Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

TSK, 'vücut yapıları düzgün, fiziki görünüşü kusursuz' bir çellist alacak[mış]

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
673
Mesajlar
57,928
Reaksiyonlar
295
Ah be, keşke çellist ya da viyolonist olsaydım da şu güzel vücudumla bu ilana başvursaydım! Yok mu kamburlu, şaşı gözlü, ampute bacaklı güzel sanatçı aramızda?



TSK, 'vücut yapıları düzgün, fiziki görünüşü kusursuz' bir çellist ile viyolonist alacak

20120131_7128_3629114032.jpg

Sivilleşme adımlarına hız veren TSK, bir ilke daha imza atacak. Sanatçı alımı yapacak TSK, ‘vücut yapıları düzgün, fiziki görünüşü kusursuz’ bir çellist ile viyolonist alacak. Vatan Gazetesi'nden Levent İçgen'in haberine göre, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın muvazzaf astsubay ihtiyacını karşılamak amacıyla, en az iki yıl süreli yüksekokul, meslek yüksekokulu veya fakülte mezunları arasından sınavla, bando sınıfı 1 viyolin (keman) ve 1 çello (viyolonsel) branşlarında muvazzaf astsubay statüsünde kadın personel alınacak.

1.60 boy, 48 kilo
En fazla 25 yaşındaki kadın adayların başvuracakları alımda, asgari boy 1.60 cm, asgari kilo standardı ise 48 kg olarak belirlendi. Bando sınıfı viyolin (keman) ve çello (viyolonsel) branşları için TSK’da sivil memur ve işçi olarak görev yapmakta olan kadınların başvurabilecekleri belirtildi. Başvurular 26 Ocak’ta başladı, 10 Şubat’a kadar devam edecek. Yazılı sınav, 19 Şubat’ta Ankara’da yapılacak.

Manken gibi olacak
Adaylardan, ‘vücut yapıları düzgün, her bakımdan sağlam ve fiziki görünüşü kusursuz olanlar’ kadroya alınacak. Yazılı sınavda başarılı olan adayların ön sağlık, fiziki kabiliyet ve yeterlilik testleri yapıldıktan sonra uygulamalı sınav ve mülakatları ise 5-7 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Başarılı olanlar 30 Ağustos’ta astsubay çavuş rütbesiyle işe başlayacak. (Vatan)​






Mazallah, "taş gibi olmayanlar" çellist ya da viyolonist kisvesi altında sızabilir silahlı kuvvetlere. Onun için önceden sınırları çizmekte haklılar...
 
Bu haberi okuyunca kahkahayı kopardım mekiğe geçtim:) Mekikten TSK temasa geçtim:)
"Yahu bu hal nedir? Sakatları askere bile almıyorsunuz hade, bari sivillerde ne saglamlık arıyorsunuz?" dedim
Valla TSK kahkahayı kopardı:)
"Haberi yayınlayan admininiz Oturanboğa Eger bir gün ortopedik engelli bir kadını sevgili edinsin aha biz de sakatları askere almaz mıyız görün:)"
dedi:)
Bu ezber zorr bozulur yandık:) Ne TSK bozar bu ezberi ne de dünya:)
Mekik haberleri de böyle işte:)
İşin şakası tabi bu:)
Bizim TSk askerlerden görüş almış askerler manken gibi hatun istemişler TSk napsın:)
Yöneticiler emrindekilerinin goruşlerine sadık kalmak ve uygulamak zorunda di mi:)
 
bu dünyada galiba engelli olmayan insan yok kimi fiziksel kimileri akıldan engelli Allah'a şükür fiziki bi engelim var seviniyorum bazen bu durumuma!
 
alınaçak bayanlar elit ordu evlerinde görev yaptırılacaktır ordu evinin eliti olurmu demeyin albayın altındaki pesonelin giremediği ordu evlere var izmirde dz.k.k.lığının gemi personeline moral amaçlı yapılmış bir orduevi vardı albayın altı giremezdi işin garip yanı gemideki en yüksek rütbeli binbaşı..... benim albaylarım paşalarım cirkin kadın görecek değilya mazallah bünyeleri bozulurda darbe yaparlar
 
