Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri ve Etkileri | Hakan Özgül

hozgul

Üye
Üyelik
18 Şub 2010
Konular
127
Mesajlar
3,351
Reaksiyonlar
99
Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri ve Etkileri

Hakan Özgül

(Birleşmiş Milletler (BM) ve mekanizmaları oldukça karışık ve geniş bir konu olması hasebiyle yazımız olabildiğince genel hatları ihtiva eden bir yapıda olacaktır.)

Dünya, engellilik konusunu İkinci Dünya ve Vietnam Savaşları’ndan sonra yoğun olarak tartışmaya başladı. Savaşla beraber gelen sakatlıklar, o sıralarda çocuk felcinin (polio) Avrupa’da çok yaygın olması, en önemli tetikleyicilerdi. Keza bizim adını yıllar sonra duyduğumuz rehabilitasyon meselesi de benzer durumdadır. Ülkemizde ise engellilik konusu son on yıldır tartışır hale geldi. Ülkemizde engellilik meselesinin tartışılmaya başlanmasının en önemli tetikleyicisi ise Avrupa Birliği Müktesebatı ve tam üyelik sürecidir.

İkinci Dünya Savaşı’nın dünyaya büyük izler bıraktığı hiç şüphesizdir. Ülkeler arası hukuku düzenlemek ve çeşitli işbirlikleri sağlamak amacıyla birçok hükümetler arası kuruluşlar kuruldu. Bunlardan en meşhur ve etkili olanları Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği (AB)’dir. Türkiye 1975’te kurulduğundan beri AGİT’e, 1945’ten bu yana BM’ye ve 1949’dan bu yana da Avrupa Konseyi’ne üyedir.

Bu makalede BM Sözleşmeleri ve etkilerini tartışmaya açmak istiyoruz. Her ne kadar BM hakkında çeşitli spekülasyonlar yapılsa da (örneğin siyasi ve ekonomik açıdan güçlü olan ülkeler aleyhine karar çıkmaz) insan hakları mevzu bahis olduğunda önemli adımlar atılabilmiştir.

BM bünyesinde birçok beynelmilel hukuki belge bulunmaktadır. Bunlardan en meşhurları İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşmesi ve Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşmedir (daha fazlası için bkz: UNIC - Birleşmiş Milletler Enformasyon Merkezi - BELGELER ).

Türkiye’nin imzaladığı ya da taraf olduğu BM Sözleşmeleri vardır. “İmzalamak” ve “taraf” olmayı ayrı ayrı dile getirdiğimi fark etmişsinizdir. Çünkü bunlar farklı kavramlardır. Kısaca bahsetmek gerekirse: Uluslararası belgeyi bir ülkenin imzalaması, o belge hakkındaki o ülkenin ön iradesini temsil eder. Taraf olmak ise, devlete ve topluma çeşitli “yükümlülükler” getirir ve bağlayıcı niteliktedir. Sadece imzalanan sözleşmeler ise bağlayıcı değildir. Türkiye Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (EKSHS), Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (MSHS), Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşmesi (CEDAW) ve Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye (EHS) taraftır. Türkiye, bireysel başvuru hakkını veren Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin İhtiyari Ek Protokolü’nü imzalamış ancak taraf olmamıştır.

BM Sözleşmeleri’ne taraf olmanın Türkiye’ye sağlayabileceği ya da sağlaması gereken hususlar ile yükümlülükler (olan değil olması gerekenler) hakkında bazı anahtar cümleleri ifade etmek istiyorum:

1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 90. maddesi; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” demektedir. (Bkz: http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.doc ) Hülasa, milletlerarası andlaşmaların üstünlüğü tartışılamazdır,

2- Devletin yükümlülükleri bakımından

a) Devlet, sözleşmece korunan tüm haklara saygı göstermeli ve ihlal etmemelidir. Bir bireyin ya da grubun bütünlüğünü bozmaktan veya özgürlüklerini ihlal etmekten kaçınması gerekmektedir,

b) Korumak zorunluluğu vardır. Bir bireyin ya da grubun haklarının başkaları tarafından ihlal edilmesini önlemek için gerekli önlemleri almalıdır,

c) Yerine getirmek ya da sağlamak: Bireyin yalnız bireysel çabasıyla sağlayamayacağı ihtiyaçları karşılaması için gerekli olan fırsatların garanti edilmesi gerekmektedir,

