Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Kadın olmak: en büyük engel [Tartışma]

yalnizbiropera

Yeni Üye
Üyelik
16 Haz 2005
Konular
13
Mesajlar
32
Reaksiyonlar
0
bugünkü cumhuriyet ankara eki'nde yayınlanan yazım. ilginize bilginize.

KADIN OLMAK: EN BÜYÜK ENGEL

Geçmiş yıllarla karşılaştırdığımızda Türkiye engelliler konusunda önemli gelişmelere imza attı. 10-20 yıl öncesine nazaran, bugün sokaklarda daha çok engelli görüyoruz. Hem engellilerin kendisinin hem de toplumun bu konudaki bilinç seviyesi yükseldikçe, mekanlar kadar insanların bakış açıları ve düşünceleri de engelsizleşiyor.

Engelsiz yaşam için bu köşeden seslenen bizler, engelin bedenlerimizde, ruhumuzda ya da zihnimizde değil, düşlerde ve düşüncelerde olduğuna inanıyoruz. Herkes için herkesle birlikte engelsiz bir yaşamı düşlüyoruz.
Sokağa çıkamadığımız, istediğimiz mekanlara gidemediğimiz, her vatandaşın hakkı olan eğitim, sağlık ve sosyal haklardan yararlanamadığımızda tıbben bir engelimiz olsun ya da olmasın, hepimiz engelliyiz. Sevmek ve sevilmek, gülmek, umut etmek, hissetmek, düşlemek ve aşık olmak. Bunlar da her insanın hakkı, eğer bu haklara sahip değilsek de engelliyiz.

Engelliler ile ilgili bugün geldiğimiz nokta yeterli mi? Elbette değil, ama bu alanda attığımız her adım başka adımlarla birleşerek bizi güzel gelişmelere ulaştırıyor.

Peki Türkiye, Duygu Asena’nın yıllar önce bir çığlık gibi dile getirdiği “Kadının Adı Yok” noktasından bugün nereye geldi?

Bugün geldiğimiz noktada, Siirt’te bir genç kızın, N.E.’nin, erkek arkadaşı ile buluşmaya gittiği 6ncı katta bulunan bir radyo abisi, babası, amcası, kuzenleri tarafından basılıyor, N.E. abi tarafından camdan aşağı atılıyor, ölmüyor. Bindirildiği ambulansta amcası tarafından 5 yerinden bıçaklanıyor. Namussuz N.E. yine ölmüyor. Yani tıbben. Olay sonrası tutuklanan namus düşkünü ailenin erkeklerinden abi ve amca hariç herkes serbest bırakılıyor. N.E., nedense sonradan ilk ifadesini değiştiriyor, abi masumdur, 6ncı kattan onu aşağı abisi atmamıştır, kendisi atlamıştır. Abi serbest bırakılıyor. Şimdi masumiyet sırası deli raporu alan amcada. Belki bu satırların yazıldığı sırada o da serbesttir.

N.E.nin belki bu olaydan önce bir adı vardı. Ama artık yok. O artık N.E.
Son günlerin başka bir gündem haberinde, 70’lik Halis Toprak ile evlenen 17 yaşındaki kızımızın amcası, yeğeni ile gurur duyduğunu söylüyordu gazetelere…
Hüseyin Üzmez’in ve türbanlı eşinin televizyon kameralarına gülümseyen yüzleri gitmiyor gözümün önünden…

Kadının başındaki örtü ve bedeni üzerinden siyaset yapılan bir ülkede, “Kadının Adı Yok”tan bir adım mesafe katedememek, tv ve gazetelerden hergün onlarca N.E. hikayesi dinlemek pek çoğunuzu şaşırtmıyor olabilir. Ama inatla şaşırma ve utanma duygumuzu kaybetmemeye çabalamalıyız. Çünkü eğer bu duygularımızı kaybedersek geldiğimiz noktayı çok daha vahim olarak tanımlamamız gerekiyor.
N.E.nin yaşadığı sömürü, taciz ve şiddet, engelli kadınlara, özellikle karşı koyacak gücü ve bilinci olmayan ortapedik, görme ve zihinsel engelli kadınlara yapıldığında trajedenin boyutu da değişiyor.

