
Bilal Yavuz'un Diyarbekir Şiirleri kitabını linke tıklayıp okuyabilirsiniz...
https://drive.google.com/file/d/19D4...mcLUIdCB5/view
Bilal Yavuz
Diyarbakır şiirleri 2022
https://drive.google.com/file/d/1U2F...0PHr90GNb/view
Bilal Yavuz'un Diyarbekir Şiirleri kitabını linke tıklayıp okuyabilirsiniz...
https://drive.google.com/file/d/1_Vv...zzFIbaz0Z5u6tE
ROZA
Yoldular, soydular, kırıştılar
İnsanı insanla yıktılar
Aşna fişne iskandiller çağında
Bıçkınları puluçlarla oydular
Adındır, dudağımda asırlık
Esrarına amade yalım
Adındır, terk etmez, sıddık
Vurur yumruğunu
Sadrıma sadrıma
Hücremin başkenti suskunluğun
Gözlerin, yalın kılınç
Gözlerin ıssız, kallavi
Bir benim şimdi
Firari sensizliğin belasında
Bir benim tütsülü
Voltalı ahrazlığa
Şimdi yürek yorgundur
Virane, ıssız
Ansızın yaşlanmış bir gecede
Yaşlanmış canına kadar
Orostopolluk
Sırtlanca, sefil
Yığınların tenhasında savrulmuş
Yırtılmış bir hecede
Kursağıma avazın gelmiş
Sevmişem, şahidim dağlar
Sevmişem Allah’ına kadar
Ölünceye dek değil
Ölümden sonra da
Yeşerinceye değin tutuşan ellerimiz
Seni yangın bağrımın
Avlusuna gömmüşem
BEJNA
Gözlerin savruk bozkırlar
Gözlerin hoyrat
Ceylansı, afacan
Sevimli taraçalar koylarda
Kalyonlar kanyonlarda
Herkesten sakladığım
Künyeni sayıklar
Gözlerin, gözlerin jiyan
Perçemin pençeler canı
Perçemin perva
Vahim, amansız
Çitlembikler taç olmuş saçlarına
Cimcime sekseklerin
Otağıma volkandır
Fezan; behişt, benefşe
Fezan saflık, insaniyet
Sen bana gürül gürül memleket
Ben sana hep gurbet kalmışım
Biz bizde Diyarbekir
Biz bizken masumiyet
Biz bizsizsek esaret
Bir gün sen de anlarsın
O gün sen de ağlarsın
Rengin nasıl ateş Bejna
Teninde nehirler ve başaklar
Gülüşün nasıl da mermi
Nasıl da hançer bakışın
Vefakâr boranlara
Harfsiz vasiyetimdir
Kurutunca yokluğun
Beni simana gömsünler
SEVDE
Çifte dikiş gider sabanlar
Fersiz toprağın koynu
Fersiz, yetim, analar
Kuş uçan, kervan geçen
Bostanlar ölgün şimdi
Ölgün Dicle denizi
Ve çakırkeyif buğdaylar
Kahyalar körkandil çeper
Mösyölerde bir kültür
Nankör çıyanlık
Kepenekler mahzun
Bağlamalar öksüz
Kalleşlik mazinin töresine
Şimdi âdet diye bellenen
Hicapsız ikirciklik
Heybesiz bulvarlarda
Cartalı haybeciler salınır
Dümenci dubaralar
Ertekeden nümayiş
İmam kayığındayız sürgit
Façalar çiğnedik muttasıl
Erce, âdil, hilesiz
Bundandır kavlimizden kaçışı
Geçmişi tam kınalı
Piyazcı sendikalar
Kaparoz puştlarının
Çifte dikiş gider sabanlar
Cana bir çınar gerek
Yüreğin, yüreğin gibi serin
Derin kuyular içim
Mars olmuş, dumanaltı
Kaybolmuşam, gel artık
Karışsın közlerimiz
Karışsın yeşil...
HİVDA
Kül yutmaz kevaşeler hanında
Hancıyı vurmuş gibi yürek
Şimdi unutulmuş bir marştadır
Mavzerlerde mermiler hazan
Bir umuttur alnımızın çatında
Sevdalanmış sedanda salıncaklar
Ay ışığı kokar derin kuyuların
Gül Hivda... Gülşen Hivda...