Bir engelli iş ilanında ön şart olarak %40 rapor aranıyor %40 iş gücü kaybı belki daha sonra işin niteliğine bağlı olarak çalıştırılmak istenilen engel türleri yazılıyor.Bu tip işlerede fiziği mükemmel tipler başvuramıyor .Ama onlar hiç çekememezlik hazımsızlık yapmıyor.Sonuçta bir iş ilanıdır ve aranan şartları sıralıyorlar nedir hazımsızlık ki ? İşveren ordu olunca günümüzün en popüler eleştri tarzını uygulamaya hemen de nasıl başlıyorsunuz
 
Bende yerden bitme general istemiyorum. Hadi bakalım...:eek:
General dediğin 2 metre boy, tek başına 10 kişilik ordu gibi olucak!.

Kalite öyle değil böyle olur. bir basit müzik aletini çalmak için kusursuz manken görüntüsü aranmaz. Orta halli bir güzellik kafidir.
Azami bir boy standartı belirlersin. Hostes alır gibi...

Asıl bizim generallerin işsiz kalması lazım. 364 general olucağına. 100 tane olsun kaliteli olsun.:eek:

Bi vurduğu yerden kalkamasın. Pısırık yerden bitme generalmi olurmuş:confused: Savaş da eskiden ordunun başında ülkenin kralları en önde giderdi.

200-250 bin asker kamu personeli var. Hani bunların %3-4 kontenjanı? En azından askerde engelli kalanları işe alın be insaf. Bu adamlar büro memurluğu yapamazlarmı?


Mükemmel arayan önce aynaya baksın...:confused: Vatandaşın mükemmel aramaya, hizmet istemeye hakkı vardır. Ama mükemmelin yanına bile yaklaşamayan haketmediği koltuklarda oturanların bu hakkı yoktur.
12 Eylül ortada kendini bilmez aynaya bakmadan ellerindeki gücü kötüye kullananların halka verdiği zarar ortadadır.
Yerden bitme general 90 yaşında suçuda kanıtlı assan asılmaz. Satsan satılmaz....
 
Körbıçak doğru söylemiş, bazı işler görsel güzellik gerektirir, ha Bando böyle işlerden birimidir o tartışılır ama, bence bu durumda genel olarak anormal birşey yok.
 
abi askeriyenin alım şartı bellidir sivilceden bile elerler adamı...SAĞLIKLI insanın girmesi bile bir mucizeyken engenli birini düşünemiyor ben hele kambur,gözü şaşı bilmem ne imkasız görünüşü kusursuz engellilerde var onların şansı olabilir bi denesinler şanslarını:DKÖRBIÇAK FİZİĞİ DÜZGÜN OLARAK HANGİ İŞE BAŞVURAMADIN? FİZİK BİRİNCİ PLANDIR HER İŞTE...
 
ordu eleştirilemez bir kurum mu??? askeri personel alımında beden sağlık tamamda bir müzik aleti çalacak insanda manken özelliği aramanın mantığı ne bu ülkede en fazla çifte standartın uygulandığı haksızlığın yapıldığı yer tskdır ayrıntılara girersem mesaj kaldırılır isteyen özelden sorsun anlatayım

Size çok basit bir örnek vereyim bir uzman çavuş askeri personel olarak ordu evine giremezken aynı kişi subay/astsb veya tskda çalışan bir sivil memurun çocuğunun arkadaşı olara ordu evine alınabiliyor adalet hak bunun neresinde dağlarda ecelle burun buruna yaşayan uzman masa başındaki sivil memurdan subay/astsubay eş ve çocuklarından dahamı değersiz moral motivasyona ihtiyacı olan yan gelip yatan sivil memurmu çatışmadan gelen uzmanmı
 
Tsk tabiki eleştirilebilir, devletin hiçbir kurumu, Kendisi de dahil dokunulmaz değildir, fakat şu da bir gerçekki yukarıda yazdığım gibi bazı işler ilgi çekici fiziksel
görünüş gerektirebilir, Ama Çello çalmak için fizikî kriter koymak mantıklımıdır derseniz o ayrı...
 