İşin bir başka can yakan yanı ise; kadınlara yönelik şiddetin aktörlerini doğuranlar ve büyütenlerin yine kadınlar oluşu; N.E.lerin adı yokolurken susan anneler, nineler, ablalar. Kadınlar şiddet görürken susan kadınlar… Yokolan her kadın isminden, kadınlar ve erkekler olarak hepimiz sorumluyuz…
Birgün engelliler konusunda dört dörtlük bir ülke olabiliriz. Ama töre adı altında kadınların katledildiği cinsel özürlü bir ülkede, engelsiz yaşam sürüyoruz diyemeyiz.

N.E.nin adı yoksa, Türkiye’nin de adı yok. Hiçbirimizin adı yok.
Düşlerin, düşüncelerin ve aşkın engelsiz olduğu bir ülkede yaşamak dileği ile…

ŞULE TÜZÜL

21 Ağustos 2009 Cumhuriyet Ankara Eki
 
Bende engellıyım...cok haklısınız allah herkese yardım etsın.
 
Dileğinize ve düşlerinize katılıyorum.
Umarım bir gün adımızı buluruz
 
Adsız kadınlar olmak ve sadece kadın olmak yetmiyor,önce insan olmayı öğrenmemiz gerekiyor.Aslında erkeğin de adı yok...Erkeklerin adı olduğunda kadınların da olacaktır...
Hem kadın hem de erkek olarak adımıza kavuşur muyuz bilinmez,ama çekilen acıların,konulan engellerin ortak olduğunu biliyorum...
Engelsiz aşklar ve engelsiz düşünceler dileğinize katılıyorum,umarım günün birinde gerçekleşirler....
 
guzel bır anlatımla kaleme aldıgınız yazınızı begenerek okududum ıyı bır hıtabet gucunuz var yazmaya devam etmenızı yurekten ısterım
toplum bılınclenıp medenıyet sevıyesı tam oturursa bu dedıklerınız hepsı duzelır ama nerde o bılınc
cahılıyyet adına muslumanlıgı dını ham softalık adına tore adına bu anlattıklarınız her devırde ıslemde olacaktır
cıkarına tekerıne comak sokulanlar napsın en azından kadını zayıf yerınden yakalayacak ezmeye calısacaktır
engel butun ınsanların yasamında her zaman vardır buna dık duran sızlanmadan yılmadan calısanlar care bulur kanaatındeyım
bedensel fızıksel engelle ınsanların hayatta karsılastıkları engel baska bır seydır bence
 
yazınızı okudum size hak veriyorum .ama bu ikinci sınıf kalmayı kadınların tercihi niçinmi doğumdan başlayarak anneler kız çocuklarına kendi görmüş olduğu ilkel şeyleri anlatarak kız cocuğunu ta küçük yaşta anlatarak ikinci sınıf insan olarak yetiştiriyor.nasılmı önce baş örtüsüyle başlıyor. saçını kapat günahkar olusun diyerek sanki bu bizim dinimizde varmış gibi cocuklarını yetiştiriyorlar.şimdi bi kaç kişi derki dinimizde var dinimizde saçınızı kapatın diye bişey yok kadın erkek eşitliği var hz. muhammed yaşasaydı bu gibi insanları dinimize uygun bulmazdı .peygamberimiz her zaman eşitlikten yana kadınları ezdirmezdi köleliği bile ortadan kaldırdı yanlız günümüzde köleliği kadınlarımıza yaptırıyorlar.neyse daha sonra kız cocuğu ergenlik çağına geliyor kız cocuğu erkek arkadaş bulunca tepki gösteriyor ,yanlız ogulları kız arkadaş edinince evde bir bayram havası kopup aslan oğlum deniyor.kız evlenme çağına gelince kıza seçme şansı verilmiyor aile istediğine veriyor bu seçimide erkek yapıyor,yanı kadın yine ikinci planda kız evlendiği cocoğun ailesinin yanına gittiğinde kaynana iş gösteriyor yanlız kızı gelince her işi anne yapıyor yanı bir kısır döngü dönüp duruyor.bunu değiştirmek yine kadının elinde
 