Sen bende hür, ben sende parya
Ve keşmekeş; yaralar yaralarda
Babaçkolar rıhtımında bir yeşil rüzgar
Aparıyor gönlünü çılgın enginlere
Bozuk çalsa da bozum havamız leyley
Çarkına tükürmüşüz bir kere
Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların
Ne çiçektir biliriz
Kokoz kokorozlar da
Vardakostalar zamazingo
Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi
Hey gidi erlik hey şimdi şinanay
Zartayı çekmiş yiğitler
Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında
Sigortası atmış janti yürekler
Bilenmiş zırzoplara
Puskun, kıvam bekler
Ranzam, zulam, soluk resmin
Saplanır soluğuma
Can Hivda... Canan Hivda...
İşte böyle yazıyorum canına
Hatıran mermidir damarımda
Dışarda çılgın bir ilkbahar
İçerde hep kış mevsimi
Yangınım ayaz
LEYLAN
Ilgım ılgım açar yediverenler
Ambarlarda yeşerir hamal fidan
Görsen her biri bir filinta
Pahabiçilemezdir burada alınteri
Helal ekmeğin verdiği memnuniyet
Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır
Komşuluk destandır antik katlarda
Seni namusluca sevmeyi
İlkin buralarda öğrendim
Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi
Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı
Memleketim gibi ak alınları vardır
Sen hep o küçeden gelirdin canıma
Eserdi terütaze hivbanu nefesin
Arzuhalcim, kadife karanfilim
Daya endamını santimantal bağrıma
Daya da dinle, çaylardan su içer gibi
Can feryad, can figan, can yangın yeri
Bayramlar, matemlere sapmış
Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış
Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen
Anlarsın zehir zıkkım geceleri
Anlarsın, netameli oyundur, hep heba
Vurulur denizin, ırmaklarınca
Kaç dağdır aşılmaz olmuş içim
İçin için tüter barut kuyumda bir yara
Birden hüzünlenir bütün avlular
Cümle vadilerde zılgıtın kopar
Derin mutsuzluğun türküsüdür
Eser, eser korkunç albenin
Çekilir sürgüler demir koyaklara
Çekilir hayalimden asi bakışın
Gömülürüm kendime bir başına
Tek başına hırgür sensizliğim
Leylanım, nupelda pervinim
Bırakma öksüz ellerimizi
RONAHİ
Eflâtun karanfiller verir Aras
Hıncahınç yaşamak
Gürbüz kızanlarına
Körpe tomurcuklar salınır ekinde
Cehennem göğüslerde asi boran
Ciğerde iştiyak, çıldırasıya
Çatlıyor kısrağın
Kanıyor heyben
Kanıyor dudakları dikenli demirin
Sevdaya set çekmiş saygın çıyanlar
Kurulmuş vadilerine haramî
Görmemiş tarih böyle hayınlık
Böyle maval aynazı
Çekirge utanır istilasından
Tendürek dağına sor yüceltileri
Kato’ya, Cudi’ye, Karacadağ’a
Harnupların irkinç hışırtısı
Götürür hülyanı gidebildiği cana
Çığlığın, akçakavaklar
Çığlığın seyelan, külhani
Bin yıllık asırlardan mahzun miras
Fütursuz, ajitatör, Terme ormanı
Umular figanında yeşerir
Ronahi, yuvasıdır leylimin
Barışın bağını, bahçesini büyütür
82 burç, 82 destan
Dayanmış içerden onca yıkıma
Şarkın bülbülü şavkır Dicle’yi
Şavkın, en karanlık yerimi okşar
Türküsü başlar söylenemezlerin
Kuyumuz yurt olanda
Gözlerinin, gözlerinin nağmesi gelir
Uzaktan, en uzaktan
Ben sana Diyarbekir
Sen bana masum Dersim
BOTAN
Namusun namlusunda göverdiler
Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun
Onurlu partizanlar
Bir ceylansı düşe beraber inandılar
Kahpeliğe secde eden engereklerden