Görsel işlerde fiziksel uygunluk aranması çok doğal bunda gocunacak birşey yok, kaldıki astsb kadrosunda olacağı belirtilmştir yani yeri gelirse eline çello yerine silahta verilebilir.
Etrafta görmeyen sakatlardan başka müzik grubunda olan sakat gören varmı.
Heleki bu bir orkestraysa. Sinemada veya dizide kötü roller dışında rol kapabilen sakat var mı?
Hatta bir dizide albino birini oynatmak yerine saçını başını beyaza boyatıp oynatanlar var.
 
"askerlikte mantık yoktur"...
bu sözü bilmeyeniniz yoktur sanırım...
eğer verilen emiri yorumlamaya kalkarsanız "mütalaa istemez" yanıtını alırsınız...
silahlı kuvvetlerde belirli bir yüzdedeki sivil memur dışında engelli rütbeli personel yoktur, alınmaz...
çellist kadrosuna alınacak bayan da astsubay kadrosuna düşünülüyorsa engelli olması düşünülemez değil mi?

rütbeli erkek personel alırken kılı kırk yaran TSK, rütbeli bayan çellist alırken sadece düzgün bir fiziği şart koşuyorsa ben bunda abartılı bir durum göremiyorum..


demirc,
sizin verdiğiniz örneğe gelince;
TSK'da her orduevine herkes elini kolunu sallayarak giremez...
subay orduevlerine sadece subaylar, astsubay ordu evlerine sadece astsubaylar girebilir..
sivil memurlar ve uzman erbaşlar ise istisna olarak [görevle gittiği bir yerde] yalnızca astsubay orduevinde kalabilir..
diğer durumlarda orduevlerine giremezler ama askeri lokallerden yararlanabilirler...
 
Sanki tüm engelliler iş sahibi oldu da bir bu sorun kaldı...

önce firmalarda neden engelli kontenjanlarının doldurulmadığını soralım. neden işkurdan engelli aday çağırıp göstermelik iş görüşmeleri yaptıklarını soralım.

bunları bile geçelim. iş hayatında olan engellilere neden ayrımcılık yaptıklarını soralım. bir firmada herkese yıllık zam yaparken engelsizlerden bile çok çalışmış olan engelliye "sen engellisin" diyerek yıllık zam yapmadıklarını soralım.

sorulacak çok şey var...müzik ile uyutulacak vaktimiz yok...
 
anti oksidan orduda 2007 yılına kadar subay olarak görev aldım bu nedenle yukarda belirttiğim örnek gerçektir bir subayın çocuğunun misafiri ordu evine girerken elini kolunu baya sallıyor uzmanlar için yararlanabilecekleri 2 yer var biri ankarada diğeri istanbulda askerlikte tek mantık üstsubayları memnun etmektir ayrıca çello calmanın neresi görsel iş kusura bakmayın ama siz çello çalan bir insana kulakmı verirsiniz yoksa gözlerinizi müzisyenin bedeninemi dikersiniz
 
orduda görev aldıysanız yazdıklarımı biliyor olmalısınız..
evet subay çocuğu babasının üzerinden subay orduevlerine rahatlıkla girebilir...
ama astsubay, sivil memur ve uzman erbaş giremez..
uzman erbaşlar için yine iki tane iyiymiş, sivil memurların tek kalacağı yer var o da ankara'da...

ayrıca çellist astsubay kadrosunda alınıyor(muş), yeniden yazmakta yarar görüyorum..
 
