Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Turgut Uyar

sankha

Üye
Üyelik
26 Ara 2004
Konular
5
Mesajlar
86
Reaksiyonlar
0
TURGUT UYAR (1927-1985)

Siir Kitaplari:
Arz-i Hal (1949), Turkiyem (1952), Dunyanin En Guzel Arabistani (1959),
Tutunler Islak (1962), Her Pazartesi (1968), Divan (1970), Toplandilar
(1974), Kayayi Delen Zincir (1981), Buyuk Saat (Butun Siirleri, 1984).

ÇOK ÜŞÜMEK

Bir Kalır uzun resimlerde anısı sakallarımızın
Urban içinde üşüyüp üşüyüp kaldığımızın

Bir Kalır yanık yağlar yataklarda o oteller
Meydanlar heykeller sizin olmadığınız o her yer

O çok yalınç gerçekli gelip gitmeler

Bir Kalır uzun duvarlar ve onların dipleri
Bir Kalır Yılgın Adamların hep "Evet" dedikleri

Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız
Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız

Tükenir dağınık diriliği kaşıntımızın bir gün
Bir Kalır uzun kitaplarda anısı çok üşüdüğümüzün

TURGUT UYAR
 
UZAK KADERLER İÇİN

Birgün, bir yağmurla garip garip
-Çoluğu çocuğu terk edeceğim.-
Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım
Alıp başımı gideceğim.

Asır yirminci asırdır, amenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri
Sımsıcak sevgilere muhtacım.

Bir gün alıp başımı gideceğim
-Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...-
Belimi bir ılık şal sarsın, mavi
Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız
Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
Diyarı gurbette kanlı bir aşk
Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar,
En yakın ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
İçip içip ağlasam...

Nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?
Herkesin derdinden pay isterken.
Uzak kaderlerin suları çağlar simdi
Yıldızlar dökülür sonsuza içimizden.

Birgün, bir parkta otururken, biliyorum
Bir el yağmurla dokunacak omuzuma
Bir çift göz, bir davet, bir kalp
Çoluğu çocuğu terk edeceğim.
Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak

Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
Toprak ve insan kokularıyla,
Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
Başımı alıp gideceğim.

TURGUT UYAR
 
TURGUT UYAR’IN ŞİİRİNDE TARİH, ZAMAN VE İNSAN


Turgut Uyar bir şiirinde şöyle der: kışsa/zordur bir yazı anlamak/(...)bir yazı anlamak/zordur ve anlamlıdır”. Yaza girdiğimiz bu günlerde kışı anlamak kolay mı diye sormak geçti aklımdan.

Bazı şiirlerde yanıtlarını buluruz, izinden gittiğimiz soruların. İçimizdeki sislerin dağıldığını hissederiz, önümüzde bir ufkun açıldığını görürüz. Ama bazı şiirlerde de sorularla karşılaşırız; hem de yanıtı zor sorular... Elbette şiirin soruları/şiirdeki sorular, günlük yaşamın ve felsefenin sorularından farklıdır. Günlük yaşamda saatin kaç olduğunu, felsefede zamanın ne olduğunu sorarız. Turgut Uyar “Büyük Saat” şiirinde ise şöyle sorar: “Şimdi tarihte saat kaç?”

Tarihe ve zamana, insanın tarihle/zamanla ilişkisine ve geçmişine ilişkin temel bir sorudur bu, Uyar’ın şiirlerinde. Çeşitli şiirlerinde bu sorunun ardından giden Uyar, zamanla/tarihle/vakitle ilgili kaygıların, arayışların ve sorgulamalarının gerekçesini ise şöyle dile getirir: “bizim tasalarımızın eskidir tarihçesi/sonunda umutlanmak, başında gül bahçesi/bir bayrama su veriyor bir gümüş çeşme/çünkü dünyada artık/vakit dardır”(s.339)

İnsanı içinde yaşadığı dünyanın tarihsel koşullarıyla, zamanla/vakitle hesaplaşmaya yönelten şey, yalnızca geçmiş değil, aynı zamanda gelecektir. Çünkü saate baktığımızda/saati sorduğumuzda şimdiyi saptamak/öğrenmek isteriz. Şimdi ise geçmiş ve geleceğin arasındaki kısacık/daracık bir an değil midir? Uyar’ın dediği gibi, “vakit dardır” gerçekten. İşte bu daracık vakitlerde insan varolmaya, kendini gerçekleştirmeye uğraşır. “eririz tükeniriz, toplanır yaratırız.Bu bize aşktır/biz belki de en uzun yaşamalı bir su’yuz”(s. 272)

