Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Yüzmeye dair (omurilik felçli)...

Pegasus

Üye
Üyelik
23 Kas 2003
Konular
25
Mesajlar
648
Reaksiyonlar
0
Ölüme karşı umursamaz bir duruş; kimi zaman yüksek bir idealin yansıması, kimi zaman psikolojik olarak sevgiye, onanmaya ihtiyaç duyan bireyin kabul edilme kaygısıyla içine düştüğü bir hata, kimi zaman ise sadece basit bir aptallıktır.

Yaklaşık on sekiz yaşlarımda çocukluğumdan beri beni kendisine bir tür rakip olarak benimsemiş halamın oğluyla Gemlik İzmit körfezinde yüzmekteyiz. Önceleri sahilde birkaç yüz metre açıkta devam eden bu durum, onun kendini bana ispatlama takıntısının ortaya çıkmasıyla şekil değiştirdi. Birden, isterse körfezi karşıya geçebileceğini söyleyerek, açılmaya başladı. Bu durum benim -en az onun takıntısı kadar eski olan- onu her seferinde alt etme isteğimin naralar atarak ortaya çıkmasına sebep oldu. Açılmaya başladık. Yoruldukça sırt üstü uzanıp mümkün olduğunca dinlenmeye çalışıyorduk...
Sahil artık ince bir çizgiye dönüşmeye başlayınca yaptığım şeyin ne kadar aptalca olduğunu düşünüyor ama kendimi bildim bileli elimden tutan eşek inadım yüzünden sesimi çıkartmıyordum. Bizim kuzende çok iyi yüzüyor, hiçbir yorulma emaresi göstermiyordu. Durup durup bana ‘’Yoruldun mu?’’ diye soruyor, ben de, hiç yorulmamış pozlarında suratıma gıcık bir Clint Esvud gülümsemesi yerleştirerek cevap veriyor, bu cevaba nerden geldiği belli olmayan bir güçle kulaçlarımı sıklaştırarak eşlik ediyordum.

Gemlik açıklarının o kadar deniz anasıyla dolu olduğunu ve bunların insan vücuduna değdiklerinde deride öylesine bir yanık bırakabileceklerini bilmiyordum. Nerdeyse körfezin yarısına geldiğimizde denizanaları yüzünden bütün vücudum ateşler içinde yanıyordu. Onunda benden farklı bir yanı yoktu. Artık dayanamayacak kadar yorulmuştuk. Kalan enerjimizle sahile dönüp dönemeyeceğim konusunda kafamda beliren soru işaretleri ondada belirmiş olacak ki ‘’istersen’’ dedi ’’dönelim’’. Onunla dalga geçmeyi sahile bıraktım. ’’Peki ‘’dedim usulca. Zaten her ikimizin de sahile dönüp dönemeyeceğimize yönelik kuşkusu dalga geçmeyi ve zaferin tadını çıkartmayı imkansız kılıyordu.
İçimden, bizim gibi aptalca bir inat yüzünden dünyada kaç kişinin canlarından olduğunu düşünüp duruyordum. Sahil, ilk açıldığımızda bizden uzaklaştığı hızla bize yaklaşmıyordu! Hatta sahil çizgisinin gittikçe bizden uzaklaştığını bile düşünmeye başlamıştım. Kollarımdaki dermansızlık vücudumdaki yanık acılarıyla birleşmiş, moralim bozulmaya başlamıştı. Zor anlarda moralinizin bozulması Azrail in avuçlarını sevinçle çırpmasına neden olan şeydir. Hayatımın sonraki birçok döneminde içine düşeceğim zor anlarda yapacağım şeyi yaptım; sakin kalmayı becerdim. Üstelik bunu artık gururunu bir kenara koyan ve korkusunu açıkça ortaya sermiş kuzenimi telkin ederek yapıyordum. Sahile yaklaştıkça kollarımın iyice uyuştuğunu hissediyordum. İçimden ‘’ya bir kramp gelirse?’’ diye düşünüyor, sonra böyle düşündüğüm için kramp gelebileceğinden korkarak bu düşünceyi zihnimden kovmaya çalışıyordum.

