TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 1 / 9 12345 ... SonSon
Toplam 134 mesajın 1-15 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #1
    Üye
    kuyucak Avatarı

    Gerçek Adı
    Hasan
    Üyelik Tarihi
    15.03-2007
    Son Giriş
    17.11-2010
    Saat
    23:39
    Yaşadığı Yer
    antalya
    Mesaj
    867
    Alınan Beğeniler
    5
    Verilen Beğeniler
    0
    Blog Mesajları
    7

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    TIP İNSANLIĞA FAYDALI MI ZARARLI MI?

    Geçen sene gözümle gördüğüm bir olay; Sürat motorlarının çılgın sesini bilirsiniz hani, o ses geldi önce... Sahilde oturan herkes başını yola çevirdi..Kısa sürede gelir,kaçırmayalım... Ses bir anda kesildi... Önümüzden bir TIR geçiyor ve onunla yerde sürüklenen bir insan yarış ediyor. TIR' ın haberi bile yok olandan, gidip biz durdurduk zavallı adamı... Motor o kadar süratli gidiyorki, TIR' ın yanından geçerken hafifçe tamponuna dokunmuş. Hepsi bu...
    Motoru kullanan kişi anında ölmüş zaten.. Eksik bi şeyi yok.. Kafada kaskı, robocop gibi giysileri.. Bu olaydan sonra o motorlardan kullanan bir tanıdığımla konuştum.. Bunları bırak, sıradan motorları kullanan insanlarda bile ufak tefek kırıklarla atlatılan kazalar sıradan olaylar... Bacağını, elini, omzunu ne bileyim herhangi bir yerini kırmak o kadar basit bir olay ki, konuşmaya değmez... O tanıdığın sesi hala kulaklarımda: '' Tıp o kadar ilerlediki, yirmi günde ayaktayız abi ''

    Yine 10 yaşındaki oğlum ve arkadaşlarından biliyorum: Kendilerini karikatür kahramanları gibi görüyorlar... Bir yerlerini kırmayan yok gibi... Ya en fazla alçıda dolaşırız olarak bakıyorlar. Sakınma, çekinme hak getire..Yaşam sanki bilgisayar oyunu gibi... Sonuçta;

    -Ya çekinme ye,elbet sağlık sistemi denetliyordur.
    -Ya çekinme ye, en fazla zayıflama hapı alırız, olmazsa yağ aldırırız.
    -Ya çekinme bas şu gaza, sonunda ölüm yok ya, biraz tatil yaparız.
    -Ya sen niye düşünüyorsun, elbet üretici firma bi önlem almıştır.
    -Ya sen niye düşünüyosun, elbet TIP bi çaresini bulmuştur.
    -Ya sen niye düşünüyorsun,elbet TIP bi çaresini bulacaktır.

    Bunlar gibi sayısız ön yargı yada TIP bilinci oluştu insanlığın kafasında... Altyapı olarak tüketime dönük endüstrinin, oluşturduğu tıp bilinci şu anda neye hizmet ediyor tam olarak bilmiyorum.
    İki atlı bir arabaya benzetirsek bu olayı; Atlardan biri tüketim endüstrisi, diğeri tıp endüstrisi...
    İkisi de sağlıklı ve semiz..Ama taşıdıkları araba içindeki insanları nereye götürdükleri belli değil.. Sallaya sallaya, paldır küldür taşıdıkları insanı maymuna döndürdükleri kesin .

    Bütün sistem hızlı ve sınırsız tüketime ve bunun bedelini ödemek içinde hızlı çalışmaya odaklandı. İnsanın tek görevi kaldı, tüketmek...Ama her şeyi tüketmek...Bildiği, bilmediği, isteyip istemediğini başkalarının belirlediği her şeyi tüketmek...

    Sonuçta da insan o tüketimin sonuçları ile başa çıkabilmek için kurtarıcı olarak TIP' ba sarılıyor. TIP ise aynı tezgahın içinde çoktan eridi zaten...O da tüketim endüstrisi olmuş çoktan...
    Durmadan insanın içine doldurulan şeylerden dolayı artan kanser olaylarına çare bulmak için milyar dolarlar harcanıyor. Durmadan insanın içine doldurulan şeylerden dolayı artan şeker, kolestrol tansiyon hastaları için, daha da yiyebilmeleri için ilaçlar aranıyor. Obezite ve onun getirdiği kalp-damar hastalıkları dünyanın en büyük sağlık sorunlarından biri.. Onu da TIBBİ olarak çözmenin yolları aranıyor.
    Çözmek için uğraşmak zaten esas ANABİLİM DALLARI olmuş. Paranın dödüğü yer orası.. Bir çare, bir ilaç bulmak demek ''yırtmak'' oluyor çünkü.
    Ben bu tüketim, tıp ilişkilerine TÜKETIP diyorum...
    Bu cenderedeki insana da TÜKETIP TİP diyeceğim şimdilik...Göreceksiniz ileride aynen ilkel çağlarda insanlara verilen sıfatlar gibi, çağımız insanına da benzer adlar verilecektir. Burada önemle şunun altını çizeyim, koruyucu yada önleyici tıp' bı canı gönülden destekliyorum. Bunların ilk ve temel görevlerinden biride bu tüketıp'e savaş açmak olmalıdır diyorum.

    Tüketıp'ın felsefesi; İnsan yeterki tüketsin.. Kanser olursa, kemoterapi, ışın tedavisi mucizeler sağlıyor. Vucutlar yağlanırsa, kalp, tansiyon ve şeker ilaçlarımız var... Olmazsa yağları alacak kalbi değiştirecek cerrahi yöntemlerimiz var.. Plastik cerrahi ile sizi düzeltiriz. Sakat kalacağım diye korkmayın, hıza tapın, bizim ortepedi bilimi sınırları geçiyor her gün... Sakat kalırsanız da korkmayın, sizi sağlam bir insan gibi yaşatacak medical ürünlerimiz var. Delirirsenizde korkmayın.. Psikiyatri kliniklerimiz beş yıldız otel donanımlı... Yeter ki savaşmaya devam edin...
    Artık mayınlar sadece topuk koparan, mermiler öldürmeyen cinsinden... Sizi o şekilde de yaşatmanın bi yolunu buluruz. Herkes dağcı olabilir, herkes atlayabilir, herkes saatte 300 km gidebilir... Sakınmayın kendinizi... Kafanızı koruyun yeter... Yani ölmeyin... Daha çılgın olun, korkmayın. Kasklarınız olsun yeter.

