TEKSAN İnovatif Medikal Ürünler İstanbul, Bursa ve İzmir'de
Sayfa 2 / 13 İlkİlk 12345612 ... SonSon
Toplam 186 mesajın 16-30 arasındakiler
Buraya tıklayarak yazıları büyültebilirsiniz Buraya tıklayarak yazıları küçültebilirsiniz
  1. #16
    Üye
    KanatlıTırtıl Avatarı

    Gerçek Adı
    Vefa
    Üyelik Tarihi
    04.03-2003
    Son Giriş
    31.05-2023
    Saat
    11:23
    Yaşadığı Yer
    Erzincan
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    6

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    STAR, dünyanın en güvenli, en sağlıklı, en konforlu ve en dayanıklı tekerlekli sandalye minderi.
    ops: Çiğdemmm, sabah sabah yere serdin bizi.. Sağ ol sen. VAR OL.

  2. #17
    Üye
    Cigdemy Avatarı

    Gerçek Adı
    Çiğdem
    Üyelik Tarihi
    02.04-2003
    Son Giriş
    11.05-2023
    Saat
    22:11
    Yaşadığı Yer
    Kocaeli
    Mesaj
    593
    Alınan Beğeniler
    4
    Verilen Beğeniler
    1
    Blog Mesajları
    1

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Ben burada yazarken değişiyorum başka bir ben oluyorum sanki, evde kalem defter elimde öylece duruyorum dakikalarca içimdekileri bir türlü dökemiyorum kağıda...
    Her zaman diyorum ya hiç tanımadığım, bilmediğim diyarlarda oturan siz dostlarımın yazdıklarında kendi yansımamı görüyorum çoğu zaman...
    Ve hüznümü bile tebessümle yaşıyorum...
    Sen de sağ ol Vefa....

  3. #18
    Üye
    KanatlıTırtıl Avatarı

    Gerçek Adı
    Vefa
    Üyelik Tarihi
    04.03-2003
    Son Giriş
    31.05-2023
    Saat
    11:23
    Yaşadığı Yer
    Erzincan
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    6

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Çiğdemm...... Eski bir anıyı canlandırdın..

    MUHABBETİMİZ, SAĞIR VE DİLSİZ

    Soğuk gerçekleri ve ateşli hislerimi
    Tek tek dizdim dilimin ucuna
    Titredi, dondu ve kilitlendi dudaklarım
    Susturuldum..

    Bir cesaret buldum, sana yalvardım
    Yabancılar vardı, yalancılar vardı
    Davetsiz kulaklar vardı etrafta
    Susturuldum..

    Eve geldim, aynı kavga ve feryatlar
    Herkes sinirli, birbirine düşman
    Odama hapsoldum, radyomu açtım
    Susturuldum..

    Yine sana koştum, sözünü aldım
    İkimiz, uzaklarda, birgün konuşacaktık
    Mucizevi bahanelerin çıktı önüme birden
    Susturuldum..

    Kaçtım, ıslak yollara bıraktım güneşimi
    Hep tekbaşıma yürüdüm, kendimle konuştum
    Yolda biri görür, beni delirmiş zannederdi
    Susturuldum..

    Gururu hiçe saydım, yine sana sığındım
    Beni anlamadın, duygularımı hafife aldın
    Önüme duvarlar diktin, yankılara karıştım
    Susturuldum..

    İnsanlar konuşurdu, bu muydu benim farkım?
    Ben hiç konuşamadım, konuşturulmadım
    Ağlamak istedim, bağırmak çığlık atmak istedim
    Susturuldum..

    Hep korkaklık ve ürkeklikle savaştım
    Hep kalabalık gürültülerde kayboldum
    Kalemimde yandı, satırlarımda söndü kelimelerim
    Susturuldum..

    Şimdi konuşacak bir şey kalmadı
    Şimdi bütün harfleri unuttum
    Bu sefer de, ben istedim, kasten sustum
    Ben sustum.. sen kurtuldun..