Zamazingo puştlardan
Kaşkaval kümelerin
Pazarından, mezarından ırakta
Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla
Dik durmanın kitabını yazdılar
Bilekleri Yılmaz
Yürekleri Kaya
Vicdanları Arif
İdrakleri Sezai
Bir ceylansı düşe beraber aldandılar
Canlarında azmin, sabrın fişengi
Kana kana içtiler sevgiliyi
Sevdayla, düşle, umutla
Yeşerdikçe yeşerttiler erliği
Susmadılar susarcasına
Tetikte şarjörün mahiri
Alanlarda kavgasının çakırpençesi
Mermisi mavzerinde
Çıldırasıya tenha
Yiğitler dökülür dağların sırtlarına
İşte Ömer, diğeri Che
Biri Ali, Castro öteki
Kapital imansızın çöktüler gırtlağına
Civanmert, cengaver
Sıkılmış yumruklarla
Özgürlüğün marşlarını dinlettiler
Tanklara, füzelere kurşunlarıyla
Cesaretin cesaretiydiler
İhtilalcinin bir mezarı bile yok tarihte
Onlarsa tarihin haysiyeti
Haysiyetin tarihi oldular
GİRÂN
Acıyı sırtlanmak gözlerinde
Küfeci sabiler gibi ıssız ayaz
Katran kösnüler çarşısında
Yüreğini kusan ciğersizler öldü
Bir idam gibi gece ağır sessizlik
Uzak bir ümit gibi doğdun
Mayınlar döşenmiş olasılıklara
Emperyal amerikan tenteneli
Obez korseleri kafatasında
Canavar patronlar da ölecek
Kepaze yardakçılar da
Kör kılınçlar gibi çaresizsen
Kimsesizsen aç, susuz bir rüya gibi
Kaldıysan devrimsiz, tütünsüz, üryan
Hınçla sürdüysen çorak tarlasını umudun
Saray vantriloklarını vurmak hakkındır
Çeteci yoldaşlar uğurlardın
Asit kuyularında erimemiş künyesi
Gerilla hüznü kaplar kalbindeki Küba’yı
Puroların bile bir anlamı vardır şimdi
Bir mesajı vardır o yosma burjuvaya
Şu dağlarda deşildi ceninler
Neneler, bacılar kurşuna dizildiler
Şu pervazda tecavüz edildi
Mazlumların, gariplerin cesedine
Dönüştü rütbeliler, iblislere
Nahiyeler tutulmuş dört koldan
Eşkaller adressiz, eşkıya tetikte
Bakışlar namlu, bronşlar cinnet
Minik elleri üşür aşiret kızlarının
Bir idam gibi gece ağır sessizlik
JİYÂNÂ
Bereket İşhanında ihtiyar çocukluk
Kadim anılar tutar elinden götürür
Kavganın gözlerinden öperek
Saçaklarda gök nehirleri, sur rengi
Kongre zabıtları, manifesto bildirileri
Kuşatma, şahına kadar pulat
Ve çiğdemin toprağı paramparça edişi
Hırçın telaş, örselenmiş üstelik
Yine hangi sevdaya kuyulandın
Yine gömleğinin düğmesi kabir kıyamet
Fişlenmiş, atom gülleri
Dinamit gamzesi yollar ökse çubuğu
Erinmemiş serüven
Henüz çiğnenmemiş tarih
Kollar ardında bağlı
Yiğitler kanar her yandan, yorgun süvari
Hoyrat yelelerde bir hışım heves
Asuri ve Keldani
Yine hangi sevdaya kuyulandın
Gömleğinin düğmesi kabir kıyamet
Kevoklar kanatlanır buklelerinden
Gün gelir, biter kara kahır
Romantik burjuva solcuları
Din tüccarı sağcılar ölür
Kuşatma, şahına kadar pulat
Boş kovanlarda heba gençlik
Yeniden bulacak saadeti
Kavganın gözlerinden öperek
ZUHUR
Şevlerde, zistan kasvetleri davudî
Maşrık ve mağrib
Çözülmüş sonsuz gözlerinde aşkın
Sürgünler yaşamınla sevişirken
Sokulmuş koynuna acı gülüşler
Vurulmuş düşlerin
Mojende ok bahçesi
Hançerende hançerler
Rûberû sevdamız
Asit çukurlarında yiten fidanlara
Yakılan köylerin hatırasına hasret
Bir matem gibi saran yorgun geceyi
Bu ağırbaşlı surlar
Kardeş çocuklardır
Yan yana, omuz omuza
Süngülemez yâreni
Dağlarımız delila
Künyelerimiz dilan
Uzun Mehmed’in yüreği kaplar Dicle’yi