    Tüketıp'ın insan tipi ise ROBOCOP' tur... Ama bize yaşamda sadece kasklarla korunmak kalıyor... Payımıza düşense tekerlekli sandalye ile birkaç ıvır zıvır... Şimdi de zıkkımın kökü olan kök hücreyi bekliyoruz, godot'u bekler gibi.
    Ne dersiniz TIP biliminin (?) hiç mi suçu yok bu şeytan üçgeninde. İnsan, Tüketim endüstrisi ve yeni çağın, en büyük çok tanrılı dini ve kilisesi haline gelen TIP... Mabetlerine hergün girip çıkan milyonları ve devletlerin bütçelerini adete hortumlayarak durmadan büyüyen bu yeni ''ideoloji'' insanlığa faydamı sağlıyor? Yoksa Zararı faydasından büyük mü?

    Bu yeni ''ideoloji'' aslında ne zaman anlatacak insana, kendini; Kardeşim sen, bir el araba dolusu sakatat ve kemikten ibaretsin... Kendine dikkat et... Sen kırılgan, hassas ve zayıfsın... Benim yapabileceklerim asla eskiye döndürmez seni. Dikkatli ol... DER Mİ ACABA? Yada bu yaratılan TÜKETIP TİP dinler mi onu?

  2. #2
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    15:23
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    58.044
    Alınan Beğeniler
    4.059
    Verilen Beğeniler
    4.330

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Tüketici-Hasta, tüketici-sakat, tüketici-kadın, tüketici-erkek, tüketici-çocuk, tüketici, tüketici, tüketici.... Sadece tükettiğin ölçüde değerlisin.

    Postmodernitede beden öyle bir kurgulandı ki, sürekli tamir edilip, modaya uygun şekilde güncel tutulmalı ve en küçük sürçmeye dahi izin verilmemeli. Velev ki sürçtü, -doğan bu durumdan- hemen yeni tüketim alışkanlıkları yaratılmalı...
    - Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
    - Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...

  3. #3
    Üye
    Halil Avatarı

    Üyelik Tarihi
    03.11-2006
    Son Giriş
    Saat
    Yaşadığı Yer
    Bayburt
    Mesaj
    517
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Her şeyi paraya endeksleyen kapitalist bir düzende insan sağlığı`da para kazanma aracı olarak görülebilirmi?

    En az 200 milyon dolarlık bir pazarı yoksa o ilacın üretiminden vazgeçilebiliyor.

    Demek ki ilaç şirketleri de diğer tüm şirketlerde olduğu gibi kar amacı güdüyor işin içine kar etme /para kazanma güdüsü girerse bir takım alengirli işlerinde olması kaçınılmaz olur.

    İlaç endüstrisi 500 milyara varan bir pazarı var bu kadar büyük paraların döndüğü yerde her türlü oyun da dönebilir.

    Sağlık bakanlığının açıklamasına göre yazılan her 10 antibiyotikten 8 i gereksiz yere yazılıyormuş bu durumun ülkemizdeki doktorların yetersiz eğitim almalarına,doktor başına düşen hasta sayısının fazlalığı nedeniyle hastaya yeterli zaman ayrılamadığından kaynaklandığını söyleyenler var.

    Ama ben şeytanın avukatlığı yapıp olayın bu kadar basit olmadığını söylemek istiyorum nedenmi? Tanıdığım çoğu doktorun ecza hanesi varda ondan kimi kız kardeşine açtırmış kimi başka bir yakınına hele Bayburt gibi küçük bir ildeyse ve o ildeki ecza hane sayısı azsa 2 yılda köşeyi döndünüz demek küçük yer deyip gecmeyin ha Bayburt tan fazla Bayburt un ilçesi olan aydın tepe deki ecza hane iş yapıyor orada da bahsettiğim düzen var D.R eczacı ilişkisi burada kimseyi suçlamak istemiyorum tabi ama bunları da düşünmeden edemiyor insan dedimya şeytanın avukatlığını yapıyoruz.

    Son olarak herkese şu kitabı okumalarını öneriyorum..

    Satılık Hastalıklar


  4. #4
    Üye
    neptune Avatarı

    Üyelik Tarihi
    24.04-2005
    Son Giriş
    04.07-2010
    Saat
    11:05
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    267
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: kuyucak
    Altyapı olarak tüketime dönük endüstrinin, oluşturduğu tıp bilinci şu anda neye hizmet ediyor tam olarak bilmiyorum.
    İki atlı bir arabaya benzetirsek bu olayı; Atlardan biri tüketim endüstrisi, diğeri tıp endüstrisi...
    İkisi de sağlıklı ve semiz..Ama taşıdıkları araba içindeki insanları nereye götürdükleri belli değil.. Sallaya sallaya, paldır küldür taşıdıkları insanı maymuna döndürdükleri kesin .
    Biliyorsundur, Marx temel öngörülerinden birinde, "catastrophe final" ile sonuçlanmasını beklediği bir süreci anlatır. Kapitalizm ve beraberindeki sanayileşme giderek işçi sınıfını daha çok sömürecek, ezecek ve fakirleştirecektir. Ama daha yaşarken bile tersinin gerçekleşmesine şahit oldu; kapitalizm ve beraberindeki sanayi devrimi İngiltere ve Almanya gibi ilk sanayileşen kapitalist ülkelerde işçinin daha fazla refaha kavuşmasını sağladı. Tabii diğer Avrupa ülkeleri de daha sonra onları izledi.

    Tüketıp kavramı ile nitelendirdiğin kapitalist tıp da doğal olarak aynı süreci izledi. Ama o da ortaya çıktığı ülkelerde taşıdığı insanı maymuna çevirmekten çok uzak bir yere getirdi. Bahsettiğin koruyucu sağlık hizmetlerinin ölçütleri olan parametreleri; - ki bunlardan en önemlileri çocuk ve ana ölüm hızlarıdır, zira bu iki parametre olumsuz koşullarda ilk önce bozulurlar - ve tedavi edici tıbbın - bence en önemli parametresi olan - ortalama yaşam süresini diğer ülkelerden açık ara daha iyi duruma getirdi.