    Vefa LÖK
    23 Aralık 1994

  4. #19
    Üye
    CaKi Avatarı

    Üyelik Tarihi
    29.10-2004
    Son Giriş
    31.07-2006
    Saat
    15:15
    Yaşadığı Yer
    ütopya
    Mesaj
    23
    Alınan Beğeniler
    0
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Alıntı Alıntı Yapılan Kişi: andante
    Gri tonlarını sevmiyorum, bende hep belirsizlik ve tedirginlik yaratıyor.Pencereden dışarı baktım da, gökyüzü de gri.. Ahh !!! Perşembe Hırsızı yine aklıma getirdin;

    Gök gri,
    Deniz gri,
    İçimde;
    Yağmayan yağmurların serinliği....
    siyahla beyazı herkes görebilir önemli olan griyi görebilmek neden bunu dert ediniyorsun sevinmen gerekir belkide ....

    insanlar bilmediği şeylerin düşmanıdırlar kimsede düşmanı kabul etmez reddeder ....bir şeyle öğrenmeye başlayınca korku kaybolur ve kabul ediş başlar ...bir lider bulma konusuda yine korkudan ön plana çıkmaktan korkmak olabilir bence ...bence sanatın ve diğer yapılan herşeyin kaynagı korku diye düşünüyorum ...yok olmaktan korkmak unutulmaktan korkmak kendisini ifade edememekten korkmak korkmak oğlu korkmak ops:

  5. #20
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bir kaç gündür yazmıyorum. İyiki hayatımı yazarak kazanmıyorum, ne zor olurdu benim için yazmak zorunluluğunu hissetmek.....

    Kalem kendisi yazmalı bence,kalemi tutan parmaklar sadece bir araç olmalı beynimizden gelenleri kağıda dökmek için.

    Ama verdiğim sözleri ne pahasına olursa olsun yerine getirmediğimde kendimi kötü hissederim. Sohbet odasında anlattığım bir olayı geç geldiği için kendisine aktaramadığım sevgili arkadaşım için kalem kendiliğinden yazmasa da parmaklarımı kullanarak tekrarlayacağım;

    Hemen hemen bütün insanların kendisini çok kötü hissettiği, kendinden vaz geçtiği ve aynı zamanda tekrar yapılanması gerektiğine inandığı anları vardır.Benimde böyle anlarım oldu. Hatta kendimi yeniden oluşturma düşüncesiyle harekete geçtiğimde bunun asla bitmeyecek bir olgu olduğunu ilerleyen zaman dilimi gösterecekti.

    Kendimi yeniden oluşturabilmek için gidebileceğim en uzak yere gitmiştim.Van, yaşamımda bir çok şeyin dönüm noktası olan benim için ilahi bir şehir.....

    Çok gençtim kuşkusuz ama kendimi 1000 yaşında gibi hissediyordum.Düşüncelerle yolda yürüdüğüm bir anda , o zaman için Van ın tek 5 katlı binası olan binadan şangırtı seslerini duyunca kafamı kaldırdım..... Bir adam 5. kattan düşüyordu.. Polis otosunun üstüne ve oradan da benim donakaldığım yere ve ayaklarımın dibine seriliverdi.

    Korkunç bir an... Birden bire etrafımın çevrildiğini ve onca erkeğin içinde tek kadın olarak kaldığımı ve nefes alamadığımı hatırlıyorum. Hiç farkında olmadan kazanılmış bir refleksle evime geldim.

    Bir bekar odasını düşünün.... İstanbul' dan taaaa Van 'a öğretmen olarak gitmiş bir genç kızın evi nasıl olur? Gerekli eşyaların dışında hemen hemen hiç bir şeyin olmadığı boş alanlarla dolu bir ev di benim ki..Tek başıma olduğumdan yaşadığım olayı anlatabileceğim kimsemde yoktu. Uyumaya çalıştım ne kadar başarılı oldum hatırlamıyorum, hatırladığım sabahın olduğu, her karanlık günün sonunda bir aydınlığın doğması gibi, ve okula giderken bana " günaydın " diyen öğrencilerimdi....

    Onlara cevap vermeye çalışırken farkına vardım ki, konuşamıyordum.Dilim tutulmuştu. Koşarak okula girdiğimi ve ne dediğim anlaşılmaz bir biçimde gözyaşlarıyla içimdekileri ve dilime kadar gelen ancak dilimden sözcüklere dönüşmeyen kelimeleri geveleyip durduğumu çok iyi hatırlıyorum.

    Bana sakin olmamı söylüyorlardı.

    Olamıyordum......

    Geçer, geçer diyenler vardı,

    Geçmiyordu.....

    Üzülme ve kendini topla diyenlerde vardı,

    Üzülüyordum ve toparlanamıyordum...

    Güç bela olup biteni daha çok yazarak müdürüme anlattım . Ve tam o anda telefonum olduğunu söylediler.

