TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 8 / 13 İlkİlk ... 456789101112 ... SonSon
Toplam 186 mesajın 106-120 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #106
    Üye
    esila Avatarı

    Üyelik Tarihi
    04.04-2005
    Son Giriş
    27.02-2009
    Saat
    01:36
    Mesaj
    50
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    ....Beni kimse anlamadı...

    Kardelen söyleyecek birşey bulamıyorum,üzgünüm:(

  2. #107
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Evet sayfamız yer değiştirmiş te haberim yok.... Çok geniş kapsamlı bir yerin tam ortasına denk gelmiş. Eeee bu kadar uzun olabileceğini açıkca ben de tahmin etmiyordum ama olan oldu, gerçek anlamda red etmenin ya da kabul etmenin ince sınırlarında dolandığından sayfaların çoğalması aslında hiç şaşırtıcı değil.

    Ben aşk kavramında kalmıştım. Ya da insanların aşkı algılayış biçiminde. İlave yapmayacağım bu konu da anlatmak istediklerimi anlatmaya çalıştım, anlatamadıysam kendi beceriksizliğimdir.

    Sadece bir konu da rahatsızım; Kişiye göre algılanan bu kavramın anlatımından , açıklanmasından ya da tanımlanmasından çok ben insanların neden aşık olduğu konusunun daha önemli olduğunu vurgulamaya çalıştım tabii yine benim açımdan.

    Ama bir konu önemli!!! Ben demiyorum arkadaşlar bu kendi düşüncem değil, sadece bir gerçek seks ve cinsellik aynı şeyler değildir. Kuşkusuz biri olmadan diğerinin olmayacağı da ayrı bir gerçektir. Bu sebeple günlük yaşamda birbirine karıştırılmaktadır ama aynı şey değildir.

    Herşeyden önce cinsellik tüm canlı varlıkların en önemli gerçeklerinden biridir.Cinsel özelliklerin bütününe denir.Cinsel özelliklerimiz bizleri biz yapan en temel özelliklerdir. Ne ayıbı vardır ne günahı ne de çirkinliği....

    Sekse te bu cinsel özelliklerinin bir parçasının eyleme dönüşmüş şeklidir. Aslına bakarsanız bunun da ne günahı vardır ne de çirkinliği......

    Cinsel özelliklerimiz gün ışığındadır ama eylem biçimimiz kuşkusuz gece karanlığındadır. Ayıplığından, çirkinliğinden yada günahından değil.Kişiye özel bir nitelik taşıdığındandır herşeyden önce. Diğer taraftan insan denilen varlığın hemen hemen herşeyi son derece çarpıtarak yanlışa yönelik işler yapmaya olan meyilindendir. Çirkin olan seks değildir. Günah olan seks değildir.

    Evet haklısınız!!!! insan zaman zaman çirkindir, zaman zaman günahtır, zaman zaman ayıptır....Benim de anlatmaya çalıştığım bu.

    Bir olguyu değil, bir olgudan yola çıkarak bir sonucu mahkum etmek ne kadar doğrudur? bu da ayrıca tartışılabilir.

    Ama söylediklerinizi çok iyi anlıyorum. Genel anlamda haklısınız. Aşk ta, sekste, aklımıza gelebilecek her şey de çirkin yaşanılıyor günümüzde, buna nasıl hayır derim????

    Bu konu da son söz;

    Yazarları severim. Düşünürleri severim. Onlar yaşamın tadı tuzu biberidir. Onlarsız bir hayatı anlamsız bulanlardanım.Her dediklerine kulak asmam sadece. İrdelerim, red ederim, kabul ederim, sonunda Sanem le birleştirerek Sanemin yaşamıyla yoğururum. Belki de ukala olarak adlandırılabilirim sırf bu yüzden. Önemsemem bana denilenleri, ciddiye almadığımdan değil, sadece bir düşünürün cümlesiyle özetlenebilir tüm dünya görüşüm;

    Bilgim , anlayabildiğin kadardır. MEVLANA

  3. #108
    Üye
    kardelen39 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.02-2005
    Son Giriş
    02.12-2008
    Saat
    14:03
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    105
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Gök yorganım
    Boşluk yatağım
    Ellerim zincirli
    Göğün direğine

    Bedenime yazılmış
    İşlediğim suç…
    Cezalıyım
    Gölgesiz uçurumlarda…

    Çullanıyor ejderhalar
    Pamuk tarlası yüreğime
    Bedenim çıplak…
    Üşüyorum.

