Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Kahraman Tazeoğlu

Ebruzen

Yeni Üye
Üyelik
27 Tem 2008
Konular
1
Mesajlar
1
Reaksiyonlar
0
GİT


Şimdi gidiyorsun
Git
Oysa senden tek bir damla istemiştim
Sana kocaman bir deniz sunmak için
Şimdi gidiyorsun
Git

Ne zaman başladı bu hikaye
Anımsamak zor
Gençtim
Hazırda fırtınalarım vardı dört nala sevdalarım
Komazdı öyle üç-beş nöbetleri
Geceler içimi acıtmazdı böyle

Bir insan bu kadar eksilebilir mi

Hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adam vardı
Bu şehrin biryerlerinde
Düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona
Gözlerinde gizledi o seni sen bilmedin
O adam bendim unuttun mu
Bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu
Seni unutamadı

İşin kolayına kaçmadım
Uğruna ölmedim yani
Uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep
Sen bunu da bilmedin
Ben bir bakışına bin anlam yükledim
Sen aşka kestirmeden gittin
Bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma
Şimdi gidiyorsun
Git
Bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden
Bütün ışıklarımı söndürüyorsun

Bu cehennem cinayetlerini işliyorsun
Sonra bunlara intihar süsü veriyorsun
Yazıklar olsun yazıklar olsun
Susuyorsun susuyorum susayacaklarım bitmiyor
Hani sen sevdiğini
Yarı yolda bırakacak kadar yüreksiz değildin
Düşmemeyi öğretecektin nerdesin nerdesin

Uzun lafın kısası yoktur
Anlatacağım çok şey var
Hoyrat bir rüzgar gibi geldin
Aklımı hayatımı dağıttın
Şimdi gidiyorsun
Git

Daha ayrılığa bile çarpmadan
Aşk bize döndü
Bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri
Artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil
Ama sana dokunmak da yasak bana
Göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır
Sen var ya sen
Allah kahretsin

Yani şimdi
Gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı
Yani şimdi başkaları mı sevecek seni
Ben saçlarını okşadığım zaman
Ellerin öksüz kalırdı
Şimdi gidiyorsun git

Kahraman TAZEOĞLU






Her Aşk Katilidir Bir Öncekinin (Kent Şiirleri 2)


rüzgarli bir tepenin yamacindayim şimdi
kent suskun
ve istasyonlar ayrilik için var bu şehirde
imlasi buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken
ömrüme iliştirdigim marti leşleri yamali bir geçmişi oynar
imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan
gecenin en serseri yanini alirim günceme

durup durup şiirler yazmak yoluna
yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde
kendimi sende kalabalik buluşum belki de bundan
her gece yorganimin altinda sakladigim
kirlangiç sürüleriyle geliyorum sana
sen uykudayken
babam her gece ölüyor şimdilerde
annem nihavent bir çiglik oluyor
bana en çok sensizlik koyuyor
sonra babilin asma bahçelerine asiyorum kendimi
uyanmak için

eski bir aşkini anlatiyorken bana
konuştuklarindan yapilma bir sessizlik oluyor agzim
kaç kez kaniyorum bir bilsen
(ya da hiç bilmesen)
sesinin ardinda yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor
kendimi kötü kurulmuş bir cümle saniyorum
gece yüklü bir kamyon uykularimi solluyor

yastiginin altinda yalnizligin var biliyorum
oysa ben senden bir bardak su istedim
akdeniz degil
son yalnizi benimdir bu kentin
istanbul arkamdan gelir
ey hüznü yüzünde gülücük diye taşiyan kiz
hep kendine mi saklarsin çocuklugunu

agzima bir bulut bulaşsa da yoklugundan yapilmiş
kayadan seken kurşun
en serseri yanimiz olur kimi zaman
ve ben hep kendimi terk ederim senden
her katilin aşki
her aşkin katili
bir öncekinin faili
hep ben olurum
hep ben ölürüm

içime uzanan koridorlarin ortasindan
hep gülerdin beni görünce
bense sana hep geç kalirdim
sona kalirdim
sonra kanardim

yagmurlarla inseydin içime
içim senden yanaydi
yüzümdeki işgaller senden karaydi
seni sevmek en gizli aglama biçimimdi
sana yazacaklarim sil sil bitmezdi
ve ben
sende hiçbir şeydim
sen bende herşeyken

canim
yastiginin altinda biriktirdigin yalnizliklarim
kendine varlaşip bana yoklaşan biri yapar seni
ve ne kadar kaçsan o kadar yakinsindir aslinda kendine
geciken sevdalar yikik kentlere benzer bilirsin
ve sevgisizlik alir bir gün seni benden
işte bu yüzden
sen hep sevil
hep sevil
sevil

Kahraman TAZEOĞLU




SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM


Binmediğim hiçbir otobüs,
Beklemediğim hiçbir durak kalmadı bu şehirde.
Gittikçe azalıyor hayat.
Neyi erken yaşadıysam,
Hep ona geç kalıyorum.