ANTİ OKSİDAN kardeşim sen astsubay alındığına bakma normal bandocu bizim tabirle astsubaylıkla bir ilgisi yok ona bakarsan doktorlarıda binbaşı tabip,albay tabip geçiyor sonuçta bildiğimiz doktor yani bandocu astsubaylar savaşa girmeyecegini göre ince elemekte yanlış ha deselerki komanda olcak savaşlara gircek bu titizlik anlanırda o zaman belediye bandosunda şekli şemali bozuk bandocu varsa onlarıda kontrol etsinler sonuçta etkinliklere katılıyorlar:D
 
biraderim; sonuçta rütbeli bir bayan personel alınacak ve ben bu şartı normal kabul ediyorum.. şahsi düşüncemdir kimseyi bağlamaz...:)
 
kardeşim düşüncelere saygımız sonsuz sanki senden izlemeye gitcende göz zevkim bozulmasın dinlerken yada izlerken diye bir düşünceye kapıldım:) sanatsal olaylarda görünüşten çok yaptığı iş önemlidir o zaman canseverin yada yıldız Tilbenin konserlerine gitmesin kimse ses güzel olabilirde görüntüden kaybediyorlar görünüş önemliyse sanatsal olayda iş bu duruma geliyor perde arkasından görünmeden söylesinler şarkıları yada:eek: kimse bi konsere görüntü için gitmez ses için gider görüntü için gidiliyorsa defileleri izlemeye gidilsin sonuçta göze hitap ediyor:D
 
müzik gibi alanlarda ister kabul edin ister kabul etmeyin. yetenek yanında imaj da önemli...bu devirde böyle.

justin bieber, avril lavigne gibi gençleri bile sadece görüntüyle pazarlamaya çalışıyor müzik endüstrisi.
 
xxxman,
birader ben istesem de dinlemeye/izlemeye gidemem, çünkü işitme engelliyim.. :)
TSK'daki bir prosedürden bahsediyorum, ama anlatamıyorum sanırım..




ayrıca pronet'e katılıyorum..
Edip Akbayram'ın bir ayağının sakat olduğunu biliyor muydunuz?
bugüne kadar Edip Akbayram'ın yürürken görüntülendiğini hangi kanalda anımsıyorsunuz.
 
Körbıçak doğru söylemiş, bazı işler görsel güzellik gerektirir (...)

(...) yukarıda yazdığım gibi bazı işler ilgi çekici fiziksel
görünüş gerektirebilir (...)

Görsel işlerde fiziksel uygunluk aranması çok doğal bunda gocunacak birşey yok
(...)
Etrafta görmeyen sakatlardan başka müzik grubunda olan sakat gören varmı.
(...)

müzik gibi alanlarda ister kabul edin ister kabul etmeyin. yetenek yanında imaj da önemli...bu devirde böyle.
(...) sadece görüntüyle pazarlamaya çalışıyor müzik endüstrisi.

ayrıca pronet'e katılıyorum..
Edip Akbayram'ın bir ayağının sakat olduğunu biliyor muydunuz?
bugüne kadar Edip Akbayram'ın yürürken görüntülendiğini hangi kanalda anımsıyorsunuz.

bir cellistte ve/veya astsubayda aranmasi gereken özelliklerin neler oldugunu bildigimi iddia edemem... özellikle tsk'nin ishlerine hic mi hic akil sir erdiremedigim icin ve aradigi celliste hangi ishleri yaptirmayi planladigini anlayamadigim icin yaptigi ilanin ne kadar "normal" oldugu ve gocunucak bishiler olup olmadigi konusuna (shimdilik!) girmek istemiorum... ama yukarida alintiladigim yorumlardan duydugum rahatsizligi belirtmeden de gecemicem buradan;

"vücut yapıları düzgün, her bakımdan sağlam ve fiziki görünüşü kusursuz" olmamak, görsel olarak güzel olmamak anlamina gelmek zorunda degildir, beyler!!!... konulan boy ve kilio sinirlari dishinda kalan bir kadin da, bacagi ampüte bir kadin da, sirti kambur bir kadin da, gözü shashi bir kadin da pekala harika bir görsel güzellik sergileyebilir, ilgileri üzerinde toplayabilir, begenilebilir...

nasil bu kadar kolay, "bu ishler böyledir, görsel ishlerde sakatlarin/sakatligin yeri yoktur" gibi yorumlar yapip kenara cekilebiliorsunuz, anlayamiorum?:confused:... "görsel güzellik = saglamlik / kusursuzluk / falanca standartlara uygunluk" dayatmasini onaylayan yorumlariniza birkez daha dönüp bakmanizi rica ediorum...