İşte, sahile son birkaç yüz metre kala içinde bulunduğumuz durum buydu. Ancak artık gücümüz kalmamış, onca yolu katettikten sonra artık su yutmaya başlamıştık. Bir ümitle suya batıyor ve ayaklarımızın yere değmesini umut ediyorduk.Ancak sahile bu kadar yakın olmasına rağmen suyun hala çok derin olduğunu görüp panikle suyun üstüne çıkmaya başlıyorduk. Bu ise, zaten iyice azalmış gücümüzden koca bir parça daha götürüp bizi iyice tükenmiş bir hale sokuyordu. İşte bu ahval ve şerait içinde sonunda sahile varabildik.
Sahilde yaklaşık bir saat kıpırdamadan uzandık. Uzanırken arada bir yuttuğumuz suları kusmaya çalışıyorduk. Neden sonra kendimize geldiğimizde birbirimize hiç bir şey söylemeden elbiselerimizi bıraktığımız yerden alıp sessizce giyindik ve evin yolunu tuttuk.

Aradan yıllar geçti.
Hayat benim deli kuzeni ve beni bambaşka diyarlara savurdu.
O evlenip Almanya'ya yerleşti, bense geçirdiğim bir trafik kazasıyla omurilik felçlisi oldum.
Çocukluğumun Karadenizin'den kalma yüzme hevesim ruhumda hep önemli bir yer tutmuştur. Henüz altı yaşındayken denize birkaç km uzaklıktaki evimizden benimle yaşıt kuzenim Erkan'la sıvışır, denize kaçardık. Ailelerimiz ise her seferinde bize çektikleri temiz dayakla bunun önünü alabileceklerini sanırdı çaresizce…Biz, yediğimiz her dayağa inat sık elde edilen her şeyde varolan alışma kanunu gereğince bu durumu kanıksamış olarak eylemimize devam ederdik.
Erkan, her ikimiz sekiz yaşlarındayken yine bir deniz kaçamağından dönerken gözümün önünde bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Bu Erkan'la yaşadıklarımız ayrı bir yazı konusu olacak kadar enterasan olduğu için ayrıntıya girmiyorum.
Erkan konusunu yüzmeye onunla başladığımız için açtım. Aslında anlatmak istediklerim farklı. Yıllar geçti. Erkan, yıllar sonraki bir diğer kuzenim Mustafa gibi çocukluğumun siyah beyaz fotoğrafları arasında yerini aldı...

Geçirdiğim trafik kazasından sonra artık yüzüp yüzemeyeceğim merak ettiğim konuların başında geliyordu.
Bu nedenle bir yaz günü arkadaşlarla birlikte İstanbul'da Karadeniz kıyılarında bilinen bir sahil beldesi olan Riva'ya pikniğe gittiğimizde, onlara, yüzmek istediğimi söyledim.
Sağ olsunlar tekerlekli sandalyemi kumlara batıyor olmasına aldırmadan itip, daha önceden şortunu giyip hazırlanmış olan beni, insanların şaşkın bakışları arasında kıyıya ulaştırdılar.
İki arkadaşın kolları üzerinde denize bırakıldım.
Güçlü kollarımla ayklarımı kullanmasam da yüzebileceğimi tasarlamıştım.
Ancak öyle olmadı!
Dalgalar nedeniyle bulanmış suda ayaklarımın nerde olduğunu bile anlayamadığım için yüzmek için önce suya boylu boyunca uzanmak gereğini yerine getiremedim.
Ayaklarımın bazen sağımda bazen de solumda belirmesine engel olamıyor ve suda batıp çıkıyordum.
Yanımda hazır bekleyen arkadaşlar olmasa bir metre suda boğulmam çok kolaydı.
İnanılmaz bir şekilde moralim bozuldu.
Oysa ben yüzerek -kismende olsa- özgürlüğümü tekrar elime alacağımı düşünmüştüm.
Israrla tekrar denemek istiyor, dalgalar nedeniyle vücudumu stabil tutamıyor ve daha derin bir moral bozukluğuyla vazgeçiyordum.
O gün, suda bir balık gibi süzüldüğüm günler zihnimde kaderime isyan etmekle geçti.

