
Teknolojinin gelişimiyle kolaylaşıyor nasılmı ahada bele.
resme dikkat.![]()
![]()
Sakat olmanın dünü-bugünü..?
- 'Sakatlığı olan birey' olma özelliği temelinde ele alıp geçmişle bugünü kıyasladığınızda;
* Bu topraklarda/toplumda yaşamak sizce kolaylaşıyor mu, zorlaşıyor mu?
* Sakatlığı olan kişilerin toplumdaki yeri/algılanışları açısından bir değişiklik oldu mu, olduysa (yaşamınızdan) somut örnekler verebilir misiniz?
Teknolojinin gelişimiyle kolaylaşıyor nasılmı ahada bele.
resme dikkat.![]()
![]()
Neden 2 kişi yer verdi ki? Kız 2 kişilik mi yer kaplıyordu? (cüsse olarak)Alıntı Yapılan Kişi: mısri
Zaman, teknoloji ve tıp ilerledikçe yaşamak kolaylaşmaktadır.
Zaman ilerledikçe bir şeyler değişmek zorundadır. Ama değişen toplumdaki yerim ve algılanışım mıdır yoksa değişen ben miyim onu çözemiyorum.
Hep uç noktaları düşünürüm. Teknoloji öyle ilerledi ki ve de ilerlemeye devam ediyor. 20 yıl önce biri cep telefonu icat edilecek deseydi inanmazdık. Belki de son sakatlar olarak tarihe geçeceğiz. 2100 yılında sakat doğan çocuklar olmayacak, trafik kazaları tarih olacak, hastalık diye bir şey kalmayacak. Vücut bir şekilde yaralansa bile hücreler kendini yenileyecek vs vs
2007 nin tadını çıkaralım derim. Başka 2007 yok.
BENCE HER GEÇEN GÜN DAHADA ZORLAŞIYOR SAKATLIKLAR BELKİ AYNI TIP GELİŞİYOR AMA İNSANLARIN DEGER YARGILARI DEĞİŞİYOR ONUN İÇİNDE SAKAT İNSANLAR HER GEÇEN GÜN DAHA ZORLANIYORLAR
İnsan bedenine dair yaratılan normlar ve bu norma uymayan bedenleri (farklılıkları) dışlayan bakış açıları gün geçtikçe (gerek iş gerekse gündelik yaşamda) daha bir öne çıkıyor mu mesela? Öyle ya, her konuda "iyisi şu" diye "yol gösteren" düzen, kendine uymayan/uyduramadığı/uydurmak istemediği kişileri hemen dışlamıyor mu? Kendi normalliğini ancak anormal saydıklarını işaret edip, "böyle olmak mı, ğıyyy!" diyerek sağlamıyor mu?
Böyleyse eğer, sakat (farklı) kişiler olarak toplumda varolabilmek daha bir zor, mücadele gerektirir hale gelmiyor mu aslında? Kendin gibi, olduğun gibi yaşayabilmek için daha bir çatışmaya ihtiyaç duymuyor muyuz gün geçtikçe? Bu bir yanıyla yaşamlarımızın terörize edilmesi anlamına gelmiyor mu?
- Arkadaşlar, lütfen sorularınızı özel mesajla iletmek yerine ilgili foruma yazarak cevap arayın. Böylece hem soru-cevaplardan herkes yararlanır hem de en doğru cevaba en hızlı şekilde erişmiş olursunuz.
- Lütfen sorunuza cevap aldıktan, bir sorununuza çözüm bulduktan sonra dönüp gitmeyin. Siz de başkalarına yararlı olmak için bilgilerinizi, tecrübelerinizi, duygularınızı paylaşabilirsiniz. Unutmayın, siz nasıl yana yakıla cevap arıyorduysanız, başkaları da içine düştüğü açmazdan çıkmak için aynı hararetle sorularına cevap arıyor...
Bu kadarda karamsar olmamak gerekiyor bence evet yaşanan pek çok sıkıntı var engelliler açısından toplum tarafından kabullenememe v.s. ama geçmişle kıyaslandığında bunun engelliler açısından olumlu yönde bir kabullenişe gittiğini söyleyebilirim.
İşe yaramayacakları gerekçesiyle toplu bir şekilde katledilen engelliler vardı bir zamanların dünyasında ama şimdilerde herkes bunu nefretle kınıyor ki normal olanıda budur
Toplumun farklı olanı kabullenememesi gerçeği tüm zamanların bir sorunu olsala değişim ve beraberinde getirdiği gelişimle bunun da üstesinden gelecektir insanoğlu.