    Kendimle ilgili konularda kimseyi üzmek istemediğimden İstanbuldan ailem olabileceğini düşünerek ellerimle başımla konuşmak istemediğimi anlatmaya çalıştım. Ama arayan üniversitede beraber okuduğum Silvan da öğretmenlik yapan bir arkadaşımmış. Ona durumumu anlattılar ve bizlerin zamanında dostluklar yada arkadaşlıklar henüz şekil değiştirmediğinden ertesi gün yanımdaydı sevgili arkadaşım Tülay.

    İki sevgili eski arkadaş yeniden bir araya gelmişti. Konuşulacak çok şey vardı ama ben biraz daha iyi olsamda hala konuşamadığımdan genellikle monolog yapmak zorundaydı sevgili arkadaşım. Yanında o zaman yeni çıkmış olan Zülfü Livaneli nin ADA kasetini getirmişti. Evdeki eski püskü kaset çalarla tüm gün boyunca dinledik ve sonrada uyumak için yattık.

    Gecenin ilerleyen saatlerinde ben bir ses duydum daha doğrusu bir hışırtı. Gözlerimi açtığımda bugün bile görsem çok iyi tanıyabileceğim bir adam bize doğru yaklaşıyordu.

    Korkuyla Tülayyyyyy diye bağırdım. Neye uğradığını şaşıran arkadaşım " ne var ne oldu " diye sorular soruyordu. Ve ben de " Bir adammmmmmm bir adammmmm" diye bağırmaya devam ediyordum.

    Bizim sesimizden ürken gecenin istenmeyen konuğu kaçmaya çalışırken, elimizde olmadan adamın arkasından koşmaya başladık. Sanki yakalayacakmış gibi veya bir şeyler yapacakmış gibi.

    Yaptığımızın farkına varınca kapıyı kapattığımızı ve kapının arkasına elimize neler geçerse yığdığımızı da hatırlıyorum. Tabikii tir tir titreyişimizi de. Ne yapacağımızı bilmeden uzun bir süre öylece kaldık. Sonunda Tülay " bari müzik dinleyelim, zaman geçer "dedi.

    Dediğinide yaptık. Kaset çaları açtığımızda öyle bir yerde yarım bırakmışız ki kaseti......Zülfü Livaneli şarkısına devam ediyordu;

    " Dünyayı güzellik kurtaracak
    Bir insanı sevmekle başlayacak herşey....."

    Bu anlamlı güzel söz o anda bize o kadar anlamsız ve saçma geldi ki anlatamam. Boşalan sinirlerimizle kahkahalarla gülmeye başladık.

    Dünyayı güzellik kurtaracakmış Tülayyyyy............

    Hangi dünya, hangi güzellikkkkkkkk

    Bir insanı sevmekle başlayacakmış hemde herşeyyyyyyyyy

    Ya bu adamı da sevelim ne dersin, gecenin siyahına siyahlık katan korkularımızı körükleyen bu adamı da sevelim, olur Zülfü neden olmasınnnnnnnnn!!!!!

    Birden bire arkadaşım ciddileşti ve dedi ki;

    Evet, evet Sanem bu adamı da sevelim...

    Ne diyorsun ya sen bu adamı da mı sevelim?

    Evet, özellikle bu adamı sen çok sevmelisin !!!!

    Saçmalama Tülay, sende şoktasın galiba

    Bir şeye dikkat etmedin mi Sanemmmmm?

    Neye dikkat etmeliymişim?

    Bak Konuşuyorsunnnnnnnnnnn.

    Gerçekten doğruydu söylediği. Sanki bir Türk filmi klasiği yaşanıyordu. Ani bir şokla kör olan kız nayır nolamazzzz diyen kız, yine bir şokla dünyayı yeniden görüyordu, nayret, nasıl olur yaa, hayat güzelll diyerek.

    Zaten o gün bu gündür asla Türk Filimlerine laf söyletmem !!!

    Yaşamlarımızın akışı hep bir şeylere bağlı. Sevdiğimiz yada sevmediğimiz, istediğimiz yada istemediğimiz.Galiba kendi başımıza yapacağımız şeyler çok azınlıkta. Bilemiyorum.....

    Yaşamı yada insanları olduğu gibi kabul etmenin dışında başka türlü huzur bulmadığımı biliyorum.

    Valla sevgili Zülfü ! bir insanı sevmekle mi başlayacak her şey onu da bilmiyorum.

    Büyük bir düşünürün söylediği gibi; tek bir şey biliyorum o da hiç bir şey bilmediğimdir.......