    Aslında aynı kelimelerle olmasa da bu konu daha önce tartışılmıştı. Analiz yaparken durum tesbitini iyi yapmak doğru olur. Benim düşüncem bahsedilen ülkelerdeki kapitalizmin "vahşi kapitalizm" olmadığı, aslında bir sosyalizm türevi olan Bernstein'in Revizyonizmi ile Fransız sosyalistlerinin Endividüalizm düşüncelerinin bir karışımı olduğu. Böylelikle kapitalizm vahşileşerek oto-emperyalizme dönüşemiyor; sosyal hakların korunduğu bir sistemde her bireyde sosyo-ekonomik düzelmeyi sağlıyor.

    Selamlar.

  5. #5
    Üye
    angel'm Avatarı

    Üyelik Tarihi
    03.11-2005
    Son Giriş
    31.03-2013
    Saat
    23:03
    Yaşadığı Yer
    ...
    Mesaj
    41
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    "Satılık Hastalıklar" adlı kitabı görünce kendi kendime gülümsedim. Tıp Fakültesi'nde okuyan bir arkadaşım bu kitabın içeriğinden söz etmişti de ağzım açık kalmıştı. O kitabı da bir türlü okuyamadım.

    Ben de bu konuya farklı yaklaşmak istiyorum. Burjuvazinin insan sağlığını metalaştırması düşündürücüdür. Doktorlar, Hipokrat yeminini yaparken bilimin ve insanlığın mı emrinde olacaktır yoksa çok uluslu şirketlerin mi ? Temel kriter, toplum sağlığına katkı yapmak mıdır ya da ilaç firmalarının karını artırmak mı?

    İnsan hak ettiğini alamazsa hak edemediğini alır. Kimi represantların getirdiği kitap, kalem, saat, hesap makineleri, bilgisayar parçaları v.s. v.s. armağanları alıp, istedikleri ilaçları yazan tıp elemanları gibi.

    Tabii burada ilaç firmalarının kaybettiği birşey yok. Çünkü giderlerini ilaç fiyatlarına ekliyorlar. Haa! Bu arada biz de hep yutuyoruz. :lol: :lol: :lol:

  6. #6
    Üye
    angel'm Avatarı

    Üyelik Tarihi
    03.11-2005
    Son Giriş
    31.03-2013
    Saat
    23:03
    Yaşadığı Yer
    ...
    Mesaj
    41
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Dün bir oyun izledim. "Artiz Mektebi" Orada paranın herşeyi satın alabildiği ile ilgili bir bölüm vardı. Para, yatlar, katlar, arabalar satın alıyormuş da birtek sevgiyi satın alamıyormuş!!!

    Güldüm kendi kendime. İdealist bir yaklaşım olduğunu düşündüm.

    Ne yazık ki paranın gücü öyle fazla ki, aşkı da satın alıyor... Sevgiyi de...

  7. #7
    Üye
    kuyucak Avatarı

    Gerçek Adı
    Hasan
    Üyelik Tarihi
    15.03-2007
    Son Giriş
    17.11-2010
    Saat
    23:39
    Yaşadığı Yer
    antalya
    Mesaj
    867
    Alınan Beğeniler
    5
    Verilen Beğeniler
    0
    Blog Mesajları
    7

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Düşüncelerimi tam olarak yansıtmak için ekleme yapmak istiyorum. Konu karmaşık olunca asıl konu yanında, yan konulara dalmak zorunda kalıyor ve oralarda dolaşırken asıl konu flulaşabiliyor. Neyse, Olaya alt başlıklar altında bakarak düşüncemi anlatmaya çalışacağım.

    TIP denilen ‘’insan sağlığı ile ilgili her tür bilimsel düşüncenin ve üretimin ana felsefesinin’’ vardığı noktayı ve insana verdiklerini tartışmak istiyorum. Onun başarılarının yanı sıra insana verdiği zararları tartışmak istiyorum. Sektördeki başarıların kaynağı, kişiler beni ilgilendirmiyor. Bir de zararlarına bakalım diyorum. Sonra da koyalım terazinin kefelerine, KAR/ZARAR hesabı yapalım. Olması gereken kendiliğinden çıkacaktır zaten.

    Engelliler sitesinde, biz tıbbı yüceltecek miyiz, yoksa şurada yaşanan her acıdan az da olsa sorumlu tutacakmıyız? Bütün Uluslar, sağlıklı yaşamak, türlerini sürdürmek, acılardan uzak durmak, olabilecek zararları en aza indirgemek için sağlık orduları kurar. İşte bu ordunun ruhu, kendini insandan ayrı tutmaya başlarsa, kuruluş nedenini unutup, sadece ve sadece kendini yaşatmayı, büyütmeyi amaçlarsa;

    1- Tıp kendi gücünü o kadar abartıyor ki, insan kendini hiç koruma ihtiyacı duymuyor. İnsan bu rehavet ortamında akıl almaz çılgınlıklar yapabiliyor. Çünkü ona anlatılan yalan bilgilerle, başına bir şey gelmeyeceğine gelse bile kısa sürede iyileşeceğine inanıyor.

    2- Bilgilerini halkla paylaşıp, yaptırımcı olmuyor. Asıl görevi olan yaptırımcı olmaktan kaçıyor. örneklersek;
    - Yollarda hız limiti var ama otomobillerin, motorların yapımlarında bu limit yok. 90 km hız limiti olan birülkede otolarda da 91 km’ den fazla motor gücü konmaz diyemiyor. Meraklısı varsa özel parkurlara buyursun, sadece onlara satılacak arabalar diyemiyor.
    - Silah satıcılarının sivillere silah satmasına tavır alamıyor. Satılan her silahın bir gün insana doğrulacağını biliyor. Bu konuda da açık bir tavır almıyor.
    - Her önüne gelenin 3-5 makine ile, üretim yapma hakkı var. Şeker, yağ, tuz, kakao, un ve boya ile her tür zehir üretme hakkına sahip olmaya açık tavır almıyor. Yine aklın alamayacağı rezillikleri üretenlere açıkça karşı çıkamıyor.
    - Çağımız insanına sürekli, HIZ ÇAĞINDAYIZ masalı okunurken, tıp yine sessiz. İnsan doğasına aykırı olan bu hızı insan kaldıramaz. Kaldıramıyor da zaten, psişik sorunların nerelere vardığından belli.

    Buradaki örnekleri sonsuza kadar çoğaltabilirsiniz. Burada anlatmak istediğim, bunların zararlarının ne kadar korkunç olduğu bilgisi yine onların elinde. Karşı çıkmıyorlar, sessiz kalıyorlar. Bataklığı sürekli gizleyip, sivrisinek avlamak onun varlık nedeni olmuş. Bataklıkları kurutmak onun asli görevi oysa.