“Acıyor” şiirinde insanlığın “dikey ve yatay mutsuzluğundan” söz etse de, şiirlerinde hep bir hüzün tortusu hissedilse de, umutsuzluğun şairi değildir Uyar. “Güllerin, buğdayların ve acının şarkısını”, herkesin sesinde duyumsayan şair, “çağımıza pek uygun bir hızla” gerçekleşecek bir gelişmeden de söz eder: “Bütün çalar saatlerin/Derin ve güzel bir su’yu vurduğu zamanda/Hızla gelişecek kalbimiz”(s.249)

“Şimdi tarihte saat kaç?” sorusunun zor bir soru olduğunu söyledik. Belki de yanıtsız bir soru. Zaman/tarih hep akıp gittiğine ve insan da bu akışın içinde yer aldığına göre, yanıtlama denemelerimiz başarısız kalacak gibi görünmektedir. Çünkü Uyar2ın dizeleriyle, “durursa anlaşılır saatin kaç olduğu/Ürkek yürek bütün geçmişi kabulleniyor.”(s.211)

“Tarihi bir olmaz akış gibi” yaşayan insan, “hangi soruyu yanıtlasam yetersiz kalıyor yanıtım” demekten alamaz kendini. Hiç kızmadan saatine bakar; belki biraz geri kalmışsa, düzeltir.(s.215) Uyar, güneş vururken başına, geceye hazırlanır, “yanılmışların ve hazırların gecesine”. Ve Şehzade Mustafa, Hacı Bektaş, Mustafa Kemal gibi tarihsel kişilikleri ve iz bırakan olayları hatırlatarak, “şimdi tarihte saat kaç?” sorusunu yineler, yıldızlar evet derken uzaklarda.

Soru önemlidir ve süreklidir, yinelenir sık sık şiirlerde ve yaşamda. Çünkü şair, insanın geçmişle gelecek arasındaki zamanın o dar vadisinde, “kuru güller gibi sessiz ve ince” halini dile getirirken, ölmüş bütün biçimleri de kullanır. Ama soru aklımızı kurcalamaya ve şiiri kurgulamaya devam eder: “saat, sat kaç hala/Bilmem? Ben güneş saati kullanıyorum”(s.216)

Uyar’ın şiirleri bir günebakan tarlasıdır, hasatçısını bekleyen ve onu sorularla karşılayan.

NOT:Yazıdaki dizeler Büyük Saat kitabından alınmıştır. Can Yayınları.

(İspinoz şiir dergisinin Temmuz-Ağustos 2004 sayısından)
 
BIKTIM BÖYLE

Üç yıl sonra mıydı bilmiyorum
ama ekimin onbeşiydi biliyorum
ekimin onbeşiydi ama
ekimin onbeşinde ne oldu bilmiyorum
herkesin sular gibi dağıldığı ama herkesin
bir sur önünde miydik bir yolda mı
semtini bilmediğim bir karakolda mı
sonra topluca bir bahçede durduk

bıktım böyle sayrılıklardan
ateşim çıksa neyse ne
neyi bıraksam aklımdan bir suya karışıyor
bir büyük savaşda Kıbrıs kıyılarında
vurulan ve ölen bir askerin
çelik miğferi gibi
dipde ışıltısını görüyorum yalnız
elimi eteğimi çekiyorum bahçeden
sazlıklara vuruyorum belleğimi

zalim bir ilk yazdı ama yaşadığımız
işte bunu unutmamalı unutmamalı
bir ölüm nefes alırken bir dudakta
öbür bütün şeyleri nasıl anlatmalı
miğferin paslandığını usul usul
bir yangının söndüğünü
ve suların pırıl pırıl kaldığını
bir otobüs Mersin’den Mardin’e giderken
o zaman aşkınla dol kalbim
nerden ne kadar derlediysen o kadar
senin kendine seçtiğin alamet-i farika
uzun bir gece görünümünde geçerli hala