Evet bir şeyleri değiştirmede kadınların çaba harcaması gerektiğine bende inanıyorum.Namus adına kız kardeşini öldürmeyi düşünen adamı büyütende bir kadın olduğuna göre.Önce o çocukları büyüten kadını eğitmek gerekiyor.
 
engelli kadın olmak

Anaerkil toplumlarda kadının doğurganlığı, kadının değerini en somut biçimiyle ortaya çıkaran bir özellikti. İnsanlar çok bilinçli olmadıkları için doğurganlığın sadece kadının üreme gücünden kaynaklandığını sanıyorlardı. Bir kadın engelli olduğu halde doğurganlığıyla insanların çoğalmasını sağladığı için değerli ve kutsal olarak görülürdü.
Ancak avcılık ve toplayıcılığın hakim olduğu çağlarda, üretimden çok tüketim olduğundan kadınlar fazla boğaz olarak görülmeye başlandı. Bu dönemde Kız çocuklarının diri diri gömüldüğünü biliyoruz. Engelliler de üretime katılmadıkları için onlar da işe yaramaz olarak değerlendirilirdi. Engellilerin hayatta kalmalarının hiç önemi yoktu.
Daha sonra engellilerin üretimle ilgili bazı özellikleri fark edilmeye başlandı. Özellikle Eski Roma’da görmeyen kızlar sokaklarda şarkı söyleyerek para kazanma aracı olarak kullanılmaya başladılar. Engelli erkeklerin fiziksel güçlerinden yararlanılır ve dolap beygiri denilen su çekme işinde kullanılırlardı.
Ortaçağ döneminde dinin etkisiyle engelliler daha çok korunmaya başlandı ve engellilere acıma duygusuyla yaklaşılmaya başlandı. Engelli kız çocukları eve kapatıldı. Kiliselerde engelliler korundu. Görme engellilerin belleklerini daha fazla kullanmalarından dolayı ezberleme kapasiteleri geliştiği için kuranı ezberlediler. Görme Engellilere hafız denmesi de buradan gelmektedir.
Sanayi devriminden sonra yeni iş kolları açıldı.
Dünyada özel eğitim alanında ilk sistematik çalışmalara 18. ve 19. yüzyıllarda rastlanılmaktadır. Dünyada ilk körler okulu Valentin tarafından 1785’te Ulusal Genç Körler Kurumu adı ile açıldı. Görme engelliler eğitim görmeye başladılar. Önce kalifiye olmayan işlerde çalıştırıldılar. Ancak engelli kız çocukları engelli erkeklere oranla daha az okula gönderildikleri için, çalışma yaşamında da geri kaldılar. Eğitim olanaklarının artması, engelli ailelerinin bilinçlenmesi ve teknolojinin gelişmesinden sonra engelliler için yeni iş olanakları doğdu.
Dünyada ve ülkemizde kadın hareketinin verdiği mücadelede artışın olması, engelli kadınların da kendi seslerinin duyurulmasında olumlu yönde yansıdı. Kadınların iş, eğitim, sosyal yaşam, siyasal yaşam, medyanın kadına bakışı, toplumsal cinsiyet rollerinin irdelenmesi, kadına karşı şiddet gibi sorunları özel ele alınırken, engelli kadınlar da kendi aralarında engelli kadın olmaktan kaynaklanan sorunlarını tartışmaya başladılar.
Dünya Körler Birliği, Avrupa Körler Birliği gibi örgütlerin genel kurullarında kadın forumları yapılarak farklı ülkelerden gelen engelli kadınların sorunları ele alındı. Bu örgütlerde farklı ülkelerden kadın temsilcilerden oluşan kadın komisyonları kuruldu. Gelişmiş ülkelerde engellilerle ilgili enstütiler kurularak engellilerin sorunlarına yönelik çeşitli girişimler gerçekleştirildi.
Ülkemizde özel eğitim gerektiren çocukların eğitimine, 1889 yılında Grati adında birinin İstanbul Ticaret Mektebi bünyesinde işitme engelli çocuklara eğitim veren bir okulu açması ile başlanmıştır. 1921 yılında Özel İzmir Sağırlar-Körler Okulu açılmış ve bu okul 1924 yılından 1950 yılına kadar Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı olarak özel eğitim hizmetlerini sürdürdükten sonra aynı yıl Millî Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir.