Sana göçüyorum her sonbahar.
Yolların çıkmıyor aşkıma.
Unuttuğun yağmurların adı saklımda.
Seni içimden terk ediyorum...

Susmaktan yoruldum.
Kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri,
Efkar demliyorum gözlerimde.
Yaşlarımı yanağıma varmadan öldürüyorum.
Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi.
Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp,
Seni içimden terk ediyorum...

Ne unutacak kadar nefret ettin,
Ne hatırlayacak kadar sevdin!
Yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin,
Biliyorum.
Beni hep bulmamak için aradın.
Yanılgımdın,
Yandığımdın,
Yangındın...

Sensizliğe yenilmek,
Sana yenilmekten zor olsa da,
Ardımda bir sürü belkiler bırakarak
Seni içimden terk ediyorum...

Şimdi
İçimizde öldürülecek bir anı bile bulamayan
İki yarım kaldık;
Tamamlayamadık bizi.
Elimden tutmadın yalnızlığımın,
Saçlarımı da uzaklarına gömdün.
İçimin mavisi senin okyanusundandı.
Al! Geri veriyorum.
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun.
Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim,
Sana bensizliği terk ediyorum.

"Yarime uzanmayan bütün dallarım kırılsın" demiştin.
Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?

Ne tuhaf değil mi?
İçimi acıtan da sendin,
Acımı dindirecek olan da...
Ya öldür beni dedim,
Ya da git benden.
İçi bulanık bir sevdanın ucunda seni kaybettim.

Aldırmadın aldırmalarıma.
Bir gecede yakıp yarini,
Şafaklara sattın ihanetini!
Külüme basanlar bile utandı yaptığından.

İşte soluk bir ömrün
Son nefesi.
Benden,
İçimden
Terk ediyorum...

KAHRAMAN TAZEOĞLU



YALNIZIM ÇÜNKÜ SEN VARSIN


"gel" desen gelirdim
gittiğin uzakta bendim
dağ gibi bir ihanetten düştüm
bu kendime son gelişim

ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime
kendimi suçüstü yakalıyorum
ve kentsizliğimin isimsizliğini
Araz'a uyak düşüyorum
gözlerime senden düşler sürüyorum
ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor
bana en büyük tehdit yine ben oluyorum

sonra bir durağa yaslanıyorum
sonra bir kente
ve sen gidiyorsun
ben kanıyorum
diyorlar ki; kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun.
oysa "gel" desen gelirdim biliyorsun

yorgun Haliç'e biraz inat
biraz ihanet bırakıyorum
ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum
aklıma düşüyorsun
düşüyorum
düşünce
üşüyorum
azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum
ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum
yalanlarımla bir hiçlikteyim
beni içinden kaç

bu kentte her yağmur kendini ağlar
aklıma düşsen yalnızlık oluyorum
ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir
nerde kimi üşüyorsun
artık kendini yakan bir ateşim
kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz
şimdi boş duraklara yaslanıyorum
boş kentlere
oysa "gel" desen gelecektim

gün düşlerime dönüşlerimde
bakışın içiyor beni gözlerimden
gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara
uzaklığına uzanıyorum
sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden
ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan
yıkılıyorum şarkılara
"kimseler biliyor"
yalnızlık dostumdu
şimdi korkum oluyor
oysa "gel" desen gelecektim

artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor
güz artığı saçlarımda oynaşan sensizlik
göz karana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan
kendimi yitirdikçe sana gidiyorum
göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum
düş satıcısı ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum
uysal yalnızlıklar satın alıyorum
gülüşümle ödeyerek
ve içimde yalancı bir katil taşıyorum
yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma
cüzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben
kirli sözlerimi temize çekme
oysa "gel" desen gelecektim

gözlerim ihanete ihbar taşıyor
kuşkulu bir cinayeti fısıldıyor kaşlarına
sözü namluna sürmelisin şimdi
en yaralı yanımdan vurmalısın beni
çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır

avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum
ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam
susuşuna kan döküyor gözlerim
sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun
oysa bilmelisin Araz'ım
kimsenin içi görünmez
ve hiç bulamadıklarını
asla yitiremezsin
bak şimdi aramızda sessiz kalıyor
söylenecek bütün sözler

her sabah akşam oluyorsun
alnından ellerine damlıyorsun
yüzündeki yağmurla iniyorsun kente
içine dert oluyorsun kentin
dışına yağmur
yüreğinde dağılıyor kristal şehirler
duvarların kan öksürüyor
ve sen
başkalarının gözlerini
yüzümde aramamayı öğreniyorsun
beni bir durağa yaslıyorsun
beni bir kente
gidiyorsun
oysa "gel" desen gelecektim

susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın
en susmakta neydi öyle
sen en dinlerken
biliyorum Araz'ım
insan kendini bulmamalı, hep aramalı
gittiğin yerden başlıyorum öyleyse
gece cinnetlerimi de alıp yanıma

denize bakmayı bilmeyenler
bir gün mutlaka boğulur
işte bundandır gözlerinden kaçışlarım

siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet yaptınız mı

ben şimdi gurbetim
içimde taşıyorum
heba olsa da senlerce yılım
oysa "gel" desen gelecektim

ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep
ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden
şairler ölüdür derler
inanmıyorum


en karanlık ceketimi giyiyordum
ışığa kördüm çünkü
şimdi ise güneşe ilerliyorum
dirilmek için

kimliği paslanıyor eski bir anarşistin
gecenin kör gözünden utanıyorum
hadi bana en militan kelimelerle saldır
batır içime cümlelerini
beyhude bir dehşet bırak
hak ediyorum

gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime
can kaybından ölüyorum
cenazemde namaz kılacağım
zan altındayım
yalanıma inanıyorum

yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan
kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin
kinim kendime
susuşum sana
küsüşüm tüm dünyaya

üstü kalsın ihanetimin
"gel" desen gelecektim

yine bir tren geçiyor içimden
sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı
saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor
görmüyorum söylemiyorsun kırılıyorum
hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede
sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan
süsle beni ey aşk
geçtiğin yerleri öpüyorum

yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum
dişlerindeki nikotin tadı terkimde
sirenler ve ateş hatları içip
sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden
ıslak ceplerimi buluyorum el yordamıyla
yasadışıyım
tutukla beni gözlerimden

kalemim bitti yitirdi şiirini şuur
öldü kanımdaki mürekkep balığı
solumdaki sise intihar etti intiharlar
bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek
yaşamak için geç bir zaman
ölmek için ise erken

çok davullu bir senfoni sürçüyor
dikiş tutmaz ayrılığımda
kirpiğinden yapılma bir darağacına
geceyi asıyorum
yoksun
bu yağmurlar ıslatmıyor beni
bir durağa yaslanıyorum sensiz
gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum
"gel" desen gelecektim oysa

kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor
şimdi herkes biraz sen biraz acı
göğsümde bir vagon
gizli sözler batıyor
fırtınalar çıkıyor üstüme

şakağımda
intihar acemisi bir şairin
delilik provaları
arkandan uluyan kapılardan
söküyorum kokunu
yokluğunu kokluyorum
yokluğunu yokluyorum

çöz gözlerimi senden hadi
ücranda yak bakışımı
gözlerine bekçi sevdam
dünden ve senden kalmayım

içine her düşen
kendi keşfi sanıyor seni
oysa sen
melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin
ve kendini acıtmak istiyorsun
ama güller kendine batamaz
bilmiyor musun
"gel" mi diyorsun

herkes kendi gördüğüne bakar
peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz
kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu
hadi en kanadığımız yerden susalım
"gel" desen gelirdim
"git" dedin ve gittin

Aşka...
Rüzgara...
Ayrılığa...
Zamana...

eyv...


Kahraman Tazeoğlu
 
En Fazla İçimde Ölürsün

En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Kızıl sonbaharım
Hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi

Ellerimde çoğul bir gölge kuşu
Adının arkasına basmadan yürüdüm
Alnımda birikti çizikler
Adımdan çıkardım aklımı
Aklımsız kaldım
Neylersin
İnsanız
Ne yapsak eksiğiz işte
Ölüme ayarlı saatiz


En fazla içimde ölürsün
Sorarım
Şiir papirüslerinin hangi köşesine karaladın beni?
Hangi hare’mden yakaladın da çiğnemeden yuttun gözlerimi?
Kekeme repliklerin ezber bozduran kuşu
Hangi rüzgârlara sattın da saçlarını
Devrik cümlelerimin öznesi oldun?

İçindeki kötü senaryoların kahramanı olmak istemezdim
Dağıldı bak derlenip toplanmış dağılmalarım


En fazla içimde ölürsün
Nasılsa yokluk rehin bırakılıyor kalana
Kalan gidene denk neyi varsa susuyor.
Ve susmak inceltiyor her yarayı
Ve susmak bakmak oluyor
Gitmediğin her yere

Kim tutuklanmış yalnızlıktan
Gizin içine gizlenen kim
Söyle beni nerene sakladın
Ki şimdi bu kadar sokaktayım

En fazla içimde ölürsün
Karla karışık yağarsın yara Bereme
Karma karışık kalırsın cinnet şeridinde
Kaldırımların kaldıramadığı her neyse işte
Bulamadığın her ne varsa büyük yıkımların izinde
Sana borcum olsun
Hiç yazılmayacak bir şiirin içinde


En fazla içimde ölürsün
Yanağında yanar avucum
Avucumda imlası bozuk bir şiir kalır
Gözlerinin namlusu döner, yakar kirpiklerimi
Kulağımda bir tepenin rüzgârı uğuldar
Gırtlağıma kadar aşka batarım
Yeteri yok. Eksiği fazla.