    Bakışlar kırbaç mı ?
    Cezalılar kolonisinde
    Ejderhalar yargıç mı?
    İnfazımı beklediğim günde?

    Tepeden bakıyorum
    Boşboğaz yarlara…
    Zincirlense de ellerim
    Sürü insanının parçası değilim


    Evet, Zerdüşt şöyle diyordu:

    Bu benim sabahım!
    Bu benim gündüzüm!

    Sabah… Çiğ düşmüş toprağın yüzüne… Güneş açıyor peçesini… Yıkıyor yeryüzünü… Ya ben?

    Pencereyi açıyorum. Toprağın kokusunu çekiyorum içime. Güneşin renkleri konuyor yüreğime.

    Sonra da avazım çıktığı kadar bağırıyorum.

    Bu benim sabahım!
    Bu benim gündüzüm! Kime ne?

    Uçurumlardan atlamak kolaydır. Ama yaşamak;

    O uçurumun kenarında durup ejderhalar tırmıklasa da yüzünü…

    Hançerler saplansa da yüreğine…

    Yeniden… yeniden… Acıyı bal eyleyerek yaşamak değil de nedir?

    Sonra da;

    Erdemin patronluğunu yapanların yüzüne tükürmek…

    İsteyerek bilgisiz kalıp, istemeyerek bilgili gözükenlerin…

    İsteyerek ahlaksız olup, istemeyerek ahlaklı gözükenlerin…

    İstemeyerek karanlıkla doyumsuzluk sağlayan,

    İsteyerek karanlıkta kalan,

    Bir dünya insanına…

    Cevabım net ve açık…

    Hayır, hayır, hayır…

    Hoşgörülü değilim. Belki demiyorum. Sempatik değilim. Öyle bir derdim yok. Kimi zaman buz gibiyim. Ama duyarsız değilim. Düşünüyorum. Sokakta parklarda yatan çocukları… Aldatılan, sokağa atılan kadınları… Yeni bir dünya düzeni kurmak için öldürülen çocukları…

    İyi insan mıyım? İyilik nedir?

    Dünya tatlısı bir insan iyi midir?

    Kim koymuş bu değerleri?

    Değer nedir?

    İşte yine kavramların esiri oldum. Kavramlardan bilinmeden değerler sorgulanır mı?

    İnsanın bir işinin olması, çoluk çocuğunun olması, ne bileyim seveninin olması, sevilmesi iyi bir yaşam mıdır?

    Yaşam nedir?

    Özgürlük parayla satın alınır mı?

    Alıyorlar işte…

    Oysa özgürlük…

    Beşinci senfoniyi dinlemektir. Notalar yüreğinin nağmeleri olur… Sevdiğinin gülüşü soğuk bir kış gününde hırka giydirir sırtına.

    Efendilerin onaylamasını beklemek niye?

    Çalışan demir ışıldarmış! Hadi canım sen de…

    Zincirlerim yoksa bir köle ahlakının belirtileri mi?

    “Bugünlerde çok çalışıyorsun kızım “ diyor müdürüm arkadaşıma!

    “Sayenizde efendim” diyerek yanıtlıyor başını eğerek!

    Haaha ha haaaa!

    Başka seçeneği var mı?

    Ama hoşnut yaşamından…

    Çünkü efendinin işine gelen iyi, işine gelmeyen kötüdür!

    Görmeyeceksin… Duymayacaksın… İyi insan olmak için…

    Öyleyse…

    Kafamda yok benim! Yüreğimde…

    Niye başkalarına göre yaşar insan!

    Red etmek, özgürlüğün kapılarını açar.

    Çünkü red etmek, sürü insanından kopuştur.

    Sürünün değerleriyle yaşayan insan, kendi değerlerini yaratamaz.

    İşte o aşamada Esila…

    Kimi kez, çevremdeki arkadaşlarım felsefeyle ilgilenmeme şöyle diyorlar:

    “Felsefe seminerlerine mi gidiyorsun. Ya boş ver felsefeyi. İşin mi yok senin …“

    İşte o an sadece gülümsüyorum.