    3-Tam aksine düşmanımız olan, bize zararlı olan, tüketim, silah ve reklam endüstrisi ile tam bir işbirliği yapıp onlara yardım ediyorlar. Zararlı tüketime bağımlı insan yaratmak için onlarla işbirliği yapıyorlar. Çünkü insana ait tüm bilgiler ellerinde…

    4- Açıkça belli oluyor ki, bu sistem geleceğin insanını da planlıyor, genlerle oynayarak.

    5- Aklın alamayacağı bir servete ulaştılar. Bu sistemin mabetlerini bırakın, sadece uygulayıcılarının, kilit noktalardaki insanları bile milyon dolarlar kazanıyorlar.

    6- En kötüsüne gelelim; İnsanoğlunun tüm tarihi boyunca biriktirdiği her tür korunma silahı bu sistemin elinde… İnsan bu sisteme karşı, yine tıbbaa muhtaç…

    Şimdi soruyorum, siz bunlarımı tartıştınız Neptün kardeşim? Ve sonuç sende nasıl şekillendi?
    TIP bakire Meryem mi, yoksa bakire Meryem maskesi ile dolaşan, parayı kim verirse onla olan sokak ……?

  8. #8
    Üye
    neptune Avatarı

    Üyelik Tarihi
    24.04-2005
    Son Giriş
    04.07-2010
    Saat
    11:05
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    267
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: kuyucak
    Şimdi soruyorum, siz bunlarımı tartıştınız Neptün kardeşim? Ve sonuç sende nasıl şekillendi?
    TIP bakire Meryem mi, yoksa bakire Meryem maskesi ile dolaşan, parayı kim verirse onla olan sokak ……
    Materyalist ve kapitalist bir sistemde, buna uyum sağlamış tıbbın yararlı mı zararlı mı olduğunu tartıştığını düşünerek cevap vermiştim.


    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: kuyucak
    Sonra da koyalım terazinin kefelerine, KAR/ZARAR hesabı yapalım.
    Söylediğim noktadan yola çıkarak zaten KAR/ZARAR hesabını yapmıştım:

    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: neptune
    Bahsettiğin koruyucu sağlık hizmetlerinin ölçütleri olan parametreleri; - ki bunlardan en önemlileri çocuk ve ana ölüm hızlarıdır, zira bu iki parametre olumsuz koşullarda ilk önce bozulurlar - ve tedavi edici tıbbın - bence en önemli parametresi olan - ortalama yaşam süresini diğer ülkelerden açık ara daha iyi duruma getirdi.
    Materyalist ve kapitalist sistemin insan hak ve özgürlükleri temelinde uygulandığı gelişmiş ülkeleri göstermiştim. Eğer istersen - tıbbın giderek yozlaştığı düşüncesinden de yola çıkıp - bu ölçütlerin genel olarak dünyadaki değişimlerine de bakabiliriz. Ancak geçmişe göre de bakıldığında bu ölçütler giderek çok daha iyi rakamlara gerilemiş.


    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: kuyucak
    Düşüncelerimi tam olarak yansıtmak için ekleme yapmak istiyorum...............Bilgilerini halkla paylaşıp, yaptırımcı olmuyor. Asıl görevi olan yaptırımcı olmaktan kaçıyor............sadece onlara satılacak arabalar diyemiyor.
    Eğer başka bir argüman öne sürdüysen korkarım hala anlayamadım. Herhalde yaptırım diyerek sadece doktorların söz sahibi olduğu totaliter bir rejim formülü önermiyorsundur.

    Selamlar.


    Not: Bilgi paylaşımı demişken, tıbbi bilgi ve ürünlerde gizlilik yoktur. Yani - örneğin - Coca cola içeriğini gizli tutabilir ama herhangi bir kanser ilacının, bakanlık ruhsat talebini bırak, kutusunda bile formülü yazar. Ancak üreten firma belli bir süre patent hakkını elinde tutar, isteyenlere de belirli bir ücret karşılığı üretim izni verir. Aynı şekilde bilimsel çalışmalar ve deneyler de başlanmadan bakanlık, etik kurul,vs yerlerden ayrıntılı bilgi göndererek onayını alır; sonuçları da bilimsel dergi ve yayın organlarında yayınlar.

  9. #9
    Üye
    kuyucak Avatarı

    Gerçek Adı
    Hasan
    Üyelik Tarihi
    15.03-2007
    Son Giriş
    17.11-2010
    Saat
    23:39
    Yaşadığı Yer
    antalya
    Mesaj
    867
    Alınan Beğeniler
    5
    Verilen Beğeniler
    0
    Blog Mesajları
    7

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bilgi paylaşımından kastım, ilaçların formülleri değil... Bu gün piyasada dolanan binlerle ifade edilen ürünlerin insan bedenine fayda/zararlarını açıklaması. En azından bunların zararlı olabileceklerine açıkça tavır alması. Bunun içinde tıp etik kurulları vardır sanırım. Olmalı diyorum, tabi sağlık bakanlığı dışında, bağımsız.

    Sadece bilim adamlarının yaptırım gücü olsun diyen totaliter rejim arayışları geçmişte kaldı. Ancak halka doğru bilgi verdiğine inanılan bir etik kurulun yayınlayacağı bültenlerden daha iyi yaptırım gücü olduğuna inanmıyorum. Bu işi kendine görev edinen bir Uğur Dündar bile koca üniversitelerden daha etkili olabilmektedir. Bunun bile utancını yaşamalıdır tıp adını temsil edenler... Şu anda tıp nasıl ki, esrara eroine açıkça tavır alıyorsa, aynı şekilde ve aynı şiddet te insana zarar veren her şeye tavır almalı ve insanların anlayabileceği dilde halka açıklamalıdır. Bakın burada asıl üstünde durduğum konu ise; Öyle bir derdinin olmadığıdır. Tıp denilen mekanizmanın kendiside oradan beslenmektedir. Şunu gönül rahatlığı ile söylüyorum; Silahlarında, hızlı olan her şeyinde, en azından esrar ve eroinden daha az tehlikeli olmadığını anlatmadığı sürece benim saygım gittikçe azalacak. İnsana gıda diye sunulan şeylerin insana yaptığı zararları aynı polisiye tedbirlerle önlenen eroin gibi önlenmesini savunmalıdır.

