Doğduğumun yıl dönümü bugün: Birini daha ekledik işte giden devirli yıllara.Dünden pek de farkı yok aslında ,belki daha fazla hatırlanılmayı umut ediyor olacağım o kadar işte.Yaş pastayı da sevmem ki ,doğduğumun gün dönümü işte... İşsiz bir arzuhalci gibi hissediyorum bu aralar,bilir kişiye varamıyor ya da yazılanlar,bi yerinden yarım bırakılmış tüm o belirtili tamlamalar... Yasaklanmış ...
Toplu iğneleri sökülmüş birer birer,yazmaya çalıştıklarımın.Belli ki sayfalar arasında kaybolup gitsinler diye.. Doğrusu da buydu belki;ta en baştan beri ,bayağılığımı kabullenip ,silüetsiz kalabalıklar arasından sıyrılıp gelmemeliydim.Gelsem de kalmamalıydım.Kalsam da susmalıydım:Susmak kabullenmekti çunki. Neşrettiğim onca belirtisiz tamlamanın ardından öznel tümceler ...
Sustum... Avazım çıktığı kadar sustum... Göğsümdeki son hava molekülü en ücra bronşumu da terkedinceye ,boğazım kuruyup damağım çatlayıncaya ve sessizliğim karşı yamaçtan aksedip kulak zarımın bekaretini bozuncaya kadar sustum... Sesiyle temaşa ederken ,kendi için söylemek istediğim herşeyi hiç kimsenin duyamayacağı kadar yüksek ...
Zaman... Bir çember içerisinde ,akrebin yelkovanını kovaladığı alicengiz oyunu olmaktan çıkmıştı artık. Saniyelerin ayaksesleri ,kafamın en nadide köşelerinde bir militan disipliniyle eylem yapıyor,gözyaşı bezlerim sinir sistemimse ona yardım ve yataklık ediyordu. Ve son yaklaşıyordu artık... Kaçtım... Kapısına dayanacağım ...
Mevsim : İki uçurum arasındaki derin çizgi üzerinde -sıcak olanı- seçecek kadar acımasızdı.Yapraklar yangın kahverengisine dönmeye çalışırken ; güneş tüm sıcaklığıyla buna izin vermemeye çalışıyor ve yetinmeyip alev kırmızısına boyuyordu alabildiğine. Yürüdüğüm yollar susamış yorgun ve biçare bu öfkede.Beni yoruyor ; O'nu yaralıyordu.Gelse diyorduk hazan mevsimi, en sevdiği zaman dilimiydi çunki... ...