bu baglamda, edip akbayram'in yürürkenki görüntüleriyle tv'lerde karshilashamior olmamiz dogru bishey mi, olmasi gereken bishey mi, vazgecilemez doga kanunu mu; yoksa eleshtirmemiz, reddetmemiz, artik kokushmush olan tutum ve dayatmalardan ibaret oldugunu anlatmaya calishmamiz gereken bishey mi?...


tsk'nin ilanindan cok sizin yorumlarinizdan gocundum galiba, arkadashlar :)...

selamlar :)...
 
Açıkçası önce "prezıntıbıl" demeye çalışmışlar galiba veya TSK'da "kusursuz" fiziğiyle bir "wonder woman" çellist eksikmiş demek ki e müzik ruhun gıdası deyip gülüp geçtim. Meseleyi biraz deşince çarpıklığı görmek zor değil, yurtdışında bazı önemli orkestralar yeni üyeler seçerken perde arkasından dinlemeyi tercih edebiliyorlar, bunun nedeni jürinin sadece müziğe odaklanarak karar verebilmesini sağlamak. Hal böyleyken TSK da ergen pop star fiziği yerine enstrümanına hakim bir çellist araması beklenebilirdi. Gerçi ilanda açık açık bu isteklerini belirtmeseler bile seçmeler sırasında müziğin yanısıra estetik kaygılar güdeceklerdi demek ki, sadece biz duymamış olacaktık.
Bu arada "kusursuz" Angelina Jolie'nin bu seneki Oscar törenlerine damga vuran ve medya tarafından Bacak nedir? sorusunun cevabı olarak pompalanan uzvu Radikalin haberine göre Amerika'da ünlü bir doktor tarafından derisinin inceliği ve kemik yapısıyla bir beslenme yetersizliği tablosu olarak yorumlanmış. Diyeceğim o ki kusursuz kime göre neye göre...
 
Rekursion;

sabah sabah bi yazıyı hatırlattı rekursion'un başkaldırışı, üşenmedim buldum ilgisini çeken olur belki... :)

Resimli Kur'an ve Sanat ve Edebiyat...


Biblia Pauperum!
Yani yoksulların kitab-ı mukaddesi! Okumaktan mahrum olanların... ümmîlerin... görmeye ihtiyacı olanların...

— "Harfler okuma-yazma bilenler için neyse, resimler de okuma-yazma bilmeyenler için aynı şeydir."
Altıncı yüzyılda böyle söyler Papa Gregorius Magnus (540-604).

Yani İslâm'ın ortaya çıkışından önce.
Böylelikle Kitab-ı Mukaddes kıssaları resm ve tasvir edilmeye başlanır. Hristiyanlık bilincini neredeyse tümüyle görselleştirmek mümkün hâle gelir.
Niçin?