Aradan bir yıl geçti.
Üniversite sınavım çok iyi geçmiş ve Antalya'dan ’’Abi bak sırf sen gelirsin diye yüzme havuzlu bir siteden ev tuttum. Yani abi ben senin için sınıf atladım’ ’ diye, şaka yollu beni davet eden çok sevdiğim bir kardeşimin çağrısı üzerine, yanımda bir arkadaşla otobüse atlayıp Antalya'ya doğru yola koyuldum.
Site içindeki kocaman havuzu görünce benim balık güdülerim su yüzüne çıkmıştı. Akşam üzeri olduğu için yarını beklemek zorundaydım.
Sabahı zor ettim. Kahvaltıdan sonra şortumu giyip ne yapacağımı merak eden arkadaşlarıma "Oğlum bak, boğulursam dahi bana müdahale edene çok kötü küfrederim; kimse dokunmasın tamam mı!?’’ dedim.
Çaresiz birbirlerine bakan ama beni de çok iyi tanıyan arkadaşlarım onaylayınca tekerlekli sandalyemle havuzun kenarına yaklaştım.
Bu sefer suyun bir yıl önce bana Riva'da yaptığı ukalalığı tekrarlamasına izin vermeyecektim!
Ben ki, İzmit körfezini az daha geçen adamdım!!!
Sandalyemden kendimi havuza fırlatıverdim.
Suya düşünce dibe doğru kaydım.
Daha inecek bir yer olmadığından dipte durup vücudumun nerde olduğunu anlamaya çalıştım yine
Ama bu sefer suyun berrak olması nedeniyle bacaklarımı görebiliyordum.
Hatta havuzun dibindeki bana endişeyle bakan arkadaşlarımı bile görebiliyordum.
Bir türlü toparlayamadığım vücudum nedeniyle nefesim tükenme sınırına gelmişti.Gururum nedeniyle yardım da isteyemiyordum.
Havuzun dibinde, su altında ellerini kilitli kelepçeden kurtarmaya çalışan bir sihirbaz gibi uğraşıp duruyordum.
Sonra ‘’Hayır’’ dedim; ’’Hayır bu sakatlığın bu kadar sevdiğim bir şeyi elimden almasına izin veremem’’ ve bacaklarımın nerde olduğuna boş verdim. Onlar nasıl olsa arkamdan gelirdi....
Kollarımla hızla suyu yarmaya başladım. Suyun dibinde yüzüyordum. Nefesim tükenmek üzere olduğundan suyun yüzeyine yöneldim. Sanki az önce boğulmak üzere olan ben değilmişimcesine…
Yaklaşık iki yıldır felç nedeniyle hareketsiz kalmış vücudum bu yeni duruma şaşkın ama neşeli bir şekilde uyum sağlamaya çalışıyordu.
Etraftaki sitelerden beni izleyen insanların şaşkın bakışları arasında havuzu tavaf etmeye başladım. Üstelik gittikçe hızlanıyor, hızlandıkça artist artist hareketler yapmaya başlıyordum (Nede olsa etraftaki sitelerde güzel kızlar olabilirdi)
Sırtüstü, kurbağalama, kulaç... derken eskisi gibi olmasa da resmen yüzmeye başladım.
Moralim yerine gelmişti.
Artık engelim nedeniyle kısıtlanan hareketlerimi suyun bağrı gibi farklı bir platformda da olsa gerçekleştirebiliyordum.