    Nedense içimden bir şey demek gelmiyor…

    Aslında belki gözlerim yanıtlıyor…

    Ama onlar anlamıyorlar…

    Bana yine susmak düşüyor…

    Aynı ortamı solusak da…

    Aramızda metrelerce yükseklikte uzanan duvarlar var sanki…

    Ve… Elim hep o duvarların en dibinde…

    Omuzlarımdan aşağı düşüyor…

    Elim kopuyor…

    Elim can çekişiyor… Debeleniyor… Kanıyor… Tanrım! O eli uzanıp bedenime yapıştırmak hep bana düşüyor…

    Onlar anlamasa da beni…

    İçimde yollar çiziyorum mavi kanatlı turkuaz renkli yollar… Işıl ışıl… Ay gibi parlak… Geceye yıldızlar yüklüyorum.

    Sonra da eğilip…

    Yüzünü öpüyorum güneşin…

  4. #109
    Üye
    kardelen39 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.02-2005
    Son Giriş
    02.12-2008
    Saat
    14:03
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    105
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sevgili Andante,

    Çok güzel bir başlık… Kapsamı çok geniş bir konu…

    Kimi kez, farklı yerlerde dolaşıp duruyoruz. Hani demiştin ya,

    “Gürül gürül paylaşalım duygularımızı…”

    Paylaşırken yüreğimizin coşkusuna kapılıp farklı yerlerde koşuyoruz bazen.

    Ben de açıkçası bu konuyu fazla uzatma taraftarı değilim.

    Sadece şunları sormak isterim.

    Birincisi;

    “ Bir şeyi bilmeden nedenini bilebilir miyiz?”

    İkincisi;

    İnsan nedir?

    Üçüncüsü,

    Cinsellik bir güdü müdür?

    Eğer bunları yanıtlarsan seni daha iyi anlayacağımı düşünüyorum.

    Anlayabilmek, bilgidir dersem ne dersin?

  5. #110
    Üye
    Pegasus Avatarı

    Üyelik Tarihi
    23.11-2003
    Son Giriş
    10.12-2018
    Saat
    01:14
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    649
    Alınan Beğeniler
    54
    Verilen Beğeniler
    20

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Metaforlar ve metanomiler...Romantizm akımını diritltme midir bunlar yoksa soğuk realizmi çözememe sancılarımı düşünmedeyim..

  6. #111
    Üye
    kardelen39 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.02-2005
    Son Giriş
    02.12-2008
    Saat
    14:03
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    105
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ne romantizm…

    Ne realizm…

    Geçen günlerin yitiriliş olduğunu anladığın an…

    Köhnemiş tutsaklıklar titreşir ruhunda…

    Her geçen günü kazanılmış bir gün yapmak için…

    Gezegenlere dokunmak gerek parmak uçlarınla…

    Fakat o an;

    Öyle bir andır ki,

    Gözlerin kamaşır güneşin renginden…

    Yaşam zıp zıp zıplayan bir top gibi…

    Devinir durur başının etrafında…

    Çünkü her mağaradan çıkış…

    Bir dönemeçtir…

    Nasıl ki, bir uzvunuz ağrıdığında…

    Duyumsarsınız varlığını…

    Kendi beninin hapishanesinden çıkmak da…

    Bıçak gibi keskince dürter ruhu…

    Çünkü her oluşum… Çünkü her doğum

    Sancılıdır…

  7. #112
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sevgili kardelen ve diğer dostlar................

    Kardelen bazı sorular sormuş onlara kendi dünyamdaki cevaplarla yanıtlar vermeye çalışayım;

    Evet cinsellik bir güdüdür. Gerçi biliyorsun organizmayı davranışta bulunmaya iten güç olarak açıklanabilir güdü. Bazı psikologlar hayvanlarda güdü olduğunu insanlarda ise dürtü olduğunu iddia eder.

    Sonuca bakarsak bir çok güdümüz vardır değil mi? Ve güdülerimiz dünyaya merhaba dediğimiz andan itibaren öğretilmeden öğrendiğimiz şeylerdir. Açıktığında ağlayan bir çocuğun anasının memesine yapışıp onu emmeyi bilmesi gibi....