Halil Yılmaz arkadaşımın koyduğu fotoğraf her şeyi gayet güzel anlatıyor.
Daha önce başka yerlerde birkaç kez yazmıştım. Bütün bu anormal toplumsal olayların nedeni (hatta gündemdeki siyasal krizlerin falan da nedeni) teknoloji ile toplumsal bilincin/kültürün eşitsiz gelişimidir. Toplumların anlayışı (zihniyeti) çok çok yavaş gelişir! Ama bilim ve teknoloji çok hızlı geliştiğinden arada korkunç bir uçurum oluşur. Bu uçurum da, olması gerekenin değil olmaması gerekenin egemen olduğu toplum düzenine neden olur!Alıntı Yapılan Kişi: mısri
Eğer bireysel düşünce yapımızı/anlayışımızı/zihniyetimizi kendi çabamızla biraz olsun geliştirdi isek, yani ortalama insandan biraz olsun farklı düşünebiliyor isek, bu tür olumsuzluklara "tepki"de bulunmamız, "isyan" etmemiz kaçınılmazdır. Ama toplumun ortalama insanı, bu tür olaylara neden olanlar karşısında ne gibi bir tavır koyması gerektiğinin bilincinde değildir. Buna "sürü psikolojisi" de denilir.
Sonuç: Bireysel tepkilerde, kendimizi paralamaktan başka elde ettiğimiz bir şey olmaz. Tepki; ancak bilinçli + örgütlü (organize) olarak verildiğinde anlamlı olur. (Bkz: Tandoğan ve Çağlayan mitingleri Konu dışıydı ama sadece örnekti. İdare edin.
E.. şimdi sorarsın.."Belediye otobüslerindeki "öküz"ler için de miting mi düzenliyecez? diye.. Elbette öyle bir şey olmaz da.. Zaman içinde, bireylerin kafa yapısı eğitimle, bilinçle, kültürle değiştirildiğinde/geliştirildiğinde bu tür magandalıklar olmayacaktır bile..
Sevgili baben yeni bir şeyler desen diyorum artık![]()
Engellilerle ilgili daha somut öneriler... sadece tepki vermesen yazılara... sadece soyut görüşlerle olmuyor abim![]()
millet bir çok sorunla boguşuyor. burası engelliler sitesi. burdakilerin hepsi engelli nerdeyse... bireylere burda bilinçlenmekten bahsediyorsan payın olmalı bunda. somut söylemlerler yani...anlayacağımız dilden
bu insanlar iş bulamıyor. bu insanlar günlük hayatta bir çok sorunla karşılaşıyor. ve onları düşünen de yok gördüğün gibi ...
bizi düşünen yok... üstelik seni anlamkta sorun yaşıyoruz. herkes aynı egitimi almış değil burda...
bizim anladıgımız dilden konuşsan...o öküzlükler ucuz degil yani... otobuste o halde ayakta gitmek basit degil abimbunlar sadece otobuslere binebilen şanslı birileri... daha otobuslere binemeyenler çok var... tekerlekli sandalyedekiler gibi...
mesela sana böyle öküzlüklükler yapanlara ne yapıyorsun? sokaga çıkıyor musun sen? parka sinemaya? nasıl mucadele ediyorsun sen?
engelli oldun olalı engelliye bakış açısında çevrende degişiklik oldu mu?
şehirden yeterince faydalanıyor musun?
yaşamında neler degişti/degişmedi?
toplumun engellileri algılayışında değişen bir şey var mı çevrende?
Babem demişki.
Babem abi çok haklı bence dünya hızlı bir değişime doğru gidiyor yaşanan bu toplumsal olaylarda bu değişimin sancıları.Daha önce başka yerlerde birkaç kez yazmıştım. Bütün bu anormal toplumsal olayların nedeni (hatta gündemdeki siyasal krizlerin falan da nedeni) teknoloji ile toplumsal bilincin/kültürün eşitsiz gelişimidir. Toplumların anlayışı (zihniyeti) çok çok yavaş gelişir! Ama bilim ve teknoloji çok hızlı geliştiğinden arada korkunç bir uçurum oluşur. Bu uçurum da, olması gerekenin değil olmaması gerekenin egemen olduğu toplum düzenine neden olur!
