin diyanetteki temsiline ilişkindi. Başbakan cevabın bir yerinde "Alevilerin ateisti de vardır" gibi bir cümle kurdu. Bir ibadet hanenin ve bir inanç biçiminin başbakan tarafından yargılanması başlı başına saçma olmakla birlikte bu cümle yukarıdaki sorular yönünden çok dikkat çekici. Düşünsenize birey özgür iradesi ile ateizmi seçmiş olsa bile Alevi bir anne babanın çocuğu olarak doğmuş olduğu için en fazla "Alevinin ateisti" oluyor. Bu bu durum sakatlık içinde geçerli özgür iradenizle oluşturduğunuz herşey seçemediğiniz bir özelliğin gölgesinde kalıyor. "

  11. #11
    Üye
    Ritsos Avatarı

    Üyelik Tarihi
    31.01-2005
    Son Giriş
    19.07-2019
    Saat
    23:06
    Yaşadığı Yer
    Antalya Kaş
    Mesaj
    55
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Düz yazıyı seviyorum cümlesini anlatan en güzel cümle ; düz yazıyı seviyorum cümlesiydi

    ve yine sonra, düz yazı ile anladığını, anlamadığını, çelişkilerini anlatabilme durumu, bilmenin bilmemenin birbirine açılan kapıları olarak, uçların varlıklarının bizlere anlam katmasını istemek, diye karmaşık bir cümle kurarak kendini ifade edebilmek hiç kolay değildi yine de

    Kişinin sakatlığı, elbette ezber bozuyor, sakat olmadan önce sakatlara bakışım nasıldı diye düşünüp, sakatlara karşı davranışlarım nasıldı diye düşünmüşümdür çoğu zaman, ya gerçekten söyleyeceğim gibiydim, ya da anımsamıyorum varsa bir üstten bakışım, ötekileyen vb. Hemen bir örnek vereyim, sözü gelince herkesle paylaştığım bir anımı paylaşmak istiyorum.

    İlkokul üçüncü sınıfa giderken, okula cüce dedikleri, kısa boylu olan biri gelmişti, bir çok çocuk peşinden koşup cüce cüce diye bağırıyorlardı, bense sağa sola kaçıyor kızarıyor utanıyordum, dedikten sonra, ben de onlar gibi çocuktum ben de öyle bağırabilirdim ve sonrasında, '' çocuk işte yapmasa iyiydi ama... '' deyip durumun normal olduğu söylenmesi gibi bir şeydi, evet sakat olmadan önce sakatlara ne acıdığımı ne de yok saydığımı anımsıyorum...

    Oysa sakat kaldıktan sonra,arkadaş olacağım kişiyi özellikle kadınları, sakatlık derecesiyle kategorize ediyorum zaman zaman, işin kötü yanı böyle olmaması gerektiğini binlerce defa biliyorum... ve yine ilginç bir refleks olmuş bir durum söz konusu, otobüste ayakta kalıp, ayakta duramayacak hale geldiğimde, '' pardon ayağım protez de,bu yüzden zor oluyor'' gibi bir cümle kuruyorum... yukarıda söylediğim kişileri sakatlık derecesiyle sınırlandırma gibi bir durumum oluyor demiştim, aslında tam olarak öyle değil, sanki durum şundan ibaret. Bazı sakat olan arkadaşlarla benzer zevklerimiz, düşüncelerimiz olmayışı söz konusu, dolayısıyla bir kategorize etme durumu yok.
    Bu arada kişisel hallerimden bahsederek bu konuda, ne denli bir etki yapabildim, hiç sanmıyorum,bunları söyleme gereği duydum ki asıl konuya gelince, önce fotoğrafın arabını paylaşayım, sonra ne kadar söyleyebilir sem, konu hakkında bir şeyler söyleyeceğim.