    Evet cinsellik döllenmeyle başlar. Bireyin kız ya da erkek olması da bu aşamada bellidir. Cinsel gelişimiz ise bebeklik, çocukluk,ergenlik, gençlik döneminde devam eder ve cinsellik bireyin tüm yaşamını kapsar.

    Çok kaba tabirle hayatın ve neslin devamını sağlamak için var olan bir dürtüdür cinsellik.Tıpkı açlık, susuzluk gibi cinsellikte fizyolojik kökenli bir dürtüdür.Sahip olduğumuz dürtüler yoluyla yaşamaya devam ederiz. Susadığımızda su buluruz, açıktığımızda yiyecek buluruz ve bu ihtiyaçları gideririz. Para ve statü istediğimizde iş buluruz. Yakınlık kurmak istediğimizde dost ararız. Yalnızlıktan kurtulmak istediğimizde aşık oluruz. Kısacası sahip olduğumuz güdüler doğrultusunda bir takım davranışlarda bulunuruz.

    Çok basit bir anlatımla düşüncelerimi özetlemeye çalıştığımın farkındasındır sanırım. Bana soracak olursan cinsellik güdüsü üzerinde tonlarca sayfa yazılabilir.

    Diğer sorularına gelince açıkcası onları bu kadar basit bir şekilde anlatamayacağım.

    Önce bir yaşanmış öykü anlatmak zorundayım;

    Ben okulumu bitirip ilk görev yerime yani Van a gittiğimde son derece donanımlı bir öğretmen olduğumu düşünüyordum.Öyle ya beş yaşında kilise korosunda başlayan bir müzik eğitimi, sonra yerini konservatuara ve daha sonra müzik tarihi eğitimine bıraktığı süre içersinde çok iyi bir öğrenci olduğum gibi bunu yaşam alanım haline de getirmiştim.

    Çok bilgiliydim....

    Öğretmenliğimde böyleydi. Neredeyse öğrencilerime nefes bile aldırmadan öylesine büyük bilgiler veriyordum ki, sanki hepsini Mozart yada Beethoven gibi yetiştiriyordum. Canlarım benim, hiç seslerini çıkartmadan alıyorlardı aktardıklarımı ve olağanüstü becerikliydiler.

    Bir gün bir öğrencim sınıfa saz getirdi ve sazı bağlama düzenine göre akort etmemi istedi.Elime sazı ilk kez alıyordum. Doğru okuyorsunuz sazı elime ilk kez alıyordum. Eğitim gördüğüm yıllar içinde özellikle konservatuarda bana ve diğer arkadaşlarıma Türk Müziğin olumsuzluğu anlatıldı hep, daha da ileri gidip yasakladılar bile. Çok sonraları Türk Müziği konservatuarları açılacaktı!!!!!!

    Öğrencinin isteği yankılandı kulaklarımda bu bir farklı gerçeği çağrıştırıyordu;

    Bağlama düzenine göre akortlarmısınız?..................

    Yani bunun başka akort şekli de var demektir bu.

    Her zaman dümdüz bir insan oldum, kıvırmayı hiç beceremedim, ogün de kıvırma yapamadım.Çok açık bir şekilde bunu bilmediğimi hatta sazı elime ilk kez aldığımı itiraf ettim.

    Tüm gözlerin hayretle üzerime çevrildiğini sanırım tahmin edebilirsiniz. Öğrenci şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra o çok sevdiğim Van şivesiyle konuşmaya başladı;

    Şİmdi hoca sen piyano çalısen.......

    Evet çalıyorum.....

    Gitar çalisen.................

    Her bir şeyi çalisen...........

    .............................

    Ama saz çalmasını bilmesen.............

    Evet bilmiyorum

    Kusura kalma öğretmen sen beş kuruş etmezsen..............

    Bu gerçek hikayeyi çok daha farklı bir alanda ortaya koyabilirz onları geçeceğim.Ama konumuza dönecek olursak o öğrencinin bu ifadesinden sonra var olan tüm koşulları kullanarak Türk halk Müziğiyle ilgili hemen hemen her şeyi öğrenmeye başladım. Hatta orada kaldığım 7 yıl süresince dağ tepe demeden türkü derlemeye bile gittim.

    Ve bir şeyin farkına vardım sevgili dostlarım. Ben bir okyanusun içinde sadece bir damlaydım.Öyle bir damlaydım ki bildikçe öğrendikçe büyüyecek yerde, etrafımdaki okyanus büyüyordu ve ben gittikçe küçülüyordum.