Ülkemizde engelli kadınlar önce kendi örgütlerinde paneller, eğitim seminerleri düzenleyerek kendi sorunlarını önce genel olarak tartışmaya başladılar. Çok bilinçli olmadıkları için daha çok engellilerin sorunlarını dile getiriyorlardı. Ancak daha sonra diğer sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak ulusal kadın konferansları ve kadın kurultayları düzenlediler. Özürlüler idaresi Başkanlığı, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü iş birliği yapılan kurumlar arasındadır. Örneğin K.S.G.M. ile iki kez görme engelliler kadın kurultayı düzenlenmişti. Bilgi Üniversitesi engelli hakları sözleşmesi kapsamında farklı engel gruplarından katılan kadınlarla bir araya gelerek engelli hakları sözleşmesinin engelli kadınlarla ilgili bölümlerini tartışma fırsatını yaratmıştır. Engelli kadınlar Uluslar arası yapılan genel kurullarda engelli kadın sorunlarını ve çözüm önerilerini anlatan broşürler hazırlayarak dağıttılar.
Engelli kadınlar da diğer kadınlar gibi aile içi şiddet, eğitim ve çalışma yaşamında çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Ancak engelli kadın olmak her alanda sorunları daha çok yaşadıkları anlamına gelmemelidir. Örneğin kadına karşı şiddetin engelli kadınlar üzerinde daha çok uygulandığı gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Engelli kadınların yaşadığı sorunlar tartışılırken, kadınların yaşadığı tüm sorunların özel olarak ele alınması ve engelli kadın açısından değerlendirilmesi bizi yanılgıya götürür. Gelişmiş ülkelerde özellikle zihinsel engelliler daha çok cinsel şiddete maruz kalmaktadırlar. Çünkü orada engellilere bakan kişilerin erkek ya da kadın olması gibi özel bir koşul yoktur. Oysa bizde aile bağları daha güçlü olduğu için zihinsel engellilere daha çok kadınlar bakmakta, dolayısıyla cinsel taciz vakaları daha az görülmektedir.
Geleneksel önyargılardan kaynaklanan sorunları engelli kadınlar daha da ağır olarak yaşamaktadırlar. Acıma ya da yeteneklerini abartma, tüm engelli kadınların aynı oldukları konusunda genelleme yapılması gibi sorunlar, engelli kadınları sosyal yaşamda yeterince görünür kılamamaktadır. Aileler engelli erkeklerden daha çok engelli kadınlara koruyucu yaklaşmakta ve onları yalnız başlarına sokağa çıkarmamaktadırlar. Böylece sosyal yaşama katılmaları engellenmektedir.
Öte yandan toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı, kadının ev işi yapması çocuğa bakması gibi özel alanlara itilmesi sorunu engelli kadınları daha da olumsuz olarak etkilemektedir. Engelli kadınların bu işleri yapamayacağı düşünülmektedir. Engelli kadın toplumda kendisini yeterince ifade edebilse, bu işleri yapabildiğini kanıtlamak zorunda değildir. Ancak kendimizi toplumdan soyutlamışsak, kadın olarak karşı çıktığımız ve erkeklerle birlikte yapmayı istediğimiz bu görevleri toplumda kendimizi kanıtlamak adına yaptığımızı göstermek istiyoruz. Engelli kadınların bu kısır döngüden kurtulmaları için, kadın bakışı konusunda eğitim görmelerini önemsiyorum.
Engelli kadınlar sosyal yaşamın bir parçası olan bir örgütte aktif olmada da geri plandadır. Burada engelli kadınların kapasitesini etkili olarak kullanamadıklarını görüyoruz. Böylece kendimizden başlayacak değişimi ve etkin çalışmalar yaparak başkalarını etkilememiz mümkün olamıyor.
Engelli kadınlar hakkında konuşurken, araştırmalara rastlanmadığı için daha çok deneyimlerimiz üzerinden konuşuyoruz. Deneyimler de bizlere sağlıklı ipuçları verebiliyor.
Bilinçsiz ailelerde ve toplumumuzun özellikle doğu kökenli kesimlerinde ortaçağın koruyucu yaklaşımını hala görebiliyoruz. Hatta engelli biri, özellikle engelli bir kız çocuğu dünyaya geldiğinde keşke ölseydi anlayışı da hakim olabiliyor.
Biz engelli kadınların kendi sorunlarımız hakkında farkındalığımızın artması gerektiğine inanıyorum. Buna ek olarak sivil toplum kuruluşlarının sorunlarımıza karşı gösterecekleri duyarlılığın son derece önemli olduğunu düşünüyorum.