    Ötekiliği ve ardından, onu anlayabilmek için, bir farkındalığı konuşabilmek, eş cinsel den,sakatına,kürdüne, alevisine vb etnisitesine,topluluğu vb gibi ,bir çok ötekiler sayabiliriz elbette de, peki bu durumun daha hangi hallerini, dile getirilmesi gereken ne gibi yanları var diyerek sesli düşünüyorum bir yere varamıyorum, Hrant'ın cenazesinde yapılan empati bile, farklı kıyaslamalarla küçümsenmişti,her seferinde şaşırsam da şaşırmıyorum, çünkü yürüyen yüzbinler oradaki kişilere bir şeylerin değişeceğini muştular gibiydi,öylesi bir acıyla bizi sınamış olsa da...zaman zaman şunu diyorum '' Hranta yapılan o saldırı '' olurken orada olsaydım, bağırsaydım arkandaaa diye hayıflanıyorum

    diyeceğim o ki, Hrant vurulduğunda, yüzbinler yürürken şişli de, o gününün milat olduğunu düşünür hissederken, mahalle kahvesin de '' ermeni yi vurmuşlar lan gibi laflar edilmişti '' ve çok değişecek bir şey değil gibi bu konuda ümitli değilim...

    En iyisi,yaşamı yazdıkları tartışılır sevilir olan Charles Bukowskinin bir şiirini paylaşayım, ortalama bakışımızı güzel özetliyor deyip susayım.


    Kitlelerin Dehası
    Ortalama insanda
    Herhangi bir günde herhangi bir orduya
    yetecek kadar ihanet,
    nefret, şiddet
    ve saçmalık vardır.
    VE Cinayet konusunda En Becerikliler
    Cinayet Karşıtı vaaz verenlerdir
    VE Nefreti En İyi Becerenler
    Sevmeyi Vaaz Edenlerdir
    VE-SON OLARAK-
    SAVAŞI EN İYİ BECERENLER
    BARIŞ VAAZI
    VERENLERDİR

    Tanrıyı Vaaz Edenlerin
    Tanrıya İhtiyacı Var
    Barış Vaaz Edenlerin
    Huzuru Yok
    SEVGİYİ VAAZ EDENLER
    SEVGİSİZDİR
    VAAZ VERENLERDEN SAKININ
    Bilmişlerden Sakıının.

    DURMADAN
    KİTAP
    OKUYANLARDAN
    Sakının
    Yoksulluktan Nefret Edenlerden
    Ya da Gurur Duyanlardan Sakının
    Övgü Göstermekte Hızlı Davrananlardan SAKININ
    Karşılığında ÖVGÜ Beklerler

    Sansürlemekte Hızlı Davrananlardan SAKININ
    Bilmedikleri Şeylerden
    Korkarlar

    Sürekli Kalabalıkları Arayanlardan Sakının;
    Tek Başlarına
    Bir Hiçtirler

    Ortalama Erkekten
    Ortalama Kadından
    Sakının
    Sevgilerinden SAKININ

    Sevgileri Vasattır, Vasatı
    Aranır Dururlar
    Ama Nefretleri Dahiyanedir
    Nefretleri Seni Beni
    Herkesi Öldürebilecek Kadar
    Dahiyanedir.

    Yalnızlığı İstemezler
    Yalnızlığı Anlamazlar
    Kendilerinden Farklı
    Herşeyi
    Yoketmeye
    Çalışırlar

    Sanat
    Yaratamadıklarından
    Sanatıı
    Anlayamazlar
    Yaratma Başarısızlıklarını
    Dünyanın Beceriksizliğine
    Yorarlar

    Kendileri Tam Sevemedikleri İçin
    Senin Sevginin
    Eksik Olduğuna İNANIR
    VE SENDEN
    NEFRET EDERLER

    Ve Nefretleri
    Parlak Bİr Elmas
    Bir Bıçak
    Bir Dağ
    Bir KAPLAN
    Bir Baldıranotu Gibi
    Mükemmeldir

    En Usta Oldukları
    SANATTIR
    NEFRET!
    Charles Bukowski

  12. #12
    Üye
    aslı dincman Avatarı

    Gerçek Adı
    Aslı
    Üyelik Tarihi
    24.03-2005
    Son Giriş
    12.09-2019
    Saat
    15:51
    Yaşadığı Yer
    İzmir
    Mesaj
    66
    Alınan Beğeniler
    2
    Verilen Beğeniler
    0
    Blog Mesajları
    1

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    1. Sakatlık bir kimlik midir?
    Bence öyledir. Varoluşumuzun başlangıcından, ya da belirli bir döneminden itibaren birlikte olduğumuz, üstelik de yaşantımızı büyük ölçüde şekillendiren bir "durum"u, kimliğimizden ayrı düşünmek bana doğal gelmiyor. Diğer yandan, "sakatlığımız = kimliğimiz" ya da "kimliğimiz = sakatlığımız" mıdır? Hayır, asla. Önyargılar bu gerçeğin benimsenmesini engellese de, bize ait pek çok özellikten sadece biridir sakat olmak.