    Öğrenecek ve bilgilenecek şeyler, bildikçe artmaya devam etti.Anladıkça anlamadığımı bu yüzden keşfettim. Çünkü anlayacağım yada anlamam gereken başka şeyler de vardı. Ve bu hiç bitmeyecekti.

    Bir şeyi bilmeden nedenini bilebiliriz yada bildiğimizi düşünebiliriz . Gerçek bilgiye ulaştıkça nedenlerde sonuçlarda her zaman çok farklı bir şekil alabiliyor. Ne bildiğim, neyi ne kadar bildiğim, anlamamla belki doğru orantılı bu kesin. Ama değişkende aynı zamanda.

    Son yıllarda hemen herkesin ağzından empati denilen kelimeyi duyar oldum.Kendimizi bir başkasının yerine koyarak onu anlamak olarak özetlenebilecek bir kelime.

    Ya ben bunun olanaksızlığına inananlardanım.Kendimizi bir başkasının yerine koyabilmek diye bir şey doğaya aykırıdır. Çünkü her birey sadece kendisidir.Sanem in bir davranışının sebebini anlamak için Sanem in yaşamını yaşamak zorundasınız. Bu ise sizler için olanaksızdır. Kolay yada zor bu önemli değil.Herkes kendisini yaşar, bu sebeple ağrılarımızda sancılarımızda, sevinçlerimizde, mutluluklarımızda kendimize göredir.

    Anlamak, bu anlamda gerçekten zor. Anlamaya çalışmak diyelim bana soracak olursanız, yada siz ne derseniz deyin.

    Anlamaya en yakın olduğum an o konuyu bilmek aşamasında olduğumdur.

    Tam olarak bilmek ise anlamaya biraz daha yakın olduğumdur.

    Tekerlekli sandalyede oturmak zorunda kalan bir insanı anlamak onun sandalyesine oturduğumuz anda çektiğimiz acı değildir.

    Gözlerimizi kapatıp kör bir insanın düşüncelerine erişemeyiz.

    Kulaklarımızı tıkayıp sessizliği duymak işitme engelli insanlarımızı anlamak değildir.

    Bilmek için, yada gerçek bir anlama için birebir aynı şeyleri yaşamak gerekir.Bunu başarabildiğimizde; anlıyorum yada biliyorum diyebiliriz hangi konu olursa olsun.

    Bizler sadece anlamaya en yakın ve bilmeye en yakın durumdayız .

    Ve son olarak sevgili kardelen insan nedir diye soruyor....

    Ah canım benim tek bir cümleyle açıklanabilecek bir kavram değil insanı tanımlamak.

    Sanırım en iyi tanımlamayı özlü sözüyle B.Show yapmış;

    İnsana ait hiç bir şey beni şaşırtmaz diyerek.

  8. #113
    Üye
    Oya Tekin Avatarı

    Üyelik Tarihi
    14.07-2004
    Son Giriş
    Saat
    Yaşadığı Yer
    İzmir
    Mesaj
    415
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ne güzel anlatmışsın sevgili andante.Bugüne kadar bu bölümü okumak bana zevk veriyordu.Zevkle takip ediyordum.Red etmek üzerine dünya görüşünüzü okuyordum.Yazmak yerine okumak ayrı bir keyif veriyordu Tırtılla paylaşımlarınızı.Bugün içimden yazmak geldi ve birşeyler söylemek istedim.Evet kendimizi bir başkasının yerine koyarak onu anlama.Bu na mümkün birşey.Anlarsınız, anladığınızı sanırsınız,ama anlayamazsınız.Her insan kendi yaşadığını anlar ve yaşar.Söylenecek fazlada birşey yok diyorum anlamaya dair.Ve yine Tırtılla aynı çizgide devam ettirin bu sayfayı sizleri okumak ayrı bir keyif ve haz veriyor diye düşünüyorum ben kendi adıma.