Antalya'da kaldığım on gün boyunca havuzdan çıkmadım desem yeridir.
Artık vücudum hareket nedeniyle canlanmış, koşmaya hazır bir kısrak gibi vereceğim emirleri bekliyor haldeydi. Bu duruma tezat bacaklarımı hiç umursamadım.
Artık hayata bakışım değişmişti.
Bu halimle de bir çok şeyi yapabileceğimi kendime ispatlamıştım.
Artık engelimi değil, bu engel bacaklarımdan beni geri çekerken neler yapabileceğimi düşünüyordum

Bülent Yılmaz…
 
Senin deniz ve yüzme sevgin beni O ana götürdü. Bende 14 yaşımda deniz ve yüzme sevdam yüzünden annemin gitme demesine aldırmadan gittiğim bir yolculuk sırasında kaza geçirmiş ve sakat kalmıştım. Buna rahmen hale seviyorum denizi, onsuz bir tatil düşünemiyorum. Deniz çoçuğu olmamız belkide bu sevgimizin nedenidir.Umarım birgün seninle yarışırız.
Saygı ve sevgilerimle.
 
insanların kaderleri niye bu kadar benzer olur ?

--
Suya küsen bir çocuk
 
Endeture ,buyuk bir zevkle. Hele bir yaz gelsin...
 
Bülent Yılmaz okadar güzel yazmıssın ki belki kendimi bulduğum için bukadar dikkatli okudum Sadece bu yaz tekerlekli sandalyeden denize geçerken ki yani beni kollarımdan ve ayaklarımdan tutup denize bırakırlarken ki halim gözümün önüne geldi baze beni denize bırakırlarken bana muziplik olsun diye önce vücudumum bir kısmını suya değdirir sonra benim bağırmamla beraber suya attıklarını hatırladım.Bu yaz ki bir ayım belki 2003 yazındaki geçirdiğim ve ayaklarımın benimle beraber benim hükmümle haraket ettiği havuzlu herşeyın ultra dahil olduğu ve yanımda kızarkadaşımın bana eşlik ettiği tatılden daha güzeldi.Belki insanlar olur mu öyle şey diyebilir ler ama gerçekten oluyor arkadaşlar..Hayat yaşanan zamandan zevk almak değilmidir öyle yada böyle...
 
Kalp ana rahminde ki sıvı içinde atmaya başlar.
Boynum kırıldığında suyun dibinde kala kalmışım ve beni bulup kumsala çıkardıklarında kalbim atmıyormuş.Suda doğup, suda öldüm.Su can verdi,su can aldı.İkinci hayatıma bu bilinçle bakıyorum.Şimdi ise su beni tek özgür kılan mekan.
 
Yüzme konusunda Türkiye'de Engelliler Yüzme Milli Takımı olmalı bence. Böylece bizler de Paralimpik Olimpiyat Oyunları'nda ülkemizi başarıyla temsil edebiliriz. Kimbilir belki içimizden biri olimpiyat rekoru kırar. Bu konu bence çok önemli arkadaşlar.
 
Başarmak için önce istemek gerek.Siz mücadelenizi sonuna kadar sürdürmüşünüz ve sonunda azminiz hedefinize sizi ulaştırmış. Duygularınız o kadar güzel anlatmışınız ki sanki o anı yaşıyor gibi hissettim...
 
cesaret ve azminize hayran kadım..yüzmeyi çok isteyip buna cesareti olmayan biri olarak....
 
arkadaşlar, yüzmeyi çok seviyorum.
kaza geçirmeden önce çok iyi yüzerdim.
arada bir denize gidiyorum,sahilde oturuyorum.
benim sorunum,suya girince ayaklarım suyun üzarine çıkıyor
butün yük kollarıma kalıyor, rahat yüzemiyorum kollarım çabuk yoruluyor.
ayaklarımı suyun içinde tutamıyorum.bir ağırlık bağlasamda yüzsem diye düşündüm.ama denemedim ,bukonuda deneyimi olan arkadaşlardan fikir bekliyorum..
 
Üst Alt