Neyin kaldı eksilenlerden arta
İçeri doğru kapanan bir kapıydın
Saçlarından geçtim önce
Ve kendimden öylece
Neyim yoksa var bildim
Eğildim
Eksildim
Eridim
Bir seni bitirmedim

Hangi rüzgarlara sattın da saçlarını
Uğultusuna tutunamadın

Ömürden nefes çalarak ne kadar yaşarsa insan
Öyle yaşadım gözlerini
Tenimde itiş kakış
Cebimde depremlerin
Esrarlı gece ayinleri
Volkanik şiirler
Usul usul giymedim mi sözlerini
Yalnızlığın tiradını kapamadım mı her sefer
Sensizlik seni anlattı en çok
Vazgeçmeler vazgeçmekten vazgeçti
Söyle saçlarında öldüğüm
Bir geri gidiş kaç günde gelirdi?


En fazla içimde ölürsün
Cesedini sürüklerim gittiğim her yere
Tenimin yırtıldığı yerden mi girdin içeri
Açar gibi yaparak açık bir kapıyı
Beni ikiye böldün
Hadi içimi kendine aldın da
Beni nerde bıraktın
Hangisini seçerdin benim için
Ve hangisinden vazgeçerdin kendin için

Ben yarama çoktan sen bastım
Yaşım kadar gencim
Adın çabuk diye geçti
Ardında aç köpekleri bırakarak
Ezberimden geçtim.
Hızla biten aşk şarkılarından geçtim
Senden bir şey eksiltmeden sana çok şey bırakmaktı aşk
Bildim

Kahraman Tazeoğlu
 
Askın Yalan Olduğunu Söylemediler Bana

Aşkın yalan olduğunu söylemediler bana, bu yüzden yara bereyim gönül evimde...
Kaşlarımdaki öfkeyi susturacak söz bulamıyorum lugatımda!
Yakışmıyor artık sana susmalar tadını kaçırdın yıllarca. Aramıza boyumuzdan büyük ayrılıklar koydun oldu mu? Bende kalabalığın tenhalaşıyor yavaştan... Meltem esmiyor nicedir, fırtınalar susmadı henüz. Hayat anlamsız geliyor tutunamıyorum canıma...
Ben hiç mutluluktan delirmedim ama; delirmekten mutluluğu aşkta öğrendim.
Neden herkes bakışlarını üstüme yapıştırmış bana bakıyor? Biliyorum, çok çirkinim kimin yüreğinin zilini çalsam açılmaz kapılar ardında kalırım kimsesizliğimden... Oysa ben düşlerin pembesini yüreğimin görünmezliğinde saklarım... Temiz hayallerimden kurşun yemek öldürüyor içime sığmayan umutlarımı: Yine de her gece mektuplar yazarım sana hiç okumayacağın.

Yüzün flulaştı gözümde, aklım yavaş, yavaş seni unutmaya yelteniyor sevgili!
O duyumsuz bakışlarından aldığım yitik anlamı göğsümde tutuyorum...
Geç bastırılmış bir yalnızlık ihtilali için MERHABA! bu yüzden zehirli geceler bırakıyorum ve seni onarıyorum kendimi yaralayarak. Yalnızlığımdan bir sen çıkarıyorum sensizlik büyüyor yanımda...
Mor bir ölüm giyiniyorum sensizliğimin, sessizliğinde... Seni çıkarıyorum hücrelerimin beyinden kan revan her parçan, ben kanıyorum gözlerimden sen düşerken.

Seni bende devleştirmeseydim bu kadar sen de bilmeyecektin farkının farkındalığını sevgili!...
Sen de unutamayacaksın yar beni... Her şarkıda biraz beni hatırlayacak sevgimi bırakıyorum yüreğine usulca haykırarak farkında olmasan da.
Göm şimdi beni aklının dehlizlerine sana da bu yakışır sevgili!
Beni saçlarının toroslarında uyut, beyaz gelinliği sen giydir başımın mezarına!
Sonranın azı, mor dağların eteğinde ölüm kusacak aşkın ciğerlerimden... Bu ölüm beni de korkutuyor ama; gelsem yoksun, gelmesen ölüm oluyorum; nedir bu ters denklem anlamıyorum!
VE BEN SENİ BİLMESENDE, HALA ÇOK SEVİYORUM.....