  9. #114
    Üye
    öteki Avatarı

    Gerçek Adı
    Murat
    Üyelik Tarihi
    09.08-2005
    Son Giriş
    30.11-2023
    Saat
    16:24
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    114
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    4

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    böyle herhangi bir kavramı ele alan ve daha derinlemesine inceleyen bir başlık olması beni sevindirdi. ben de yeni fark ettim bu başlığı.

    empati kavramını, o kadar daraltmamak gerekli diye düşünüyorum. yani birebir o kişinin tam yerine koymayı anlatmıyor o kavram. o zaten mümkün olmayan bir şey. Belki parapsikolojinin terminolojisinde o anlama gelebilir? onun yerine koymak derken; onun halinden anlayabilmek, onun üzüntü ve sevinçlerini paylaşmak, mümkünse yardımlaşmak, acıları paylaşarak azaltmak gibi. Ben böyle anlıyorum.

    Yanlış hatırlamıyorsam russell da idi, empati kültürünü yerleştirmek düşüncesi. Yani bir başkasının acısını duyumsayabilmek. ille bizim elimize iğne batması gerekmiyor eline iğne batan birinin canının acıdığını anlayabilmemiz için. Tabi kendine bir şey olduğunda bunu anlamak kolay somut bir şey kendinin acısını duymak. Diğeri biraz daha soyut ve soyutu anlamak biraz daha zordur. İlkokula başlayan çocuklara 2+2=4 dediğinizde soyut olduğu için anlamakta zorluk çekerler. Ancak iki elma iki elma daha dört elma deyip somuta indirgediğinizde anlarlar. Yani soyutu anlamak (empatik birey-empatik toplum olmak) için, bir birikim ve duygu-düşünce gelişmişliği gerekir...

    aşk konusunda da katılmadığım bir kaç şey var ama onu sonra açayım. özellikle "doğru aşk" biraz tuhaf geldi. en son yan yana gelebilecek iki kelime...

  10. #115
    Üye
    kardelen39 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.02-2005
    Son Giriş
    02.12-2008
    Saat
    14:03
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    105
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ben insanı bütünsel bir yapı olarak görüyor ve öyle incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bence insandaki en üst güdü kendini gerçekleştirme güdüsüdür. Çünkü kendini gerçekleştiren insan özgür insandır. O kendidir.

    Kuşkusuz psikologlar ve sosyologlar güdü-itki-dürtü olgularıyla çokça uğraşmışlar ve birtakım kuramlar geliştirmiştir.

    Biz güdü dedik. Diğerlerinin pek ayrıntısına girmek istemiyorum. Girersek kendimizi bir denizin içinde buluruz. Çıkamayız diye düşünüyorum.

    Evet, cinsellik güdüdür.

    Bundan iki üç ay önce kafamda bir soru dolanıp duruyordu.

    “ Farklılığa duyarlılık “

    Neden toplum farklı olana başka türlü yaklaşıyordu?

    Bunu araştırmaya başladığımda karşıma güdülenmenin öğrenilmesi çıktı. Sosyobiyoloji uzmanları hayvan davranışlarının insan davranışlarıyla benzerliğini ileri sürüyorlar ve temellendiriyorlardı.

    Bu hiçte akla aykırı değildi.

    Kafamdaki sorunun ilk şıkkını çözmüştüm.

    Dolayısıyla cinsellik güdüdür ve insan düşünen hayvan olduğuna göre barınma, yemek yeme ihtiyacı gibi bir ihtiyaçtır. Cinsellik dediğin gibi üreme içgüdüsüdür. Öyle bir içgüdü ki, o azgın bir boğadır içinde şimdi. Onun içinde kapalı yerleri tercih eder. Çünkü insanın en büyük özelliği düşünmesidir. Düşünen insan, ilkelliğinden utanır. Acizdir.

    Cinselliğin tabu olup olmaması toplumların kültürü ile ilgilidir. Bizim zamanımızda annemizle babamızla bu konuları konuşamazdık. Şimdi belki annemizden babamızdan daha çok ilerdeyiz. Fakat çocuklarımızdan geriyiz. Kuşak farkı var ne de olsa.

    Cinsellik konuşulmalıdır. Tabular kırılmalıdır. Asla ayıp olarak nitelemiyorum. Fakat insan, insan gibi yaşamasını öğrenmelidir. Cinsellik yozlaştırılmamalıdır.

    Ben senin cevabını okuduğumda Andante,

    Empati sözcüğünün daraltılmaması gerektiğini düşünmüş, fakat o anda yanıt yazma fırsatım olmamıştı.