3- İç hukukta yargıya intikal etmiş herhangi bir konu hakkında BM Sözleşmelerince korunan haklar, davaya dayanak haline getirilebilir. Örneğin iç hukukta erişilebilirlik sadece fiziki düzenlemeleri kapsar. Oysaki bilgi ve iletişim teknolojileri ile acil hizmetler erişilebilirliğin konusudur. (Bkz BM Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nin 9. maddesi) İşitme engelli bir birey 112 ya da 155 gibi acil hizmetlere ulaşamamasıyla ilgili EHS’nin 9. maddesini mesnet göstererek idari başvuruda bulunabilir ya da dava açabilir,

4- Her sözleşmenin komitesi bulunmaktadır. Gerek komitelere gerekse de İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne; “telafisi mümkün olmayan”, bir grubun bütünlüğünü bozan veya özgürlüklerini kısıtlayan herhangi bir husus hakkında başvuru yapılabilir,

5- Sözleşmelere taraf olan devletler, taraf olunduğu bilgisinin BM’ye tevdi edilmesinden hemen sonra (ilk iki yıl içinde), sonrasında ise dört yıl da bir kez olmak üzere sözleşmece korunan haklar bakımından ülkedeki durum hakkında rapor vermesi gerekmektedir. (Bkz Türkiye’nin EKSHS hakkında verdiği rapora http://www2.ohchr.org/english/bodies/cescr/docs/E.C.12-TUR.1_en.doc ).Sivil toplum kuruluşları (STK) söz konusu devlet raporunun yanında değerlendirmek üzere gölge ya da alternatif diye anılan bir rapor sunabilir. (Bkz EKSHS Komitesi’ne engeli bireyler bakımından verilen rapora: http://www2.ohchr.org/english/bodies/cescr/docs/ngos/NGOsJointSubmission_TurkeyWG44.pdf ve http://www.engelliler.biz/forum/ayr...is-milletler-8217-e-golge-rapor-tartisma.html )

6- Gölge raporlama sonucunda BM söz konusu ülke hakkında çeşitli kararlar alabilir. Uluslararası diplomaside bir ülke için tedbir ya da ambargo gibi kararlar aldırmak fevkalade güçtür. Ancak etkileri tedbir ve ambargo kadar olmasa bile “utandırma” kullanılabilecek bir yöntemdir. Utandırma ise o ülkenin prestij kaybetmesi anlamına gelmektedir. Ağır ihlallerin olduğu durumlarda ise “kınama” mesajı da yayımlanabilir. Tüm bunlar (utandırma ya da kınama) olmasa bile BM ilgili ülke hakkında tavsiye kararları alır ve sonraki raporlama dönemine kadar ne kadar ilerleme kaydedildiği gözlemler. (Bkz: http://www.engelliler.biz/forum/duy...komitesi-8217-nin-nihai-raporu-aciklandi.html ),

7- İç hukukun ve idari uygulamaların uluslararası standartlara kavuşmasını sağlar,

8- Uluslararası lobicilik faaliyetleri sayesinde hükümete baskı kurulabilir,

9- İhtiyari Ek Protokol’e Türkiye taraf olursa –ki olunacağı çeşitli kaynaklardan doğrulanmaktadır- iç hukukun tüketilmesiyle BM EHS Komitesi’ne bireysel başvuru hakkı doğacaktır. İç hukukun tüketilmesi için de ilk önce ilk derece mahkemelerine, sonrasında yüksek mahkemelere (temyiz mahkemeleri, örneğin Yargıtay ya da Danıştay) ve 2011 yılında yapılan anayasa değişikliği ile de Anayasa Mahkemesi’ne gitmek gerekmektedir. Bilindiği üzere tüm Avrupa’da AİHM’e en yoğun başvuru Türkiye ve Rusya’dan yapılmaktadır. En çok mahkûmiyet kararı ise Türkiye hakkında verilmekteydi. Binaenaleyh gerek AİHM gerekse de BM’ye bireysel başvurulardan önce Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesi gerekmektedir.