    2. Kimlik sonradan başımıza gelebilecek veya seçme şansımızın olduğu bir şey midir?

    Ben tercihlerimizi bu dünyaya gelmeden yaptığımızı düşünüyorum. Bu nedenle, aslında "başımıza gelen" hiçbir şey yok. Sadece, yaptığı tercihlerin farkında olmayan insanlar var. Dolayısıyla, kimliğimizin öğelerinin farkında olmak da bizim seçimimizdir diye düşünüyorum.

    3. Toplum nezdinde olumsuz sayılan kimlikleri sahiplenmeli miyiz? Veya nasıl sahiplenebiliriz?

    Bu soru bence, kendimizi ne kadar topluma dahil gördüğümüzle alakalı. Sonuçta, o kimliğin olumsuzlanmasına ne kadar karşı çıksak da, eninde sonunda boyun eğen ve durumu kabullenen bizleriz. Oysa toplumu sadece sağlamlar oluşturmaz. Sağlamların "Sakat" algısı sağlıklı değilse -ki değil- bunda bence "Sakat kimliğimizi" yeterince sahiplenemememizin payı çok büyüktür.

  13. #13
    Sakatlık Çalışmaları
    bezmez Avatarı

    Gerçek Adı
    Dikmen
    Üyelik Tarihi
    24.11-2008
    Son Giriş
    22.04-2016
    Saat
    12:09
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    56
    Alınan Beğeniler
    3
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    "İktidar sizi nerenizden yaralarsa, orası kimliğiniz olur"... Bu ne kadar güzel bir ifadeymiş. Az laf ile ne kadar çok şey anlatıyor. Kesinlikle katılıyorum. Kendimce bir örnek: 11 Eylül olayları gerçekleştiğinde ABD'deydim. Din ile pek ilişkimin olmadığını -hatta hiç ilişkimin olmadığını- söylemeliyim. Ancak 11 Eylül sonrasında Müslümanlar öyle bir yaftalanmaya başlandı ve ben de çevre tarafından öyle bir Müslüman görülmeye başlandım ki, aaaaa bir baktım gerçekten kimliğimin bir parçası olmaya başlamış. Bunun üzerinden sinirlenmeye, tepki göstermeye, sıkılmaya vs başlamışım. Ve bu beni çok rahatsız etti. Olmadığım birşeye dönüş(türül)mek ve bundan kaçamamak, bunun bir şekilde benim gündelik hayatımın öyle ya da böyle içine girmeye başlaması beni rahatsız etti. Bu ben değildim ki...Hiçbir zaman böyle olmamıştım...ama işte muhtarın "topal muhtara", başörtülü kadının "yobaz kadın"a dönüşmesi gibi, sistem de beni birşeyler ile itham etmeye, yaftalamaya başlamıştı. Bundan kaçmak çok zor pratikte ve tabii o noktada da insanın içinden şunun geçmesi çok kolaylaşıyor: "Ne var yani, topalım; Yobazım işte ne yani sana mı soracağım? Evet kadınım, bekarım, 10 tane de sevgilim var, oooooooooooooooh üstüme afiyet; İbneyim sana ne? Seviyorum ben ibne olmayı, sana mı soracam?" vs. vs. vs.