Yılmaz’ın zulme sıkılmış yumruğu
Yeşerir kollarında emekçi zarokların
Umudun Hevsel’i filizlenir
Deniz kirlenmez lağım sularıyla
İşkenceyle, kahpelikle boğuşan
Elmaslar kirlenmez
Düşmekle çamura
Elbet çiçeklenir Mezopotamya bir gün
Adaletle, cesaretle, sevdayla
Dilsizler, dile gelir
Susulanlar kusulur
İşte intikam mevsimi
Puşt yüreklerden
Öc almak gerektir
ROHAT
Siyasi çengiler bırakmaz yakanı
Sırtın maziye sıla, tüter cıgaran
Raconların gül ırzına geçilmiş
Mahallesiz caddelere dönülmüş
Adı büyük aşk olmuş orospuluğun
Kahpeye şeref olmuş
Hayın namussuzluk
Şimdi çeyiz sandıkları kan pınarı
Ve irin nehridir oyalı yazmalar
İhanetin mavzerine isyan türküsü
Zırhına erlik çekiçidir saplanan
Cengâverler, destanlar günüdür
Seğmenler tayfundur taylarında
Hey Karacadağlım
İşte senin vaktindir
Şimdi, şimdi ey Rohat
Es esebildiğin kadar yüceltilere
As asabildiğin kadar karanlıkları
Vur vurabildiğin kadar alçakları
Baharda, filizde, yazda, düştesin
Teke tek dövüşte yenilmeyensin
Kır kırabildiğin kadar
Boğ boğabildiğincesi
Zulüm ellerinde sönmek içindir
Küfür, çerağında ölmek içindir
Bırak depreşsin asi depremin
Bırak sarsılsın dehşetle köpek yürek
Gökçe canlar yoldaşındır
Fedaî güller haldaşındır
Kündeye getirmek senin işindir
Hey şahid olsun ulu dağlar dumanı
Arslanlar sırtlanlara
Onurlu kıyamlar sarmaktadır
HOZAN
Kınalı külhanbeyleri
Yanık efeler bağrı bu dağlar
Zalime amansız
Mazluma anne kucağı
Bu dağlar bre
Sarmaz iti, çakalı
Dar gelir sığ heveslilere
Karanlık hücrelerinde
Kırgın arzın
Şerefli bedenlerin çürür
Sen ruhumuzsun
Eğilmez hürriyet
Sen koynumuzun
Sıcak yüreği
Firari, fişlenmiş
Buruk savaşçıların
Zulmün zindanlarında
Şimdi kan ağlıyor
Külhanî sazlarımız
Sevdana kuyulanmış
Yorgun şarjörlerimiz
Mermine hasret
Gel artık ey asil istiklal
Gel ve doğrult
Bizi aşkla yeniden
Coplanmış yiğitlerin
Hasretini çığırır bre
Yankılanır paslı parmaklıklarda
Tetikler ümitsizdir
Gel artık gün senindir
Filize su verir gibi
Aşka umut aşıla
LİLİYAR
Işığı yeşerttik
Geceyi çatlata çatlata
Şahid Yıldız Dağları
Şahid Amed Kalesi
Bomba atar mermiler öldü
Riyakâr gaz fişekleri
Protez yargı süreci
Kırıtan boşbakanlar hep öldü
Doğduk kırgın dağlara
Kuşatarak karanlığı
Köylerimiz şen şimdi
Cıvıldıyor gözleri
Pırıldıyor argın yüreği
Çağıldıyor nazenin
Koşuyor sessizliği
Uçuyor çocuksu
Uçuyor yararcası feleğini
Ceylansı zalım dilber
Deşiyor çatal cevheri
Nurlarla karaları
Yüceyle alçakları
Doğruyor fütursuz
Doğruluyor canımız
Devasa halaylarda
Karanfiller iklimi serin
Duldasız Liliyar
Hey hey ah eyler beni
Kalleşnikoflar önü ayaz
Mazi silinmez kırağıda
Nekrofili paşalar davul zurna
Yakar güzellikleri
Kavrulur bozkır
Kurur çeşmeler
Susar bahçemiz
DİLEDA
Cigom benim
Mahzun ciğerim
İki gözümün gülü
İki gönlümün
Közümün, özümün
Ve sözümün
Dağlarında bahar
Hücrende perperoklar
Hürriyet kadar
Turnam öksüz
Turnam gariban
Tutsak kanatlarından
Arda kalan
Senin yorgun yüreğin
Yüreğindir
Maral maral göveren
Ağlatan hançerleri
Havar, havar yiğitler
Cigom yitmiş ellere
Cigom solmuş, sararmış
Toprağın kor bağrında
Susmuş mu
Susamış mı
Cigolar ağlamasın
Dağlanmasın dayeler
Gülünce gülüşelim
Güllerle güle güle
Gönlü kırıklarına