Kahraman Tazeoğlu
 
Öldüm Ulan

Sancıyan gecelerin ağırlığınca girdim hastalıklı uykularıma.
Başucumda acabalarla beynime inen saat tik takları,
Kalk git ona der gibiydi.
Dokunsan kar gibiydim parmaklarında.
Kopsan, buzul…
Acının negatifi basıyor sözlerimi.
Öldüm ulan üşümekten! Kapat/sana gözlerimi.

Vapursuz bir iskele gibi kaldım.
Mutedil dalgalı yorgunluğum.
Soysuzlaşan bir yanılgı gibi kıvrandım deliliğin biz, aşkın; sen halinde.
Meğer uçuruma yaslanmışım.
Düşünce anladım.
Girdabının burgusunda söndürmüşüm közlerimi.
Öldüm ulan düşmekten! Kapat/sana gözlerimi.

Gittin; sanki Annem öldü.
Gittin ve beni kendime uğurladın.
Kimse kendine benim kadar yoksul değildir.
İnsan kendini kendisizlikte nasıl bulur?
Bir haciz gibi girdiysen içime,
Bu benim kendime olan borcumdandır.
Sanki bir kuş gagalıyor beynimi.
Öldüm ulan düşünmekten! Kapat/sana gözlerimi.

Yaşamla aramı açacak yaralara göz yumuyorum.
Sana ağır yaralanmayı seviyorum.
Kan kaybından gülüyorum.
Dramlardan çalınmış bir ölüm gelir şimdi suzinak makamında.
Aşk yapışmıştı o gece boğazıma.
Kurtulsam ölecektim.
O yüzden aram açık aramla…
Nicedir oyunbozanım; susuyorum sözlerimi.
Öldüm ulan küsmekten! Kapat/sana gözlerimi

Her gemide bir fırtına izi saklıdır.
Bundandır kendi gözyaşlarımızda boğulmalarımız.
Saçların ağlıyor mu hala bilmiyorum ama kayboluyorsan dallarında,
Bu senin kendine sarmaşıklığındandır.
Bir kişinin yalnızlığının kaçla çarpımıdır iki kişinin yalnızlığı?
Ve kaç yalnızlık çıkar bir kişinin yalnızlığından?
Sus! Biliyorum.
Yalnızlık yokluğun avuntusudur.
Binlerce gündür boğazıma usturayım.
Özgürlükte çürüyor uçurtmamın çıtaları.
Dua et de ölümün farkına varmadan ölelim.
Öldüm ulan ölmekten! Kapat/sana gözlerimi.

Kahraman Tazeoğlu
 
Ayrılık Gelmeden Git Sen

kimsesiz bir gökyüzüne
lâl bir dilin tüm sesiyle haykırması kadar sağır,
karanlık sularda,bir âmânın gözlerini araması kadar kör;
yani anlamsızlığa yeni anlamlar yükler gibi
yalnızca yalnızlığa anlatıyorum kendimi…
çıkmaza düşmüş şiirlerin koynunda
bir uzun yol oluyor kalemden süzülen her harf
her hece aklımın kabristanlarında yankılanan
sahipsiz bir ölüm çığlığı,
masumiyeti sesimde eskiyen…
ve dudaklarımın ucunda bitmek bilmeyen acılı tiryakilikler
ve sonrasızlığın deminde keder dökülüyor kağıtlara
hâsılı aşk; ölü doğmuş bir çocuk şimdi
yüreğimin sevda çukurlarında…
hadi yâr kendini al gecelerimden
al ve git!
zaten bir uzak düştü benimki;
ertelenmiş zamanlarda resmedilirken mavinin imkansızlığı,
şiirler nice sevdaya küs bakış hüküm giymişken,
ezbersiz acılar eşliğinde gözlerinde tükenmek
ve ölebilmek kirpiklerinin iz düşümünde
hani meçhul bir izbede seninle el ele…!
oysa mutluluğu çoktan rehin bıraktım ben
bilmem hangi şehrin emanetçisinde
ve senden habersiz,
adından acılar türetiyorum şimdilerde…
dilimin ucuna geliyorsun bir zaman
yaşamak soruyorsun!
yaşamak; kör bir sancıdır sol yanımda,
dönüşsüz bir türkünün kambur sesinde yitip giden…!
ve dinledikçe kendimi,
kâbus olup büyür geceler karanlığın uğultulu yollarında…
ben kaçmak isterken her şeyden
gözlerin adına kendime sefer üstüne sefer eylerim.
sana çok benzeyen bir şehir olur geçtiğim her yer
her yer öylece uzar gider içinde gözlerimin
ve bizden çok uzakta
mevsim çömezi bir haziran
sonbahara uyanır şehr-i İstanbul,
gözlerinde bir mavi yangın
ve saçlarından dökülür martılar
Üsküdar’da pasaklı bir deniz kızının
sâhi martılar diyordu bir şair:
“martılar ki sokak çocuklarıdır denizin”
yani öylesi kimsesiz ve unutulmuş
yani morarmış kanatlarında münzevi bir hayat taşıyan
sonrası geç kalmış yaşanmışlıklarda
bulutsuzluğa prangalı bir çift yağmur damlası,
yağmasın diye kulelerde saklanan..!