Değerli Arkadaşlar,

Şu bir gerçek ki başta AB olmak üzere çeşitli hükümetler arası kuruluşlara yapılan hukuki başvurular (AİHM’e yapılan başvurular gibi) ya da raporlamalar sayesinde işkence ve zalimane tutum ve davranışlar, Türkiye’de 1980 ya da 1990’lardakinden daha az sayıdadır. Dolayısıyla sözleşmeleri ve mekanizmalarını etkili kullandığımızda, bugünden yarına olmasa bile önemli sayılabilecek ilerlemeler kaydedilebilmektedir.

Uluslararası hukukun bireylerin yaşamlarına katkı sağlayabilmesi için, hususiyetle STK’lara büyük görevler düşmektedir. Gerek engelli bireyler gerekse de Onları temsil eden STK’lar hukuki başvuru yollarını sıklıkla kullan(a)mamaktadır. Maddi engeller hiç şüphesiz önümüzde durmaktadır fakat bir o kadar da başvuru yolları ve usulünün iyi bilinmemesi de başka bir engeldir.

STK’ların sözleşmelerin etki kuvvetini kullanabilmesi için “alanı çok iyi izliyor olması gerekir.” “İzleme, belgeleme ve raporlama faaliyetlerini mutlaka ve düzenli olarak yapmalıdır.” Engelliler alanında çalışan “STK’lar ortak bir akıl ve metin etrafında buluşabilmeli” ve baskı mekanizmalarını olabildiğince kullanabilmelidir. Hiç şüphesiz savunuculuk ve izleme faaliyetlerini yapabilmek için “hak temelli” çalışma esasına geçilmesi de elzemiyet teşkil etmektedir.
 
Bence özellikle BM üzerinden devletlere baskı yapılabilmesinin tek yolu bu konuda etkili çalışan STK'lardır. Güçlü STK'lar bağımsız raporlar hazırlayarak bu raporlar üzerinden lobicilik yapabilir ve devletleri gerekli adımları atmaları için sıkıştırabilir.
Zannediyorum devletler kamuoyunu etkilemek ve prestij sağlamak adına BM nezdinde "temiz" görünmeyi önemsiyorlar! Buradan hareketle ulusal düzeyde hak kazanımı için çabalamak lazım.
 
[FONT=Calibri][SIZE=3]İnsan onuruna yakışan sözleşmelere taraf olmuş olsak da busözleşmelerin ne kadar uygulandığı sorusunun cevabı hala soru işareti…[/SIZE][/FONT]

[FONT=Calibri][SIZE=3]Basına yansıyan haberler ve alınan duyumlar hak ihlalleriniaçıkça göstermektedir. Ben en çok sakatbireylerin eğitim hizmetine erişim konusunda yaşadığı sorunları anlatanhaberlerle karşılaşıyorum sanırım. Örneğin, yasalara göre kaynaştırma yoluylaeğitim alma hakkına sahip oldukları halde okul müdürleri, öğretmenler ve hattavelilerin istekleri sonucunda eğitimlerine sekte vurulan birçok kişi var.[/SIZE][/FONT]

[FONT=Calibri][SIZE=3]Dava açma hakkı olsa ve dava sakat bireyin lehine sonuçlansabile dava sürecinde, eğitim hakkı engellenensakat bireylerin ve ailelerinin maddi ve manevi yıpranması ve bu süre içersindegeri kalınan eğitim süreci telafi edilemiyor.[/SIZE][/FONT]

[FONT=Calibri][SIZE=3]Şüphesiz ki sözleşmeler çeşitli haksızlıkları engellemekadına çok önemli ama yasaların uygulanması, bireylerin hangi haklara sahip olduğunu bilmesi ve bu haklara erişim kolaylığının sağlanması, mahkemelerin tarafsız davranmasıvb. bu sözleşmeleri anlamlı kılacak asıl etmenlerdir bence…[/SIZE][/FONT]
 
Sevgili Zeliha,

Türkiye'de sıklıkla söylediğimiz konu da nispeten budur. Örneğin erişilebilirlikle ilgili yasanın uzatılması sözleşmenin açık ihlalidir. Yine eğitimin her geçen gün iyileştirilmesi gerekirken bu konuda hem madden hem de insan kaynağı noktasında gerekli düzenlemeleri yapmamak da sözleşme ihlalidir. Türkiye yasa cenneti ama uygulamada ciddi sıkıntılar var. Devlet bazı adımlar atıyor. Mesela 2008 senesinde BM'ye verdiği devlet raporunda şöyle diyordu mealen: Türkiye hiçbir gruba ayrımcılık yapılmaz ve yapılmamıştır. Bizim kaleme aldığımız gölge raporda şunları belirtmiştik; Dünyanın insan hakları konusunda en önde olan ülkelerinde bile ayrımcılık davaları varken Türkiye'de olmaması düşünülemez -ki oldukça yaygındır... Artık devlet şu noktaya geldi: "Kabul ediyoruz, ayrımcılık var". Çok yavaş işliyor ve ilerliyor.

