Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Engellilik hareketine yeni bir yol önerisi: Normalleşme! [Tartışma]

emrullahemin

Yeni Üye
Üyelik
20 Eyl 2010
Konular
1
Mesajlar
4
Reaksiyonlar
0
Tarihi ve sosyolojik açıdan bakıldığında hak eksenli mücadelelerin farklı alanlarda da olsa benzer bir süreçten geçtikleri görülür. Hak arama eksenli mücadelelede genelde şu üç aşamadan bahsetmek mümkündür;

1- Radikal Dönem: Kuruluş veya mücadele sahası oluşturma dönemi olarak da adlandırılabilecek bu dönemde hak arama alanının düşünce ve eylemleri genelde sıradışı ve sarsıcıdır. Örneğin konu kadın haklarıysa, bu alanın öncüleri olan feministlerden kadınların hakkını aramanın ötesinde "erkeksiz bir dünya" veya "kadın egemen bir dünya" talepleri görmek şaşırtıcı olmaz. Çünkü bir kavga sahası açmak, bir mücadele alanı dizayn etmek kolay değildir. Hem kitlelerin dikkatini çekmek, hem de talep çıtasını en üste koymak adına mücadelenin hem etkinlik süresini, hemde başarı şansını artırmak için böyle davranılması kaçınılmazdır. Bu süreçte talepleri ve metodu sıradışı ve çılgınca bulanlar bir süre sonra bu çılgın taleplerin, yani radikal dönemin hemen sonrasındaki pek çok talebin yerine geldiğini şaşırarak görürler. Mantık çok basit, çıtayı koyabildiğin kadar yükseğe koy, en kötü ihtimalle boy hizana kadar indirirsin!

2- Akılcı İşlevsel Dönem: Bu döneme geçildiğinde radikal dönemin retorikleri tekrar edilmesine karşın, hak arama olgusunun karşısında duran güçle veya güçlerle bir iletişim kurma süreci de başlamıştır. Bu süreçte akılcı bir tutumla hak arama disiplinini ne istediğini bilen, neye talip olduğunun farkında bir çizgiye taşımakta önem kazanır. Böylece taleplerin tutarlılığı ve bilimselliği kamuoyunun şekillendirilmesine katkıda bulunacak ve bu da işleri kolaylaştıracaktır. Örneğin işçi hakları bağlamında ücret dışında işçi can güvenliği ve sağlığı, sosyal güvenliği vb. konular bu dönemde gündeme gelebilecek konulardır.

3- Tam İletişim Ve Kazanım Dönemi: Bu dönemde artık hak arama çabası bir çileden çok getirisi olan modern bir kurumsallığa dönüşmüştür. Bunun yanında artık hak arama çabası sorunun çözümünden çok bu karlılık düzeyinin korunması nispetinde düşük bir yoğunlulukta sürdürülebilirliği öngörülür. İşte bu yüzden hak arama disiplininin samimiyetinin sorgulandığı dönem bu dönemdir. Bütün bu sürecin doğası gereği bir süre sonra belli dezavantajlılık gruplarının talepleri normalleştiği düzeyde bizzat dezavantajlı gruplar tarafından hak arama disiplinini yürüten kadrolar ve kurumlar tasfiye olur. Böylece bütün bu sosyolojik tablonun hakikatine ulaşılır; normalleşme.

Engellilik Olgusu Bağlamında Süreç Analizi
Hiç şüphesiz engellilik hareketi de bu süreçlerden geçti/geçiyor. Ancak bu geçişler bu tip hareketlerin doğasına uygun bir biçimde mi ilerliyor bu çok büyük bir soru işareti olarak ortaya çıkıyor. Ve bütün bu gidişat bir dezavantajlı kitle olarak engellilerin yaşam kalitesini, eğer hala mevcut olduğuna inanılıyorsa engellilik hareketinin geleceğini doğrudan etkiliyor. Bu bağlamda ülkemizde engellilik hareketiyle ilgili en büyük eleştiri, bu hak arama süreç eğrisinin dışında kalmasıdır. Çünkü bu ülkede ne engellilerin nede temsilcilerinin hak arama mücadelelerinde bu süreçlere uyumlu bir seyir olmadı. Şöyle ki; tam bir radikal dönem olamadığı için devleti ve toplumu irkilten, "noluyor yahu" dedirten bir şaşkınlık ve dikkat çekme süreci yaşanmadı. Bu nedenle indirildiğinde engellilerin boy hizasına gelebilecek bir talep biçimi de oluşturulamadı. Bunun bir neticesi olarak da doğru, sahih ve gerçekçi bir hak arama zemini de oluşamadı. Böylesi bir kuruluş ve mücadele sahası oluşturma eyleminden mahrum kalan hareket belki de pasif marjinalleşme denebilecek bir yola girdi ve o yolda küresel sürece veya en azından terminolojiye adapte olma yerine konunun doğasından uzak bir dil oluşturdu. Kendi radikal dönemini kurumsallaştırmayı beceremeyen hareketin işlevsel akılcı işlevsel döneme benzer girişimleri de maalesef kadük kaldı. Çünkü radikal dönem bir çığlıktır ve insanların korku, endişe ve merakla o yöne dönmesini sağlar. O yüzden bu süreç yaşanmadan diğer sesler içinde akıllı ve tutarlı tınılar taşısa da yaşamın gürültüsü arasında kalmaya mahkumdur.