Turgut Uyar
 
BİLİYOR MUSUN

biliyor musun
aşk şiiri yazmaktan bıktım
bir gün şöyle bir baktım
yazdığım bütün şiirler öyle
bir sarsılma, nedir bu
bir otuz aşk şiiri daha
kendimi hiç suçlamadım

peki o zaman ben neden
dereceler sokayım koltuğumun altına
ateşim varsa zaten
ey gözleri maden
çünkü aşk bir suçlamadır
sonuna kadar yaşanmamışsa
bir bardak birada yeni bir deniz
ve yağmur
eski bir denizde yeni bir ada
yaşanmamışsa

sözgelimi Galata'dan Afrika'ya gidiyordum
korsanları kralları ve bazı ülkeleri
ve bütün madenleri
ve kendi sonumu
iyi görmüyordum sonunda
her türlü madeni
elimde bir sürü kağıtla
hazırladım kendimi

Turgut Uyar
 
BİR ANADOLU VARDIR

Bir Narhanımcık vardır.
Cin dağlarının arkasında.
Bir çukur köyde.
Ya üç ya dört yaşındadır görseniz,
Süt sağar, yün eğirir ufak elleriyle.
Babasıyla diz dize oturur akşamları,
Ne laflar söyler büyük insan gibi,
Hayret edersiniz..

Bir Gergisüban köyü vardır.
Cin dağlarının arkasında.
Bizim Narhanımcığın köyüdür.
Fena geçmez baharları kıtlık olmazsa.
Elma yetişir, kartopu yetişir topraklarında.
Gelgelelim yağmursuz yazlar gelince,
Bir dert herkesi dilsiz eder.
Narhanımcık ağlar.
Kış da kötü bastı mıydı üstüne,
Açlıktan sığırlar bile ölür gider...

Bir Mihrali marangoz vardır.
Babası Mihrali koymuş adını ne yapsın.
Narhanımcığın akrabasıdır..
Alinin, Memişin, Satılmışın akrabasıdır.
Terini çevre ile siler Mihrali
Potur giyer, çarık giyer
Bütün ömründe aşağı yukarı
Sacta pişmiş mayasız yufka ekmeği yer.
...
Arpa yetiştirir, sel alır gider.
Bir yar sever, ona da el alır gider...

Bir Anadolu vardır.
Yazları, kışları, kıtlıklarıyla,
Aşılmaz duvarların arkasıdır.
Cin dağlarının arkasıdır.
Bir Anadolu vardır, Anadolu,
Bir lüks banyo sabununun markasıdır..

TURGUT UYAR
 
AKŞAM ÜSTÜ RÜYASI

Şimdi gemiler geçer uzaklardan
Gönlüm güvertede sereserpedir.
Işıklı geceler,saz sesleri, peynir ekmek
Ne biletim ne param ne dostum var
Pır pır eder yüreğim bakındıkça...
-Uyan Turgut um, garibim, uyan
Bura Terme'dir.

Terme köprüsünden kamyonlar geçer,
Irgatlar üç orada beş burada konuşurlar
Bir gece başlar, yarı siyah, yarı kırmızı
Cigaramı yakar evime dönerim...
-Gidin gemiler, gidin
Vardığınız yerlere selam edin
Gün olur bütün kaygılardan uzak
Ben de gelirim...
 
Gecenin Şarkısı

gecenin şarkısı markısı kimindir
hangi şarkısı üstelik
gecenin şarkısı senin olsun ben istemem
üstelik o şarkı herkesindir
çünkü bulutlar konuşur
kuşlar uyur
ses uyanır
şimdi kimindir gecenin şarkısı

kimi hüzzamdan bir şarkı besteler uykusunda
otlar büyür
ocaklara girilir madenlerde
ne düşler görür insan kimbilir

gece onundur

Turgut Uyar
 
[FONT=Verdana]SİBERNETİK
[/FONT]

Üç kere üç dokuz eder
Bilirsin
Birin karesi birdir
Karekökü de
Bilirsin
“Mutlu aşk yoktur”
Bilirsin
Ama baharda ya da dışarda
Sonsuz göğün altında
Aşkın aşkla çarpımı
Garip bir biçimde
Hep sonsuzdur
Karekökü de yoktur

[FONT=Verdana]Turgut UYAR [/FONT]
 
ben insanım bu kaygılarım geçer
yalan söyledim, geçmez değişir.
 
Üst Alt