  6. #21
    Üye
    KanatlıTırtıl Avatarı

    Gerçek Adı
    Vefa
    Üyelik Tarihi
    04.03-2003
    Son Giriş
    31.05-2023
    Saat
    11:23
    Yaşadığı Yer
    Erzincan
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    6

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Bir insanı sevmekle başlayacak her şey...

    Sevmeyin anne beni bu kadar!
    Gidin azcık..
    Yine birbirinizi sevin anne.

    Bir insanı sevmekle başlamış her şey;

    Beni var eden o beş dakikalık,
    Aşkı parlatan her neyse,
    Benden önce nasıl seviyorsanız,
    Öyle sevin işte!
    Ufacıktı gırtlağı bebeğin,
    O lokmanızı bana bölmeyin anne!

    Bir insanı sevmekle başladı her şey;

    Sakatlandım uçmak isteyince
    Kime yanaştıysam ürküyordu benden
    Ne uçabildim o Şehrinaz' a
    Ne koşabildim ona düzgünce
    Öyle büyüktü kanatlarım.

    Bana ait olmamalı bu dünya,
    Kanatlarım etrafıma dolanıyor anne!

    18 Şubat 2005
    Vefa LÖK



  7. #22
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sanatçıların red edişlerinde zaman zaman sarsıcı gelgitler yaşansa da bazen bu red ediş biçimleri benim için gülümseme de yayabiliyor dudaklarıma.

    John Cage..... 20. yüzyılın en uçuk bestecilerinden ve piyanıistlerinden biri. Piyanonun doğal sesi rahatsız etmiş olmalı ki John Cage i piyanonun iç donanımına bir sürü ilaveler yaparak,tahta tencere kapağı gibi nesneleri bile kullanarak, alışagelmemiş seslerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. 4 dakikalık sus adlı parçasını seslendirdiği o konser salonunda olmak isterdim....

    Sahneye gelir, alkışlardan sonra piyanosunun başına oturur ve bir tuşa dokunur. Aradan tam 4 dakika geçer, ayağa kalkar ve seyirciyi selamlar...... Parça bitmiştir

    Ne hissetmiştir acaba seyirciler ? Bu konuyla ilgili bir bilgiye rastlayamadım. Ama bu satırları yazarken sizlerin neler düşünebileceğini az çok tahmin edebiliyorum. Evet, sanatçılar düşündükleri gibi yaşadıkları sürece onların önünde saygı ile eğilmekten başka elimden bir şey gelmiyor.

    20.yüzyılın bu büyük bestecisi ve piyanisti düşündüğü gibi yaşayanlardandır.Yaşayanlardandı demek daha doğru galiba.....20. yüzyılın eski yüzyıllar gibi olmayacağını bu yüzyılın başında kabul edenlerdendir.

    " Karşımıza çıkıveren her türlü sorumluluğu sessizce kabul edivermek kendimize karşı en büyük sorumsuzluktur " diyen Jonh Cage, aykırılık adına değil, dünyada olup bitenden en ufak zerreciğin bile sorumlu olduğuna olan inancıyla hem yaşamını hem de sanatını ortaya koyan kişidir.

    Ancak dikkat ediyorum da büyük bir çoğunluğumuz günlük hayatımızda kendimizi öylesine büyük görünmeyen zincirlerle bağlayarak hapsediyoruz ki......ve bunun için kelimeleri kullanıyoruz üstelik.

    Herşeyin bir tanımını, bir açıklamasını yaparak hemde....Son derece soyut kavramları bile tanımakla meşguluz. Kelimelerin anlamlarıyla her şeye ama her şeye bir isim koymaya başladığımızdan kaçan ipin ucunu göremiyoruz gibi geliyor bana. Kelimeler sınır getiriyor, hele anlamları iyice daraltıyor her şeyi.

    Aşk ı kelimelerle nasıl tanımlarsınız.... ya da sevgiyi.... ya mutluluğu......
    Bunları tanımlamaya çalışırken insan olarak taşıdığımız ruhun ve bedenin dilini de çöpe atıyoruz.

    Bende bir gariplik mi var ne?.... Ben yaşamı da herhangi bir sıfatla yorumlayamıyorum. Son derece basit aslında. Bu basitliğinde düşünemediğimiz kadar büyük bir görkem de var üstelik. Onu kelimelerle sınırlamadan, onu karmakarışık hale getirmeden olduğu gibi kabul etmeyi öğrenebildiğim andan itibaren her şey çok daha farklı benim için.

    Son derece basit, yalın ve alabildiğine özgür.....

    Dikkat edin güzel demiyorum. Sıfatlarla tanımlayamıyorum dedim ya....Çünkü yaşamın içinde sadece yaşam var. Ona sıfatları sokan yada başka şeyleri bizleriz.