    O arada “Öteki” bununla ilgili bir cevap yazmış. Benim düşüncelerime denk düşmüş. Onun için burada tekrar o konuya girmeyi gereksiz görüyorum.

    “ Bir şeyi bilmeden nedenini bilebiliriz yada bildiğimizi düşünebiliriz” demişsin.


    Evet, benimde söylemek istediğim buydu. İnsan kendi öznelinde kaldığı zaman ve genelleme yaptığı zaman nesnelliğe ulaşamaz.

    “İnsan nedir “ diye sorduğumda bir tek cümle ile açıklayacağını düşünmüştüm. Bak işte empati. :P :P :P

    Sen de öyle yapmışsın. Benim düşündüğüm cümle değil belki ama işte tek bir cümle…

    İnsana kaldığımız yerden devam ederiz sonra…

  11. #116
    Üye
    bayke Avatarı

    Gerçek Adı
    Kemal
    Üyelik Tarihi
    06.04-2005
    Son Giriş
    07.02-2009
    Saat
    15:10
    Yaşadığı Yer
    İSTANBUL/Beykoz
    Mesaj
    588
    Alınan Beğeniler
    5
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: andante
    Öğrenecek ve bilgilenecek şeyler, bildikçe artmaya devam etti.Anladıkça anlamadığımı bu yüzden keşfettim. Çünkü anlayacağım yada anlamam gereken başka şeyler de vardı. Ve bu hiç bitmeyecekti.
    Sevgili andante bu yazdığını müsadenle bir örnekle pekiştirmek isterim.
    Bilgi ; bir balonun içine üflenen hava gibidir. Balonun dış yüzeyi ise bilmediklerimizdir.
    Bilgimiz ne kadar artarsa bilmediklerimizin de o oranda arttığını görürüz.
    Sokrates "Bir şey biliyorsam o da hiçbir şey bilmediğimdir" der.
    Dr Charles Kepner ise "Cehalet mutluluktur" der

    Kişi kafasındaki bilgi ve tecrübeden oluşan birikim gücünün ötesinde bir şeyi algılayamaz...
    Kişi algılayamadığı şeyi fark edemez dolaysıyla araştırıp inceleyemez…
    Kişi araştırıp incelemediği şeyi öğrenemez …
    Öğrenmediği bilmediği bir şeyi de talep etmez ona karşı bir istek duymaz..
    Mevlana "Mutsuzluğun ana kaynağı istek ve beklentilerimizin gerçekleşmemesine dayanır" der.
    Peki o zaman bilmemek mutluluksa ama bildikçe bilmediklerimiz çoğalıyorsa:
    MUTLULUK BİLMEKTE MİDİR? BİLMEMEKTE Mİ?

    Bu gece bu sorunu rakı + palamut + Vangelis ve Müslüm Gürses eşliğinde çözmeye çalışayım.
    Vangelis ve Müslüm…bu ne yaman çelişki..!
    Çünkü Ünlü Prf. Dr. Bayke “ Bir çelişkiyi çözmenin en etkili yolu bir başka çelişkiden lojistik destek almaktır” demişşş.
    Yok yok en iyisi www.diyalektik.org ve www.marksist.com a dalıp biraz daha tozutayım 
    Bakim Marx amcam ne diyo..!

  12. #117
    Üye
    kardelen39 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.02-2005
    Son Giriş
    02.12-2008
    Saat
    14:03
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    105
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Andante,

    Mesajlar çoğalıyor sürekli. İyi de bende ki bu seviç niye?

    Yine aynı sözcüğü tekrar edeceğim.

    "BÜYÜYORUZ "

    Bayke'nin yazdıklarıyla gülümsedim kendi kendime...

    " Gülümsemek bir dünya dilidir " diye yazıyordu bir yerde...

    Sen çok yaşa e mi Bayke?

  13. #118
    Üye
    öteki Avatarı

    Gerçek Adı
    Murat
    Üyelik Tarihi
    09.08-2005
    Son Giriş
    30.11-2023
    Saat
    16:24
    Yaşadığı Yer
    Ankara
    Mesaj
    114
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    4

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    BAYKE DER Kİ;

    “Peki o zaman bilmemek mutluluksa ama bildikçe bilmediklerimiz çoğalıyorsa:
    MUTLULUK BİLMEKTE MİDİR? BİLMEMEKTE Mİ?”