Okuyarak öğrenmekten mahrum olan halkın bakarak öğrenmesi için.
Lâkin harfler aracılığıyla değil, resim ve tasvirler aracılığıyla... İkonalar yardımıyla...
Anlamak için değil sadece, ibadet etmek için de.
Batılı bilincin görselliğe yatkınlığının temelinde, Greko-Romen tecrübesinin yanısıra, plastik sanatları ve sanatçıları asırlarca himaye eden Kilise'nin etkisi ve katkısı da inkâr olunamaz.
Batı kültürü, özü itibariyle görseldir. Eşyayı doğrudan gözle kavramaya hem yatkındır, hem de alışkındır.
Batı Hristiyanlığı en nihayet Greko-Romen geleneğin takipçisidir. İster istemez Arileşmiştir. Mirasçısı olduğu uygarlıkla belki ideolojik olarak çatışmış ama sonunda onu kültürel olarak içselleştirmiştir. Sarı saçlı, mavi gözlü bir İsa artık herkesin gözü önündedir. Yanında. Evinde.
* * *
Peki Doğu'nun, bilhassa müslüman ve yahudi tecrübesinin gözle ve görsellikle ilişkisi nedir?
Sami bilincinin hafızasında görsellik, herşeyden önce dolayımsızlık demektir. Dolayımsızlık, yani eşyayla/dünyayla doğrudan doğruya temas! Avuçlamak!
Gerek yahudi, gerekse müslüman bilinci görsellikte hep bir teşhir yönü görmüş, bu yüzden de hakikati bilme ve anlama sürecinde dolayımı tercih etmiştir. Kulağı yani. İşitselliği. Görerek bilmek yerine, duyarak bilmeyi.
Hakikat ile talibi arasında her zaman belirli bir mesafenin bulunmasını arzu etmiş ve görmekte/görsellikte hep bir avuçlama hevesi sezdiğinden, görmenin dolayımsızlığına karşı, işitmenin dolayımını tercih etmiştir.
Avuçlamayacaksın! Ama dokunabilirsin! Sadece değebilirsin!
* * *
İslâm medeniyeti, bu yüzden, görme merkezli değil, işitme merkezlidir.
Bizim kültürümüzde plastik sanatların kavranışında hâlâ bir sorun varsa, bunun temel nedeni, müslüman bilincinin görsellikten ziyade işitselliğe yatkın ve alışkın olmasıdır.
Esas olan Kelâm'dır, Kelâmullah! Söz yani. Dil. Kelime.
Müslüman bilinci duygu ve düşüncelerini, şekiller aracılığıyla değil, kelimeler aracılığıyla ifade etti asırlar boyunca. Tezhib ve minyatürü usulca bir kenara bırakırsak, görselliği en çok harflerin tersim ve tasviriyle sınırladı. Hat sanatıyla. Kaligrafiyle.
Duygu ve düşüncelerini dile getirdi, ve fakat göze getirmekten kaçındı.
* * *
Öyle ya, müslüman bilincinin şiir yeteneği tartışılabilir mi? Doğulu bilincin şiiriyeti?
Aslâ! Şiirin yurdu, bizim topraklarımızdır. Bütünüyle Şark!
Manzum ve mevzun (ölçülü) düşünmeyi dünyaya öğreten bir medeniyetin çocuklarıyız. Şiirle düşünürüz. Düşünceyi duyguların üstüne yerleştirmeyi bildiğimiz gibi, duygularımızı da düşüncelerimize taşıtabiliriz.
Dil düşkünüdür Şark zekâsı. Dolayımı sever, sırrı, gizemi, örtük olanı. Teşhir etmek Şark'ın eşyayı kavrama tarzına yabancıdır. Kadınları bile soyarak değil, örterek yüceltiriz. Dolayıma başvurmaktan hoşlanırız. Saklamaktan. Muammadan.
Tanrımızı bile görmeyi değil, ona yaklaşmayı önemseriz. Avuçlamayı değil, sadece değmeyi. Dokunmayı. En çok, göz ucuyla bakmayı. Şehlâ-nigâhı.
* * *
Aslında geçmiş zaman kipiyle yazmalıydım tesbitlerimi. Yazmadım. Çünkü hâlâ büyük ölçüde aynı bilincin taşıyıcıları olduğumuza inanıyorum.
Ne Tanzimat, ne Meşrutiyet, ne de Cumhuriyet devri bu bilinç yapısını değiştirebildi. Değiştiremezdi de zaten.
Dinci veya dinsiz, bu ülkenin bütün haylaz çocukları şiiriyet ehlidir! Görselliğe değil, işitselliğe yatkın bir tabiatları vardır. Gizeme, sırra, esrara... Sanatçısı pek yoktur bu yüzden, ama şairi vardır. Edebiyatçısı. Hikayecisi. Kıssacısı.
Sanat (Art/Kunst) ve Edebiyat (Literatur) ayrımını yaparken bile hep elleri, dilleri dolaşır bizimkilerin, aradaki farkı kavramakta beceriksiz davranırlar; sanatçı (artist) diye tanıttıklarının en nihayet ya şair, ya hikâyeci veya romancı olduklarını unuturlar.
* * *
Peki sinema sanatı? Türk Sineması? Bir anlamı var mı bilmiyorum ama meselâ Müslüman Sineması?