    Gülerim
    Gülerim bu işe ben,
    İrkilirsin
    duyduğun bu sesten,
    anlamazsın
    şaşırırsın.....

    Ne bir zafer çığlığıdır bu
    Ne de acının feryadı
    Boşuna arama anlamını sözlüklerden;
    Bulamazsın !

    Başlama harfi bile
    oluşmamışken beyninde
    bir bütünün anlamını bulmak
    senin neyine?

    Sanma ki aşağılanmaktasın bu satırlarla
    Sana öğretilen
    öğrendiğini sandığın dil
    değildir duyduğun

    Kocaman bir fil gövdesinde
    Bir sinekle eş değerdir
    kapladığın alan

    Boşuna bakma aynalara
    Göremezsin !
    Aslında hep doğru söylerde
    Kör olan sensin.

  8. #23
    Üye
    KanatlıTırtıl Avatarı

    Gerçek Adı
    Vefa
    Üyelik Tarihi
    04.03-2003
    Son Giriş
    31.05-2023
    Saat
    11:23
    Yaşadığı Yer
    Erzincan
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    6

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sevgili Andante!

    Buraya alıntı yapmaya korkuyorum, ama bugün gelen şu yazıyı eklemeyi çok istedim. Beni mazur gör.

    BİLMEK VE ÖĞRETMEK

    Yüzyıllar önce, dünyanın ıssız bir köşesinde bulunan bir adaya ateş, geç de olsa gitmişti. Bu adada dört ayrı kabile bulunuyor, adanın dört köşesinde birbirlerinden kopuk yaşamlarını sürdürüyorlardı.

    Bir bilge, öğrencileri ile birlikte bu adaya gezi düzenlemeye karar verdi. Bir gemiye bindiler, zor bir yolculuktan sonra adaya ayak bastılar. Birinci kabileye ulaştılar.

    1 – Bu kabilede ateşi sadece rahipler kullanabiliyordu. Bunun kendilerine verilmiş kutsal bir armağan olduğuna diğerlerini inandırmışlardı. Sadece rahipler ısınıyor ve sıcak yemek yiyordu, diğerleri soğuktan donuyor ve çiğ et yiyorlardı.

    Bilgenin öğrencilerinden biri:

    -Ben burada kalacağım ve bütün insanların ateşten yararlanmalarını sağlayacağım, dedi.

    Bilge ve öğrencileri onu orada bırakıp yollarına devam ederek ikinci kabileye ulaştılar.

    2 – Bu kabiledeki insanlar ateşin ilahi bir güç olduğuna inanmışlardı ve ateş

    yakmaya yarayan bütün araçlara tapıyorlardı. Ama ateş yakan yoktu. Bir öğrenci:

    - Ben de burada kalıp bunlara ateş yakmayı ve yararlarını öğreteceğim, dedi ve orada kaldı.

    Diğerleri yollarına devam ederek üçüncü kabileye ulaştılar.

    3 – Bu kabilede, bir zamanlar ateşi adaya getiren adamın totemleri yapılmış ve her yere yerleştirilmişti. Halk onun tanrı olduğuna karar vermiş ve ona tapıyordu. Ama kimse ateş yakmıyordu.

    Öğrencilerden biri de burada kalmaya ve ateşten halkın yararlanmasını sağlamaya karar verdi ve kaldı.

    Bilge ve öğrencileri yollarına devam ederek dördüncü kabileye vardılar.

    4 – Bu kabile de ateş yakmıyor, ateş hakkında yaygın abartılı söylentilere inanıyordu. Ateş yakmayı kimse bilmiyor ama hep ateşin gücü hakkında masallar anlatılıyordu.

    Başka bir öğrenci de burada kalmak istedi. Bilge ve öğrencileri adayı biraz daha dolaştıktan sonra, aynı yolu izleyerek geri dönmeye karar verdiler.

    Birinci kabiledeki öğrenci konuşmaya başlar başlamaz rahiplerce suçlanmış ve bir yabancıya inanacağına kendi rahiplerine inanan halk öğrenciyi yakalayıp öldürmüştü.

    İkinci kabiledeki öğrenci, halkın tapındığı aletleri kullanarak ateş yakar yakmaz, halk korkmuş, tapındıkları nesnelerin yakılmasına tepki göstermiş, öğrenciyi öldürmüşlerdi.