Hiç unutmam özel televizyonların hızla yayına girdiği dönemlerde eski mit müsteşarlarından sen sal ata sagun bu tele vole programları adamı komünist yapar demişti ve kıyamet kopmuştu ata sagunun anlatmak isteği şey aslında çok farklıydı bu poroğramlar daki bir gurup mutlu azınlığın yaşantılarını izleyen genç insanların kendi yaşamlarıyla buradaki mutlu azınlığın yaşamları arasındaki farkı kıyasladıklarında ruhsal dünyasındaki çatışmalardan ve bu çatışmanın topluma yansımalarından bahsetmek istemişti (kominizim bazılarına göre zengin düşmanlığı olarak görüldüğü için kuvvetle muhtemeldir ki ondan bu tanımı kullandı) belki kullandığı tanım tam olarak doğru olmasada genel anlamda anlatmak istediklerinde çok haklıydı.
Tıpkı köyden kente yaşanan hızlı göç akışının bu göçün sonuçunda da ne köylü ne kentli olabilen insanların topluma ayak uyduramaması metropollerde oluşan gettoların her türlü teröre ve kışkırtmaya acık olmaları gibi.
Zamanla..Alıntı Yapılan Kişi: mısri
Hele bir geri gitmeyi bırakıp yerinde saymaya başlayalım.. Sonra ileri gideriz..
Şaka bir yana sen daha çok çok yenisin burada.. Bu ve benzer konularda çok başlıklar açıldı, çok yazılar yazıldı burada.. Ama 3-4 yıl önce bunları yazacak yerimiz bile yoktu.. Hatta bir süre önce bir "özürlüler yasası"na ihtiyaç var mı, yok mu diye tartışılmıyordu bile bu ülkede.. Şimdi AB zorlamasıyla da olsa, tam olarak ihtiyaçlara cevap vermese bile bir yasa var.. Ama bu dipten gelen bir dalga ile değil de tepeden inme getirildiği için (tıpkı kadın hakları gibi) uygulanmayınca tepki vermeyi bırak, çoğu kişi tarafından bilinmiyor bile. :evil:
Yanlış anlama.. "Bireysel tepki vermeyin" demiyorum.. Tam tersine gerektiği yerde bireysel tepki de verin ama o sadece "bireysel tepki verme ruhu"nun ölmediğini ispatlamak için olsun!
Valla sen de bencileyin 3 + 3 yıldır sadece ve sadece sanal alemde yaşıyor olsaydın farklı bir şey yapamazdın sanırım.. Aslında (inanmayacaksın amaAlıntı Yapılan Kişi: İLAYDA
) kendimi tekrarlamaktan nefret ediyorum. Ama bunu burada en çok yapan benim. Bunun da nedenleri:
1. Kişilerin sürekli değiştiği bir ortam burası. Herkes sen gibi "demirbaşlar"dan değil. :P
2. Benzer sorulara benzer cevaplar vermek gerekir, diye düşünüyorum. " Önceki cevabım okunmadı heralde ki bu soru soruluyor" diyorum kendi kendime.. E.. yeni arkadaşların bunu yapması kadar normal bi şey yok.. 1300 küsur mesajımı tek tek okumalarını isteyemem ya.. Ben bile tırsıyorum. :P
3. Böyle bir eleştiriyle ilk kez karşılaştım. :shock: Düşünürüm bundan sonrası için..ops: Ama sen de hazırlıklı olmalısın, benden gelecek eleştirilerden yana. :P
Çok çok uzun zamandır "reel" hayatta yaşamayınca, "somut" örnekler bulmak da kolay olmuyor. O yüzden köşe yazılarıma bile ara verdim istemeyerek.Forumun "soyut" yazarı da ben olayım, izin ver.. Dünya'da her şey somut değil, bildiğim kadarıyla.
"Soyut" diye bir kavram da var.. Beni okumamakta serbestsin..
Değil evden, odamdan bile dışarı çıkmıyorum, dersem sorularını cevaplamış olurum herhalde.![]()
aşkolsun neden okumayacagım ki? yazılarının hepsini zevkle okuyorum. ama artık merak ediyorum ben. sen de engellisin. bir yaşamın var. burdakileri en iyi anlayan sen olabilirsin .
bak mesela bir engelli bayan arkadaş var. deli gibi aşık... sanalda uzun süredir görüşüyor. aşık olduğu kişi saglam. ve arkadaş o kişinin o kadar ısrarına ragmen görüşmeyi reddediyor. çocuk evlenmek istiyor. o kaçıyor. "ben sakatım. acır. bana katlanmak zorunda degil" diyor. ben "ısrarla görüş ve yüzleş bu gerçekle, göze al"diyorum bunu. kabul etmiyor. ama başkalarına sormamı da istiyor. "eger sakat oldugumu ogrenir ve bundan dolayı benden vazgeçerse ölürüm, kaldıramam" diyor. çünkü ona sakat oldugunu söylememiş.