işte böyle “can” dediğim:
yetim çocuklar hüznünde
kâhır yüklü gölgeme
çokça sahiplik etmişken bedenim,
yorgunluğun kıyısında
hüzün olup işlenmişim ömür gergefine…
çapulcu dillerin nazarında
sevdaya zûl libaslar giyinen,
uğursuzluk alâmeti koca bir hiç’miş adım…
ötesi yok!
gurbet yokuşu ağlamalar pazarında
iki damla gözyaşıymış bedelim
ve soyunup benliğimden
elem üstüne elem giyinmiş
sana pervane yüreğim
gözlerimde gözlerini ateş bilip yanmışım öylece
hiç ses etmemişim
meğer ne çok kedermiş
gözlerinin içinde tutuklu kalmak..!
lâkin sevmişim işte
her şeyden ve herkesten öte
sadece sevmişim seni…
ama sen kendini sök düşlerimden
sök ve git şimdi!
yolların koynunda
başımı yaslayıp ölümün yamacına
bunca acıyla yoldaş olmuşken ben
sen kaç benim kalabalığımdan
ve bir intiharın şafağında
sesini sil şiirlerimden
olmasın dönüşü gittiğin yolun
kalemi kırılmış gelişlerin hükmünde
sonsuz bir gidişle
unutmalara aç yüreğini,
yüreğini toparla yüreğimden
cellat bayramı asılışlarda
nasırlı urganlar kuşanmış şiirlerde seyreyle yüzümü
ve zamana not düşsün akreple yelkovan
yüzün kalbimin ortasında
yalnızlık yazgısı yemin olsun
ki belki arınıp mezar kalabalıklardan
ben yine ben olurum…!
yağmurlu bir gökyüzü akşamı
hani olur ya!
düş yorgunu bir martı gelir de hatırlatırsa beni
“ziyan ömürler kucağında
kendine has ölümler büyüten
bir deli çocuktu” dersin…
hadi git şimdi
git ki gözlerine “ayrılık” değmesin...

Kahraman Tazeoğlu
 
BEN HEP KENDİMİ ÖLDÜRDÜM


Ben hep kendimi öldürdüm.
Her gece aynı saatte düşünce bu şehrin tenha sokaklarına gölgem ceketimin iç cebinde sakladığım paslı makası sıkıca kavrayıp sapladıkça göğsüne asil sevdalarımın;
ben hep kendimi öldürdüm ..

Ben hep kendimi öldürdüm.
Terkettikçe kendimi bu ıssız karanlıklarda adandıkça çoktan dost hanesinden çıkmış isimlere defterimden seçip seçip yeniden.
Kendimden başka herkesi defalarca bağışladıkça.
Yeniden hep yeniden yepyeniden acıdıkça; ve doymadıkça ısrarla adına sevmek dediğim bu intiharlara; ve direndikçe anlamsızca ömrümün kalan taraflarını incelikle isteyen gözlerine çocuksu hilesiz çıkarsız savunmasız bir sevdayı iliştirip kapıma gelen bir acemi sevdalıya; bu küflenmiş acıya da aşk gibi hızla alıştıkça; gözlerim ağlamanın büyüsüne bedenim bu ölümcül raksın ritimlerine ayak uydurdukça; ve aşağıladıkça içimde kolay kazanılmış zaferleri mutlu biten gündelik öyküleri huzurlu bahar resimlerini ve hüznün içinden geçmediği tüm şiirleri; ben hep kendimi öldürdüm ..

Ben hep kendimi öldürdüm.
Yüreğim yenilenmedikçe baharda içimden halka halka çürüdüm.
Bu fırtınalar için yaratılmış kasırgalar için hayata hazırlanmış güçlü dallarım sırf yeterince inanmadığımdan sırf bu sessizliğe olan sonsuz düşmanlığımdan sırf sıradan olmaya koyduğum garip tavırdan toprağa çevirdiler yüzlerini çaresiz günden güne usuldan.
Şimdi yeniden güneşe uzanmaya çalışınca anlıyorum tutulan kaslarımın eğilen dallarımın dönüşsüz bir yolda ilerlediğini. Yalnızca denemediğimden neleri göze alabilirim; hiç bilemediğimi.
Şimdi yaşama tutunmaya karar verince fark ediyorum.
İçimdeki çocuğu yıllarca yalnız bıraktım.
Kendimi atıp tüm savaşlarımda ortaya anlamsızca hasarlar aldım.
Çok kanlı çok yananlı yıllar geçirip bir yığın yanlışı içime gömdüm.
Zafer kazanmak için silahımı her dolduruşumda her basışımda tetiğine sözcüklerin;
ben hep kendimi öldürdüm ..