    Üçüncü kabiledeki öğrenci, bir insanın totemine tapmanın yanlışlığını belirterek söze başlayınca hemen öldürülmüştü.

    Dördüncü kabiledeki öğrenci de, ateşin ne olup ne olmadığı konusunda söze başladığı anda öldürülmüştü.

    Bilge ve sağ kalan öğrenciler gemiye dönüp denize açıldılar. Bilge bu gezinin sonucunu şöyle özetledi:

    - Öğretmek bilmekten çok daha zordur. Bilmek istemeyenlere bir şey öğretmek de en zorudur. Cahiller bildiklerine inanırlar ve yeni bilgilere direnirler. Aynı zamanda bir huzursuzluk içindedirler, bu yüzden de gerçekten bilen insanlardan nefret ederler, onları yakarlar, öldürürler.

    "İnsan, insanlığın yararı için düşünebildiği kadar insandır!"

    FELSEFE YAZILARIM:
    http://www.felsefem.net

    Grubumuzun Web Adresi:
    http://groups.yahoo.com/group/felsefemiz
    Sevgiler Sensei Sanem.
    Sevgiler herkese.

  9. #24
    Misafir Üye
     Avatarı

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    en kısa zamanda okuyacağım okmaya değer bir yazı

  10. #25
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Sevgili Vefa,

    Öylesine güzel bir alıntı yapsını ki, derslerine ilk kez girdiğim sınıflarda öğrencilerimin yüzünde beliren benim anladığım ama onların ilk önce anlamadığı bir konunun açıklaması gibi....

    Ne mi yaparım, inandığım bir şeyi;

    " Sevgili öğrenciler benim adım Sanem Uçar, müzik öğretmeniyim, ve sizlerle müzik dersinde beraber olacağım.Ama bilin ki sizlere bir şey öğretmek için burda değilim. Çünkü öğrenmek bireyseldir. Öğrenmek için çeşitli metaryeller kullanabilirsiniz. Kitapları kullanırsınız, interneti kullanırsınız, doğayı kullanırsınız, insanı kullanırsınız, beni de kullanabilirsiniz.

    Ben sizde sadece öğrenme ateşini ateşleyebilirsem mutlu olurum.Bu ateş yakılırsa elimi öğrenmek isteyenlere uzatacağımdan hiç kuşkunuz olmasın.Asla çekilmeyen bir el olacaktır bu konuda size söz veriyorum. Ama bu ateş yakılamazsa yapabileceğim herhangi bir şey yoktur."

  11. #26
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Her insanın kendine özel bir öyküsü vardır. Kaç kişi kendi öyküsünü önemser bilmem ama en çok rastladığım başka öykülere olan ilgilerdir. Kendi öykümüzde figüran rollarindeyken başkalarının öykülerinde başrole soyunmamız ise nasıl açıklanır bilmiyorum.

    Sanırım kendi öykülerimizde yaşadığımız düş kırıklıklarının yarattığı içimize kapanma refleksiyle başkalarının öykülerinde yapmamız gereken davranışların gölgelerini yaşayabilme imkanı buluyoruz.

    Futbola meraklı olanlarımız hatırlayacaktır. Bir kaç yıl önce görebileceğimiz her yerin sarı kırmızıya dönüştüğü, cimbomlu nakaratların yankılandığı o günleri.... Hepimiz neredeyse aynı anda Galatasaray lı oluvermiştik. Kendi öykülerimiz çok farklı olsa bile.

    Açıkca itiraf etmek gerekirki çok büyük bir başarıydı. Doğal olarak başarı red edilebilecek bir şey değil. İyi de bu kimin başarısıydı?

    Bu başarı ilk başta Fatih Terim ve futbolcularındır. Onları kutlamanın ötesinde, bu bizimde başarımızmış gibi kendimizi bu mutluluğun içinde görmemiz nasıl açıklanabilir acaba?

    O mutluluğun içinde kocaman bir hüzün var aslında.Atılan sevinç kahkaları görünmeyen gözyaşlarının değiştirilmiş şekli.

    Sanırım dedik ki;

    Ey sayın Fatih Terim ve sevgili futbolcular, ben uzun zamandan beri bir şey yapamadım kendi öykümde. Öyküme baktığım zaman görebildiğim çoğunlukla başarısızlıklar ve acılar. Ama sizin öykünüzde başarı var, mutluluk var. Lütfen öykünüze alın beni. Başarınızla kendimi başarılı gibi hissetmemi sağlayın.

    Mutlu değilim, mutsuzum. Ve mutluluğunuzla benim de kendimi mutlu gibi hissetmeme izin verin.........