Sonuç olarak ilk iki süreci ıskalayan hareket bu pasif marjinallik süreci içinde tam iletişim ve kazanım sürecinin sahicilikten uzak sancılarını yaşamakta ve yaşatmaktadır.

Bir Öneri; Normalleşme
Genel tabloya bakıldığında engelliler ve aileleri ne istiyor sorusunun net bir cevabı oluşmamıştır. Bu sorunun neredeyse her engel grubuna, her stk yapılanmasına, ideolojik düşünceye göre bir cevaplar silsilesi bulunmaktadır. İşte bu durum sorunun mevcudiyetinden nemalanma sorununun hem kaynağı hemde dayanağıdır. Devletin işleyişi içinde temsil ettiği kitlenin kazanımlarını en üst düzeyde tutmakla yükümlü olan stklar bunun yerine temsil ettikleri kitlelerinin sorunlarının oluşturduğu arabesk ortamı sürekli gündemde tutmaktadırlar. Çünkü orada çözüm bir disiplin oluşturma bilincinin sonucu değil, kendi kişisel yüksek kabiliyetlerinin bir tezahürüdür! İşte bu çarpık yaklaşım biçimi, bu ikircilikli tutum normalleşmenin önündeki en büyük engellerdir.

Bu süreçte normalleşme; engelli bireyin taleplerinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan diğer bireylerin taleplerinden farklı olmadığı, vatandaş olmanın doğal bir sonucu olduğu bağlamında yeni bir yol ayrımını ifade etmektedir. Evet engelliler fiziki, sosyal, iletişimsel vb. alanlarda pek çok sorunla karşı karşıyadırlar ama hiçbir sorun bir insanın mağduriyetinden önemli değildir. Üstelik normalleşme bilinçaltında kalan karanlık ötekileştirici kalıntıları yokedecek berraklıkta bir yoldur.

Normalleşme; amasız, fakatsız, lakinsiz samimi ve ortak bir dil arayışının adıdır.
 
Normalleşme üzerine tezler

Engellilik hem biçimsel olarak, hem de biçimin oluşturduğu travmalar itibariyle anormal bir durumu ifade etmektedir. Normalin sağlıklılık üzerinden değerlendirildiği bir anlam dünyasında bu durum hiç de "anormal" değildir. Engelliyi insan olma, birey olma sınıfının uzağında bir tür olarak algılamayı biçimleştiren şeyin referansı da işte bu normal dışılık olgusudur. Birşey normal, doğal ve alışılmış değilse, onun izlediği yol, kendini ifade etme biçimi de ona göre olacaktır. Burada sorgulanması gereken normal olmama durumunun oluşturduğu travmadan çok, normalin dışında konumlandırılan bir insan topluluğunun bu ötekileştirmeye verdiği tepkinin biçimidir. Biraz daha açmak gerekirse; iki insan bir konuda tartışsa ve biri diğerine " sen normal değilsin " dese ötekinin vereceği cevap; " Evet değilim, hatta öyle değilim ki bu beni senin karşında aciz ve çaresiz bırakan da bizatihi bu anormalliğin kendisidir " de olabilir; " Benim farklılığımın gerçekliği tartışılmaz ancak, bunun senin normallik algın veya kabulün üzerinde konuşulması ve biçimlendirilmesi de doğru değil. Çünkü ben normalin dışında kalmam bizzat senin normallik algının üzerinde biçimlendiğinde bunun adı ötekileştirmedir" şeklinde de olabilir. Birinci tepki kendine anormal yani normal olmama üzerinden bir kimlik edinmeyi ifade ederken, ikinci tepki biçimi normalin ne olduğunu sorgulayan ve farklılığının bilinciyle kendine yeni bir yol açmayı hedefleyen bir birey tavrını ifade eder. Bugüne değin engellilerin, ailelerinin ve sivil toplum temsilcilerinin tepkileri hep ilk tepki biçimi gibi olmuştur veya ona benzemiştir.