sonra duşundum de... haklılık payı çok. onun saglam oldugunu sanıyor çocuk. bakacak ki sevdiği kız sakat... vazgeçme olasılıgı yuksek. ben " sever" diyorum ısrarla. sonra toplumu düşündükçe moralim bozuluyor. acı gerçekle tanışıyorum. acaba aşırı mı iyimserim diyorum kendi kendime.
bu arkadaş gibi çok engelli bayan arkadaş var. aşıklar... sevilmek ve sevmek istiyorlar. ama erkeklerde dış görünüm çok önemli. bir sürü sorun var. bunlar nolacak baben? senin nezdinde herkese sormuş olayım.
saygım sonsuz sana. fakat o kadar çok yaşamsal sorun var ki?
iletişim sorunu yaşayanlar. zihinsel engelliler... soyut söylemlerin de artık somuta indirgenmesi şart...
ben arkadaşlarımın güzel haberlerini duymak istiyorum.
ve daha duymadım(
hep gazetelerde duyuyoz...binde bir. erkekler bu konuda daha şanslılar...
yani bu sadece sorunlardan birisi... ve toplumun değişimine baglı bunlar da...
en elzem konular bilinçlenmeye baglı konular... engellilerin algılanma biçimleri yani... mesafe de alınamadı bence...
makalelerine ara verme lütfen... evde kalıyorsun diye duyguların yok mu senin? sadece soyut yaşamıyorsundur.
istediğin şeyler? düşlerin. beklentilerin. parka gitmek istemez misin?
messela? ve odandan bile gidebilirsin.alperstein gibi sen de her yeri geziyosundur eminim. seni tanımak istiyoruz açıkçası. lütfen daha somut şeyler olsun artık yazılarında. herşey... biz okumaktan mutlu olacagız. sadece odanda yaşşamıyorsundur. dunyan geniştir senin. ama bize sınırlı gönderiyorsun sen. hak ettin bu eleştirileri
...
mısri dillerine saglık. iyi etmişsin valla... herkes kurallara uymasını bilmeli...
Güzel düşüncelerin için teşekkür ederimAlıntı Yapılan Kişi: İLAYDA
ops:
Benim gençliğimde bööle internet aşkları, telefon aşkları falan yoktu! Gerçi platonik aşklar, haydi haydi mektup aşkı falan vardı ama bu sanal aşklar bambaşka bişey.. Matrix'in Neo'sundan beri çift (hatta daha çok) kişilikli yaşamak, davranmak öylesine normalleşti ki; eski değer yargılarıyla bakıldığında sonuca varmak hayli zor oluyor.
Sanalda yazıştığın kişi, (eğer istemezsen) seni kullanıcı adınla tanıyor, fotoğrafını göremiyor, sesini duyamıyor. Yani her ikiniz de birbiriniz için tamamen soyutsunuz.. E.. böyle olunca başlangıçta "somut" şeylerden söz açmak biraz garip oluyor. :roll: Çünkü, bilgisayar ekranından başka elle tutulur, gözle görülür şey yok ortada.. O da bir düğmeye bastığında kayboluyor.
Bu durumu "internetten öncesi", "internetten sonrası" diye ayırmak gerekiyor galiba.. Ben "dinozor" sınıfına giriyorum. :P
Bu durum çok çok yeni sayılacağından; deneyim ve deneyimler üzerine teori oluşturma gibi şeyler için henüz çok erken.. Ancak; yapılırsa, benim yaptığım gibi "geyik" olur. :P
İşte "soyut" düşüncenin ve sağlam bir düşünce sisteminin, karşımıza yeni çıkacak problemler karşısında tavır almamıza ve çözüm bulmamıza yardımı çoktur! Bu da her şeyden önce "gelişmiş düş gücü"yle sağlanır. Onun da tek yolu vardır: Okumak! TV, sinema, internet vb. düş gücünü öldürür.
Ben kimsenin "özel" yaşamında karşılaştığı problemlere -hele sanal dünyada- çözüm aramam, bulamam! Onu herkes kendi yapmak zorundadır! ("Tek taşımı kendim taktım" mı, ne diyorlar ona. :P )
Dostum alperstein'in önemli bir artısı var.. İngilizceyi (en azından benden) çok iyi biliyor! O nedenle odasından çıkmadan dünyanın dört bir yanını dolaşabiliyor. Bu sanal alemde "yabancı dil" çok çok çok önemli.. Bir de bayaa tembelleştim son günlerdeops: Zaman zaman olur böyle.. Bakalım bu ne kadar sürecek..
![]()
Halil-yılmaz beyin forma eklediği fotoğraf bir çok şeyi özetliyor aslında. Tebrik ederim. Güzel bir anlatım.