Bir deva ver ey Hüda
Yeşerelim sevdanla
Yeşerelim kahırsız
Yeşerip yeşerttikçe
Kök salalım
AŞKIN ŞEHRENGİZİ
ne canlar yakmış İç Kale
sararmış resimlerce
mahzun Viran Tepe
bereli havuşlarda tükendi nesli dinçliğin
bir küf tutmuş muskalar
bir keder karası bazaltlar bilir
nerden nereye solmuş
yetim Diyarbekir’im
nerede kimi ölmüş
Yedi Kardeş burcu sesin
birden düşersin akla
başım gözüm ısınır
Eski Cezaevinde yel ıslıkları küsülü
Aslanlı Çeşme şimdi kıraçlıkla kınalı
kenti çoktan terk etti
Hamravat Selsebili
bir kuyu kendine düşer
canımın tenhasında
eyvanlar serden geçip durur ciğer saatinde
bir sensizliktir gider
bin sessizliktir gelir
açılır çakı gibi Fetih Kapısı
yeni baştan çevik Fatihine
tel örgüler kuş olup uçuşanda
belki değeriz yine
On Gözlü köprüsünde bakır düşlerin
yangınlar gömülü
Süleyman mertliğinde
bir zaman abdestsiz çarıklarla
doluşmaya utanılan Sur
şimdi hangi hakirliğin mahzeni
abdal damlarımızdan mağrur çatılara
taşların boşluğunda zemheri
cehennem lokması kursağında
avlularda tükenmiş
dut çiğdeleri bağrın
boynu bükük nergizlerin saksılarda
vurulmuş haremlik
dökülmüş selamlık
kalmış Deliller Hanı
cinnete bir soluk
kırılmış mezarlarda buruk kuş lokları
hanayda kumruların
su kadehi burulmuş
kararmış bahtı fildişi kalkerin
namusun narin beli bükülmüş
durgundur Mesudiye
argındır Ulu Cami
yorgundur Dicle Kapı
fıtratına dönme günü Kırklar dağımın
bir şehir ki töresidir
nice kıtaların hey
selsellerin uğultusu serdaplarda
tulumbalar hasretinle taşmaktadır
Şeyhandede şelalesi
hazan olup yağanda
ahşab nar çiçekleri
sülüs hatları mevsim
nakşetsin sevdamızı Gelincik dağı
yüreğine hadisler mıhlı Nebi cami
Asur kalesinde kral mezarı bağrın
gözlerin gözlerimde dilsiz Malabadi
ve paygamber kabrinde
öksüz yara salardık
gırtlaktan revakların karanfil sokağında
umudun umudusun
çeyizlen Diyarbekir
DİLŞA
poyraz yanar, kandiller üşür
Nupelda
suna boynun yaslar dağ eteğine
yıldızların kaydırağı var bu gece
dokunsan
ağlayacak ceylanlar
tavşan, yavrular aşkına cesur
arslan, yavrular aşkına ürkek
ve bakışlar
çığlık çığlığa kuşlar
yokluğun, boğazda kement
bakışın, nasıl da çatal
değdiği kalbin etini delen
acemi, rafine
boyunca usul
bağırda dalgalar kayalığa vuranda
diyar gözlü
bekir yürekli
filinta baharlar birikir yeldama
gurbetin, hançeremde kelepçe
ranzamda, kahırdan darmaduman
ağarmış anlıklar, gurbetin
maral titrekliğinde, soluk soluğa
bir cezbeden yadigar
bahadır, külhani yakalardan
ve mahzun
namus burcu
niyetli, meçhul denen ferdalara
umutma Evîn
gevherin kışlatma
avlularda serpilen gonceler hatrına
kenar mahlesinde dar bulvarların
gül hevesler kurutmuş
başı hep ustura tıraşlı
oğullar etmez hayınlık
yokluğun ebubekir dostluğuna
çünkü yaşamak bu küllüklerde
dakik bir vaiz kuzulara
ve sıtmalar
ardın sıra kan ter
ardın sıra tutuklu, kısık
iner gibi sürgüler hücre odaya
görüş günleri ıssız
volta demleri öksüz, dımdızlak
cehennem kesiği gerdanlar namına
hiç değilse düşlerim, boran
savur çeltik yaylana
pamuk ovana
savur da kıyılsın inceldiği kuşeden
aşiret bozkırları çocukluğum
divane dağın doruğundan tütsün
vakarlı can umular
körpe yarınlarımız
AMEDYA
ranzalarda Anzele serinliği
Arbedaş Kapısı
yüreğin dolar
