Bakın buradaki temel kriter, herhangi bir sağlık sorununun kişinin yaşamında ne kadar kısıtlılık yarattığıdır.
Buna yanlış diyebilirsiniz, doğru diyebilirsiniz ayrı bir konu! Ama işin mantığı budur!
Devlet diyor ki; ayağını, elini, gözünü veya başka bir organını kullanamayan kişinin bundan yaşamı ne kadar etkilenir? Eğer etkilenme normal veya normale yakın bir yaşam sürmesini engellemeyecekse bu kişiler engelli kabul edilmemektedir. Bu yüzden % 40 engellilik diye bir sınır konulmuş! Bunun anlamı, bir kişinin günlük işlevlerinde (iş ve özel yaşamında) % 40 dan az kaybı varsa "normal sınırlar içerisinde" kabul edildiğidir.
Bazı ülkelerde bu oran % 20-25'e kadar inmiştir ama ülkemizde % 40.
Şimdi bu bakış açısıyla, sizin ayağınızın kırılmış olması normal yaşam işlevlerinizi neredeyse hiç etkilemez. İyileştikten sonra, yürüyebilir, koşabilir, oturabilir, kalkabilir, hatta pek çok meslekte çalışabilirsiniz. Zaman içinde platinler de çıkartılabilir. KAlsa da bir olumsuzluk yaratmaz. O zaman devlet diyor ki "sen normal bir vatandaş gibi hayatını sürdürebilirsin. Benim sana destek olmam gerekmez!"
Dediğim gibi, bu bakış açısını tartışabilirsiniz.
Rapor verilmez diye bir şey yok. Rapor verirler vermesine de engelli sayılacak kadar oran olmaz.
Ha! Bu durumda benim kaybım ne olacak diyorsanız, bu bir tazminat konusudur. Geçirdiğiniz trafik kazasında kimin kusurlu olduğu vs. işin içine girer. Tamamen farklı bir değerlendirmedir. Örneğin çalışamayıp yattığınız süre bile bir maddi anlam taşır.