Sevgili Bülent,

Sözlerinde o kadar haklısın ki... Türkiye engelliler alanında çalışan STK sayısı 1100'ün üzerinde. Ama gelin görün ki çoğu ve hatta aralarından bir elin parmağı sayısı dışındakiler "hak temelli" değil kendine "yardım temelli" çalışmaktadır. Bu Cumhurbaşkanlığı'nın Devlet Denetleme Kurumu Raporun'da da açıklanmıştır. Çok değil 8 ay önce erişilebilirlikle ilgili yasa uzatılırken engelliler alanında çalışan STK'lar ne yapıyordu lütfen hatırlayalım. Sizin de katıldığınız Taksim eyleminde kaç kişiydik ve kaç dernek destek olmuştu onu da hatırlayalım. En acısı ise yasanın uzatılmasını engellilerin haklarını savunan (!) STK'lardan gelmişti. Hem de en tepedeki STK'lardan. Açıklamakta hiç bir beis görmüyorum. Bunlardan biri Engelliler diğeri ise Sakatlar Konfederasyonu idi. Allah aşkına şu STK'ların web sayfalarına bir göz atın. Karşılaşacağınız tablo şu olacak: "Dernek üyeleri piknikte buluştu", Eşya piyangosu çekildi", "Mavi kapaklar umut oldu", "Yılbaşı partisi vur patlasın çal oynasın geçti", "Filanca yerde tatil köyündeyiz". Elbette insanlar pikniğe, eğlenceye gidecek ama bir derneğin tüm faaliyetleri bunlarla sınırlıysa söyleyecek söz bulamıyorum. Bir de yağdanlık kıvamında olan dernek başkanları var. Şöyle derler: "Sayın valimiz bizim valimiz değil aynı zamanda da babamızdır. Sayesinde arsa aldık, filanca etkinliği düzenledik". Valinin baba olması yani aslında devletin baba olması şu demek: Baba ister sever, ister döver ister dizine, isterse de kucağına oturtturur.

Bu profilin BM Sözleşmeleri peşinden koşması mümkün mü?
 
Hakan,
Sabah 06.34 bu saate kadar okuduğum en güzel metindi.
(en son yorumun)
Varol ......
Sevgiler.
 
Ayşe Hanım Selamlar,

Güçlü örgütlenmeden yanayım ve çok sayıda STK'nın varlığı önemlidir ancak içi dolu olmak kaydıyla elbette. Spesifik alanda çalışan derneklerin varlığı temsil ettiği bireyleri daha da güçlendirebilir.
 
Şimdiye kadar hiç bir dernek ve kuruluşta yer almadım,STK ların yaptığı önemli bir çalışmaları varmı diye araştırıyorum ama hak arama amaçlı bir çalışmaları yok. Ara sıra rastladığım bir teyze var derneğe üye ol hizmetler çok güzel diyor, neler yapılıyor deyince konserlere gidiyoz, partiler düzenliyoz, tatile götürdüler, kapak toplayoz,kahvaltı oldu, eee bayağıda eğlenceli teyze haklı, STK ların amacı sadece engellileri sosyalleştirmek gibi görülüyor. Haklarımızın peşinde koşan güçlü STK lar olsa eminimki çok faydasınıda görürüz. Erişilebilirlikte ki sorunların ortadan kaldırıldığını düşünün biz konserlere tiyatrolara partilere kendimiz zaten gideriz..
 
Devlet bazı adımlar atıyor. Mesela 2008 senesinde BM'ye verdiği devlet raporunda şöyle diyordu mealen: Türkiye hiçbir gruba ayrımcılık yapılmaz ve yapılmamıştır. Bizim kaleme aldığımız gölge raporda şunları belirtmiştik; Dünyanın insan hakları konusunda en önde olan ülkelerinde bile ayrımcılık davaları varken Türkiye'de olmaması düşünülemez -ki oldukça yaygındır... Artık devlet şu noktaya geldi: "Kabul ediyoruz, ayrımcılık var". Çok yavaş işliyor ve ilerliyor.