Nasuh Camisinde Ömeroğlu
Nasıriye Kalenin Halidoğlu
bize Amedyalı derler hey cano
mazluma safdil
namerde sarraf
şimdi ne Küpeli ne Dıngılava
Diyarbekir bir ceset aramızda
akar akar Hamravat
çehremizin kederinde
taşar yüzlerin
emekçi coğrafyasından
masum, maralsı
Kürdistan gülleri
ürkek avlu mırnavları
ceylansı hafız kızlar
kadim Zinciriye
kokar çocukluğum
Benusen burcunda sesin
girer düşlerimin rüyasına
hatıralar deşer
hatır yarasını
Hançepek türküsü yakar
babasının ciğeri filintalar
öksüz içerin
Zembilfroş dumanı
sürgüler çekilir
durur hücremde
tütsüler doğurur
yetim Bircuşah
kaynatsın ahımızı
dadaş Haburman
sağsın zor hüznümüzü
aygın Malabadi
kurşunlanmış can Kurşunlu
Dört Ayaklı minarem
dört ayağından vurulmuş
öyle bir zelzele
ki çetin gidişin
Mesudiye sütunları oy
gayrı yerinde durmaz
Parlı Safa Minaresi gibi dimdik
ömür kavgasını
verir hep kalanlar
dam loğu, et taşı
bulgur değirmeni
bir destandır burada yaşamak saati
Fiskaya Şelalesi
hazan olup yananda
gör nasıl
yeniden yağarım
dişimle tırnağımla loy loy
bir daha bulunmaz böylesi
gazel ölen
bizi
bizim gibisi
ROZERYA
yüreğin Hilar
mağarası gibi serin
yüreğin dağlarcası
gariban, ıssız
söyle sen hangi
boranın meltemisin
yanar dudağında karanfil tütün
yanar da verir
sırtını Kırklar suruna
ellerin kelepçe ellerin zozan
gözlerin zor kafesler
gözlerin zilan
içerin Kralkızı içerin mahzun
alıngan, kuğumsu
hançerem hançerli
suskum sahipkıran
bir masum pusuda tahtırevan
söyle ben nereye gideyim Rozerya
gel de gör içim dışım Amedya
yaşmaklara yaşamaklar doladın
Rabbinden razı
sesin papatya devrimi
sesin ardınsıra zılgıtlar
körpe nazenin
daha kaç mendil
sarsın yangın kederini daha kaç
ahraza bürünecek
cıvıltısı sabilerin
gel de izle Rozerya
aşklar şimdi bir mumya omuzlarda
tepişirken fevkinde
şımarık firavunlar
aziz bir şehir yıkılıyor altında
hal böyleyken hasmına kılınç
olsan da duramazsın içinde dimdik
çökersin soylu
sevdiklerin aşkına
biz şimdi sensiz
boyuna çöküş
biz şimdi gözlerinsiz
antik tohumduk
bak da yeşert Rozerya
Diyarbekir hayat ister bağında
yeniden nefes almak
biz ki yorgunluklar halkı
gürleşirdi alnımızın teriyle
ceddimizi saklayan aziz toprak
çocuklar eker
filintalar yeşertirdik yılmadan
usturalar kayarken ensemizden
bükülmezdik usulca
ata yadigarıydı mesleğimiz
yüreğimiz haykırır gözlerimizde
canımız o parola
yakıl ama yıkılma
söyle susma söyle Rozerya
yitik insanlık
hangi dağın ardında
RÜMEYSAH
sen, çocukluğumdun, masumiyetim
sen Bereket Han duvarları mazim
toz çuvallar üstünde dinginliğim
rüyam, göğüm, çölüm, denizimdin
raks eder, göllerin ıssız akışı
her nakışı, hüsrana yar bakışı
özlem tüten demden gönül kayışı
hem canım hem cananım, cevherimdin
ayrılık da aşka dahil, Rümeysa
bir hayatlık canı var ölümlerin
bülbüle uzaklar yakın Rümeysa
bir nefeste yayılır gül dediğin
Rümeysa, zarftan kuşlar fezamda
gurbetimin teli kopmuş sazımda
deli taylar uçar durur bağrımda
seven ruhta fren tutmaz Rümeysa
konmaz öyle her dala sev devrimi
sütü zift, balı zehir semahında
uzar, uzar, uzar, şeyhin gözleri
can kınına sığamıyor Rümeysa
bahar gamzelerin Fındık burcudur
müridi, mürşid kılar tek bakışta
dergahında cerenler kuruludur
aşka dizgin vurulmuyor Rümeysa