
Sakatlık üzerine söylem ve kanaatlerimiz genellikle medikal dünyanın ifadeleri etrafında şekilleniyor. Sakatlık ve hastalıkla savaşmak (kanserle savaşmak gibi) örneğin. Böylece sakatlar düşmanlaştırılıyor, mücadele ediliyor ve uzakta tutuluyor. Medikal dünyanın ifadelerini kullandığımız için sakatlığa karşı geliştirilen yöntemler sadece medikal kurumlar tarafından değil aynı zamanda toplumun içindeki ruh tarafından da gerçekleştiriliyor. Bu perspektiften gidersek, sakatlık medikal müdahale ile savaşılması, yenilmesi ve derhal değiştirilmesi (ve hatta erken teşhisle öldürülmesi) gereken bir beden haline geliyor. Bir hususu vurgulamak isterim, medikal dünya sadece doktorlardan, terapistlerden ve kurumlarından oluşmuyor, kullandığımız dille biz de o dünyaya giriyoruz.
Sakat bireyin dünyaya getirilmesi kararına gelecek olursak, sakat bireyin ailesine ve topluma (ve hatta kendisine) “yük” oluşturacağı düşüncesine günümüz koşullarının tersinden bakmayı deneyelim. Toplum ve kurumları sakatlar için eşit ve erişilebilir olsa (buradaki kastım sakat ile sakat olmayan kişinin her tür toplumsal faaliyete eşit düzeyde katılması) yine de kürtaj kararını verebilecek miyiz? “Hayır, o zaman bu kararı vermeyiz” dediğimizi varsayalım. Fakat, günümüzde sakat olduğu anlaşılan fetusun kürtajıyla bu eşitlik ve hayal ettiğimiz toplum tasarımı mücadelesini verecek sakat üyelerden yoksun kalmış olduk. Belki de sonradan sakat olan kişileri daha zor bir hayat bekleyecek zira sakatlık iyice marjinalize edilmiş olacak. Böylece belki de arzu edilen toplum tasarımının imkansızlığı kesinleşmiş olacak. Ne dersiniz?