    Tam bir fiestaya dönüşen o günlerdeki kutlamalar gerçek fiestaların yaşandığı latin ülkelerindeki karnavalların çoşku ve neşesi içindeyken aslında gerçekte var olan kocaman bir yalnızlığın değiştirilmiş şekli değil mi?

    Fiestalarda yalnızlığın ve çaresizliğin yankılanması kılık değiştirmiş mutluluklarla. Tüm yıl boyunca ekonomik anlamda beter durumda bir halk; yılgın, bitkin bir yaşam sürerken, üstüne üstlük katolik kilisesinin koyu ve bağnaz rüzgarıyla soluk alamazken bir günde ne değişiyor ki hayatlarda kahkahalar, mutluluklar, çılgınlıklar kaplıyor hertarafı.....

    Kendi öykülerimiz güzel. Hangi rolde olursak olalım başka öykülere öykündüğümüz anda büyüyen bir yalnızlığımız oluyor sanal mutluluğun içinde.

    Kendi öykülerimiz gerçekten güzel. Senaryo nasıl olursa olsun o bizim çünkü. Gökyüzünün mavi olması kadar gerçek. Suya olan ihtiyacımız kadar gerçek. Ve senaryolarımız içinde hangi yaşanmışlığı barındırırsa barındırsın, gerçek... Ve gerçekler daima güzeldir.

    Yardımını esirge benden
    Bırak kendim öğreneyim.
    Tutma elimden bırak !
    Düşersem düşeyim...

    Bir fidan olmama izin ver
    Köklerim ilerlerken toprakta
    Aldığım yolla büyüyeyim.

    Karşılaştığım engelleri bırak!
    Bırak toplama önümden
    Tüm mevsimleri yaşayıp
    Ta içime çekeyim

    Yaz olayım,
    Kış olayım,
    Döküleyim sonbaharla
    İlkbaharda yeşereyim....

  12. #27
    Üye
    KanatlıTırtıl Avatarı

    Gerçek Adı
    Vefa
    Üyelik Tarihi
    04.03-2003
    Son Giriş
    31.05-2023
    Saat
    11:23
    Yaşadığı Yer
    Erzincan
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    6

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    demedi
    üzerime kim koydu bunca yükü?

    demedi
    nerede güneş, toprak ve su?

    demedi
    ben doğarken
    neden hızla geçiyor
    umarsızlar ordusu

    demedi
    güç verin, sevgi verin bana

    etrafımda hayat olmasza benim
    niye yaşarım ki bu boşluğu
    bu mücadelem niye demedi

    ve kızıl
    kan kızıl bir yürek gibi fışkırıp
    yeni bir öpücük verdi göklere

    yine gökler yıkılmadı!


  13. #28
    Üye
    andante Avatarı

    Üyelik Tarihi
    11.01-2005
    Son Giriş
    15.12-2009
    Saat
    18:11
    Yaşadığı Yer
    istanbul
    Mesaj
    756
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    0

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Geçen günlerde arkadaşlarımızdan biri Can Dündar ‘ın “ Neden kadın şairlerimiz yok ? “ başlıklı yazısını burada yayınlamıştı.Bir şeyler yazmak istedim ama o anda hani hepimizin kötü bir şeyler olacağını bile bile, sorunu yok sayarak , gelecek günü erteleme adına giriştiği anlamsız çırpınışlar vardır ya, bende böyle bir çırpınış içinde olduğumdan kelimeler dökülemiyordu.

    Bundan sonra oluşacak cümleleri sevgili arkadaşım İlksen için yazıyorum;

    Canım arkadaşım,
    Biliyorsun her şey çok çabuk gelişmekte. Hiç beklemediğimiz anda öylesine garip gelişmeler oluyor ki gerçekten Türk filimlerinin “ bu kadarı da olmaz yani ! “ dedirten cümlelerinin içinde bile bulabiliyoruz kendimizi.

    Son günlerde zıtların birlikteliğinin en iyi örneklerinin yaşandığı günler yaşadık seninle. En mutlu olduğumuz bir an, en mutsuz olabileceğimiz bir an a da gebe aslında. Başlangıç ve bitiş birbirini tamamlayan unsurlar……

    İkinci çocuğuna hamile olduğunu öğrendiğin gün, kocanın da mide kanseri olduğunu da öğrenmen hangi fırtınaları kopardı içinde ? Nasıl bir ateşle yandı o güzel yüreğin?....
    Her umutsuzlukta bir umut taşımaya endeksli düşünce yapımız, bir anda dağılmanı engelleyerek mavi gözlerinle yine baktı dünyaya… Gözbebeklerimiz yine birleşti. Gülümsemeler yine yayıldı yüzüne, yüzümüze ve kelimeler ayakta kalman için özenle seçildi kendiliğinden…..