    İkinci bir nokta da çok kimliklilik meselesi. Sibel çok önemli birşey söylediğin. İki kimlik ile yaftalanıyorsak en çok ve ikisi de birbirinden yaralı kimliklerse- yani toplum nezdinde matah değilse- nasıl hissedeceğiz? Birini sahiplenip öbürünü iteleyecek miyiz? İkisini de mi benimseyeceğiz? Nasıl gerçekleşiyor bu süreçler? En son okuduğum bir yazı Virgina Woolf ile ilgiliydi. Yazarın yaftalandığı iki temel kimlik var yazıya göre: sakatlık ve kadınlık. Yazının iddia ettiği, Woolf'un kadınlık kimliğini benimserken, sakatlığı itelediği idi. Ve hatta yazı yazarın sakatlığı kadınlığı yüceltmek için itelediğinden söz ediyordu. Yani mesela şöyle diyordu yazar: "Kadınlar sosyal hiyerarşide sakatlardan bile aşağıda". Belki de insanoğlu şöyle bir ruh haline giriyor: " Ya iki kimlikle yaftalanıyorum; ikisi de birbirinden zor. Bari birini ben de dışlayayım da, hiç değilse biraz gün yüzü göreyim." Benzer şekilde 11 Eylül sonrasında ABD'li Afrika kökenli Müslümanlar kendilerini Orta Doğu kökenli Müslümanlardan ayrıştırmak için büyük çaba içine girdiler; hatırlıyorum. "Biz zaten çekiyoruz; bir de sizin yaptıklarınızın cezasını da üstlenmek istemiyoruz" gibi bir tutumdu sanırım çıkış noktaları. Çok karışık yazmış olabilirim. Sibel'in yazdıkları aklımda bu düşünceleri canlandırdı.

  14. #14
    Sakatlık Çalışmaları
    Sibel Yardımcı Avatarı

    Gerçek Adı
    Sibel
    Üyelik Tarihi
    17.03-2013
    Son Giriş
    15.03-2014
    Saat
    10:39
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    10
    Alınan Beğeniler
    12
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Çok teşekkür ediyorum yorumlarınız için. Ben de biraz daha katkıda bulunmak ve birkaç örnek daha ortaya atmak istiyorum. Yeni sorular sorabilelim diye (CPATİR çok teşekkürler, gerçekten cevaplara varmaktan çok soru sormakla ilgileniyorum)

    Yorumlar bana iki şey düşündürdü:

    1. deLy "sahiplenmeyip ne yapacağız?" demiş. aslıdincman da ""sakatlığımız = kimliğimiz" ya da "kimliğimiz = sakatlığımız" mıdır? Hayır, asla" diyor. CPATİR "kategorilerden nasıl kurtulabiliriz?" diye soruyor. Bu üç yorumu, Oturanboğa'nın "hadinordancı" sahiplenmesiyle birleştirerek "stratejik sahiplenme" diye birşeyden söz etmek istiyorum. Fakat bunun için biraz sözlerimi toparlamam lazım.

    2. Öte yandan, yandan Selda'nın "tepsi" tespitinden de (itiraf ediyorum, okurken kocaman gülümsedim) devam edebiliriz. Kadın ve sakat olmak zor, elbette. Fakat erkek olmak da kolay değil. Bir zaman önce Ayşe Arman'ın gazilerle yaptığı röportajları okumuştum. Şu link'lerden bakabilirsiniz:
    Hrriyet
    Onlar ana kuzusuysa, biz neydik?
    Hrriyet

    Özellikle üçüncü yazının başını alıntılamak isterim:

    "...Aralarından biri, adını açıklamak istemedi, fotoğrafları da tanınmayacak şekilde çektirdi.
    “Neden?” diye sordum [Arman].
    “Yakınlarımız çocuğumuzun normal yollarla olduğunu sanıyor, öyle bilmeye devam etsinler!” dedi [adını vermeyen gazi].
    “Ne var ki tüp bebek yöntemiyle olmuşsa?” dedim.
    “Engelliyseniz bir dolu şeyle boğuşmak zorunda kalıyorsunuz. Cinsel hayatımız yok sanırlar. Bir de bununla uğraşmayalım...”

    Özetle "erkeklik" de (aynı kadının tepsi taşıması gibi) sürekli ispat edilmesi gereken bir şey olarak dikiliyor ya karşımıza! Belki bununla ilgili fikirlerinizi de paylaşmak istersiniz.