Sözgelimi Çağrı filmi, müslüman bilincinin değil, gerçekte Greko-Roman tecrübesinin çocuğu olan Batılı modern bilincin ürünüdür. Olması gereken de buydu zaten. (Çağrı, teknik bakımdan daha Batılı, daha modern olduğu için başarılıdır; dinen daha hassas olduğu için değil!)
İslâm dünyası plastik sanatlar konusunda 13-14 asırlık bir gecikmeyle de olsa henüz irtibat kurmuşken başka ne yapılacaktı yani?!
Müslüman bilincinin daha uzun bir süre gözle ve görsellikle ilişkilerinde sorun yaşaması kaçınılmazdır. Görmeyi ve göstermeyi öğrenmek zaman alır. Asırlık alışkanlıklardan sıyrılmak ve/veya yerleşmiş hassalarla hesaplaşıp onları eğitmek pek o kadar kolay değildir.
* * *
Sinema, edebiyat ile sanatı en yüksek düzeyde birleştirebildiği ölçüde bir 'sanat' haline gelebildi. Yani görsellik ile işitselliği. Bu yüzden gerçek anlamıyla en modern sanattır sinema!
Bir düşünün bakalım, Nuri Bilge Ceylan'ın filmleri niçin Batı'da takdir görüyor da Türkiye'de sıkıcı bulunuyor sizce?
O filmler görsellik kalitesiyle Batılı bilinci ne kadar etkiliyorsa, halkımızı da (ne yazık ki) o denli sıkıyor ve bayıyor. Ceylan'ın filmlerinde edebiyatın/hikâyenin/anlatının kokusu bile yok ama sanat var. Diyalogları ne kadar berbatsa, görüntüleri de o denli birer ihtişam abidesi!
Ceylan, muradını gözüyle anlatıyor, diliyle değil. Bu nedenle kulağa değil, öncelikle göze hitab ediyor.
Batılı bilinç, o ödülleri, Ceylan'ın hikâyesine değil, sanatına veriyor! Görsellikteki maharetine! Kamerasının gücüne! Kadrajının yetkinliğine!
* * *
Meselâ Cem Yılmaz, filmlerinde kendince görsel harikalar yaratmaya çalışıyor, üstelik kesesinin ağzını da açıyor. Maksat sanat olsun abiler diyor.
Bu çabalar karşısında halk ne diyor?
"Görsel tekniklere karnımız tok, biz hikâye isteriz, gülmek isteriz" deyû o görsellik numaralarını umursamıyor bile!
Halkın gözünü çok meşgul edersen, anlattığın hikâyeye pek kulak ver(e)mez. Oysa standup'lar öyle mi? Yeter ki konuş! Herkes dikkatle dinler seni! Dinler ve güler.
Gösterme, dikkati dağıtma, sadece anlat!
Recep İvedik filmleri neden gişe rekorları kırıyor sanıyorsunuz?
Göstermiyor, sadece anlatıyor. Tuluât yapıyor ve saçmalıyor. Halk da dinliyor. Hepsi o kadar!
* * *
Hatırlar mısınız bilmem, İran İslâm Devrimi'nden kısa bir süre sonra ülkemizde bir "Kur'an-ı Musavver" meselesi başgöstermişti. 80'li yılların başında.
"Resimli Kur'an" olur mu olmaz mı tartışması! O zaman, zinhar haramdır denilerek büyük bir yaygara koparılmıştı!
Peki şimdi, yani 30 yıl sonra ne diyorsunuz? Kur'an-ı Musavver olur mu? Meselâ bir Resimli Meâl?
Caiz midir?
Dindar bilinç kaçınmamalı, hemen cevap vermeli: "Biblia Pauperum"a cevaz var mı bizim topraklarımızda?!
Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri de susmamalı! Hatta Hayrettin Karaman Hocamız dahî lütfedip kanaatlerini açıklamalı!
Gerekli özen gösterilirse, ilk defa geleceğimiz hakkında kendimiz konuşmaya başlamış olacağız! Yüzleşebilirsek, ilk defa kendimizle kendi isteğimizle yüzleşebileceğiz. Böylelikle Batılı bilinçle Doğulu bilinç arasındaki ayrımın en keskin tarafını bu sefer biz kendimiz göreceğiz!
Kelime ve hayalin soyutluğundan, şekil ve suretin somutluğuna...
Dinlemek yerine artık görmek! En azından görerek dinlemek!
Dindar bilinç resmin ve heykelin olduğu mekanda namaz kılabilir mi?
Putperestlik korkusu hissetmeksizin bir heykeli temaşa edebilir mi?
...
Soruları arttırayım mı?
Hayır, tartışmanın başlangıcı için bu kadarı yeter!
* * *
Ne dersin ey talib, inanmanın maliyetini üstlenmeye hazır mısın?
Hazırım diyorsan, çaren yok, dinlemek kadar görmeyi de öğrenmeye mecbursun!
Kendine kendi aynanda bakmaya mahkumsun!
Denemelisin! Çünkü aksi takdirde, Binbirgece Masallarında olduğu gibi, her masalın bitiminden sonra zikredilmesi âdet olduğu üzre "Semi'na ve eta'na!" (İşittik ve itaat ettik!) demek yerine, bundan böyle "Basarna ve a'seyna!" (Gördük ve isyan ettik!) dedirtirler sana!Tıpkı benim dediğim gibi.
(D.Cündüoğlu)
 