Psikolog şule akdağ körler körler federasyonu yönetim kurulu üyesi
 
güzel bi yazı ve paylaşım olmuş..
benim engellilere yaklaşım konusunda toplumda rahatsız olduğum tek yaklaşım engelli bayan veya erkek olsun
insanların bir dakika sonra ne olacaklarını biliyormuş gibi
küçük dağları ben yarattım edasında davranmalarıdır..
engellinin bayanı erkeği olmaz..
keza normal bir bayana bile yazıda da belirtildiği gibi daha çok doğu kökenli toplumlarda nasıl davranıldığını az çok gören,bilen,öğretilen,yaşayan bireyleriz..
ki herhangi bir uvzunda problem olan bir insan nasıl engellenmesin..
bende engelli bir bayan olarak tek problem belki bayanlarda yapı gereğide daha duygusal ve anaç bir psikolojiye sahip olduğumuz için çevremizde gördüğümüz gözlemlediğimiz yaşamak istediğimiz aile yapısı olabilir tek özlemimiz..
onun dışında engellendiği sürece neresinde eksiklik olursa olsun bayan veya erkek her insan zihinlerinde problem olan insanlar tarafından engellendiği sürece bi adım geriden takip etmek zorundadır..
yapılması gerekilen tek şey öncelikle kendisine güvenmesidir insanın..bazı şeyleri yapacağından emin olarak karşısındakine de bunu 'yapabilirim' duygusunu aşılamaktır..göstermektir..
bu konuda bilinçlenirse engelli birey ve çevresini bilinçlendirirse bi çok engelin ortadan kalkacağını düşünüyorum..
yaşamının daha kolaylaşacağına inanıyorum..
 
küresel olarak kadına yönelik şiddet

25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti'nde,Salcedo'da Ojo de Agua adlı köyde doğmuş Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi'nin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşlerin sistem tarafından katledildiği tarihtir. Mirabel kız kardeşlerin, diktatörlüğün askerleri tarafından, tecavüz edildikten sonra vahşi bir şekilde katledildikleri, utanç gününün ve insanlık ayıbının yıl dönümüdür. 1960 yılının 25 Kasım'ında, Dominik Cumhuriyeti'nin kuzey bölgesinde, bir uçurumun dibinde üç kadının cesedi bulunur. Bunlar Mirabel kardeşlerdir.
Ertesi sabah gazetelerde bu ölümlerin bir kaza sonucu meydana geldiğini anlatan bir haber çıkar. Ama gerçek göründüğü gibi değildir...
Mirabel kardeşler, ülkelerinde siyasal özgürlük için kararlılıkla mücadele ederek Latin Amerika'daki diktatör Rafael Leonidas Trujillo'ya meydan okur .Bu yüzden diktatörlük tarafından zulme uğrayarak pek çok kez hapsedilir ve en son olarak da 25 Kasım 1960 yılında arabalarından zorla indirilerek tecavüz ve işkenceyle katledilirler... Sonrasında, bu katliam kayıtlara "araba kazası" olarak geçecektir.
Mirabel kız kardeşlerden birinin kod adının Kelebek olmasından da esinlenerek; o günden sonra bu üç kız kardeş, gerek Dominik'te gerek dünya da "Kelebekler" adıyla efsaneleştirilerek anılmaya başlarlar. mücadeleci olmak herzaman engellerle karşılaşmaktır fakat kadın olmak daha engeli artıran bir durumdur
 
yazılarınızı sonuna kadar okudum , dileklerinize ve düşüncelerinize katılmamak mümkünmü
 
Üst Alt