EKSİKLİK TANIMI YERİNE FARKLILIK
Normalleşme bir hedef, buna engel olan unsurların başında da bizzat engellilerin kendi konumlarını belirlerken kullandıkları sözcükler geliyor. Bu sözcüklerden veya tanımlardan biri de "eksiklik". Engelli bireyler kendi fiziki durumlarını eksiklik veya yoksunluk tanımıyla ifade etme gereği duyuyorlar. Sağlıklı bir birey bedenen tam ve kemal noktayı işaret ediyorsa, engellilikte eksiklik oluyor. Oysa bedenen var olan şey farklılıktır. Engelli bir birey engelli olmayandan farklıdır. Bu farklılık yalnızca bedensel farklılıkla da sınırlı değildir. Gereksinimleri, ihtiyaçlarını giderme biçimi, kullandığı fiziki, psikolojik ve sosyolojik malzeme herşey farklıdır. Böylesi bir farklılıklar manzumesine "eksiklik" olarak bakmak kendi varlığını bir olmuşluk ve kemal noktası olarak görenlerin bakışıdır ve oryantalist bir üslup barındırır içinde. O nedenle eksiklik yol açan, yeni bir ufuk işaret eden bir yaklaşımdan çok engelli bireye giydirilmiş, çoğunlukla da bizzat yakın çevresi ve kendisi tarafından giydirilmiş bir deli gömleğidir. Engelli, eksik, kusurlu, defolu, sorunlu bir varlık değildir. O, çeşitli sebeplerle toplumu oluşturan diğer insanlarda da görülebilen pek çok farklılık gibi farklılık yaşayan bir kesimdir. Farklı olmak aynı hukukta, aynı haklar konusunda biraraya gelebilmeyi ifade ederken, eksiklik bunun aksine üçüncü sınıf bir vatandaş olmanın, varlığı öteki insanların merhametiyle mümkün "yaşam destek üniteli" bir bireyi ifade etmektedir. Bu nedenle engellilerin tanımsal çerçeve olarak eksiklik/acziyet olgusundan, farklılık/eşitlik kavramına yönelmesi gerekmektedir. Çünkü eksiklik bir mağlubiyeti, farklılık savaşmaktan çok kendini ifade etmeyi çağrıştırmaktadır.

FARKLINININ NORMALLEŞMESİ
Toplumun genelinden bedenen "farklı" olan engelli bireyin normalleşmesinin kaynağı birer toplumsal put haline gelen klişeleri kırmak, bir lütuf olarak sunulmuş kendini ifade etme imkanlarını bir imkandan çok hücre görerek terketmektir. Bu, zavallı klişeleri geçersiz, engellilerle ilgili oluşmuş çarpık geleneği de red anlamına gelmektedir. Farklı olanın normalleşmesinin kaynağı farklılığının zenginliğidir. Bu yüzden normalleşme eşit yurttaş bilinci ve insan olma erdemini referans kabul ederek yürümeyi gerektirir. Böylelikle acımanın yerini saygı, klişelerden doğan samimiyetsizliğin yerini gerçekçi bir anlama çabası alacaktır. Engelli bireyin farklılığı, mücadelesinin hem dayanağı, hemde estetiğidir. Çünkü dünyayı dönüştüren güç tarih boyunca farklı olandan çıkmıştır. Tarih dediğimiz belge ve bilgiler bütünü farklı insanların ve medeniyetlerin imzalarından başka şey değildir. Bu açıdan bakınca engelliler bir yönden bir mağduriyetin kahramanıyken, öte yönden toplumu dönüştürecek bir dinamizminde sahibidirler. Normalleşme kavgayı doğru zeminde yapmanın adıdır. Birşeyi engelliler için istemek yerine, dünyanın kabul ettiği standart ve bakışı kendi ülkesinde de hakim kılma çabasının adıdır. Yani bir devlet kurumunun girişinde rampa, içinde engellilerin binebileceği bir asansör bulunmaması oraya bir engellinin gidememesinden ziyade, orada devlet aklınının doğru işletilememesi, çağdaş normların oluşturulamaması anlamına gelmektedir. Mücadelede böyle bir dil oluşturulduğunda normalleşme süreci de işletilmeye başlamış olur.

Normalleşme engellilerin son çıkış noktasıdır. Artık malum kafa malum zihniyet biçimiyle yürümek imkansızdır...
 
Üst Alt