    Son olarak materyalist ve kapitalist sistem derken neyi kastettiğini anlamadım.
    Bu terimlerle neyi aşağıladığını/anlattığını da anlamadım.. Sosyalist sistemin ayrı bir sağlık sistemi vardı... Bu kabul... Ama kalmadı, şimdi sadece kapitalist sistemin sağlık sistemi var. Sosyalist Sağlık Sistemine kavuşmak için mi uğraşmalıyız?
    Ama yukarıda ileri kapitalist ülkelerde daha iyi sağlık sistemleri var dedin. Ben artık evrime inanan bir insan olarak, sadece evrimin hızlanması için mücadele veriyorum. Ayrıca sosyalizm hedeflenen bir rejim değildir, ara rejimdir. Marks'ın cennetine bizleri kim götürürse o cennetliktir. İster kapitalizm, ister sosyalizm...
    Bir de kapitalist sistemin yanına, materyalist kelimesi eklemişsin. Kapitalist sistemin ruhuna bu kelime uymaz. Kapitalist sistemin ruhunu daha iyi metafizik anlatır.

    Sen şunu demeye mi çalışıyorsun acaba; Kapitalizm kendini şeytana satmış, o şeytansa maddiyatçılık... Böyle dersen seni anlarım... Ona de benim cevabım şu olur; Materyalist felsefede öyle şeytandı, ruhtu arama...Onlar orada yok...

  10. #10
    Üye
    bayke Avatarı

    Gerçek Adı
    Kemal
    Üyelik Tarihi
    06.04-2005
    Son Giriş
    07.02-2009
    Saat
    15:10
    Yaşadığı Yer
    İSTANBUL/Beykoz
    Mesaj
    588
    Alınan Beğeniler
    5
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    şu fâni dünyada ticareti en çok para getiren iki şey vardır. sex ve umut..
    bunların ticaretinde neredeyse boş yoktur. ne yatırırsan misliyle kazanırsın.
    tıp insanlara umut satar
    hiç zarar etmeyen bi sektör... düşünsenize hasta ölse bile masrafları tahsil edilir. verilen ilaç, uygulanan tedavi şifa getirmese bile bedeli ödenir.
    insan ve para ilişkisi var oldukça izmler ne olursa olsun böyle ballı bi ticarete her zaman sömürü ve suistimal olacaktır.
    mao'nun çin'inde şöyle bi yöntem olduğu söyleniyordu. aile doktorları devletten kişi başına belli bir ücret alırlarmış. sorumlu olduğu kişilerden biri hastalandığında görevini tam yapmadığı gerekçesiyle doktorun pirimi kesilirmiş.
    YANİ DOKTORUN GÖREVİ KİŞİYİ İYİLEŞTİRMEK DEĞİL ONUN SAĞLIĞINI KORUMAK OLARAK TARİFLENİR (MİŞ)
    hey gidinin mao'su şimdiki çin'i görebilseydi mezarında ters dönerdi herhalde.
    tıpbın hata ve suistimallerine karşı ABD de uygulanan bi yöntem vardır. doktorlar mesleki başarısızlıklara karşı sigorta yaptırır. sigartasız doktor çalışamaz. doktorun geçmişinde bi iki mesleki başarısızlık varsa pirimi çok yüksektir veya şirket onu sigortalamaz. sigortasız çalışmakta suç olduğu için artık o kişi mesleğini unutmak zorunda kalır.
    ayrıca doktor kadar tıpbı iyi bilen avukatlar vardır. uygulanan tedaviden memnun değilsen bi terslik olduğunu düşünüyorsan örneğin - diyelim ki omurilik- nöroşirolojide uzman bi avukat buluyorsun. adam senin tedavini didik didik ediyor bi hata yakaladığında sen de avukatta köşeyi dönüyor.
    tabii tazminatı dr. un bağlı olduğu sigorta şirketi ödüyor. ama dr. un pirimi yükseliyor. farzedin bol kaza yapan arabanın kaskosunun yükselmesi gibi. kazalar devam ederse hiç bi şirket sizi kaskolamıyor. kaskosuz trafiğe çıkmakda yasak olunca arabanın (burda mesleğinin) olması bi şey değiştirmiyor.
    geçtiğimiz yıllarda bu sigorta sistemini türkiye'de de uygulamaya kalkmışlardı tabibler odasının büyük muhalefeti sebebiyle vazgeçildi ve unutturuldu. ayrıca abd'de hastanede veya tedavi sırasında ölen her hastaya ölüm sebebinin kesin tespiti için otopsi mecburiyeti vardır. kanuni zorunluluktur. hayır ben istemiyorum diyemiyorsun. ve bu otopsi sırasında uzman bi (çakal) avukat hazır bulunuyor.. tıpbi bi hata yakalayıp köşeyi dönebilir miyim diye..! iki avukat çarpışıyor...hayat ve sağlık sigortasının avukatıyla doktorun sigorta şirketinin avukatı.
    İŞTE KAPİTALİST VE KOMÜNİST SİSTEMDEN İKİ UFAK ÖRNEK.

  11. #11
    Üye
    Laus_Deo Avatarı

    Üyelik Tarihi
    31.03-2005
    Son Giriş
    22.08-2009
    Saat
    22:38
    Yaşadığı Yer
    Erdek
    Mesaj
    434
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Kuyucak ağbim yerden göğe kadar haklı.Evet eczaneden aldığımız tüm ilaçların hiç okumasak,bilmesek dahi birer prespektüsü var.İçlerinde ne tür etken maddelerin olduğundan tutunda nerelerde ne kadar kullanılacağına kadar hemen hemen her türlü bilgi mevcut.Mevcut olmasına da ne kadar açık ? azucuk tıp bilgisi olmayan bu yazılardan ne anlayabilir ? yada anlamaya çalışabilir ? İlaçlar ile ilgili kısım bukadar olmak ile birlikte,hastalıklarımıza deva olmaya çalışan hekimlerimizin hasta olduğumuzda bizlere koyduğu birçok teşhisi anlamak na mümkün ne yazıkki.Konu ile ilgili olarak bir çok hekim dost,tanıdık ve arkadaşım ile konuştuğumda aldığım cevaplar hemen hemen aynıydı “ Sizin hastalığınıza çare bulmaya çalışırken hastalığınızın ne olduğunu en azından açık ( Tıp diline uygun olarak ) sizlere söylemenin mantığını anlamıyoruz” Hastalıklar ile ilgili olarak uygulanan tedaviler çoğu zaman hastalar tarafından bilinemiyor.Sadece; “ Şuraya git,şunu yap,şu ilacı iç ve sonunda geçmiyorsa şu tarihte tekrar gel kontrol edelim” şeklinde oluyor.Çoğu zaman bırakın bizim anlayabileceğimiz dilde konuya vakıf olmayı,konu hakkında bilgilendirilmiyoruz bile.Hekimlerce bunun nedeni basit yukarıda da yazdığım gibi “ İşin mantalitasını anlayamamak” Bu tür durumlar olduğu sürece de devletimizin ve halkımızın cebinden daha çoook paralar uçup gider.