    En başta bu önermeyi okuduğumda; sanki bir Zenon paradoksu ya da Kant antinomisi gibi geldi.(yani çözümsüz) Belki de sorunun soruluş şeklinden.

    Ama bu, düz mantıkla(Aristo mantığı) çözülebilecek bir önerme onun için hemen bir sonuç çıkar. Ama çıkan sonuç doğrudur diyemeyiz. (Çünkü ya ana önerme yanlışsa onu sorgulamak lazım).

    böyle düz mantıkla çözülebilen konular her zaman doğruya götürmez. Çünkü insan ve insanla ilgili olan şeylerin çok değişkenli ve göreli doğruluğu olduğu anlaşılmaya başladıktan sonra düz mantık (Aristo mantığı) terk edildi.

    --Bilmemek mutluluk
    --Bildikçe bilmediklerimiz artıyor(bildikçe daha çok bilmiyoruz)
    -- O halde; bildikçe mutluyuz. Neden, bilmediklerimiz arttığı için.

  14. #119
    Üye
    bayke Avatarı

    Gerçek Adı
    Kemal
    Üyelik Tarihi
    06.04-2005
    Son Giriş
    07.02-2009
    Saat
    15:10
    Yaşadığı Yer
    İSTANBUL/Beykoz
    Mesaj
    588
    Alınan Beğeniler
    5
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    öteki dostum problemi çok güzel çözmüşsün..en azından cevabın beni tatmin etti. annaşıldı bu akşam yine rakı + balık eşliğinde " nolcak bu memleketin hali" klişesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
    Aha buna da mantıklı bi cevap bul, ekmeğimizle oynuyor diye tüm rakı üreten firmalar peşine kiralık katil taksın.
    - ötekiye noolduu...?
    - şey..!
    - öteki tarafa gitti.
    hocam boş ver sen bize lazımsın.

  15. #120
    Üye
    kardelen39 Avatarı

    Üyelik Tarihi
    08.02-2005
    Son Giriş
    02.12-2008
    Saat
    14:03
    Yaşadığı Yer
    İstanbul
    Mesaj
    105
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    Bir zamanlar ot gibi yaşıyordum. Eve git, işe gel. Zamanı parçalara böldüğümüz gibi ben de parça parça bakıyordum yaşama.

    Ama kulaklarımda bitmeyen bir şarkı vardı hep. İçimdeki ses…

    Neyi bilip, neyi bilmediğimi anladığım an, bildiklerim sadece okulda öğrendiklerimdi.

    Ve… Ben bana öğretildiği gibi yaşamıştım hep.

    Hiç kendim olamamıştım.

    Evet, mutluluk bilmediklerinizi öğrenirken yaşamı yeniden sorgulamak değil miydi?

    Mutluluk, üretmekti. Üretmek, var olmaktı.

    Ben ürettiğim zaman vardım.

    Çünkü kendimdim.

    Kierkegaard şöyle der:

    “ Her bilgide cesaret vardır ve ancak hayatını öne sürecek kadar cesur bir adam onu kurtarabilir. Geri kalan herkes, karısını geri getirmek için yeraltına inen Orpheus gibidir; tanrılar ona karısının ancak hayaletini gösterirler, çünkü onu, aşkı için hayatını öne sürecek cesareti olmayan samimiyetsiz bir çalgıcı gibi görürler”

    Tıpkı Kafka’nın “ bir kitap içinizdeki donmuş denizin buzlarını kırıp parçalayacak bir balta olmalıdır “ sözleri gibi sarsıcı…

    Bilgi güçtür. Bilgiyi kendime zırh yaptığım zaman ailelerimizin bize vermedikleri “ CESARET “ olgusu ile yüzyüze geliyorum. Bilgiden cesaret alıyorum. Çünkü söyleyecek sözüm var.

    Bir yazar şöyle der:

    Korkaklar bilgiyi de, aşkı da ucundan tutar. Bu yüzden bilgiyi de aşkı da yüzüne gözüne bulaştırırlar

    Acaba bu eksik olduğu için mi günümüz insanı mutsuz?

    Çünkü sığ yaşamak, kendini tüketerek yaşamaktır.




Sayfa 8 / 13 İlkİlk ... 456789101112 ... SonSon