Ben hep kendimi öldürdüm.
Varsayımlar üzerine sevdalar kurdukça korkaklığımdan uzakta yürekler seçtikçe geçmişimin tek bir anına dahi dokunulmasına tahammülsüz olan bencil yanımdan ve yaklaşan herkesi
yaktıkça kendi kapılarımda yalnız bıraktıkça tuzaklarımda boğdukça ve dönüp arkama bakmaksızın hep aynı kişiye hep aynı zamana hep aynı çıkmaza geri döndükçe kendi kendimi kanatırken suçüstü yakaladım.
En çok kendimden yana yaralar edindim.
Herkesin hayatından öfkeyi ayıklarken kendi gözlerimde nefreti gördüm; ben hep
kendimi öldürdüm..

Ben hep kendimi öldürdüm.
Şizofren sevdalarımdan sıyrılmayı reddedip elimde kalan tek şeye ;sadakate sığındım.
An geldi kimi kiminle aldattığım kime ısrarla sadık kaldığım bile karıştı.
En büyük ihaneti kendime ettim.
En büyük yalanı da içime söyledim sanırım.
Kendimi bu yüzden hiç affetmedim. İnatla sevgi; dedikçe bu saplantılara içimin odalarından dışa kovuldum.
Sevmeyi de adamakıllı sevilmeyi de (bir otobüs koltuğunda unutur gibi şemsiyemi ) hatırlamadığım bir yerinde geçmişin unuttum.
Alışmaya çalıştım bu yüreksiz halime.
Düşlerimden bile zamansız kovuldum.
En iyi bildiğim şeyi yaptım böyle zamanlarda.
Yaralarımın kabuklarını kaldırıp en azından kandan resimler çizdim.
Karşısına geçip tuallerimin yüzümü geceye kanarken gördüm.
Cinayet sandığım bu cinnet anlarında ben hep kendimi öldürdüm ..


Kahraman TAZEOĞLU
 
Ayrılığın önsözündeyiz daha..
Bir kaç sayfa okudukça,bir önceki sayfaya dönülen
bu garip kitabı bitirdiğimizde,gençliğimiz pılını pırtısını toplamış
olacak...
...Avazımız çıktığı kadar susacağız...

Kahraman Tazeoğlu
 
UYANMA DİYE

Saçlarını rüzgara satan kıza ..

Uyanma diye açık pencereden içeri koşan sesleri yuttum
Şafak söktükçe ben diktim
Dimdiktim
Eğilmedim
Uyansan belki gidecektin

Caddelerde canhıraş kamyon sesleri
Caddelerden kırık farları topladım
Yoksa uyanacaktın
Yaz sıcağında tavla şakırtıları
Kulağından kırık zarları topladım

Bir vakit yastığından saçların aktı
Ak değil karaydı
Uçları kırıktı
Dallarındı
Kırılmış dal uçlarında sabahladım

Uyanma diye
Sayıklamalarını ayıkladım
Sesli harfleri çıkardım
Seslerini kulağına yasakladım
Duysan belki uyanacaktın

Sana bir şiir yaz'dım
Bir şiir sonbahar
Yanında kal'dım
Uykunda firar

Uyanma diye
Gökyüzünden en parlaklarını çaldım
Gecene uzak yıldızlar kaydırdım
Uyanma diye uyanmaları içime sakladım
Sabah ezanlarını senden kaçırdım
Yüzüne baktım
Yüzsüzlüğümden utandım

Derin uykuna düştüm
Rüyana masal

Boyundan geceye düştü yastık
Ellerimle saçlarına yas'tık
Sayamadım kaçtık
Geceyi sana yazdık

Ölme diye nefesini dinledim
Sen aldın ben verdim
Ben verdim sen aldım
Yoksa uyuduğumu sanacaktın
Uyanma diye ben öldüm
Ölmezsem uyanacaktın ..