sabah sabah bi yazıyı hatırlattı rekursion'un başkaldırışı
"batili bakish versus dogulu bakish" karshilashtirmasi yapmadan benim mesajlarimi okuyamio musun diye merak etmeye bashladim iyiden iyiye, pelerincim :p:)...

batinin "ohush!" diye avuclayan dolayimsiz "görsel bakishi" - dogunun ise mesafe koyan, en fazla hafifcikten dokunmaya izin veren dolayimli, sirli, gizemli, mahrem "ishitsel bakishi", öyle mi?!... iyi de, benim "bashkaldirishimin" bu karshilashtirmayla olan ilgisini tam cözemedim henüz :confused:... "aslii-arizii" muabbetine mi girmek istiorsun yine? :)...

"sakatlarin görsel güzellikle uzaktan yakindan alakasi olamayacagini peshinen kabul etmekten daha normal bishi olamaz" tutumuna karshi cikmishtim sadece... bir batili gibi baktigim icin mi böyle bir tepki göstermeye ihtiyac duydum? :)... diger bashliktaki ifadenle "dengesiz bati düzeninin" etkisi altinda kalmayip da "katishiksiz" bir dogulu gibi baksaydim, "sakatlarin görsel güzellik aranan alanlardan dishlanmasinin hic bir önemi yoktur, önemli olan görünmeyen güzelliktir - her sakatin pirlanta gibi piril piril parlayan birer yüregi oldugunu kabul edelim, baska ihsan istemeyelim!" mi demeliydim? :p...


"kafandan gecenleri biraz acar misin" diye rica etsem, shark zekasina yabanci olan teshhire teshvik etmish olur muyum seni acaba? :p...
 
Rekursion;

Seni eksik tarafımdan dinlemeye çalıştığım için şark&garb muhabbeti doğuyor... İnsan ve Mekan birbiriyle o kadar iç içe ki çünkü, birbirlerini etkilemeleri kaçınılmaz...

Ben 10 yılı aşkındır bildiğim şu sözü dahi yeni yeni, yeniden çözüyorum desem;

"Tamamen anlaşılmak, anlayanın, anlaşılanda, anlamaya değer birşeyler bulmamasına varır"... Bu tür konularda matematikçi zihniyle netice aramak zor... Zira matematikte teslimiyet değil ispat vardır...

Senin yargılarını "böyle değilde nasıl?" söylemen gerektiği şeklindeki sorularına gelince; Haşa! :)

Bu konuda düşüncene talip olan benim, fetva beni aşar... :)
 
Üst Alt