Gelişen teknolojinin mantıkı olarak engelli hayatını kolaylaştırması gerekir. Ama malesef ülkemizde bu böyle olmamaktadır.
Ülkemizdeki insanlar ve hatta bir çok resmi kurum siyasetin batağına düşmüş çırpınıp durmaktadır. Sorumlululuklarını yerine getirmeyip, halkın yaşamını kolaylaştırma, halka hizmet etme, sorunları çözme yerine, sadece bu sorunları konuşmakla yetinen bir millet haline geldik.
Araçların amaç olduğu bir ülkede teknoloji nekadar gelişirse gelişsin insan yaşamını kolaylaştırmaya yönelik icraatler zaten mümkün olmaz.
Eminim ki şu anda devlet dairelerinin bir çoğunda, halkın sorunları değil siyaset konuşuluyor. Yetkililer halkın istek ve sorunlarından bi haber.
Dikkat edin. rejim çığırtkanlığı yapan insanların çoğusu bu ülkeye menfaat sunmak bir yana, ülkenin kamburu olarak hayat sürdürmektedirler.
Yaşayan halkının geleceğini düşünmek yerine sadece ama sadece geçmişte yaşamış olanların geleceğini düşünenler bu ülkeye ne kadar fayda sunabilirler.
İnsanlar yıldırılıp, korkutulmakta. Faaliyetler değil, sadece kavramlar tartışılmakta.
Bireysel anlamda, geçmişle bugünü kıyasladığımda kendi adıma çok yol katettiğimi söyleyebilirim. Eski sorunlu hallerimin yerinde yeller esiyor. Sessiz ve utangaç değilim artık. Yeri geldiğinde çatır çatır lafımı konduruyorum.Önceden ihtiyaçlarımı annemden başkasıyla paylaşmazdım, (sanki çok gizli bir sırmış gibi :P) Şimdi yardıma ihtiyaç duyduğumda etrafımda gördüğüm herhangi birine “ Bana yardımcı olabilir misiniz?” diyebiliyorum.
Burnumu kitaplardan kaldırmaz , İkiden fazla arkadaşım olmazdıŞimdi geziyorum , tozuyorum , yalnız seyahat edebiliyorum , kendi alışverişimi kendim yapıyorum. Artık kıyafetlerim gardropta etiketleriyle birlikte yıllarca beklemiyor. Tipime uyanı , yakışanı buluyor , tarzımla taklit bile ediliyorum.
Kaprisimle , mızmızımla anneme sorun olmaktan çıktım, en yakın dostu oldum.
Kısaca asayiş berkemal :P
Bizlerdeki bireysel gelişim , topluma yansıdı elbet. Bizler var olduğumuz dayattık , onlar kabul etmek durumunda kaldı.
Eğitim, çalışma hayatı , ilişkiler ... Eskisi gibi sorunlu olmaktan çıktı , çözümlenebilir duruma geldi.
Mesela , devlet okulunda tuvalet ve servis sorunu olduğu için ailem beni koleje göndermek zorunda kaldı , yoksa okuyamayacaktım. Şimdi taşımalı eğitim var , okullar uygun inşa ediliyor. Çocukken seyahatlerde bana uygun tuvalet bulamazdık. Yardıma ihtiyaç duyunca - annesiyle kadınlar hamama giden erkek çocuklar misali :P - babamla erkekler tuvaletine girmek zorunda kalırdım. Şimdi her benzin istasyonu , her konaklama tesisi, her alışveriş merkezinde var. Daha kolay…
Eskiden Kamuda sakat kontenjanı için en fazla ortaokul mezunu olmak şart koşulurmuş . Görev dağılımı yapılırken -göya töleranslı olmak adına- en basit ve saçma işler verilirmiş. Bu anlayışı bizim dönem yıktı . Çünkü, eğitimli sakatlar uygun iş diye dayattılar . 9 yıldır çalışıyorum , iş konusunda ne kadar detaycı ve titiz olduğum Genel Müdürlük tarafından bile biliniyor. En aksi , pürüzlü işler bu yüzden üstüme kalıyor :P E daha ne olsun …![]()
İlişkiler konusunda üzüldüğüm dönemler oldu. Ben bunu , kendim için doğru olanı bilmediğime bağlıyorum. Mutlu olmak kolay … Ama mutsuz olmamayı öğrenmek zordur. Zor da olsa öğrendim diyebilirim ve şuan tadını çıkarıyorum(z) :PSakatlığın konusu dahi edilmiyor, rüya mı ne?
![]()