Kahraman TAZEOĞLU
 
BANA KALBİNİ VER​


Avuçlarımda tutacağım mayınların yerine.
Acele giden gece zamanlarında çarpacağım bir duvar emniyetinde
Gülüşünü ver bana.
Düşerken dibe,
soluklanacağım ama asla tutmayacağım ellerini ver bana.
Tercüme edilmemiş öfkeler seyrelsin ömründe.
Yüksek sesler alçakça dinlenir.
Bana usul sessizliğini ver.
Lütuflar karşılık ve karışıklık için sunuluyor hayatın asil isimlerince.
Adının anlamını ver bana.
Telaffuzunda özlemlerin dindiği adını ver bana.
Başkaları, bu aşkı oyalamak için var olur.
Ne kadar durdururlarsa nefesini, o kadar hızlanırlar.
Bana kendini ver.
Her şeyden ayıkladığın kendini…
En iyi ölüm berbat bir yaşamın kıyısında bekler.
Seninle gerçeklerin intizamlı duruşunda yalanlar yumağını çözmek için varım.
Bana gücünü ver.
Yaralar değil canı yakan. İzin tendeki çirkinliği ve merhemin kabadayı yardımseverliği…
Yaralarını göster ve bana izlerini ver.

Günün bütün aynaları beni gösterdi aksinde.
Baktıkça seni gördüm.
Bana var oluşunun sırrını ver.
Günbatımlarında gözümün değdiği yerlere kurul.
Senden olma güneşlere kamaşsın bakışım.
Bana zamanını ver.
Atlardan daha hızlı koş oraya.
Soluk soluğa kaldıkça koş…
Yarını ertelediğim geçmişin geçmezliğine inat, vaktinde yetişmek için bana,
bir kez olsun yok et geç kalışını ve durmadan koş oraya.
Bana verdiklerinle bekliyorum seni.
Düşsüz ve sonuna kadar gerçekli bir aşkın içinde…
Kuşlara takılmasın ayakların.
Takatini zorla ve koş…
Oraya… Kent soysuzlarının, aşk eşkıyalarının, gurur kırmak için hendek kazanların,
dokunuşun esrarından acizlerin, kontrol edilmeyen sevilerin,
intiharla harlanmayan yaşamların olmadığı oraya… Koş…
Ben bütün gemileri uğurladım. Gitmeyeceğim.
İçilmiş yeminleri kustum şehrin meydanına.
Yıldız sağanağına bağır açmış bir yeryüzündeyim.
Yazılmış sözleri susuyorum.
Konuşarak, yazılmamışları siliyorum.
Bana hecelerini ver.
Yarım kalan öykülerimin noktası olmaktan vazgeç.
Bana başlangıçlara yeter hevesini ver.
“Susacak var” edilen bir yemin, sözle tutulamayan.
Bana yüzünden çizgiler ver, gülüşünle belirginleşen ve hiçbir gamzeye yer açmayan.
Suya yazılmaktan kurudu kelimeler…
Bana bir cevap ver!

Kahraman TAZEOĞLU
 
BENİ SUSARKEN BÖLME

Yüzünün hangi oylumuna takılsam
Uçsuz uçurumlara düşüyorum
Ağlayınca şişen göz kapaklarında
Hangi tankerleri yüzdürdün bu akşam?
Sığınağımıza kaçan birkaç damla yağmur
Gözyaşına mı karıştı yoksa?
Fazla değil mi bu sessizlik ikimize;
Beni susarken bölme!

Satır aralarındaki sızıntıdan kendimi ele veriyorum
Ben sana, seni gösteren bir aynaydım
Dökülseydi sırlarım sen de göremeyecektin
Ben ki kendimi yine sırlardım
Sen kendine yeni aynalar bakmasaydın
Buldun mu yüzüne en uygun olanını ?
Ve ağrılarını saklayabildin mi, sırsız aynaların sırrına?
Kulaklarıma sağır sesler peydahladım
Beni susarken bölme!

Az daha doğduğumuz öykü de ayaküstü ölüverecektik;
Anamızdan emdiğimiz acılar burnumuzdan gelecekti az daha…
Dipsizliğinde dibi tutarmış sandık, sanma oyunlarımızda
Meğer suskunluğumun dibi karaymış
Ben kuyu sanmışım
Beni susarken bölme!

Merhemine biraz Ağrı sür biraz Toros
Yol ortasında adresim yutuluyor bırakma ellerimi
Duru durdurmaya duramıyor, durak sandığımda köprüleri
Oysa her şeyi birleştiren köprüler yine ayırdı bizi
Saçlarını sakladığın rüzgarı biraz savursan
Açılmayacaktı bu kıyı şeridinden
Zulamdaki sardunya suskuları
Beni susarken bölme!

Ellerin büyükken ellerimden
Hangi coğrafyama sakladın, mendilleşen parmaklarındaki yaşları?
Bana do minör bağırma
Uslu bir su kuşuyken bünyemde
Verdiğin geçici rahatsızlık için, ömür dilerim senden sadece!
Ben sana ne yaptımların kaldı bak
Bu ucube caddelerde
Susmanın onaylamak olduğunu hatırlattığın bir gecede
Beni susarken bölme!!

Kahraman TAZEOĞLU
 
Üst Alt