    Örnek olarak kendimden bahsedeyim ; Ben sadece teşhisimin konulabilmesi için Türkiyenin çok güzide üniversitelerinden ve de nöroloji ANABİLİM Dalı gibi bir yerde kırkbeş koca gün kliniğinde yattım ( Mahsur kaldım mı demeliyim ) bu süre içersinde evet bir çok tahlil konsiltasyon oldu tabi ama kırk beş gün orada kalmamı gerktiriyormuydu acaba ? Sonuç olarak dört buçuk ay sonrasına tekrar gün vererek taburcu oldum.Bana bakan Prof seviyesinde bir çok doktor Türkiye yi bırakın Dünyada konularında söz sahibi insanlar.Anlayamadığım bu kadar bilgi birikimi,bu kadar teknoloji,bu kadar gün ve sonuç belirsizlikmi olmalıydı ?
    Bayke ağbimin yazılarına ise inanmak dahi istemiyorum.İnsanların dertlerine derman olmaya çalıştıklarını ettikleri Hipokrat yeminlerine sadık kaldıklarını belirten hekimlerin,sadece bu işi para olarak görme durumları var ise bu dünya bitmiştir.Umarım hekimler biz hasta kişileri hastane girer girmez banknot olarak görmüyorlardır. :lol: :?:

  12. #12
    Üye
    neptune Avatarı

    Üyelik Tarihi
    24.04-2005
    Son Giriş
    04.07-2010
    Saat
    11:05
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    267
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: kuyucak
    Ancak halka doğru bilgi verdiğine inanılan bir etik kurulun yayınlayacağı bültenlerden daha iyi yaptırım gücü olduğuna inanmıyorum. Bu işi kendine görev edinen bir Uğur Dündar bile koca üniversitelerden daha etkili olabilmektedir. Bunun bile utancını yaşamalıdır tıp adını temsil edenler... Şu anda tıp nasıl ki, esrara eroine açıkça tavır alıyorsa, aynı şekilde ve aynı şiddet te insana zarar veren her şeye tavır almalı ve insanların anlayabileceği dilde halka açıklamalıdır. Bakın burada asıl üstünde durduğum konu ise; Öyle bir derdinin olmadığıdır. Tıp denilen mekanizmanın kendiside oradan beslenmektedir.
    Herhangi bir medline tıbbi veri tabanından, örneğin www.pubmed.gov adresinden söylediğin konulardaki çalışmalara bakabilirsin. Örneğin burada tütün mamülleri kullanılması ile ilgili 130 bin küsur, beslenme ile ilgili 348 bin küsur makale var. Tıp ile güvenlik kavramlarını birbirine karıştırmamak gerektiğini aklımızda tutsak bile otomobil kelimesi ile ilgili 15 bin küsur, silahlarla ilgili ise 5 bin küsur çalışma girdisi var. Tabii bir kısmı senin düşüncelerinin doğrultusunda iken bir kısmında kelimeler tesadüfen geçiyor olabilir. Hepsini tek tek incelemeye olanak yok. Ve bunlar sadece uluslararası düzeyde yayınlanması için referans istenmiş ve onaylanmış girdiler. Bunun kimbilir kaç katı yapılmış olan yerel çalışmalar buna dahil değil. Tabii bunlar halkın anlayabileceği dilde değil; hatta bunların büyük bir kısmı da özelleşmiş olduğu için her doktorun anlayabileceğinden bile uzak.

    Ancak bu verilerin kullanımı, ya da senin deyiminle yaptırımı idari otoritededir. Hız sınırını, silah kullanım şartlarını idari otorite belirler. Televizyonda seyrettiğin programda aslında denetleyen bu verilere göre normlar geliştirmiş olan belediyenin veya sağlık müdürlüğünün ekipleridir. Ama medyatik takdimi ve uygulaması bu süreci destekleyen ve popüler isimlerle olmakta ve böylelikle halkın daha çok ilgisini çekmekte ve daha kolay bilinçlenmesini ve uygulamayı benimsemesini sağlamaktadır. Bu yaklaşımlar birçok kez uygulanmıştır. Aşı için halkın bilinçlendirmesinde Levent Kırca'dan, bebeklerin emzirilmesi için Pınar Altuğ'a kadar birçok ismin desteğiyle kampanyalar yapıldı.Bu bilinçlenmeyi kendin okuyup araştırarak değil de pasif olarak TV seyredip kazandığın için senin utanmana gerek olmadığı gibi doktorların da bundan neden utanması gerektiğini pek anlayamadım.

    Peki halkın anlaması için başka neler yapmalıyız? Üstelik dediğim gibi birçoğunu doktorların bile anlaması için çalışma yapılan dalda oldukça derin bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Tabii öncelikle şunu sormak gerek. Halkın bunların ne kadarını anlaması gerek? Gerçekten buna ihtiyaçları var mı? Yoksa halk sağlığı için gereken temel bilgileri iletmek mi daha doğru? Bunlar zaten birçok şekilde iletiliyor ya da duyuruluyor. Bakanlığın, tabip odalarının sitelerinde,basın açıklamalarında; birçok kişisel tıbbi sitede, hatta gazetelerin sağlık köşelerinde bu tür bilgiler veriliyor. Üstelik söylediğin birçok etmene de tavır alınıyor. Okullarda sağlık bilgisi dersleri veriliyor. Sağlık ocakları, okullar, halk eğitim merkezleri, belediyeler, vs de süreli/süresiz eğitimler düzenleniyor. Bunlar bu kurumlarda, bölgesel yayın organlarında, hatta sokaklardaki afişlerde duyuruluyor. Bazıları tepki bile çekiyor.

    Bunun dışında istediğinin ne olduğunu hala anlayamadım. Ceza kanununun yerine tıp kitaplarını koyup, adli personeli de doktorlarla mı değiştirelim? Yaptırım gücü daha başka türlü nasıl doktorların elinde olacak?

    Sanırım asgari müşterekte buluşamıyoruz.