    Hiç kötü bir olasılık getirmedik ne sen, ne de bizler aklımıza. Doğacak olan yeni bebeğinin sana verdiği güçle bir kez daha sarıldın hayata. Minik bir el daha tutuyordu elini. Yedi yaşındaki sevimli kızının eliydi bu da. Onun olup bitenleri şaşkınlıkla izleyen gözlerine bile umut verebilecek ve küçücük ayaklarıyla ayakta kalmasını sağlayabilecek kadar büyüktün.

    Bir an, bir an bile dağılmadın sevgili arkadaşım. Düşünmen gereken ve yapman gereken ne çok şey vardı ve zaman, şu kahrolası zaman, yine bildik hızıyla geçip gitmeye devam ediyordu.

    24 saate neleri doldurdun? Sanırım geleceğin ve yaşayamayacağın şeylerin yapabildiğin kadarıyla hepsini….Anıların renklerinin solacağını bildiğinden tüm ayrıntıları beyninin en küçük hücrelerine silinmemecesine kazıdın.

    Beklemediğimiz o gün çok çabuk geldi. Biz inanmakta zorlanırken bir çok şey takıldı bizim kafalarımıza. “ Bugün değil!” dedik canım, bilesin….Tanrım bugün değil!!!!.... Bir baba, kızının doğum gününde ölmemeliydi ya… Ama aynen böyle oldu.


    Bu sıralar çok sıklıkla başıma gelen son veda yolculukları, senin görüntünle dondu kaldı. Bir şiir gibiydin canım arkadaşım. Hiç duyulmamış, ezgileri sen olan kocaman bir senfoniydin. Hiçbir ressamın tuale aktaramayacağı bir bedendin sen. Kelimelerin bildik anlamlarını yitirdiği, sana özel kelimelerle yazılmış bir romandın.

    Neden kadın şair yok diye mi soruyorlar ?Gereksiz bir soru…Kadın, kadın kimliğinin içinde, tamamiyle yoğunlaşıp yaşarken bunu satırlara, notalara, tuallere kim istiyorsa yansıtsın!!!

    Son yolculuğumuzu yerine getirmek üzere sana doğru gelirken, arabada Musa Eroğlu türkü söylüyordu.

    Telli turnam selam götür
    Sevgilimin diyarına
    Üzülmesin ağlamasın
    Belki gelirim yanına

    Hasret kimseye kalmasın
    Sevdalılar ayrılmasın
    Ben yandım eller yanmasın
    Sevdanın aşkın narına

    Gönüle hasret yazıldı
    Sevgiye mezar kazıldı
    İki damla yaş süzüldü
    Gözlerimin pınarına.

  14. #29
    Üye
    KanatlıTırtıl Avatarı

    Gerçek Adı
    Vefa
    Üyelik Tarihi
    04.03-2003
    Son Giriş
    31.05-2023
    Saat
    11:23
    Yaşadığı Yer
    Erzincan
    Mesaj
    285
    Alınan Beğeniler
    1
    Verilen Beğeniler
    6

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    :cry: Sevgili dost Sanem,

    Başka bir kıtadan duyuyorum hep acılarını; son günler, aylar ve yıllarda.
    Başka bir kıtadan bir kaç satır vızıltımı yollayabilmekti yaptığım.

    Yine de duyurabildim ya sana cılız sesimi bunca mesafeden...

    Biliyorum, çünkü sen durmuş dinliyorsun geceyi.

    Sevgiler.

  15. #30
    Üye
    Cigdemy Avatarı

    Gerçek Adı
    Çiğdem
    Üyelik Tarihi
    02.04-2003
    Son Giriş
    11.05-2023
    Saat
    22:11
    Yaşadığı Yer
    Kocaeli
    Mesaj
    593
    Alınan Beğeniler
    4
    Verilen Beğeniler
    1
    Blog Mesajları
    1

    Zaten Değerlendirdiniz! 0
    Panthera: hafif, agresif ve zarif aktif tekerlekli sandalye...
    yazdım
    sildim
    yazdım
    sildim
    yazmak istedim
    yazamadım
    güçlü olmalı ve güç vermelisin
    Sevgiler




Sayfa 2 / 13 İlkİlk 12345612 ... SonSon