[FONT=Verdana]almanlarin o sevdigim atasözünü hatirlatti bu gene bana; "einsicht ist der beste weg zur besserung", "idrak, islaha giden en iyi yoldur" diye cevirebilirim sanirim... ama burda gercekten bir idrak sözkonusu mu, yoksa yine birilerine shirin görünmek icin "madem bu avrupa milleti bunlari ayrimcilik olarak degerlendirmemizi istior, verelim onlara istediklerini" düshüncesiyle atilan bir adim midir, biraz shüpheli buluorum... gercekten bir idrak sözkonusu olsaydi, azicik olsun daha hizli ilerlerdi gibi gelior bana... en azindan saydigin o sözleshme ihlalleri bu kadar yogun olmazdi...[/FONT]
[FONT=Verdana]
[/FONT]
[FONT=Verdana]yoksa beledieleri sakat insanlarin hishmindan korumak icin erishilebilirlik ile ilgili yasayi uzattiktan sonra mi vuku buldu bu idrak? [/FONT]:rolleyes:[FONT=Verdana]... umarim öyledir de biraz daha umutla bakabilirim gelecege...[/FONT]
 
Sevigili Rekursion, fiili ayrımcılık var evet ama ayrımcılığa devam. Devlet sadece ayrımcılık var dedi, bir daha yapmam demedi ki ..!
 
Sevgili Hakan Özgül,

makalen için teşekkürler. Evet BM sözleşmeleri "hak temelli" STK'ların çalışmalarında temel teşkil edebilecektir. Ancak STK'larımız hala "yardım temelli" çalışmaktalar. Bu yönde ise, NE YAPABİLİRİZ diye kara kara düşünmek gerekmekte. Zira sakatların aktifleşmesi ve hak arama eylemlerinde bulunması gerçekten çok zor. Bu yolun zor olması sakatların birçok yoksunluğundan doğmakta. 1- Hak arama yollarını bilmemeleri 2- Hak arama yollarının sakatlar için zorlukları (alt başlık içinde a- maddi imkansızlıklar b- ulaşım-erişim zorluğu c- Etkili Başvuru mekanizmalarının yokluğu )

STK'ların biran önce profesyonelleşmesi, gönüllü çalışmanın yanı sıra maaşlı elemanlar (veri toplayacak, başvuru yapacak uzman eleman) ile hak arama eylemlerini etkinleştirmesi gerekmektedir.

Bir de veri toplama, saha çalışması yapılması hususlarında bir bilgi ağı kurularak, GÖLGE RAPOR düzenleme işi daha da etkinleştirilebilir.

Dolayısıyla, SAKATLIK ÇALIŞMALARI İNSİYATİFİ çok önemli bir eksikliğe el atmış olup, desteğimin sizlerle olduğunu belirtmek isterim. VOLKAN ERKAN
 
AYRIMCILIK, EŞİTLİK VE ERİŞEBİLİRLİK
Yukarıdaki yazıları okudum. Yazanların eline sağlık. Ortak şikayet yasanın tarihinin uzatılması. Oysaki, üstteki makalede de olduğu üzere birleşmişmilletler engelliler sözleşmesi iç hukukun üstünde. Ayrıca bu konuda başbakanlık genelgesi de var. Bu nedenle rahatlıkla dava edebilirsiniz ve de kazanırsınız. Ancak mesele bununla bitmez. Sosyal ektinliklerle farkındalığı artırmak, sokaklarda insanlarla iç içe olmak. Hak arama kavramı yerine hakkımızı savunmak gibi yollara başvurmalı ve mutlaka dernekler vb. altında örgütlenmeli ve örgütlü hareket etmeliyiz.
 
STK ları onları düşünmez onların derdi para kazanmaktır , 3 dosya daha bekliyorum onlarda takipsizlikle sonuçlanacak BM insan hakları yüksek komiserliğinin bulunduğu cenevreye dosyaları yollayacağım 1 trilyon dolarda talep ediyorum belgeler video görüntüleri mahkeme kararları Bm ye ulaşınca hükümet ne yapacak çok merak ediyorum
 
Üst Alt