    Buradan hareketle bir başka çağrışım: Türkiye'de sakat erkeklere yaptırılan "sembolik askerlik". Mesela,
    Milliyet - Engelli gençlerin sembolik askerlik heyecanı

    Askerlik militarizmin temel ekseni, ölmek, öldürmek demekken bu heyecan neden? Erkeklik meselesiyle bir ilişkisi olmalı bunun. Fakat "vatandaş" olmakla da var sanıyorum. Askere gitmiyorsanız "çürük" sayılırsınız, erkekliğinizden şüphe duyulduğu gibi vatandaşlığınızdan da duyulur. Çünkü ulus-devlet esas sayılmayan etnisiteleri (Kürt kimliği gibi) nasıl dışlıyor ve homojen bir ulusal kimlik kavramına dayanıyorsa, aynı şekilde sağlamlığı da var ve kendine koşul sayar. Çünkü "sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur". ABD'ye göç etmek isteyenler için transit merkezi olarak kabul edilen Ellis Adası arşivlerinde yapılan bir çalışma var (Bakmak isteyenler için: Sakatlık Çalışmaları kitabında Türkçesi çıktı). Burada da göçmenlerin tasnifinde sakatlığın önemli bir kriter olduğunu görüyoruz. Özellikle alt sınıflardan gelenler burada dikkatli denetimlere tabi tutulmuş ve bulaşıcı haktalıkları ve sakatlıkları olanlar "kamuya yük" sayılmış, ABD vatandaşlığına kabul edilmemiştir.

    Öyleyse ulus kimliğiyle de sağlamlığın/sakatlığın bir ilgisi olmalı.

  15. #15
    Üye
    Rekursion Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.12-2003
    Son Giriş
    15.07-2023
    Saat
    21:45
    Yaşadığı Yer
    Alamanya
    Mesaj
    399
    Alınan Beğeniler
    15
    Verilen Beğeniler
    1

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: Sibel Yardımcı Mesajı Gör
    Özellikle alt sınıflardan gelenler burada dikkatli denetimlere tabi tutulmuş ve bulaşıcı haktalıkları ve sakatlıkları olanlar "kamuya yük" sayılmış, ABD vatandaşlığına kabul edilmemiştir.

    Öyleyse ulus kimliğiyle de sağlamlığın/sakatlığın bir ilgisi olmalı.
    olmaz olur mu!


    kendisi alman, eshi hollandali bi adamla sohbet etmishtim bi ara... eshinin hem zihinsel hem bedensel agir engelli kiz kardeshiyle birlikte yashiordu bu cift... bütün ugrashmalarina ragmen eshinin kizkardeshi icin sürekli oturum hakki alamadiklarindan, her yil uzatmak zorunda birakildiklarindan yakiniordu... oysa saglam olan hollandali eshine hic bir sorun cikartilmamshti; o, ab-vatandashlarina taninan haklardan rahatlikla faydalanirken, kizkardeshinin (her iki anlamda) "tam ab vatandashligindan" shüphe duyuluordu anlashilan... bunun istisnai bir bürokratik hata falan oldugunu düshünMüyorum - kasit var... yüksün sen diorlar, yük!...


    diger yandan shöyle bir durum da var; örnegin ben alman vatandashligi icin müracat ettigimde ishlemleri yapan kadin sevincten neredeyse elimi ayagimi öpücekti desem cok abartmish olmam heralde... "eli bicakli türk abilerinin" ve babasinin baskisindan kurtulmush (evet, türk kizlarinin/kadinlarinin yashadigi shartlar ile ilgili öyle kaliplashmish garip bir resim var bircok almanin kafasinda), sakatligina hic aldirmadan saglamlar gibi bagimsiz yashamaya calishan, hatta üniversitede okumak gibi planlari bile olan, hic bir almani aratmicak kadar sular seller gibi shakir shukur almanca konushan (bayke'yi rahmetle aniorum) liseli bir türk kizi olarak tam anlamiyla "basharilmish bir entegrasyon" abidesiydim besbelli ki gözünde... benim gibi kendini her acidan entegre edebilmish genc bi kizin müracatina cok sevindigini dile getirmekten yorulmamishti cünkü bir türlü...


    kafamda bir bash örtüsü olsaydi ve/veya kendi kicimi kendim temizleyemior olsaydim yine o kadar sevinir miydi ki acaba? ... artik o hollandali kadin gibi insanlara yapilanlari örtmek icn midir bilemem ama, mümkün mertebede kendilerine benzettiklerini düshündükleri nümunelere müthish derecede ihtiyac duyuyor "normal olan budur" diye dayatanlar...




Sayfa 1 / 3 123 SonSon