    Not: Linkini vermiş olduğum gibi bazı topiklerde daha önce -izm tartışmalarına katılmıştım. Burada bir kez daha tartışmaya pek istekli değilim. Kavramları çoğunlukla burada senin öyle düşündüğünü farzederek yazmıştım, benim fikirlerimi yansıtan şekilde değil. Ben her zaman sosyal bir alt yapıya dayanan liberal (özgürlükçü) bir sistemi savundum.

  13. #13
    Üye
    kuyucak Avatarı

    Gerçek Adı
    Hasan
    Üyelik Tarihi
    15.03-2007
    Son Giriş
    17.11-2010
    Saat
    23:39
    Yaşadığı Yer
    antalya
    Mesaj
    867
    Alınan Beğeniler
    5
    Verilen Beğeniler
    0
    Blog Mesajları
    7

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sevgili Neptün sizinle tartışarak bulacağız galiba ortak asgari müşterekleri…

    Bakın anladığım kadarıyla siz bu sektörün içindesiniz. Ben de bu sektörden insanlarla içli dışlı oldum seneler boyu… Lise döneminden itibaren beraber olduğumuz, 3 tıp profesörü arkadaşım var. Ayrıca bulunduğum kentte hala beraber rakı içtiğimiz 2 dr arkadaşım var. Birisi ara sıra oda başkanlığı yapar.
    Bunları bu sektörün ruhuna yabancı olmadığım için yazıyorum. Bana göre onların yaptığı işte ; Her hangi bir sektördeki insanın yaptığı iş kadar saygındır, kutsaldır. Hani arabanızı servise bırakırsınız, tek bir şikayetiniz vardır, oysa her türlü bakım yaptık diye önünüze konan faturaya isyan edersiniz ya… Ne farkı kaldı hastahanelerin o tür servislerden… Hekimler gerekli olmayan her tür testi yaptırıp, işletmesine para kazandırmak için çırpınıyor. Bu haberler her yerde, ‘’münferit’’ denilecek cinsten değil yani. En kötüsü, oto servisindekilerle başa çıkabilecek iyi kötü bilgi birikimi var insanlarda, ancak hekimlerle ve hastahanelerle başa çıkabilmeleri mümkün değil. İşte ben bu ‘’kutsala’’ saldırıyorum; Onlar diyorum, sizi düşünmüyor… Beyninizin derinliklerinden çıkarıp atın bu ‘’kutsalı.’’
    Onlar sizden besleniyor diyorum.. Kötülemiyorum, kötüdürler demiyorum. Ancak kendinizi onlara Muhtaç hale getirmemek için daha çok çabalayın, kendinizi koruyun diyorum. Otonuzu korur gibi.

    Ben 16 yaşıma kadar Ege’nin beş bin nüfuslu bir kasabasında yaşadım. O dönemde kasabamızda Çocuk felcinden dolayı 3 topal (birisi benim, birisi şu an Denizli’de tıp doktoru, diğeri de teknik eleman) bir de inşaatta omurilik kırılması yaşayan bir ağabeymiz vardı. Genetik kaynaklı 3-4 deli. Hepsi buydu engelli sayılan. Ama bu gün gidin bakın…Bir tek çocuk felci bitti, koruyucu hekimliğin başarısı işte bu..

    Aradan geçen 30 senede ise bizim kasabanın nüfusu değişmedi…Çünkü dışarı gidenlerin sayısı kalanlardan fazla… Değişen tek şey; Engelli ve hasta sayısındaki inanılmaz artış. Sanki bu köylüler dışarıda bir savaş var ve herkes bu savaşa gidip ‘’gazi’’ oluyor… O kadar çok ampute, omurilik zedelenmesi, kalp, şeker, tansiyon ve psikolojik hasta var ki… Şunu iddia edebilirim, 40 yaştan sonra hekimlerle tanışmayan yok gibi…Hele o kanserdeki artış.. Aklı zorluyor.. Sanki 40 yaş üstü açık hava reviri olmuş.. Bana göre bu olay tüketim endüstrisi ve tıp’bın bir ‘’zaferi’’…

    Son olarak gelin benim yazdığım bir film senaryosunu tartışalım… Öyle ya, hep ‘’ilahların’’ yazdığı senaryolarda, hep figuran rolü oynamak şart değil. Bir senaryoda biz yazabiliriz.

    Diyelim ki ilaç sektörü ‘’ O ‘’ sene olağan üstü karlar elde etti. Tıp sektöründe bulunan dünyadaki herkesi, diyelim ki Mars’a 6 aylığına tatile götürecek…Ama sektördeki herkesi, emeklisi dahil..
    Tıp adına elini kıpırdatacak kimse kalmayacak yeryüzünde…6 ay sonra başlayacak olan bu 6 aylık tatil için on maddelik bir önlemler paketi hazırlasa uluslar arası tıp kurulu…Ev ödevi gibi yani.
    Biz yokken; doğal beslenin, hızdan kaçının, çocuklarınızı daha iyi koruyun, silahlardan kaçının, savaşmayın, tehlikeli olabilecek hareketlerden kaçının, az tüketin, insanı yapamayacağı işler için zorlamayın vs. vs …

    Acaba bu altı aylık tatil sonucu; Tıp daha kötü bir dünya ile mi karşılaşır tatil bitiminde?

  14. #14
    Genel Yayın Yönetmeni
    OturanBoğa Avatarı

    Gerçek Adı
    Bülent
    Üyelik Tarihi
    09.01-2003
    Son Giriş
    Bugün
    Saat
    15:23
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    58.044
    Alınan Beğeniler
    4.059
    Verilen Beğeniler
    4.330

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Tıbbın (sürekli yeni hastalıklar yaratarak/isimlendirerek) insanları tamir etmek ve bu sayede para/güç kazanmak gibi bi işlevi var bence bugün. Daha doğrusu, bu işlevi/amacı, canlıları hastalıklardan uzak tutmak ve iyileştirmek amacının çok çok önüne geçmiş durumda. Postmodern dönemde tıp artık tüketim sektörü!
    Hiç gereği yokken milyarlarca kutu ilaç yazmak "hastalara"; patent yasaları sebeiyle, ihtiyaç sahibi milyonlarca insanın ölümüne -parası olmadığı için ilaç vermeyerek- göz yummak (ah Afrika!); bir hastalığın tedavisi için araştırma yapmayı, ilacın satışından yeteri kadar kazanç elde edilebilmesine endekslemek; hiç gereği yokken ameliyatlar yapmak ve medikal ürünler kullanmak (takılan stand'lerin %90'Inın gereksiz olduğunu yazmıştı gazeteler!); sosyal güvencesi olmadığı gerekçesiyle yoksul hastaları hastane kapılarından içeri almamak; ne-kadar-para-o-kadar-köfte diyerek hastaları kategorize etmek. vs.vs.vs.
    Yani hastalığı umursamayıp, parası-olan-hastayı hasta saymakla maluldür bence bugün tıp (tabii bu kadar genel ifade kullanmam doğru değil, ama çok çok büyük bir çoğunluk böyle olduğu için burada böyle yazmakta sakınca görmüyorum)
    Bugün ilaç sektöründe patent yasası iptal edilse mesela, ilaç araştırmaları konusunda tüm insanlık ortak şekilde bilim yapsa ve ortaya çıkan sonuçlar/ilaçlar tamamen ücretsiz olarak insanlığın/canlıların iyileştirilmesi için kullanılsa, o zaman tıp gerçekten tıp olmaz mı? Elbette bugün için bunun olması imkansız; milyarlarca dolarlık sektörü ortadan kaldırmak hayal bugün. Ama bunu yapamıyoruz diye, aklımızın/vicdanımızın doğru dediğine de yanlış demek olmaz, değil mi?
    Kapitalizm denen illet o derece bulaşıcıdır ve o derece acımasızdır ki, piramitte bir üst basamakta yer almak için insanlar, başkalarını ezmekten/kullanmaktan bir an olsun geri durmazlar. Tıp da piramidin baya üstlerinde bi yerde... Oraya çıkarken baya bi insanı ezmek/kullanmak gerek!

  15. #15
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    54
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    "Kapitalizmin gerçek gücü kendisini altarnatifsizmiş gibi sunabilmesindedir" derken Gramschi sanırım çok haklıydı. Konuşulanlar kapitalizmin bazı zihinlerde bu stratejiyi ne seviyede kanıksatabileceğini somut şekilde sergileyebiliyor.

    Vaktim olmadığı için fazla uzun yazmayacağım ama günümüzde ne doktorluğun ne de hukuk gibi diğer mesleklerin sahip olduklarını iddia ettikleri değerlelerle bir alakası kalmadığını belirtmem gerekir. Malum Hipokrat zamanında hastanelerin ciro kaygısı yoktu böylesine.

    Günümüzde hukukçuların adalet sağlamak için çırpınan idealist insanlar olduklarını düşünmek sanırım oldukça hızlı gülümsemelere yol açacaktır. Mevcut sistem içinde insanların odak noktası bireysel mutluluklardır ve bu durumdan hukukçu ya da tıpçı diye belli meslek gruplarını ayrı tutmanın bir anlamı yok.

    Günümüzün ideolojisi ulus, devlet, etik gibi değerleri göreceleştirerek, içini boşaltarak anlamsızlaştırmakta ve ortaya çıkan boşlukta çok rahat hareket edebilmektedir. Bu hareket alanını Gramschi nin vurguladığı şekilde alternatifsizlik düşüncesini yayarak başarır. Artık herkes bir yerden bir milyon dolar bulmanın hayaliyle bireysel mutluluğu için hayal kurmaya yapamıyorsa da işinde bunları nacizane gerçekleştirmeye adamıştır.

    Burada buna binlerce örnek verilebilir. Doktorların hukukçuların maddi kazanımlar karşılığında kendi değerleriyle çelişerek yaptıkları edimlerin sayısı bualara sığmaz. Burada devletin düzenleyici bir mekanizma olarak var olması gerektiği ama bu sistemin de aynı zamanda koruyucusu olduğu gerçeği ortadadır. Bu çelişkinin kendi içinde başarılı olup olmadığı, insanların sadece kendi arzularını (İhtiyaçlarını değil) gerçekleştirecek şekilde kültürlendiği bir dünya da sonuçlar geçtiğimiz yıllarda amerika da çıkan elektrik kesintisi sonucu halkın nasıl da yağmaya hazır olduğu gerçeğiyle anlaşılabilirdir aslında. Kapitalizm inanmamızı istediği fikrinin aksine ahlaklı birey yetiştirmiyor. Başkalarının yoksullugu üzerine kurdugu sistem en küçük bir aksamada tüm eksikleri meydana dökülüyor.

    Bir sel baskınında, bir elektrik kesintisinde o çok övündüğü sistemin insanları yağmaya girişiyor. Çünkü kodlanmaları bu şekilde. Daha elit olanları ise yağmalarını sistemi "lobitokrasi" denilen bir etkilenim sürecinde daha ilk başta zaten kendi amaçlarına uyduruyorlar. Etkin azınlıkların sistemi kendi çıkarları doğrultusunda kemirdiği bu düzenin doktorlara ya da hukukçular gibi etik yanı çok önemli mesleklere ahlaklı davranmalarını söylemesi pek işe yaramıyor. Sistemin yozlaştığı ve ahlaksızlığın kollektif nitelik arzettiği hiçbir düzende devlet hukuki düzenlemelerle toplumsal adaleti sağlayamaz. Çünkü hiçbir hukuki düzenlemeyle gelen yaptırım hayatın dönüşümünden hızlı değildir. Hukuk ancak bazı adaletsizlikler iyice su yüzüne çıktıgında müdahale edip gerekli düzenlemeleri yapar. Yani proaktif değil reaktif çözümler sunar. Bu geç kalan döngü bu şekilde sürer gider. Bu yüzden devletin belli düzenlemeler yapmasını pek de önemsememek gerekiyor.

    Batılıların allanıp pullanan ve çok güzel yürüdüğü iddia edilen sistemlerinin ışıklarından bizim bazı sosyalistlerimiz bile etkilenmiş görünmektedir. Petrolün varilinin 100 dolar olduğu, enerji havzalarının şiddetle ele geçirilmediği bir dünya düğzeninde batının o allı pullu tüm sisteminin çökeceğini anlamak için o küçük elektrik kesintisinin ardından olanalrı incelemek yetecektir.

    Bu düzende ne doktor doktordur ne hukukçu hukukçudur. Herkesin tek bir mesleği vardır o da kendini mutlu etmektir. Ne pahasına olursa olsun...

    Peki aksi mümkün mü ben insanları tanıdıkça maalesef kapitalizmden ötesini haketmediklerine inanıyorum...




Sayfa 1 / 9 12345 ... SonSon